Samsun ve çevresinde, 13. 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu Selçukluları, Pervaneoğulları, İlhanlılar, Candaroğulları, Canik Beyleri (Kubadoğulları, Bafra Beyleri, Taceddinoğulları, Taşanoğulları ve Hacı Emiroğulları) ve Osmanlıların hakimiyeti görülmektedir. Sultan II. Murad devrinden itibaren Osmanlılara geçen Samsun ve çevresi, 1774–1808 yılları arasında Canikli Ali Paşa ayan ailesinin, ardından 1807–57 arasında bir başka ayan ailesi olan Hazinedârzâdeler yönetiminde kalmış, bundan sonra da merkezden atanan mutasarrıflar tarafından yönetilmiştir. Kırım’ın elden çıktığı 1774 yılından sonra iyice gerileyen şehrin, 19. yüzyıl ortalarından itibaren hızla geliştiği bilinmektedir. 1869’da büyük bir yangınla kentin hemen tamamı yanmış, akabinde yeniden plânlanmıştır. 1939, 1942, 1943 yılı (Erzincan) depremlerinde Samsun ve ilçeleri hasar görmüş, birçok tarihi eser, az çok yıkılıp zarar görmüştür. (Samsun’da Türk Mimarisinin Gelişimi/ Sami Bayraktar)
Yaklaşık 900 yıldır Türk-İslam kültürünün yoğrulduğu Samsun ili sınırları içerisinde devrinin önemli ilim yuvaları görevi görmüş çok sayıda medrese inşa edilmiştir. Zaman içerisinde medrese görevi görmüş yapıların çoğu ya tamamen yıkılmış, ya da bir kısmı ancak günümüze ulaşabilmiştir. Günümüze ulaşan eski medrese yapıları ise ya atıl durumda ya da buralardan çoğunlukla farklı amaçlarla faydalanılmaktadır.
Söz konu medrese yapısının inşa vakfiyesi 1813 tarihli olup Süleyman Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Genel olarak yapılan araştırmalarda medrese ve cami ile ilgili görsel ve yazılı belgeler yok denecek kadar azdır.
19 yüzyıl Samsun şer‘iyye sicillerini kapsayan bir araştırmada medrese ve caminin gelirlerinin tasnifi yapılmıştır.
– Hazinedar-zâde Süleyman Pasa Medresesi ve Medrese Camisi ile Diğer Camisinin Gelirleri
Medrese ve içinde bulunan caminin banisi, uzun yıllar Canik muhassılı ve Trabzon Valiliği yapan Hazinedar-zâde Süleyman Pasa’dır.
Evail-i Recep 1249/Kasım ortaları 1833 tarihinde aslen Bursalı olan Hacı Çetin İbrahim Ağa’nın zevcesi Fatma Hatun, Medrese Camisi müezzinliğine vakfettiği 100 kuruş, Medrese Camisi müezzini Güdülcü-zâde Hafız Hüseyin Efendi’ye teslim edilmiştir.
Yine 15 Safer 1246/5 Ağustos 1830 tarihinde Medrese Camisi müezzini Güdülcü-zâde Hüseyin Hafız Efendi’ye Köprülü Terzi Usta Hasan Ağa, devir-hanlık için 100 kurus vakfetmiştir. Bu meblağ adı geçen müezzine teslim edilmiştir. Samsun köylerinden Büyükoyumca köyünden Karaköseoğlu Hüseyin’in esi Fatma Hatun, emlakinden bağışladığı 300 kurusun rıbhı ile Medrese Camisi’nde 3 kıyye yağ yakılmasını şart koşmuştur.
Yine Pazar mahallesinden Nalbant Usta Yakup’un Yüksek Kahve altında olan bir dükkân hasılatı icarından Medrese Camisi’nde üç kıyye yağ yakılmasını şart koşmuştur.
( 19.Yüzyılın Ortalarında Samsun Vakıfları ve Gelirleri / Mehmet Beşirli)
-Osmanlı Arşivi’nde bulunan ve 1863-1864 Müfettiş Ali Rıza Efendi teftişi dönemi yapılan inşa ve tamiratlar (Abdülaziz Dönemi ) adlı bir araştırmada medrese ve camide onarımlar yapıldığından bahsetmektedir.
”
Tamir edilen camilerin ilki Hazinedârzâde Süleyman Paşa Vakfına ait medrese camiiydi. Müftü Said Efendi tarafından teyemmünen18 her sabah Buhari-i Şerif okutulan19 cami yaklaşık üç misli büyütülmüştü. Caminin sağ tarafına eski mimarisine uygun yeni bir kubbe daha ilave edilerek son cemaat mahalli genişletilmişti. Avlusundaki medrese ve şadırvan da tamir edilecekti. Tahminen 60.390 kuruş tutacak olan masraf vakfın mütevellisi Abdülhamid Bey tarafından karşılanacaktı.
-Daha sonraki dönemlerde 1869 yılında medresede çıkan yangınla Samsun şehrinin hemen tamamı yanmış, bu yangının ardından kent bir Fransız mimar tarafından yeniden planlanmıştır. Bu plana göre, şehirde birbirini dik olarak kesen cadde ve sokak sistemi içinde çoğunluğu iki katlı kâgir binalardan oluşan evler ve diğer kamu binaları inşa edilmiştir. Özellikle 1870’lerden itibaren söz konusu plânın da etkisi ile şehir nispeten düzenli ve modern bir görünüm kazanmaya başlamıştır. ( Samsun şehir kimliği çalıştayı sonuç raporu)
1869 ”Büyük Samsun Yangını” felaketinden sonra medresenin ilk inşadaki mimari kurgusunun büyük ölçüde değişim geçirdiği ve yeniden ihya edildiği bilinmektedir. Yazılı ve görsel kaynakların bu döneme dair kısıtlı olmasından dolayı şu aşamada ilk inşa dönemine dair her hangi bir belgeye ulaşılamamıştır.
Medresenin günümüze ulaşan mimari kurgusu 19. yüzyılın son dönemlerini yansıtmaktadır. Türk neo-klasik (1877-1930) üsluptadır. Bu dönem cumhuriyetin ilk yıllarında inşa edilen yapılarda da etkisini sürdürmüştür. Neo klasik üslup Osmanlıda ki batılılışmaya bir tepki olarak doğmuştur. Bu dönemde sivri kemerler, at nalı kemerler gibi klasik üsluptaki öğeler yeniden kullanılmaya başlanmıştır. Bu bilgiler doğrultusunda medresenin bu dönemde bir kez daha onarım geçirmiş olabileceği olasıdır.
Tüm bu kısıtlı bilgilerin dışında yaptığımız genel araştırma çerçevesinde Yıldıray Özbek ‘in ” Son Dönem Osmanlı Medreselerine Bir Örnek Şıhlı Hamidiye Medresesi ” adlı çalışmasında önemli bir bilgiye rastladık. Şöyle ki;
”Son dönem Osmanlı medreseleri içinde en geç tarihli eser olarak tespit edebildiğimiz Samsun Süleyman Paşa Medresesi 1904 tarihlidir. Kitabesinden 11 hücreli olduğu anlaşılan medrese iki katlı olup, revaklı avlu etrafına sıralanmış mekanlardan oluşmuştur. Kuzey-güney doğrultuda dikdörtgen bir plân arz eden medresenin üst örtüsü kırma çatı olup kiremitle örtülüdür. Avlu revak kemerleri dikdörtgen payelere oturmaktadır. Süleyman Paşa Medresesinde, II. Abdülhamid dönemi eserlerinde gördüğümüz ve neo-klasik akımın unsurlarından olan üçgen alınlık kullanılmıştır.
Esasen, araştırmacılar tarafından Osmanlı medrese mimarisinde kabul edilmiş bir klasik plân şeması olmamakla birlikte, revaklı avlu etrafına sıralanmış öğrenci hücreleri ve hücrelerden daha geniş yapılarak çoğu zaman kubbeyle örtülü ve beden duvarından dışa taşırılarak vurgulanan dershane hücresinden oluşan medrese plânı klasik şema olarak kabul edilebilir.”
Yine Yıldıray Özbek’in çalışmasında geçen bu bilgi Şevki Duymaz’ın “II. Abdülhamid Dönemi İmar Faaliyetleri” isimli Doktora Tezi’nde de verilmiştir.
Bu veriler ışığında II. Abdülhamid’ in Samsun’ daki imar faaliyetleri düşünüldüğünde yukarıdaki bilgilerin büyük oranda doğru olduğunu söylenebilir.
Ayrıca yapıda kullanılan volta döşemelerin varlığı yapının Osmanlı Dönemi’nin sonlarında müdahale gördüğünü kanıtlar niteliktedir ki volta döşeme sistemi Osmanlı Dönemi’nin sonlarında ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında sıklıkla kullanılmıştır.
Yapı 1914 yılına dek medrese olarak kullanıldıktan sonra 1928 yılına kadar da özgün işlevine uygun olmayan bir şekilde önce otel sonra kahvehane olarak kullanılmıştır.
Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise 1943 yılında Samsun’un Ladik ilçesi yakınlarında bölgeyi tamamen etkileyen büyük bir deprem olmuştur. Bölgede binlerce insanın ölmesi ve %80 oranında şehrin yıkımı ile sonuçlanmıştır. Saathane meydanının ve civarının bu depremden etkilendiği belgelerle tespit edilmiş olup meydanda bulunan saat kulesinin depremde yıkıldığı bilinmektedir. Bu dönemde medrese ve caminin bölgeyi büyük ölçüde etkileyen bu depremden zarar gören yapılar arasında olması muhtemeldir.
1974 sonrasında bir dönem vakıflar bölge müdürlüğü olarak kullanılan yapı daha sonra iş hanı olarak kullanılmış ve yapı günümüze değin özgün tasarımına uygun olmayan bu işlevsellikte ulaşmıştır.
Tüm bu tarihsel süreçte medrese ve camisinin içinde olduğu bölge büyük yangınlar ve depremler gibi afetler geçirmiş olup büyük ölçüde değişikliğe uğramıştır.
Ayrıca medresenin farklı kullanım amaçları doğrultusunda yapılan değişiklikler ve niteliksiz muhdes ekler bu kültür varlığını önemli ölçüde tahrip etmiş ve tüm bu müdahaleler cami ve medresede çok katmanlı bir tarihsel süreci beraberinde getirmiştir.
Yapının ana kütlesinin 19.yüzyıl sonlarının yapısal kurgularını taşıyan günümüzdeki mevcut halide dönemi yansıtan bir değer olarak önemlidir.