Üsküdar, Zeynep Kamil Mahallesi’nde, Nalçacı Hasan Sokağı’nda yer alan tekke, Nalçacı Halil Tekkesi, Nalçacı Tekkesi; 4. postnişinin Mudurnulu Şeyh Mehmed Tuluî Efendi (Ölm. 1756) “Tuluî Tekkesi” ve “Şeyh Tuluî Tekkesi” adlarıyla da anılmakta olup banisi Antalyalı Vehhâb Ümmî’nin halifesi olan Nalçacı Şeyh Halil Efendi (Ölm.1630-31)dir (Ayvansarayi:626 Mehmet Raif:179, Tanman:42). Ne zaman inşa edildiği bilinmeyen tekke 17. Yüzyılın başlarına tarihlenebilir.
Mescidin minberini Maraş Valisi Abdullah Paşa (Ölm. 07.04.1956) vezir olmadan önce koydurmuştur(Ayvansarayi:626). Şabaniye Tarikatından Nalçacı Halil Zaviyesi’nin 18.Ra.1267 ( 17 Tem. 1851) tarihinde esaslı bir onarım geçirdiği Başbakanlık Osmanlı Arşivlerindeki(B.O.A.) bir belgeden anlaşılmaktadır(B.O.A. AMD, D.29,G.1)
Zamanla harap olan tekke H.1291/M.1874 tarihinde Namık Paşazade Cemil Paşa tarafından tamir ettirilmiş ve bu sırada da ahşap türbe binasını inşa ettirmiştir (Haskan285). Tanman, BOA’dabulunan 1301/1883 tarihli bir belgeye dayanarak tekkenin yıkılmaya yüz tuttuğu ve 20.334 kuruş harcanarak onarılması için irade çıktığını belirmektedir (Tanman:41). I.Dünya savaşı sırasında içine asker yerleştirilen tekke daha sonra aynı tarikata mensup Trabzonlu Mehmet Efendi tarafından esaslı bir onarım daha geçirir (Haskan: 285)
1913-14 yıllarına tarihlenen ve Alman Mavileri olarak adlandırılan haritalarda D.8/4 paftasında Nalçacı Sokak üzerinde “Tekke” olarak gösterilen taşınmaz bütün birimleriyle ve dış kontur ölçüleriyle birlikte verilmiştir(Resim1)
1931 tarihli Pervititch Sigorta Haritaları’nda (Resim 2) ise Nalçacı Hasan Sokağı’nda 254-525 adalar arasında kalan bölümde kagir olan türbe ile minare işaretlenmiş, diğer kısımlar ise “ruines” (harabeler) olarak gösterilmiştir. Yine bu yıllarda tekke alanı hazire dışında gecekondularla işgal edilmişti (Resim 3,4,5).
Harap durumda olan mescid ve tevhidhane 1946’da,tekkenin müştemilatı ise 1970’te şahıslara satılmış olup rekonstrüksiyonu gerçekleştirilmeden önce minare ve hazire dışında tamamen ortadan kalkmıştı (Resim 6,7).
Halvetîliğe bağlı olarak faaliyete geçen Nalçacı Tekkesi, M. Tuluî Efendi’nin 1155/ 1742’de posta geçmesiyle, silsile itibariyle Halvetîliğin Şabani koluna bağlanan Nasuhî koluna, 1280/1863’ten kısa süre önce de Şeyh Mustafa Enveri Efendi’nin (Ölm. 1872) bu görevi devralmasıyla, aynı silsileden Kuşadavî koluna intikal etmiş ve bu durum tekkelerin kapatılmasına kadar sürmüştür (Tanman:42).
Tekkenin şeyhleri şu kimselerdir: Mudurnulu Nalçacı Şeyh Halil Efendi (ölm. 1657); Mudurnulu İplikçi Şeyh Ebubekir Efendi (ölm. 1671); Şeyh Mehmed Efendi (ölm. 1742); Mudurnulu Şeyh Mehmed Tuluî Efendi (ölm. 1756): Halvetîliğin Nasuhî kolunu kuran Şeyh Nasuhî Mehmed Efendiye (ölm. 1718) intisab etmiş, oğlu Şeyh Ali Alaeddin Efendi’den (ölm. 1751) hilafet almıştır. Mudurnulu Şeyh Abdullah Rüşdî Efendi’nin oğlu ve Şeyh M. Tuluî Efendi’nin damadı Şeyh Hüseyin Efendi (ölm. 1767); Şeyh Hüseyin Efendi’nin oğlu Şeyh Mehmed Rüşdî Efendi (ölm. 1816); Şeyh M. Rüşdî Efendi’nin oğlu Şeyh Ahmed Reşid Efendi (ölm. 1863); Şeyh Mehmed Tevfik Bosnevî’nin (ölm. 1866) halifesi Şeyh Mustafa Enveri Efendi (ölm. 1872). Aynı zamanda güçlü bir âlim ve şair olan M. Enveri Efendi, Nalçası Tekkesi postnişini M. Rüşdî Efendi’nin dervişi iken gizlice M. Tevfik Bosnevî’ye intisap ederek kendisinden hilafet almış, durumu sonradan öğrenen M. Rüşdî Efendi meşihat makamını kendisine terk etmiştir. Tekkenin postuna kendisinden sonra oğulları Şeyh Mehmed Tayyar Bey (ölm. 1910) ile Şeyh İhsan Bey (ölm. 1946) geçmişlerdir. (Tanman:42, Haskan: 285,286)
Nalçacı Şeyh Halil Efendi’ye ait kabrin şâhideleri günümüze gelememiştir. Hazirede gömülü olanlardan biri de mezarı günümüze kadar gelebilen Şeyh Mehmed Tevfik Bosnevi’dir.
Nalçacı Dergâhı 2005 yılında İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından Bosnavî Mehmet Tevfik Efendi Nalçacı Halil Külliyesi Yaptırma ve Yaşatma Derneği’ne ihya edilmek üzere tahsis edilmiştir. Dernek projenin başlangıcında sonuna kadar konuyla yakından ilgilenmiş olup çıkan güçlüklerin aşılmasında ön ayak olmuştur.
Tekke ve müştemilatın görsel ve yazılı belgelere göre hazırlanan rekonstrüksiyon projesi(Resim 8), 16.09.2008 tarihinde İstanbul VI. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nca uygun bulunmuştur. Bu rekonstrüksiyon projesine göre Üsküdar Belediyesi tarafından İl Özel İdaresi katkılarıyla ihale edilen uygulama ihalesi TAKSİM YAPI Mimarlık İnşaat Restorasyon Ltd. Şti. olarak uhdemizde kalmıştır.
Yapının parselasyonu ve bina köşe noktalarının arazi üzerinde köşe noktaları belirlenmesi işlemi sırasında parselin ve parsel içinde kalan yapıların alana yerleştirilmesinde bir takım sorunlarla karşılaşılmıştır. Üsküdar Belediyesi ile yapılan toplantılar sonucunda proje müellifi rekonstrüksiyon projesinde tadilata giderek mevcut parsele göre proje revize edilerek Koruma Bölge Kurulunun onayına sunulmuştur. Tadilat projesi Bölge Kurulu’nun 04.02.2010 tarihi ve 2394 sayılı karar ile uygun bulunmuştur.
Bu proje göre tekkenin uygulamasına başlanıldı. Mevcut dolgu toprak üzerine (Resim 6) yapı temellerinin yapılması statik açıdan sakıncalı olduğundan, daha önce alınan jeoteknik rapora göre onaylı tadilat projesindeki bina ve bahçe kotları dikkate alınarak, tekke ve müştemilatın oturacağı zemindeki dolgu toprak kaldırılarak, sağlam zemine temeller atılmıştır. Kısa zamanda yapının taşıyıcı strüktürü oluşturulmuş oldu (Resim 9).
Uygulama esnasında tespit edilen; minare (Resim 11) sisteminde belirsizliklerin olması, ayrıca rekonstrüksiyon projesine mihrap, minber, tavan kaplama detayları (Resim 16,17,18), mahfil, merdiven korkuluklarının ne şekilde olacağının belirtilmemesi, kapı, pencere oranlarının, dönem örnekleri ile cephelerin ve minarenin dönemin mimarisiyle uyuşmaması sonucunda, dönem örnekleri araştırılarak dönemine uygun olarak proje ikinci kez revize edilmiştir. Ayrıca tekkenin çevresine ait peyzaj projesi hazırlanarak, bahçe düzenlemesinin de uygulaması yapılmıştır. Avlu iç bölümü zemin kaplamaları küfeki taş olarak yapılmıştır (Resim 12).
2010 baharında başlanılan Nalçacı Tekkesi uygulama işi iki yılda tamamlanmış 2 Mart 2012 tarihinde aralarında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Eskişehir milletvekili Prof. Dr. Nabi Avcı, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mimar Kadir Topbaş, İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili, Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, İstanbul İl Özel İdare Genel Sekreteri Sabri Kaya, Vakıflar İstanbul II. Bölge Müdürü Saffet Ertürk, Kiptaş Genel Müdürü İsmet Yıldırım, TRT İstanbul Bölge Müdürü Şakir Özbek’, Üsküdar Belediye Başkan Yardımcıları Hilmi Türkmen ve Sami Er’in de bulunduğu ve geniş katılımın olduğu açılış töreniyle hizmete girmiştir (Resim 19).
KAYNAKÇA
Alman Mavileri Cilt I, yayına Haızrlayan: İrfan Dağdelen, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü yayınları, İstanbul 2006
Ayvansarayî Hüseyin Efendi: Ali Sati Efendi/Süleyman Besim Efendi: İstanbul Cami ve Diğer Sivil Mimari Yapılar (Haz. Nezih Galitekin), İstanbul 2001
Başbakanlık Osmanlı Arşivleri AMD, Dosya:29,Gömlek:1
Haskan, Mehmet Mermi, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar I,Üsküdar Belediyesi Yayınları,İstanbul 2001.
Esin Demirel İşli, İstanbul Tekkeleri Mimarisi, Eklentileri ve Restorasyonu,Y.T.Ü. Fen Bilimleri Enst. YayımlanmamışDoktora Tezi, 1998
Kolağası Mehmed Raif, Mir’at-ı İstanbul 1.Cilt, Yayına haz. Günay Kut-Hatice Aynur, İstanbul 1996.
Konyalı, İbrahim Hakkı. Üsküdar TarihiI, Türkiye Yeşilay Cemiyeti Yay. İstanbul 1976.
Pervititch, Jacques; Sigorta Haritalarında İstanbul, Axa Oyak ve Tarih Vakfı Yay. Pafta 57.
Tanman Baha, “Nalçacı Tekkesi”, D.B.İstanbul Ansiklopedisi, C.6, K.Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul 1994,s.41-42
‘Camın kaygan zemini ve cam boyasının akıcı bir kıvamda olması işimizi daha da zorlaştırdı. Biz hattatlar için aharlı kâğıda yazmak tabi ki daha rahat oluyor.’
Anadolu ustalarının el ve göz nurlarının ürünü camaltı sanatı ürünleri geçmişte olduğu gibi gününüzde de duvarlarımızı tezyin etmeye devam ediyor. Daha çok dini mimari tezyinatında kullanılan camaltı sanatı stilize çiçeklerden şahmeran tasvirlerine; Zülfikar betimlemelerinden Çihâr-ı Yâr-ı Güzîn yazılarına kadar oldukça geniş temalar üzerinden sanat sevdalılarına camın müşfik yüzüyle selam veriyor.
Günümüzde son ustalarının elinde hayatiyetini sürdüren camaltı sanatı üzerine, Manastır İshak Çelebi Camii’nin Çihâr-ı Yâr-ı Güzîn yazıları özelinde Bursalı hattat Feride Ateştepe Altun ile görüştük.
MANASTIR İSHAK ÇELEBİ CAMİİ
İshak Çelebi Camii Manastır’ın merkezine Miladi 1506-1507 yıllarında şehrin kadısı İshak Çelebi tarafından inşa ettirilmiş. Osmanlı dini mimarisinin klasik özelliklerini haiz olan ibadethane tarih boyunca birçok kez onarım görmüş. Osmanlı camileri, Türkiye’deki örnekleri gibi Avrupa’da da külliye şeklinde inşa edilmiş. İshak Çelebi Camii, daha doğrusu külliyesi vaktiyle medrese, zaviye, mektep ve kütüphaneden teşekkül etmiş. Günümüze devasa külliyeden sadece miras olarak kalabilmiş. Tarihi cami şu anda TİKA’nın destekleriyle restore ediliyor.
29 Mayıs 2015 tarihinde hizmete açılması planlanan cami kare plana sahip ve tek kubbe ile örtülü. İç tezyinatında 19. yüzyıla ait kalem işi tekniğinde stilize çiçek motifleri kullanılmış.
Feride Hanım önce sanatı, hattı sorayım. Hüsn-i hatla birlikteliğiniz nasıl başladı? Hocanız kimdir?
Hüsn-i hat sanatına 2009 yılında hocam Hattat Mahmut ŞAHİN’den rika, sülüs ve nesih dersleri alarak başladım. 2012 yılında icazet almaya hak kazandım. 2014 yılında Kültür Bakanlığı sanatçısı ünvanını aldım. Halen hocamdan talik dersleri almaktayım. Sanat çalışmalarımı üyesi olduğum Şabaniye Tekkesi Bab-ı Nun Gelenekli Sanatlar ve Kültür Derneği’nde sürdürüyorum.
CAMİ VE MESCİDLERE FİSEBİLİLLAH ESER HAZIRLIYORLAR
Şu anda neler yapıyorsunuz?
Atölyemizde hocamızın gözetiminde hattat arkadaşlarımla birlikte sergi projelerimizi yürütüyoruz. Ayrıca camilere, tekkelere ve özel koleksiyonlara eserler hazırlıyoruz.
Şabaniye Tekkesi dediniz… Şabaniye Tekkesi’nin Bursa’da öz sanatlarımıza yönelik ne gibi bir misyona sahip?
2011 yılında Büyükşehir Belediyesi tarafından derneğimize tahsis edilen bu tarihi mekanda hat, tezhip, ebru ve musiki dersleri verilmektedir. Son yıllarda geleneksel sanatlara olan ilgi oldukça arttı. Bu durum güzel bir gelişme gibi görünse de maalesef birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. İşin ehli olmayan kişilerin elinde bu sanatlar yanlış noktalar gitme tehlikesiyle karşı karşıya. Şabaniye Tekkesi’nde klasik sanatlarımızın hepsi alanlarında usta olan hocalar tarafından geleneksel yöntemlerle öğretilmektedir.
Manastır İshak Çelebi Camii’nin yazı takımlarını cam altı tekniği ile hazırladınız? Camaltı tekniği hakkında bilgi verir misiniz?
Camaltı sanatı, Osmanlı Devleti’nden günümüze kadar gelmiş geleneksel sanatlarımızdan biridir. Camaltı tekniğinin en önemli özelliği eserin camın arka yüzüne tersten yapılıyor olmasıdır.
HÜSN-İ HAT İLE CAMALTI ARASINDA ÇOK FARK VAR
Hüsn-i hat daha çok kâğıt zeminlerin üzerinde tatbik ediliyor. Burada cam üzerine çalıştınız? Kâğıt üzerinde çalışmakla cam üzerinde çalışma arasında ne gibi farklılıklar/benzerlikler var?
Manastır İshak Çelebi Camii cihar-ı yar-i güzîn yazılarını camaltı tekniğinde hazırladık. İki sanat arasında çok fark var. Yazıyı tersten yazmak çok zor oldu. Camın kaygan zemini ve cam boyasının akıcı bir kıvamda olması işimizi daha da zorlaştırdı. Biz hattatlar için aharlı kâğıda yazmak tabi ki daha rahat oluyor.
Şabaniye’de pek çok camiinin yazılarının el ve gönül birlikteliğiyle fisebilillah hazırlandığını biliyoruz. Kolektif bir çalışmaya imza attınız. İshak Çelebi Camii’nin yazılarına kimlerin eli değdi? Ne kadar zamanda camaltı çalışmaları tamamlandı?
Camaltı yazılarını altı hanım hattat ve bir müzehhib arkadaşımla birlikte hazırladık. Talia Sonsaat, Beytinaz Kükrek, Nurşen Karahasanoğiu, Elif Yeşilırmak, Semra Güler ve Müzehhib Elif Birkan ile yoğun bir çalışma sonucunda yazıları bir hafta içinde tamamladık. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim.
Bir camaltı yazısının camın kesilmesinden boya alımına, tasarımından duvar levhası haline gelinceye kadar geçirdiği serüveni anlatır mısınız?
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Birliği’nden (TİKA) Erhan Uludağ Beyefendi hocam Mahmut Şahin aracılığıyla bizimle irtibata geçti. Biz de cami yazılarına olan hassasiyetimizden ötürü seve seve yazacağımızı kendilerine bildirdik. Öncelikle yazıların orijinallerine yakın olması için elimizden geldiğince çaba gösterdik. Mevcut eserlerin renkleri solmuş ve camları kırılmıştı. Bulduğumuz zemin renginin orijinal rengine yakın olabileceğini düşündük. Camlarımızı orijinal ölçülerde kestirdikten sonra, geriye yazma işi kaldı ve özverili, güzel ve zevkli bir ekip çalışmasıyla eserleri tamamladık.
HÜSN-İ HAT İSLÂM ALEMİNİ BİRLEŞTİREN UNSURLARDAN BİRİDİR
Son olarak okuyucularımıza öz sanatlarımıza dair neler söylemek/Bursa’dan nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Hüsn-i Hat sanatı İslam âlemini birleştiren, birbirine bağlayan bir unsurdur. Nereye gitseniz, nereye dönseniz tanıdıktır. Hüsn-i hat Kur’an-ı Kerim’in manadaki kadar görsel güzelliğini de ortaya çıkarır. Biz de geleneksel sanatlarımızı yeni nesillere sevdirmenin, üstadlardan gelen zincire halka olmanın gayreti içindeyiz. Bursa Osmanlı Devleti’nin dibacesi… Ulu Cami ise gözlerin gönüllerin bayram ettiği bir mekân… Bu ruhaniyetli şehirde İslam sanatlarını devam ettirme gayreti içinde olmanın şükrünü eda etmeye çalışıyoruz.
2.2012-2014 yılları arasında yapılan restorasyon uygulaması
2.1 Yapıda yapılan güçlendirme müdahaleleri
2.2 Cephelerde yapılan onarımlar
2.3 Minarede yapılan onarımlar
2.4 Son cemaat bölümünde yapılan onarımlar
2.5 Cami içerisinde yapılan onarımlar
2.6 Yapı çevre düzenlemesi
3.SONUÇ
4.UYGULAMA ÖNCESİ VE SONRASI FOTOĞRAF BELGELEMESİ
1.Yapı Tarihçesi
Radanya köyü, Makedonyanın İştip şehrinden 15-20 km uzaklıkta bulunan Karbintsi Belediyesi’ne bağlı bir köydür. Radanya köyünde bulunan Mahmut Ağa Camii, 15. yüzyılda Osmanlı Devleti tarafından inşa edilmiştir. Bu cami bir zamanlar bu toprakların Türklere ait olduğunu simgelemektedir. Türkiye’ye göç ile beraber Radanya köyünde de Türkler kalmamıştır ve cami yalnızlığa terk edilmiştir. Harap durumda olan caminin uygulama ihalesi Türk İşbirliği Kalkınma Ajansı Başkanlığı (TİKA) tarafından yapılmış ve Taksim Yapı firması tarafından ihale alınmıştır. Radanya Mahmud Ağa Cami restorasyonu Eylül 2014 yılında restorasyonu tamamlanmıştır.
1.1.Yapının 2012 yılındaki durumu
Radanya Mahmud Ağa Cami bakımsızlık, hava koşulları gibi etkenlerle günümüze sadece beden duvarı ve minaresi ile ulaşabilmiş Osmanlının Balkanlarda yapmış olduğu eserlerden biridir.
2012 yılında alanda harap bir yapı ile karşılaşılmıştır. Son cemaat çatısı, taşıyıcı sütunları olmayan, harim çatı örtüsü yıkılmış yok olmuş, döşemesi, kapı penceresi, minberi olmayan içerisi kar dolu kültür mirasımız Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Makedonya Cumhuriyeti Hükümetinin ortak çalışmaları sonucunda ayağa kaldırılmıştır.
2.2012-2014 yılları arasında yapılan restorasyon uygulaması
2.1 Yapıda yapılan güçlendirme müdahaleleri
Radanya Mahmud Ağa Cami Projelerinin hazırlanması için Makedonya Milli Konzervasyon Merkezi (MKM) ile Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı TİKA arasında bir sözleşme yapılmıştır. Bu sözlşemeye göre proje yüklenicisi Tika, projeyi yürütüp hazırlayacak ekip ise MKM’ de bulunun uzman ekip olmuştur. Cami mimari, taşıyıcı sistem, makine ve elektrik projeleri hazırlanmıştır.
Türkiye ve Makedon yetkililerince onaylanan projelere uygun olarak yapımına başlanan cami restorasyonun da öncelikle Taşıyıcı sistem projesinde istenen harim köşe noktalarındaki kolonların ve temellerinin yapımına başlanılmadan önce restorasyon projesinde ön görülen beden duvarlarında özgün olmayan geç dönem örgülerin sökümü yapılmıştır. Söküm yapılmadan önce sökülecek her taş numaralandırılmış, daha sonra tekrardan kullanılacağı için itina ile sökülerek toprak üstünde söküldüğü yerlerine göre yerleştirilmiş, projelendirilmiştir.
Sökümü yapılacak duvarlarda önce taşlar numaralandırılmış daha sonra restorasyon projesine uygun olarak itinalı bir şekilde sökülmüştür.
Söküm işlemleri sonucunda hafifleyen beden duvar köşeleri öncelikle taşıyıcı sistem projesine uygun olarak çürütülmüştür. Taşıyıcı sistem projesindeki detaylara uygun olarak demirleri bağlanan kalıpları oluşturulan köşe kolonlarının betonu dökülmüştür. Bu iş kalemi ile birlikte korunacak olan beden duvarlarında tespit edilen çatlaklara MKM den alınan rapor doğrultusunda hazırlanan malzeme karışımları ile enjeksiyon yapılmıştır.
Kolon temel imalat fotoğrafları;
Köşe kolon imalatları ile birlikte şekil 3 de belirtilen pos 2; yatay kiriş bağlantıları, pos 3 deki kolon detayları, pos 4 de yine yatay kiriş bağlantıları projelerine uygun olarak yapılmıştır. İç kısımda betonarme güçlendirme ile birlikte dış bölümde, beden duvarları da kesme taş ile örülmeye devam etmiştir.
Kubbe kasnak ve kubbe örtüsü de betonarme olarak yapılmıştır.
2.2 Cephelerde yapılan onarımlar
Caminin iç kısmında betonarme güçlendirmeler devam ederken, restorasyon projesine uygun olarak sökülen taş duvarlar özgün taş ve özgün taş özelliğine sahip alana getirtilen taşlar ile yeniden örülmüştür. Beden duvar üst kotuna projesine uygun taş silme işlenerek paslanmaz kenet ve zıvanalarla yerine montajlanmıştır. Betonarme olan kasnak duvarı ön cephesi kesme taş ile kaplanmış, kubbe eteğinde taş silme işlenerek kubbe etek kısmı tamamlanmıştır. Beden duvarlarında MKM tarafından onaylanan derz numunesine göre derzleme yapılmıştır.
Mevcutta bulunan lokmalı demir parmaklıklar paslarından arındırılmış, kopmuş olan lokmalar özgün ebatlarına uygun olarak imal ettirilerek yerlerine konulmuştur.
Zemin katta pencere yan ve üst lentoları pencere aynaları özgün taş özelliğine sahip taş ile tamamlanmıştır. Üst pencere kemerleri sivri kemer olarak yeniden örülmüştür.
Kubbe üst kısmı ve saçak bölümleri kurşun örtü ile kaplanmış, yapı 16. Yüzyıl klasik mimari camisi olarak restorasyonu tamamlanmıştır.
2.3 Minarede yapılan onarımlar
Minare petek bölümü, külah kısmı özgün olmayıp geç dönem eklentisi olduğundan restorasyonda sökülmüştür. Restorasyon projesine uygun olarak kesme taştan petek kısmı ve şerefe korkulukları yeniden yapılmıştır. Külah kısmı, alemi de yenilenmiştir.
Derzleri alınan gövde ve petek kısmı su ile temizlendikten sonra MKM tarafından seçilen derz karışım oranlarına göre yeniden yapılmıştır.
2.4 Son cemaat bölümünde yapılan onarımlar
Son cemaat bölümünün su basman döşemesi dışında yok olmuş bir şekilde ulaşmıştır. Çatı örtüsünü taşıyan taş sütunlarının alanda dağınık olarak bulunmuş, numaralandırılarak imitasyon harç ve taş ile onarımları yapılmıştır. Mevcuta olmayan sütun başlıklarına özgününe uygun olarak taştan işlenmiştir.
Son cemaat su basman taş örgüsü onarımları ve derzlemeleri yapılmış, döşemesi için kotlar alınarak hafriyatı yapıldıktan sonra blokaj ve şapı atılmak sureti ile taş kaplama yapılmıştır. Özgününe uygun olarak taşlar belli ebatlarda değil kayrak taş döşeme şeklinde yapılmıştır.
Sütunlar özgün yerlerine onarımları tamamlandıktan sonra monte edilmiştir. Sütunlar birbirlerine ve beden duvarlarına özgün yapım sistemine uygun olarak5x5 dolu gergi demiri ile bağlanmıştır. Ahşap karkaslı kırma çatı sütuna ve cami kuzey beden duvarına oturtularak yapılmıştır. Ahşap çatı iç tavanı da ahşap çıta tanzimi ile kaplanmıştır. Çatı üst örtüsü kurşun olarak yapılmıştır.
Taş sütunlar üzerine ahşap kemer sistemi yapılarak oturtulan çatı altında kalan alınlar bağdadi sıva ile sıvanmıştır.
2.5 Cami içerisinde yapılan onarımlar
Cami içerisi uygulama öncesi moloz yığınları ile dolu olup hiçbir mimari elemanı günümüze ulaşamamış durumda idi.
Öncelikle yapı kubbesi yapıldıktan sonra beden duvarları kubbe ve kasnak duvarlarında kaba ve ince sıvalar tamamlanmış, su bazlı boya ile boyanmıştır.
Restorasyon projesine uygun olarak zemin kotuna göre harim döşemesi hafredilmiş, blokaj yapıldıktan sonra düzeltme şapı atılmıştır. Üst kısmında ahşap kadronlar yapılarak ahşap rabıta döşeme imalatı tamamlanmıştır.
Denizlikler taş olarak yapılmıştır.
Yine projesine uygun olarak ahşap karkas sistemli kuzey duvarına bitişik konumlanmış kadınlar mahfili tamamlanmıştır. Kadınlar mahfiline girişin sağında olan ahşap karkaslı bir merdiven ile çıkılmıştır. Mahfil tavanı da Osmanlı klasik tavan tanzimlerine uygun olarak çıtalı tavan yapılmıştır.
Ahşap kanatlı pencere doğramaları, harim giriş kapısı imalatları gerçekleştirilmiştir.
Mevcutta olmayan ahşap minber ve vaiz kürsüsü yapılmıştır. Taş olan mihrap bölümünün onarımları, konservasyonu bitirilmiştir.
Harim içerisinde elektrikli halı döşenmiş, ayrıca bir ısıtma sistemi yapılmamıştır.
2.6 Yapı çevre düzenlemesi
Cami restorasyonu ile birlikte avlu bölümü çevre düzenlemesi de işin kapsamında yapılmıştır.
Öncelikle özgün şadırvan yerinde arkeolojik kazı yapılmış, şadırvanın su haznesi bulunmuştur. Bu tespitler ışığında şadırvan su hazne bölümü, oturakları ve çatı örtüsü ile restorasyon projesine uygun olarak yeniden yapılmıştır. Çokgen planlı ahşap karkaslı çatı örtüsü ahşap dikmelere taşıtılmıştır. Ahşap dikme pabuçları yine klasik Osmanlı mimarisine uygun olarak taş kaideden yapılmıştır. Şadırvan çatı karkas altı ahşap çıta tanzimi ile kaplanmıştır.
Projesinde bulunan tuvalet ve ofis yapısının olduğu dikdörtgen planlı betonarme yapı bahçenin kuzeydoğu yönünde inşa edilmiştir.
Kayrak taşı ile yürüme yolları yapılmış, cami etrafına drenaj sistemi yapılmıştır. Özgün olan doğu bahçe duvarı ihya edilmiş, diğer bahçe duvarları moloz taş duvar sistemi ile derzli olarak örülmüştür. Harpuşta olarak alaturka kiremit ile bahçe duvarı sonlandırılmıştır. Kuzey yönündeki özgün bahçe girişi yine kesme taş olarak onarılmıştır.
Çevre düzenlemesi kapsamında çevre aydınlatmaları da yapılmıştır.
3.Sonuç
Balkanlarda günümüze ulaşan ve çok az kalan Osmanlı Mirası Kültür Eserlerimizin onarılarak gelecek kuşaklara aktarılması konusunda Makedonya Radanya Mahmud Ağa Cami Restorasyonu çok önemli ve değerli bir uygulama olmuştur.
Tika ve Makedonya Konservasyon Merkezinin karşılıklı protokol ile yaptırdığı cami restorasyonu Taksim Yapı Mimarlık İnşaat Restorasyon Turizm San.ve Tic. Ltd. Firması tarafından yapılmıştır.
Klasik dönem (16.yüzyıl) Osmanlı mirası olan yapı uygulaması restorasyon ilke ve kriterlerine uygun olarak tamamlanmış olup gelecek kuşaklara aktarımı sağlanmıştır.
RADANYA MAHMUD AĞA CAMİ RESTORASYON ÖNCESİ VE SONRASI FOTOĞRAF BELGELERİ
Havagazı Fabrikasının Tarihçesi:
19. yy’ın ikinci yarısında ticaret hacmindeki hızlı büyümeyle birlikte, İzmir’in sanayi
yaşantısında da önemli gelişmeler olduğu bilinmektedir. Bu dönemde İplik Fabrikası,
Havagazı Fabrikası, Su Fabrikası gibi büyük sanayi işletmeleri açılmıştır. Havagazı
fabrikasının inşaatına 1862 yılında başlanır. 1900’lü yılların başında elektrik
kullanımı daha ucuz alternatif olarak ortaya çıkınca, havagazının yalnızca mutfakta
kullanılmas› gündeme gelmiş ve havagazı ile aydınlatma terk edilmiştir. Cumhuriyet
döneminde yabancı şirketlerin imtiyazları uzatılmadığından tesis belediyeye devredilmiş
ve havagazının mutfaklarda kullanımı uzun süre devam etmiştir.
yüzyılda İstanbul’da inşa edildiği tespit edilebilmiş olan 74 adet mescitten 8 külliye mescidi, mimari özellikleri bakımından özgünlüğünü koruyarak günümüze gelebilmişlerdir. 34 adet bağımsız ve tekke mescidi ise zaman içinde çeşitli tamirler ve yenilenmeler sonucu büyük ölçüde özgün karakterlerinin yitirmişler, daha geç dönemlerin mimari ûsluplarını günümüze taşıyarak gelmişlerdir. Bugün, geriye kalan 32 mescitten birçoğunun yerini dahi tespit etmek mümkün değildir. Bu mescitlerden tekke ve bağımsız mescitler grubuna girenlerin tamamına yakının, dikdörtgen ya da kareye yakın dikdörtgen olan, plan şemalarını korumuşlardır. Ancak bazılarının 17. yüzyılda İstanbul şehrinin yapılaşmasındaki yoğunluğun arasında sıkışıp kalarak planlarının zorunlu bir deformasyona uğradığı görülür. Bu açıdan farklılık yaratan mescitlerin dışında kalanlar, özgünlüklerini büyük ölçüde koruyarak günümüze gelebilmiş olan Sinan mescitlerinin plan şemalarıyla benzerlik gösterirler.
Gerek 17. yüzyıl İstanbul mescitleri, diğer dönemlerde inşa edilen mescitler gibi zaman içinde en çok tahribata (özellikle yangın ve depremler gibi doğal afetler sonucu) ve değişime uğrayan yapı tipleri olmuşlardır. Her iki dönemde de mimari karakterlerinin ve plan şemalarının fazlaca değişmeden günümüze gelebilen az sayıdaki örnekleri karşılaştırıldığında, planlarının yanı sıra örtü sistemlerinin (ki bunlar düz ahşap tavanlı ve kiremit örtülü kırma çatılardır) ve duvar örgülerinde kullanılan yapı malzemelerinin benzerlikleri dikkati çeker. Kare (Davud Ağa, Ahmed Çelebi ve Defterdar mescitleri) ve dikdörtgen (Mimar Sinan ve Sokullu) planlı Sinan mescitlerinin moloz taş (Davud Ağa, Hacı Hamza, Ahmed Çelebi), taş ve tuğla (Sokollu ve Mimar Sinan mescitleri, kesme taş (Defterdar ve Hasan Çelebi mescitleri) duvar örgüler 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde de karşımıza çıkmaktadır, örneğin Arapkapısı, Tuti Abdüllatif ve Kadirihane Mescitleri moloz taş duvar, Sirkecibaşı ve Yalıköy Mescitleri taş ve tuğla duvar, Bayrampaşa Külliyesi ve Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi Mescitleri ise kesme taş duvar örgülüdür.
Sinan ve 17. yüzyıl mescitlerinde genel olarak alt pencereler dikdörtgen açıklıktı ve taş söveli, üst pencereler ise kemerli ve alçı şebekelidir.
Genelleme yapıldığında diğer bir ortak özellik, minarenin yapıdaki konumudur. Yine Sinan mescitlerinde son cemaat duvarının bir ucunda ya da kütleden uzak, avlu kapısı yanında bulunan minare, 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde farklı bir konumda değildir. Anadolu Selçuklu çağının minareli taç kapılarını hatırlatan avlu kapısına bitişik minare uygulaması 17. yüzyılda inşa edilen Tulumcu Hüsam Mescidi’nde de minarenin giriş kapısı üzerine yerleştirilmesi ile tekrarlanmıştır. Sinan mescitlerinden Sokullu Mescidi’nin açık merdivenli “minber minare “sinin bir benzeri olarak, 1614 tarihli Arabacılar (Hoca Halil Attar) Mescidi’nin ilk minaresi gösterilebilir.
Sinan mescitlerinde son cemaat yeri, cephede beş ya da dört, yanlarda iki açıklıklıdır. Son cemaat yeri ile harimi ayıran duvarın merkezinde kapı ve iki yanında birer pencere bulunmaktadır. Kapı merkezden sağa kaydırılmış ise, yanındaki iki pencere arasında bir son cemaat yeri mihrabı yer alır Bu düzeni 17. yüzyılın ilk yansına tarihlenen Defterdarburnu Mescidi’nin son cemaat yeri duvarında görülür. Ancak 17. yüzyılda inşa edilen mescitlerde son cemaat yeri, harim bölümünden çalınarak ya da kapalı mekanın giriş cephesine sonradan ilave edilerek yapılmıştır.
Klasik dönem Sinan mescitleri ile 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinin mimari açıdan karşılaştırılmasında, bazı farklılıkların dışında genel olarak klasik dönem ve onu takip eden 17. yüzyıl boyunca bu yapı tipinin benzer mimari özelliklere sahip olduğu ve herhangi bîr tipolojik gelişim göstermediği sonucuna varılabilir.
yüzyıl Sinan yapıları, padişah, Valide Sultan ve sadrazamlar tarafından şehrin önemli mevkilerine cami ve külliyeler olarak inşa ettirilirken, bu asrın sonlarına doğru devlet bütçesinin zaafı, mimari alanda da etkili olmuş ve duraklama hissedilir bir şekilde belirmiştir. 17. yüzyıl ise, bu etkilerin en çok hissedilen asrı olmuş, büyük dini yapılar hemen hemen (Sultan Ahmed ve Yeni Camii gibi istisnalar dışında) hiç bir örnek veremez duruma gelmiştir.
Bu yüzyıl içinde, Fatih dönemi İstanbul’unun iskan sahaları yoğunlaşma ve dolayısıyla da gelişme göstermektedir. Yeni semtler ve mahalleler oluşmakta, şehir metropolünden uzaklaşmalar izlenmektedir. Bu yeni mahalleler sivil yapı gelişimlerini sürdürürken, günlük dini ibadetin uzak semtlerde kalan büyük camilerden ziyade yeni oluşan mahallelere daha küçük ölçekli ibadet yapılarının yapılmasını teşvik etmiştir.
Özellikle bağımsız mescitler (Mahalle mescitleri) sivil mimariyi örnek almış, semt sakinin ibadet için başvurduğu, adeta evlerinin oda ve sofası gibi, sakıflı bir görüntü sergilemişlerdir. Yapıların semtlerde imkân bulduğu yer ölçüsünde, yolların kesiştiği köşelerde veya mahalle ortalarındaki alanlarda, fakat çok kere de sivil yapı blokları arasında inşa edilmişlerdir. Bütün bu unsurlar bize, mescit yapısının sivil mimari ile en sıkı biçimde bütünleşen ve kaynaşan bir dini yapı tipi olduğunu kanıtlamaktadır.
Ancak külliye mescitleri, ihtiva ettikleri işlevsel yapılar topluluktan ve banilerinin sadrazam, vezir, hanım sultan gibi kimseler olmaları sebebiyle bağımsız ve tekke mescitlerinden daha muntazam ve kaliteli bir mimari sergilemektedirler. Tekke mescitleri ise özellikle 17. yüzyılda bağımsız mescitlerin dönüştürülmesi ile oluştuklarından, onlarla aynı özellikleri gösterirler.
Mescitlerin yapı malzemeleri de, adeta bu yapısal etkinliğin değişmez bir normu olarak ortaya çıkarlar. 16. ve 17. yüzyıllarda bağımsız ve tekke mescitlerinde genelde moloz taş, taş-tuğla tekniği yaygın olmasına karşın, külliye yapılarında istisnasız kesme taşın kullanıldığı görülür. Çatı örtüsü yüzyıllar arasında benzerlik gösterirken 16. yüzyıldaki mescit yapılarında görülen direkli son cemaat yeri, 17. yüzyılda ortadan kalkmış bunun yerini harim kısmı bölünerek ya da yakın tarihlerdeki onarımlarda sonradan eklenen, genelde ahşap bir kısım olarak ilave edilen, son cemaat yerleri almıştır.
Mescitler çeşitli nedenlerle (özellikle yangınlar ve depremler sonucu) çok sık yıkılan ve tahribata uğrayan yapılar olduklarından, çoğu kez onarım görerek ya da yenilenerek günümüze gelebilmişlerdir. Bu nedenle onarıldıkları ya da yenilendikleri dönemin bezeme unsurlarını taşımaktadırlar. 17. yüzyıl içinde inşa edilen, fakat farklı dönemlere ait bezeme unsurlarının yer aldığı bir çok mescit yapısı ile karşılaşılmaktadır. Bunların çoğu yakın dönemlere tarihlenmektedirler. Bu nedenle 17. yüzyıl için, bu yüzyılda inşa edilmiş mescit yapılarındaki bezeme unsurları göz önüne alınarak bir üslup birliğinden söz etmek mümkün değildir
I.II.DÖNEM CAMİ ÖRNEKLERİ
16.YÜZYIL DÖNEM CAMİİ ÖRNEKLERİ
ÇAVUŞBAŞI CAMİİ(1538-1539)
Sinan eseri olan yapı enlemesine dikdörtgen planlı, beden duvarları iki sıra tuğla hatıllı kesme küfeki taşından, ahşap çatısı kiremit döşeli camiidir. Minare kürsüsü ve pabuç bölümleri kesme taştır, özgündür. Gövdesi 19.yüzyılın son çeyreğinde yenilenmiştir. Son cemaat bölümü ahşap direkli olup 1950 yılındaki onarımda kapatılmıştır. Pencere düzeni olarak alt kotta dikdörtgen formlu düz atkılı pencereler yer alırken üst kotta tepe pencereleri vardır. Almaşık duvar örgüsünde kullanılan tuğlalar klasik dönem Osmanlı harman tuğlasıdır.
ŞAH SULTAN CAMİİ
Sinan eseri olan camiinin beden duvarları bir sıra taş, iki sıra tuğladan örülmüştür. Minare kürsüsü de aynı düzende taş ve tuğladır. Fakat minarenin tuğla gövdesi 18.yy., yedi ahşap direkli son cemaat revağı 1971 onarımının ürünleridir. Camiinin klasik üsluptaki pencereleri, minberi, mihrap korkulukları yine son onarımda yenilenmiştir. Pencere düzeni alt ve üstte aynı aksa yerleştirilmiş sıralardan oluşturulmuştur. Cephe tuğlaları klasik dönem tuğlasıdır.
HÜRREM ÇAVUŞ CAMİİ (1562)
Mimar Sinan eseri olan cami Hürrem Çavuş tarafından yaptırılmıştır. Plan özelliği, ahşap direkli son cemaati ile Büyükçekmece Fatih cami ile benzerlik göstermektedir. Almaşık duvar örgülü camiinin günümüzde son cemaat bölümü kapatılmış, kadınlar mahfili betonarmeye çevrilmiş ve harim içerisinde olduğu söylenen merdiven diğer camilerde olduğu gibi dışarıya alınmıştır. Yalnız merdiven son cemaatte değil batı cephesine bitişik konumlandırılmıştır, dışarıdan çıkış verilmiştir.
17.YY – 19. YY CAMİ ÖRNEKLERİ
ÜSKÜDAR BULGURLU CAMİİ (17. YÜZYIL)
Üsküdar ilçesinin Bulgurlu mahallesinde bulunan yapı son dönem geçirdiği hatalı restorasyonlar sonucunda özgünlüğünü yitirmiştir. Camii, Mehmed Ağa tarafından yaptırılmıştır. Minberini Bayram Paşa koydurmuştur. Yapının yapım tarihi bilinmemektedir. Ancak minberini yaptıran Bayram Paşa’ nın 1638 yılında vefat ettiğini kaynaklardan öğrenmekteyiz. Ayrıca ‘üsküdar Tarihi’ adlı eserde Sultan I. Mahmud’ un silahtarlarından Süleyman Ağa’ nın yapı yakınında bir sübyan mektebi yaptırdığı bilgisi verilmektedir. I. Mahmud 1730-1754 dönemlerinde sultanlık yapmıştır. Demek ki yapı daha eski bir tarihte yapılmıştır. Bu bilgilere dayanarak yapının 1638’ den önce yapıldığını söyleyebiliriz.
Cephesi sıvanarak üzeri boyanmış olan yapının özgün duvar örgüsünü kuzey doğu duvarında bir bölümü dökülen sıva altından tespit etmekteyiz. Tuğla hatıllı moloz taş örgülü duvarlara boyanmadan önce çimento harçlı derz uygulaması yapıldığı yine sıvası dökülen bölümden görülmektedir.
17.32 m. x 9.55 m. ebatlarında dikdörtgen planlı caminin minaresi güneybatı duvarına bitişik konumlanmıştır. Caminin girişinde yine bu cephedeki kapıdan sağlanmaktadır. Minare kürsüsüne bitişik konumlanan demir profilli, trapez çatı örtülü muhdes girişin karşışın da camii giriş kapısı yer alır. Sağ taraftaki kapıdan minareye çıkılır.
Minare betonarme olarak tekrardan yapılmıştır. Üsküdar Tarihi adlı kaynaktan ulaşılan eski fotoğrafta minare yüksekliğinin kısa, formunun ise mevcuttakinden farklı olduğu tespit edilmektedir.
KEPENEKÇİ PİRİ CAMİİ
Keçeci Piri Camii, yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 17. yüzyıl yapısı olduğu tespit edilmiştir. Camii Keçeci Piri Ağa tarafından yaptırılmıştır. Camiye kuzey cephesinde, orta aksta yer alan kapıdan girilmektedir. Tavan bölümü ahşaptır. Ahşap olan minberi günümüzde fayans ile kaplanmıştır.
GENÇ OSMAN CAMİİ (1621)
Genç Osman, Osmanlı hükümdarlarından saltanatlık dönemi kısa süren padişahlardan biridir. 1617–1622 yıllarında saltanatlık yapan Genç Osman, 1621 yılında Lehistan seferine giderken Güngören’deki Genç Osman Cami’ni yaptırmıştır.
Genç Osman Camii ile ilgili kaynaklardan yeterli bilgi bulunamamıştır. 17. yüzyıl başlarında yapılan camii günümüzde özgün plan ve cephe özelliğini kaybetmiştir. Geç dönem (yapı üzerindeki onarım kitabesinde 1965 senesi yazılmıştır) onarımlarında camii genişletilmiştir. Yapının özgün olan tek bölümü minaresidir.
MESNEVİHANE CAMİİ (1844)
Fatih İlçesi’nde, Çarşamba’da, Tevkii Cafer Mahallesi’nde, İsmail Ağa ve Mesnevihane Caddelerinin köşesinde ,2286 ada,1 parselde Şeyh Mehmet Murad el Nakşibendi (Ölümü: h.1264/m.1848) tarafından h.1260/m.1844 tarihli vakfiyeyle tesis olunmuş bir Nakşibendi tekkesi iken, daha sonra tamamen Mesnevi öğrenimine ayrılmış bir okul haline getirilmiştir.
Kaynaklarda “Darülmesnevî Tekkesi” olarak da anılan bu tesis, yakınında yer alan, Nakşibendîliğe bağlı Murad Molla Tekkesi’nin üçüncü postnişini Şeyh el-Hac Hafız Seyyid Mehmed Murad Efendi (ö. 1848) tarafından 1260/1844’te inşa ettirilmiştir. Murad Molla Tekkesi’nin ikinci postnişini Ahıskalı Şeyh el-Hac Seyyid Abdülhalim Efendi’nin (ö. 1815) oğlu olan M. Murad Efendi, döneminde İstanbul’un önde gelen Afefmem sarihlerinden ve mesnevihanlarından birisi olarak tanınmış, bu tekkeyi de özellikle Mesnevi eğitimi vermesi amacıyla tesis etmiştir. Mesnevîhane Tekkesi’ni, kuruluş amacı ve fonksiyonu açısından diğer Nakşibendî tekkelerinden farklı kılan bu husus, klasik tasavvuf edebiyatının temel eserlerinden olan Mesnevi’nin, yalnız Mevlevîlerce değil bütün tarikatlar tarafından ne derecede benimsendiğinin somut bir kanıtını oluşturur.
Almaşık duvar örgülü camiinin yüksek pencereleri düz atkılıdır. Üst bölümü tuğla kemerli geçilmiş, pencere aynası moloz taş ile örülmüştür.
TEKİRDAĞ ZAHİRE NAZIRI AHMET PAŞA CAMİİ(1830-1831)
Tekirdağ il merkezi, Ertuğrul Mahallesi’nde bulunan bu caminin yapım kitabesi günümüze gelemediğinden, yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yazılı kaynaklarda Zahire Nazırı Tekirdağlı Ahmet Ağa tarafından 1830–1831 yıllarında yaptırıldığı bilgisi verilmektedir.
HOCA KASIM GÜNANİ CAMİİ (19. YÜZYIL)
Yapı fethi sonrasında yapılmış ahşap strüktürlü bir camiidir.1835 yılında II. Mahmut zamanında onarım görmüştür.
AKSEKİ CAMİ
Fatih dönemi yapılarındandır. Ahşap strüktürlü olan yapı 17. Yüzyıl ve 19. Yüzyıllarda onarım görmüştür. 1897 yılında Mehmet Şevki efendi tarafından bugünkü durumu ile ihya edilmiştir.
ı.ııI. TARİHÇE
AKBABA KÖYÜ
Akbaba köyü, kuzeyinde Poyrazköy’ün ve Anadolukavağı’nın bulunduğu, güneyinde Beykoz’un, doğusunda Dereseki köyünün ve batısında ise Tokatköy ve Ortaçeşmenin yer aldığı bir başka güzel Beykoz köyüdür. Akbaba köyünün Fatih Sultan Mehmed’in ordusunda savaşarak İstanbul’a giren gazilerden Ak Baba Mehmed Efendi tarafından kurulduğu söylenmektedir. Ak Baba Mehmed Efendi’nin türbesi Canfeda Hatun Camii’nin yanındadır. Canfeda Hatun Camii, 1580 yılında III.Sultan Murad’ın annesi tarafından yaptırılmıştır. Köyün diğer camii 1953 yılında yapılmıştır. Yine Canfeda Hatun tarafından yaptırılan bir hamamın da bulunduğu köyde ayrıca bir sebil çeşmesi de yer almaktadır.
Ünlü seyyahımız Evliya Çelebi’ye göre köy, on yedinci yüzyılda bir çarşıya ve hamama sahip olup, yüz haneden müteşekkildir. Evliya Çelebi Akbaba köyünü şu sözlerle betimliyor:
“Kiraz ve kestane mevsimlerinde İstanbul’un sefa ehli arabalarla Akbaba Sultan’a gider, çadırlar kurup iki-üç ay kestane ve kiraz faslı olur, can sohbetler ederlerdi.”
Akbaba köyüne ismini veren Akbaba Mehmed Efendi’ nin banisi olduğu Akbaba Tekkesi vardır. Tekke Can Feda Hatun Cami’ nin alt tarafında yer alır. Tekkeden sadece günümüze yıkık halde ulaşan tevhidhanesi ulaşabilmiştir (bkz.,İstanbul ansiklopedisi cilt 1).
Canfeda Hatun Cami Akbaba tekkesi içinde düşünülse de kaynaklarda tekkeye dahil olmadığı anlaşılır. Cami’ nin kuzeyinde Akbaba Köyü Mezarlığı vardır. Mezarlıkta Akbaba Mehmet Efendi’ ninde haziresi bulunur.
AKBABA TEKKESİ
Beykoz İlçesi’nde, Akababa Köyü’nde, Fener Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Bânisi İstabul’un fethinde bulunmuş olan Akbaba Mehmed Efendi’dir. ‘’Gaziyân-ı Rûm ‘’ olarak adlandırılan gazi- dervişler zümresinin 15. yy’daki temsilcilerinden olan Akbaba Mehmed Efendi’nin hayatı hakkında bilinenler, birçok benzeri gibi , tarihi olmaktan ziyade menkıbevi bir nitelik arz etmektedir. Aslında Rum Abdallarından veya Ahîlerden olduğu halde ,16. Yy başlarından itibaren, hatırasına ve kurduğu tekkeye Bektaşilerin sahip çıkmış olması muhtemeldir. Fetih’ten hemen sonra, devlet tarafından ihsan edilen bu arazide tekkesini kurduğu, fümhat devirlerinin şenlendirme politikası gereğince, çevresini imar ettiği, zaman içinde burada, tekkenin adını taşıyan bir köyün oluştuğu anlaşılmaktadır.
İstanbul’un çevresindeki diğer Bektaşi tekkeleri gibi, Akbaba Tekkesi de, şehrin gürültüsünden ve halkın dedikodusundan uzakta, asude ve havadar bir ortamda yer almaktadır. Nitekim, zengin bir bitki örtüsüyle ve birbirinden leziz memba sularıyla çevrili olan Akbaba Köyü İstanbul’un en gözde mesirelerinden birisi olmuştu, Anadolu ve Rumeli’deki birçok yatırlı mesirede olduğu gibi, burada halkın sevgisini kazanmış ve kolektif hazfızada yer etmiş bir velinin gömülü olması , dinlenme ve eğlencenin yanısıra, ziyaretlere mistik bir boyut katmaktaydı. Yaz kış misafiri eksik olmayan Akbaba Tekkesi’nin tam teşekküllü bir tarikat tesisi, olduğu anlaşılmaktadır.
Akbaba Tekkesi bütün diğer Bektaşi tekkeleri ile beraber , Vak’a-i Hayriye (1826) sırasında kapatılmış, dervişleri sürgüne yollanmış , daha sonra Nakşibendilere devredilmiştir. Yüzyıllar içinde muhakkak ki, bir takım onarımlar ve değişimler geçirmiş ilk tekke binasının bu arada tahribe uğradığı, belki de ortadan kaldırıldığı düşünülebilir. Vak’a-i Hayriye’den sonraki Nakşibendi tekkesinin, eski Akbaba Tekkesinin parlaklığı ile ilgisi olmayan, kendi halinde bir zaviye olduğu, bu dönemde tekkedeki gerilemeye paralel olarak çevresindeki köyün de küçüldüğü , nüfusunun azaldığı dikkati çekmektedir.
Tekke , son olarak ; 1876-1888 arasında, Nakşibendi Şeyhlerinden Buharalı Abdul Hakim efendi’ye İstanbul merkez kumandanı olarak hemşehrisi Abdülkadir Paşanın delaletiyle , tekkenin boş bulunan şeyhlik makamı verilmiş ve arkasından, şeyhin girişimi ve paşanın yardımlarıyla harap durumdaki tekke yeniden inşa edilmiştir. Abdülhakim Efendi’nin ölümünden sonra yerine oğlu Hafız Ahmed Mansur Mükerrem Efendi (ö,1961) geçmiş 1325’e kadar tekkenin postnişi olarak görev yapmıştır.
Akbaba Tekkesinin ilk yapısı hakkında bilgi bulunmamaktadır. Günümüze intikal edebilen bina ise, boyutları ve mimari programı asgari düzeyde unutulmuş bir zaviye niteliğindedir. Kâgir bir bodrum üzerinde yükselen ve dış görünüşüyle sıradan bir ahşap konutu andıran bu tek katlı ahşap yapı , ufak bir tevhidhane ile iki odalı bir harem bölümünden ibarettir. Dikdörtgen pencerelerin aydınlattığı bu mekanlardan tevhidhanenin girişi bahçe yönünde, hareminki ise cadde üzerindedir. Harem bölümünde halen Akbaba (Canfeda Kadın) Camii ‘nin imamı olan, son şeyhin oğlu oturmakta, kullanılmayan tevhidhane yarı yıkık durumda bulunmaktadır ((bkz.,İstanbul ansiklopedisi cilt 1).
AKBABA MEZARLIĞI
Akbaba Canfeda Hatun Cami’ nin yanı başındaki yamaçtadır. Hala köy mezarlığı olarak kullanılmaktadır. Caminin hemen kenarında bulunana üstü açık durumdaki Akbaba Türbesinin yanından mezarlık başlamaktadır. 50-60 civarında eski mezar kalabilmiştir. Birçok mezartaşı düzensizdir. Ayrıca burada ilk Nakşi Şeyhi olduğu söylenen Buharalı Abdülhakim Efendi’ nin kabri bulunmaktadır. Bu kabrin orjinali bozulmuş olup baş ucu taşı insanların daha iyi görmelerini sağlamak için cami istikametine çevrilmiştir. Kalabilen tarihi mezarların en eskileri iki yüz elli seneliktir. Bunlar türbeye yakın olarak yerleştirilmiş, muhafaza edilmişlerdir.
CAN FEDA HATUN
Osmanlı sarayı hareminin, yönetiminde etkili olmuş cariyelerdendir. ‘’ Canfeda Hatun’’ , ‘’ Kahya Kadın’’ adlarıyla da bilinir. İstanbul’da camii, mescid ve sebil yaptırmıştır.
Cariye olarak saraya ne zaman girdiği konusunda bilgi yoktur. III. Murad döneminde (1574-1595) ünlendi. Nurbânu Valide Sultanın güvenini kazanan ve Topkapı Sarayı harem dairesinde en yüksek mevkii olan kethüda (kahya) kadınlık görevine getirilen Canfeda , III. Murad’ın baş hasekisi Safiye Sultan’ a karşı Nurbânu’nun yanında yer aldı. Bu ikisi II. Selim’in kızı Esma Sultan ve harem veliharcı Raziye Kadın’ı da yanlarına alarak padişaha birbirinden güzel cariyeler sundular. III. Murad’ı Safiye Sultan’dan uzaklaştırmaya, bir yandan da hareme bağlamaya çalıştılar. Bu sayede, devlet yönetiminde de diledikleri kararları aldırmaktaydılar. Örneğin, olanca dengesizliğine ve yetersizliğine karşın Canfeda’nın kardeşi Divane İbrahim beylerbeyi rütbesiyle Diyarbekir valiliğine atanmıştı. Bu dörtlü grup, olasılıkla dışarıdan rüşvet alarak önemli kamu görevlerine atanmalarda da etkiliydiler. Canfeda, dönemin tarihçilerince vurgulandığı üzere , III. Murad’a hergün birbirinden güzel cariyeler sunmakta ve onun kadınlara düşkünlüğünden yararlanmaktaydı. Nurbânu Sultan ölürken (1583) oğlu III. Murad’a Canfeda’yı koruyup onu gözetmesi ve onu kendi yerinde tutması vasiyetinde bulundu (bkz.İslam ansiklopedisi cilt 3)
Haremdeki konumunu III. Murad’ın ölümüne (1595) dek koruyan Canfeda Kadın, askere düşük ayarlı yada eksik ulufe dağıtılmasından kaynaklanan 1589’daki Beylerbeyi olayında ve 1593’teki sipahi eyleminde etkili oldu. Fakat yeni padişah III. Mehmed (1595-1603) saygı göstermekle birlikte Canfeda’yı Eski saraya gönderdi. Topkapı Sarayı’ndaki dairesinin özel eşyasıyla birlikte edindiği büyük serveti de götüren Canfeda’nın yeni görevi, ölen III. Murad’ın Eski saraya gönderilen 26 kızını evliliğe hazırlamaktı. Kendisine ilkin 100 akçe, daha sonra 200 akçe gibi çok yüksek bir gündelik ve yıllık ödenekler bağlanmıştı. Canfeda Kadın yaşamının son yıllarını hayır işlerine adadı. Karagümrük’te eski bir mescidin yerine yeni bir camii (Canfeda Kadın Camii) ve mektep, Saraçhane’de bir sebil-çeşme, Kasımpaşa’da bir zaviye , Beykoz Akbaba’da bir mescid ve hamam İstanbul’a kazandırdığı eserlerdendir. Ayrıca harap mescitleri onartmıştır. Topkapı Sarayı Arşivi’ndeki vakfiyeleri ve vakıf muhasebeleri , serveti ve Mısır’a kadar uzanan hayırları konusunda fikir vermektedir. Mezarı Eyüb Sultan Türbesi civarındadır. Hadikâtü’l-Cevâmi’de yanlış olarak Canfeda Kadın’ın I. Ahmed döneminde (1603-1617) haremi-hümayunda kethüdalığa yükseldiği yazılmıştır (bkz.İstanbul ansiklopedisi cilt 2).
CAN FEDA HATUN CAMİ
Camii İstanbul, Beykoz ilçesi, Akbaba köyünde bulunan bir yapıdır. ‘İstanbul’ daki Ahşap cami, mescit ve tekkeler’ isimli Sanat Tarihi yüksek lisans tezinde yapının 1453 senesinden sonra yapıldığı bilgisi verilmektedir. Aynı çalışmada banisinin İstanbul Fethinde bulunmuş Akbaba Mehmet Efendi adındaki Bektaşi babAsı, tarafından yaptırıldığı bilgisi yer alır. Ancak bu bilgi yanlış olup cami nin banisi Can Feda Hatundur.
Beykoz’un Akababa Köyü’nde bulunmaktadır. Bânisi Canfeda Kadın’dır. İlk yapı günümüze ulaşmamıştır. Bugünkü cami, kâgir bir bodrum üzerinde yükselen ahşap kitlesi ile meskeni andıran bir görünüme sahiptir. Basamaklarla ulaşılan giriş, kuzey cephesinde , tam ortada yer almaktadır. Üzerinde küçük ahşap bir sundurma bulunur. Her iki yanında ikişerden toplam dört adet pencere vardır. Kapıdan önce kapalı son cemaat yerine girilmektedir. Burası dikdörtgen şeklinde olup her iki tarafı birer seki ile yükseltilmiştir. Tavanı çubuklarla dikdörtgenlere ayrılmıştır.
Yapının ana mekanı ile son cemaat yerini ayıran duvarda, ortada kapı ve bu kapının iki yanında birer dikdörtgen pencere vardır. Son cemaat yerinin sağ tarafında fevkani mahfile çıkan bir merdiven bulunur. Merdivenin alt boşluğu oda olarak kullanılmıştır. Yapının doğu ve batı duvarında ikişer tane pencere açılmıştır. Güneyde, tam ortada, yarım yuvarlak niş şeklinde tasarlanmış mihrap bulunur. Her iki yanında ikişer toplam dört pencere açılmıştır. Minberi ahşap ve vaaz kürsüsü taş olarak yapılmıştır. Her ikisi de güney cephesinde yer alır. Yapıdaki bütün pencereler dikdörtgen şeklindedir.
Yapıda ana mekana girildiği zaman , kapının her iki yanında maksureler yer almaktadır. Tavanı düz olup, pasalarla dikdörtgen çubuklara ayrılmıştır. Favkani kadınlar mahfilinde dört tane ahşap dikme ile beş açıklık sağlanmıştır. Kadınlar mahfili, düz balkon çıkması şeklinde olup , ahşap çerçevelidir. Bu bölüm dikdörtgen olup doğuda biri büyük, diğeri küçük iki dikdörtgen pencere açılmıştır, bunun aynısı batıda da tekrarlanmıştır. Yapının üstü dıştan meyilli çatı ile kaplanmıştır. Silindir biçimindeki minare silindir kesme taştan kaide üzerine prizmatik üçgenlerden oluşan pabuç küsü aracılığyla oturmaktadır. Yapının kuzeybatı köşesinde son cemaat yerinden geçilen ahşap bir oda bulunur. Her iki cephesinde söz konusu oda ikişer toplam dört pencere ile aydınlanır (bkz.İstanbul Ansiklopedisi cilt 3).
1871 yılında tamirat geçirdiği bilinen caminin minaresi 1953 yılında yeniden inşaa edilmiştir ( bkz. Hayatın Şekillendirdiği Mekanlar: Camiler).
II.RÖLÖVE RAPORU
II.I PLAN ÖZELLİĞİ
Beykoz ilçesi, Akbaba köyünde olan camii bir tepe üzerinde yapılmıştır. Yapı ile ilgili araştırma sürecinde yeterli bilgiye ulaşılmamıştır.
Yapı eğimli bir arazi üzerine inşaa edilmiştir. Kagir su basmanı üzerinde ahşap strüktür ile yapılmış camii özgün durumunu korumaktadır. Yakın dönemde yapılan yanlış müdahaleler sonucunda camiinin doğu cephesine bitişik olarak 2 katlı muhdes betonarme bir ek yapıldığı tespit edilmektedir.
Camii 2 katlıdır. Ana ibadet alanı üst kattadır. Üst kat bölümünde camii plan tipolojisi olan girişte son cemaat bölümü, onun önünde harim ve son cemaatin üst katında kadınlar mahfili mekan kurgusu bu cami de de vardır. Alt kat setin altında kalır ve üst katın oturum alanına göre daha küçük bir alanı kaplar. Mevcutta bu katta da ibadet yapılmaktadır. Bu kata bahçedeki kuzeybatı köşesinde bulunan merdivenlerden inilen setten girilmektedir. Bu sete birde çeşme bakar. Çeşme haznesine giriş üst kat bahçe zemin döşeme kotundan yapılmaktadır. Çeşme sete gömülerek inşaa edilmiş, kâgir bir yapıdır.
Cami dikdörtgen formdadır. 10.39 m x 9. 88 m. Ebadında olan yapıya batı yönünde 4.67 m. X 4.00 m. Ebadında imam odası vardır. İmam odasına bitişik olarak kuzey batı köşesinde de minare yer alır.
İmam odasına içeriden değil kuzey yönünden, dışarıdan girilmektedir. Minare güzelleştirme derneği tarafından 1953 yılında inşaa edilmiştir.
Camiye kuzey cephesi orta aksından 2 kanatlı ahşap orta göbekli kapıdan girilir. Kapı 160 cm. x 255 cm. ebadındadır ve özgündür. Kapı ön sahanlık kotuna bahçeden 2 basamak çıkılarak ulaşılır.
Kapının açıldığı son cemaat bölümü +0.40 m. Kotunda olup sağ ve sol bölümleri +0.46 m. Kotuna yükseltilmiştir. Son cemaatin giriş aksı karo siman kaplı iken yükseltilen bölümleri ahşap kaplamadır. Kadınlar mahfiline çıkış sağlayan merdivenler son cemaat giriş kapısının sağında kalır. Minare kapısı mahfil merdivenlerinin alt kısmında yer alır.
Son cemaat mahaline harimden 2 adet pencere açılmaktadır. Harime giriş kapısı son cemaate giriş kapısının karşı aksında yer alır.
Son cemaate kuzey cephesinden 4 adet, doğu cephesinden 1 adet pencere açılmaktadır. Dikdörtgen ebatlı olan pencereler kanatlı ve ahşaptır. Ön kısımlarında demir parmaklıkları bulunmaktadır.
Harim kapısının 2 yanına yukarıda da değinildiği üzere son cemaate bakan 1’ er adet pencere yerleştirilmiştir. Harim kapısından girilince sağ ve sol kısımda harim döşeme kotundan ortalama 10 cm. yükseltilmiş mahfil bölümleri yer alır. Harime doğru 1.50 m. Çıkma yapan mahfillerin ön ve yan kısımları ahşap korkuluklarla sınırlandırılmıştır. Kadınlar mahfili alt mahfil üstüne gelecek şekilde harime doğru çıkma yapmaktadır.
Harime doğu ve batı cephelerinde 2’ şer adet pencere açılırken güney duvarında mihrabın sağ ve solunda 2’ şer pencereden 4 adet pencere açılır. Pencereler dikdörtgen formda olup ahşap kanatlı doğramalardır. Doğramalar özgün nitelik taşımaktadır.
Mihrap nişi yarım daire formundadır ve beden duvarından dışarıya doğru çıkma yapmaktadır.
Duvarlarda kalem işi yoktur. Tavanlar ahşap çıta tanzimlidir. Minber ve vaiz kürsüsü ahşap olup özgündür.
Cami kısmi alt katı içten içe 7.62 m. X 5.63 m. Ebadında dikdörtgen tek mekanlıdır. Tavanı ahşap kaplamadır. Döşeme kaplamasıda ahşaptır. Mihrap nişi harim mekanı aksında yarım daire formundadır. Mihrap nişi harim nişi gibi dışarıya doğru çıkar. Nişin sağ ve sol yanında 1’ er adet pencere vardır. Bu mekana ahşap orta göbekli kapıdan girilir. Mekanın doğu cephesine yakın dönemde betonarme 2 katlı ek bir yapı yapılmıştır. Bu yapı kot farkından dolayı mevcut setin alt kotunda yer alır. Bu nedenle camii ana harim kotunun yer aldığı sette yapının üst tavan döşeme kotu caminin bahçesi olarak düzenlenmiştir.
Yakın dönemde yapılan bu ek yapıya alt kotta yer alan kısmı bodrum kattan açılan bir kapıdan ve camii bahçesindeki merdivenlerden inilerek ulaşılmaktadır. Bu bölümde ibadet yeri olarak kullanılmaktadır.
Rölövede harimin olduğu plan düzlemi zemin kat, kısmi bodrum katın olduğu düzlem 2.75 kot planı, ek yapının 2. Bodrum katı ise tabutluk olarak tanımlanmıştır. Yakın dönemde eklenen yapının kısmi camii bodrum katındaki katının dışında alt kotta arazi eğimi nedeni ile üçgen planlı 2. Bir katı daha vardır ve bu mekan tabutların konulduğu bir depo olarak işlevlendirilmiştir (bkz. Rölöve kat planları).
Camii parseli içinde yer almayan ancak cemaat tarafından kullanılan abdestlik ve tuvalet bölümlerinin mevcut durumuda bu proje kapsamında ele alınmıştır. Abdestlikler mevcut arazinin eğiminden dolayı üst sette yer almaktadır. Kadın ve erkeke tuvaletlerin alt kotta yer alır. Erkekler tuvaletine soldaki merdivenlerle inilirken kadınlar tuvaletine yoldan giriş verilmiştir. Yapı betonarme sistemde yapılmıştır.
Caminin minberinin korkulukları açısından incelendiğinde 19. Yüzyıl da yapıldığını söylememiz yanlış olmayacaktır. Ancak kapı boşluğundaki sivri kemeri ile de klasik dönemden izlerde taşımaktadır.
II.II CEPHE ÖZELLİĞİ
Yapı zemin katı ahşap strüktürlüdür. Eğimden dolayı bodrum kat duvarları ile üst kat su basman kotu kagir sistemde yapılmıştır.
Kuzey ve doğu cephelerinde su basman kotu mermer kaplamadır.
Yapının kuzey cephesi giriş cephesidir. Camii giriş kapısı iki kanatlı ahşap orta göbekli bir kapıdır ve cephe orta aksında yer alır. Kapının sağ ve solunda 2’ şer adet pencere yer almaktadır. Dikdörtgen formlu pencereler kanatlıdır. Söveleri ve denizlikleri ahşaptır. Pencere önlerinde demir parmaklıklar yer alır. Cephe 13 cm. yüksekliğinde ahşaplar ile kaplanmıştır. Giriş kapısının üstünde giriş saçağı vardır. Saçak tek eğimli sundurmadır ve üst örtüsü alaturka kiremittir. Giriş kapısına bahçe kotundan 2 basamaklı merdivenle ulaşılmaktadır. Camii çatısı kırma çatı olup alaturka kiremit kaplıdır. Cephenin sağında kuzeybatı köşesinde minare vardır. Minare betonarme sistemde yapılmış olup sıvalıdır. Minarenin yanında planda dışarıya doğru çıkan imam odası görülmektedir. İmam odası da ahşap strüktürlü olup cephesi ahşap kaplamadır. Kuzey cephesinde tek kanatlı giriş kapısı vardır.
Camii doğu cephesi ahşap kaplama özelliği kuzey cephesi ile aynıdır. Harime 2 adet, son cemaate 1 adet pencere açılır. Kadınlar mahfine ise birbirinden farklı ebatlara sahip 2 adet penceresi açılmaktadır. Üst ve alt kot pencerelerde demir parmaklıklar yapılmıştır. Pencereler kanatlı ahşap doğramaya sahiplerdir. Harime bakan pencereler 82 cm.x 161 cm. ebadında iken son cemaat penceresi 83 cm. x 104 cm. ebadındadır. Pencere söveleri aynı özellik gösterir. Kadınlar mahfili pencerelerinden sağdaki pencere 78 cm. x 58 cm., soldaki pencere ise 70 cm. x 86 cm. ebadındadır.
Arka cephede zemin kat ahşap kaplama iken bodrum kat çimento harçlı sıvalı duvardır. Harç üzerine moloz taş görünümü verilmek istenmiş ve derzlenmiştir. 2 kattada mihrap nişleri cephe duvarlarından dışarıya doğru yarım daire formunda çıkma yaparlar. Zemin kat mihrap nişi çapı bodrum kat mihrap nişi çapından daha fazladır. Zemin katta mihrap nişinin sağ ve sol yanlarında 2’ şer adet pencere vardır. Doğu cephesindeki harime bakan pencerelerin aynı özelliklerini taşımaktadırlar. Bodrum kat pencereleri ise nişin sağ ve solunda 1’ er adettir. Zemin kat pencerelerine göre daha dar olan pencereler zemin kat pencereleri ile aynı aksta değillerdir.
Arka cephede camii cephesinin sağında muhdes olan betonarme yapı cepheside görülür. Arka cephenin solunda ise imam odası cephesi ve bu odanın üzerine oturduğu set duvarı görülmektedir. Bu duvarın devamında çeşmede görülmektedir. Çeşme özgün karakterini kaybetmiştir. İmam odasına açılan 2 adet giyotin ahşap pencereler bu cephede yer alır.
Batı cephesi eğimli arzi nedeni ile 2 kot olarak görülmektedir. Zemin katta camii harimine açılan 2 adet pencere vardır. Bu pencere aksındaki alt kotta bodrum katta giriş kapısı yer alır. Kapı süt kısmında sabit pencere bulunmaktadır. Bu pencerenin yakın dönemde sadece iç mekana ışık gelmesi için yapıldığı yüksek ihtimaldir. Bodrum katta arka cephede olduğu gibi duvarları kagir olup sıvalıdır.
İmam odasının bu cepheye bakan 2 adet penceresi vardır. Minare cephenin solunda kalmaktadır.
Minare pabucu kare planlı, kürsüsü baklava dilimleri ile gövdeye bağlanmaktadır. Gövde daire formundadır. Şerefe altında ‘C’ ve ‘S’ profilleri ile geçiş sağlanmıştır. Şerefe üst gövdesi kısa tutulmuştur. Külah kısmı kurşun kaplamadır.
II.III.SÜSLEME ÖZELLİKLERİ
Cami küçük bir köy mescidi olup kalem işlerine sahip değildir. Ancak uygulama sırasında öncelikle araştırma amaçlı boya raspası yapılması önerilir.
II.IV.BOZULMALAR
Yapı genel olarak günümüze iyi durumda ulaşmıştır. Kullanılan ve bakılan bir yapıdır. Zaman, doğal koşullar ve yanlış müdahaleler neticesinde yapıda hasarlar olmuştur. Özellikle yapının doğu cephesine eklenen betonarme yapıdan dolayı camii beden duvarlarında rutubetlenme çok fazladır. 2 yapı arasındaki üst yalıtım iyi yapılmadığından ara birleşim noktasından duvarlar su almaktadır.
Camii iç kısmında kadınlar mahfili döşemesinde sehim vardır. Cephe kaplamalarında boya dökülmeleri, kabarmaları doğal koşullar nedeni ile olmuştur. Pencere demirlerinde malzeme kaybı, uç kısımlarında eğilmeler vardır.
Minare özgün değildir 1953 yılında yeniden yapılmıştır. Bodrum kat dış duvarları çimento harç ile sıvanmıştır. Çeşme ön yüzü sıvası yakın dönemde itinasız bir şekilde yenilemiştir.
BATI CEPHESİNDE YER ALAN ÇEŞME
Çeşme klasik dönem yapısı olup 16. Yüzyıldan günümüze gelen önemli bir eserimizdir. Caminin 19. Yüzyılda onarım geçirdiği bilinse de çeşme ayna taşının mimari özelliği nedeni ile yapının ilk döneminden günümüze ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Günümüzde cephesi sıvalı olduğundan cephe özelliğini büyük ölçüde kaybetmiştir. Üsteki stin altında kalan haznesi 0.89 m x 2.71 m. Ebadında dikdörtgen planlıdır. Hazneye üst kottaki kapaktan girilmektedir. Yüksekliği 1.04 m. Dir. Çeşmenin sıvalı cephesinden cephesinin kaba yonu taş duvar örgüsüne sahip olduğı görülmektedir. Suluk kısmı ile ayna taşı ‘C’ ve ‘S’ kıvrımlı motiflere sahiptir.
III.RESTİTÜSYON RAPORU
Yapı ile ilgili çalışma sürecinde görsel ve yazılı bir kaynağa ulaşılamamıştır. Bu nedenle yapıdaki izler ve dönem analizleri dikkate alınarak bir restitüsyon projesi hazırlanmıştır.
Buna göre restitüsyonda alınan kararlar şunlardır;
-Yapı cephe sistemi mevcut durumu ile korunmuştur. Bodrum kat kagir olan bölümler moloz taş olarak işlenmiş, su basman kotu ise taş olarak önerilmiştir. Mevcutta su basman seviyesi mermer kaplamadır. Dönem örnekleri incelendiğinde ahşap strüktürün alt kısmında ya kesme taş, yada almaşık duvar örgüsü kullanıldığı tespit edilmiştir. Buna örnek olarak Kasap İlyas cami ve Hacı Hamza camii gösterilebilir. Bu nedenle cami su basmanı kesme taş önerilmiştir. Ancak uygulama sırasında mermer kaplama kaldırılmalı ve alttaki örgü sistemi tespit edilmeli gerekli görülürse proje revize edilmelidir.
-Camii pencere sistemi ve düzeni de mevcuttaki gibi bırakılmıştır. Harim ve son cemaat pencereleri ahşap kanatlı sistem olarak önerilirken, imam odası pencereleri mevcut durumu gibi giyotin olarak bırakılmıştır. 2 ayrı pencere sistemi Fatih ilçesi Kasap İlyas camiinde de görülmektedir. Bu cami de de son cemaat mahallinde de giyotin pencere kullanılırken harim pencerelerinde kanatlı sistem kullanılmıştır. Bu nedenle yapı ile ilgilide bilgi olmadığından pencere sistemleri mevcut durumu ile korunmuştur.
-Zemin kat ve bodrum kat döşemesi ahşap olarak önerilmiştir. Sadece son cemaatte kapı aksındaki giriş döşemesi karo siman olarak mevcuttaki gibi bırakılmıştır.
-Kapılar mevcutta özgün olduğundan aynen korunmuştur.
-Bodrum kattaki mihrap nişi camilerde alt katlarda ibadet mekanı olmamasında dolayı kaldırılmıştır. Aynı zamanda mevcut mihrap duvar kalınlıkları rölöve de 10 cm. olarak tespit edilmiştir. Bu duvar kalınlığı yapı özgününde de olması zor bir ihtimal olduğundan niş kaldırılmış, bu bölümde kagir duvar devam ettirilmiş, yapının ışık alması için mevcut pencereler kagir duvar içinde açılarak üst kat pencere sisteminde önerilmiştir.
-Çatı örtü sistemi ahşap strüktürlü olup alaturka kiremit olarak korunmuştur.
-Minare özgün değildir. Cami ile ilgili elimizdeki belgeler yetersizdir. Yapının 1453 sonrasında yapıldığı, yapının bulunduğu tekkenin 1876-1909 yıllarında ihya edildiği bilinmektedir. Ancak camiinin hangi dönemde onarıldığı bu onarımlarda minarenin yenilenip yenilenmediği gibi bilgilere ulaşılamadığından yapılan dönem analizi örneklerinde camii kütlesi ile yarışmayan klasik dönem ve geç dönemde de uygulama örneklerinin görüldüğü bir minare örneği restitüsyonda önerilmiştir. Bu örnekte Genç Osman Camii minaresi olarak kabul edilerek camii kontür gabarisine uygun olarak restitüe edilerek çizilmiştir. Pabuç ve kürsü kısmı kesme taş olan minarenin gövde bölümü sıvalı olarak çizilmiştir. Şerefe alt kısmı ‘C’ ve ‘S’ kıvrımlı olarak önerilmiştir. Şerefe korkulukları taş olarak çizilmiştir. Minare gövdesi mevcuttaki gibi yuvarlak planlıdır. Külah kısmı kurşun kaplamadır.
-Vaiz kürsüsü ve minber özgün durumu ile günümüze geldiğinden aynen korunmuştur.
-Camiye yakın dönemde eklenen betonarme yapı kaldırılmıştır.
BATI CEPHESİNDE YER ALAN ÇEŞME
Çeşme klasik dönem yapısı olup 16. Yüzyıldan günümüze gelen önemli bir eserimizdir. Caminin 19. Yüzyılda onarım geçirdiği bilinsede çeşme ayna taşının mimari özelliği nedeni ile yapının ilk döneminden günümüze ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Günümüzde cephesi sıvalı olduğundan cephe özelliğini büyük ölçüde kaybetmiştir. Sıvalı olan duvarlarında kaba yonu taş duvar örgüsü anlaşılmaktadır. Çeşme ayna taşı taştır. Ayna taşı ve üzerindeki niş bölümü mevcut durumu ile korunmuştur. Restitsüyonda mevcutta avlu kotu altında kalan yalak kısmı kot aşağıya alınmak sureti ile restitüe edilmiştir. Elimizde belge olmadığından basit bir öneri getirilmiştir. Uygulama sırasında avlu kotunun açılarak yalak bölümünün tespit edilmesi gerekmektedir. Belge bulunması durumunda yapı restitüsyonu revize edilmelidir.
KAYNAKÇA
ASLANAPA; Oktay : Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1983
AYVERDİ; Ekrem Hakkı, YÜKSEL, İ. Aydın: İlk 250 Senenin Osmanlı Mimarisi, İstanbul 1953
AYVERDİ; Ekrem Hakkı : Fatih Devri 855-886 (1451-1481), İstanbul 1973
Ayvansarayi Hüseyin Efendi, Ali Satı Efendi, Süleyman Besim Efendi: Hadikatü’l Cevami, Haz. Ahmed Nezih Galitekin, İstanbul 2001
BAYRAM; Sadi ve ERDOĞAN : Kerim: Vakıflar ve Vakıf Hizmetlerimiz, Ankara 1978
DİŞÖREN N. Esra : İstanbul’daki Ahşap Cami, Mescit ve Tekkeler, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1993 s.177,178
(ELDEM)Halil Edhem: Nos Mosquees de Stamboul, İstanbul 1934.
KOMİSYON : Fatih Camileri ve Diğer Tarihi Eserler, İstanbul 1993
KOMİSYON : Fatih, İlk İstanbul, İstanbul 2004.
MAZLUM; Deniz : Osmanlı Arşiv Belgeleri Işığında 22 Mayıs 1766 İstanbul Depremi ve Ardından Gerçekleştirilen Yapı Onarımları, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2001
Müler-Wiener; Wolfgang : İstanbul’un Tarihsel Topografyası, Çeviren Ülker Sayın, İstanbul 1997.
NAZA, Emine : “Sofular Camii”T.T.V.D.B.İ.A.,C. 5, İstanbul 1994
ÖZ; Tahsin : İstanbul Camileri, C.ll, 8.İstanbul 1964
SEÇKİN, Selçuk : Fatih Dönemi Mescitleri, M.S.G.S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Bölümü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2002
SÖNMEZER, Şükrü : 17.Yüzyıl İstanbul Mescitleri, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Tarihi Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1996.
ÜSTÜN; Ayşe : Osmanlı Arşivindeki İstanbul Cami ve Türbelerinin Tamirleriyle İlgili Belgeler, D.E.Ü. Sos.Bil.Ens. İsl.Tarihi ve San. Ana. Bil. Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2000
YÜKSEL, İ.Aydın : Osmanlı Mimarisinde II.Bayezıd ve Yavuz Selim Devri (886-926/1481-1520), İstanbul 1983
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ CİLT 3;Can feda Hatun Mescidi, DİŞÖREN N. Esra, İstanbul
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ CİLT 1;Akbaba Tekkesi, Tanman Baha, İstanbul
İslam Ansiklopedisi cilt 7, Can feda Hatun, İstanbul,
Bilir; Ali; Çeşmibülbüle Gizlenmiş Abı Hayat Beykoz, İstanbul
Noyan;Bedri;’Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik’ cilt 1, İstanbul
Galitekin;Ahmet Nezih; ‘Beykoz Kitabeleri’, Beykoz Belediyesi Yayınları, İstanbul 2008
Tanman;Baha, ‘Akbaba Tekkesi’, İslam Ansiklopedisi c:3, istanbul
Zeytinburnu İlçesi, Merkez Efendi Mahallesi; 2932 Ada 17 Parselde yer alan Merkez Efendi Hamamı, İstanbul kara surlarının bugün “Mevlanakapı” , “Mevlevihane Kapısı” veya eski ismiyle “Yeni Kapı” adı verilen kapısı karşısında yer alan Merkezefendi Külliyesi’nin bir parçası olarak inşa edilmiştir. Hamam, Merkez Efendi Caddesi ile Mevlevihane Caddesi’nin kesiştiği köşede yer almaktadır.
YAPININ TARİHÇESİ
Külliye, Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Mimar Sinan’ın eserlerinin listelendiği Adsız Risale, Tuhfetül Mimarin’de ve son olarak Tezkiret-ül Ebniye’de “Yenikapu Haricinde Merkez Efendi Hamamı* şeklinde adı geçen Hamam, Merkez Efendi Vakfındandır. Kanuni’nin kız kardeşi Şah Sultan tarafından 1552-1572 tarihleri arasında külliye ile birlikte yaptırıldığı düşünülmektedir. Merkez Efendi Hamamı için, 959/1551 tarihli vakfiyede “… Yeni kapu dimekle ma’ruf kapının haricinde vakii olup… çifte hamam dimekle ma’ruf hamamı… şeklinde geçtiğini Dr. Aydın yüksel “Kanuni Devri Osmanlı Mimarisi” adlı eserinde belirtmektedir.
PROJE ÇALIŞMALARI
Rölöve
Yapının uygulamasının yapılması için öncelikle mevcut durumun tespiti gerekmektedir. Merkez Efendi Hamamı içinde restorasyon ilkeleri dikkate alınarak rölöve, mevcut durum tespiti, restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlanmıştır.
Yapının mevcut durumu incelendiğinde;
Plan Özelliği
Merkezefendi Hamamı planlama tanımlaması Erkekler ve Kadınlar kısımları için ayrı olarak yapılacaktır. Hamam üç taraftan binalarla çevrilmiştir. Kadınlar kısmı, Merkezefendi Caddesi’nden girilen soyunmalık kısmı ve ona bağlı sıcaklık kısmından oluşmuştur. Sıcaklık kısmından traşlık ve helaya geçiş bulunmaktadır. Erkekler kısmının girişi de Merkez Efendi Caddesi’ndendir. Ahşap soyunmalık kısmından ılıklık bölümüne geçilir ve ardından haçvari planla inşa edilmiş, ortalarda eyvanları ve köşelerde halvet hücrelerinin yer aldığı bir düzende inşa edilen sıcaklığa ulaşılır. Erkekler sıcaklık kısmının duvarına bitişik olarak soğuk su deposu ve sıcak su deposu yerleştirilmiştir. Sıcak su deposuna bakan tarafta külhan ve odun deposu yer almaktadır. Hamamın sıcak su deposu üstüne bir gecekondu bulunmaktadır.
Erkekler Soyunmalık Bölümü
Soyunmalık kısmının girişi Merkez Efendi Caddesi üzerindendir. Hamama bir giriş avlusundan ulaşılmaktadır. Hamam girişinin sol tarafında niteliksiz yeni yapılar yer almaktadır.
Z26 (Çay Ocağı)
Avluya girince sağda sonradan inşa edilen Z26 çay ocağı bulunmaktadır. Girişte solda yer alan köfteci tarafından kullanılmaktadır. Çatısı ondüline ile kaplı olan mekânın zemini seramiktir.
Z15 (Depo)
Giriş kapısının sağında yer alan deponun girişi hamamın içinden soyunmalık bölümündendir. Giriş avlusuna bakan bir penceresi bulunmaktadır.
Z01 (Soğukluk, Soyunmalık)
Yoldan ulaşılan soyunmalık kısmı ahşap karkas taşıyıcılı, bağdadi sıvalı geleneksel yapım tekniğiyle inşa edilmiştir. Soyunmalık girişinde demirden bir kapı ve onun üstünde basit tenekecilik işi bir sundurma saçak yer almaktadır. Giriş avlusundan basamaklarla soyunmalık zeminine ulaşılmaktadır. Soyunmalık zemini ile giriş avlusu arasında 48 cm kot farkı bulunmaktadır. Soyunmalık kısmının zemin kaplamaları karo mozaikle değiştirilmiştir. Geleneksel hamamlarda soyunma kısmı ortasında yer alan mermer süs havuzu yerini teneke bir sobaya bırakmıştır. Soyunma bölümünün ortasında yer alan aydınlık feneri ondülin levha ile kaplanmıştır. Solda kasa görevini gören bir tezgâh ile üst kata çıkan merdiven bulunmaktadır. Merdiven önünde dinlenmek için oturma kısmı yer almaktadır. Soyunma kabinlerinin bulunduğu kısımda yer alan sekinin malzemesi de karo mozaikle değişmiş, ahşap soyunma kabinleri yapılmıştır. İçeriden lambriler ile 120 cm yüksekliğe kadar kaplanmıştır. Z2’den Z13’e kadar yer alan soyunma kabinleri içerisinde dinlenme yatağı ve askılarıyla bir örnek olarak yapılmıştır. Giriş kapısının hemen önünde ahşaptan temiz havlu tezgâhı bulunmaktadır. Ilıklık kısmına geçişin yan tarafında mermerden bir çamaşır tezgâhı vardır. Hamamda kullanılan havlu ve peştamalların yıkanması için bu bölüm kullanılmaktadır.
Z14 (Mutfak)
Girişte sağ tarafta yer alan mutfak bölümünün zemini karo mozaiktendir. Yemek pişirme bölümü ve bulaşık için eviyesi bulunmaktadır. 77 cm genişliğinde 47 cm derinliğinde ocak nişi olması muhtemel bir niş bulunmaktadır. Z14’ten Z15 Depo’ya geçen bir kapı bulunmaktadır.
G01 (Galeri Katı)
Hamamın Galeri katında da soyunma kabinleri yer almaktadır. Dört büyük ayak ve duvarların taşıdığı galeri katı ahşap korkuluklarla üç yönden soyunmalık kısmını sarmaktadır. Ilıklık kısmı duvarında yer alan bölme (G02) depo olarak kullanılmaktadır. Duvarları bağdadi sıva ile kaplanmış galeri katında zemin ahşap taşıyıcı üzerine rabıta tahta kaplanarak düzenlenmiştir.
Ilıklık Kısmı
Soyunmalık kısmından Ilıklık kısmına geçişte içerinin buharlı havasının geçişini önlemek için yapılmış davlumbaz şeklinde bir baca yer almaktadır. İki bölümden oluşan ılıklık üzeri iki adet tekne tonozla örtülmüştür. Ilıklık içinden ulaşılan hela kısmının çatısı ise beşik tonoz ile örtülmüştür.
Z17 (Ilıklık Holü)
Sıcaklık kısmı ile soğukluk arasındaki geçişte yer alan hol kısmından diğer ılıklık bölümleri olan traşlık kısımlarına geçiş olmaktadır. Ilıklık zemini Marmara mermeri ile kaplanmıştır. Duvarda eşya koymak için yapılmış bir niş yer almaktadır.
Z16 (Traşlık-Keselik)
Sıcaklık yönünde solda yer alan hacimde iki adet kurna vardır. Kurnalar 60 cm genişliğinde yerden 18 cm yüksekliğinde gerektiğinde oturmak üzere kullanılan setler ile iki taraftan düzenlenmiştir. Mekân üzerinde yer alan fil gözleri yardımıyla aydınlanmaktadır.
Z18 (Traşlık)
Ilıklığın diğer bölümünde yer alan bu hacimde ise yüksek olmayan duvarlarla çevrilmiş esas traşlık bölümü vardır. Yine oturma seti ve kurnası bulunmaktadır. Zemin Marmara mermeri ile kaplanmıştır.
Z19-Z20 (Hela)
Ilıklık içerisinde ulaşılan iki adet hela mevcuttur. Mermer alaturka hela taşları ile özgün bir görünümü vardır. Ilıklık kısmı duvarlarında yoğuşmadan dolayı boya ve sıva kabarmaları görülmektedir. Ilıklık üstünde yer alan fil gözü ışıklıklara ait özgün ışıklıklar kırıldığı için pencere camı türü malzemeler etrafları harçla doldurularak fil gözlerinden ışık gelmesi sağlanmaktadır.
Sıcaklık Kısmı
Soyunmalık bölümünden devam ederek gelen aks üzerinde yer alan kapıdan geçilerek önce ılıklık ardından da Sıcaklık kısmına geçilmektedir. Sıcaklık kısmında ortada eyvanlar, köşelerde halvet hücreleri bulunmaktadır. Sıcaklığa eyvanlardan birinin ortasından girilmektedir. Ortada kare şeklinde, köşeleri pahlanmış mermer göbek taşı yer almaktadır. Hamamın zemini ve göbek taşı Marmara mermeri ile kaplanmıştır. Eyvan bölümlerinde sıcaklık zemininden yükseltilmiş oturma, yıkanma sekilerinin ortasında kurna yer almaktadır. Eyvan duvarları 135 cm yüksekliğe kadar özgün olmayan karo mozaiklerle kaplanmıştır. Eyvanlarda yer alan kurnalar hamamın yapıldığı döneme ait değildir. Daha sonra yapılmış bir tamirde klasik üsluptaki kurnaların değiştirildiği görülmektedir.
Z22 – Z24- Z25 (Halvet Hücreleri)
Sıcaklık hacminin tamamı gibi Marmara mermeri ile kaplanmıştır. Orta hacimden köşegenlerden girilen halvet hücrelerinin bir duvarı boyunca yer alan sekide yıkanma kurnaları bulunmaktadır. Z25 halvet hücresinin Merkez Efendinin yıkandığı yer olarak bilinmektedir. Giriş kapısının üzerinde bunu belirten mermer bir kitabe bulunmaktadır.
Z23 (Sıcak Halvet Hücresi)
Sıcaklık kısmının diğer köşesinde yer alan ver diğer köşe hücrelerinden daha büyük olan Sıcak halvet hücresi üç yönde yer alan üç adet kurnası ile düzenlenmiştir. Sıcak halvet hücresinin sıcak su deposu yönünde yer alan küçük pencereden bu hacme sıcak hava ve buharın gelmesi sağlanmıştır.
Kadınlar Soyunmalık Bölümü
Z27 (Giriş Holü)
Merkez Efendi Caddesi’nden girilen 116 x 272 boyutlarındaki dar giriş holünün zemini karo mozaik döşelidir, duvarları çimento sıvalı ve çatısı ondüline ile örtülmüştür. Giriş holünden soyunmalık kısmına geçişte 32,5 cm’lik aşağıya inen bir basamak yer almaktadır.
Z28 (Soğukluk – Kadınlar Soyunmalığı)
Zemin katı yığma moloz taş duvarlı üst galeri katı ahşap taşıyıcılı bağdadi sistemle inşa edilmiş olan kadınlar soyunmalığı girişte sağ tarafta soyunma kabinleri karşısında oturma dinlenme kısmı yer alır. Solda ise üst kata çıkan ahşap merdiven yeri bulunmaktadır. Merdivenin üste kadar gelen kısmı çürüyerek çökmüştür. Bir süredir kullanılmadığı için oldukça harap vaziyettedir. Soyunmalık zemini karo mozaikle kaplanmıştır. Üst galeri boşluğu ahşap taşıyıcılı kontraplakla kapatılmıştır. Bu şekilde zemin katla bağlantısı kesilmiştir. Galeri katında (G08) soyunma hücresi şeklinde düzenlenmiş bir hacim yoktur. Hacmin tamamının açık dinlenme mekânı olarak bırakıldığı düşünülebilir. Kadınlar soyunmalık galeri katında hamam kubbeleri ve sokak yönünde pencereler yer almaktadır. Erkekler soyunmalık kısmına bakan yönde merdiven çevresinde ahşap taşıyıcıda problemleri dolayısıyla çökme tehlikesi içindedir. Kadınlar soyunmalık galeri katının kadınlar sıcaklık kubbesine bakan yönünde çürüyen doğramalarda biriket dolgu yapılmıştır. Galeri katında yer alan pencerelerde çürüme ve camlarda kırılmalar bulunmaktadır. Ahşap çitalı tavanı bulunan soyunmalık galeri katı tavanında bozulmalar oluşmuştur. Özellikle erkekler soyunmalığı yönünde çürüyen ahşaplar dolayısıyla tavanda sehim yapmıştır. Soyunmalık kısmı çatısı Marsilya kiremiti ile kaplanmış fakat zamanla kiremitlerin kırılması ve taşıyıcıda oluşan problemler dolayısıyla çatıdan su almaktadır ve yapının yok olma bozulma sürecini hızlandırmaktadır.
Z29-Z30-Z31-Z32 (Soyunma Kabinleri)
Soyunmalık mekânından 11 cm yükseltilerek oluşturulmuş setin üzerinde dört adet soyunma kabini yer almaktadır. Zemini soyunmalığın tamamı gibi karo mozaikle kaplanmıştır. Ahşap cam bölmeli kabinlerin içinde dinlenme yatakları yer almaktadır. Tavanı ahşap kaplamalıdır.
Z34 (Kadınlar Sıcaklık)
Erkekler soyunmalık kısmından doğrudan muhdes bir alüminyum kapıyla ulaşılan kadınlar sıcaklık kısmı üzeri kubbe ile örtülmüş tek hacimden oluşur. Alışıla gelen soyunmalık ve sıcaklık arası ılıklık mekânı kadınlar kısmında yer almaz. Sıcaklık kubbesi tam olarak kubbe formunda değildir, duvarlardan kubbeye geçişlerde düzgün olmayan mimari adlandırmalara uymayan bir geçiş yapılmıştır. Sıcaklık mekânı dört yönde oluşturulmuş sekilerde yer alan on beş adet kurna ile düzenlenmiştir. Kurna aralarında mermer bölme duvarlar yapılmıştır. Seki üstleri yaklaşık 125 cm yüksekliğinde duvar yönünde mermer ile kaplanmıştır. Ortada dikdörtgen şeklinde göbek taşı yer alır. Kadınlar sıcaklık kısmında soğuk su deposu yönünde zeminde yükseltilmiş döşemede çökmeler oluşmuştur.
Z33 (Traşlık – Hela)
Sıcaklık giriş kapısının sol yanından tuvalet ve traşlık bölümüne geçilir. Bir köşesinde traşlık bölümü ile bir tuvalet hücresinden oluşan mekânın tavanı oldukça düşüktür.
Çatı yapısına bakıldığı zaman kubbe sularını toplamak ve kanalizasyona aktarmak için özellikle bu hacimde tavan yüksekliğinin düşük yapıldığı düşünülebilir.
B01 (Külhan)
Hamamın arka kısmından ulaşılan külhan bölümü zeminden yaklaşık olarak 211 cm aşağıdadır. Bu yüzden basamaklarla aşağıya inilmektedir. Döşeme inişli çıkışlı ve sıkıştırılmış topraktan yapılmıştır. Ocak önünde kademelenme vardır. Külhan mekânı aşağı inen merdiven yönünde kemerli bir yapıyla devam etmektedir. Orada bulunan ikinci bir ocak gözü günümüzde kullanılmamaktadır. Kemerli kısmın yapının özgün haline ait bir parça olduğu düşünülebilir. Sıcak su deposu önünde yer alan ocak kısmına ait kemer yok olmuş yerine betonarme bir kemer yapılmıştır. Külhan ve odun deposu olarak kullanılan hacmin üzeri betonarme döşeme ile kapatılmıştır. Üst kotta bu döşeme üzerinde sıcak su deposu üzerinden başlayıp devam eden gecekondu yer almaktadır. Özgün yapıya ait moloz taş duvarların izleri takip edilebilmektedir. Betonarme döşemeye kadar yükselen duvarların üzeri yer yer biriketle örülmüştür. Külhan ve odun deposunun çevresi gecekondular ile çevrelenmiştir.
Üst Örtü
Hamam Soyunmalık kısımları kırma çatılı ve marsilya kiremiti ile örtülüdür. Ilıklık, sıcaklık ve hela üzerleri kesme taşla kaplanmıştır. Kubbe ve tonoz üzerleri son yapılan tamirlerde çimento harç ve zift türü sürme yalıtımlarla kaplanmış, fil gözleri
Açıklıklarına ait özgün camlar kaldırılıp yerine parça cam konularak etrafı harçla doldurulmuştur.
Strüktür Özellikleri
Merkez Efendi Hamamı geleneksel yapım teknikleriyle inşa edilmiş ve değişik dönemlerdeki ilavelerle günümüze kadar gelmiştir. Hamam yapıları incelendiği zaman hamamları sıcaklık, ılıklık ve hela gibi doğrudan suya maruz bölümlerinin yığma moloz taş ile mekânın yapısına göre kubbe tonoz gibi örtü ögeleriyle örtüldüğü bilinmektedir. Soyunmalık bölümlerinin ise mekânın büyüklüğüne, yapının yeri ve önemine bağlı olarak ahşap karkas sistemle veya yığma duvarlı kubbeli olarak yapıldığı görülmektedir. Merkez Efendi hamamı ılıklık, hela ve sıcaklık bölümleri geleneksel yapıyla örtüşen bir şekilde yığma moloz taş duvarla ve kubbe – tonoz örtülerle inşa edilmiştir. Soyunmalık bölümü ise hem erkekler hem de kadınlar kısmında ahşap karkas sistemli içeride bağdadi çitalı duvarı, dışarıda ahşap kaplama ile inşa edilmiştir. Soyunmalık bölümlerinin ahşap sistemde olması dolayısıyla özgün şeklini birçok hamamda olduğu gibi koruyamadığı görülmektedir. Mevcut ahşap soyunmalık bölümlerinin yapım tarihi hakkında bir bilgimiz yoktur fakat 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başı olması muhtemeldir. Erkekler soyunmalık kısmı strüktür olarak ciddi problemleri olmamasına rağmen malzemenin yorulmasına ve aşınmaya bağlı olarak yer yer sehim yapmaya başlamıştır.
Ilıklık, hela ve Sıcaklık bölümlerinde ufak çatlaklar gözlenmektedir. Bunların en belirgin olanı Erkekler sıcaklık kubbesinin sıcak su deposu yönündeki çatlaktır. Kubbenin üstünden başlayıp eyvana doğru devam etmektedir. Kadınlar sıcaklık bölümü kubbesi özgün değildir. Hamam sahibinin verdiği bilgilere göre 1960’lı yıllarda yapılmıştır. Hamam su deposu ve külhan üzerine yayılan gecekondu yapısı ise yapıya ilave yük getirerek taşıyıcıya zarar vermektedir.
Restitüsyon Projesi
Merkez Efendi Hamamı restitüsyon proje çalışması için; restitüsyona dönük kararları etkileyecek eski harita, hava fotoğrafı türü biri belgeye ulaşılamamıştır. Eski belge olarak encümen arşivine ait 1940’lı yıllara ait iki adet fotoğraf bulunmuştur. Bu fotoğrafta hamamın etrafının boş hali ve yapının soyunmalık kısmı ve girişlerinin özgün durumları tespit edilmektedir. Hamam yapılarında geleneksel olarak birçok yapıda tekrar edilen ögelerin çokluğu bunlar dışında bozulan, değişikliğe uğrayan bölümler için restitüsyon çalışmalarında analojik tespitler için oldukça yardımcı olmuştur. Yapıda özellikle Ahşap kısımlarda bulunan dönem ekleri de korunmuştur.
Plan ölçeğinde bakıldığı zaman hamamın Erkekler kısmının özgün plan yapısını koruduğu görülmektedir. Fakat giriş kapısının sağına ve soluna yapılmış olan muhdes eklerin yapının özgün planına aykırı olduğu görülmektedir. Restitüsyon çalışmasında bu eklerin kaldırılması önerilmiştir. Ayrıca Hamamın etrafını çevreleyen gecekonduların da yıkılması önerilmiştir. Külhan ve odun deposu yanına ve sıcak su deposu üzerine yapılmış olan gecekondularda yıkılacak yapılar arasındadır. Bunlardan ayrı olarak Hamamın külhan yönünde bahçe içerisinde yer alan dolap kuyusu da gecekondu içinde kalmış olup restitüsyon çalışmasında üzerindeki yapının kaldırılarak etrafının açılması düşünülmüştür. Külhan kısmında izleri görülen kemerli yapı ve kadınlar sıcaklık duvarına bakan yöndeki ocak izlerinin yapılacak kazı ile düzenlenmesi planlanmıştır. Kadınlar kısmına ait soyunmalık kısmının plan yapısının ise eski fotoğraflardan bakıldığı zaman değiştirildiği görülmektedir. Günümüzde hamamın kadınlar kısmı girişi olarak görülen kapı boşluğunun özgün halde Erkekler soyunmalık avlu duvarından açılan bahçe giriş kapısı olduğu görülmektedir. Kadınlar kısmının girişinin ise hamamın külhan tarafındaki bahçe yönünden olduğu görülmektedir. Günümüzde üzeri kubbe ile örtülü Kadınlar sıcaklık hacminin özgün halinin daha içte yer aldığı kubbeyi taşıyan yol tarafındaki duvarın bahçe duvarı olduğu anlaşılmaktadır. Kadınlar kısmı soyunmalık kısmının özgün halini devam ettirdiği görülmekle birlikte; sıcaklık kısmının ise genel hamam plan anlayışına aykırı durumu yapılan plan araştırmalarına bağlı olarak soğukluktan-ılıklığa ve sıcaklığa geçen plan yapısına göre yeniden düzenlenmesi düşünülmüştür. Fakat burada sıcaklık kısmında yapılacak zemin kazısı ile plan şemasının yapısının tekrar gözden geçirilmesi daha sağlıklı olacaktır.
Erkekler soyunmalık kısmı restitüsyonu için encümen arşivinden elde edilen fotoğraflara bakıldığı zaman yapının aydınlık fenerinin özgün hali görülmektedir. Aydınlık fenerinin ahşap kırma çatılı, üzeri kurşun kaplı ve ortasında metal tamamlayıcısı görülmektedir. Dış cephede kullanılan ahşap kaplamaların zemin kat seviyesindeki pencerelerin kapatılıp dışarıdan bina ile çevrildiği görülmektedir. Bina içinden yer yer kapatılan pencere izleri takip edilebilmektedir. Geleneksel hamam yapılarında soyunmalık ortalarında yer alan süs havuzu bu yapıda yerinden kaldırılmıştır. Yapılan rölöve tespit çalışmaları sırasında bahçenin bir köşesinde süs havuzunun parçalarına rastlanılmıştır.
Bulunan parça ve İstanbul’da bulunan bu tarzdaki barok özellikli süs havuzu örnekleri incelenerek, havuza ilişkin bir restitüsyon çizimi yapılmıştır.
Hamam soyunmalık kısmında bulunan soyunma sekileri de geleneksel hamam yapılarında bulunan örneklerden yola çıkılarak hazırlanmıştır. Soyunmalık kısmında kahve ocağı ve çamaşırlık bölümlerinin yerleri de belirlenmiştir. Hamam zemin kaplamaları ve duvarlarda belirli yüksekliklere kadar olan kaplamalar Marmara mermerinden olduğu düşünülerek çizimler yapılmıştır. Hamam göbek taşı, zemin ve duvarlarda yer alan kaplamaların alt kısımlarında yapılacak kazılarla mermer cinsi ve rengi ile ilgili kararlar güncellenebilir. Hamam içlerinde bulunan kapıların uygun cins ahşap (çıralı çam-meşe) kapılardan oluşturulduğu düşünülmektedir. Hamam kurnalarının değişik yüzyıllarda gördükleri tamiratlar dolayısıyla değiştirildiği anlaşılmaktadır. Dönem eki olarak adlandıracağımız bu malzemelerin oldukları yerde korunmaları düşünülmüştür. Kurna duvarlarında bulunan ayna taşlarının kırılıp yok olduğu anlaşılmaktadır. Hamam kubbesinde yapılan rölöve çalışmaları sırasında kırık bir ayna taşı parçasına rastlanılmıştır. Bu parçadan hareketle ayna taşının restitüsyonu yapılmıştır.
Zemin kotları ve sekilerin kotları kaplamalardaki müdahalelerin açılmasıyla net olarak görülecektir. Cephelerde moloz taş örgülü duvarların izleri görülmektedir. Yapılacak sıva raspasının ardından özgün doku gün ışığına çıkarılacaktır.
Hamam üst örtüsünün kubbe ve tonoz haricinde parça taş ile kaplandığı görülmektedir. Geleneksel hamam yapılarında maliyeti düşürmek maksatlı uygulamalardan olan bu yöntemde tonoz ve kubbelerin alaturka kiremitle örtüldüğü görülür, saçaklar ve diğer eğri yüzeylerinde dayanıklı kesme taş ile kaplanmaktadır. Eski fotoğraflarda da görülen kubbe üzerinde bulunan iri çivilerin alaturka kiremitleri taşımak üzere yerleştirildiği anlaşılmaktadır. İstanbul’da bulunan bazı hamamlarda bu şekilde üst örtü kaplaması yapılmıştır. Yapılış tarihi ile Merkeze Efendi Hamamından önceki bir tarihte yapılan Küçük Mustafa Paşa Hamamı ve yaklaşık aynı tarihlerde Mimar Sinan tarafından yapılan Samatya Ağa kapısı Hamamı bu yapılanmaya örnek olarak gösterilebilir.
Yapıya ait fil gözü ve tütekliklerle ilgili olarak herhangi bir iz kalmadığı için mevcut örnekler araştırılarak çizimleri yapılıp restitüsyon paftasına eklenmiştir. Külhan bacasının mevcut durumundan özgün hali çıkarılamamakla birlikte bacanın üst kısmının genel olarak tuğladan yapıldığı göz önüne alınarak tuğla baca yapılması önerilmiştir.
Restorasyon Projesi
Merkez Efendi Hamamı Restorasyon Projesi, Restitüsyon Projesi temel alınarak hazırlanmıştır. Hamamın özgün durumunu koruyan erkekler kısmı bütünü ve kadınlar kısmı soyunmalığı mevcut haliyle korunmuş, Encümen Arşivi’nden elde edilmiş 1940 tarihli fotoğrafına dayanarak oluşturulan kadınlar kısmı sıcaklığı da avlu duvarı içinde önerilmiştir.
Zaman içinde hamamın özellikle soyunmalık kısımlarında bazı tadilatlar yapılmıştır. Hamam işletmecilerinin verdikleri bilgilere göre mevcut soyunmalık düzeni 1950-60’lı yıllardaki tadilatta oluşturulmuştur.
Restorasyon sonrasında yapı özgün işleviyle kullanılacaktır. bölmeli soyunmalık düzeni özgün olmamakla beraber, günümüzdeki kullanımı için daha uygun olacağından restorasyon projesinde de bölmeli soyunma düzeni önerilmiştir.
Çevresel Sorunların Giderilmesi
Günümüzde etrafı yoğun biçimde niteliksiz yapılarla kuşatılmış olan hamam, eski fotoğraflarında etrafı yalnızca avlu duvarı ile çevrili olarak görünmektedir. Restorasyon çalışması sırasında hamamın avlu duvarını yok eden niteliksiz yapılar kaldırılacaktır.
Hamam dışarıdan algılanabilir hale getirilecek, etrafına yapılacak çevre düzenlemesiyle de halkın kullanımına sunulacaktır.
Külhanın üzerine oturtulan betonarme yapı da kaldırılarak, nadir kalan dolaplı kuyusuyla, hamamın avlusu da düzenlenecektir.
Dolaplı kuyu İstanbul’daki çok az hamamda günümüze ulaşabilen bir özelliktir. Merkez Efendi Hamamı’na bu yönden de ayrıcalık katan bir öğedir. Bu nedenle özenle ortaya çıkarılıp, özgün biçimi ve donanımıyla korunup sergilenmesi gereklidir.
Yapısal Sorunların Giderilmesi
Merkez Efendi Hamamı’nın erkekler kısmı özgün haliyle günümüze ulaşmıştır.
Ancak daha önce de belirtildiği gibi kadınlar kısmı değişmiş, sonraları avlu duvarı üzerine yeniden yapılan, özgün olmayan sıcaklık kısmı ile kullanılmıştır.
Restorasyon aşamasında sıcaklık kısmı önerilmiştir. Fakat bu kısım için son karar, mevcut kadınlar kısmı sıcaklığı kaldırıldıktan sonra ortaya çıkacak temel kalıntılarının araştırılmasıyla verilecektir. Hamamın avlu duvarına ait mevcut kalıntılar korunacaktır.
Külhanın üzerinde konuşlandırılmış ve kısmen de hamamın su deposu üzerine oturan yapı da kaldırılacaktır.
Duvarlara fazladan yük getiren bu niteliksiz ek, yapıya zarar vermeyecek uygun yöntemle sökülüp taşınacaktır. Külhanın zemini de temizlenecek, özgün zemin kotu ortaya çıkarılacaktır.
Üstündeki yapı kaldırıldıktan sonra külhanın üzeri ahşap taşıyıcılı bir sundurma çatı ile kapatılacaktır. Ayrıca benzer dönem yapılarından örnek alınarak mevcutta olmayan külhan bacası da yapılacaktır.
Yine benzer dönem yapılarına ve eski fotolarında gözlenen kubbe üzerindeki çivilere dayanarak yapının kubbelerinin kiremitle kapatılması önerilmiştir.
Hamamın kadınlar ahşap soyunmalık bölümü en çok zarar gören yerlerden biridir. Burada öncelikle çatı ile ilgili sorunlar giderilecek, kısmen yıkılıp nem almış bölümde (batı) özgüne uygun boyutlu ahşap malzemeyle onarım yapılacaktır.
Yıkılıp yok olan ahşap merdiven yerine galeriye ulaşımı sağlayan ahşap bir merdiven önerilmiştir. Ayrıca yine batı duvarına yakın döşemede oluşan hasar da uygun ahşap malzemeyle giderilecektir. Merdiven boşluğunu oluşturan ve hali hazırda çok hasarlı olan bağdadi çıtalı duvar da yine bağdadi üzeri sıvalı duvar olarak onarılacaktır.
Erkekler kısmı soyunmalığın da varlığı görünen, ancak kapatılmış olan pencereler özgün örneklere uygun biçimde yeniden açılacak ve doğramaları takılacaktır.
Strüktürel Sorunların Giderilmesi
Genel olarak hamamda çok ağır strüktürel sorunlar gözlenmemiştir. Ancak sıva sökümlerinden sonra yapı duvarlarının yeniden taranması gereklidir.
Strüktürle ilgili sorunlardan kaynaklanan çatlaklar tespit edilirse önce sorunun kaynağı araştırılacak daha sonra da çatlağın onarımı yapılacaktır.
Çatlaklar için öncelikle gerekli ölçümler yapılarak zamana bağlı olarak açılmaya devam edip etmediği, ne kadar zamanda ne kadar açılım yaptığı, açılma hızının ne olduğu dilatometre, ekstantometre ve komperatör gibi aletlerle ölçülerek tespit edilecektir.
Çatlak onarımı için harç silahı ile özgün harç özelliklerine uygun harçla dolum yapılacaktır. Fazla harç kullanımı görünmeyen başka çatlakların olduğuna işaret olabilir. Bu nedenle çatlak genişliği ve kullanılan harç miktarı kontrollü olmalıdır.
Malzeme Sorunlarının Giderilmesi
Sıva Dökülmesi
Özgün olmayan sıvalıyüzeyler temizlenecek,
Bağdadi üzerine yapılan özgün sıvalar analiz ettirilecek ve sıvanın döküldüğü kısımlar özgüne uygun içerikte hazırlanan sıva karışımı ile onarılacaktır.
Çimento esaslı harç kullanılmamasına dikkat edilecektir, kullanıldığı yerler varsa temizlenecektir.
Bitki Temizliği
Hamamın arka duvarı üzerinde büyüyen odunsu bitkilerduvar üzerinden temizlenecektir. Oluşan odunsu kökler duvarın içinden ya da duvarı etkileyen bir noktadan büyümüşse çekilmeyip, kesilecek ve kökü kurutulacaktır.
Yüzey Temizliği
Temizleme işlemi yapı malzemesine zarar vermeden, yalnızca hasar yaratan ya da yapının estetiği ve görüntüsünü olumsuz yönde etkileyen her türlü kirin yapıdan uzaklaştırılmasıdır. Genel olarak taş temizliğinde önerilebilecek yöntemler şunlardır
Özellikle hamamın iç mekânlarında oluşan kirler için atomize zerre su ile yıkama, temizlenmeyen yüzeyler için de kil ve kağıt hamurları ile temizlik önerilmektedir.
Malzeme Kaybı
Kırılıp, eksilen kısımlar için uygun içerikli bir dolgu harcıyla tamamlama yapılması, başka bir deyişle plastik onarım önerilmektedir.
Hamamın çatısını örten taş plak kaplamalardaki kayıplar, özgüne uygun boyutlu doğal taş kaplama ile tamamlanacaktır.
Aşınma-Yüzey Kaybı
Taşlardaki aşınmanın sebepleri olarak taşın ocak özelliği, iklim koşulları ve zaman içinde yapılan restorasyon müdahaleleri sırasındaki yanlış uygulamalar sayılabilir.
Hamam cephelerindeki taşlarda görülen aşınma, kir toplaması haricinde zararlı boyutta değildir. Aşınan taşların daha fazla zarar görmemesi için mekanik temizlikten kaçınılması gerekir. Taşların değiştirilmesini gerektirecek boyutta bir aşınma söz konusu değildir.
Ahşap Malzemede Çürüme
Nem sebebiyle çürüyen ahşap kaplama ya da taşıyıcılar, özgüne uygun boyutta ve nitelikte ahşap ile değiştirilecektir.
Özgün Kaplama Malzemesiyle Döşeme Kaplamalarının yapılması
Günümüzde karo mozaikle döşenmiş olan soyunmalık zemininde araştırma yapılacak ve ulaşılan özgün kaplama ile hamam soyunmalık zemininin döşemesi belirlenecektir. Projede mermer kaplama önerilmiştir.
Yosunlaşma
Yapıda yosunlaşma oluşumunun başlıca sebebi suyun gerek zeminden, gerekse çatıdan yeterince uzaklaştırılamaması ve ıslanan yüzeylerin geç kurumasıdır.
Yosunlaşmanın önlenmesi için, öncelikle yapı çevresinde iyi bir drenaj hattı kurulması gerekmektedir.
Ayrıca ıslanan cephelerin yeterince ışık almaması kurumasını geciktirmektedir. Bu da yosunlaşmaya sebep olmaktadır. Önlenmesi için mümkün olduğunca suyun yapıdan uzak tutulması ve ıslanan yüzeylerin kurumasını geciktirecek etkenlerin ortadan kaldırılması gereklidir. Yosun tutan yüzeyler kurutulup, sonrasında kuru fırça ile fırçalanarak temizlenecektir.
İMALAT FOTOĞRAFLARI
UYGULAMA ÖNCESİ VE SONRASINA AİT KARŞILAŞTIRMALI FOTOĞRAF BELGELERİ
KAYNAKÇA
1.Meriç, R. M., Mimar Sinan Hayatı, Eseri I, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,1965, s. 7,47,127.
2.Haskan, M. N., İstanbul Hamamları, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yayınları, İstanbul,1995, s. 241, 395.
3.Yüksel, İ. A., Osmanlı Mimarisinde Kanuni Sultan Süleyman Devri İstanbul, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul, 2004, s.319
4.Ertuğrul, A., Mimar Sinan’ın İstanbul’daki Mevcut Hamamları, İTÜ FBE yayınlanmamış yüksek lisans tezi,2002
Beyoğlu İlçesi’nde, Fındıklı’da, Ömer Avni Mahallesi’nde, Meclisi Mebusan Caddesi’nin batı (deniz) tarafında yer almaktadır. 85 pafta, 21 ada,1 parselde konumlanmıştır. Caminin çevresi park olarak düzenlenmiştir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Molla Çelebi Camii’nden, “Deniz kenarında, Fındıklı Kasabası’nda, yüksek kubbeli, geniş avlulu ve bir minareli camidir. Şeklinde bahsetmektedir.
YAPININ TARİHÇESİ
Fındıklı Camii olarak da anılan bu yapının inşa tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, Mehmed Vusuli tarafından cami yakınında inşa ettirilmiş olan hamamla aşağı yukarı aynı yıllara tarihlendirilmektedir. Fakat bu tarihlendirme sırasında da farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Hamamın kitabesi, Ayvansarayi’ye göre 1571, Tahsin Öz’e göre 1589, Aptullah Kuran’a göre 1565-66İ.Hakkı Konyalı’ya göre 1561 ve ebced hesabına göre 1581 tarihini vermektedir. Ankara’da Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde bulunan (nr. 624) 992 (1584) tarihli vakfiyesiyle eserleri hakkında bilgi veren tezkirelerdeki kayıtlardan anlaşıldığına göre cami ve hamam Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir.
CAMİNİN BANİSİ
Asıl adı Mehmed olup, şiirde kullandığı “Vusuli” mahlasından dolayı Mehmed Vusuli, çoğu zamanda devrinin ünlü hanım şairlerinden Hubba Ayşe Hatun’un damadı olduğundan “Hubba Mollası” olarak bilinir. İlmiyeden yetişen, çeşitli medreselerde müderrislik, bazı yerlerde kadılık, özellikle dört defa İstanbul kadılığı yapan Molla Çelebi 1568’de Anadolu kazaskeri olmuş ve 1590 yılında ölmüştür. Mehmed Vusuli Efendi’nin Eyüp’te, Debbağhaneler (Tabakhaneler) mevkiinde yaptırdığı tekkenin haziresinde, yanlışlıkla şair Fitnat Hanım’a atfedilen türbede gömülü olduğu anlaşılmaktadır.
Cengiz Orhonlu’nun belirttiğine göre, “Fındıklı Camii’ne, Hubbe Ayşe Kadın ile Elhac Süleyman Efendi adlı bir zat tarafından bazı vakıflarda bulunulmuştur. Bazı vesikalardan anlaşıldığına göre, bu camide Sadreddinzade Ruhullah Efendi’nin, Güğümbaşı Mehmed Efendi’nin, Sadrı esbak Kemankeş Kara Mustafa Paşa ve Saluha Hatun gibi zevatın evkafı bulunmaktadır. Cami evkafının çoğaltılmasına hizmet eden kimseler arasında, 1161 (1748) yılında camiye müstakil vakıf tayin edilmiş olan Çalebizade Asım Efendi de vardı.
PROJE ÇALIŞMALARI
Rölöve
Yapının uygulamasının yapılması için öncelikle mevcut durumun tespiti gerekmektedir. Molla Çelebi Cami içinde restorasyon ilkeleri dikkate alınarak rölöve; mevcut durum tespiti, restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlanmıştır.
Yapının mevcut durumu incelendiğinde;
Plan Özelliği
Molla Çelebi Camii, Sinan’ın altı destekli (altıgen şemalı) camileri arasında yer alır. Osmanlı mimarisinde ilk olarak, merkezi planlı camiler çığırını açan Edirne’deki Üç Şerefeli Camii’nde (1437) uygulanan bu şema 16. yüzyılın ortalarından itibaren Sinan tarafından ele alınarak geliştirilmiş ve çeşitli varyantları ile başarılı örnekler ortaya konmuştur.
Sinan daha önce Beşiktaş’taki Sinan Paşa, Kadırga’daki Sokullu Mehmed Paşa ve Topkapı’daki Kara Ahmed Paşa camilerinde, enine yerleştirilmiş. Bir dikdörtgenin
ortasında bir kubbe ve bunu yanlardan (doğu ve batı yönlerinden) kuşatan ikişer yarım kubbe ile büyük ölçüde Üç Şerefeli Camii’nin şemasını tekrar etmiştir. Ancak taşıyıcı sisteme ve üst yapıya ilişkin birçok ayrıntıda yenilikler getirmiştir. Bunlardan sonra Molla Çelebi Camii ile Babaeski’deki Semiz Ali Paşa Camii’nde bu şemayı, kıble yönüne eklenen beşinci bir yarım kubbe ve bunun örttüğü bir mihrap çıkıntısı ile zenginleştirmiştir. Mihrabın, harim mekânına eklenen bir çıkıntı içinde ele alınması, Osmanlı mimarisinde, 1385 tarihli Bursa’daki Hüdavendigar Cami-Medresesi’nden beri gözlenen, İstanbul’da da II. Mehmed (1451-1481) ve II. Bayezid (1481-1512) dönemlerinde eski Eyüb Sultan, Şeyh Vefa ve Davut Paşa camilerinde sürdürülen bir geleneğe bağlanmaktadır.
Molla Çelebi Camii’nin ana kitlesi kıble yönünde bir çıkıntı yapar. Ana kitlenin dış ölçüleri 18.90 x 16.40 metre, mihrap çıkıntısının eni 8.80, derinliği 4.60 metredir. 11.80 metre çapındaki orta kubbenin tabanını oluşturan altıgenin köşeleri kuzeyde bağımsız, doğu ve batı yönünde duvara gömülü sekizgen kesitli ayaklara; güneyde mihrap çıkıntısının uçlarına oturur. Üst yapı orta kubbe ile onu çevreleyen beş yarım kubbeden meydana gelir. Dört yarım kubbe ikişerden sağda ve solda, beşinci yarım kubbe mihrap çıkıntısının üstünde yer alır. Molla Çelebi Camii’nde mihrap çıkıntısını örten yarım kubbe öteki dört yarım kubbeye kıyasla daha derindir ve mukarnaslarla geçiş sağlanır. Molla Çelebi Camii’nde orta kubbenin oturduğu altıgen tabanın köşeleri, kasnaksız yarım kubbeler arasında, dört ağırlık kulesiyle belirtilmiş, fakat son cemaat yeri revakının arkasına düşen iki köşe boş bırakılmıştır. Ana kubbenin eteğinde on yuvarlak kemerli pencere bulunmaktadır. Ayrıca yarım kubbelerde de birer yuvarlak kemerli pencere vardır. Mihrap çıkıntısının olduğu bölümü örten yarım kubbede ise yine yuvarlak kemerli üç pencere bulunur.
Cepheler ikişerli düzende, çevreleri silmeli, iki sıra pencereyle hareketlenir. Yukarıdakiler sivri kemerli, aşağıdakiler dikdörtgendir. Zemin pencerelerinin ak mermerden bordürü, sivri formlu hafifletme kemerlerinin yekpare taştan aynalığı, tepesindeki kabartma çiçek desenleri, yalın görünüşlü cephelerin zarif bezeme unsurları olarak karşımıza çıkar.
Yapıda alt sıra pencerelerin üstleri, üst sıradaki pencerelerin çevreleri, yarım kubbeler, kemerler, pandantifler ve ana kubbenin içi kalem işleriyle süslenmiştir. Bitkisel motiflerin yapıldığı bu kalem işlerinde kırmızı, mavi, sarı, filizi, nefti ve beyaz renkler kullanılmıştır. Kapı ve pencere kanatları ile revzenler orijinal olmayıp son restorasyonda ele alınmışlardır.
Kuzeyde serbest olarak duran iki paye ile kuzey duvarı arasında bir açıklık vardır. Bu bölüm iki yanda birer yarım tonoz, ortada ise payeleri birleştiren sivri kemerin diğer kemerler göre daha geniş ele alınmasıyla kapatılmıştır. Kemer içini dolduran duvar yüzeyi revzenlidir. Böylece yapı kuzeye doğru genişletilmiş ve bu bölüme altlı üstlü ahşap mahfiller yerleştirilmiştir. Üst kat mahfiline geçiş, dışta son cemaat yerinde minare çıkışının simetrisi durumunda olan basık kemerli kapıdan sağlanmaktadır. Ayrıca içten geçişi bulunan minarenin basamaklarından mahfil seviyesinde ayrılan koridorun arkasından yine basık kemerli bir açıklıkla üst kat mahfiline ulaşılmaktadır.
Alçı mihrap çok sade olup, mukarnaslı bir yaşmağa sahiptir. İki yanında ise altlı üstlü pencerelerden başka dikdörtgen çerçeveli, mermer söveli birer niş mevcuttur.
Ahşap minber, XIX. yüzyıldan kalma olup ampir özellikler göstermektedir. Kabarık bitkisel süslemeleri yaldızlı, diğer kısımları yağlı boyalıdır. Vaiz kürsüsü ise özelliği olmayan basit bir kürsüdür.
Son cemaat yeri, cami gövdesine göre daha geniş olup, sekizgen kaideler üzerine oturan, baklava başlıklı altı mermer sütunun taşıdığı beş kubbeyle örtülmüş ve sivri kemerlerle birbirine bağlanmıştır. Sütun başlıklarının dış yüzeylerinde birer rozet ve çin bulutuna benzer kıvrık hatlı bir süsleme gözükmektedir. Ortada girişin önünde yer alan kubbeli birim diğerlerine göre biraz daha yüksek tutularak cephe monotonluktan kurtarılmıştır. Günümüzde içleri beyaz boyalı olan son cemaat yeri kubbelerinin 1958 yılında yeniden inşasında kalem işiyle tezyin edildiği bilinmektedir. Bu cepheyi, kubbe kemerleriyle belirlersek, ortada giriş kapısı, yanında iki sıra dikdörtgen pencere vardır. Dış kemerlerde ise dış kenarlarda, üzengi taşları çıkıntılı, sivri kemerli birer geçiş bloğu, iç kenarlarda basık kemerli fakat kemer kısmı sövelerine göre daha geniş tutulmuş birer kapı bulunur. Sağ taraftaki minareye, sol taraftaki ikinci kat mahfiline çıkan merdivenlere açılır. Bu değişik formlu kemerlerin arasında cepheye tezyin olarak, çokgen niş üzerinde yarım kubbe örtüden ibaret mihrabiyeler yer alır.
Giriş kapısı, duvarla hem yüzey, beyaz mermerden dikdörtgen çerçeve içinde basık kemerli kapı geçişi, kabartma köşelikler ve silmelerle işlemeli dikdörtgen kitabe boşluğuyla meydana gelir. (Kitabe zaman içinde kaybolmuştur.) Çerçevenin hemen üstünde dikdörtgen büyük bir pencere bulunur. O da tezyine girmiş, kapı bezemesinin bir parçası olmuş gibidir. Kapı kemerinin iki renkte pembe ve beyaz mermerden örgüsü, bu sade girişi taçlandırmaktadır.
Yapının kuzeybatı köşesinde bulunan kare kaideli, silindir gövdeli minare büyük depremlerden sonra kısmen ya da tamamen değişmiş ve geç dönemlerde yenilenmiştir. Külah altında ve şerefe korkuluk levhalarında süslemeleri olan minarenin şerefe formu da barok düzene sahiptir. Minareye dıştan son cemaat yerindeki basık kemerli kapı, içten ise aynı doğrultudaki bir başka kapı ile çıkılmaktadır.
Caminin batısında konumlandırılmış 19 adet mezarın bulunduğu hazire parmaklıklı bir duvarla sınırlandırılmıştır. Batı yönünde altı küçük dikdörtgen ve bir sivri kemerli açıklık mevcuttur. Burası iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, sivri kemerli pencereden yapının dış duvarına atılan, yarıya kadar demir şebeke ile kapatılmış diğer sivri bir kemerle son bulmaktadır. Kare planlı ikinci bölüm kuzeyde bir kemer, batıda iki pencere ve doğuda bir pencere ile toplam dört açıklığa sahiptir.
Yapıdaki Kalem işi Tezyini
Molla Çelebi Cami’ndeki kalem işi tezyinatı, ana kubbe, yarım kubbeler, kemerler, pandantifler ve alt sıra pencere üstleri, üst sıradaki pencerelerin kenarlarında mevcut olup, kullanılan hakim renkler oksit sarı, çivit mavi, aşı kırmızısı; kompozisyonu tamamlayıcı renkler ise limon küfü, nefti, filizi ve beyaz renklerdir.
Yapıda son restorasyonda uygulanan klasik dönem üslubunu yansıtan sıva üstü kalem işi kopyaları niteliğindeki tezyinatta rumi, hatai, stilize çiçekler vb. bezemelerden oluşan bir kompozisyon vardır.
Ana kubbe ve eteklerinde kalem işi bitkisel karakterli motifler tüm kubbe eteğini dolaşmakta, kubbeye doğru yükselmektedir. Ana kubbenin merkezinde ise siyah zemin üzerine altın varaklı Celi sülüs yazı ile yuvarlak formda Kuran- kerimden ayet yazılan hüsn-ü hat yer alır. Yazıyı çevreleyen ince sarmal ve etrafında ortabağ rumiden çıkan simetrik dallar ve stilize çiçek motifli geçmelerden oluşan bir bordür çevresinde yine rumi dal ve hatai bezemeler yer alır ve ana göbek on altılı simetrik bölmeli kompozisyon şemse, salbek ve tığlarla kubbe eteğine doğru uzanır. Kubbe eteklerinde kanatlı, sarılma, ayrılma ve tepelik rumilerle oluşturulan kompozisyon, hemen altında rumi geçme bordürler ve stilize çiçek ve dal rumilerden oluşan bordürle çevrelenmiştir. Kubbe kasnaklarında; pencere aralarında şemseler ile duvar yüzeyleri bezenmiştir. Pencere kenarları ve kubbe kasnağını dolaşan yekpare kıvrık hançeri yaprakları, stilize bitki ve tomurcuklarından sarma bir kompozisyondan oluşan bordürle kuşatılmıştır. Yine bu bordürü çevreleyen ve kasnağı sonlandıran iki yaprak ortada stilize lale motifinden oluşan bezeme kuşağı yer alır. Kubbede kullanılan kalem işi kompozisyonlarda kullanılan hakim renkler; oksit sarı zemin üzerinde gelişen bezemelerde çivit mavi, kırmızı, ve beyaz renklerdir.
Kubbeye geçiş elemanlarında aslan göğüslerinde yuvarlak madalyon formlu panolar içerisinde siyah zemin üzerinde altın varaklı ‘’Allah ve Muhammed’’ lafızları, Cihar-ı yar-i güzin’’ adları celi sülüs yazı ile yazılmıştır. Madalyon formlu panoların çevresini mavi ve beyaz rengin ağırlıklı olduğu geçmeli rumi motiflerinden oluşan bir bordür kuşatır ve merkezden üçgen köşelerine açılan ortabağ rumiden çıkan dallar simetrik kullanılmış; ayrılma rumi kullanılıp tepelikli rumi ile kompozisyon sonlandırılmıştır. Yine aslan göğsünü dıştan çevreleyen geçme bordür ise çiçek ve rumi motiflerle oluşturulmuştur.
Beş yarım kubbeyi destekleyen sivri kemerler yan yana sıralanmış içi rumilerle bezeli iri palmet motiflerinin dış kenar oluşturduğu bir kenar bordürü ile süslenmiştir. Kemer
kavsaraları üç rumi şemse ve kemer bitimleri ise yarım şemse motifli kompozisyonla bezenmiştir. Rumi şemse, uzun, ucu sivri ve kıvrık yapraklardan meydana gelmiş biçimdedir. şems; ortabağ rumilerin ucunda açılan dendanlı rumi uygulamaları ve uçlarda tepelik rumi ile sonlanır. Rumi formu zemin rengi ile motifin içi renklendirilmiştir. Şemselerin arasında kalan eğik yüzeyde nefti zemin üzerinde rumi dalları yer alır.
Yarım kubbelerde bezeme kompozisyonları mihrap kubbesi dışında aynıdır. Mihrap kubbe merkezi motifi; ara bağlar, tepelikli rumi ve sarılma rumiler kıvrılıp dallanıp birbirinin içinden geçerek göbek etrafında dairesel bir kompozisyon oluşturup klasik özelliğini korumuştur. Bu bezemenin etrafını çift zencirek kuşatır. Çift zencireğin etrafında ise klasik hatai motifi ve simetrik bitkisel formlardan oluşan bezeme mevcut olup bu bezemenin etrafını yine çift zencirek kuşatır. Çift zencireğin etrafında tekrarlanan bitkisel bezeme ile dairesel form sonlanıp ortabağ rumiden çıkan rumiler simetrik dallar ve bitkisel motiflerle tasarlanan kompozisyon, tepelikli rumi ile sonlandırılıp mavi, kırmızı şerit şeklinde bordür oluşturur.
Yarım kubbenin eteklerinde basık kemerli pencerelerin aralarında rumi ve hatai bezemeli şemseler yer alır. Hemen altında basık kemerli yarım kubbe pencerelerinin etrafını ve kubbe eteğini dolaşan mavi zemin üzerinde beyaz kırmızı renkte bitkisel üsluplu bordür yer alır.
Diğer yarım kubbelerde; kubbe merkezinde; ara bağlar, sarılma rumiler kıvrılıp dallanıp birbirinin içinden geçerek göbek etrafında dairesel bir kompozisyon oluşturmuştur. Bu bezemenin etrafını zencirek kuşatır. Zencireğin etrafını bitkisel formlu bordür, etrafını yine simetrik bitkisel motifli bordür kuşatıp son olarak zencirek bordürün tekrarlanması ile dairesel kompozisyon sonlanır. Dairesel kompozisyonun
etrafını yan yana sıralanmış içi rumilerle bezeli iri palmet motiflerinin dış kenar oluşturduğu bir kenar bordürü ile süslenmiştir. Kubbe etekleri yine simetrik dış kenarlı tepelikli rumilerle oluşturulan bezeme ile sonlanır. Basık kemerli kubbe pencerelerinin etrafında mihrap kubbesindekiler gibi pencere etrafını ve kubbe eteğini dolaşan mavi zemin üzerinde beyaz-kırmızı renkte bitkisel üsluplu bordür yer alıp bu bordür tromp kemerlerini de dolaşır. Tromp kemerlerinin birleştiği yerlerdeki üçgenlerde merkezden üçgen köşelerine açılan ortabağ rumiden çıkan dendanlı, kanatlı, sarılma rumi, dallar simetrik kullanılmış, yine ayrılma rumi kullanılıp tepelikli rumi ile de kompozisyon sonlandırılmıştır.
Yapının kuzeyinde yer alan mahfilde kuzey duvarı ve serbest olarak duran iki paye arasında bulunan açıklık iki yanda birer yarım tonoz, ortada ise payeleri birleştiren sivri kemerin diğer kemerlere göre daha geniş alınmasıyla kapatılmıştır. Kemer içini dolduran duvar yüzeyi revzenlidir. Diğer kemerlerden daha geniş alınan kemerin kavsarası kenarları penç, hançer gibi bitkisel motifli bordür ile çevrelenip ortasında yine simetrik çiçek ve dal motifli bordürle bezenmiştir. Bezemelerdeki hakim renkler, mavi, kırmızı, beyaz olup tamamlayıcı renk neftidir.
2013 Yılı Kalem İşi Araştırmaları
Eserin onarımı içerisinde tezyini imalatlara başlamadan önce yapının her noktasına kolaylıkla ulaşılabilmesi için metal iskeleler ve çalışma platformları kuruldu. Ana kubbede yapılan ön tespit çalışmalarının sonucunda öncelikli olarak çatlakların ve çevresindeki bezemelerin röleve çalışmaları yapıldı. Bu alanlarda ikinci dönem mevcut bezemenin altında daha önceki dönemlere ait herhangi bir veri olma olasılığı nedeni ile kalem işi araştırma badana ve sıva raspası yapıldı. Raspa ve sıva numuneleri yapıldı. Bu çalışmalarda kubbe iç yüzeyinde sıva raspasında lokal olarak iki ayrı sıva horasan ve yoğunluklu niteliksiz çimento olmak üzere; bu sıvalar üzerine yapılmış farklı malzeme ve işçilik gösteren bezemeler bulunduğu anlaşılmıştır. Raspa sonrası ana kubbede 16.y.y. örneklerine benzeyen göbek yazısının alt katmanında sıva üzerinde bulunan, klasik rumi bordürü ve bezemenin altında var olan daha önce uygulanan muhtelif bir bezeme bordür daha bulunmuştur.
Yapılacak son restorasyonda; mevcut celi sülüs hat yazısının ve çevresindeki bordürlü kompozisyonun tatbikken korunmasına karar verilmiştir. Kubbe göbeğinin çevresini dolanan rumi ve bitkisel formdan oluşan bordürün; pandantiflerin kenar bordürü olması düşünülen bezeme ile aynı olması genel kompozisyonda motif ve renk uyumuyla tamamlayıcı olabilir.
Yapıda özellikle ana kubbe ve eteklerinde yapılan boya ve sıva raspası sonucunda alt katmanlardan kısmen ortaya çıkan 1.dönem kalem işi tezyini ile 2.dönem klasik dönem kopyalaması durumundaki mevcut çalışma arasındaki kompozisyon bütünlüğünü ile ilgili fikir edinilememiştir. Dolayısıyla bu iki dönemin birbirini destekleyen motif tasarım oranı ve renk uyumunun bulunduğu çalışmalar tamamlanmak suretiyle uygulamaya geçilmesi düşünülmektedir.
Kubbe eteğinde yapılan araştırma raspası sonucunda mevcut yüzeyin dışında farklı dönem tespit edilip belgelendi ve alt katmanda kubbe eteğinde çıkan bezemelerin motif ve renk uyumu tamamlanıp ihya edilerek korunmasına karar verilmiştir.
Kubbe eteğinde raspa sonucunda ortaya çıkan rumi bezemenin ihya edilimesine karar verilmiştir.
Eserde daha önceki dönemlerde yapılan restorasyon çalışmalarının teknik ve felsefi yönden yanlış uygulamaları tarihi miras yönünden oldukça tahripkar olduğu görülmüştür.Dolayısıyla çimento sıva üzerine yapılan son dönem kalemkari restorasyonlarından çıkarılan bilgi ve bulgular değerlendirilerek uygulama felsefesindeki yanlışlıklar ortaya konulmuştur.Molla Çelebi Caminde restore edilen kubbe iç yüzeyinde orijinal kalabilmiş tezyin niteliksiz restore sonucunda oldukça az yer kaplar.Nitekim sonuçta alt katmanlarda bulunan bezemelerin canlandırılması bu restorasyonun şeklini belirlemektedir.
Yine kubbe eteklerinde eğri yüzeylerde yapılan raspa çalışmalarında klasik dönem bezemesi olan ve özgün olduğu düşünülen şemse motifi bulunmuş olup sonraki dönemde yapılan özensiz restorasyonda uygulanan şemseler ; alt katmanda çıkan ve kubbeyi taksimatlayan özgün rumi şemselerle arasında eksen kayması mevcuttur.
Kubbe eteğinde yapılan raspa sonucunda alt katmanda çıkan şemse motifi. Kubbe eteğindeki bu kompozisyonun uygulamada korunmasına karar verilmiştir.
Kubbe kasnağı bezemelerinde yapılan rölöve çalışmaları sonrası hem sahada hem arşivlerde araştırma raspaları çalışmalarına başlanıp raspa sonucunda alt katmanda Klasik dönem bezeme örneğine rastlandı.Kasnakta çıkan klasik dönem özgün bezemenin konsolidasyonu ve preservasyonu için üst düzey gayret uygulanmalıdır.
Kubbe kasnağında raspa sonucunda çıkan klasik dönem şemse motifinin aslına uygun olarak korunmasına karar verilmiştir.Kubbe kasnağındaki geçiş bordürlerine uygulanan araştırma raspasında alt katmanda bulunan motif mevcut olan bezemeden farklılık göstermektedir. Raspa öncesindeki mevcut bordürde rumilerden oluşan kompozisyon varken raspa sonrasında alt katmandan çıkan özgün bordür ise bitkisel formlu bir dekorasyon teşkil etmektedir. Nitekim yapılacak uygulamada alt katmanda çıkan bitkisel bezemeli bordürün ihya edilmesine karar verilmiştir.
Raspa sonrasında ortaya çıkan özgün bitkisel bordürün hemen altında kasnağı dolaşan ikinci bordürün raspalanmasında alt katmanda net olarak bezemeye rastlanmamıştır. Dolayısıyla bu mevcut bordürün yerine genel kompozisyonu tamamlayacak klasik bir bezeme önerisi getirilmiştir.
Kubbe kasnağında raspa sonucunda ortaya çıkan bitkisel bordürün korunup hemen altındaki bordür içinde öneri ; şöyle ki raspa öncesi bitkisel formun üst katmanında yer alan 2.dönem uygulaması rumili bordürün hemen altındaki 2.bordür kuşağı yerine kullanılarak kompozisyonu tamamlaması düşünülmüştür.
1.öneri olarak
Kubbe kasnağındaki rumi motifli 1.geçiş bordürünün altındaki hatai ve rumi bezemeli 2.bordür iptal edilerek yerine 1.bordürün burada kompozisyonu tamamlaması düşünülmektedir.
Kubbe kasnağında yine 2.dönem tezyini olan zencirek ve stilize bitkisel motifli iki geçiş bordüründen zencireğin tatbiki, bitkisel bordürün ise kompozisyonunun değiştirilmesi düşünülüyor.
Araştırma raspası sonucunda pencere atrafını kuşatan çimento sıva üzerine yapılan tezyinattın alt katmanında kalem işlerine rastlanmamıştır.
1.öneri olarak mevcut ikinci dönem bezeme kuşağının pencere kenarlarında tekrarlanması ile kompozisyonun tamamlanabileceği düşünülmüştür.
Pandantiflerde yapılan araştırma raspasında görüldü ki çimento sıva üzerine uygulanan bezemenin klasik dönem kopyası olması ile beraber raspa sonucunda alt katmanlarda herhangi bir özgün kalemişine rastlanmamıştır.
Aslan göğsünde 2.dönem uygulanan Klasik Dönem üslubtaki tezyinatın raspa araştırmasında özgün kalem işlerine ulaşılamamış olup kompozisyonun tekrarı düşünülmektedir.
Avludaki Diğer Yapılar
Molla Çelebi Cami; hamam, kütüphane, hazire ve camiden oluşmaktadır. Fakat günümüze cami ve hazire kalmıştır. Yalnız bu yapılarla ilgili kaynaklar incelenip taranmıştır.
Kütüphanesi
1296 (1879) tarihli salnameden öğrendiğimize göre, cami içinde bir kütüphane bulunmaktaydı. Molla Çelebi Camii kütüphanesi fihristinden anlaşıldığına göre bu kütüphanenin Molla Çelebi Camii içinde Reisülküttap Abdullah zade, Molla Mehmed Çelebi Efendi’nin ve Şeyhülislam Hamid Efendi’nin vakfettikleri kitaplar, Kılıç Ali Paşa Medresesi içindeki kütüphaneden Süleymaniye Kütüphanesi’ne nakledilmiştir. Bu fihristte 144 cilt kitap olduğundan bahsedilir. Molla Çelebi Camii’nde bulunan kitapların ne zaman Kılıç Ali Paşa Medresesi’ne taşındığı ise bilinmemektedir.
Hamamı
Fındıklı Camii’nin sağ tarafında ve Meclisi Mebusan Caddesi üzerinde bulunan Mimar Sinan’ın eseri 1957 yılında yol genişletme çalışmaları sırasında yıkılmıştır. Bu çifte hamamın kapısı üzerinde nefis bir hatla yazılmış şu kitabe vardı:
Bu güzel hatlı mermer kitabenin yarısı bugün Çarşıkapı’daki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Medresesi mektebinin kapısı önündedir. Diğer yarısı, Topkapı Sarayı Mustafa Paşa Köşkü bahçesindedir. Eskiden İstanbul’un en işlek hamamlarından biri olan yapının soyunmalık bölümleri kagir duvarlı ve sakıflıdır. Sıcaklık bölümleri ise üç eyvan şemasına sahipti. Plan itibariyle Ayasofya’nın karşısındaki Haseki Hamamı’na benzeyen yapının yıkımından kısa bir süre önce sıcaklıkları birleştirilmiş, erkekler kısmının helaları ile kadınlar kısmının soyunmalığı ortadan kaldırılmış ve tek hamama dönüştürülerek klasik özelliklerini yitirmiştir. Bu hamamın cadde üzerindeki soyunma yeri, XVIII. yüzyıl sonları ve XIX. yüzyıl başlarının sivil mimarisine uygun bir konak cephesi karakterine sahipti.
Haziresi
Caminin batısında yer alan dikdörtgen hazire, İskele Sokağı’na bakan duvarla deniz tarafındaki kitabelerden anlaşıldığına göre batı ve güney yönlerinden 1132’de (1720) ruznamçe-i evvel Hüseyin Paşazade Hacı Bey tarafından inşa ettirilmiştir. Hazirede bulunan mezar taşlarının en eskisi, 1112 (1719) tarihli Şeyhülislam Sadreddin zade Mehmed Sadık Efendi’ye aittir. Fakat bazı kaynaklardan anlaşıldığına göre bu hazire XVI. yüzyıldan beri mevcuttur. 958 (1551) tarihinde vefat etmiş olan Emir Çelebi adlı bir zat defnedilmiştir. Fakat kabir taşı mevcut değildir.
Hazirenin sokağa bakan duvarında şu kitabe yazılmıştır:
Muhammed bey efendi ibn-il-haç Hüseyin paşa
Göçüp bu dehri dundan kıldı azmi alemi bala
Hemişe bişe evrad ile ezkar idi ol zate
Şeb-ü ruz eyledi tahsili zadi alemi ukba
Kiraren haç ile tamiri Beyte itdi çok hizmet
Şefi ola ana ruzi cezada Kabeyi ülya
Eğerçi canibi devletten olmuşdu ana memur
Bicay averdei hizmet olub sa’y eyledi Hakka,
Tehidestane in’am etmeği murad edinmişdi,
Tasadduk itmede ihmal-ü imsak itmedi asla
Nice def’a olub ruznamçei evvel yine ahir,
Kapandı defteri amali itti zimmetin ibra
Ser amed olmuş iken hacegani devlet içinde
Kodu balin haşt-i lahde ser-i kabri idüb me’va
Olub tay gerdei desti ecel ruznamçe-i ömrü
Salah üzre murur etmişdi evkati bu alemde
İde ukbade bari cayigahin cenneti ala
Gelüb bir daiyi İhlas-bişe didi tarihin
Muhammed Beyefendi eyleye rahmet sana Mevla. 1132
Hazirenin denize bakan duvarında şu kitabe yazılmıştır:
Yegâne hâce-i rûz-name-i evvel ol Muhammed Bey
Bekaya intikal etdi aleyhürrahmetü’l- Bâri
Adimü’l- mesel idi kendüye mahsus idi merhûmun
Gerek evzâ’ u etvârı gerek reftâr u güftârı
Olup kırk elli yıl pirâye-bahş-i mesned-i ikbâl
Sudûr-ı devlete hemvâre sevk-i hayr idi kârı
Haridar-ı -ı metâ’-ı devlet-i dehr idi zâhirde
…. itibar etmezdi amma zerre mikdârı
Ubeydullah-ı ahrâra müdâni idi iclâli
Sülûk ehlinden efzun idi evrâd ile ezkârı
Hulûs-ı kalb ü hüsn-i hâline besdür bu şâhid kim
Olub me’mur bâ- hükm-i Hümayun-ı cihândârî
Mücavir oldu beş yıl Mekke’de bu eyledi ma’mur
Harab olmuş iken mecra-yı âb-ı rahmet-âsârı
Ale’t- tahsis ahâli-harem yâd eyleyüb hayrın
İderler dergeh-i Hakk’a duâ yalvarı yalvarı
Hüdâ sa’yin ide unvân menşur-i müberrâtı
Bu hayr-ı bi-bedel oldukça rûz-ı haşre dek cârî
Didiler Tâibâ tarih-i fevtin gûş idüb herkes
İde cennet Muhammed Bey Efendi menzilin Bâri
Fi Sene 1132 (1719-1720)
RUZ-NAMÇE-İ EVVEL MERHUM EL-HAC MUHAMMED BEY RUHUNA EL- FATİHA
Sene 1132
Restitüsyonu
Fındıklı Molla Çelebi Cami tarihsel süreçte geçirdiği doğal afetler sonucunda çeşitli eklere ve müdahalelere maruz kalmıştır. Tarihi haritalardan yararlanılarak restitüsyon projesi çizilmiştir. Ancak her bir tarihi haritada ve eski fotoğraflarda farklılıklar gözlenmiştir. Bu nedenle birinci ve ikinci dönem olmak üzere iki restitüsyon projesi çizilmiştir. Birinci dönem restitüsyon projesi çizilirken caminin ilk yapımındaki karakteristik mimari nitelikleri (plan şeması, cephe özellikleri vb.) temel alınmıştır. II. Dönem restitüsyona belirtilen dönem ekleri ise tarihi haritalardan ve eski fotoğraflardan çıkarılabildiği kadarıyla vaziyet planı olarak rapora eklenmiştir.
Birinci Dönem Restitüsyon Raporu
Molla Çelebi Camii ilk olarak bir külliyenin parçası olarak inşa edilmiştir. Ancak bu külliyeden günümüze sadece cami ulaşabilmiştir. Cami zaman içinde deprem ve yangınlardan zarar görmüş ve birçok onarım geçirmiştir. Fakat cami, yine de günümüze aşağı yukarı ilk haliyle gelebilmiştir. 1723 ve 1724 senesinde Fındıklı’da Molla Çelebi Camii civarında çıkan yangınlarda birçok ev ve dükkân harap olurken Fındıklı Hamamı’nın da camekânı yanmıştır. Başbakanlık’a bağlı Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığın’dan edinilen belgelere göre cami 1822, 1862, 1870, 1884, 1894, 1901 yıllarında onarılmıştır.
İkinci Dönem Restitüsyon Raporu
Halid Eraktan İstanbul Ansiklopedisi’ndeki Fındıklı Cami başlıklı yazısında; 1822 yılında çıkan büyük yangın sonrasında harim bölümünün aslına uygun olarak onarıldığını ancak son cemaat yerinin ahşap direkli bir sundurmaya dönüştürüldüğünü, hünkâr mahfilinin genişletildiğini belirtmektedir. Cengiz Orhonlu ise Fındıklı başlıklı yazısında 1822 yılındaki Tophane yangınından sonra tamir edilirken hünkâr mahfili ilave edildiğinden bahsetmektedir. 1913-1914 yılına ait Alman Mavileri adlı kitabın haritasında bahsedilen hünkâr mahfili gösterilmiştir. Ayrıca hünkâr mahfili ayaklar üstünde taşınan çıkmasıyla 19. yüzyıl fotoğraflarında görülmektedir. Ancak 1926 yılına ait Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında hünkâr mahfili bulunmamaktadır.
Son olarak 1822 yılındaki onarımda yenilenen son cemaat sundurması 1958’deki Vakıflar İdaresi’nin yaptırdığı esaslı onarımda iptal edilmiş, caminin inşa edildiği dönemin klasik üslubuna uygun, kubbeli bir son cemaat yeri revağı konmuş, aynı şey özgün olmayan süsleme öğeleri ve birtakım ekler içinde gerçekleştirilmiştir. Fakat hamam, 1958 kamulaştırmaları ve imarında yola feda edilip yok edilmiştir.
Caminin önüne 1787’de ünlü Sadrazam Koca Yusuf Paşa, Türk rokokosunun en güzel eserlerinden olan bir çeşme yaptırmıştır. Pembe mermer oymaları ve kurşun kubbeli çatısı ile güzel bir eser olan bu çeşme, klasik caminin alnına, revakların tam önüne kondurulmuştur. 1957-1958 yol genişletilmesinde buradan sökülmüş ve bugünkü yerine, Kabataş set üstüne monte edilmiştir.
1913-1914 yılına ait Alman Mavileri ve 1926 yılına ait Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında cami avlusunun batısında hazirenin devamında mekânlar sıralanmaktadır. Hazire ile müştemilat olduğu tahmin edilen bu yapı dizisinin arasından bir kapı ile günümüzde parka dahil edilmiş Fındıklı Sokak’tan giriş verilmiştir.
1997 yılında caminin son cemaat yerinde çıkan yangında ana giriş kapısı kısmen yanmak, kavrulmak etrafı islenmek ve ıslanmak suretiyle zarar görmüştür. 2001 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından minare külahını taşıyan seren direğinin yola doğru sapmış olduğu tespit edilmiştir. Bunun sonucunda petek taşlarında yarılmalar meydana geldiği, şerefe korkuluğunu oluşturan taşların malzeme karakteristiğini kaybettiği, şerefe döşemesi altında 1.50 m mesafedeki gövde
taşlarında yarılma ve çatlamalar olduğu; 1999 Marmara depreminde çatlak ve yarılmaların daha da arttığı belirtilmiştir. Bu nedenle minarenin şerefe döşemesi 1.5 m altına kadar sökülmüş, sökülen kısım mevcut malzeme ve özgün yapım tekniğinde yeniden yapılmıştır. (İstanbul II Numaralı KTVKK Arşivi) 2006 yılında son cemaat yerinde döşeme kaplamalarının yerine granit levha döşenmiştir, girişinin mermer eşik konularak yükseltilmiştir.
RESTORASYON
Fındıklı Cami’nin gerek anıt niteliği taşıması, gerekse Mimar Sinan’a ait olması nedeniyle mevcut işlevinin sürdürerek onarılması farklı bir özen arz etmektedir. Camiye yapılacak onarım müdahaleleri bu bağlamda ele alınmıştır. Restorasyon projesi restitüsyon projesine bağlı kalınarak çizilmiştir. Caminin İstanbul trafiği için önemli bir aks üzerinde konumlanmış olması ve boğaz siluetindeki önemli yeri nedeniyle cephe yüzeylerine yapılacak restorasyon müdahalelerinde ayrıca önem verilmesi gerekmektedir.
Müdahaleye Yönelik Kararlar
Meclis-i Mebusan Caddesine bakan son cemaat yeri yüzeylerindeki kir-karbon oluşumların malzeme raporunda belirtilen şekilde temizlenmesi önerilmektedir. Temizleme işlemi sırasında yalnız kir tabakasının kaldırılmasına, taş veya tuğla yüzeyin tahrip edilmemesine özen gösterilmelidir.
Ahşap ve taş mimari elemanlar üzerindeki muhdes boyalar temizlenerek gerekli malzeme ile yenilenmeli veya yüzey doğal haliyle bırakılmalıdır.
Ahşapkapı ve pencere doğramaları basit onarım yapılarak işlerlik kazandırılmalıdır. Geç dönemde boyanmış ise temizlenerek gomalak cila sürülmelidir.
Çatıdaki kurşun kaplamalar elden geçirilecek, gerekli ise alt tabakası ile birlikte yenilenecektir. Duvar birleşim detayındaki sorunlar giderilecek, muhdes merdiven kaldırılacaktır.
Mevcut muhdes Genel WC binası tamamen yıkılarak arazi özgün kotuna getirilecektir. Koruma Kurulu’nca uygun görülen yeni yerinde projedeki detayı gibi yeniden inşa edilecektir. Restitüsyon projesinde parsel alanına tam olarak yayılan cami ve avlusu, geç dönemde kıyı şeridinden ve Meclisi Mebusan Caddesinden kayıplara uğramış ve doğu-batı doğrultusunda genişletilmiştir. Buna bağlı olarak restitüsyon projesinde parselin batı sınırı boyunca konumlanmış nitelikli bir mimariye sahip olmayan müştemilat yapı dizisi restorasyon projesinde uygulanmamıştır. Genel olarak cami işlevi kapsamında gerek duyulan Wc ve abdesthane mekânlarını içeren yapı, açık abdest alma mekânlarının doğusunda imam evi temelleri üzerinde konumlanması önerilmektedir.
Hazire bölümündeki lahit ve mezar taşları üzerindeki müdahale işlemleri üç aşamada temizlik, tamamlama ve koruma şeklinde yapılacaktır.
Yapıya uygun bir çevre düzenlemesi yapılacak, çimlendirme ve yerden aydınlatma yapılacaktır. Güneydeki bahçe duvarı üzerindeki çeşme abdesthane olarak yeniden düzenlenecektir. Çeşmenin zemin kotu uygulama aşamasında yapılacak kazı sonucunda tespit edilecektir.
Cami İçerisinde Yapılması Önerilen İş Kalemleri
İç mekândaki mevcut ahşap döşeme elden geçirilecek, çürüyen ve aşınan kısımlar yenilenecektir. Döşeme üzerine elektrikli şilte ile kontrollü yerden ısıtma sistemi yapılacaktır. Ana giriş kapısı önündeki mermer seki kaldırılacaktır. Son cemaat yerindeki geç dönemde yapılmış granit kaplamalar kaldırılarak altında varsa özgün kaplama malzemesi (şeşhane tuğlası) basit onarımı yapılarak korunacak, kırılanlar yenisi ile değiştirilecektir. Eğer geç dönem eki doğal taş kaplamanın altında özgün malzeme bulunmazsa şeşhane tuğlası yapılacaktır.
Muhdes doğramalar, dolap kapakları ve raf sistemleri restorasyon projesinde belirtilen detaylarda masif ahşaptan ön koruma yapılarak imal edilmelidir. Muhdes giriş kapısı kaldırılmalıdır. Özgün kapı basit onarımla ile işlerliği kazanacak duruma getirilmeli, aksi takdir masif ahşaptan ön korumalı bir kapı imal edilmelidir. Muhdes ahşap kafesler ayıklanmalıdır. Üst kat kadınlar mahfilindeki kafeslerin yerine dönem yapılarında kullanılmış restorasyon projesinde detayı verilen ahşap korkuluk yapılmalıdır. Giriş bölümünü kapatan muhdes ahşap doğramalı bölmeler kaldırılmalıdır.
Cephelerde Yapılması Önerilen İş Kalemleri
Cephelerde yoğunlaşan yüzey kayıpları farklı boyutlarda oluşmuştur. 5 cm derinliğe kadar olan kayıplara müdahale edilmeyecektir. 5 cm den derin olan yüzey kayıplarında 15 cm e kadar çürütme yapılarak boşalan yere taş kaplama yapılacaktır.
Sıva dökülmesi görülen yerlerde öncelikle araştırma raspası yapılarak özgün malzeme karışımı belirlenmelidir. Dökülen bölümde özgün malzeme ile onarım yapılacaktır.
Geç dönemde yapılmış çimento esaslı harç müdahaleleri temizlenerek malzeme raporunda tespit edilen özgün malzeme kullanılarak gerekli onarım yapılacaktır. Minare gövdesindeki taşların derzlerindeki harç taşmaları ayıklanmalıdır.
Yapısal çatlaklara yapılacak müdahalede teknik rapora bağlı kalınacaktır. Çatlaklar bu rapora bağlı kalınarak sönmüş kireç ve agrega karışımı enjeksiyon harcı ile doldurularak onarılacaktır. Kılcal çatlaklarda özgün malzeme tespit edilerek bu malzeme ile doldurulacaktır.
Bitkilenme nin görüldüğü bölgelerde öncelikle mekanik yöntemlerle ayıklama, sonrasında çimlenme zamanı ilaçlama (randup ultra) yapılarak temizlenecektir. Doğu cephesindeki yosunlaşmaya neden olan nem ve zemin suyuna karşı restorasyon projesinde belirtilen detaylarda drenaj yapılacaktır.
Eksik ve bozulan tezyinatlar için öncelikle araştırma raspası yapılacaktır. Araştırma raspasında herhangi bir özgün veriye ulaşılamazsa benzer örneklerine uygun şekilde tamamlanacak veya yenilenecektir.
Metal bilezik, kenetler, gergiler ve lokma parmaklıklar üzerindeki geç dönem boyaları ve pas mekanik (zımpara) yöntemle temizlenecek ve kimyasal (iki kat antipas sürülerek) yöntemlerle korunacaktır. Metal eleman işlerliğini yitirdi ise yenisiyle değiştirilecektir.
Yıpranmadan dolayı oyulmuş veya önceki onarımlarda çürütülüp bırakılmış yüzeylerdeki malzeme kayıpları tamamlanmalıdır. Taş bloklar horasan harcıyla özgün duvara entegre edilmelidir.
KAYNAKÇA
Anadol, Çağatay; Ersoy, Seden, Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul
Akkuş, Ayla, İstanbul’daki Altı Dayanaklı Camilerin Başlangıcı ve Gelişmesi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Bitirme Tezi, İstanbul 1971.
Aslanapa, Oktay; Mimar Sinan, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1992.
Ayvansarayi, Hüseyin Efendi, Hadikatü’l Cevami, İşaret Yayınları, İstanbul 2001.
Cezar, Mustafa, “Osmanlı Devrinde İstanbul Yapılarında Tahribat Yapan Yangınlar ve Tabii Afetler, Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri 1, s.327-414, DGSA, İstanbul 1963.
Çobanoğlu, Ahmet Vefa, “Beyoğlu’ndaki Camiler”, Geçmişten Günümüze Beyoğlu I, Türkiye Anıt Çevre Turizm Değerlerini Koruma Vakfı – Beyoğlu Belediyesi, İstanbul 2004, s.341-360.
Eraktan, Halid, “Fındıklı Camii”, İstanbul Ansiklopedisi, Koçu Yayınları, İstanbul 1971, C.10, s.5750-5752.
Eyice, Semavi, İstanbul Minareleri, Güzel Sanatlar Akademisi Türk Sanatı Tarihi Enstitüsü Yayınları:1, İstanbul 1963.
Gülersoy, Çelik, “Fındıklı’nın Tarihçesi”, Arkeoloji ve Sanat, İstanbul 1981, C.4, S.12-13, s.13-18.
Gülersoy, Çelik, “Fındıklı”, Dünden Bugüneİstanbul Ansiklopedisi, C. 3, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul 1994, s.309-311.
Günay, Reha, Mimar Sinan ve Eserleri, YEM Yayınları, İstanbul 2002.
Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul, Hazırlayanlar: Seyit Ali Kahraman – Yücel Dağlı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003.
Haksan, M. Mermi, İstanbul Hamamları, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yayınları, İstanbul 1995.
İyanlar, Arzu, “Molla Çelebi Külliyesi”, İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2005, C.30, s.243-245.
Konyalı, İbrahim Hakkı, Mimar Koca Sinan’ın Eserleri, Ülkü Basımevi, İstanbul 1950.
Kuban, Doğan, “Sinan (Mimar)”, Dünden Bugüneİstanbul Ansiklopedisi, C. 6, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul 1994, s.563-567.
Kuran, Aptullah, Mimar Sinan, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul 1986.
Müller-Wiener, Wolfgang, İstanbul’un Tarihsel Topografyası, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002.
Orhonlu, Cengiz, “Fındıklı Semtinin Tarihi Hakkında Bir Araştırma”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Eylül 1955 İstanbul, C.8, S.11-12, s.51-70.
Orhonlu, Cengiz, Tophane-Cihangir-Salıpazarı-Fındıklı-Kabataş-Ayazpaşa Semtlerinin Tarihi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Mezuniyet Tezi, İstanbul 1950-51.
Öz, Tahsin, İstanbul Camileri, C. I-II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1997.
Özcan, Abdülkadir, “Mimar Sinan’a Siparişte Bulunanlar”, Mimarbaşı Koca Sinan Yaşadığı Çağ ve Eserleri I, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, İstanbul 1988, s.131-145.
Ramazanoğlu, Gözde, Mimar Sinan’da Tezyinat Anlayışı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1995.
Sönmez, Zeki, Mimar Sinan İle İlgili Tarihi Yazmalar-Belgeler, Mimar Sinan Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1988.
Sözen, Metin, Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 1975.
Tanman, Baha, “Molla Çelebi Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, T.C. Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul 1994, C. 5, s.483-484.
İbrahim Ethem Gören, şehir plancısı ve restorasyon uzmanı Erhan Uludağ ile Nalçacı Halil Dergâhı özelinde tarihi eser restorasyonu üzerine bir söyleşi yaptı
Osmanlı tekkeleri ve tekkelerde neşvü neva bulan kültür, Osmanlı medeniyetinin muhafaza edilmesinde, nesilden nesile aktarılmasında, ilim ve tasavvuf geleneğinin aslî mahiyetine uygun bir şekilde sürdürülmesinde önemli misyon üstlenmiş. Bu bağlamda Üsküdar’daki Nalçacı Halil Dergâhı da 1900’lü yılların başına kadar Ümmet-i Muhammed’e hizmet eden bir müessese ve irfan mektebi olarak hayatiyetini sürdürmüş. Bir Halveti-Şabani Dergâhı olan Nalçacı Halil Tekkesi 100 yıllık bir fasılanın ardından yeniden ihya edilerek 2 Mart Cuma günü Cuma namazında tekrar hizmete açıldı… Tekkenin restorasyon projesini eşi, mimar Sevilay Uludağ’la birlikte hayata geçiren şehir plancısı ve restorasyon uzmanı Erhan Uludağ ile Nalçacı Halil Dergâhı özelinde tarihi eser restorasyonu üzerine sohbet ettik…
İbrahim Ethem Gören: Nalçacı Halil Dergâhı’ndan hikâyesini anlatır mısınız? Nalçacı Halil kimdir, Dergâh hangi tarihlerde hizmete girmiş ve kaç yıl cemiyete ve cemaate hizmet etmiştir?
Günümüze ulaşamayan tekkenin haziresi Üsküdar’da Tabaklar Mahallesinin (eski İnadiye/İcadiye semti) Nalçacı Hasan[1] Sokağı’ndadır. Tekke, Halvetî tarikatine mensup olan Mudurnulu Nalçacı Şeyh Halil Efendi tarafından kurulmuş ve bu sebeple onun adını almıştır. 4. postnişîn Şeyh Mehmed Tulû’î Efendi’den dolayı (v. 1170/1756-7) Tulû’î Efendi Dergâhı[2] adıyla da anılmaktadır. Ayvansarayî’ye göre, buranın diğer bir adı ise Pâr Tekyesidir ve Halil Efendi Antalya’da meskûn Vehhab Ümmî’nin müridlerindendir.[3] Diğer bir belgeye göre onun şeyhi, silsilesi Abdülvehhab Efendi ve Tâlib Ümmî Efendi ile Halvetiyye tarikatinin Ahmediyye kolunun kurucusu Şeyh Ahmed Şemseddin Yiğitbaşı’ya (v. 910/1504) ulaşan Armağan Ramazan Efendidir.[4] Halil Efendi’nin vefat tarihini Ayvansarayî burada bulunduğunu belirttiği mezar taşına göre 1040 (1630-1)[5], Zâkir Şükrî ise 1068 (1657-8)[6] olarak verir. Sözü edilen mezartaşı bugün mevcut değildir; kabir yeri de bilinmemektedir.
Zaman içinde harap olan dergâh 1874 yılında tamir ettirilmiş, bu sırada Nalçacı Şeyh Halil Efendi’nin kabri üzerine bir türbe inşa edilmiştir.[7]
1914–1919 yılları arasında hazırlanan “Alman Mavileri” haritalarında tekke binalarının mevcut olduğu görülmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1924 yılında yaptırmış olduğu tespit çalışmasında Nalçacı Tekkesi’nin “mâmur” durumda olduğu belirtilmiştir. Ancak 1931 tarihli 57 nolu Pervititch paftasında yalnızca türbenin ve minarenin ayakta kaldığı görülmekte, diğer kısımların ise harabe olarak nitelendirildiği belirtilmektedir. 1940’larda halen varlığını sürdürmekte olan Nalçacı Halil Efendi Türbesi de bu tarihlerden sonra yıkıma uğramış ve ortadan kalkmıştır. Dergâhtan günümüze hazire dışında hiçbir şey ulaşamamıştır.
Tekke her ne kadar Nalçacı Halil Efendi tarafından yaptırılmış olsa da, tekkenin manevi bütünlüğü açısından Bosnavî Mehmet Tevfik Efendi’nin kabrinin burada bulunmasının ayrı bir önemi vardır.
Bereketli Preze Ovası’nın üzerine manevi bir gerdanlık gibi asılı bulunan Kale Camii’nin kesme taştan yapılmış minaresi altı asırdır Arnavutluk Müslümanlarını tevhide; namaza, arınmaya davet ediyor.
İbrahim Ethem Gören
Preze Kale Camii, TİKA’nın desteğiyle yeniden ihya edildi. Preze’nin en mutena yerinde muhkem bir kalenin içerisinde tecdiden inşa edilen camiinin tarihi duvarlarında cennetmekân imamlarının sesleri yankı buluyor: Hû, hû!
İmam Efendi sabah namazında “Lâ taknatû min rahmetullahi…/Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz…” ayet-i celîlesini kıraat ederken hemen arkasında duran Habib Aga’nın kirpikleri gözyaşlarını taşıyamaz oluyor…
Preze Camii, Arnavutluk’ta Tarihi Preze Kalesi’nin içerisinde inşa edilmiş… Kaleiçi camileri Osmanlı Cihan Devleti’nde eski bir gelenek… Rumelihisarı’nın içerisinde de kale komutanının, muhafızların, tabiri caizse küçük bir garnizonun barınması için ahşap evlerden müteşekkil mütevazı bir mahalle ile birlikte cami ve mühimmat depoları inşa edildiği tarih meraklılarının malumudur.
Akşemseddin Hazretleri’nin rahle ortağı, Osmanlı akıncılarının reislerinden Şeyh Bedreddin Mahmud (ks) Hazretleri’nin evlatları, silah ve zikir arkadaşları Konstantiniyye’nin fethinin manevi hazırlıklarını Rumelihisarı’nda yapmışlardı…
Rumelihisarı’na bin kilometre öteden içli selâmlar gönderen Preze Kale mahallesinden geriye geçtiğimiz günlerde ayağa kaldırılan cami ile birlikte elli üç basamakla çıkılan taş bir kule, hâlihazırda kıraathane olarak kullanılan bir kale burcu ile birlikte yıkık-dökük sur duvarları kalmış…
Bundan tam 563 yıl önce Rumelihisarı burçlarına çıkarak öteleri; ötelerin ötesini gözetleyen akıncılar, boğazının erguvan rahiyasını koklarken, 469 yıl önce Preze Kalesi’nin burçlarına çıkan akıncılar Adriyatik denizinin temiz havasını teneffüs edip ilay-ı kelimetullah rüyasını görüyorlardı… Son cümlede ‘İla-yı kelimetullah’ı yaşıyorlardı’ mı demeliydik acaba!
Kale Camii, Preze Kalesi içerisinde bulunuyor. Kale ve müştemilatı tamamlanıp da içinde içtimai hayat yaşanmaya başlanınca cami, kalenin sur duvarlarının üzerine inşa edilmiş… İbadethanenin, gönlü, fetih aşkıyla yanan imamı, akıncı cemaatine “Allah’u ekber” tekbirini getirerek ilk Cuma namazını kıldırdığında Miladi takvimin yaprakları 1547 yılını göstermektedir.
Preze Kalesi arkeolojik sit alanı… Cami, sit alanı içerisinde titiz bir çalışma ile yeniden ayağa kalkmış; Arnavut bürokratlar, dosyayı sümenaltı etmemiş, işi kolaylaştırmış ve ibadethane hizmete açılmış.
Haydi! Kolaysa, Rumelihisarı’nın içerisinde temelleri üzerine yıkılıp giden tarihi camii yeniden yapın bakalım! Arnavutluk’taki tarihi sit alanı örneğini bir yana bırakın Boğaziçi arka etkileşim alanında yer alan ve 27 yıl önce FSM Köprüsü’nün bağlantı yolları üzerinde kaldığı için yıkılan Uçaksavar Camii’ne bedel olarak tahsis edilen İBB’ye ait 3 buçuk dönümlük ibadethane alanına cami yapmak için tam 24 aydır ruhsat alınamıyor. Her neyse, bu husus bahs-i ahar!
Tiran’a 19 Nisan 2014 Cumartesi günü Kruja Murad Bey Camii’in açılışına gitmeye niyet etmiştik. Açılış, hizmetinde bulunduğum vakfın Özgün İyi Yönetim Uygulamaları Forumu IBPF2104 etkinliğiyle aynı güne tevafuk edince bu niyetimiz gerçekleşemedi. Ardından, Preze Kale Camii’nin açılışına gitmeyi kararlaştırdık. 14 Mayıs Çarşamba günü gerçekleştirilecek olan açılışı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yapacaktı. 13 Mayıs Salı günü Soma faciası yaşanınca Başbakan tüm programlarıyla birlikte Arnavutluk ziyaretini de iptal etti. “Hayırlı bir iştir, madem niyet ettik, gidelim” mülahazasıyla Arnavutluk yoluna revan olduk. Açılıştan birkaç gün önce Türkiye’den pek çok kişinin Tiran’a geldiğini müşahede ettik.
TİKA’nın güvenilir çözüm ortağı Erhan Uludağ arkadaşımız bizi havalimanında karşıladı. Uluslararası Tiran Havalimanı’ndan Tarihi Preze Kalesi’ne giden yol boyunca asılan pek çok Türk bayrağını ve flamayı Başbakan ve beraberindeki heyetin yolunu gözler vaziyette bulduk.
Otelde kahvaltı yaptıktan sonra ateist Arnavut rejiminin “Tiran’a nostalji katsın” mülahazasıyla şehir merkezinde yıkmadığı tek cami olan Edhem Bey Camii’ni ziyaret edeip iki rekat namaz kıldık; cemaatle ve camiinin cümle kapısında dini eserler satan Müslim Aga’yla hasbıhal ettik. Agamız bize 2014 yılında Tiran’da inşaatına başlanması planlanıp da henüz icra-i faaliyet sahasına giremeyen Kalender Camii’nin maket fotoğraflarını gösterdi.
Sonrasında Preze’nin yoluna koyulduk… Preze, Tiran’a 25 kilometre mesafede bulunan tarihi bir kasaba… Yağmur, içten içe yağıp dururken şehir merkezinden yavaş yavaş uzaklaşarak Trakya kasabalarını birbirine bağlayan mütevazı yollara benzer güzergâhlardan geçerek, etrafı bol ağaçlarla kaplı uzunca bir yokuşu tırmanmaya başladık.
Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuğun ardından Preze Kalesi’ne vardık. 30 bin nüfuslu bir kasaba burası… Preze Kalesi, tüm şehre; bir adım öte bölgeye hâkim olan yüksek ve stratejik tepeye konumlandırılmış.
Preze’de nesiller boyunca derebeyleri yaşamış… 15. asırda kendilerine komşuluk yapmaya gelen Türk aileler, derebeyleri tarafından hüsn-ü kabul görmüş. Osmanlı Cihan Devleti’nin serdengeçti akıncılarının; öncü muhyî Türk dervişlerinin güzel yaşantısına imrenen pek çok Balkan ahalisi ile birlikte söz konusu bölgenin derebeyleri de kendiliğinden Müslüman olmuş… Netice itibarıyla kalpler Allah’ın elinde…
Kale Camii, ihtida eden Arnavut derebeyleri ve akıncılar tarafından Preze Kalesi içerisinde konumlandırılmış. Kalenin yapımı tamamlanıp da içinde içtimai hayat yaşanmaya başlayınca cami, kalenin sur duvarlarının üzerine inşa edilmiş. İbadethanenin, gönlü fetih aşkıyla yanan imam-ı evveli, akıncı cemaatine “Allah’u ekber” tekbirini getirerek ilk Cuma namazını kıldırdığında Miladi takvimin yaprakları 1547 yılını göstermektedir.
Preze Kalesi’ne vardığımızda cami açılışı için tüm hazırlıkları tamamlanmış, çadırları kurulmuş, Türk ve Arnavut bayraklarını yan yana dizilmiş bulduk. Kısmetten ötesi olmuyor. Bir köy ahalisine yetecek büyüklükteki döner ve sair ikramı malzemesi program iptal edilince Tiran’da Kur’an kurslarında kalan talebelerin nasibi oldu.
Camiye girdiğimde minberin hemen önünde Habib Aga’yı gördüm. Zikirle meşguldü, Hucurat Suresi’nin mealini okuyordu. Sure-i celîlenin 13’üncü ayetinde geçen “li teârefû” emrine imtisalen tanıştık, hasbıhal ettik… Preze köyü sakinlerinden Habib Aga’nın yüzünde topyekûn İslami hayatın yaşandığı memleketlere olan hasretin ifadesini görmek kâbildi. Birbirimize hasretle sarıldık… Daüssıla kokulu bir hissiyatla kucaklaştık.
Cami için birkaç paragraf açalım… İbadethane kale sur duvarlarının üzerine inşa edilmiş. Kale kapısının yenilenmesi sırasında kale ve camiye giriş, dışarıya eklenen bir dış avludan sağlanmış. Kale ziyaretçilerini tuğla kemerli taç kapı karşılıyor. Bu kapıdan önce tonozlu bir mekâna giriliyor, daha sonra kale içinden taş basamaklarla cami girişine ulaşılıyor. Kale ve dolayısıyla cami eğimli bir arazi üzerine bina edilmiş.
1547 yılında yapılan cami özgün dikdörtgen plan şemasını koruyor. Mihrap nişi oldukça saded. Sur duvarları mihrap duvarından seki şeklinde görülüyor. Harime, mihrap duvarında üç adet, batı duvarında, iki tanesi alt kotta iki tanesi üst kotta olmak üzere dört adet, giriş cephesinde ise altı adet olmak üzere toplam 13 pencere açılıyor… Caminin duvarları moloz taşlardan örülmüş.
Kale, sur duvarları üzerine inşa edildiğinden duvar kalınlıkları yer yer 40 cm. ile 135 cm. arasında değişiyor. Çatı örtüsü ahşap. Minareye harimden açılan ahşap bir kapı ile ulaşılıyor. Literatür araştırmaları minareye sur duvarı üzerinden açılan bir kapı ile ulaşıldığını belirtiliyor olsa da biz böyle bir kapı görmedik. Günümüzde bu izler yapılan onarımlar sonucu kaybolup gitmiş olmalı.
Tarihi eser restorasyonu gurusu Erhan Uludağ ile camide yaptığımız mülakatta eser hakkında edindiğim efradını cami ayarını mani malumatı arz etmekte fayda var… Camii ele alındığında kullanılamaz vaziyetteymiş. Sıvalar sökülmüş, duvarlardaki ahşap hatıllar çürümüş. Tüm duvarlardaki ahşap hatılları yenilenmiş. Pencerelerin üst kotunda çatıya kadar olan kısmın harç özelliği kaybolmuş.
Bunlar sökülüp ahşap lentoları yenilenmiş, duvarlar tekrar örülmüş. Çatının tavan kısmı kontraplak kaplıymış. Kontra plak tabakası kaldırılınca çatının ahşap kısmının iyi vaziyette olmadığı görülmüş. Böylelikle çatı sökülerek komple yenilenme kararı alınmış. Yeni bir çatı projesi revize edilip uygulama yapılmış. 1970’li yıllarda yıktırılan minarenin hikâyesini birazdan arz edeceğim. Minarenin zemine oturduğu kısma beton enjeksiyonu yapılmış. Duvardaki boşlukları kapatılmış. Tiran ve civarında uygun taş bulunamayınca minarenin taşı İstanbul’dan getirilmiş. Minare, klasik Osmanlı usulü ile küfeki taşından inşa edilmiş. Camiinin iç zemininde düzensiz bir beton varmış. Beton tesviye edilip üzerine ahşap döşeme yapılarak Kayseri’den halı getirilmiş. Yerden ısıtma sistemi kurulmuş. Kalemişi tezyinatı yeni bir proje dâhilinde tatbik edilmiş.
Camiide üç mihrap bulunuyor. Preze kalesi sakinleri evvelemirde küçük bir cami inşa etmiş. Maddi durumları elverince artan cemaat da düşünülerek cami biraz daha genişletilince ibadethaneye bir mihrap daha eklenmiş. Sonrasında camiinin biraz daha büyütülme ihtiyacı gündeme gelip inşaat alanı genişletilince cami üçünü mihrabına kavuşmuş. Üç mihraplı camide namaz kılmak nasip oldu…
Camideki yazılarda Hamid Hoca’nın; Hüseyin Kutlu Hoca’nın neşesi; bu satırların yazarının da ufak bir katkısı var. Erhan Uludağ kardeşimiz yazı talep edince Hattat Mahmut Şahin arkadaşımıza müracaat ettim. “Yazının lafı mı olur İbrahim Ağabey, talebelerimle birlikte tüm yazıları fisebilillah yazarız biiznillah” dedi. Öyle de oldu… Camideki yazıları Hattat Mahmut Şahin üstadımız ve talebesi Taliha Sonsaat Hanımefendi fisebilillah yazdı…
Taliha Sonsaat’in kaleminden neş’et eden cihar-ı yârı güzîn takımları Preze Camii’nde durdukça cemaat, Osmanlı hat sanatının deryasından huzur dolu meltem esintileri hissedecek. Başını, bir nolu mihraba doğru kaldıran Besim Aga, mihrabın hemen üzerindeki ketebesiz Mahmut Şahin yazısındaki güzel gözlü “he”lerin içerisine girerek Şeyh Hamdullah, Ahmed Karahisari zamanlarına; Medreset’ül-Hattâtîn sıralarına gidecektir.
Camiinin kesme taştan inşa edilen minaresinin hikâyesi için de büyükçe bir paragraf açalım. Hocalığı sadece adından mülhem olan, Arnavutluk’a ilk ateist devlet sıfatını kazandıran Enver Hoca, ahaliye camilerin yıkılması emrini verir. Preze sakinleri kraldan çok kralcı; Enver’den çok Enver’cidir!
Ahaliden bazıları “Devletin imkânlarıyla yıkılmasın, bu işi biz görürüz” diyerek camiyi kullanılamaz hale getirir. Yıkım ekibi, Adriyatik denizinden gelip geçen gemilerin bronz âlemini gördüğü camiinin minaresini yıkmak için de paçaları sıvar! Buraya, “Dereyi görmeden paçaları sıvamak iyi değildir” notunu düşelim. Demir halatlarla zapturapt altına alınan minare traktörlerle öteye beriye çekiştirilmeye başlanır.
Allah’ın nuru ağızla söndürülebilir mi? Horasan harcında ihlâs bulunan Osmanlı taş minaresi “ha “ayret!” denilince yıkılabilir mi? Ne kadar uğraşsalar da minare bir türlü yıkılmaz. Epey bir müddet daha çabaladıktan sonra yıkım için ilave traktörler ve kamyonlar dereye girer. Bu esnada minare büyük bir gürültüyle yıkım ekibinin üzerine devrilir. Kimisi ölür, kimisi sakat kalır… Bilahare yıkım ekibinin sağlıklı, gürbüz çocukları aniden ölür.
Geçtiğimiz aylarda minare yıkıldığı yerden tekrar yükselmeye başlayınca yıkım ekibinden hayatta olanlar arz ettiğimiz vakıayı bin bir özür temennileri ve yardım talepleriyle birlikte Erhan Uludağ kardeşimize anlatır.
Akıncı beyinin ilk oku besmeleyle atması; ilk serdengeçtinin kapısı hafifçe aralanan bir kaleden içeriye Fetih Suresi’ni okuyarak girmesi ne ise Avrupa’da; Balkanlarda tarihi bir eserin, camiinin, medresenin tecdiden ihya ve inşa edilmesi de odur.
Akıncı ecdadımız gaza niyetine yola çıkar, kılıcını kınından gaza niyetine çıkarır, okunu “Ya Hakk” nidasıyla gaza niyetine nasıl attıysa gaza niyetine, tertemiz bir kalemle yazılan hat eserlerinin de öylece Dergâh-ı İzzet de hüsnü kabule mazhar olması ümit edilir.
Atina’yı, Tiran’ı, Üsküb’ü, Saraybosna’yı yol edinmek mühim; çok mühim… Türlü meşakkatlere katlanarak, atadan, anadan, yârdan, yârandan geçip at sırtında bin bir türlü lojistik sıkıntılara göğüs gererek İslâm’ın kutlu nefesini uzaklara, ihtiyaç duyulan yerlere taşımak çok önemli… Yârdan da önemli, atadan ve anadan da…
Preze Kale Camii’nin restore edilerek Arnavutluk Müslümanlarının hizmetine sunulması akıncı beylerinin bundan 500 küsur yıl önce Avrupa kapılarına dayanma sebebiyle aynı ruhu taşımaktadır.
Mevlâ Teâlâ, halis niyetli kullarına zaman içinde zaman halk eder. Osmanlı’nın Avrupa’ya Balkanlara bu kadar çok ve nitelikli eser armağan etmesi, alalâde değil; şakirâne iftihar edilecek, sanatkârane eserler bırakması ancak böyle bir terkiple izah edilebilir.
Preze Kale Camii’nde tüm serhat boyu cami cemaatlerinin ortak nabzı, tekbir sedalarıyla atıyor.
Son kelâmı, üstad Necip Fazıl Kısakürek’in hasret ve ümit burcunda yazdığı Sakarya Türküsü’yle bağlayalım…
Sondevir yazarı İbrahim Ethem Gören, 10 gün önce Arnavutluk’a tarihi Preze Kale Camii’nin açılışı vesilesiyle gittiği Nisan ayında açılışı yapılan Kruja Kale Camii’ni de ziyaret ederek orada Kruja Müftüsü Agim Terzi ile mülakat yaptı.
Kruja, Arnavutluk’un başkenti Tiran’a 30 km. mesafede bulunan eski bir yerleşim birimi… Osmanlı medeniyetinin izlerini yoğun olarak taşımakta olan Kruja kasabası ve Kruja Kalesi, Fatih Sultan Mehmed Han’ın Balkanlarda kuşatıp da alamadığı ilk kale/belde olma özelliğine sahip… Fatih’ten sonra Osmanlı topraklarına katılan kasabanın ismi Akçahisar olarak değiştirilmiş.
Kruja ovasına hâkim oldukça yüksek bir tepe üzerine inşa edilen kalede Mimari 1533 tarihinde Murad Bey tarafından cami inşa edilmiş. Uzun yıllar Tiran Müslümanlarının hizmetinde bulunan cami 1970’li yılların başında dönemin Devlet Başkanı Enver Hoca tarafından kapatılmış… TİKA’nın destekleriyle restore edilerek 19 Nisan 2014 Cumartesi günü hizmete açılan Kruja Murad Bey Camii’nde Edirne ve Bursa camileri gibi Osmanlı mimari sanatının naif izlerini taşıyor…
Yine TİKA tarafından yakın zaman önce restorasyonu tamamlanan Preze Kale Camii’ni ziyaret maksadıyla yaptığımız Tiran seyahatimizde Kruja Murad Bey Camii önemli uğraklarımızdan biri olmuştu…
(…)
Klasik Osmanlı mimarisiyle 481 yıl önce inşa edilen Kruja Murad Bey Camii’nde tahiyyet’ül-mescid namazına niyet edip abdest almak için şadırvanın naif kurnasını çevirdiğimde su şırıltısıyla birlikte bir ses daha işittim: “İsterseniz abdestinizi içeride lavaboda alabilirsiniz. Şadırvanın su gideri kanala bağlanmadığı için abdest suları camiinin bahçesinden akıp gidiyor…”
(Camiinin restoratörü, TİKA’nın müteahhidi Erhan Uludağ arkadaşımıza meseleyi niçin çözmediğini sorduğumda Türkiye’deki bazı bürokratlar gibi bazı Arnavut makam sahiplerinin de kendilerine dört dörtlük bir plan sunmalarına rağmen tarihi camiinin su gideri projesine onay vermediklerini belirtti.)
Belirtilen yerde abdestimi alıp muhatabımın yanına vardığımda “Herhalde biz bu camiinin imamı olmalısınız” dediğimde aldığım cevap “Ben Kruja Müftüsüyüm” oldu… Ve böylelikle Kruja Müftüsü Agim Terzi ile hasbıhalimiz başlamış oldu… Sohbetimiz tarihi camiinin bahçesinde, son cemaat yerinde ve içinde devam etti.
KRUJA MÜFTÜSÜ AGİM TERZİ TÜRKİYE’DE 8 YIL DİNİ EĞİTİM GÖRMÜŞ
Kruja “Kruya” şeklinde telaffuz ediliyor. Mülakatın bir yerinde kasabanın ismini yazıldığı gibi “Kruja” şeklinde telaffuz ettiğim de hocaefendi “Kruya’ya Kruja deme!” diye uyardı.
Tiran’ın en mutena ilçelerinden biri olan Kruja müftüsünün Agim Terzi oldukça akıcı bir şekilde Türkçe konuşuyor. Müftü Terzi Türkiye’de sekiz yıl geçirmiş, dini eğitimini Türkiye’de tamamlamış.
“Soyadım “Terziu” şeklinde yazılıp okunuyor ama sizin “Terzi” demeniz kâfidir” diyen Müftü Efendi’nin hikâyesine gelince…
HAKİKİ İLİM, İSLÂMİ İLİMLERDİR
Şu anda Suk(th)vendas’ta ikamet etmekte olan 83 yaşındaki emekli imam babası, Tiran’da Ziraat Mühendisliği tahsili gören oğlu Agim’e içten gelen bir temenniyle “Dünya fani… Hakiki ilim, hikmet ve mana içeren İslâmi ilimlerdir. Ziraat Mühendisliğini bırakıp da İslâmi ilimlere yönelsen ne güzel olur evladım…” der…
Baba öğüdü. Tavsiyesi önemli… Tiran Üniversitesi Ziraat Mühendisliği Fakültesi ikinci sınıfta okuyan Agim Terzi işte babasının bu minval üzere olan isteğini yerine getirmek için “Bismillah” der: Vira bismillah.
Suk(th)vendaslı Agim, İslâmi ilimleri en iyi öğrenebileceği yerin Türkiye olduğuna kanaat getirdikten sonra babasının elini öperek 1994 yılında gurbet yoluna, İstanbul’a revan olur… Tıpkı bir asır önce Tiran’dan, Elbasan’dan, Silistre’den, Üsküp’ten ilim erbabının yüksek tahsil için Fatih ve Sahn-ı Semân medreselerine gidiyor olması misali henüz yirmili yaşların başında olan Agim, Asitane’nin yolunu tutar.
Agim Terzi, -bilahare İstanbul Müftülüğü görevinde de bulunacak olan Selahattin Kaya Hocaefendi’nin idareciliğini yaptığı- Ünalan’daki Kur’an-ı Kerim kursunda bir yıl boyunca temel İslami ilimleri tahsil eder, Türkçesini geliştirir. Daha sonra, Yabancı Öğrenci Sınavı YÖS’e girerek Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazanır. Kısa sürede Konya iklimine alışır, yeni bir Türkiye şehrindeki yeni arkadaşlarına adapte olur… Agim Terzi’nin Mevlana şehrinde ilahiyat lisans eğitimini tamamladığında takvimin yaprakları 2000 yılını göstermektedir.
İlahiyat eğitimi yönünde iyi bir karar verdiğini düşünen Agim Terzi, dini eğitimini derinleştirmek için yüksek lisans yapmaya karar verir… Ailesinin de rızasını aldıktan sonra girdiği ilk yüksek lisans sınavında Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazanır. Bursa’da İslâmi ilimlere yönelik tetebbuatını geliştirirken diğer yandan arkadaş çevresini de genişletir. İlahiyat yüksek lisans eğitiminin ardından memleketi Arnavutluk’a dönen Agim Terzi dört camide imamlık yaptıktan sona Kruja müftülüğüne tayin edilir. Phormet, Drums ve Kurbin Terzi Hoca’nın Arnavutluk’ta mihrabına durduğu camilerin bulunduğu ilçelerin ismi…
Hocamıza “Türkiye size ne kattı?” sualimi yönelttiğimde aldığım cevap şöyle oldu?
“Hamdolsun Türkiye’de çok iyi bir ilahiyat eğitimi aldım. Dolayısıyla İslâm dini adına bildiklerimin büyük bölümünü Türkiye’de öğrendim. Selçuk Üniversitesi’nde kaliteli bir ilahiyat eğitim sistemi var. Ayrıca Konya gibi bir şehirde üniversite tahsili yapıp güzel bir İslâmi ortam içinde bulunarak Türkiye’nin ictimai hayatını gözlemledim. Bunun üzerine Bursa tecrübesi de oldukça iyi geldi.”
Bursa’yla Konya’yı kıyaslar mısınız?
“Konya’da İslamiyet’in daha güzel yaşandığını söyleyebilirim. Bursa’da hiç yabancılık çekmedim. Orada çok Arnavut var. Arnavut hemşehrilerimizle hemhâl olduk…”
Agim Hoca, Bursa’daki Arnavut hemşehrilerinden söz edince bir soru daha iletmek vacip oldu!
ARNAVUTLARDA MİLLİYETÇİLİK ASABİYESİ GELİŞMİŞ DURUMDA
Arnavutlarda milliyetçilik asabiyesi oldukça gelişmiş. Bunu hemen her yerde, mekanda görmek/gözlemlemek mümkün… 100 kişiyi Tiran Uluslararası Hava Limanı’na indiren uçaktan iner inmez pasaport kontrolü sırasına girdiğinizde 40 Arnavut vatandaşı için 4 kontrol görevlisi; 60 kadar yabancı ülke vatandaşı içinse sadece bir görevli tahsis ediliyor olmasını bu cümleye dahil edebiliriz.
Hemen her mahalde, sokakta birçok evin, işyerinin duvarlarında/üzerinde Arnavut bayrakları da bu tesitsimizi kuvvetlendiren görseller olarak karşımızda duruyor.
ASLINI İNKAN EDEN BİZDEN DEĞİLDİR
Konuyla ilgili olarak Agim Hoca’ya “Arnavutlar biraz fazla milliyetçi herhalde!” dedim… Hocamız şu cümlelerle mukabelede bulundu: “Türkiye milliyetçi değil mi? Her halkta belirgin bir şekilde milliyetçik unsurları göze çarpar. Dolayısıyla bu damar Arnavutlarda da mevcuttur. Lakin bizim milliyetçiliğimiz İslâm’a uygun bir milliyetçiliktir. Kur’an-ı Kerim’de de bu türden bir milliyetçilik kabul görür. Efendimiz Muhammed Mustafa (sav) “Aslını inkâr eden bizden değildir” buyurmuştur. Dolayısıyla biz hiçbir zaman aslımızı inkâr etmeyiz.”
KRUJA’DA 8 ÖĞRENCİYE SIBYAN HİZMETİ VERİLİYOR
Kruja Müftüsü Agim Hoca’ya cemaatine yönelik irşad hizmetlerini; özellikle çocuklara dair neler yaptıklarını sordum. “Şu anda Murad Bey Camii’nin müftülük makamı müştemilatının hemen girişindeki küçük mekânda (eliyle işaret edip ders mahallini gösteriyor) 8 talebeye sıbyan hizmeti veriyoruz. Çocuklarımız henüz ortaokul çağında.
Neler öğretiyorsunuz?
Hanefi fıkhını öğretiyoruz. Fıkıh çok önemli, çocuklar ibadetlerimizin usul ve erkânını öğreniyor böylece. Ayrıca Kuran-ı Kerîm okumasını öğretiyoruz.
Siyer-i Nebi’ye dair neler okuyorsunuz?
Siyer-i Nebi’ye de mutlaka sıra gelecek ama öncelik olarak akaidi öğretiyoruz. Dinin; imanın, İslâm’ın esaslarını öncelikli olarak öğretme, anlatma gayretinde bulunuyoruz.
Cemaatiniz ne kadar?
Vakit namazlarında 20-30 kişi geliyor. Cuma namazlarında 100 kişi geliyor. Bayram namazları sebil oluyor; camiimizin içi dışı, avlusu her yer dolup taşıyor elhamdülillah.
Camii’nin geçtiğimiz ay düzenlenen açılışı nasıl oldu?
“Çok güzel oldu elhamdülillah… Camiinin içinde-dışında, çevresinde adım atacak yer kalmadı. Bakanımız Emrullah İşler Bey geldi… Şu gördüğünüz levhayı hediye etti.”
Agim Hoca, Bakan Bey’in Kruja Murad Bey Camii’ne hediye ettiği HattatMehmet Özçay’ın altın yaldız baskı Besmele levhasını orijinal zannediyormuş. Orijinal yazıların nasıl olduğunu caminin cihar-ı yâr-i güzîn levhalarına ketebe koyan Hattat Mahmut Şahin’in talebesi Gaziantepli Hattat Erkan Bakım’ın eserleri özelinde izah ettim. İbadethanede Eskişehirli Hattat Emre Özdemir’in de celi sülüs bir yazısı bulunuyor.
BEKTAŞÎLİK ARNAVUTLUK’TA BÜYÜK BİR PROBLEM ALANI…
İçinden tasavvuf neşesi ile namaz ve İslâm’ın sair emir ve yasakları çıkartılan Bektaşîlik, Arnavutluk’ta AB desteğiyle yeni bir dini inanış; bir adım öte İslâm dinine karşı alternatif bir din olarak pazarlanıyor.
AB misyonerlerinin her türlü maddi desteğini alan nevzuhur Bektaşilik anlayışı, günden güne artan misyonerlik çalışmalarıyla birlikte nüfusunun yüzde yetmişi Müslüman olan Arnavutlukta önemli bir problem alanı olarak hacim, güç ve taraftar kazanıyor.
Agim Hoca’ya “En büyük sıkıntınız nedir?” sualini yönelttiğimde “Bektaşîlik” dedi ve ekledi. “Arnavutluk’ta Bektaşiler büyük sorun…
Neden?
Burada Bektaşilik problem. Bektaşîlerle mücadele halindeyiz. Vakit namazı bırakın, Cuma ve Bayram namazlarına dahi gelmiyorlar. Namaz olmadan olur mu? Bektaşilerde bozulmuş Şia inancı var.
Bu dine hizmet ediyor olmak bizatihi mutluluk kaynağıdır.
TİRAN CAMİLERİ GÜN BOYU MÜSLAMÜNLARIN HİZMETİNE AÇIK
Tiran ziyaretimizde Kruja Murad Bey Camii ile birlikte Preze Kale Camii’ni ve Edhem Bey Camii’ni de ziyaret etme fırsatı bulduk. Vakit namazı kıldığımız camiler gün boyu ibadete açık tutuluyor. Üç camide de namaz aralarında Arnavutluk Müslümanlarını namaz, Kur’an-ı Kerim tilaveti ve zikirle meşgul bulduk.
Tiran Edhem Bey Camii’nin girişinde dini kitaplar satan Müslim Bey’le hasbıhal ettik. Müslim Bey, 2014 yılında inşa edilmesi planlanıp da bir türlü inşaatına başlanamayan Kalender Camii’nin temel atma törenini büyük bir iştiyakla bekliyor.
Preze Kale Camii’nde Hucurât Suresi’nin tefsirini okurken görüştüğümüz Habib Aga Türkiye Müslümanlarına selâmlar iletti…
Ensar isimli delikanlıyla da Kruja Murad Bey Camii’nde iki namaz vaktinde sohbet ettik. Arnavutların milli kahramanı İskender Bey Lisesi’nde tahsil gören Ensar’ın evi Murad Bey Camii’ne bir hayli uzak olmasına rağmen sabah namazı da dâhil olmak üzere vakit namazlar için Murad Bey Camiinin yoluna koyuluyormuş.
Camiinin inşa sürecinde de bir cemaat olarak elinden gelen yardımı yapan Ensar, yiğit bir delikanlı… Lise ikinci sınıfta okumakta olan Ensar’la ilk olarak öğle namazı vaktinde hasbıhal etmiştik. İkindi namazı için tarihi camiye geldiğimizde imam efendinin hemen arkasında saf tutmuş olarak bulduk. Osmanlı medeniyetinin Kruja’daki son temsilcilerinden biri o…
Yazımızı Kruja Müftüsü Agim Terzi’ye yönelttiğimiz “Arnavutluk’ta imamet görevinde bulunuyor olmak halet-i ruhiyenize nasıl yansıyor?” sorumuza aldığımız cevap ile nihayete erdirelim:
“Burada Dîn-i Mübîn-i İslâm’a hizmet edebiliyorsak ne mutlu bize.”
Notlar:
Kruja Murad Bey Camii’nin restorasyon hikayesini Dünya Bizim’in aşağıdaki linkinde okuyabilirsiniz.