Osmanlı döneminde İstanbul nüfusu sürekli arttığı için işyerlerinin, hanların kapladığı alanlar da giderek genişledi. Ticari alanların dışında, mahallelerde gündelik ihtiyaçları karşılayan dükkânlar vardı. Bununla beraber İstanbul’da her zaman çok sayıda seyyar satıcı olmuştur.
İstanbul bu kalabalık nüfusuyla her zaman bir tüketim şehri olmuştur. Başkent olması nedeniyle imparatorluk halkını rahat yaşatma gereği duyuyordu. Bunun nedeni, normalde bir sürü gibi görülen halkın, yokluğun artması durumunda birdenbire ayaklanabilecek olmasıdır. ( Belge 1994:s89). Bunun için tüketim dengelerinin çok fazla bozulmamasına dikkat etmek gerekiyordu. Osmanlı döneminde şehrin ticaret hayatının temelinde bu denge yatıyordu. Bu anlayış doğrultusunda başkentin ihtiyaçlarının yeterince karşılanması için gerekli malları üreten bütün bölgeler her yıl ürünlerinin belli bir bölümünü İstanbul’a göndermekle yükümlüydü ( Belge 1994:s.91). Aynı zamanda fiyat kısıtlamaları da vardı. Bu gibi yöntemlerle sonuçta şehir halkı rahat etti, fakat imparatorluk içinde sermaye birikimi de gerçekleşemedi.
İstanbul’ da üretim vardı, ancak kendi tüketimine yetecek ölçekteydi. Ülke çapında bir pazar anlayışı gelişemedi. Saray zaten çeşitli nedenlerle zengin insanlar istemiyordu. Böyle durumlarda kişilerin mallarına el konulur ve çoğu zaman bu kişiler hayatlarını kaybederdi.
Değişen dünya düzeni Batı Avrupa ülkelerini kapitalist ekonomiye geçmeye zorlarken, Osmanlı İmparatorluğu bu tür baskıları daha geç hissetti. İmparatorluk hala güçlü görünüyordu.
Nitekim kapitalizmin gelişmesinin yarattığı sınıfsal uçurumlar, kutuplaşmalar yaşanmadı. Öte yandan batı ülkeleri kapitülasyonların da yardımıyla, Osmanlı İmparatorluğunu pazar haline getirirken, burada üretimin artmasını ayrıca geciktirdiler. Öyle ki 19.yüzyılda durumun kötü olduğu ve böyle yürümeyeceği anlaşıldığında, büyük ölçüde iş işten geçmişti.
Bu yüzyılda bozulan dengeleri düzeltmek, dünyada kabul gören anlayışı uygulamak için çaba gösterildi ama istenilen sonuca ulaşılamadı. Ayrıca bu yeni sistemin Osmanlı toplumuna gelişi, ortaya yeni bir sınıf çıkardı. Galata ve Beyoğlu tarafındaki gayrimüslim tüccarlar, bankerler, sarraflar başka bir deyişle, ağırlıkla tarihi yarımadada yaşayan ve çalışan Osmanlı iş çevreleri bu yeni sistemden çok çabuk etkilenemedi, çünkü yapısı buna uygun değildi.
Gene de zamanla birçok şey değişti. Özellikle 20.yüzyılın ilk çeyreğinin sonunda Cumhuriyetin kurulmasıyla kozmopolit imparatorluktan ulus – devlete geçiş süreci başladı. Gayrimüslim burjuvazinin büyük kısmı çeşitli zamanlarda ve çeşitli nedenlerle İstanbul’ u ve Türkiye’yi terk ederken bir yerli burjuvazi de gelişti. Bu yeni koşullarla İstanbul Türkiye’nin başlıca sanayi merkezi haline geldi. Siyasi başkent olmasa bile ekonominin kalbi İstanbul’da atıyordu.
Eski tüketim şehri böylece üretmeye ve ürettiğini ulusal pazara sürmeye başladı. Bu gelişmelerle şehrin her zaman kalabalık olan nüfusunda patlamalar yaşandı. Şehrin çevresinde kısa zamanda üç dört İstanbul daha kuruldu.
Çarşılar bölgesi bu yeni gelişmelerle tam olarak bütünleşememiştir diyebiliriz. Ne var ki, aksak ve güçsüz yürüyen modernleşme, bu geleneksel iş hayatını yok etmedi. Ve eski ile yeni bu alanda da kendine özgü bir biçimde aynı sistemle eklemlendi ( Belge 1994:s.92).
Son dönemde İstanbul’un yeni konukları, Doğu Avrupa ülkelerinin bavullu turistleri de bu bölgedeki ve başka bölgelerdeki alışveriş karmaşasına katıldılar.
I.II TİCARET BÖLGESİNİ MEYDANA GETİREN YAPILAR
( Bedesten, dükkân, han, arasta ve diğer destek yapılar )
Anadolu Türk ,özellikle Osmanlı döneminde , Çarşı dokusunu perakende ticaret esas olmak üzere , dükkan, dükkan – yapı adaları ve bedesten oluştururdu. Çevrede özellikle depolama ve konaklama , büro gibi işlevleri üstlenen ticaret hanları , ibadet işlevini üstlenen Ulucami veya camiler , temizlik ve içme suyu ihtiyacını karşılayan hamam , çeşme ,sebil gibi su yapıları yer alırdı. ( Ceylan 1989:s.96).Şehrin büyüklük durumuna göre, küçük çarşı parçaları birbirinden farklı yerlerde teşekkül edebilirdi. Asıl çarşı ise yani ticaretin en canlı ve yoğun bölümü bedesten çevresinde toplanırdı. Çarşıyı meydana getiren yapılar içinde arasta ve bedestenler bir defa inşa edilen yapılardı.
Fetihten sonra yeni başkent İstanbul’da da merkez çarşıyı, bedesteni odak noktası alarak gelişen dükkân, ticaret hanları, arasta ve diğer destek yapılar meydana getirmiştir.
Sonuç olarak İstanbul merkez ticaret bölgesini meydanı getiren ticaret yapıları, diğer Türk şehirlerinde de olduğu gibi;
-Dükkân
-Han
-Bedestendir.
Bunların dışında çarşı dokusunu meydana getiren destek yapılar ise;
-Cami
-Hamam ve diğer çarşıya alışveriş etmeye gelenlere hizmet etmeye yönelik, çeşme, sebil, şadırvan gibi su yapılarıdır.
Bin yüzyıldan daha uzun bir süre Doğu Roma – Bizans ‘ a başkentlik etmiş olan İstanbul’un en önemli Bizans yapıları surlarla çevrili tarihi yarımada içinde inşa edilmiştir. Şüphesiz İstanbul Bizans devrinde de ticarette en büyük paya sahip bir başkent idi. Buna bağlı olarak fetihten hemen sonra şehrin yeni sahibi olan Türklerin kültürlerinin özüne dayalı ürünlerle şehre kendi damgalarını vurmaya çalışırken, ticaret alanı dışında Bizans devri İstanbul’unun herhangi bir şeyiyle bağımlılık içinde olmayacaklardı. Böylece ticaret yapıları fonksiyon bakımından uluslararası mahiyette yapılar olduğundan değişik kültürdeki toplumlar tarafından hiç yadırgamadan ve fazla bir değişikliğe uğratılmadan aynı amaçla kullanılabilirdi. ( Cezar 1963:s.376 ).
Bizans devri İstanbul’unu inceleyen eserler; Bizans’ın çarşı alanının Ayasofya yakınlarından başlayıp şimdiki Divan yolu ve Çemberlitaş’ı takiben Beyazıt ve Şehzadebaşı ‘ na, Aksaray – Koksa ‘ya uzandığını yine çarşının bir kısmının şimdiki Kapalıçarşı’nın bulunduğu alanın bir parçasına kadar geldiği şimdiki Sirkeci’nin bir bölümünde de çarşı olduğunu her meslek sahibinin bir arada bulunduğunu belirtirler.
Türkler zamanında İstanbul’un ana ticaret alanı Ayasofya Cami civarında zayıflamış ve gerilemiş, buna karşılık Kapalıçarşı bölgesinde hızla yoğunluk kazanan dükkanlar grubu, bedestenler ve hanlar topluluğu şehrin karakteristik çarşı merkezini oluşturmuştur. Kapalıçarşı merkezinden Sirkeci, Eminönü ve Tahtakale’ye doğru gelişip genişleyen ana ticaret alanını Beyazıt Cami ve Külliyesi ile eski saray sınırlayıcı olmuşlardır
( Üniversite binalarının bulunduğu alan, hava fotoğrafı ) .
Bunun yanında şehrin en canlı yeri genellikle ticaret merkezi durumundaki ticaret alanının belirginleşmesinde ya da şehir içindeki konumunun kararlaştırılmasında muhakkak ki sultan ve vezirlerin yaptırdıkları inşaatlar da etkili olmuştur (Cezar 1963:s.376 ). Nitekim fetihten sonraki imar faaliyetleri arasında yer alan bedesten inşaatını ve etrafındaki dükkanların büyük bir kısmını Fatih Sultan Mehmet yaptırmıştır. Daha Önceki uygulamalara baktığımızda örneğin , Orhan Gazi’nin Bursa’daki imar hareketini gerçekleştirdiği yerin daha sonra Bursa’nın çarşı bölümünü oluşturduğu görülür. Birer vakıf eser olan bu yapılar şehrin ticaret bölgesinin oluşmasında vakıf sisteminin önemli etkileri olduğunu göstermektedir. Özellikle bedesten, dükkân ve han gibi ticaret yapılarının inşaatları vakıf sistemini geliştiği 15.ve 16. yüzyıllara rastlamaktadır. ( Ceylan 1989:s.67 ). Çarşının yapılanması vakıf sisteminin gelişmesiyle önemli bir itici güç kazanmış ,imaret sitelerinin bakımını ve işletmesini karşılayacak
Kaynaklar, bu külliyeler bünyesinde, yakın çevresinde ya da tamamen bağımsız yerlerde kurulan çarşılardan ve benzeri gelir getirici kurumlardan sağlanmıştır. Bu amaçla yeni dükkân grupları inşa ettirilmiştir. Bir seferde planlanarak uygulanan çarşılara ise en iyi örneği arastalar oluşturmuştur.
I.III EMİNÖNÜ TİCARET BÖLGESİNİN TARİHSEL VE FİZİKSEL YAPISI
Tarihi ve doğal zenginliklerin ikisini de bünyesinde toplayan İstanbul ‘ un bu özellikleri açısından bir dünya şehri olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Ancak İstanbul ‘ un bu değeri, çevre yerleşmelerinden değil, daha ziyade Tarihi Yarımada’dan gelmektedir.
Eminönü, bu tarihi hazinenin doğuş yeri, en eski yerleşim bölgesidir. Tarihi ve turistik önemi yanında ilçenin ana karakteri, İstanbul ‘ un iş ve ticaret merkezlerinden biri olmasıdır. Konumu ve tarihi eserleriyle de İstanbul ‘ un silueti üzerindeki etkisi ise çok büyüleyicidir.
1990 yılı geçici sonuçlarına göre Eminönü’ nün nüfusu 83230 olmuştur. Eminönü ‘ nün alanı ise 432 hektar olup ortalama yoğunluk 176 kişi / ha’ dır. Yerleşik nüfusun, diğer bir deyimle gece nüfusunun azlığına karşın, ilçe, yaklaşık 2 milyon olarak tahmin edilen gündüz nüfusunun ağır baskısı altındadır ( Özdeş 1991 : s . 1 ).
Eminönü, İstanbul metropoliten alanının merkezinde ve bu alanın bir bölümünü oluşturmaktadır. Ulaşım sisteminin yeterli olmadığı çok açıktır. Bu yetersizliğe rağmen Eminönü ‘ nün yoğun gelişme baskısı altında ezilmesi önlenememiştir. İstanbul ‘ un diğer alanlarına ulaşmak için çoğu zaman zorunlu geçilen bir alan konumundadır.
Eminönü sınırlı turistik alanlar dışında belirgin bir yaya ulaşım ağına sahip değildir. Taşıt ulaşımının yoğunluğu, düzensizliği ve karmaşıklığı nedeniyle yaya hareketi yeterince gelişmemiştir. Yaya mekânları olması gereken önemli yapı çevreleri, meydanlar ve dar sokaklar otomobillerin istilası altındadır.
Eminönü, Fatih İle birlikte İstanbul ‘ a erişilmez silueti kazandıran yerdir. Sarayburnu kesiminde Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultanahmet Cami ve bu alandan başlayarak Beyazıt, Süleymaniye, Şehzade Camileriyle devam ederek, Edirnekapı ‘ ya kadar sıralanan tepeler ve bu tepelerle bütünleşen ihtişamlı kubbeler ve çok sayıda minareler
ünlü mimar Le Corbusier ‘ nin not defterine çizdiği kroki yanına şu cümleyi yazmıştır: ‘’ Plancılar , dikkat siluet … ‘’ ( Özdeş 1991 : s.2).
Deniz seviyesinde olan düz arazi Eminönü’nde çok daha geniş saha kaplamaktadır. Bu saha kaplamaktadır. Bu sahanın büyük bir kısmı meydan, cami ve depolar arasında paylaşılmış olmasına rağmen merkezi iş faaliyetleri burada gelişmiştir. Eminönü’nde boydan boya yükselen dik yamaç yoktur. Burada aksine arazi, özellikle başlangıçta tatlı meyille yükselmektedir. Bu topografik özellikle sayesinde ticaret anlarının geriye, karaya doğru devamı mümkün olmuştur. Böylece Ankara Cad. Mahmut Paşa Rıza Paşa gibi yokuşlar merkezi iş sahaları haline gelmişlerdir. Bu gelişmede tarihi faktörlerinde çok önemli yeri vardır ( Tümertekin 1996 : s.30 ) .
İş sahalarının dikkati çeken özelliklerinden biri de az katlı yapıların çoğunlukta oluşudur. Diğer özellikte yapıların çok eski olmasıdır. Çok katlı İşhanları 1900 ‘lü yıllarda ortaya çıkmaya başlamıştır. ( Tümertekin 1996 :s.31 ).
Eminönü’n merkezi iş faaliyetleri açısından da en zengin alandır. Her çeşit malın satıldığı yerdir. Ticari faaliyetlerin kendi aralarında gruplandıkları gözlenmektedir. Örn: Giyim eşyası Mahmut Paşa , Bakırcılar , Sultanhamam , öteler Sirkeci v.b .
Bu bölge ikamet alanlarından uzak kalmış olmasıyla da bir özellik taşımaktadır. Merkezi ticaret alanlarındaki dış görünüm değişimi iki şekilde incelenebilir.
Dikey gelişim ve gelişim kıyıya yakın yerlerde, alt katlarda olan ticari faaliyetler, üst katlara da çıkmış olarak bulunmaktadır.
Yatay değişim ve gelişme ticari alanların gelişmesi anlamına gelir. Konut alanlarının yerlerini terk etmesiyle oluşan değişimdir. Eminönü’ nün güneyinde gözlenir.
Bazı ticari faaliyetlerin yeni yerlere taşınması ( matbaacılar, oteller, bankalar ) ve bunlardan boşalan yerler içyapı değişimini başlatmıştır. Bu değişim günümüzde ticari hareketin merkezi olma ihtiyacının olmamasından kaynaklanmaktadır. ( Tümertekin 1996 : s. 32 ).
Hanlar Bölgesinin gerek güncel canlılığının tanımlanması gerekse bölgeye yönelik iyileştirme çalışmalarının yapılabilmesi için bölgenin tamamından soyutlanmak imkânsızdır. Çünkü bu bölge kendi içinde, alan, satan küçük bir evren olmakla birlikte İstanbul dışındaki yerleşimlerle ticari ilişkileri olan bir yapıya sahiptir.
II.RÖLÖVE RAPORU
YAPININ KONUMU
Fatih ilçesi , Ş. Mehmet Geylani Mah., Mimar Kemalettin Caddesi üzerinde bulunan yapı bitişik nizam olarak konumlanmıştır. Bodrum kat, zemin kat ve iki normal kattan oluşan yapı toplam dört katlıdır. Yığma sistemdeki yapı duvarları kâgirdir. Döşeme sistemi volta döşemedir. Mimar Kemalettin Caddesine bakan cephesi özellikli olup, arka cephesi ön cephesine göre daha az özelliktedir.
MİMARİ ÖZELLİKLER
PLAN ÖZELLİĞİ
Mimar Kemalettin Caddesinden girilen han bodrum kat, zemin kat ve iki normal kattan oluşmaktadır. Zemin katın yüksekliğinin fazla olmasından dolayı kısmi asma katı da vardır.
Eminönü hanlarında görülen tip plana sahiptir. Koridor etrafına sıralanmış odaları arasındaki kapılarla da birbirine bağlanmaktadır.
Yapı cephe orta aksından iki kanatlı demir kapıdan hana girilir. Merdiven evi kapı aksının karşısında yapı arka duvarına bitişik konumlanmıştır. Yarım daire formundaki merdiven iki kolludur. Merdiven evinin baktığı alanda zemin kattan üst kata doğru yükselen galeri boşluğu cam örtü ile kapatılmıştır. Bu şekilde merdiven evinin, odalara giriş sağlayan hollerin ışık alması sağlanmıştır.
Zemin katta kapıdan 2.80 m.x 13.21 m. ebadındaki geniş bir hole geçilir. Holün sağ ve sol duvarları üç aksa bölünmüştür. Kolonların ön yüzleri taş kaplamadır. Kolonlar arasındaki boşluklar günümüzde muhdes bölücü duvar ile kapatılmıştır. Holden merdiven evinin baktığı ara bir hole geçilir ve merdivenlerle yukarıya çıkılır. Giriş
holünün sağ bölümünde tek kollu bodruma inan taş basamaklı merdiven vardır. Mevcutta kötü durumdadır.
Zemin katta giriş kapısının sağ ve solunda kalan dükkânlara içeriden değil sokak cephesinden giriş sağlanmaktadır. Her iki dükkânın zemin kat yüksekliğinden yararlanılarak yapılmış asma katları vardır ve kendi içlerindeki merdivenlerle bu katlara ulaşılır.
Giriş kapı üstündeki küçük odaya yine sağda kalan tek kollu merdivenle çıkılmaktadır.
Zemin katta giriş holü döşemesi mermer kaplamadır. Mermerler serbest boyda döşenmiştir. Merdivenlerde mermer kaplamadır. Zemin kat dükkânları döşemesi ise karo mozaik ve seramik kaplamadır.
Tavanlar volta döşemedir. Duvar ve tavanlar sıva üzeri boyadır. Asma katlarda ise zemin döşemesi ahşap kaplamadır.
Birinci kat ve ikinci kat planı bazı küçük değişikliklerin dışında aynı özelliktedir. ‘U’ şeklindeki holün etrafına sıralanmış dükkânlardan oluşan birinci katta K1-14 ve K1-15 olarak tanımlanan mekânlarda tuvaletler bulunmaktadır. Bu bölümlerde üst katta bir oda vardır. Bu değişiklik dışında iki kat planı da birbirinin aynıdır. Her iki katta toplam yirmi beş adet oda vardır.
Galeriye bakan dikdörtgen planlı döşemeler her katta dikdörtgen formun köşe ve uzun kenarının orta aksına gelecek şekilde yerleştirilen altı adet dökme demir sütuna taşıtılmaktadır.
Odalarda döşemeler ahşap kaplamadır. Hollerde ise karo simandır. Tavanlar her katta volta döşemedir. Sıva üzeri boyadır. Duvarlarda boyadır.
Özgününde birbiri içinde geçile bilen odaların kapıları mevcutta kapatılmıştır.
Teras olan çatıya merdiven evinden devam eden tek kollu bir merdiven ile çıkılmaktadır.
Bodrum kat dükkânların depo alanı olarak kullanılmaktadır. Rölövede ZK-5 olarak tanımlanan dükkânın içindeki merdivenden kendine ait bodrum kat depo alanına inişi sağlanmıştır. Zemin kat giriş holündeki ortak merdivende de bodruma iniş sağlanmaktadır.
CEPHE ÖZELLİĞİ
Yapının arka ve ön cephesi vardır. İki yan cephesi bitişik konumlanmıştır. Mimar Kemalettin Caddesine bakan cephesi çok özelliklidir. Neo klasik üslupta olan cephe taş kaplamadır.
Cephe zemin kattan üst kata devam eden sütunçelerle beş eşit aksa ayrılmıştır. Üst kat sütunçelerin üst başlıkları korent üslupta yapılmıştır. Zemin kattakilerin ise üst başlığında koçboynuzu kullanılmıştır. Zemin kat sütunçe üst başlığı birinci kat ile zemin kat arasındaki kat silmesine yaslanırken birinci kattan başlayan sütunçelerin üst başlığı saçak silmesine yaslanmaktadır.
Zemin katta giriş kapısı orta aksta yer alır. Kapı demir olup üç adet göbeğe sahiptir. Sabit olan yarım daire kemerli üst kısmında ‘C’ ve ‘S’ kıvrımlı parmaklıklar dikkat çekicidir. Dükkân cepheleri bina cephesini bozan bir şekilde değiştirilmiştir. Ayrıca reklam panoları cepheyi bozan elemanlardır.
Birinci kat ile zemin kat arasındaki kat silmesi altında furuş detayı yine C ve S kıvrımlı bitki motiflerinden yapılmıştır. Kat silmesine yapı cephesini bölen altı adet sütunçe dışında bu cepheye bakan Fransız balkon görünümündeki pencerelerin yanlarındaki sütunçelerde oturur. Pencereler dikdörtgen atkılıdır. Üst bölümündeki düz bölüm yanlardaki sütunçelerle taşınıyor etkisi yaratılması için sütunçe başlıkları bu bölümün hemen altında yapılmıştır. Düz alnın üstüne basık kemerli orta kısmında C ve S kıvrımlı bitki motifleri ve palmet yaprağının olduğu bir süsleme ile geçilmiştir. Bu süslemede ampir üslupta kullanılan çelenk motifi vardır.
İkinci katın pencereleride dikdörtgen formdadır ve üstü düz atkılıdır. Yanlarında denizliğe oturan sütunçeler kullanılmıştır. Denizlikte altta 2 adet furuş ile desteklenir. Kat silmesinin üst kısımlarında ortalama 60 cm. olan parapet duvarı üzerinde yumurta, friz desenli saçak silmesi gelir. Sağ ve sol köşelerde 2 aks arasında üçgen alınlıklarla geçiş yapılmıştır. Orta aksta bu alınlık kullanılmamıştır.
Giriş aksının çatı parapetinde madalyon içinde yapının yapım tarihi, 1895 yazılmıştır.
YAPIDAKİ BOZULMALAR
Yapının taşıyıcı sisteminin yeterliliği ile ilgili; İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından yapılan karot ve kaydırma testleri ile Kaya Mühendislik LTD. ŞTİ’ nin hazırladığı zemin etüdü raporları sonucu yapıda güçlendirme gerektiği belirtilmiştir. Yapının statik ve güçlendirme projesini hazırlayan NC mimarlık mühendislik inşaat san. ve tic. Ltd. Şti güçlendirmenin yan cephe duvarlarında ilave betonarme olarak ve diğer gerekli noktalarda I 240 L profil kullanılarak yapılmasını öngörmüştür.
Yapının duvarlarında ve tavanlarında bulunan çatlaklar dışında görülen diğer hasarlar ise döşemede sehim, malzeme aşınması ve kaybıdır. Restorasyon projesi sırasında mevcut döşeme sağlamlaştırılırken, eksik olan kısımlar özgüne en yakın malzeme ile tamamlanacaktır. Yapıdaki göze çarpan bir diğer ana hasar ise başta demir dikmeler olmak üzere tüm demir elemanlarda mevcut olan korozyon ve deformasyondur. Bu deformasyonlardan en göze çarpan örnek zemin katta bulunan dükkân içerisindeki demir dikmededir.
Yapının bodrum katında rutubetlenmeden kaynaklı biyolojik bozulma ve sıvada dökülme görülmektedir.
İnşa edildiği tarihten günümüze kadar aktif olarak han görevi gördüğünden yapıda yılların verdiği yorgunluk ve yanlış müdahalelerden dolayı muhdes bölücüler eklenmiş, özgün kapı açıklıkları kapatılmış, cephedeki kablolar, antenler, reklam panoları kirlilik yaratmıştır.
III. RESTİTÜSYON RAPORU
Yapı 1895 yılında yapılmıştır. 19. Yüzyıl sonlarında yapılan bina Mimar Kemalettin caddesindeki özellikli yapılardan biridir. Günümüze büyük ölçüde cephe ve plan tipolojisini koruyarak gelen yapının restitüsyon projesi kurul arşivindeki dosyasında 1988 yılında hazırlanan rölöve projesine ve yapıdaki izlere göre hazırlanmıştır.
Buna göre;
Bodrum kata -yukarıdaki dükkândan- inen merdiven 1988 yılındaki rölöve projesine uygun olarak kaldırılmıştır. Bodruma mevcutta da bulunan zemin kat giriş holündeki taş basamaklardan sadece iniş verilmiştir. Depo alanlarındaki bölücüler eski rölövesine uygun olarak restitüe edilmiştir.
Zemin katta giriş holünün 2 sahında kalan dükkânlar korunmuştur. Hole bakan ve yakın dönemde kapatılan açıklıklarda eski rölövesine uygun olarak ahşap doğrama kullanılması önerilmiştir. Doğrama önlerine ise demir kepenekler yapılmıştır.
Asma katlar, eski rölöve projesine uygun olarak hazırlanmıştır.
Birinci ve ikinci kat plan şemasında mevcut durum ile farklılık yoktur. Sadece odalar arasında geçiş sağlayan ve yakın dönemde kapatılan bölümler açılarak özgün olarak ahşap kapı çizilmiştir. Birinci katta eski rölövesine uygun olarak bayan tuvaleti yerine depo alanı yapılmıştır.
Cephelerde mevcut durum korunmuş, doğramalar kanatlı ahşap doğrama olarak önerilmiştir. Dükkân vitrinleri eski rölöve projesi ve Ali Talat’ın kitabı dikkate alınarak restitüe edilmiştir.
İSTANBUL MESCİTLERİNİN MİMARİ GELİŞİMİ(15.16.17.YY)
yüzyılda İstanbul’da inşa edildiği tespit edilebilmiş olan 74 adet mescitten 8 külliye mescidi, mimari özellikleri bakımından özgünlüğünü koruyarak günümüze gelebilmişlerdir. 34 adet bağımsız ve tekke mescidi ise zaman içinde çeşitli tamirler ve yenilenmeler sonucu büyük ölçüde özgün karakterlerinin yitirmişler, daha geç dönemlerin mimari ûsluplarını günümüze taşıyarak gelmişlerdir. Bugün, geriye kalan 32 mescitten birçoğunun yerini dahi tespit etmek mümkün değildir. Bu mescitlerden tekke ve bağımsız mescitler grubuna girenlerin tamamına yakının, dikdörtgen ya da kareye yakın dikdörtgen olan, plan şemalarını korumuşlardır. Ancak bazılarının 17. yüzyılda İstanbul şehrinin yapılaşmasındaki yoğunluğun arasında sıkışıp kalarak planlarının zorunlu bir deformasyona uğradığı görülür. Bu açıdan farklılık yaratan mescitlerin dışında kalanlar, özgünlüklerini büyük ölçüde koruyarak günümüze gelebilmiş olan Sinan mescitlerinin plan şemalarıyla benzerlik gösterirler.
Gerek 17. yüzyıl İstanbul mescitleri, diğer dönemlerde inşa edilen mescitler gibi zaman içinde en çok tahribata (özellikle yangın ve depremler gibi doğal afetler sonucu) ve değişime uğrayan yapı tipleri olmuşlardır. Her iki dönemde de mimari karakterlerinin ve plan şemalarının fazlaca değişmeden günümüze gelebilen az sayıdaki örnekleri karşılaştırıldığında, planlarının yanı sıra örtü sistemlerinin (ki bunlar düz ahşap tavanlı ve kiremit örtülü kırma çatılardır) ve duvar örgülerinde kullanılan yapı malzemelerinin benzerlikleri dikkati çeker. Kare (Davud Ağa, Ahmed Çelebi ve Defterdar mescitleri) ve dikdörtgen (Mimar Sinan ve Sokullu) planlı Sinan mescitlerinin moloz taş (Davud Ağa, Hacı Hamza, Ahmed Çelebi), taş ve tuğla (Sokollu ve Mimar Sinan mescitleri, kesme taş (Defterdar ve Hasan Çelebi mescitleri) duvar örgüler 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde de karşımıza çıkmaktadır, örneğin Arapkapısı, Tuti Abdüllatif ve Kadirihane Mescitleri moloz taş duvar, Sirkecibaşı ve Yalıköy Mescitleri taş ve tuğla duvar, Bayrampaşa Külliyesi ve Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi Mescitleri ise kesme taş duvar örgülüdür.
Sinan ve 17. yüzyıl mescitlerinde genel olarak alt pencereler dikdörtgen açıklıktı ve taş söveli, üst pencereler ise kemerli ve alçı şebekelidir.
Genelleme yapıldığında diğer bir ortak özellik, minarenin yapıdaki konumudur. Yine Sinan mescitlerinde son cemaat duvarının bir ucunda ya da kütleden uzak, avlu kapısı yanında bulunan minare, 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde farklı bir konumda değildir. Anadolu Selçuklu çağının minareli taç kapılarını hatırlatan avlu kapısına bitişik minare uygulaması 17. yüzyılda inşa edilen Tulumcu Hüsam Mescidi’nde de minarenin giriş kapısı üzerine yerleştirilmesi ile tekrarlanmıştır. Sinan mescitlerinden Sokullu Mescidi’nin açık merdivenli “minber minare “sinin bir benzeri olarak, 1614 tarihli Arabacılar (Hoca Halil Attar) Mescidi’nin ilk minaresi gösterilebilir.
Sinan mescitlerinde son cemaat yeri, cephede beş ya da dört, yanlarda iki açıklıklıdır. Son cemaat yeri ile harimi ayıran duvarın merkezinde kapı ve iki yanında birer pencere bulunmaktadır. Kapı merkezden sağa kaydırılmış ise, yanındaki iki pencere arasında bir son cemaat yeri mihrabı yer alır Bu düzeni 17. yüzyılın ilk yansına tarihlenen Defterdarburnu Mescidi’nin son cemaat yeri duvarında görülür. Ancak 17. yüzyılda inşa edilen mescitlerde son cemaat yeri, harim bölümünden çalınarak ya da kapalı mekanın giriş cephesine sonradan ilave edilerek yapılmıştır.
Klasik dönem Sinan mescitleri ile 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinin mimari açıdan karşılaştırılmasında, bazı farklılıkların dışında genel olarak klasik dönem ve onu takip eden 17. yüzyıl boyunca bu yapı tipinin benzer mimari özelliklere sahip olduğu ve herhangi bîr tipolojik gelişim göstermediği sonucuna varılabilir.
yüzyıl Sinan yapıları, padişah, Valide Sultan ve sadrazamlar tarafından şehrin önemli mevkilerine cami ve külliyeler olarak inşa ettirilirken, bu asrın sonlarına doğru devlet bütçesinin zaafı, mimari alanda da etkili olmuş ve duraklama hissedilir bir şekilde belirmiştir. 17. yüzyıl ise, bu etkilerin en çok hissedilen asrı olmuş, büyük dini yapılar hemen hemen (Sultan Ahmed ve Yeni Camii gibi istisnalar dışında) hiç bir örnek veremez duruma gelmiştir.
Bu yüzyıl içinde, Fatih dönemi İstanbul’unun iskan sahaları yoğunlaşma ve dolayısıyla da gelişme göstermektedir. Yeni semtler ve mahalleler oluşmakta, şehir metropolünden uzaklaşmalar izlenmektedir. Bu yeni mahalleler sivil yapı gelişimlerini sürdürürken, günlük dini ibadetin uzak semtlerde kalan büyük camilerden ziyade yeni oluşan mahallelere daha küçük ölçekli ibadet yapılarının yapılmasını teşvik etmiştir.
Özellikle bağımsız mescitler (Mahalle mescitleri) sivil mimariyi örnek almış, semt sakinin ibadet için başvurduğu, adeta evlerinin oda ve sofası gibi, sakıflı bir görüntü sergilemişlerdir. Yapıların semtlerde imkân bulduğu yer ölçüsünde, yolların kesiştiği köşelerde veya mahalle ortalarındaki alanlarda, fakat çok kere de sivil yapı blokları arasında inşa edilmişlerdir. Bütün bu unsurlar bize, mescit yapısının sivil mimari ile en sıkı biçimde bütünleşen ve kaynaşan bir dini yapı tipi olduğunu kanıtlamaktadır.
Ancak külliye mescitleri, ihtiva ettikleri işlevsel yapılar topluluktan ve banilerinin sadrazam, vezir, hanım sultan gibi kimseler olmaları sebebiyle bağımsız ve tekke mescitlerinden daha muntazam ve kaliteli bir mimari sergilemektedirler. Tekke mescitleri ise özellikle 17. yüzyılda bağımsız mescitlerin dönüştürülmesi ile oluştuklarından, onlarla aynı özellikleri gösterirler.
Mescitlerin yapı malzemeleri de, adeta bu yapısal etkinliğin değişmez bir normu olarak ortaya çıkarlar. 16. ve 17. yüzyıllarda bağımsız ve tekke mescitlerinde genelde moloz taş, taş-tuğla tekniği yaygın olmasına karşın, külliye yapılarında istisnasız kesme taşın kullanıldığı görülür. Çatı örtüsü yüzyıllar arasında benzerlik gösterirken 16. yüzyıldaki mescit yapılarında görülen direkli son cemaat yeri, 17. yüzyılda ortadan kalkmış bunun yerini harim kısmı bölünerek ya da yakın tarihlerdeki onarımlarda sonradan eklenen, genelde ahşap bir kısım olarak ilave edilen, son cemaat yerleri almıştır.
Mescitler çeşitli nedenlerle (özellikle yangınlar ve depremler sonucu) çok sık yıkılan ve tahribata uğrayan yapılar olduklarından, çoğu kez onarım görerek ya da yenilenerek günümüze gelebilmişlerdir. Bu nedenle onarıldıkları ya da yenilendikleri dönemin bezeme unsurlarını taşımaktadırlar. 17. yüzyıl içinde inşa edilen, fakat farklı dönemlere ait bezeme unsurlarının yer aldığı bir çok mescit yapısı ile karşılaşılmaktadır. Bunların çoğu yakın dönemlere tarihlenmektedirler. Bu nedenle 17. yüzyıl için, bu yüzyılda inşa edilmiş mescit yapılarındaki bezeme unsurları göz önüne alınarak bir üslup birliğinden söz etmek mümkün değildir.
KAPTAN PAŞA CAMİİ TARİHÇESİ
Eyüp Vapur İskelesi karşısında, İskele Caddesi üzerinde, Kızıl Mescit Sokağı karşısında yer alan cami “Çevri Usta”, “Hacı Mahmud”, “Büyük İskele Camii ” adlarıyla da anılmaktadır.
Hadikat’ül-Cevâmi’ye göre “Eyüp İskelesi Mescidinin banisi Gürcü asıllı el-hac Mahmud Ağa’dır ki İbrahim Hân-Zâdeler’in kethüdalık hizmetinde bulunmuştur. Vefatı, Sultan II, Selim saltanatının başlarındadır. 975 (1567) Mescid, Çevri Usta’nın vefatından sonra malından Şehremini Hayrullah Efendi marifetiyle yenilenmiştir. Çevri Usta, Sultan Mahmud Hân Hazretlerinin hazinedarı olup 1235 muharreminin 21. günü (9 Kasım 1819) vefat ederek Fâtih Sultan Mehmed Cami’i şerifi civarında Nakşidil Valide Sultan Türbesi içine defin olunmuştur.(Hadika,s.345)
Mescit üçüncü kez Bahriye Nazın Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa tarafından 1900’de yapılmıştır. Cami kapısı üzerinde bunu belirten dört satırlık kitabe bulunmaktadır. Bu kitabedeki satırlar Şair Refet Efendi’ye aittir. Minare ilk kez bu dönemde eklenerek cami bugünkü haline getirilmiştir. Eskiden ahşap olan cami bu kez kâgir malzemeyle yenilenmiştir. Bu onarım sırasında tamir sebebi ile masrafı artmış ve tamirden sonra Eyyûbi elhac İzzet Efendi adındaki hayırsever mescide minber koymuştur. Mescit, daha sonra Hasan Hüsnü Paşa tarafından şimdiki şekli ile yeniden yapılmış ve bir de minare ilave edilmiştir. Bunu belirten kitabesi cami kapısı üzerindedir. Dört satır halinde hazırlanmış olan kitabe şudur:
Kapûdân-ı hüsn-ü siret Hasan Paşa-yı deryâ-cûd
Bu âli ma’bedi te’sis idüb çün Cennet’ül-me’va
Okundukça… âyeti mihrâb-ü minberde
Hulûs ile du’â-hân ola tâ-kim millet-i beyzâ
Hüdâ banisin ecr ü mükâfat eylesün inşân
Bi-Hakk beyt-i ma’mûr ü becâyı Ka’bet’ül-ülyâ
Nola mihrabına yazılsa Re’fet bu güher târih
Yapdı Ma’bed’ül-envar-ı pür-feyz Hasan Paşa 1318 (1900) (Haskan, s.36)
Caminin altında çeşme vardır. Önceleri cami vakfı olarak kiralanan iki dükkânı ise günümüzde lojman olarak kullanılmaktadır.
Camiye iki taraflı bir merdiven ile çıkılır. Sade bırakılmış kapalı son cemaat yerinin doğu yönünde iki, giriş kapısı yönünde ise bir pencere ile aydınlatma sağlanmaktadır. Batı yöndeki pencereye ait iz belli olmakla beraber bu pencere sonraki bir tamiratta kapatılmıştır. Sağ tarafta ise kadınlar mahfiline girişi sağlayan merdivenler bulunur. Kadınlar mahfili ahşap malzeme ile oluşturulmuştur. Alçak tutulmuş korkuluklar orta kısımda dışa doğru yarım yuvarlak çıkma yapar.
Harime giriş kapısının iki yanında basık kemerli birer pencere mevcuttur. Harim, kare planlıdır. Mihrap, yay kemerli ve iki yanda plastırlarla sınırlandırılmış çok derin olmayan bir niş şeklindedir. Çiçek motifleriyle bezenmiş olup sade bir görünüm arz eder.
Cami içten kubbe, dıştan ise basit bir çatı ile örtülüdür. Kubbe göbeğinde 1318 tarihli bir ayet vardır. Tavan silmesi oymalı tahtalarla süslenmiştir. Kadınlar mahfili de dahil olmak üzere tavan aplike olarak bezenmiştir. Motifler natüralisttir. Bu süslemelerin bir kısmı sökülmüş, bir kısmının da boyası akmıştır. Cami dıştan, hareketli bir saçak ve silmelerin yanı sıra pencere etrafında plastırlarla hareketli bir görünüme sahiptir.
1984-1985’te yapılan istimlakler sonucu cami doğal dokusundan koparılarak tek başına kalmış, Çevri Usta’nın, caminin yakınında olduğu söylenen mezarı hakkında kesin bir bilgi ya da belge mevcut değildir.
RÖLÖVE RAPORU
PLAN ÖZELLİĞİ
Dikdörtgen planlı olan yapı 13.00 mx 8.80 m. Ebatındadır. 2 katlı olan yapı kesme taş duvarlı, kagir bir camii dir. İlk dönemi ile ilgili belge olmayan camiinin ahşap bir mescit olduğu daha sonradan 1900 yılında tekrardan inşaa edilen yapı günümüze gelmiştir.
Camii alt bölümü mevcutta kadınların abdest yeri ile camii görevli lojmanı olarak kullanılmaktadır. Son cemaat ve harim kısmına kuzey cephesindeki 2 kollu ‘I’ formlu merdivenle ulaşılır. Girişte yapı ile uyumsuz olan yakın dönemde yapılmış pvc doğrama rüzgarlık vardır.
Rüzgarlıktan sonra kapalı son cemaat bölümüne girilir. Son cemaat bölümünün sağ köşesinde minare kürsüsü yükselir. Hemen yanında kadınlar mahfiline çıkış sağlayan ahşap merdiven evi vardır. Son cemaat yeri dikdörtgen formlu olup 4.23 m. X 8.80 m. Ebatlarındadır. Tavanı ahşap çıta tanzimlidir. Döşeme sistemi volta döşemedir. Bu sistem üzerine ahşap kaplama yapılmıştır. Duvarlar sıva üzeri boyadır. Duvarlarda kalem işi yoktur. Son cemaat bölümüne kuzey cephesinde, batı cephesinden 1, doğu cephesinden 2’ şer adet pencere açılır. Harime bakan güney duvarında da 2 adet pencere bulunur.
Son cemaate giriş kapısı cephe orta aksındadır. Kapının karşı aksındaki diğer bir kapıdan da harime girilir. Ahşap olan kapılar özgündür.
Harim 7.40 m.x 7.40 m. Ebadında kare planlıdır. Her cepheden 2’ şer adet pencere harime açılır. Ahşap doğramalı pencereler yakın dönemde yenilenmiştir. Harimin içi muazzam bir işçiliğe sahiptir. Dışarıdan kırma çatı olan üst örtünün iç kısmı, harim üstü kubbe ile geçilmiştir. Kubbe iç kısmı muazzam bir kalem işçiliğine sahiptir. Minber ve vaiz kürsüsünde tavandaki kalem işlerini ahşap işçiliğe bırakır. Mihrap minber ve vaiz kürsüsüne göre daha az işçiliklidir. Mihrap nişi yarım daire formundadır ve üst kısmı da yarım daire formu ile kapanır. Mihrap nişi etrafında üzengi seviyesine kadar ahşap sütunçeler yapılmıştır.
Ana sahın döşemesi de son cemaat gibi ahşap kaplamadır. Duvarları çalışma sürecinde tekrardan boyanmıştır. Duvarlarda tavanlardaki zenginliğe karşın sadelik hakimdir.
Zemin kat yukarıda da değinildiği üzere abdestlik ve lojman kısımlarından oluşur. Kadınların abdestliğine kuzey cephesinde merdiven alt kısmından girilir. Lojmana ise güney cephesindeki tek kanatlı demir kapıdan girilir. Demir kapıdan dar ve küçük bir hole geçilir. Hole banyo, mutfak ve iki odanın kapısı açılır. Holün solunda kalan odanın içinden 3. odaya geçilir. Lojmanın hol ile soldaki odaları ayıran kagir duvarı ve abdestlikle arasındaki kagir duvar dışındaki diğer bölücü duvarları özgün değildir. Islak mekan döşemeleri seramik, diğerleri laminat parkedir. Duvar ve tavanlar sıva üzeri boyadır. Tavanlar volta döşemedir.
CEPHE ÖZELLİKLERİ
Yapı cepheleri kesme taştır. Kuzey cephesi dışında diğer 3 cephenin pencere açıklıkları aynı özelliktedir.
Kuzey cephesi aynı zamanda camii giriş cephesidir. Orta aksında sağ ve soldan tek kollu taş basamaklı merdiveni vardır. Bu merdiven ile yakın dönemde yapılan rüzgarlığın sahanlığına oradan da son cemaat bölümüne ulaşılır. Zemin kat ile birinci kat arasında kat silmesi dolanmaktadır. Köşeler sütun görünümünü vermek için dışarıya doğru çıkarılmıştır.
Cephenin orta aksının 2 yanında biri sağır olma üzere iki adet pencere vardır. Bunlardan minare kürsüsüne yerleştirilen pencere sadece pencere nişi olarak yapılmıştır. Dikdörtgen formlu pencere üst kısmı sivri kemer ile geçilmiştir. Kapı etrafı dikdörtgen söve ile dönülmüştür. Kapı üst kısmındaki yuvarlak kemerli pencere açıklığının üst bölümünde kitabesi vardır (bkz. Kuzey cephe fotoğrafı).
Doğu cephesinde harime ve son cemaate bakan 4 adet pencere vardır. Pencereler 3.89 m. yüksekliğindedir. Alt kısımları açılır kanatlıdır. Üst kısımlarındaki doğramalar sabittir. harime bakan pencerelerin üst bölümü yarım daire kemer ile geçilmiştir. Son cemaate bakan bakan soldaki pencere üst sövesiArap mimarisinde olduğu gibi tam daire formuna sahiptir. Sağdaki pencere yüksekliği 2.54 m. olup dikdörtgen formludur. Üst kısmında arapça kitabesi ve onunda üstünde ‘C’ ve ‘S’ kıvrımlı motifler vardır. 2 pencere arasında sütunçede konulmuştur. Harim ile son cemaat arasında da köşelerdeki sütunçelerden tekrarlanmıştır (bkz. Doğu cephe fotoğrafı).
Zemin katta üst kat pencere akslarında pencereler yerleştiriliştir. Yuvarlak kemerli pencereler 2 farklı ebatta sahiptir. Abdestliğe açılan pencereler 0.97 m. x 1.39 m. ; lojmana açılan pencereler ise 1.16 m. x 1.82 m. ebadındadır. Doğu avlu duvarına yaslanana abdestilkerin üst örtü sistemi doğu cephesine yaslanmaktadır.
Kırma çatı parapet içinden yükselmektedir. Parapetler 85 cm. yüksekliğindedir.
Güney cephesine harim katından 2 pencere açılmıştır. Zemin kat açıklıkları üst kat pencere açıklıkları orta aksının her iki yanına yerleştirilmiştir. Yakın dönemde kapatılarak değiştirildiği anlaşılan zemin kat pencere boşluk ebatları küçültülmüştür. Zemin katta sol bölümde 2 adet pencere vardır. Sağda lojmana açılan demir kapı ve sağ yanında küçük banyo penceresi vardır.
Zemin kat pencerelerindeki değişiklik dışında cephe kesme taş düzeni, harim pencere özellikleri doğu cephesi ile aynı özelliktedir.
Batı cephesi doğu cephesi ile aynı özelliktedir. Sadece minare kürsüsü nedeni ile son cemaate açılan doğu cephesindeki dikdörtgen formlu pencere burada yoktur. Minare alt kısmında küçük bir çeşmesi vardır.
Minare kesme taştır. Yıkılan minare gövdesi yerine yakın dönemde kurul kararı dönemine uygun olarak kesme taştan mevcut minare yapılmıştır.
YAPIDAKİ BOZULMALAR
Yapı özgün plan şemasını büyük ölçüde koruyarak günümüze ulaşmıştır. Yapıda yapılan yakın dönem değişiklikleri cephelerdeki uyumsuzluk ve kullanılan malzemeler nedeni ile anlaşılmaktadır. Zemin katta kaynaklarda ve eski fotoğraf belgelerinde görülen dükkanlar yerine abdestlik ve lojman gelmiştir. Lojman nedeni ile batı ve güney cephesindeki pencere açıklıkları değişmiştir. Mermer kaplı merdivenler yenilenmiştir. Rüzgarlık bölümü yakın dönemde yapılmıştır.
Pencereler yakın dönemde ahşap doğrama ile yenilenmiştir.
Cephelerde kesme taşlarda ciddi hasarlar vardır. Taşlarda çatlak ve malzeme kaybı ciddi durumdadır. Cephelerde kirlenmeler vardır.
Doğu avlu duvarına bitişik konumlanan abdestliklerin üst örtüsü doğu cephesine yaslanmaktadır ve bu durum camii cephesinin algılanmasına neden olmaktadır.
RESTİTÜSYON RAPORU
Cami günümüze gelinceye kadar birçok kez yenilenmiştir. İlk olarak ahşap sistemde 1567 yılında yapılan camii, 17. Yüzyılda yenilenmiş en son 1900 yılında kagir olarak mevcut durumu ile yapılmıştır. Erken dönemlerine ait elimizde belge olmadığından 1900 yılına ait restitüsyon projesi hazırlanmıştır. Restitüsyon projesi hazırlanırken elimizdeki yazılı ve görsel belgeler ile yapıdaki izlerden yararlanılmıştır.
Buna göre restitüsyonda alınan kararlar şunlardır;
Yapının zemin katında yakın dönem lojman yapısı olarak kullanılan bölümdeki geç dönem bölücü duvarlar kaldırılmıştır. Lojmanın olduğu kısımda yazılı belgelere göre 2 adet dikdörtgen formlu dükkan yapılmıştır (bkz. Restitüsyon plan paftası). Abdestliğin olduğu kısımda 3. Dükkan bölümü olarak restitüe edilmiştir.
Zemin katta batı ve güney cephesinde yakın dönemde kapatılan dükkan vitrin boşlukları özgün durumuna getirilmiştir. Dükkan vitrinleri belge-1 doğrultusunda restitüe edilmiştir.
Kuzey cephesindeki giriş saçağı yerine belge-2 deki fotoğrafta görülen ahşap doğramalı rüzgarlık yapılmıştır.
3. Dükkana yine merdiven altından giriş verilmiştir.
Üst kottaki mevcut pencere düzeni korunmuştur. Sadece belge 1-2 ve 3’ e göre ahşap doğrama sistemi restitüe edilmiştir.
Minare ile ilgili elimizde kesin veriler olmadığından, kurul kararı ile dönem özelliğine uygun yapılan minare formu mevcut hali ile korunmuştur.
Çatı örtüsü kurşun olarak değiştirilmiştir.
Dükkan zemin kaplaması, karo siman kaplama olarak önerilmiştir. Duvar ve tavanlar malzeme raporuna uygun olarak kireç harçlı sıva önerilmiştir.
Harim ve son cemaat bölümü mevcut hali ile korunmuştur. Döşemeleri ahşap kaplamadır. Duvarlar malzeme raporu doğrultusunda kireç harçlı sıva yapılmıştır (bkz. Malzeme raporu).
Avlu duvarına yaslanan abdestlikler ve doğu cephesine yaslanan üst örtüsü kaldırılmıştır.
Tavanlar mevcut durumu ile korunmuştur.
Minber, vaiz kürsüsü ve mihrapta özgün olduğundan projede korunmuştur.
Giriş merdivenlerinin altı mevcutta mermer kaplamadır. Belge 6 ve 1 de görüldüğü üzere sıvalı olan bu bölümler belgeler doğrultusunda sıvalı olarak restitüe edilmiştir.
RESTORASYON RAPORU
Yapı restorasyonu, restitüsyon doğrultusunda yapılmıştır. Buna göre alınan kararlar şunlardır;
Öncelikle yapı cepheleri mekanik yöntem ile (mikro kumlama ) temizlenmelidir. Taşlardaki 5 cm. büyük olan malzeme kayıplarında bu bölgeler çürütme yöntemi ile özgün taşa uygun taş malzeme ile tümlenmelidir. 5 cm.’ den küçük olan malzeme kayıplarına dokunulmamalıdır. Taşlarda tabaka halinde kalkma olan bölümlerde yine çürütme yöntemi ile tümleme yapılmalıdır.
Uygulamada çatı arasına girilmeli, ahşap tavan alttan askıya alındıktan sonra çürüyen tüm ahşap elemanlar aslına uygun malzeme ile değiştirilmelidir. Çatı üst örtüsü restitüyona uygun olarak kurşun yapılmalı ve altına su yalıtımı için keçe kullanılmalıdır.
Yağmur iniş boruları çinko olarak yenilenmelidir.
Tüm doğramalar sökülmeli ve restorasyon projesine uygun olarak 1. Sınıf çam ile yapılmalıdır.
Tavanlarda kalem işlerinin ve ahşapların bozulduğu bölgeler aslına uygun olarak onarılmalıdır.
Kuzey cephesindeki merdiven yan duvarlarındaki mermer kaplama sökülerek kireç harçlı sıva ile sıvanmalıdır.
İç duvarlarda önce boya raspası yapılmalı ve altta kalem işi var ise projelendirilerek restorasyonu uzman kişilerce yapılmalıdır.
Yapı iç duvarlarında sıva raspası da yapılması gereklidir. Cephe taşlarındaki bozulmalar ciddi oranda olduğundan mevcutta tespit edilemeyen var ise çatlakların tespiti için raspa işlemi yapılmalıdır. Çatlaklar konunun uzmanlarınca yerinde değerlendirilmelidir. Değerlendirme yapıldıktan sonra;
*1 cm.’ den küçük kılcal çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapılması önerilir.
*1 ila 4 cm. olan çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapıldıktan sonra paslanmaz çelik çubuklarla dikiş atılmalıdır.
*4 cm.’ den büyük çatlak oluşumlarında ise çatlağın etrafı 20-30 cm. açıldıktan sonra özgün malzemesi ile yeniden örülmelidir.
Ahşap döşeme kaplamaları kontrol edilmeli ve çürüyen kısımlar özgün ahşap malzeme ile yenilenmelidir.
Zemin katta tavanlar sıva raspası yapıldıktan sonra paslanan volta döşeme putrelleri ince zımparalar ile temizlenmeli ve üzerine antipas sürülmelidir.
Yapılarda kullanılan ahşaplar 1. Sınıf çam olmalı, fırınlanmış ve emprenye edilmiş olmalıdır. Mevcutta kullanılacak olan ahşap elemanların üzerine böceklenmelere karşı emprenye sürülmelidir.
Doğu avlu duvarına bitişik konumlanan abdestlikler projede tasarlanmıştır. Mevcutta tuvaleti olmayan camiinin ihtiyacını karşılamak için projede abdestlik altına tuvaletler önerilmiştir. Abdestliğin 2 yanından bodrum kattaki bay ve bayan tuvaletine inen merdivenler çözümlenmiştir.
KAYNAKÇA
ASLANAPA; Oktay : Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1983
Ayvansarayi Hüseyin Efendi, Ali Satı Efendi, Süleyman Besim Efendi: Hadikatü’l Cevami, Haz. Ahmed Nezih Galitekin, İstanbul 2001
(ELDEM)Halil Edhem: Nos Mosquees de Stamboul, İstanbul 1934
HASKAN; Mehmet Mermi: :Eyüp Tarihi I, İstanbul 1993
Müler-Wiener; Wolfgang : İstanbul’un Tarihsel Topografyası, Çeviren Ülker Sayın, İstanbul 1997.
ERDOĞAN; Esra Güzel : “Kaptan Paşa Camii”T.T.V.D.B.İ.A.,C. 5, İstanbul 1994
ÖZ; Tahsin : İstanbul Camileri, C.ll, 8.İstanbul 1964
TOZUN; Aylin : XVI.Yüzyıl İstanbul Mescitleri, M.S.G.S.Ü.Sos. Bil.Ens.San.Tar.Ana Bil.Dalı, Türk İslam Sanatları Programı Yayımlanmamış Y.Lis.Tezi, İstanbul 2002.
ÜSTÜN; Ayşe : Osmanlı Arşivindeki İstanbul Cami ve Türbelerinin Tamirleriyle İlgili Belgeler, D.E.Ü. Sos.Bil.Ens. İsl.Tarihi ve San. Ana. Bil. Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2000
Kaşgarî Mürteza Efendi Tekkesi’nin Rölöve-Restitüsyon-Restorasyon Raporu
KAŞGARÎ TEKKESİ TARİHÇESİ
Eyüp Merkez Mahallesi, İdrisköşkü/Karyağdı mevkiinde, Hüsam Efendi Sokağı ile Karyağdı Sokağı’nın arasında yer almaktadır.
Tekkeler genelde İslâm, özelde tasavvuf düşüncesinin; anlayış ve terbiyesinin hem teorik hem pratik bakımdan işlendiği, halka da sunulduğu mekanlardır. Gündelik hayatın sıkıntıları içinde bunalan insanlar, buralara gönül dünyâlarını, ruhlarını dinlendirmek için gelirler, aradıkları huzur ve rahatı bularak manevi doyuma erişirlerdi. Böylece tekkelerde bulundukları süre içinde insanlar, hem boş zamanlarını en güzel şekilde değerlendirirler; hem de sıkıntılarını atarak ferahlamış olurlardı. (Kazıcı, s.29)
Her tarikat kendi anlayışını halka ulaştırmak için tekkesini kurmuş böylece, tarikatlarla birlikte İslâm dünyasının hemen her tarafında tekkeler daha yoğun bir şekilde görülmüştür. Hatta aynı mahallede birbirlerine yakın mesafelerde onlarca tekke inşâ edilmiştir. Kâşgarî, Hatûniye, Karyağdı tekkeleri Eyüp’te aynı mahallede kurulmuş olan tekkelerin sadece birkaç tanesidir.
Devlet ricalinden Tersane Emini Yekçeşm Hacı Mürteza Efendi (1747) tarafından Nakşibendiyye’ye bağlı bir cami-tekke olarak tesis edilmiştir. Cami-tevhidhane, harem, selâmlık, derviş hücreleri, şadırvan, kuyu ve sair müştemilattan oluşan tekkenin inşaatı 1744’te başlamış, 1745’te sona ermiş, postuna evvelce Eyüp’teki Kalenderhane (Özbek) Tekkesi’nin şeyhi olan Kaşgârlı Hâce Abdullah Nidaî Efendi(1688-1760/61) oturmuştur.(Tanman,s.475)
Kuruluşunu izleyen yüzyıllarda Kaşgârî Tekkesi çeşitli eklerle donatılmış, yapıları onarılmış ve yenilenmiştir. Bu meyanda Kaşgârî Abdullah Efendi’nin 1760/61’de vefatını takip eden yıllar içinde kabri üzerine türbe inşa edildiği, III. Selim tarafından 1790’da vefat eden 3. postnişin Şeyh İsa Geylanî(1699-1790)için diğer bir türbe yaptırdığı, cami-tevhidhanenin muhtemelen 19. yüzyılın 2. çeyreği içinde harem, selâmlık ve diğer bölümlerin aynı yüzyılın 2. yarısı içinde yenilendiği, tekkenin mensuplarından Sürre Emini Hacı Ahmed Bican Paşa
tarafından 1873’te diğer bir kuyunun vakfedildiği bilinmektedir (Tanman, s.475) Vakıflar eliyle cami-tevhidhane ile türbelerin 1967’de, harem-selâmlık kesiminin de 1988’de tamir ettirildiği tespit edilebilmektedir. 1925’ten sonra cami-tevhidhane yalnızca cami olarak kullanılmış, tekkenin şadırvan avlusunda bulunan ve kullanılmadığı için harap olan bir takım ahşap bölümler (derviş hücreleri vs.)1962’de çökmüştür. (Tanman,s.475)
Kuruluşundan kapatılışına kadar Nakşibendiyye tarikatına bağlı kalan Kaşgârî Tekkesi’nin ayin günü Hankâhname, Asitâne ve M.Cevâmi‘ de cuma, M.Tekâyâ‘da ise perşembe olarak kayıtlıdır.
Nakşibendîliğe bağlı olan Kaşgarî Tekkesi “Mürteza Efendi Tekkesi” ve “Kâşgarî Şeyh Nidaî Abdullah Efendi Tekkesi” adları ile de tanınmakta, Haliç manzarasına hâkim olan yapı, son yıllarda onarım geçirmiş bulunmaktadır. Nakşibendîliğe bir hac yolculuğu sırasında Mekke’de Ahmed Yekdest tarafından dahil edilen Şeyh Yekçeşm el-Hac Mürteza Efendi (ö. 1753) tarafından 1158/1745-46’da tesis edilmiştir. Gerçek adı Ahmed Carullah Cüryanî olan Ahmed Yekdest’in Mekke’de Nakşibendîliğin Müceddidî kolunu temsil eden Hintli şeyhlerden olduğu bilinmekte, dolayısıyla Kaşgarî Tekkesi’nin, yine Eyüp’te bulunan Şeyh Murad Tekkesi ile beraber Müceddidî kolunun İstanbul’da belli başlı yayılma merkezlerinden olduğu anlaşılmaktadır.(Tanman, s.479) Tekkeyi kuran Mürteza Efendi’nin önemi inkâr edilemez ise de, Kaşgar’dan 17. yy’da İstanbul’a gelen, İstanbul daki faaliyetlerinin başlangıcında Müceddidî koluna mensubiyeti şüpheli olan ve tekkeye adım veren Şeyh Abdullah Nidaî Kaşgarî (ö. 1760) asıl kurucu olarak kabul edilebilir. Önceleri Eyüp’teki Kalenderhane Tekkesi’nin şeyhliğini üstlenen Abdullah Nidaî, kalender hayatının katı kurallarına, özellikle de mücerredlik (bekârlık) erkânına uymak istemediği için bu görevden ayrılmak zorunda kalmıştır. Doğu Türkistan kökenli olduğundan İstanbul’a gelir gelmez aynı bölgeden olan dervişlerin toplandığı Kalenderhane Tekkesi ile bağlantı kurduğu anlaşılmaktadır.
Kalenderhane Tekkesi ile Kaşgarî Tekkesi’nde birbirinden oldukça farklı tasavvufi telakkilerin egemen olduğu hemen fark edilir. Kalenderhane Tekkesi Nakşibendîliğin Kalenderîlikle karışmış bir biçimini, Kaşgarî Tekkesi ise aynı tarikatın sıkı kurallarla donatılmış dinamik bir yorumunu temsil edegelmiştir. Zâkir Şükrî Efendi, Kaşgarî
Tekkesi’nin, kumlusundan tarikat faaliyetlerinin yasaklandığı 1925’e kadar postuna geçen şeyhlerin listesini vermektedir. 19. yy’ın sonlarında tekkenin şeyhliğini üstlenen Mehmed Aşir Efendi’nin (ö. 1903) Meclis-i Meşâyih’in üyelerinden olduğu bilinmektedir. Zâkir Şükrî Efendi’nin verdiği listeye Şeyh Bahaeddin Efendi (ö. 1918) ile Cumhuriyet döneminde tekkenin harem dairesinde ikamet etmeyi sürdüren Seyyid Abdülhakim Arva-sî’yi (ö. 1943) eklemek gerekir. Aslmda ilmiye sınıfından olan, Güneydoğu Anadolu kökenli Abdülhakim Arvasî 1919’dan itibaren Süleymaniye Medresesi’nde tasavvuf dersleri vermiş, 1931’de, Menemen Olayı’nın üzerine, tekkede gizli ayinler tertip ettiği gerekçesi ile polis tarafından tutuklanmış, ancak kısa bir süre sonra beraat etmiştir.(Tanman s.478)
Tekkenin Kurucusu Murtazâ Efendi:
Devletteki görevinin yanı sıra, başta Kaşgarî Tekkesi olmak üzere, bir çok hayır kurumunun kurulmasında katkıları olan önemli bir şahsiyettir. Bu hayır işlerine başta kızı ve hanımı olmak üzere yakınları da iştirak etmiş ve güçlü bir vakıf müessesesi oluşturmuşlardır. Kurdukları Kâşgarî Tekkesi iki asrı aşkın bir zamandır hâlâ varlığını korumaktadır.
Murtazâ Efendi’nin Tersâne-i âmire emîni, cizye muhasebecisi olarak görev yaptığını, İstanbul’da Mahmutpaşa’da Veli Câmii yakınında ikamet ettiğini bizim için birinci elden kaynak olan vakfiyeden öğrenmiş oluyoruz. Murtazâ Efendi ilmiyeden yetişmiş, muhasebecilik gibi hesap işleri alanında yüksek görevlere getirilmiştir. Murtazâ Efendi Tersâne emîni olarak görev yapmıştır. Osmanlı Devleti’nde böyle bir vazifede bulunan kişiye tersâne veznesinden çıkan paranın yüzde onu maaş olarak ödeniyordu.
XVIII. yüzyılda kurulan Kâşgarî Dergâhı ile ilgili en önemli kaynaklardan biri, bu tekkenin kurucusu Murtazâ Efendi’ye ait vakfiyedir. Vakfiyenin tamamında Murtazâ Efendi, eşi Behri Hatun, kızı Selime Hanım’ın vakfettiği mülkler sıralanmıştır. Söz konusu vakfiyenin kısa bir bölümünde Kâşgarî Dergâhı’na yer verilmiştir.
Tekkenin yapımına 1157/1744’de başlanmış, 1158/1745’te bir sene içerisinde tev-hidhâne ve şeyhin evinden ibâret olan kısmı tamamlanmıştır.(9) Bu iki bölüm günümüzde mevcuttur. 1159/1746’da Tekkenin bânisi Murtazâ Efendi tarafından tekke vakfedilmiştir.(10) Gördüğü bir rüyâ üzerine, tekkeyi ve yanındaki câmiyi Nakşbendiyye tarîkatı müntesiplerine verilmesini şart koşmuştur. (Ayvansarayi, s.260)
Vakfiyeden edindiğimiz bilgilere göre kuruluşu itibariyle tekkede beş oda, tekkeye ait bir mescid, fakirlerin yemek yiyebileceği büyük bir oda ve helâ bulunmaktaydı. Bir odanın şeyhe, dört odanın da tekkenin dervişlerine tahsis edilmesi şart koşulmuştur. Vakfiyede dört odanın dervişlere tahsis edilmesi istendiğinden tekkede şeyhin haricinde dervişlerin de
barındıkları anlaşılmaktadır. İlgili bir arşiv belgesinde, XIX. yüzyılın ortalarında tekkede kalan şeyh ve dervişlerin isimleri açıklanmıştır.(Çetin, s.296)
Vakfiyede ifade edildiği gibi tekkede kalan bu dervişlerin yemek ve barınma ihtiyaçları tekkenin vakfından karşılanıyordu. Çünkü vakfiyede sırf yemek masrafları için günlük otuz akçe ayrılması istenmektedir. Barınma ihtiyacının da temin edilmesine yönelik olarak, vakfedilen beş odadan dördü, dervişlerin ikamet etmeleri için tahsis edilmişti. Bunun yanında şeyhin, imamın, müezzinin, aşçının, hademenin vb. tekkede görev alan vazifelilerin günlük ücretleri de yine tekke vakfından karşılanıyordu. Bütün bu giderlerin temin edilmesi için Murtazâ Efendi, İstanbul’un ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde mülkler vakfetmişti. Vakfedilen akârlar kiraya verilmekte ve kira gelirleriyle, Kâşgarî Tekkesi ve Rûmeli’de Silistre kasabasına bağlı Baylar Kö-yü’nde yaptırdığı câmi ve mektebin ihtiyaçları karşılanmaktaydı. Murtazâ Efendi’den sonra kızı Selime Hanım ve eşi Behri Hatun da çeşitli akarlar vakfetmişler. Kendilerine âid vakfı Murtazâ Efendi’nin vakfına dâhil etmişlerdir.
Kısaca Murtazâ Efendi’nin vakfı, eşi ve kızının vakıflarının da buraya ilhak edilmesiyle daha da güçlenmiştir. Murtazâ Efendi’ye âid vakfiye 105 varaktan ibarettir. Eşi Behri Hatun, kızı Selime Hanım’ın vakfiyesi de buna dâhildir. Türkçe, sâde bir dille yazılmıştır. Vakfiyede üzerinde durulan hususlardan biri vakfın nesilden nesile intikali ile devamının sağlanmasıdır. Tekkenin girişindeki kitâbeden de anlaşıldığı gibi, Kaşgarî Tekkesi, kuruluşundan tekkelerin kapatıldığı tarihe kadar Nakşibendiyye tarikatına bağlı olarak faaliyetlerini yürütmüştür.(Çetin, s.297) Vakfiyede tekkenin, Nakşbendiyye müntesiplerine âit olduğu şu ifadelerle vurgulanmıştır. “….Medîne-i Eyyüb el- Ensâ-ri’de binâ ve ihyâ eylediğim zâviye-i latîfe-i Nakşbendiyye fukarasına meşruta….” (Vakfiye, vr. 13b)
Tekkede, camide ve mektepte imâmet, hitâbet ve hoca olarak görevini ifa edenler vefat ettiğinde, bu vazifelere tâyin edilen kişilerin, vakfın mütevellisinin de uygun bulduğu Kur’ân tilâvetine ve İslâmî ilimlere vâkıf kişilerden seçilmesini istenmiştir.(Çetin, s.297)
Yani işin ehli olan kimselere vazife verilmesi istenmiştir. İlgili vakfiye kaydı: “… İmâmet ve hitâbete ve hocalığa mutasarrıflar fevt oldukta mücevvid ve tilâvete kâdir ve şerâît-i İslâmiyyeye ârif müstahik ve muhtâr cemâat evlâdları bulunur ise mütevelli arzı ile evlâdına tevcîh oluna. Müstahik olmayan evlâdına verilmeyip müstehik olan kimselere verile….”(Vakfiye, vr. 19b,20a)
Murtazâ Efendi hayatta olduğu sürece vakfın tevliyetinin kendisinde, vefatından sonra ise neslinden gelen kişilere âid olmasını şart koşmuştur. (Vakfiye, vr. 17b-19b)
Vakfiyede ev, tarla, arsa gibi gayr-i menkullerin satılmamak şartıyla kendisinden sonra gelen mirasçılara bırakılması “ev-lâd-ı evlâd-ı ..batnen ba’de batnin meşruta ola” diyerek vakfın devamlı olarak kuşaktan kuşağa intikal etmesi istenmiştir. Bahsi geçen şartlarda azaltma, çoğaltma, değiştirme vs. bütün bunların hepsinin kendi üzerinde olduğu, ifade edilmiştir. (Vakfiye, vr.20a-b,21a)
Vakfiyenin ikinci bölümünde Murtazâ Efendi’nin İstanbul ve Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki vakıf ve akaratına yer verilmistir. Murtaza Efendi, ayrıca Silistre kasabasına bağlı Baylar denilen yerde bir câmi, bir mektep vakfetmiştir. ( Vakfiye, vr. 27a)
Tespit edebildiği kadarıyla, Murta-zâ Efendi 51 ev, 1 yalı, 5 yahudihâne, 1 mes-cid, 1 câmi, 1 tekke, 1 mektep, 2 hamam, 22 oda, 480 akçe kira geliri, 10 bin kuruş, 1 gümrükhâne, 1 bakkal dükkanı, 1 berber dükkanı, 1 hallaç dükkanı, 1 manav dükkanı, 1 dükkan, 1 ticârethâne, tatlı su gelirleri, balıkçı mahzenleri vakfetmiştir.(Çetin, s.298)
Kızı Selime Hanım ise, 2150 kuruş vakfetmiş ve bununla İstanbul’un çeşitli yerlerinde 7 ev, 4 dükkan alınmıştır. Eşi Behri Hatun ise, 6000 kuruş vakfetmiş bunun 5550 kuruşu ile günlük 30 akçe kira getiren 23 ev alınmıştır. Vakfedilen evlerde genelde altlı üstlü odalar, sofa, kiler, mutfak, hamam, helâ, su kuyusu, ahır, avlu, ambar,ocak, mahzen, bahçe, köşk, odunluk, hol, geniş salon, mağsel, meyveli meyvesiz ağaçlar, su kuyuları gibi unsurlar bulunuyordu. Vakfedilen mülkler genelde Eyüp olmak üzere İstanbul’un çeşitli semtlerinde yer almaktadır.
Vakfiyedeki bilgiler ışığında Murtazâ Efendi’nin vakfettiği mülkleri ve yapılacak harcamalar şu şekildedir:
Vakfiyede yer alan Kâşgarî Tekkesi ile ilgili bölümde de tekkede imâm, müezzin, kayyım, hademe aşçı vs. olarak görev üstlenen kişilere ne kadar yevmiye verileceği, bilhassa vefât eden şeyhin yerine tâyinin nasıl yapılacağı, tekkenin masrafları için ne kadar meblağ ayrılacağı, vakfedilen akâr ve mülklerin neler olduğu, tek tek açıklanmıştır(Çetin, s.299).
Vakfiyeye göre tekkede görev alan kişilere ve tekkenin masraflarına ödenmesi gereken meblağlar:
Murtazâ Efendi Vakfı’ndan Tekkenin Personeline Ödenecek Meblağ
Görevli Yevmî akçe
Şeyh 10
İmâm- Hatip 4
Müezzin-Kayyım 4
Aşçı 3
Hademe 2
Vakıf Mütevelli 4
Katip 2
Câbî 3
Râh-ı âbî (su yolcusu) 2
Toplam 9 kişi 34 Akçe
Murtazâ Efendi Vakfı’ndan Tekkenin İhtiyaçları İçin Ödenecek Meblağ
Tekkenin İhtayaçları Yevmî akçe
Yemek Masrafları 30
Revgan-ı Zeyt, Mum 3
Toplam günlük 67
Tekkenin İhtayaçları Senevî akçe
Mefruşat meblağı 1000
6 Okka Mum-ı asel ….
Toplam senelik 1000
Kâşgarî Tekkesinin Mimarisi
TEKKE PARSELİ İÇİNDE YER ALAN YAPILAR
XVIII. yüzyılda kurulan Kâşgarî Dergâhı adını, tekkenin ilk şeyhi Abdullah Nidâî’nin memleketi olan, bugün Çin idaresinde bulunan Doğu Türkistan’ın merkezi Kâşgar’dan almaktadır. Dergâh, Eyüp semtinde, İdris Köşkü mevkiinde Hüsam Efendi Sokağı ile Karyağdı Sokağı’nın arasında bulunmaktadır. Dergâhın her iki sokak yoluna açılan avlu kapıları bulunmaktadır. Tekke, tarihî, manevî özelliğinin yanında, Haliç’e bakan yamaçta yer alması bakımından doğal güzelliği ile de dikkat çekmektedir. Tapu kayıtlarındaki bilgilere göre, 43 pafta, 35 ada, 2 parsel üzerinde 2001 m2 alanı kaplar. Tekkenin faal olarak kullanılan alanı fazla büyük değildir.
Tekke ahşaptan yapıldığı için zamanla çürüme ve yıkılmalar olmuş, varlığını koruması için birtakım onarımlar geçirmiş fakat tamiratlarla tekkedeki müştemilâtın kendine özgü hali kaybolmuştur. Bu yapılan onarımlarla orijinal hâli korunamamış olsa bile, on beş, yirmi yıl öncesine nazaran daha bakımlıdır. Tekkenin avlusunda yer alan derviş hücreleri ve ahşap misafirhane haricinde tekkede yer alan diğer ek yapılar bugün mevcuttur.
Tekkelerin kapatıldığı 1925 tarihinden sonra tekkedeki bu faaliyetler durmuş, sadece câmi kullanıma açılmıştır. Günümüzde hâlen camisi kullanıldığı için, halk nazarında daha çok “Kâşgarî Câmii” olarak bilinir.
Câmi-tevhidhâne tek katlı, bitişikte yer alan harem-selâmlık bölümü iki katlıdır. Tekkenin asıl öğelerinden biri harem- selâmlık kısmıdır. Dış görünüm olarak normal bir ev gibidir. Fakat asıl fonksiyonları bakımından normal bir evden farklı unsurlardan oluşur. Kâşgarî Tekkesi’nde ahşaptan önü revaklı odaların sıralamasıyla meydan gelen derviş hücreleri vardı. Tekkenin avlusunda yer alan ve 1925’ten sonra, uzun süre kullanılmadığı için harabe olan bu derviş hücreleri 1962’de çökmüştür. Daha sonrasında ise tamamen yıkılan derviş hücrelerinin yerinde, bugün cami derneğinin kullandığı sonradan yapılan bir oda ve ağaçlık bir alan bulunmaktadır. Kâşgarî Tekkesi’nde muhtemelen tekkeye gelen misafirlerin ağırlandığı iki katlı misafirhane (köşk) bugün mevcut değildir.
Tekkenin dışındaki kişilerin veya mahalle sakinlerinin faydalanabilmesi için hayır amaçlı olarak yapılan Kâşgarî Tekkesi’nin doğu ve batı giriş yönlerindeki duvarlarında iki çeşme yer alır. Üzerinde herhangi bir kitâbesi olmadığı için çeşmelerin ne zaman kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.
Bazı tekkelerde abdest almak için yapılmış şadırvanlar vardır. Kâşgarî Tekkesi’nin ilk inşâ edildiği dönemde yapıldığı tahmin edilen şadırvan mevcuttur. Fotoğraflarda görülen şadırvanın dış kısmını örten camekânın yerine beton atılmıştır. Şadırvan, eski halinden bugün oldukça farklıdır.
Tekkelerde su ihtiyacı sadece çeşmelerden karşılanmıyordu; suyun her zaman rahatlıkla temin edilmesi için açılmış kuyular da vardı. Kâşgarî Tekkesi’nde günümüzde kullanılan kuyu vardır. Bu kuyu tekke mensuplarından Sürre emîni Hacı Ahmed Bican Paşa tarafından 1873’te vakfedilmiş-tir.(20) Üzerinde talik hatla şu ifadeleri içeren bir kitâbe bulunmaktadır: “Sürre-i Hümâyûn Emîni sâbık es- Seyyid Hacı Ahmet Bican Paşa’nın ruhu içun fatiha fi sene 1290 13 Sefer (1873).”
Ayıca, Ahmed Bican Paşa 22109 kuruş vakfetmiş ve tekkede her yıl Recep ayında “Mirâc-ı Nebî” okunmasını istemiş, Bu iş için tekkenin şeyhine 500 kuruş verilmesini istemiştir.(21)
Tekkede Ahmed Bican Paşanın lahdinin yanında merdivenlerle çıkılan Abdullah Kaşgari’nin türbesine göre biraz daha yüksek konumda yer alan İsa Geylânî’nin türbesi vardır. Bu türbenin Hadîkatü’l- Cevâ-mî, Sefîne-i Evliyâ,(22)gibi klasik kaynaklarda Osmanlı padişahlarından III. Selim tarafından yaptırıldığı ifâde edilmektedir. Türbede Îsâ Geylânî’ye âid olan tek bir ahşap sanduka bulunmaktadır. Tekkenin diğer türbesinde Abdullah Kâşgarî ile oğlu Ubeydullah Efendi’ye ait iki lahit bulunmaktadır. Merdivenlerden inilerek ulaşılan bu türbenin, eski hali bugünkünden oldukça farklıdır. Sonraki yıllarda tamir edilen türbe, her onarımdan sonra orijinalliğini kaybetmiştir.
Cami-Tevhidhane, Harem, Selâmlık ve Mutfak
Tekke cami-tevhidhaneyi barındıran güney-doğu kesimi tek katlı, diğer bölümlerin yer aldığı batı kanadı ise iki katlı olarak inşa edilmiştir. Cami-tevhidhane ile harem/selâmlık üst katta yer almaktadır. Cephe oranlarından ve mimari detaylardan 19. yüzyılın 2. çeyreğinde son şeklini aldığı anlaşılan cami-tevhidhane kıble ekseninde, aynı sebeplerden ötürü daha geç bir döneme (19. yüzyılın 2. yarısına) tarihlendirilen harem/selâmlık/mutfak grubu ise cami-tevhidhane ile yaklaşık 45 derecelik açı teşkil edecek şekilde kuzey-güney doğrultusunda uzanmaktadır. Planda da izlenebileceği gibi bu yüzden yekdireğine bitişik olan bu bölümler arasında üçgen planlı taşlıklar ve belirli hiç bir geometrik tanıma girmeyen sofalar, yamuk planlı depolar ortaya çıkmıştır.(Tanman, s.476).
Minare, hamam ve mutfağın kuzey duvarı dışında bütün diğer bölümler ahşaptır. 20 cm. kalınlığındaki duvarlar içerden bağdadî sıva, dışarıdan ahşap kaplama ile donatılmış, çatı alaturka ve Marsilya tipi kiremitlerle örtülmüştür. Bütün kapı ve pencereler dikdörtgen açıklıklıdır.
Cami-tevhidhane 8.5 x 3 m.lik kapalı bir son cemaat yeri ile 8.5 x 8.5 m.lik bir harimden meydana gelmektedir. Üst katı kadınlar mahfiline tahsis edilmiş olan son cemaat yerine doğu kenarındaki kapıdan giriş sağlanmaktadır. Tablalı ahşap kanatları ile sıradan bir görünüme sahip olan kapının önünde demir konsollara oturan, alaturka kiremit örtülü saçak bulunur. Kapıdan son cemaat bölümüne geçmeden ara bir girişe geçilir. Bu girişin sağında yakın dönemde yapılan abdest alma yeri görülür. Kapı aksı karşısındaki çift kanatlı muhdes kapıdan son cemaate girilir. Son cemaatin kuzeybatı köşesindeki minare kürsüsünün yanındaki dar kapıdan selamlık bölümünün hol kısmına geçilir. Kadınlar mahfiline çıkış ahşap limon kirişli merdivenler kuzey duvarına yaslanır. Alt kısmı depo olarak kullanılmaktadır. Son cemaat yerinin kuzey duvarındaki üç pencereden ikisi harem taşlığına açılır.
Son cemaat yerinin kuzey batı köşesinde kare planlı kaideli kagir minare yer alır. Ahşap kütle içinde yükselen silindir gövdeli, konik külâhlı minare kaidesi ile son cemaat yerini harimden ayıran duvar arasına sıkıştırılmış bulunan dar kapı yukarıda da değinildiği üzere cami-tevhidhane/selâmlık bağlantısını kurar. Son cemaat yerinin üstüne denk gelen ve aynı boyutlara sahip olan kadınlar mahfili doğuya ve kuzeye bakan pencerelerden ışık almaktadır. Harime bakan güney kenarı boyunca kare kesitli dört ahşap sütün mevcuttur. Sütunlar arasında ise ahşap korkuluklar yer alır.
Dengeli ve simetrik bir düzene sahip olan harimin kuzey duvarının ekseninde giriş, bunun tam karşısında, güney duvarının ekseninde yarım daire planlı nişi dışa taşkın mihrap, dört duvarda da karşılıklı yerleştirilmiş dörder pencere vardır. Kuzey duvarının pencereleri son cemaat yerine, batı duvarındakilerden üçü selâmlık sofasına, diğerleri de dışarı açılmaktadır.
Ahşap minber mekânın güney batı köşesine yerleştirilmiştir. Cami-tevhidhanenin pencerelerinde görülen demir parmaklıklar yatay ve dikey çubuklar ile bunların sınırladığı dikdörtgen açıklıklara yerleştirilmiş damla biçiminde, kesişen unsurlardan meydana gelir.
Harem/selâmlık/mutfak kanadının şadırvan avlusuna açılan kapısı cephenin geriye çekilmiş olan kesiminde, ortada yer almakta, yanlardan birer pencere ile kuşatılmış bulunmaktadır. Gerek bu pencerelerde ve gerek diğer harem pencerelerinde bulunan kafesler onarımlarda iptal edilmiştir(Tanman, s.476). Girişin yanlarındaki pencerelerin altında kalan kesimler mermer levhalar ile kaplanmıştır. Girişi izleyen ve solda son cemaat yerine bitişik olan üçgen planlı taşlıktan geniş bir kapı ile harem sofasına geçilmektedir. Haremin, zemin katından başlayan merdivenin ulaştığı bu sofanın batı yönüne, merdiven boşluğu ile birbirinden ayrılmış olan iki oda, kuzey-doğu köşesine bir tuvalet/abdestlik, güney kenarına harem sofasına açılan kapı ile minare kaidesine yaslanan, yamuk planlı bir depo yerleştirilmiştir.
Cami-tevhidhanenin son cemaat yeri ile olduğu gibi harem sofası ile de bağlantılı olan selâmlık sofası yamuk, üçgen ve dikdörtgen alanların birleşmesi ile ortaya çıkmış, ilginç bir plana sahiptir. Batı yönünde yan yana eşit büyüklükte iki oda, güneyde bir tuvalet, cami-tevhidhane kesimine komşu olan güney doğu köşesinde, selâmlık sofasından bir kapı ile tecrid edilmiş, harim pencerelerinin açıldığı, yamuk planlı ikinci bir sofa ile bunun çevresinde boyutları küçük bir hamam ya da gusülhane olarak nitelendirilmesi mümkün, kagir duvarlı bir mekân ile bir oda bulunur.
Hem doğrudan büyük sofa ile hem de hamamın önündeki küçük sofa ile bağlantılı olan bu odanın hamamla ilişkili bir kullanımı olduğu, bir nevi soyunmalık/soğukluk gibi tasarlandığı düşünülebilir(Tanman,s.477).
Zemin katı doğu yönünde sınırlayan istinat duvarının girintileri bir dizi dikdörtgen ve yamuk planlı ardiye olarak değerlendirilmiştir. Kuzeydeki şadırvan avlusuna doğru yükselen bahçe merdivenlerine, batıdaki harem bahçesine açılan iki giriş vardır. Kuzey girişinden (L) planlı bir taşlıktan (projede b03 olarak tanımlanan hol) doğrudan mutfağa ulaşılır. Taşlığın güneyinde dikdörtgen bir kömürlük yer alır. Zemin katın kuzey batı köşesinde bulunan mutfağın kuzey duvarı kagirdir. Kemerli geniş bir ocakla donatılmış olan mutfağın tavanı doğu batı doğrultusunda uzanan bir kirişle desteklenmiştir. Batı girişi ise mutfakla bağlantılı ve iki ayrı muslukla donatılmış olmasından ötürü aynı zamanda taam-hane olarak kullanıldığı anlaşılan bir sofaya açılır. Söz konusu mekânın kuzeyinde üst kata çıkan merdiven ile mutfağa geçit veren kapı, doğusunda istinat duvarına gömülmüş bir niş içinde iki yalaklı musluk ile yamuk planlı bir depo, güneyinde (T) planlı sofanın çevresinde toplanan yüklüklü iki oda, bir tuvalet, banyo ve diğer bir yamuk planlı bir oda bulunmaktadır. Bu oda mutfak olarak kullanılmaktadır. Cami imamının lojmanı olarak kullanılan bölümün projede b09 olarak tanımlanan odasında yüklük kısmı bozularak genişletilmiş, 2.67 m. x 2.58 m. olan bir oda haline getirilmiştir.
Zemin katta özgün döşeme üzeri ya halı yada mineflo kaplama ile döşenmiş ve bu nedenle de özgün kaplama malzemesi tespit edilememiştir. Yamuk planlı ardiye, tuvalet ve aş evine giriş ile mutfak tavanı sıvadır. Duvarlarda sıva olan mekanların sıralanan mekanları dışındaki odaların tavanı sade ahşap kaplamadır. zemin katta mekanlara açılan ½ oranındaki ahşap giyotin doğramalar yakın dönemde yenilenmiştir.
Tekkenin en önemli bölümlerini barındıran bu yapının cephelerin de süsleme bulunmayıp gayet sade bir görünüm arz eder. Gerek cami-tevhidhanenin ve gerek diğer bütün mekânların tavanları çubukludur. Duvarlarda kalem işi görülmez. Dış görünüşü açısından bu yapının herhangi bir ahşap konak olmadığını hatırlatan yegâne unsur ahşap kitle içinde yükselen silindir gövdeli, konik külâhlı minaredir. Zira mihrap çıkıntısını ne avludan ne de başka bir yerden görmek kabil değildir.
Derviş Hücreleri
Şadırvan avlusunun kuzey sınırı boyunca doğu batı doğrultusunda uzanan ve günümüzde tamamen ortadan kalkmış olan derviş hücrelerinin ahşap olduğu, dikdörtgen kapılar ve pencereler ile şadırvan avlusuna açıldığı, önlerinde kare kesitli ahşap dikmelere oturan ve aynı çatı altına alınmış bulunan bir sundurmanın uzandığı anlaşılmaktadır. Bu hücre dizisi ile Kaşgarî Abdullah Efendi Türbesi arasında, fonksiyonu tam olarak anlaşılamayan (misafirhane) iki katli ahşap bir bölümün varlığı tespit edilmektedir.
Türbeler ve Hazire
Şadırvan avlusuna göre çukurda kalan ve bu yüzden batı duvarındaki girişine basamaklarla inilen Kaşgarî Abdullah Efendi Türbesi 9.5 X 6.5 X 6 m. boyutlarında yamuk planlı bir alanı kaplar. Türbe son onarımlarla duvar örgüsü tamamen değiştirilerek 50 cm. kalınlığında düzgün moloz taş örgülü duvarlar inşa edilmiştir, Doğu ve güney cephelerindeki ahşap pervazlı pencereler, klasik Osmanlı üslubuna uygun biçimde ufaltılarak kesme taş sövelerle kuşatılmış, ayrıca lokmalı demir parmaklıklarla donatılmış, yapının üstüne muhtemelen ilk haline uygun alaturka kiremit kaplı ve saçaklı bir çatı oturtulmuştur.
Türbede Abdullah Kaşgârî ile oğlu Şeyh Ubeydullah Efendi (-1770)’ye ait iki kabir yer alır. Her ikisinin de üzerinde, tekkenin inşa edildiği döneme oldukça yabancı, Anadolu,Türk mezar anıtlarının erken tarihli olanlarında görülen, yarım silindir biçiminde lahitler bulunmaktadır. Abdullah Kaşgârî’nin, boyutları oğlununkinden daha büyük olan lahdi kagir, Ubeydullah Efendi’ninki ahşaptır. Bu sonuncusunu kuşatan ahşap şebekenin köşelerindeki babalar sikke biçiminde tepeliklerle son bulmaktadır. Tavanda çıtalarla meydana getirilmiş kareli bir bölümlenme görülür.
Zemini avludan bir miktar yükseltilmiş olan Şeyh Ali Geylanî Türbesi 5.5 X 4.75 m. boyutlarındadır. 60 cm. kalınlığındaki duvarları moloz taş ve tuğla ile örülmüş, üstü alaturka kiremitle kaplı bir çatı ile örtülmüştür. Zemini kare tuğlalar ile kaplı, tavanı çubuklu olan türbede Şeyh Ali Geylanî’ye ait tek bir ahşap sanduka bulunmaktadır. Yapının girişin yer aldığı kuzey cephesinin önüne 1.15 m. Derinliğinde bir revak yerleştirilmiştir. Doğu yönünden basamaklarla çıkılan ve türbe harimi ile aynı çatı altında bulunan bu revakta taşıyıcı olarak sekizgen kesitli üç ince ahşap dikme kullanılmış, plastır başlıklar ve çok basık, yalancı (ahşap) kemerlerle taçlandırılmış olan bu dikmelerden en doğuda yer alması gerekeni, girişi rahatlatmak için iptal edilmiş, yeri saçakta ahşap bir sarkıtla belirtilmiştir. Doğu ve güney duvarlarında dikdörtgen açıklıklı birer pencere vardır. Kuzey duvarının ekseninde yer alan giriş kesme taştan sövelerle kuşatılmış, Bileşik kemer biçiminde kesilmiş olan üst söve başlığının üzerine türbenin inşa tarihi ile baninin ve içinde gömülü olanın kimliğini açıklayan talik hatlı, manzum bir kitabe yerleştirilmiştir. “Zihni” mahlaslı bir şaire ait ol metin şöyledir:
… Selim Hân merakim şeh-i dehrin serveri
Çok … yapdı vâr olsun anın himmeti
Bahusus bu türbe-i vâlâyı bünyâd etdirüb
Pây-i kesretden masun etdi bu zât-ı ekberi
Hayli dem bu hankâhda postnişîn olmuş idi
Ya’ni Şeyh İsa Efendi râh-ı tevhidin eri
Heman erdi nidâ-yı irci’ ya Hû dedi
Elveda etdi tarîkin şeyh-i sâlik-perveri
Geldi bir âh ile Zihnî fevtine târih dedi
Göçdü bakî âleme ehl-i muhabbet rehberi
Kaşgârî Tekkesi’nin haziresi arsanın doğu sınırında Karyağdı Sokağı, şadırvan avlusu ile Kaşgârî Abdullah Efendi Türbesi arasında kalan ince uzun üçgen bir alanı işgal eder. Son yıllarda oldukça iyi bakılan hazirede tekke şeyhlerine ve mensuplarına ait ilginç mezar taşları yer alır. Ayrıca Şeyh İsa Geylanî Türbesi ile cami-tevhidhane arasında kalan ufak alan basit bir demir parmaklıkla şadırvan avlusundan tecrid edilmiş, son devrin ricalinden, tekkeye bir kuyu bileziği vakf etmiş ve belki de geçen yüzyıldaki onarımlardan bazılarını gerçekleştirmiş olan Sürre Emini Hacı Ahmed Bican Paşa ile aile efradı buraya gömülmüştür.
Şadırvan ve Kuyu Bilezikleri
Tekkenin ilk inşa dönemine ait olması gereken şadırvanın beyaz mermerden inşa edilmiş olup ongen prizma biçimindeki haznesinin her yüzünde bir musluk yer alır. Muslukların üstüne birbirinden farklı kabartmalı ikişer motif işlenmiştir.
Konturları yatay, dikey ve kavisli hatlardan oluşan, yüzeyi dümdüz bırakılmış olan bu panolar dikdörtgen çerçeveler içine alınmıştır. Şadırvanın bazı kenarlarına maşrapa konulmasına mahsus küçük konsollar oturtulmuştur.
Eski fotoğraflarda şadırvanın altıgen planlı, üstü alaturka kiremit kaplı, basık altıgen koni biçiminde bir çatı ile örtülü bir yapı ile kuşatılmış olduğu, duvarların belirli bir yüksekliğe kadar ahşap kaplama ile donatıldığı, bunun üstünde çepeçevre bir camekân kuşağının dolaştığı görülmektedir. Zamanla ortadan kalkmış olan bu ahşap köşkün yerine çokgen planlı, ancak düz damlı oranları bozuk pencerelere sahip, betonarme bir yapı inşa edilmiştir.
Her ikisi de mermerden yontulmuş olan kuyu bileziklerinden cami tevhidhane duvarına bitişik olanda Osmanlı baroğuna has profil gözlenir. Bilezik dört adet maşrapa konsolu ile donatılmıştır. Silindir biçimindeki çıkrık babaları bilezik ile aynı türde bir profile sahip kaidelere oturur ve armudî tepeliklerle son bulur.
Şadırvana yakın olan diğer kuyu bileziği 19. yüzyılın 2. yarısında İstanbul’da çok sayıda görülen bir tipi yansıtır. Alt kesiminde kaval silme ile son bulan bileziğin ortasında dalgalı çift şerit kabartması dolaşır. Şeridin üstüne kondurulmuş iki rozetin arasında kalan alana talikle:
Sürre-i Hümâyûn Emîni sabık el-Seyyid Hacı Ahmed
Bican Paşanın ruhi içün Fatiha fi sene 1290 13 Sefer(1873) Yazılıdır.
ÇEŞME (rölöve raporu)
Dikdörtgen planlı olan çeşme 4.58 m. X 3.16 m. ebatlarındadır. Batı cephesi ihata duvarları ile bitişik konumda olup çeşme ön yüzü bu cephededir. Batı cephesi kesme taştır. Kuzey ve güney cepheleri çimento harçlı sıvadır. Kuzey cephesinin köşesinde kesme taş duvarın devam ettiği görülmektedir. Tonozlu olan üst örtüsü alaturka kiremit örtülüdür. Doğu cephesine muhdes tek katlı bir yapı bitişik konumda yapılmıştır. Günümüzde yalak kısmı büyük ölçüde yükselen yol kotunun altında kalmıştır.
RESTİTÜSYON RAPORU
Kaşgari Tekkesi bir çok birimi olan büyük bir komplekstir. Yapı restitüsyonu yazılı ve görsel belgelere dayanarak hazırlanmıştır. Buna göre restitüsyonda alınan kararlar şunlarıdır;
CAMİ-TEVHİDHANE, HAREM, SELÂMLIK VE MUTFAK
Yapı günümüze gelinceye kadar bir çok onarım görmüş olmasına rağmen; tavan plan şemalarından yapının özgün formunun korunduğu anlaşılmaktadır. İlk tespitlerde camii bölümünün önce, haremlik-selamlık-mutfak kısımlarının geç bir dönemde eklendiği düşünülse de yazılı kaynaklarda 18. Yüzyılda cami ve diğer bölümlerin birlikte inşaa edildği ve 19. Yüzyılın . yarısında onarıldıkları bilgisi yer almaktadır. Restitüsyon bu açıdan 19. Yüzyılın 2. Yarısının restitüsyonudur. Çünkü ilk yapıldığı döneme ait elimizde belge yoktur.
Bu belge ve izler doğrultusunda cami ölümünde özgün olmayan son cemaatteki giriş kısmında yer alan abdestlik kısımları kaldırılmıştır. Ayrıca son cemaati ikiye bölen muhdes bölücüde restitüsyonda kaldırılmıştır. Yakın dönemde yenilenen camii giriş kapısı hareme giriş kapısına göre restitüe edilmiştir.
Halı kaplı döşemeler ahşaptır. Restitüsyonda da son cemaat ve harim döşemesi ahşap kaplama olarak çizilmiştir.
Camii pencereleri mevcutta ahşap ve kanatlıdır. Yakın dönemde yenilenen ahşap pencere sisteminin 1935 de çekilen bir fotoğrafta aynı sistemde olması nedeni ile restitüsyonda da pencere kanat sistemi aynen korunmuştur. Hatta bu fotoğrafta pencere önündeki demir korkuluklar mevcut ile aynıdır (bkz. Belge-1) Bu nedenle resitüsyonda demir parmaklıklar aynen korunmuştur.
Pencere açıklıkları ve yerleri mevcut durumu ile korunurken yakın dönemde yenielnen ve ebatları değiştirilen ahşap cephe kaplaması, harem bahçesine bakan cephede görülen özgün kaplama sistemine göre restitüe edilmiştir.
Duvarlar bağdadi sıva, tavanlar ahşap çıta tanzimi olarak restitüe edilmiştir.
Harime giriş kapısı, minber ve mihrap özgün olduğundan aynen korunmuştur.
Minare mevcut durumu ile restitüe edilirken, sıvalı gövde ve şerefe bölümleri korunmuştur.
Haremlik ve selamlık kısımları plan olarak mevcut durumu ile korunmuştur. Baha Tanmann çizdiği restitsüyon plan şemasına göre restitüesi yapılan . katın mevcut plan şeması ile bir farkı görünmemektedir.
Z06 olarak rölövede tanımlanan oda hamamın bekleme, soğukluk odası olarak tanımlanmıştır.
Selamlığa giriş veren avlu içinden açılan taşlık kısmı özgündür. Buraya açılan kapıda onarılmıştır ancak özgündür. Mevctta bu girişin döşemesi karo mozaiktir. Restitüsyonda zemin kattaki mutfak kısmının döşemesi gibi taş olarak önerilmiştir.
Hareme girişten sonra açılan sofa kısmındaki tuvalet bölümü restitsüyonda da korunurken onun önündeki abdestlik bölümü kaldırılmıştır. Selamlık ve harem kısmındaki odalar tavan planlarından da anlaşıldığı üzere özgün olduğundan korunmuştur.
Birinci katta ıslak mekanlar dışında döşeme ahşaptır. Islak mekanlardaki döşemelerde taş olarak restitüe edilmiştir. Ayrıca ıslak mekanların tavanı horasan sıva olarak restitüe edilmiştir.
Birinci katta harem bölümünün giyotin pencere önlerine yazılı kaynaklarda olduğu belirtilen kafes bölümleri eklenmiştir.
Bodrum katta bulunan mutfak kısmı aslen aş evidir ve restitüsyonda aşevi olarak tanımlanmıştır. Batı duvarından girilen giriş kısmı ile mutfak bölümü arsındaki betonarme kiriş ahşap kiriş olarak restitüe edilmiştir. Bu bölüme açılan kömürlük bölümü depo olarak tanımlanmştır.
Haremlik bahçesinden girilen, mutfağın güneyindeki sofaya bakan hazneli mermer yalaklı çeşme bölümü korunmuştur.
Bu bölümün batısındaki selamlıkta yer alan yüklüğü olan odalar aynen korunmuştur. Yüklüğü bozulan b09 nolu oda yüklüğü tavan plan şemasındaki yerine göre restitüe edilmiştir.
Rölövede b10 olarak tanımlanan mutfak bölümü de oda olarak restitüe edilmiştir.
Tavan plan şemaları mevcut durumu ile korunmuş, değişen muhdes tavanlarda özgün tavan planlarına göre restitüe edilmiştir.
Islak mekanlar, mutfak kısmı taş döşeme, diğer mekanlar ahşap rabıta olarak restitüe edilmiştir. Duvarlar bağdadi ve horasan sıvadır. Yine ıslak mekanların ve mutfak ile giriş kısmının, depo bölümlerinin tavanı sıvadır.
Çatı üst örtü sistemi korunurken kaplaması alaturka kiremittir.
DERVİŞ HÜCRELERİ
Parselin kuzeydoğu köşesinde olduğu bilinen derviş hücreleri ile ilgili yeterli görsel belge olamadığından restitüsyonu yapılamamıştır. Sadece vaziyet planında noktalama olarak yeri Alman mavilerindeki kontür gabarisine uygun olarak işlenmiştir.
TÜRBELER VE HAZİRE
·İsa Geylani türbesi ve Kaşkari Abdullah türbesi mevcut durumları ile restitüe edilmişlerdir. İsa Geylani türbesinde sıvalı olan cephe bölümleri arka cephesindeki kaba yonu taş duvar örgüsü dikkate alınarak aynı örgü sistemi ile çizilmiştir.
·Kapı sistemi orta göbekli olarak mevcut durumu ile korunmuştur. 1960’ lı (belge-5) yıllarda da aynı kapı sistemi olduğundan mevcut durumu ile çizilmiştir.
·Pencereleri ahşap kanatlı olarak restitüe edilirken, döşemesi altıgen pişmiş toprak olarak önerilmiştir. İç beden duvarları horasan sıvadır.
·Tavanı özgün değildir. Griş kısmındaki dikdörtgen çerçeveli ahşap çıta tanzimli tavan dikkate alınarak içerideki mekanın tavanıda dikdörtgen çerçeveli ahşap çıta tanzimli olarak restitüe edilmiştir.
·Çatı sistemi ahşap karkas, üst örtüsü alaturka kiremittir.
·Kaşgari Abdullah türbesi ise Baha Tanmanın tezinden öğrenildiği üzere geçirdiği onarımlar sonucunda çok fazla değişmiştir. Baha Tanmanın tezinde yapının gelişi güzel ahşap dikmeli, moloz taş örgüsüne sahip olduğu, 1960’ lı yıllarda yapılan onarımda duvarların özgün örgü sisemine dönüştürülerek düzgün bir kaba yonu örgü sistemi ile örülerek onarıldığı bilgisi verilir. Restitüsyon çizimlerinde yapının 1960’ lı yıllarda onarımından önceki bir belgesine ulaşılmadığından duvar örgü sistemi mevcut durumu ile korunmuştur. Çünkü bir belge tespit edilmiş olsa idi bile bu duvar örgüsünün de özgün olmadığı aynı belgelerde yazılmıştır. Bu belgelerde yazan pencerelerin taş söve ile çevreli olmadığı ahşap pervaz ile çevrelendiği bilgisi dikkate alınmış ve pencerelerde taş söveleryerine ahşap söve yapılmıştır.
·Türbe döşemesi altıgen pişmiş toprak olarak önerilmiştir. Duvarları horasan sıvadır. Pencere denizlikleri de pişmiş topraktır.
·Kapı doğraması mevcutta özgün değildir. Tekke harem kısmı giriş kapısı dikkate alınarak restitüe edilmiştir.
·Tavanları mevcuttaki gibi kare karalojlı ahşap tavan tanzimli korunmuştur. Baha bey tezinde kare planlı tavan çıtalı olarak tavan döşemesinden bahsetmektedir ve bu bilgi ışığından mevcut tavan sistemi değiştirilmemiştir.
·Çatı sistemi ahşap karkas, üst örtüsü alaturka kiremittir.
·Hazireler mevcut durumları ile korunmuştur.
ŞADIRVAN VE KUYU BİLEZİKLERİ
Mevcuttaki şadırvan altıgen planlıdır. Elimizdeki belgelerden tarihini bilmediğimiz bir döneme ait fotoğrafta şadırvan üst örtüsünün olmadığı görülmektedir. Bu nedenle mevcut altıgen üst örtünün yakın dönem onarımlarında yapıldığını söylememiz yanlış olmayacaktır. Alman mavilerindeki altıgen üst örtü sistemi dikkate alınarak. Mevcuttaki ongen mermer şadırvan haznesinin üstü ahşap direklere oturtulan altıgen formdaki çatı örtüsü ile geçilmiştir. Ahşap sütunların formları İsa Geylani türbesinin revağını taşıyan sekizgen ahşap dikmelerden örnek alınarak restitüe edilmiştir. Mevcutta da mermer hazne avlu kotundan ortalama 20 cm. yukarda olduğundan restitüsyon da da şadırvan döşeme kısmı avludan yukarıda oluşturulmuştur. Ahşap dikmeler mermer döşeme üzerine mermer bir kaide üzerine oturtulmuştur. Ahşap dikmelerin sütun başlıkları basık kemerler ile geçilmiştir. Çatı sistemi ahşap strüktürlü olup eğimi az olan çatı sistem örtüsü alaturka kiremit ile kaplanmıştır.
Kuyular özgün halleri ile günümüze ulaştığından mevcut durumları ile restitüe edilmişlerdir.
ÇEŞME (restitüsyon raporu)
Dikdörtgen planlı olan çeşme 4.58 m. X 3.16 m. ebatlarındadır. Günümüze özgün plan şeması ve cephe özelliklerini koruyarak gelmiştir. Kuzey ve güney cepheleri mevcutta sıvalıdır. Restitüsyonda ön cephe duvarı gibi kesme taş çizilmiştir. Üst örtüsü tonozlu olup mevcuttaki gibi alaturka kiremit örtü önerilmiştir. Güney cephesindeki pencere ön kısmına lokmalı demir parmaklık önerilmiştir. Yol kotu aşağıya çekilerek yalak kısmı düz bir taş olacak şekilde restitüe edilmiştir.
RESTORASYON RAPORU
Tekke yapısının restorasyon projesi restitüsyon projesine uygun olarak çizilmiştir. Buna göre alınan kararlar şunlardır;
CAMİ-TEVHİDHANE, HAREM, SELÂMLIK VE MUTFAK
Öncelikle cephede yakın dönemde kaplanan özgün olmayan ahşap kaplama sökülmelidir. Alt kısımda tespit edilen ve iyi durumda olan özgün ahşap kaplamalar korunmalıdır. Ancak kötü durumda olanlar değiştirilmelidir. Ayrıca uygulama sırasında iç sıvalar raspa yapılarak ahşap strüktür açığa çıkarılmalı ve bozulan, çürüyen bölümler özgün malzeme ve yapım tekniğine göre yenilenmelidir. Ahşap dikme arasına taş yünü ısı yalıtım malzemesi konmalıdır.
Uygulama sırasında çatı aralarına girilmeli ve çürüyen, bozulan ahşap çatı elemanları özgün malzeme ve ebatlarına uygun olarak değiştirilmelidir. Mevcutta haremin birinci kat sofa tavanı ahşa kirişlerdeki bozulma nedeni ile sehim vermiştir. Bu bölüm tamamen sökülerek yenilenmelidir.
Tavan kaplamalarında çürüyen bölümler derz yerlerinden alınarak bu kısımlar özgün malzeme ve detayına uygun olarak yenilenmelidir.
Camii ve diğer bölümlerdeki çürüyen ahşap doğramalar projedeki detaya uygun olarak yenilenmelidir.
Döşemelerdeki muhdes örtüler kaldırıldıktan sonra döşeme kaplamalarında var ise bozulmalar tespit edilerek ahşap kaplamalar yenilenmelidir.
Islak mekanlar taş döşeme olarak yapılmalıdır.
Cami giriş kapısı projesine uygun olarak hareme giriş kapı detayına uygun olarak yapılmalıdır.
Camii son cemaatinde bulunan abdestlik ve bölücü duvar kaldırılmalıdır.
Minare sıvaları sökülerek alttaki taş yüzey açığa çıkarılmalıdır. Raspadan sonra konunun uzmanlarınca minare gövde ve şerefesi değerlendirilmeli gerekli müdahale yöntemine karar verilmelidir. Duvarlardaki malzeme kayıpları 5 cm. büyük olanlarda çürütme yöntemi kullanarak özgün malzeme ile tamamlanmalıdır. 5 cm.’ den küçük ise müdahale edilmemelidir. Minare gövdesi mikro kumlama ile temizlenmelidir.
Çatlaklarda ise;
1 cm.’ den küçük kılcal çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapılması önerilir.
1 ila 4 cm. olan çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapıldıktan sonra paslanmaz çelik çubuklarla dikiş atılmalıdır.
4 cm.’ den büyük çatlak oluşumlarında ise çatlağın etrafı 20-30 cm. açıldıktan sonra özgün malzemesi ile yeniden örülmelidir.
Çatı örtüsü alaturka kiremit olarak yenilenmeli, mevcutta iyi durumda olan alaturka kiremitlerde kullanılmalıdır. Kiremit altı kaplama tahtası üzerine su yalıtımı yapılmalıdır. Yağmur suyu iniş boruları ve dereler çinko olmalıdır.
Ahşap limon kirişli merdivenlerde çökme olan yada yatan bölümler onarılmalıdır.
Yapıda kullanılan ahşaplar 1. Sınıf çam olmalı, fırınlanmış ve emprenye edilmiş olmalıdır. Mevcutta kullanılacak olan ahşap elemanların üzerine böceklenmelere karşı emprenye sürülmelidir.
Demir korkuluklar zımpara ile temizlenmeli ve üzerine antipas uygulandıktan sonra yağlı boya sürülmelidir.
Ahşap mihrap ve minberin yağlı boyaları kimyasal malzemeler ile temizlendikten sonra sürme emprenye ile böceklenmeler karşı korunmalı ve gomalak cila ile boyanmalıdır.
Ahşap tavanların muhdes bölümleri projesine göre sökülmeli ve yine projedeki detaylar doğrultusunda yenilenmelidir.
DERVİŞ HÜCRELERİ
Belgelerin yetersiz olması nedeni ile restitüe edilemeyen derviş hücrelerinin restorasyonu da yapılamamıştır. Derviş hücreleri yerinde bulunan yakın dönemde yapılmış tek katlı betonarme yapı kaldırılmış, derviş hücrelerinin olduğu alanda peyzaj düzenlemesi yapılmış, gelecek kuşaklara yanlış bir belge aktarımı yapılmamış, gelecekte bulunacak bir belge ile özgün şekli ile restorasyonunun yapılabileceği nedeni ile bu bölümde yapılaşma önerilmemiştir.
TÜRBELER VE HAZİRE
İsa Geylani türbesinde sıvalı olan cephelerde raspa yapılmalıdır. Mevcut çimento harçlı derz müdahaleleri de sökülmelidir. Raspa sonucunda açığa çıkan duvarlar ve mevcuttaki duvarlar öncelikle sağlamlaştırılmalıdır. Boşalan derzler özgün karışımı olan horasan harç karışımına uygun olarak tamamlanmalıdır. Duvarlardaki malzeme kayıpları 5 cm. büyük olanlarda çürütme yöntemi kullanarak özgün malzeme ile tamamlanmalıdır. 5 cm.’ den küçük ise müdahale edilmemelidir. Duvarlar mikro kumlama ile temizlenmelidir.
Çatlaklarda ise;
*1 cm.’ den küçük kılcal çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapılması önerilir.
*1 ila 4 cm. olan çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapıldıktan sonra paslanmaz çelik çubuklarla dikiş atılmalıdır.
*4 cm.’ den büyük çatlak oluşumlarında ise çatlağın etrafı 20-30 cm. açıldıktan sonra özgün malzemesi ile yeniden örülmelidir.
Uygulamada çatı arasına girilmeli, çürüyen ahşap elemanlar özgün malzeme ve ebadı da uygun olarak değiştirilmelidir. Ahşap kiremit altı kaplaması üzerine su yalıtımı yapılmalıdır. Çatı üst örtüsü alaturka kiremittir.
Özgün olmayan tavan kaplaması sökülmeli ve projesine uygun ahşap çıta tavan yapılmalıdır.
Revak tavanı yağlı boyadan temizlendikten sonra çürüyen bölümleri derzlerinden sökülerek bu kısımları yenilenmelidir.
Korunacak ahşap elemanların yağlı boyaları kimyasal malzemeler ile temizlendikten sonra sürme emprenye ile böceklenmeler karşı korunmalı ve gomalak cila ile boyanmalıdır.
Kaşgari Abdullah türbesi duvarları mevcut durumu ile korunacaktır.
Restitüsyon projesine uygun olarak taş söveler sökülmeli ve yerine proje detayına uygun olarak ahşap söveli pencere ve kapı imalatı yapılmalıdır.
Uygulamada çatı arasına girilmeli, çürüyen ahşap elemanlar özgün malzeme ve ebadına uygun olarak değiştirilmelidir. Ahşap kiremit altı kaplaması üzerine su yalıtımı yapılmalıdır. Çatı üst örtüsü alaturka kiremittir.
Duvarlarda ki boşalan derzler özgün karışımı olan horasan harç karışımına uygun olarak tamamlanmalıdır. Duvarlardaki malzeme kayıpları 5 cm. büyük olanlarda çürütme yöntemi kullanarak özgün malzeme ile tamamlanmalıdır. 5 cm.’ den küçük ise müdahale edilmemelidir. Duvarlar mikro kumlama ile temizlenmelidir.
Çatlaklarda ise;
*1 cm.’ den küçük kılcal çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapılması önerilir.
*1 ila 4 cm. olan çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapıldıktan sonra paslanmaz çelik çubuklarla dikiş atılmalıdır.
*4 cm.’ den büyük çatlak oluşumlarında ise çatlağın etrafı 20-30 cm. açıldıktan sonra özgün malzemesi ile yeniden örülmelidir.
Hazirelerde çatlak oluşumları enjeksiyon ile onarılmalıdır. Yatan hazire taşları düzeltilmelidir.
Yapılarda kullanılan ahşaplar 1. Sınıf çam olmalı, fırınlanmış ve emprenye edilmiş olmalıdır. Mevcutta kullanılacak olan ahşap elemanların üzerine böceklenmelere karşı emprenye sürülmelidir.
ŞADIRVAN VE KUYU BİLEZİKLERİ
Şadırvanın mevcut üst örtüsü sökülerek projesine uygun olarak ahşap direkli üst örtüsü yapılmalıdır. Uygulama sırasında şadırvan etrafındaki kapalı bölüm söküldükten sonra alt kısımda özgün üst örtü sistemi ile karşılaşılması durumunda gerekli ise projede revize yapılması önerilir.
Mermer haznedeki kirlenen bölümler mikro kumlama yöntemi ile temizlenmelidir.
Abdest oturakları mermer ve üzeri ahşap oturma olarak yapılmıştır.
Yapılarda kullanılan ahşaplar 1. Sınıf çam olmalı, fırınlanmış ve emprenye edilmiş olmalıdır. Mevcutta kullanılacak olan ahşap elemanların üzerine böceklenmelere karşı emprenye sürülmelidir.
Kuyu ve kuyu bileziği mikro kumlama ile temizlenmelidir. Kuyuda tümlenecek bir malzeme kaybı olmamakla birlikte yakın dönemde kuyu bileziğinde yapılan çemberleme kaldırılmalı ve konunun uzmanlarınca değerlendirildikten sonra gerekli görülür ise paslanmaz çelik ile çemberleme yapılmalıdır.
Avlu taş kaplaması sökülerek küfegi taş kaplama ile 30 x serbest boy olarak döşenecektir.
Bahçe duvarlarındaki çimento sıva ve derz müdahaleleri sökülmelidir. Duvarlarda ki boşalan derzler özgün karışımı olan horasan harç karışımına uygun olarak tamamlanmalıdır. Duvarlardaki malzeme kayıpları 5 cm. büyük olanlarda çürütme yöntemi kullanarak özgün malzeme ile tamamlanmalıdır. 5 cm.’ den küçük ise müdahale edilmemelidir. Duvarlar mikro kumlama ile temizlenmelidir.
Çatlaklarda ise;
*1 cm.’ den küçük kılcal çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapılması önerilir.
*1 ila 4 cm. olan çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapıldıktan sonra paslanmaz çelik çubuklarla dikiş atılmalıdır.
*4 cm.’ den büyük çatlak oluşumlarında ise çatlağın etrafı 20-30 cm. açıldıktan sonra özgün malzemesi ile yeniden örülmelidir.
Çeşme
Dikdörtgen planlı olan çeşme 4.58 m. X 3.16 m. ebatlarındadır. Günümüze özgün plan şeması ve cephe özelliklerini koruyarak gelmiştir. Restitüsyon doğrultusunda restorasyonu hazırlanmıştır. Sıvalı cephelerinin sıva raspası yapılması ve özgün taş dokusunun açığa çıkarılması önerilmektedir. Derzlerde boşalma olan yerler özgün sıva karışımına göre tamamlanmalıdır. 5 cm. küçük malzeme kayıplarına müdahale edilmemeli ancak 5 cm.’ den büyük olan malzeme kayıpları çürütme yöntemi ile özgün taş cinsine uygun olarak tümlenmelidir.
Çeşme haznesi döşemesi temizlendikten sonra özgün döşeme tespit ediliyorsa korunmalı tespit edilemiyorsa projesine uygun olarak pişmiş toprak yapılmalıdır. Mevcut alaturka kiremit yeni olduğunda uygulamada öncelikle dikkatli bir şekilde kaldırılmalı, alttaki horasan sıva durumu tespit edildikten sonra gerekiyorsa yenilenmeli ve tekrar üstüne toplanan alaturka kiremit örtü konulmalıdır. Doğu cephesine bitişik yapılmış muhdes yapı çeşmeye zarar vermeyecek şekilde itinalı olarak kaldırılmalıdır.
KAYNAKÇA
Algar, Hamid. “Nakşbendiyye Tarikatı Üzerine Bibliyoğ-rafik Notlar” Tercüme: İrfan Gündüz, İslâm Medeniyeti Mecmuası, c. V sayı: 3 , İstanbul, 1982, s. 37-44.
-Algar, Hamid. “Halidîyye” DİA, XV. İstanbul, 1997.
-Çetin, Nuran; “Kaşgari Tekkesi” Tarihi, Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan Sempozyumu VIII Tebliğler 2-9 Mayıs 2004, İstanbul 2004, s.294-305
-Dişören,N.Esra; İstanbul’daki Ahşap Cami, Mescit ve Tekkeler, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Bölümü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
-Güner, Ahmet; Tarikatlar, Milliyet Yay., İstanbul 1986.
-Işın, Ekrem; “Nakşibendîlik”, DBİA, c.VI, İstanbul 1994.
-İşli, Esin Demirel; İstanbul Tekkeleri Mimarisi Eklentileri Ve Restorasyonu, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Y.T.Ü.Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul 1998.
-Kara, Mustafa; “Medeniyet Tarihimizde Tekkeler”, Türk Yurdu 7. Devre, c.18 (50) sayı:127-128 (488489), 1998, s. 108-115.
–Koman, M.M..; Eyüp Sultan Loti Kahvesi Çevresi, İstanbul 1966,
-Kreiser, Klaus; “Kâşgarî Tekyesi-Ein Istanbuler Nakşbandî-Konvent Und Sein Stifter”, Naqshbandis, Varıa Turcica, XVIII, İstanbul- Paris, 1990, s.331-335.
-Kufralı, Kasım; Nakşibendiliğin Kuruluşu ve Yayılışı, (Yayınlanmamış Doktora Tezi) Türkiyat Araştırma Enstitüsü Kütüphanesi, No:337. İstanbul, 1949.
-Tanman, Baha; ;İstanbul Tekkelerinin Mimari ve Süsleme Özellikleri Tipoloji Denemeleri, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi,İstanbul 1990.
-Zâkir Fikrî Efendi; İstanbul’daki Tekkelerin Tarihleri, Bânileri ve Semtleri, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı K.75.
-Zarcone, Thierry. “Kâşgarî Tekkesi”, DBİA, IV. İst.1994.
-Zarcone, Thierry. “Histoire Et Croyances Des Derviches Türkestanais Et Indiens, Istanbul” Anatolia Moderna (Yeni Anadolu), II, Paris- 1991. s. 160-165.
Eyüp Nişanca’sında Şeyh Murad Tekkesi civarında, Sertarikzade Tekkesi yanında ve Davut Ağa Caddesi üzerindedir.
Yapının banisi Bâbüssaade Ağası Da¬vud Ağa’dır. İnşaat 926/1554’te tamamlanmıştır. Aynı yıl ölen Davud Ağa, mescidin haziresine gömülmüştür. Minarenin önünde yer alan hazirede de mezarı bulunan Davut Ağa (Ö.1554-1555), Kanuni Sultan Süleyman’ın saray-ı hümayun ak hadım ağalarındandır. Akhadımlar (tavaşiler) için en yüksek makam babüssaade (kapı ağalığı) ağalığına kadar yükselmiş ve adına da bu mescidi yaptırmıştır. Davut Ağa’nın kabir taşında üç satır halinde Osmanlı Türkçesiyle sülüs celisiyle:
Sâhibül-hayrât
Merhum Davud
Ağa ruhi çün fatiha
sene 962 (Haskan, s.39) yazılıdır.
Davut Ağa Mescidi, Mimar Sinan’ın her iki tezkiresinde de “Saray Ağası Davut Ağa Mescidi” olarak kayıtlıdır. Nitekim kitabede de “Davut Ağa-yı Saray” şeklinde yazılmıştır.(Yüksel,s.104).
Cümle kapısının basık kemerinin üzerinde bulunan kitabelerinden üstte küçük olanı dört satır olarak sülüs celisiyle yazılmıştır. İlk satırda “Muhammed Resulullah” ibaresinden sonra “rebbena Atina” duası yazılıdır. Alttaki daha büyük kitabe ise mescidin inşa kitabesi olup üç satır sülüs celisiyle ve Arapça yazılmıştır.
İbadet sahnı kapısı üzerinde üç satır halinde hazırlanmış şu kitabe vardır:
7.70×7.75m. ölçülerin de kare formundaki mescit bir avlu ortasında olup son cemaat yeri ahşap, asıl ibadet alanı yığma taş ve kiremitli ahşap çatı ile örtülmüştür. 19.yy’ın sonlarında son cemaat yerinin dış yüzü ahşapla kaplanmıştır.
Eski ahşap direkleri kaplamanın altında durmakta olup asıl direklerin cephede dört, yanlarda iki açıklıklı olduğunu göstermektedir. Mescidin zaman zaman geçirdiği onarımlarla asıl mimari karakterini yitirdiği görülmektedir. Fakat Mimar Sinan’ın yaptığı plan düzeni bozulmadan günümüze gelmiştir. Yapı son olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 1968’de onarılmıştır.
RÖLÖVE RAPORU
YAPININ KONUMU
Yapı Eyüp ilçesi, Nişanca mahallesi, Sertarıkzade Tekkesi yanında ve davut Ağa caddesi üzerindedir.
Yapının banisi Babüssade Ağası Davud Ağa’ dır. İnşaası 1554 ‘ te tamamlanmıştır. Aynı yıl ölen Davud Ağa mescidin haziresinde gömülüdür.
Yapı yol kotu altındaki bir sette inşaa edilmiştir. Bahçe kapısından merdivenlerle ulaşılan camii avlu ortasında yapılmıştır. Güney bahçesinde 15 adet haziresi bulunur.
PLAN ÖZELLİKLERİ
Yapı dikdörtgen formdadır. 10.33 m. X 14.61 m. ebadındaki mescidin son cemaati kapalıdır. Avlu ortasında yapılan mescide yakın dönemde batı yönünde yapılar eklenmiş, bina kitlesi batı bahçe duvarı boyunca büyütülmüştür.
Yapının kuzey batı köşesine tek katlı kütüphane eklenmiştir. Avlunun kuzey köşesinde zemin katta tuvalet ve abdestliklerin olduğu üst katta bir odanın bulunduğu 2 katlı betonarme yapı ile
kütüphane arasındaki bahçe alanı da bir üst örtü ile geçilmiş ve kapatılmıştır. Bu bölümden kuzey bahçesine girilir. Abdestliklerin kuzey doğu köşesinde tek katlı imam evi vardır. Mescit bu yapılar nedeni ile Davud Ağa caddesi üzerinden görünmez bir duruma gelmiştir.
Batı bahçe duvarı kaba yonu taş duvardır. Bahçe duvarı üzerinde dikdörtgen formdaki pencere açıklıklarının bir bölümü zaman içinde yükselen yol kotunun altında kalmıştır. Pencere açıklıklarının içinde demir lokmalı parmaklıkları vardır. Dikdörtgen formdaki pencerelerin taş söve genişliği 20-25 cm. arasında değişmekledir.
Hazire bölümü avlunun güneybatı köşesindedir. 15 adet olan hazire içinde Davud Ağa’ nın haziresi de vardır.
Avluya batı bahçe duvarın üzerindeki kapıdan girilir. Lokmalı demir kapıdan 6 rıhtlı basamaklar ile kapatılmış avlu bölümüne girilir. Bu alanın sağında mescidin son cemaatine girişi sağlayan alüminyum kapı ile güneybatı köşesinde yapılmış kütüphaneye giriş kapısı da kapatılan avluya açılmıştır.
Kapalı son cemaate kuzeybatı köşesindeki kapıdan girilir. Kapı karşı aksında cami harimine girişi sağlayan cümle kapısı vardır. Ahşap olan kapı milli sistemde yapılmıştır ancak özgün değildir. Giriş koridorunun solunda kalan son cemaat alanı ile bu koridor arası duvar ile bölünmüştür. Duvar orta aksındaki kapı ile son cemaate girilir. Yine koridorun sağındaki dar kapıdan minareye girişi sağlayan kapının içinde kaldığı kütüphaneye girilir.
Son cemaat yeri ahşap karkas olup yakın dönemde dış cephesi çimento harç ile sıvanmıştır. Kuzey ve doğu duvarında dikdörtgen formlu 2’ şer adet pencere açıklığı vardır.
Güney duvarında ahşap kaplamalı mihrapçesi vardır. Mihrapçe nişi beşgen planlıdır. Mihrapçenin sağ ve solunda birer adet pencerede harim kısmına açılır. Pencereler dikdörtgen formda olup düz atkılıdır. Son cemaatin döşemesi ahşap kaplamadır. Duvarları çimento harçlı sıvadır, tavanı lambri kaplamadır.
Kuzeybatı köşesindeki cümle kapısından harime girilir. Cümle kapı sövesi basık kemerli ve taş sövelidir.
Cümle kapısından girilince sol bölümde mahfil vardır. Mahfil döşemesi harim döşeme kotundan ortalama 17 cm. yüksektir. Ahşap mahfil döşemesi üzerinde kadınlar mahfili vardır. Mahfil döşemesi 8 adet ahşap dikme tarafından taşınır.
Kadınlar mahfiline ahşap mahfilin doğu köşesindeki limon kirişli ahşap merdivenlerden çıkılır. Yarım döner formdaki merdiven, 9 rıhtlıdır. Merdivenin başladığı bölümde dikmeler arasındaki ahşap korkuluklar devam etmez.
Kadınlar mahfili harime doğru çıkma yaparak genişletilmiştir. Mahfil döşemesini taşıyan ahşap dikmeler mahfil katında süreklilik göstermez. Harim ile kadınlar mahfili tavanı tak tavandır ve ahşap çıta tanzimlidir. Basit bir çıta tanzimi olan tavan ahşap kiriş sistemindeki bozulma nedeni ile değişik bölümlerinde sehimler yapmıştır.
Harim döşemesi ahşap kaplamadır. Duvarlar çimento harçlı sıvadır. Ahşap minber güneybatı köşesine yerleştirilmiştir, özgün değildir. Güneydoğu köşesinde yine özgün olmayan mermer vaiz kürsüsü yerleştirilmiştir. Güney duvarındaki mihrap yakın dönemde Marmara mermeri ile kaplanmıştır. Mihrap nişi 10’ gendir. Nişin önünde küçük bir seki vardır.
Harime zemin kotta her cepheden 2’ şer pencere açılmıştır. Kuzey duvarı dışında diğer cephe duvarlarındaki tepe pencereleri de zemin kot pencereleri aynı akstadır. Tepe pencereleri alçı, renkli cam vitraydır. Batı duvarı üzerinde pencere arasında ahşap kapaklı niş yeri vardır.
Zemin kotta pencere denizlikleri tek parça Marmara mermeridir. Kuzey duvarı dışındaki diğer 3 duvarda yerden ortalama 85 cm. yüksekliğinde Marmara mermeri ile kaplanmıştır. Bu elemanlar özgün değildir. Pvc pencere doğramaları özgün değildir. Ancak; kuzey duvarında mihrapçenin sağındaki pencerenin harime bakan bölümündeki ahşap kapaklar özgündür. Pencere denizliği de kare formlu pişmiş toprak olup özgün mimari özelliği ile günümüze ulaşmıştır.
Minare kuzeybatı köşesindedir. Bodur minare çokgen formludur ve giriş kapısı kuzey yönündedir.
CEPHE ÖZELLİKLERİ
Yapı duvarları kaba yonu taş duvardır. Sürekli olmayan ahşap hatılların üzeri derzlenerek kapatılmıştır. Derzlerin cepheden kopması nedei ile ahşap hatılların malzemesi tespit edilebilmektedir.
Kuzey cephesi ahşap karkas üzeri sıvadır. Ahşap dikmelerin yeri sıva üzerindeki çatlaklardan belli olmaktadır. Ayrıca kuzey doğu köşesindeki sıva dökülen bölümlerde bu noktadaki dikme örülmektedir. Bu izlerden ahşap dikmelerin doğu yönünde 2 kuzey yönünde ise 4 adet olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Son cemaate bakan pencerelerin üst kısımlarında ahşap hatıllar görülmektedir. Dikme aralarının dolu tuğla ile doldurulduğu yine dökülen sıva bölümlerinden görülmektedir. Ahşap strüktürlü son cemaat çatısı yakın dönemde harim çatısı ile birleştirilmiştir. Bu iki çatı arasındaki eğim farklılığı özgün kuzey cephe ahşap kaplamalı çatı saçak kotundan anlaşılmaktadır. Kuzey cephesine bakan 2 adet pencere pvc doğramadır. Ön kısmında demir parmaklık vardır ve özgün değildir. Son cemaate giriş sağlayan kuzeybatı köşesindeki kapı batı avlusunun kapatılan bölümü içinde kalır.
Doğu cephesi kaba yonu taştır ve Su basman kotunda 3 sıra tuğla hatıl tüm cephe boyunca devam etmez. Eğimli bir arazi üzerine kurulan cami güney ve doğu cephe duvar köşelerinde payandalar ile desteklenmiştir. Ancak buna rağmen bina saçak kotundaki farktan yapının güneye doğru yattığını söyleyebiliriz. Zaten bu yatma göz ile de anlaşılmaktadır.
Doğu cephesine zemin kottan son cemaat bölünde 2, harimden de 2 adet pencere açılır. Pencereler dikdörtgen formda olup düz atkılıdır. Harime bakan pencereler taş söve ile çevrelenmiştir. Pvc doğrama önü lokmalı demir parmaklıdır. Harime bakan tepe pencereleri
zemin kat pencereleri ile aynı akstadır ancak; daha dardır. Son cemaat pencereleri harime bakan zemin kot pencerelerden üst kotta yer alır.
Cephede yüzey kirlenmesi, malzeme kaybı vardır. Yakın dönemde yenilenen derzler taş yüzeyden dışarda yapılmıştır. Cephe yüzeyinde çatlaklar vardır.
Güney duvarında kaba yonu taş örgünün arasında 2 kottaki ahşap hatıl üzeri sıvanarak kapatılmıştır. Güney cephesine zemin kotta ve üst kotta 2’ şer pencere açılmıştır. Pencere özellikleri doğu cephe pencere özellikleri ile aynıdır. Cephede bitkilenme, kirlenme ve çatlaklar tespit edilmiştir.
Batı cephesi doğu ve güney cepheleri ile aynı özelliktedir. Kaba yonu taş örgünün güney köşesinde sürekli devam etmeyen ahşap hatıllar görülür. Güney cephesindeki 2 kotta bulunan hatıllar bu cephede aynı kotlarda kısmi devam etmektedir.
Pencere düzeni diğer 2 cephe ile aynıdır. Tepe pencere süt atkıları betonarme olarak yenilenmiştir. Zemin kot pencere üst sövelerinin yüzeyi de imitasyon harç ile onarılmıştır. Cephede çatlaklar tespit edilmiştir. Batı cephesindeki bodur minarenin kürsüsü almaşık duvar örgüsüne sahiptir. Kare planlı kürsü, üç sıra tuğla hatıllı kesme taş örgülüdür. Gövdesi yivlidir. Gövdenin üzeri tek şerefeli, konik külah ile son bulur.
Yapı avlusuna batı yönünden girilir. Bahçe duvarı kagirdir. Ancak bahçe duvarının bir bölümü ile mescid arasında kalan batı avlusu üzerinin kapatılması, muhdes yapıların eklenmesi sonucu estetik değerlerini kaybetmiş ve bozulmuştur.
YAPIDAKİ BOZULMALAR
Yapı arazisi eğimlidir. Yapıldığı dönemde eğim nedeni ile yapıdaki oturmayı engellemek için güney ve doğu cephe köşelerinde yapılan 1’ er adet payanda yapının güney yönüne doğu oturmasını kısmi engellemiş olsa da tamamen engelleyememiş ve yapı gözle görülür biçimde güney yönüne doğru oturmuştur. Yakın dönemde yapılan yeni derzleme sıvalar ile özgün
ahşap hatılla kapatılmıştır. Güney ve batı cephesinde çatlaklar tespit edilmektedir. Özellikle güneybatı köşesindeki çatlak oluşumu yapının oturması nedeni ile oluşmuş olması yüksek ihtimaldir.
Yapı harim tavanı sehimlidir. Buda bize ahşap kiriş sistemi ile çatı strüktüründeki elemanların özelliğini kaybettiğini göstermektedir.
Yapı pencereleri pvc olarak yenilenmiştir. Kapılarda özgün olmayıp ahşap ve alüminyumdur. Harim ve son cemaat döşemesi ahşap kaplamadır ve özgün değildir. Marmara mermeri ile kaplanan mihrap nişi, denizliklerde, duvardaki yüksekliği 85 cm. olan kaplamalarda özgün değildir.
Kuzey cephesi çimento harç ile sıvanmıştır. Ahşap tavan kaplaması da lambri olup özgün değildir.
Bahçe duvarı da caddeye doğru yatmıştır ve çatlaklar vardır. Duvar içindeki pencere açıklıklarının önü tel ile kapatılmıştır. Lokmalı parmaklıklarda da malzeme kaybı vardır. Taş harpuştalar da kötü durumdadır. Yakın dönemde yol kotunu yükselmesi nedeni ile bahçe duvarındaki pencerelerin bir bölümü yol kotunun altında kalmıştır.
Yapı son dönemde batı avlusuna eklenen muhdes eklerle özgün görünümünü kaybetmiştir.
RESTİTÜSYON RAPORU
yüzyıl camii olan yapı Kapı Ağası mescidi ismi ile de bilinmektedir. Son cemaati ahşap direkli sundurma çatılı olan yapının son cemaat bölümünün 19. Yüzyıl sonlarında kapatıldığını yazılı kaynaklardan öğrenmekteyiz. Ayrıca 1998 yılına ait rölövede ahşap kapalı son cemaat yeri görülmektedir. Bunula birlikte kurul arşivinde bulunan eski eser tespit fişinde de ahşap kaplamalı son cemaat yeri görülmektedir.
Mevcutta kapalı olan ve duvarları çimento harçlı olan son cemaat duvarlarında sıvası dökülen bölümlerde ahşap dikme tespit edilmektedir. Kuzey doğu köşesindeki ahşap dikmenin alt kısmında taş kaide yerine ahşap yastık olması şaşırtıcı bir ayrıntıdır.
Elimizdeki belgeler 19. Yüzyılda kapatılan son cemaat bölümüne ait;1998 yılındaki rölöve ve eski eser tespit fişi olduğundan; 16. Yüzyıla ait bir belge bulunmamasına karşın dikme yerleri tespit edilen camiide 16. Yüzyıl ve 19. Yüzyıl olmak üzere 2 dönem restitüsyon yapılmıştır.
Buna göre alınan kararlar şunlardır;
*Yapının batı avlusunda yakın dönemde eklenen tuvalet, abdeslikler, kütüphane, imam evi, avlunun üzerini kapatan örü kaldırılmış, avlu ortasındaki mescid tamamen açığa çıkarılmıştır.
*Yakın dönemde yükseltilen yoldan dolayı kapanan pencerelerin açığa çıkması için yol kotu eğimi korunmuş; ancak 40 cm. aşağıya çekilmiştir.
*Yol kotunun aşağıya çekilmiş olmasına rağmen avlu kotu daha alt kotta kaldığından mevcuttaki gibi yol kotundan avluya basamaklarla iniş sağlanmıştır.
*1. Dönem restitsüyonda kapalı son cemaat yeri açık olarak yapılmıştır. 16. Yüzyıl restitüsyonu ile 19. Yüzyıl restitsüyonu arasındaki tek fark budur. 2. Dönem restitüsyonda 1998 yılındaki rölöveye uygun olarak son cemaat kapalı olarak önerilmiştir. Eski eser tespit
formundaki ahşap kaplama yükseklikleri dikkate alınarak mevcuttaki sıvalı cephe yerine ahşap kaplama önerilmiştir.
*Son cemaate giriş mevcuttaki gibi kuzey batı köşesindendir ve aynen korunmuştur. Son cemaat bölümü pencereleri giyotin pencere olarak önerilmiştir. 15. Yüzyıl camiilerinden olan Hacı İlyas camii açık ahşap direkli son cemaat bölümü de 19. Yüzyılda kapatılmıştır. Bu camiye ilişkin bulunan eski belgelerde son cemaat bölümünün giyotin pencere olduğu görülür. Aynı şekilde 16. Yüzyıl yapısı olan ve 19. Yüzyılda yenilenen Kasap İlyas caminin kapalı ahşap son cemaat bölümü yine ahşap giyotin pencere sisteminde yapılmıştır. Harim pencereleri de yine dönem camilerindeki gibi ahşap ve kanatlı doğrama olarak önerilmiştir. Mevcutta kuzey cephesindeki 1 adet pencere iç kısmında bulunan ve özgün olan ahşap kapak diğer pencerelerin iç kısımlarında da çizilmiştir.
Cami kapısı özgün değildir. Dönem özellikleri dikkate alındığından Kasap İlyas camii son cemaat ve harime giriş kapı detayları örnek alınarak mescid kapıları restitüe edilmiştir.
Mevcutta son cemaat ve harim döşemeleri ahşaptır ve özgün değildir. Dönem camileri incelendiğinde son cemaat ve harim kare pişmiş toprak önerilmiştir ki kuzey duvarında mihrapçenin sağındaki pencere denizlikleri de kare formlu ve pişmiş topraktır.
16. Yüzyıl camilerinden Eyüp Kızıl mescid ve kara Ali Çavuş camilerinin ilgili koruma kurulundan onaylı restitüsyon ve restorasyon projeleri dikkate alınarak Davut Ağa camii minber ve vaiz kürsüsü restitüe edilmiştir.
Çok gen planlı mihrap nişi, özgün olan ahşap kaplı mihrapçeye uygun olarak ahşap kaplama olarak önerilmiştir.
Harim tavan tanzimi özgündür ve aynen korunmuştur. Özgün olmayan son cemaat ahşap tavanı harim tavanına uygun olarak restitüe edilmiştir.
Mevcutta tek bir çatı da toplanan son cemaat ve harim üst örtüsü son cemaat saçak kotunun harim saçak kotundan düşük olması nedeni ile koparılmış ve sundurma çatı olarak alt kotta restitüe edilmiştir. Ahşap strüktürlü çatı sistemleri üst örtüsü alaturka olarak önerilmiştir.
Camii minaresi mevcutta kürsü ve pabuç kısmı almaşık duvar örgüsüne sahiptir. Gövdesi çokgen olan minarenin bu bölümü ile şerefesi sıvalıdır. Şerefe bölümü daire planlıdır. Şerefe korkulukları taştır.
Araştırma sürecinde yapılan dönem analizlerinde 16. Yüzyıl ve 19. Yüzyıl camiileri incelendiğinde minarenin tamamının kesme taş olduğu örnekler olduğu gibi, kürsü ve pabuç kısmı almaşık olup, gövdesi ve şerefe bölümü tuğla örgü olan yada kesme taş olan değişik tipolojilere sahip minareler tespit edilmiştir.
Araştırma sürecinde incelenen camii minarelerinin, camii her nekadar 16. 17. Yüzyıllara tarihlense de özgün olup olmadığı bir dönem yıkılıp yenilenip yenilenmediği konusunda bir belge tespit edilememiştir. Özellikle 16. Yüzyıl ve 18. Yüzyıldaki büyük depremlerde bir çok cami minaresinin yıkıldığı bilindiği için yapılan araştırmalarda minarelerin tam yüzyılları tespit edilememiştir.
Araştırmalarda öncelikle Mimar Sinan’ın eseri olan camii ve minareleri örnek alınmıştır, aynı dönemde yapılmış diğer yapılarda incelenmiştir.
16.-17. YÜZYIL MİNARE ÖRNEKLERİ
ÇAVUŞPAŞA CAMİİ (1538)
Mimar Sinan eseri olan camii almaşık duvar örgüsüne sahiptir. Minaresinin kürsü ve pabuç kısmı kesme taş gövdesi farisili olup tuğladır. Minare ve camii günümüze özgün hali ile ulaşamamıştır. Kaynaklarda kesme taş olarak geçen minarenin yıkıldığı 19. Yüzyılda tuğla olarak yapıldığı bilgisi yer alır (bkz. İstanbul Ansiklopedisi cilt 2, sayfa,480-481)
FERRUH KETHUDA CAMİİ (16. YÜZYIL)
Sinan eseri olan cami almaşık duvar örgüsüne sahiptir. Minaresi kesme taştır. 1950 yılında şerefe üst kısmı yıkılan minare özgününe uygun olarak kesme taş ile yeniden yapılmıştır.
AHİ ÇELEBİ CAMİİ (16.YÜZYIL BAŞI)
Sinan eseri olan yapı almaşık duvar örgüsüne sahiptir. Minaresi kesme taştır.
KAZASKER İVAZ EFENDİ CAMİİ (1586)
Bir çok kaynakta Sinan eseri olarak kabul edilse de Mustafa Sâ’i’nin listelerinde böyle bir bilgi geçmez. Almaşık duvar örgüsüne sahip caminin minaresi kesme taştır.
ŞAH SULTAN CAMİ (1533)
Sinan eseri olan yapı dikdörtgen planlı, ahşap dikmeli son cemaat yerine sahip bir camidir. Cami duvarları almaşık örgüsüdür. Minare kürsü ve pabucu almaşık duvar örgüsüne sahiptir. Sıvalı olan minare gövdesinin sıvası dökülen bölümlerinde gövdesinin tuğla örgüsü görülmektedir.
HACEGİ RAKIM EFENDİ CAMİ (1585)
Sinan eseri olan yapı almaşık duvarlıdır. Minaresi tuğladır. Kaidesi ve pabuç kısmı almaşıktır. Kaynaklara göre yapı 1919 yılında büyük bir yangın geçirmiştir. Minaresi yangın sonrası restorasyonda yenilenmiştir.
İSKENDER ÇELEBİ CAMİ (16.YÜZYIL)
Debbağ İskender Çelebi tarafından yapılan camiinin kesin yapım tarihi bilinmemektedir. Minare gövdesi, kürsü ve pabucu almaşık örgüdür. Şerefesi ise tuğladır.
KARAGÖZ MEHMED PAŞA CAMİ (1786)
Sadullah Çavuş tarafından yaptırılmıştır. Ahşap olan cami zaman içinde harap olduğundan 1961 yılında harap kısımları halk tarafından ihya edilmiştir. Minare pabucu kesme taş olup kürsüsü almaşıktır. Minare gövdesi ve şerefesi daire planlı olup tuğladır.
TEVKİİ CAFER CAMİİ (1515, ONARIMI II. ABDÜLHAMİD ZAMANI)
Banisi, Taçzade Nişancı Cafer Çelebi olup, Anadolu Kadısı iken 1515 yılında idam edilmiştir. Caminin bu tarihten önce yapılmıştır. Giriş kapısında II.Abdülhamid zamanında tamir gördüğü bilgisi vardır. Zaman içinde harap olan yapı 1978 ve 1988 yıllarında Vakıflarca ihya edilmiştir. Minare kürsü ve pabucu kesme taş olup gövde ve şerefesi tuğladır. Şerefe altı taştır.
MESNEVİHANE CAMİ (1848)
Fatih İlçesi’nde, Çarşamba’da, Tevkii Cafer Mahallesi’nde, İsmail Ağa ve Mesnevihane Caddelerinin köşesinde ,2286 ada,1 parselde Şeyh Mehmet Murad el Nakşibendi (Ölümü: h.1264/m.1848) tarafından h.1260/m.1844 tarihli vakfiyeyle tesis olunmuştur.
Almaşık duvarlı cami minare pabucu almaşık duvar örgüsü olup gövdesi tuğladır.
FEVZİYE CAMİ
Fatih ilçesi’nde, Koca Mustafa Paşa’da, Ha¬cı Hamza Mahallesi’nde güneyde Merdivenli Çeşme Sokağı, batıda Hoca Kadın Sokağı ve kuzeyde Hacı Evhat Sokağı’nın sınırladığı yapı adası yer alır.
Külliyenin esasını oluşturan cami-tekke nedeniyle daha çok Feyziye Camii, Kü¬çük Efendi, Feyzullah Efendi ya da Feyzî Tekkesi olarak da tanınmıştır. Tevhidhanesi kagir, meşrutahanesi ahşap Nakşi tekkesidir.(İşli,s.61)
Külliyenin çekirdeği, Ayasofya vaizi ve reisülkurra Feyzullah Şükrü Efendi (ö. 1814) tarafından 19. yy’ın başlarında kurulan cami-tekkedir. Halvetîliğin Sünbülî koluna bağlı olan bu tekkede Feyzullah Efendi’ nin oğlu, “Küçük Efendi” lakabıyla tanınan Mehmed Abdürreşid Efendi (ö. 1837) postnişinlik yapmıştır. Kaynaklarda tespit edi¬lebilen son şeyhi, 1890’larda meşihat makamında bulunan Nesib Efendi’dir.(Tanman 1994, s.150,Tanman 1965, s.465))
Şeyh Mehmed Abdürreşid Efendi tarafından 1825’te tekkenin yeniden inşa ettirilmiştir.
Cami mevcutta sıvalıdır. Minare pabucu sıvalıdır. Gövdesinin sıvalı kısımlarında dökülmelerinin altında almaşık örgü sistemi tespit edilmektedir. Şerefe üst kısmı tuğladır.
Yapılan dönem araştırmalarına göre cami ile ilgili olarak 16. Yüzyıl dönem restitüsyonda minarenin almaşık örgülü pabuç ve kürsü kısmı korunmuş ancak gövde ve üst kısımları kesme taş olarak önerilmiştir. 19. Yüzyılda ise raspa sonucunda tespit edilen tuğla örgü belge olarak kabul edilerek gövde ve üst kısmı tuğla olarak önerilmiş, şerefe altı mevcuttaki gibi ve eski belgelere uygun olarak taş çizilmiştir.
•Bahçe duvarları özgündür ve mevcut durumu ile korunmuştur.
RESTORASYON RAPORU
Restorasyon projesi 2. Dönem restitüsyon doğrultusunda hazırlanmıştır. Buna göre alınan kararlar şunlardır;
Yapı avlu içindeki batı bölümündeki tüm muhdes yapılar ile kuzeydoğu köşesindeki imam evi kaldırılmış, avlu orta kısmındaki mescid açığa çıkarılmıştır.
Bahçe duvarında yola doğru sehim yapan bölümün sökülerek özgün duvar örgü sisteminde örülmesi gerekmektedir.
Bahçe duvarı üst kısmında mevcutta olmayan taş harpuşta bölümleri özgün taş harpuşta detayına göre taş malzemeden imal edilecektir.
Malzeme kaybı olan bahçe duvarı içindeki pencere lokmalı demir parmaklıkları yenilenmelidir.
Bahçe giriş kapısı 16. Yüzyıl camilerinden Nişanca Mehmet Paşa bahçe giriş kapısı örnek alınarak çizilmiş ve uygulaması önerilmiştir.
Son cemaat yerinin çimento harçlı sıvaları raspalanmalı, alttaki sistem özgününe uygun olarak konunun uzmanları denetiminde onarılmalıdır. Projesine uygun olarak son cemaat dış cephe duvarları 1. Sınıf çam ile kaplanmalıdır.
Son cemaatin çatı bölümü sökülerek ahşap sistemde eğimi projesine uygun olarak yeniden yapılmalıdır.
Harim bölümünün ciddi şekilde sehim yapan ahşap tavan çıtalarından örnekler alındıktan sonra sökülmeli ve aslına uygun olarak ahşaptan yeniden yapılmalıdır. Açılan ahşap sistemdeki çatı elemanlarından çürüyen kısımları değiştirilmelidir. Çatı kiremit altı kaplama tahtası üzerine su yalıtımı yapılarak alaturka kiremit uygulanmalıdır.
Pencere ve kapılar restorasyon projesine uygun olarak çizilen detaylara göre imal edilmelidir. Özgün olan kuzey duvarındaki ahşap kapak ile ahşap söve diğer pencere iç kısımlarında yapılmalıdır.
Harim içindeki Marmara mermeri ile kaplanmış denizlikler, vaiz kürsüsü, mihrap nişi gibi elemanlardan bu kaplam kaldırılmalıdır. Denizlikler özgününe uygun olarak pişmiş toprak yapılmalıdır. Vaiz kürsüsü, minber yine restorasyon projesine uygun olarak ahşap malzeme ile imal edilmelidir. Mihrap nişide ahşap ile kaplanmalıdır. Ancak mermer kaplamanın mihrap nişinden sökümü sonrasında alttan çıkan başka bir iz tespiti yapılır ise bu iz doğrultusunda proje revize edilmeli ve uygulama ona göre yapılmalıdır.
Uygulama sırasında özgün olmayan ahşap döşemeler sökülmelidir. Alttan özgün döşeme sistemi tespit edilemiyorsa projesine uygun olarak pişmiş toprak döşeme yapılmalıdır.
İç sıvalar tamamen raspa edilmeli, altan çıkan duvar yüzünde var ise çatlak oluşumları statik rapor doğrultusunda onarılmalı, boşalan derzler özgün harç ile onarılmalı, malzeme kayıpları 5 cm. büyük olanlarda çürütme yöntemi kullanarak özgün malzeme ile tamamlanmalıdır. 5 cm.’ den küçük ise müdahale edilmemelidir. Duvarlar sağlamlaştırıldıktan sonra horasan harç karışımı ile sıvanmalıdır.
Sıva raspasından önce boya raspası yapılması önerilir. Eğer kalem işi tespiti yapılıyorsa özgününe uygun olarak restorasyonu konunun uzmanları yönetiminde yapılmalıdır.
Mevcut içlik ve dışlıkların muhafaza edilmesi önerilmiştir.
Cephelerde yakın dönemde yapılan tüm derzler ve sıvalar sökülmelidir. Çürüyen ahşap hatılların yerine lamine ahşap hatılların kullanımı önerilmiştir.
Duvarlardaki çatlak oluşumları statik rapor doğrultusunda onarılmalı, malzeme kayıpları 5 cm. büyük olanlarda çürütme yöntemi kullanarak özgün malzeme ile tamamlanmalıdır. 5 cm.’ den küçük ise müdahale edilmemelidir. Cepheler mikro kumlama ile temizlenmelidir. Duvarlar temizlendikten ve sağlamlaştırıldıktan sonra kaba yonu taş yüzeyden 0.5 cm. İçeride
olarak şekilde gömme derz özgün harç oranına uygun olarak hazırlanan karışım ile yapılmalıdır.
Mescid etrafındaki betonarme kaldırım kaldırılarak yapı etrafında drenaj sistemi yapılmalıdır.
Restorasyonda minare 19. Yüzyıla uygun olarak çizilmiştir. Uygulama sırasında gövde kısmındaki çimanto harçlı sıvaların raspa edilmesi, raspa sonucunda farklı bir tespit olur ise projelendirilerek kurula iletilmesi gereklidir.
KAYNAKÇA
Bibi. Öz, İstanbul Camileri, I, 81; Ayvansa-rayî, Hadîka, I, 292; İSTA, VIII, 4285; Kuran, Mimar Sinan, 307; Haskan, Eyüp Tarihi, I, 39. N. ESRA DİŞÖREN
ASLANAPA; Oktay : Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1983
Ayvansarayi Hüseyin Efendi, Ali Satı Efendi, Süleyman Besim Efendi: Hadikatü’l Cevami,
Haz. Ahmed Nezih Galitekin, İstanbul 2001
BAYRAM; Sadi ve ERDOĞAN : Kerim: Vakıflar ve Vakıf Hizmetlerimiz, Ankara 1978
(ELDEM)Halil Edhem: Nos Mosquees de Stamboul, İstanbul 1934
HASKAN; Mehmet Mermi: :Eyüp Tarihi I, İstanbul 1993
Müler-Wiener; Wolfgang : İstanbul’un Tarihsel Topografyası, Çeviren Ülker
Sayın, İstanbul 1997.
DİŞÖREN; N.Esra : “Davut Ağa Mescidi”T.T.V.D.B.İ.A.,C. 3, İstanbul 1994
KURAN, Aptullah : Mimar Sinan’ın Mescidleri, S. Eyice Armağanı S: 140)
ÖZ; Tahsin : İstanbul Camileri, C.ll, 8.İstanbul 1964
TOZUN; Aylin : XVI.Yüzyıl İstanbul Mescitleri, M.S.G.S.Ü.
Sos. Bil.Ens.San.Tar.Ana Bil.Dalı, Türk İslam Sanatları Programı Yayımlanmamış Y.Lis.Tezi, İstanbul 2002.
ÜSTÜN; Ayşe : Osmanlı Arşivindeki İstanbul Cami ve Türbelerinin Tamirleriyle İlgili Belgeler, D.E.Ü. Sos.Bil.Ens. İsl.Tarihi ve San. Ana. Bil. Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2000
YÜKSEL, İ.Aydın : Osmanlı Mimarisinde Kanuni Sultan Süleyman Devri(926-974/1520-1566) VI. Cild, İstanbul 2007.
Uçmag – Uçmak kelimesi Türk ve Altay mitolojisinde anlamı cennet kelimesine karşılık gelir.
Tekirdağ ilinin Şarköy ilçesine bağlı olan Uçmakdere köyü İstanbul’a 170 km uzaklıktadır. Köyün sırtını dayadığı Ganos Dağı (Işıklar Dağı )950 m. yüksekliği ile,Trakya’nın ikinci büyük yükseltisidir.Köy Ganos dağından doğan bir dere yatağı üzerine kurulmuştur. Konumu itibari ile doğal zenginlikleri de bünyesinde barındıran Uçmakdere köyü Marmara denizine kıyısı olan eski bir Rum köyüdür.
Köyün iklimi, Karasal iklimin bölgede Karadeniz iklimi ve Akdeniz iklimleri arasında geçiş özelliği gösterdiği Marmara iklimidir. Genel olarak bölgenin güneyi ve kuzeyi arasında bu iki iklim arasında geçiş kuşağı olurken Tekirdağ bölgesi ise Karasal iklim etkilerine açık olup 4,3 °C ile öteki kıyı yerleşmelerine göre daha düşük bir ortalamaya sahiptir. Yazları sıcak ve kurak,kışları soğuk ve yağışlı geçer. Köyün merkezi denizden 115 metre yükseklikte olup deniz kıyısına inildikçe ılıman bir iklime geçiş gözlemlenmektedir. Ayvasıl mevkinde ise Akdeniz iklimi yaşanmaktadır. Yağışların yoğunluğu köyün sularına direkt etki etmektedir.
Köyün ekonomisi günümüzde bağcılık, hayvancılık, keçi yetiştiriciliği ve keçi sütü ürünleri, pekmez, zeytinyağı, zeytin, şifalı otlar, organik bal üretimi, ıhlamur, adaçayı ve kekik otu gibi ürünlere dayalıdır. Son yıllarda köyde bağ olmayan alanlarda tütün yetiştiriciliği yapıldığı görülmektedir.
1924 yılında mübadelede aynı köyden kalkıp gelenlerin tamamı, beyannamelerinde yaptıkları işi ipek böcekçiliği olarak belirterek topluca köye yerleşmişler. Tütüncülük,bağcılık, ipek böcekçiliği ile uğraşırken Japonya’dan ipek ithal edilince fiyatlar düşmüş. 1989 yılında gelindiğine Trakya’da buğday mahsülünü yiyen böcekle süne mücadelesinde, hava akımıyla ipek böcekleri ölünce, yılda 6.5-7 ton ipek üreten Uçmakdere Köyü’nde ipek böcekçiliği ve ipek üretimi biterken, yinekökleri Rumlara dayanan şarapçılığı isehala devam ettirmektedir.
Uçmakdere Köyü, konumu itibariyle doğal zenginlikleri bünyesinde barındırmaktadır. Marmara denizine kıyısı olan köy mavi ile yeşili; tarih ve kültürel doku ile birleştiren zenginliğe sahiptir. Son dönemde yörenin bu güzelliklerigezi ve kültür turizminin ilgisini çekmektedir
Köy günümüzde dağ sporlarına ilgi duyanların yeni ilgi alanı olmuştur.Yamaç paraşütü köyün Ganos Dağı eteklerinde bulunan Nişantepe ile Uçmakdere köyü Ayvasıl mevki arasında yaygın bir şekilde yapılmaktadır. Tekirdağ valiliği ile Tekirdağ Doğa Sporları ve Havacılık Kulübü tarafından dört yıldır düzenlenen ” Tekirdağ Uçmakdere Yamaç Paraşütü Festivali” yöreye olan ilgiyi arttırmaktadır.
Adrese dayalı nüfus sistemine göre 220 adet boş ve dolu konutlara numara tahsis edilmiştir.Köy yerleşimi içinde kayıtlı 142 hane ve eklentileri olup; köyle sahil arasında bağ evleri ve yazlıklardan oluşan 78 hane ve eklentisi bulunmaktadır.
Köyün Rumca’daki adı “Avdimio”dur. “Hoş yer” anlamına gelmektedir. Rumlar AVDiMiO adını kullanırken,yörede yaşayan Türk Yörükleri Uçmakdere’ye “AVDiN” demişlerdir. Rumlar zamanında önemli bir şarap üretim merkezi olarak faaliyet göstermiştir.1918’te çekilmiş bir fotoğrafa göre; köyde yaklaşık 500 hane bulunmakta olup; evlerin çoğu 3 katlı ve camekanlıdır.Köyde 3 tane eczane, 2 kilise, 3 ayazma (kutsal çeşme), 2 Maşatlık (Rum mezarlığı) ve 2 ahşap köprü olduğu, her sokakta kandiller yandığını, 3 yol ağızlarında ise “Talika”ların birbirlerini görebilecekleri dev aynaların olduğu, her evin altında tonlarca şarap alabilen mahzenlerin olduğu, ziyarete gelen Rumlar tarafından anlatılmaktadır. Özellikle “Çavuş Üzümleri”nin Amerika’ya buradan gönderildiği resmi kayıtlarda bulunmaktadır.
Uçmakdere’nin bulunduğu bölgede antik dönemlerden Roma ve Bizans’a değin sürdüğü öngörülen bağcılık kültürü, Osmanlı döneminde de sürmüş. 14 . yüzyılda bu bölgeye gelen Osmanlılar burada yaşayan ve bağcılığı çok iyi bilen Rumların yaşam şekillerine müdahale etmemiştir. Ganos dağının fay kırıklarının zenginleştirdiği mineralli kırmızı killi topraklarından yararlanarak, yörede bağcılığı geliştirmişler.
Bu bölgede, 1950’lere değin karayolu ulaşımı büyük ölçüde kısıtlı iken; geçmişte bu yüzden bölgenin bağcılık ürünlerini ekonomiye kazandırmasında tek seçenek, deniz yolunu tercih etmekten geçiyormuş. Bu sebepledir ki, yöre bağlarının ve bağ ürünlerinin tanıtılmasında en büyük rolü denizciler oynamış. Büyük gemiler mevcut tahta iskeleye yanaşamaz iskeleden sandallarla gemilere şıra fıçıları taşınırmış.
Fırtına olduğu zamanlarda şarap dolu amforaların yüklü olduğu bazı gemilerin , Uçmakdere -Marmara Adası arasında batmış olduğunu günümüzde denizin dibinde yüzlercesi bulunan mühürlü Ganos amforalarının bulunduğu batıkların dalgıçlar tarafından tespiti ile anlayabiliyoruz.
1924 yılındaki mübadele ile köydeki Rum ahali Yunanistan’a göç etmiş, yerlerine Selanik’in Gevgeli-Karasinan ve Mayadağ kazalarından gelen Türkler yerleştirilmiştir. Köyde Osmanlı’ya ait hiçbir Kültür mirası olmaması dikkat çekmektedir.
Uçmakdere Köyü’nün hemen girişinde bulunan 4 asırlık çınar ağacı da dikkat çekiyor. Trakya Üniversitesi tarafından incelenerek anıt niteliği verilen çınar ağacı, görenleri hayran bırakıyor.
2.UÇMAKDERE KÖYÜ GELENEKSEL SİVİL MİMARİ ÖZELLİKLERİ
Tarihi, eskilere dayanan Uçmakdere taş ve ahşabın uyumlu birlikteliğinin yaşatıldığı tarihi ve mimari dokusu Rum sivil mimarisinin izlerini taşırken Türklerin bölgeye gelmesi ile geleneksel Türk sivil mimarisi köyün yerel dokusuna yerleşmiştir.
Köy günümüzde Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun kararı ile sit alanı içerisindedir.
Köyün geleneksel sivil mimarisinin şekillenmesinde coğrafi konumu,çevresel faktörler, yapım teknikleri, yerel malzeme imkanlarının yanı sıra diğer bir önemli unsur yapıların ne amaçla kullanılacakları yani üretim – ekonomik uğraşlarda etkilidir. Eskiden köyde yapılan ipek böcekçiliği ile günümüze dek süregelen bağcılık – şarapçılık Uçmakdere’nin kırsal mimarisini etkilemiştir.Geçmişte Rumlar taş evlerin zemin katlarındaki depolarda üzüm depolayıp şarap üretirlerken Türkler aynı mekanı ipek böcekçiliği sonrasında da tütün ve tarım ürünleri depolamak için kullanmışlardır.
Genel olarak köyde bulunan konutların çoğu, ahşap karkas arası dolgu ve kagir sistemlerin bir arada kullanıldığı karma sistem ile inşa edilmiş olup bu yapılarda kullanılan başlıca malzemeler; taş, tuğla, kerpiç ve ahşaptır.
Evlerin duvarları, temellerde taş, birinci kat seviyesine kadar moloz taş örgü, üst katlarda da kâgir ve ahşap kullanılmıştır.
Genellikle parselasyona göre kuzey -güney konumlanan evler avlulu, çoğunlukla ayrık nizam ve çift katlıdır.Yapıların plan tipolojisi genellikle zemin kat+1 kat olmak üzere 2 katlıdır. Zemin katta cümle kapısından girildiğinde; tabanı genellikle sıkıştırılmış toprak bazen de taş kaplı olan yarı-açık fakat sonradan kapalı olarakta kullanılan hayat veya taşlıklar, ambar, depo,
kiler, ahır,kazan-aş ocağı veya mutfak, kışlık oda ve alt kattan üst katta geçişi sağlayan merdiven vb. mekanlar yer alırken üst kat ise sofa etrafında şekillenen ve odaların yer aldığı ve ailenin esas günlük yaşamının geçtiği kattır. Odaların özellikleri aynı olup, pek az değişkendir.Sofa evin şeklini belirleyen değişken özelliklere sahip bir yapıdadır.Sofanın odalar arasındaki konumuna göre değişik plan tipleri oluşmuştur. Ara kat var ise eğer bu bölüm genellikle kışlık oda yada mutfak olarak kullanılır.
Eskiden zemin katın dış cephesinde çoğunluklu emniyet gereği dışarıya bakan pencere olmaz veya küçük pencereler olurdu.Uçmakdere köyünde de bu kurguyu çoğu evde görebiliyoruz.
UÇMAKDERE KÖYÜ DOKUZ ADET KONUTUN MİMARİ ÖZELLİKLERİ
3.1. 2474 Parselde ki Mevcut Yapı
3.1.1 Yapının Mimari Özellikleri
Arazi eğimine uygun olarak konumlanan yapı ayrık nizam ve bahçeli olmakla beraber ana kütle içerisinde zemin kotu farklıdır. Yapı günümüzde kullanılmaktadır
Yapı tek parsel üzerinde aynı ana kütle içerisinde,tek üst örtü altında iki farklı cümle kapısı olan iki ayrı konut olarak inşa edilmiştir. Yapı zemin kat+ 1 normal kat ve zemin kat+ara kat ve 1 normal kata sahip iki farklı bölümden oluşmaktadır.
Binanın zemin katı ahşap hatıllı kaba yonu taş yığma örgü, üst kat ise üç cephede ahşap çatkı sistemde üzeri ahşap kaplama,arka cephede kaba yonu yığma sistemde ile inşa edilmiştir. Üst örtüsü alaturka kiremitli, kırma çatıdır. Saçaklar düz devam etmektedir.
Dış cephe de zemin kat sıvasız, kısmen kireç badanalı olup üst kat üç cephede ahşap kaplamalı olup arka cephede taştır. Genel olarak yapıda ahşap malzemenin kullanıldığı yerler; duvarlar, tavan, döşemeler, doğramalar ve çatı olarak sıralanabilir.
Yapının üst katında giriş kapısının hemen üzerinden başlayan çıkma cephe boyunca devam ettirilmiştir. Özgün pencereler ahşap düşey sürmeli, giyotin pencerelerdir. Cephe süslemesi mevcut değildir..
1 nolu konut;
Zemin kata giriş; cephenin sağında yer alan aydınlık pencereli,çift kanatlı basit ahşap bir kapıdan sağlanır. Zemin kat döşemesi sıkıştırılmış toprak olup kiler, ambar veya depo olarak kullanılmaktadır. Zemin katta kısmen araziden kaynaklanan kot farkı yüksekliği ahşap dikmeler üzerine ara kat yapılarak değerlendirilmiş. Giriş kapısının sol tarafında yer alan ahşap köşe sahanlıklı iki kollu merdiven ile üst kata ulaşılırken ara kata merdivenin köşe sahanlığından ulaşılmaktadır. Ara katta kışlık oda olarak kullanılan bir oda mevcuttur.
Üst katta yer alan üç oda, merdivenin sahanlığına açılmaktadır. Odaların birinin uç kısmında yüklük ve kışın banyo olarak kullanılan küçük bir alan yer alır.
zemin kat kaba yonu yığma taş örgü, üst kat üç cephede ahşap çatkı üzeri ahşap kaplama arka cephe kaba yonu yığma sistemde inşa edilmiştir. Dış cephede Zemin kat sıvasız ,üst kat üç cephede ahşap kaplamadır. İç mekanda ise bölme duvarlarda ahşap bağdadi sistem kullanılmış olup üzerine kireç-saman-çamur karışımı harçla sıva yapılmıştır.
2 nolu konut;
Zemin kata giriş; cephenin sağında yer alan düz ahşap lentolu çift kanatlı basit ahşap,yalın bir kapıdan sağlanır. zemin kat döşemesi sıkıştırılmış toprak olup giriş kapısının hemen solunda taş bir yemlik yer alır. Zemin kat ahır ve depo olarak kullanılan bir mimari hacim durumundadır.
Üst kata; ara kat olmadığı için taş pabuçlu tek kollu,sahanlıksız ahşap bir merdiven ile ulaşılır. Ahşap merdiven üst katta sofaya açılır. Sofanın iki yanında ikişer oda yer alıp üst kat iç sofalı plan tipine sahiptir.
Zemin kat yer yer ahşap hatıllı kaba yonu yığma sistemde inşa edilmiş olup üst kat yine ahşap çatkı üzeri ahşap kaplama ve arka cephede kaba yonu yığma taş sistemle inşa edilmiştir.
3.2. 2536 Parselde ki Mevcut Yapı
Ayrık nizamlı , bahçeli zemin kat+ 1 normal kattan oluşan bir yapıdır. Günümüzde kullanılmamaktadır.
3.2.1 Yapının Mimari Özellikleri
Yapı ahşap hatıllı kaba yonu yığma ve ahşap çatkı arası taş dolgulu olup karma sistemde inşa edilmiştir.Üst örtüsü alaturka kiremitli çatıdır. saçaklar düz devam eder.
Dış cephe de iki cephe sıvasız taş , giriş cephesi ve diğer yönde üst kat cepheler ahşap kaplama zemin kat cepheleri taştır. Giriş cephesinde üst kat,cephe boyunca az miktarda ana kütleden çıkma yapmıştır.Yapıda ahşap malzemenin kullanıldığı yerler; duvarlar,tavan, döşemeler, doğramalar ve üst örtü olarak sıralanabilir.
Özgün pencereler ahşap düşey sürmeli, giyotin pencerelerdir. Özgün tavanlar çıtakari düz ahşap kaplamadır.Cephe süslemesi mevcut değildir.
Zemin kata orta akstan ahşap çift kanatlı basit yalın bir kapıdan girilir. Zemin kat tabanı sıkıştırılmış toprak olup giriş kapısının sağ aksında bir oda mevcuttur. zemin kat depo, kiler ve genel hizmet işleri için kullanılır. giriş kapısının sol aksında tek kollu, taş pabuçlu ahşap merdiven ile üst katta ulaşılır. Üst kat planı köşe sofalı olup iki oda ve bir ocaklı mekandan oluşur. oturma odası olarak düzenlenen odanın pencereli cephesinde boyunca uzanan sedir mevcuttur.
3.3. 2544 Parselde ki Mevcut Yapı
Ayrık nizamlı , bahçeli, zemin kat+ 1 normal kattan oluşan bir yapıdır. Günümüzde kullanılmaktadır.
3.3.1 Yapının Mimari Özellikleri
Yapı ahşap hatıllı kaba yonu yığma ve ahşap çatkı arası taş dolgulu olup karma sistemde inşa edilmiştir.Üst örtüsü alaturka kiremitli kırma çatıdır. Saçaklar düz devam eder.
Dış cephe de arka cephe sıvasız taş , giriş cephesi ve diğer yönde üst kat cepheler ahşap kaplama+ sıva, zemin kat cepheleri ise taştır.Özgün mimari kurguda günümüzde mevcut olmayan giriş kapısının hemen üzerinde sofada aydınlık tepe pencereli ahşap küçük balkon olmalıdır.Yapıda ahşap malzemenin kullanıldığı yerler; duvarlar,tavan, döşemeler, doğramalar ve üst örtü olarak sıralanabilir.
Özgün pencereler ahşap düşey sürmeli, giyotin pencerelerdir. Özgün tavanlar düz ahşap kaplamadır.Cephe süslemesi mevcut değildir.
Zemin kata orta akstan ahşap çift kanatlı basit yalın bir kapıdan girilir. Zemin kat tabanı şap beton olup giriş kapısının sol aksında bir oda ve sonradan eklenen mutfak sağ aksta bahçeden girişi olan depo olarak kullanılan bir mekan mevcuttur. Zemin katta orta hacim taşlık olarak kullanılıp depo, kiler ve genel hizmet işleri için kullanılır. Üst kata taşlıktan iki kollu sahanlıklı ahşap merdiven ile ulaşılır.Üst kat planı iç sofalı olup iki yanında birer odadan oluşur. Oturma odası olarak düzenlenen odanın pencereli cephesinde boyunca uzanan sedir mevcuttur. Diğer odada yaşmağı sonradan kapatıldığı anlaşılan ocak ve hemen yanında kışın sıcak olması için ocağın yanında yapılan banyo yapmak içinde kullanılan mekan bulunur. Sofada ise bir adet ahşap yüklük mevcuttur.
3.4. 2496 Parselde ki Mevcut Yapı
Yapı eğimli arazi üzerinde ayrık nizam,iki cephesi sokağa bakan,bahçeli, zemin kat+ 1 normal kattan oluşan tek üst örtü altında iki farklı yaşam alanı olarak düzenlenmiştir. Yapı günümüzde kısmen kullanılmaktadır.
3.4.1 Yapının Mimari Özellikleri
Yapı zemin katta yer yer yatay ahşap hatıllı kaba yonu yığma taş ve üst katta ahşap çatkı üzeri kalamut+ kerpiç sıva ile ahşap kaplama olup karma sistemde inşa edilmiştir.Üst örtüsü alaturka kiremitli kırma çatıdır. Özgün saçaklar; düz devam eder, alınlıklı ve ahşap kaplamalıdır.Saçak altında cepheler ahşap profilli silmeler ile çevrelenmiştir.
Dış cephe de zemin kat büyük oranda sıvasız taş, üst kat cepheler ahşap kaplamadır. Yapının kuzey ve güney cephelerinde iki farklı girişi mevcuttur.
Üst kat güney cephe düzenlemesinde; köşe gönye basit çıkma mevcuttur. Çıkma ahşap döşeme hatıllarının zemin kat tavanından dışarıya doğru uzatılması şeklinde olup,hatıllar ahşap malzeme ile kapatılmıştır. Bu çıkma cephe boyunca kademeli olarak tekrarlanır. Köşe çıkma yan cephede ise paralel düz çıkma olarak biçimlenip ahşap eli böğründe payandalara oturur. Özgün pencereler ahşap düşey sürmeli giyotin penceredir. Cephe düzenlemesi oldukça sade ve yalındır. Süsleme mevcut değildir.
1 Nolu Konut ( güney Cephe) : Zemin kata sokağa bakan cepheden sağ akstan ahşap düz lentolu,çift kanatlı basit yalın bir kapıdan girilir. Kapının sol yanında aydınlık penceresi mevcuttur. Zemin kat tabanı sıkıştırılmış toprak olup orta hacim taşlık olarak evin genel hizmet işleri için kullanılır. Zemin katta orta mekan dışında iki oda yer alır. Zemin katın tavanları yapımı basit olan Bakkal Tavan ya da Ters Tavan sistem dediğimiz ahşap strüktürün göründüğü tavandır.
Üst kata taşlıktan taş pabuçlu,çeyrek döner, tek kollu ahşap merdiven ile ulaşılır. Merdiven yuvasında köşede gömme basit bir niş mevcuttur. Üst kat planı iç sofalı, iki yanında ikişer odadan oluşun bir yaşam alanıdır.Üst katın iki odası evin kış damı(kış odası) ve aş ocağı olup yaşmaklı ve piramit külahlı ocaklar bulunur.Özgün mimari kurguya uygun olarak ocağın yanında kapaklı dolaplar mevcut olması gerekirken bunlar kapatılmıştır. Aş ocağı- mutfak olarak kullanılan odanın köşesinde taş döşeme yükseltili küçük hacimli bir bölüm kışın banyo olarak kullanılmaktaydı. Sofa ve diğer odalarda pencere alt hizası boyunca sedirler yer alır. Yine sofa ve bazı oda duvarlarını 80-85 cm yüksekliğinde çepeçevre dolaşan sandalye çakması bulunmaktadır.
Sofada merdiven üzeri boş hacim ahşap yüklük olarak değerlendirilmiş olup bir diğer yüklük oda kapısının hemen üzerinde yer alan ahşap kapaklı tavan arasındaki boş hacmin değerlendirildiği niştir.
Üst kat tavanları yalın çıtalarla hareketlendirilen düz tavan olup taban döşemeleri ahşaptır. Duvarlar kireç-saman karışımı veya çamur harcıyla sıvalıdır.
2 Nolu Konut (Kuzey Cephe): Zemin kata bahçeye bakan öne cephe sağ akstan ahşap düz lentolu,çift kanatlı basit yalın bir kapıdan girilir. Zemin kat tabanı sıkıştırılmış toprak olup samanlık ve eklenen ahır bölümünden müteşekkildir. Zemin katın tavanları yapımı basit olan bakkal tavan(ters tavan) sistem olup ahşap strüktürün göründüğü tavandır.
Zemin kat belirliaralıklarla yatay ahşap hatıllı kaba yonu taş ve üst katta ahşap çatkı üzeri kalamut + kerpiç sıva ile ahşap kaplama olup karma sistemde inşa edilmiştir. Üst kata samanlıktan tek kollu ahşap merdiven ile ulaşılır.Üst katdış sofalı ve iki odası mevcut olup sofada dikmelerle ve çatkılarla ayrılan yaşmaklı ocağı ve küçük bir penceresi olan bölüm mevcuttur. Odalardan birinde pencere boyunca devam eden sedir mevcuttur. Özgün pencereler ahşap düşey sürmeli giyotin penceredir.İç cepheler kerpiç sıva üzeri kireç badanadır.Sofanın ve ocaklı bölümün tavanı bakkal sisteme benzeyen ahşap strüktürün ve kalamutlarıngörüldüğü açık sistemdir. Diğer odalar düz ahşap lambiri tavandır.
3.5. 2526 Parselde ki Mevcut Yapı
3.5.1 Yapının Mimari Özellikleri
Yapı arazi eğimine uyumlu olarak inşa edilmiş olup ayrık nizam, iki cephesi sokağa bakan, köşe konumlu, arka bahçeli, kısmi bodrum kat+ zemin kat+ 1 normal kattan oluşmaktadır. Günümüzde oldukça harap durumdadır.
Yapı zemin ve üst katta ahşap karkas arası tuğla, dolgu ahşap bağdadi, yan ve arka cephelerde tuğla örgü ve belli kotlarda tuğla hatıllı kaba yonu taş yığma,Bodrum katta ise kaba yonu taş yığma sistemlerin kullanıldığı karma bir sisteme sahiptir. Yine arka cepheye bitişik ek müştemilat yığma taş örgü sistemde inşa edilmiştir. İç duvarlar ahşap bağdadidir. Üst örtü alaturka kiremit kaplı oturtma sistemli kırma çatıdır.
Yapıda kullanılan ahşap karkas elemanlar alın alına bindirme tekniğinde çivilerle sabitlenmiştir. Fakat bir iki noktada da geçmeli tekniğin uygulandığını görebiliriz.
Bina günümüzde cephelerde büyük oranda yapı strüktürünün tamamen görüldüğü köşe konumlu bir Rum evidir. Mübadele ile köye yerleşen Türkler yaptıkları evlerde genellikle bodrum kat yapmazlardı. Rumlar ise yörede bağcılıkla beraber şarap üretimi yaptıkları için bodrum katları mahzen olarakta kullanırlardı. Rumlar inşa ettikleri yapılarda ahşap karkas arası dolgu tuğla tekniğini taşla beraber sıklıkla kullanmışlardır. Ayrıca zemin katta yaşam alanları uzun ve geniş pencere oranları ile dışarıya dönük olup bu yapıda pencereler zemin kat ve üst katlarda farklılık göstermemektedir. Oysa Türk sivil mimari geleneğinde zemin katta çoğunlukla pencere olmaz yada küçük ölçekli az sayıda pencereler olurdu. Yapıda geniş bir teras mevcuttur.
Zemin kat üç oda+ ıslak zeminler+ giriş sahanlığı ve hol+ depo/geçiş mekanlarından oluşur. Binada yıkılma tehlikesi olduğu için üst kat ve zemin katta bazı mekanlara girilememiş dışarıdan gözlem ile tespit yapılmıştır. Bu nedenle bodrum üstünde yer alan odanın hemen üzerinde terasta devam eden tuğla örgü baca, odada bir ocak olabileceğine işaret eder ki bu mekanın büyük olasılıkla mutfak olarak kullanıldığını gösterir.
Zemin katın özgün dış cepheleri ise; üst kat köşesinde yer alan çıkmanın hemen altında muhtemel ki sonradan kapatılan ahşap çatkı üzeri ahşap kaplamalı mimari hacmin (depo veya geçiş alanı) cephesi ahşap kaplama olup diğer cepheler horasan sıva üzeri boyadır.
Ön cephenin orta aksında derin bir nişin içinde yer alan ahşap çift kanatlı yan ve üst aydınlık pencereli cümle kapısına, beş basamaklı taş merdiven ile ulaşılır. Kapı nişinin sövelerinin köşelerinde süs amaçlı ahşap kare kesitli pilasterlar yer alır. Yapıya bir diğer giriş ise yan cepheden, depo olarak kullanılan mekandan tek kanatlı basit bir ahşap kapı ile sağlanır. Yine, bodrum kata giriş ise ön cephede ahşap basit bir kapı ile sağlanmıştır.
Özgün pencereler, ahşap düşey sürmeli giyotin pencerelidir. Sadece depo olarak kullanılan mekanın penceresi ahşap kanatlı olup ölçüleri cephe pencerelerinden daha küçüktür.
Zemin katın taban döşemeleri ıslak zemin hariç tüm mekan hacimleri ahşap kaplamadır. Zemin kat tavanları ise yalın çıtalarla hareketlendirilen düz tavan olup ahşaptır. Odalarda pencerelerin alt pervazı seviyesinde oda duvarını çepeçevre dolaşan “sandalye çakması” mevcuttur. Alt kattan üst kata depo ve ayrıca holde yer alan iki kollu çeyrek döner ahşap merdivenlerle üst katın sofasına ulaşılır.
Üst kat salon veya sofa +2 oda ve üstü sundurma ile kapatılan,terastan oluşmaktadır. Dış cephe düzeninde sofanın ahşap döşeme hatıllarının zemin katın tavanından yol aksına doğru uzatılması şeklinde köşeden çıkma yaparak ahşap eli böğründeler ile desteklenmiştir. Yan cephe düzeninde sofanın ve köşeden ön cepheye dönen odanın cephesi üst katta ahşap bağdadi teknikle inşa edilmiş olup ahşap kaplamadır. Ön cephe oda ise tuğla dolgulu ahşap karkas duvar olup sıvalıdır. Saçak altı ahşap kaplamadır. Cephelerde saçak altılarında ahşap dişli friz, profilli silmeler ve furuşlar tüm cepheleri kuşatır. Özgün pencereler zemin katta olduğu gibi düşey sürmeli olup oranları aynıdır.
Üst katta taban döşemeleri ahşap düz kaplamadır. Günümüzde odanın tavanları yıkık durumda olduğu için tespit mümkün olmamıştır. Fakat zemin kattaki odaların ahşap düz,çıtalı tavan kaplamasının burada da tekrar edilmiş olması mümkündür. Sofanın tavanı ise ahşap çıtalı tavan sistemde geometrik bir kurgu ile uygulanmıştır.
Zemin katta olduğu gibi üst katın odalarında da pencerelerin alt pervazı seviyesinde oda duvarını çepeçevre dolaşan “sandalye çakması” mevcuttur.Zemin katta oda ön cephesinde pencere alt hizalarında sedir yer alır.
Üst kat yan cephede yer alan seyir terası ahşap dikmeler üzerine oturan çatı hatıllarının uzatılması ile devam eden bir üst örtü ile kapatılmıştır. Etrafı ahşap parapet ile çevrelenmiştir. Terasta yer alan tuğla örgü baca sıvasızdır.Terasın döşemesi ahşap kaplamadır.
Yapının yan ve arka cephesine bitişik dikdörtgen planlı yığma moloz taş sistemde doğal zemine yapışık inşa edilmiş müştemilatın ahşap düşey sürmeli penceresi mevcuttur. muhtemelen yapıda simetrik bir pencere daha mevcut iken duvarın yıkılan bölümü ile beraber yok olmuştur. Üst örtüsü alaturka kiremitli kırma çatıdır.
3.6. 2560 Parselde ki Mevcut Yapı
Yapı bitişik nizam,bahçeli,zemin kat+ 1 normal kattan oluşmaktadır. Zemin kat arka ve yan cephelerde belirli aralıklarla yatay ahşap hatıllı kaba yonu taş, ön cephede kaba yonu yığma taş örgü sistemde ve üst katta ahşap çatkı üzeri ahşap kaplama olup karma sistemde inşa edilmiştir. Yapı günümüzde kullanılmaktadır.
3.6.1 Yapının Mimari Özellikleri
Taş örgü subasmanı üzerinde yer alan yapının zemin katına orta akstan özgün olmayan ahşap düz lentolu,tek kanatlı basit yalın bir kapıdan girilir. Kapının sağ yanında aydınlık penceresi mevcuttur. Zemin kat döşemesi şap olup orta hacim taşlık olarak evin genel hizmet işleri için kullanılırken, katta orta mekan dışında mutfak ve banyo olarak kullanılan iki mekan daha yer alır. Ayrıca banyo ve mutfak arasında gömme bir yüklük mevcuttur. Zemin katın tavanları yapımı basit olan Bakkal Tavan ya da Ters Tavan sistem dediğimiz ahşap strüktürün göründüğü tavandır.
Zemin kattan üst kata taşlıklıktan taş pabuçlu tek kollu ahşap merdiven ile ulaşılır. Üst kat köşe sofalı ve üç odası mevcut olup odalar ve sofanın büyük bir bölümü düz ahşap lambiri tavandır. Sağ ve sol aksta yer alan odaların arasındaki bölümde günümüzde ahşap elemanları mevcut olmayan bir yüklük yer alır.
Dış cephede zemin kat taş örgü, üst kat ise arka ve yan cephe taş örgü,ön cephe ve diğer yan cephe ahşap kaplamadır.
3.7. 2689 Parselde ki Mevcut Yapı
Yapı eğimli arazi üzerinde ayrık nizam, bahçeli, zemin kat+ 1 normal kat olarak inşa edilmiştir. Günümüzde kullanılmaktadır.
3.7.1 Yapının Mimari Özellikleri
Zemin kat belirli aralıklarla yatay ahşap hatıllı kaba yonu taş sistemde ve üst kat ahşap çatkı üzeri ahşap kaplama olup karma sistemde inşa edilmiştir. Yapı günümüzde kullanılmaktadır. Üst örtüsü alaturka kiremitli kırma sistemdir.Saçaklarda ahşap hatıllar düz devam edip saçak altında ahşap kaplama mevcut değildir.
Zemin kata orta akstan ahşap düz lentolu, çift kanatlı basit yalın bir kapıdan girilir. Sol aksta cephede aydınlık penceresi mevcuttur. Zemin kat döşemesi sıkıştırılmış toprak olup orta hacim taşlık olarak evin genel hizmet işleri için kullanılırken, katta orta mekan dışında mutfak,depo/banyo ve tuvalet olarak kullanılan mekanlar yer alır. Zemin katın tavanları yapımı basit olan Bakkal Tavan ya da Ters Tavan sistem dediğimiz ahşap strüktürün göründüğü tavandır. Zemin kattan üst kata taşlıklıktan taş pabuçlu tek kollu ahşap merdiven ile ulaşılır.
Üst kat iç sofalı ve karşılıklı aksta yer alan dört odadan oluşur. Sofa dışarıya orta aksta gömme balkon ile açılır. Arka cepheye bakan sol aksta ki oda da aş ocağı,bir adet niş ve yüklük yer alır. Yine ön cephede sağ akstaki odada bir adet niş mevcuttur. Sofa bölümünde tavanlar ters tavan dediğimiz ahşap çatı strüktür sistemde olup diğer hacimlerde ahşap kaplamadır. Döşemeler üst katta ahşap kaplamadır. Özgün pencereler ahşap düşey sürmelidir.
Dış cephe de iki cephe sıvasız taş , giriş cephesi ve diğer yönde üst kat cepheler ahşap kaplama, zemin kat cepheleri taştır. Giriş cephesinde üst kat, orta aksında demir korkuluklu gömme balkon yer alır.
Özgün pencereler ahşap düşey sürmeli, giyotin pencerelerdir. Cephe süslemesi mevcut değildir.
3.8. 2530 Parselde ki Mevcut Yapı
Köşe konumlu, ayrık nizamlı, özgün yapıdan günümüze kısmen zemin kat ulaşmıştır. Dış cephe ahşap kaplama ve taş örgüdür.
3.8.1 Yapının Mimari Özellikleri
Yapının günümüze ulaşan mevcut kısmı ahşap karkas arası tuğla dolgu,ahşap bağdadi ve arka cephede belli sıralarda ahşap hatıllı yığma taş örgü sistemlerin kullanıldığı karma sistemde inşa edilmiştir. Yapının zemin katına giriş; köşe pahında, dar, üst aydınlık pencereli, tek kanatlı, ahşap kapı ile sağlanır. Köşe pahlı olan bu cephe doğrudan sokağa açılmaktadır.
Bu mekan nitelikli tavanı ile dikkat çekerken, mekanın mimari kurgusu buranın öncesinde bir ticarethane işlevselliğinde tasarlandığını düşündürmektedir. Mekanın ön cephesinde yer alan, genişliği 100 cm’ yi geçmeyen ve dikdörtgen formu koruyan dışta iki yana doğru açılan ahşap çakma kepenkli, içte ise; sabit kanatlı (açılmayan), geniş pervazlı, yatay ve dikey kare kesitli çıtaların çatılmasıyla oluşturulan kasetleme sistemde kare camları olan pencereler mevcuttur.
Zemin katta yer alan dükkanda bir oda hemen yanında orta aksta ahşap basit bir merdiven ile tavan yüksekliği oldukça az olan sekiliğe ulaşılır. Ahşap dikmelere oturan sekilik ahşap korkulukla çevrelenmiştir. Ayrıca sekiliğin ahşap düşey sürmeli,küçük bir penceresi mevcuttur. Zemin katta dükkan içerisinde mekan ile bağlantılı bir oda yer alır. Odanın hem dükkanın içine hem de sokağa açılan tek kanatlı basit ahşap kapıları mevcuttur. Ayrıca odanın dükkan içerisine bakan cephesinde, ahşap söveli sabit kanatlı bir penceresi vardır. Zemin katın tabanı şap olup odanın ve merdivenli yüksek sekilerinin ise ahşap kaplamadır. Seki merdiveninin diğer tarafında zemin kodu farklı tabanı sıkıştırılmış toprak olan, ve sonradan özgün duvarın yerine delikli blok tuğlalarla örülerek elde edilmiş depo olarak kullanılan bir mekan mevcuttur ki olasılıkla yapının günümüzde büyük ölçüde mevcut olmayan yaşam alanlarına bağlantıyı sağlar.
Dükkanın tavanı dikkat çeker, ahşap tekne tavan sistemde yapılmış olup göbeklidir. Tavan zemini ile pervaz arasına köşelerde ve belli noktalarda ahşap furuşlar yerleştirilmiştir.
Tekne tavan kaliteli işçilik ve fazla malzeme gerektiğinden genellikle zengin ailelerin evlerinde ya da evin baş odalarında uygulanmıştır. Uygulama alanı düz tavanlar kadar yaygın olmayan tekne tavanların en çok kenar pervazlarında ve göbeklerinde süsleme vardır ki dolayısıyla bu yapının ilk sahipleri de büyük olasılıkla yörenin belli başlı ailelerinden olmalıydı. Tekne tavanlı mekanın içerisinde yer alan odanın tavanı düz ahşap kaplama olup dükkan sekilerinin olduğu bölümünde ise seki altı ve seki üstü kot farklılığı nedeniyle olacak ki bu bölümde tekne tavandan düz çıtalı ahşap tavana geçiş yapılmıştır.
Dükkan özgün durumunda iç mekanda zeminden pencere altlarında belli bir kota kadar ahşap kaplama olup üst kotları kerpiç sıva üzeri kireçtir. Dükkanda mevcut olan odanın da duvarları kısmen kerpiç sıva üzeri kireç badana ve belli kotta ahşap kaplamadır.
Dış cephede günümüze ulaşmayan normal katın varlığı parselasyonu düzeltmek için yapılan köşe ve gönye çıkmaların saçak ve saçak altı eğrisel iri payandaların mimari kurgularından tespit edilebilmektedir. Geniş saçak altları ahşap kaplamadır.Payandaların cephede bini yaptığı ve saçağı desteklediği noktalar kare kesitli kademeli silme ile çevrelenmiştir. Payandaların ön alt yüzleri sac kaplı olup üzeri renkli stilize bahar dalları ile bezenmiştir. Saçak altlarında ve ahşap payandaların yan yüzeylerinde hayvan figürleri, servi ağaçları vb. bitkisel bezemeler mevcuttur.
Dış cephe yan ve ön cephede zeminden itibaren ahşap kaplama olup arka cephede belli aralıklarla yatay ahşap hatıllı taş örgüdür. Yapının inşa sisteminde kaba yonu ahşap hatıllı yığma taş örgü,ahşap bağdadi ve kısmen ahşap karkas arası tuğla dolgu tekniklerinin kullanıldığı görülebilir.
Eski fotoğraflardan ve yapı üzerindeki izlerden yapının parsel boyunca devam ettiği tespit edilmiştir. Yapı bu tespitlere göre dükkan olarak kullanılan mekandan sonra da devam eden zemin kat ,ara kat ve 1 normal kattan oluşan bir yapıdır.
3.9. 2393 Parselde ki Mevcut Yapı
Yapı arazi eğiminde doğal zemine oturtulan bir Rum mimarisi örneği olup zemin kat + asma kat ve 1 normal kattan oluşur. Yapı günümüzde kullanılmamaktadır.
Doğal zemine dayanan bu yapıda, zemin kat arkaya doğru araziye oturmuştur. Üst kat ve zemin kat parselizasyon sınırlarının dışına taşmamıştır. Girişler, yapının araziye oturumu ile değişen farklılıklar göstermektedir. Ön cephede, zemin kotunda yer alan ana kapıdan giriş sağlanırken yan arka cephede yer alan girişin, kotu daha yüksekte kalmaktadır. Genel olarak; yapının araziye oturum şekli dış sınırları değişmeyen bir anlayışla tasarlanmıştır.
3.9.1 Yapının Mimari Özellikleri
Zemin kat belirli aralıklarla üç sıra tuğla hatıllı kaba yonu taş sistemde ve üst kat duvarları yığma delikli ve dolu tuğlalarla bölme duvarları kısmen ahşap bağdadi tekniğinde inşa edilmiş olup, asma kat ise içte bölme duvarlarında ahşap çatkı ahşap kaplama üzeri çamur sıva ve kireç badana olup karma sistemde inşa edilmiştir. Yapı günümüzde kullanılmamaktadır. Üst örtüsü marsilya kiremitli kırma sistemdir. Dar saçaklarda ahşap hatıllar düz devam edip saçak altında ahşap kaplama mevcut değildir. Ön cephe orta aks 1.katta metal payandalara oturan ferforje korkuluklu, orta sofanın çıkması olan cephe balkonu yer alır.
Dış cephede zemin kat tuğla hatıllı taş örgü sıvasız, üst katta ise tuğla örgü yığma sistem,üzeri çamur sıva üzeri kireç badana olup zemin kat yüksekliği ve birinci kat ayrımı cephede çepeçevre tuğla örgü silme ile vurgulanmış olup eşit aralıklı noktalarda güçlendirme için metal kılıçlar saplanarak cepheler güçlendirilmiştir. İç mekanda bölme duvarlar ahşap bağdadi üzeri çamur sıva olup üzeri kireç badanadır.
Ön cephede zemin kata girişte; ana kapı ve çevresindeki elemanlar, zemin katın işlevselliği ile birlikte çözümlenmiştir.Geniş tuğla yuvarlak kemerli, kilit taşlı, nişin içerisinde aydınlık pencereli, ahşap lentolu ve pervazlı dikdörtgen formlu kapının bir kısmı çift kanatlı ahşap kapı olarak düzenlenip diğer bölümü tek kanatlı taşlık girişi olarak düzenlemiştir. Evin mimari tasarımdan evin ilk sahibinin olasılıkla yörenin tüccarlarından olduğunu varsayabiliriz.
Çift kanatlı cümle kapısı olarak düzenlenen bölüm ahşap kapı ve pencere kepeklerinde çokça rastlanan çakma ve kabartmalı, yapıştırmalı yalancı (taklit) kündekari tekniği kullanılmıştır. Üç göbek olarak tasarlanan kapıda geometrik şekillerden oluşan ahşap bloklar,çıtalar yan yana getirilerek çiviyle veya yapıştırılarak tutturulmuştur. Üst göbek üçgen alınlıklı rölyef süsleme ile dikey ve yatay ahşap çıtalar düşey dikdörtgen formlu olarak birbirlerine çivilerle tutturulmuş olup orta göbek üzerinde dikdörtgen form içerisinde yatay uzanan rölyef süsleme mevcuttur. Alt göbekte ise üst kotun yatay ve dikey çıtaları simetrik olarak tekrarlanmıştır.
Kapının diğer tek kanatlı bölümü ise basit ve yalın ahşap bir kurguda yapılmıştır. Çakma kapı yapım tekniğinde, yan yana sıralanmış dikey tahtalar, arkalarından kalın kesitli ve yatay üç adet kayıta çakılarak sabitlenmiştir.
Kapının kemerli alınlığından ahşap testere dişli kuşak geçmektedir. Çift kanatlı kapının arka tarafta yer alan kilidi kapazlama yani bindirme kilit olup gullep menteşelidir. Kapı ön tarafında ise kanatlarda birer halka ile asma kilit yer alır.
Yan cephe arka köşede yer alan diğer giriş kapısı tuğla örgü yuvarlak kemerli, ahşap tek kanatlı kapısı mevcuttur.
Zemin kat ve ara kat dış cephelerde düz ahşap lentolu pencerelerin üstünde tuğla örgü yuvarlak sağır kemerler yer alırken iç tarafta ise yuvarlak kemerli nişlerin içine oturmuştur. Pencerelerin yan, alt ve üst kenarlarından oldukça geniş boyutlarda boşluklar bırakıldıktan sonra alt kotta içe doğru genişleyen eğimli denizliklere sahip nişler oluşmuştur. Özgün pencereler ahşap düşey sürmelidir.
Üst kat pencereleri dış cephede dikdörtgen formlu dar nişli, içten duvar yüzeyinde sıfırlanan ahşap doğramalı düşey sürmelidir. Pencerelerin bazıları kullanım amacına ve mimari kurguya uygun olarak oranları daha farklıdır. Pencere üstlerinde tuğla örgü basık sağır kemerler mevcuttur.Üst kat özgün pencere doğramaları ahşap düşey sürmeli olup bir de dikdörtgen formun içerisinde üstte ahşap kasetleme altta ahşap çift kanatlı olan pencerelerde mevcuttur. Bu pencereler baş oda da kullanılmıştır. (oturma odası)
Zemin katta ana kapıdan girildiğinde duvarları kerpiç sıvalı üzeri kireç badanalı giriş sahanlığından geçilerek, depo, kiler, ve ahır olarak kullanılan taşlığa girilir. Ayrıca taşlıkta ahşap karkas üzeri ahşap kaplama teknikle oluşturulan bir oda olup hemen yanında taş bir yalak mevcuttur.
Zemin katın giriş sahanlığının hemen yanından çeyrek döner, tek kollu, ahşap korkuluklu ahşap merdiven ile ara katta ulaşılır. Yine zemin katın kuzeybatı köşesinden birinci kata zemin kotu ve girişi farklı olan tek kollu ahşap merdivenden çıkılır. Merdiven zemin kataçakma kapı yapım tekniğinde, yan yana sıralanmış dikey tahtalar, arkalarından kalın kesitli ve yatay üç adet kayıta çakılarak sabitlenmiş basit ahşap tek kanatlı bir kapı ile bağlanır.
Zemin kat iç duvarları sıvasız taş örgü, tuğla hatıllıdır. Kuzey cephesinde tuğla basık kemerli bir niş mevcuttur. Tavanlar ahşap strüktürlü olup ters tavan sistemdedir.
Ara kat zemin katın ölçülerini dengeleyen bir kurguda ve bölme duvarlarında ahşap karkas üzeri ahşap kaplama tekniğinde inşa edilmiştir. Ara kat kışlık bir yaşam alanı olarak düşünüldüğü için kat yüksekliği normal kata göre daha alçaktır.
Ara kat iç sofalı olup yanlarda iki oda ve ocaklı geniş bir odadan oluşur. Ayrıca sofanın her iki ucunda zemin kattan sofaya bağlanan ahşap merdiven diğer ucunda ise 1. kata bağlanan ahşap yarım döner tek kollu merdiven mevcuttur. 1.kata çıkan merdivenin alt boşluğu ahşap kapaklı kiler olarak değerlendirilirken diğer yanında yine duvar içinde yer alan mimari bir hacim mevcuttur.
Sofanın batı cephesinde iki oda mevcut olup karşı aksta ocaklı oda yer alır. Ocaklı odanın kuzey cephesi boyunca zeminden tavana ahşap yüklük yer alır ki oda da bulunan ocak ile beraber kışlık oda olarak nitelendirebiliriz. Odanın güney cephesinde ahşap bir set de yer alırken ocağın aynı zamanda işlevsel olarak aş pişirmek içinde kullanılmış olabileceğini düşünebiliriz.
Odanın yine güney cephesinde zemin katın giriş sahanlığına, iç mekana bakan ahşap düşey sürmeli giyotin pencereler yer alır. Ayrıca sofanın kuzeydoğu köşesinde zemin kat giriş sahanlığına bakan ahşap korkuluklu bölüm yer alır. Bu bölümde muhtemel zemin katın ana giriş kapısından geleni gideni görebilmek veya iletişim kurabilmek için böyle bir düzenleme yapılmıştır.
Yapıda merdiven, genel plan düzeninde belirgin olarak yer almıştır.Üst kata ara kattan ahşap yarım döner bir merdiven ve kuzeybatı köşeden ayrı girişi olan tek kollu ahşap merdiven ile ulaşılır. Üst kat plan şeması ve mimari kurgusunda iki farklı yaşam alanı düzenlemesi mevcuttur. Esas yaşam alanını oluşturan bölüm dış cephe orta aksta balkona açılan orta sofa, sofanın iki yanında odalar,mutfak ve ıslak hacim yer alır. Merdiven kovasının yanından açılan kapı ile ikinci bölüme geçilir bu bölüm kapalı dış sofalı olup üç oda sıralı olarak tek aksta yer alır ve sofaya açılır. Muhtemel ki bu bölümdeaçık dış sofalı plan bu yapıda farklı bir şekil almış gibidir. Yapı da zemin döşemeleri ıslak hacim hariç ahşap kaplamadır.
Esas yaşam alanında ön cephe köşede yer alan oda, baş oda olarak düzenlenmiştir. Odaya üç göbekli, ahşap çift kanatlı yalın bir kapıdan girilir. Diğer odaların kapıları ise ahşap tek kanatlı basit ve yalın kapılardır. Odanın tavanı çıtalı düz tavandır. Tavan kaplaması yapıldıktan sonra tavan yüzeyine değişik şekillerdeki çıtalar yardımı ile çeşitli geometrik desenler ile oluşturulmuş bir kompozisyona sahiptir. Tavan ortasında göbekte kelebek deseni dikkat çeker.Tavanın profilli silmeleri ile alın tahtası arasında küçük, basit dişler çepeçevre tavanı kuşatır. Orta sofanın çıtalı tavanı ise sade bir düzenleme sergilemektedir. Bunun dışında üst katta dış sofa hariç tüm mimari hacimlerin tavanı düz ahşap kaplama tavandır. Dış sofa ise ahşap strüktürün göründüğü ters tavan tipindedir.
Mutfakta ki aş ocağı ; yanlarında yer alan derin nişli pencere denizliklerinin hemen altında kapaklı ahşap dolaplarla oluşturulan bir düzenlemeye sahiptir. Ayrıca ocak üst kotunda kısmen sergen de yer alır. Mutfakta tabandan tavana ahşap bir dolap da mevcuttur. Ocağın güney cephesinde ise duvara gömme, raflı ve alt kotta kapaklı dolap olarak düzenlenen mutfak dolabı yer alır. Zemin döşemesi ahşap kaplamadır. Pencere oranları diğer cephe pencerelerine göre farklıdır.
Ön cephe güneydoğu köşede küçük bir oda yer alır. Odanın sokağa bakan cephesinde sedir yerleştirilmiştir. Zemin döşemesi ahşap kaplama olup tavan düz çıtalı ahşaptır. Tüm odalar ve sofada olduğu gibi pencere hizasında mimari hacmi kuşatan sandalye çakmaları (koltuk silmesi) mevcuttur. Bu küçük oda ile mutfak arasında ahşap kapı ile sofaya açılan bir hol ve tuvalet (hela) yer alır.
Diğer bir oda ise yatak odası olarak tasarlanmış olup tabandan tavana ahşap kapaklı bir yüklüğü vardır. Yine burada da zemin döşemesi ahşap kaplama, tavan düz çıtalı sistem olup pencere hizasında sandalye çakması mevcuttur
Merdivenin hemen yanından ahşap tek kanatlı bir kapı ile ikinci bir sofa olan oldukça geniş dış sofaya geçilir. Üst katın bu bölümüne ulaşım aynı zamanda tek kollu ahşap merdiven ile de sağlanır. Bu sofaya aynı aksta sıralı olarak üç oda kapısı açılır. Odaların bölme duvarları ahşap çatkı üzeri ahşap kaplama tekniğinde üzeri çamur sıva olarak yapılmıştır. odaların ikisinde üst kotta dışa dirsekli bacalar mevcuttur. Zemin döşemeleri ahşap kaplama olup tavanlar üç odada da düz ahşap tavandır. Sofanın tavanı ise ahşap strüktürlü ters tavandır. Pencereler ahşap düşey sürmelidir.
3.10. 2514 Parselde ki Mevcut Yapı
Yapı eğimli arazi üzerinde ayrık nizam, bahçeli, zemin kat+ 1 normal odadan oluşan tek üst örtü altında farklı kullanım amaçları ve işlevsellikte düzenlenmiştir. Yapı günümüzde kullanılmaktadır.
3.10.1 Yapının Mimari Özellikleri
Arazi eğimine uygun olarak konumlanan yapı ayrık nizam ve bahçeli olmakla beraber sokağa bitişik sağır cephesi mevcuttur. Yapı günümüzde kullanılmaktadır
Yapı tek parsel üzerinde aynı ana kütle içerisinde, tek üst örtü altında oldukça farklı ve basit bir mimari kurguya sahiptir. Yapının özgün mimari kurgusu şöyledir;
Zemin kat yüksekliği 2 kat yüksekliğinde tutularak aynı hacim içerisinde taşlık; ahır, kiler, depo,kazan ocağı, mutfak gibi genel hizmet işleri için kullanılırken taşlık alanının bir kısmına bir oda, aynı odanın üstünde de tek kollu ahşap basit bir merdiven ile çıkılan sahanlıklı bir oda ve küçük bir mimari hacim ekleyerek bir barınma alanı kurgulanmıştır. Taşlığa daha sonradan eklendiği tespit edilen bir oda ve ıslak hacim oldukça düzensiz tasarımla uygulanmıştır.
Zemin kat taşlığa eklenen odanın kodu taşlık döşeme kotundan daha yüksektedir. Taşlıkta yer alan kazan ocağı kullanılmamakta olup sonradan taşlığa eklemlenen odanın bacası bu ocağa bağlanmıştır. Yapının ana giriş kapısı özgününde çakma, iki kanatlı basit bir ahşap kapıdan oluşurken kapının bir kanadı iptal edilerek yapıya sonradan ilave edilen banyo ve tuvalet gibi ıslak hacimler için ayrılarak içeriden bu bölüme girişi sağlamak için kullanılmıştır.
Taşlığın doğu cephesinde ahşap tek kanatlı girişin sağında yer alan bir oda, kapının solunda mutfak olarak kullanılan alan yer alırken güney cephe girişin solunda sonradan eklenen ıslak hacimler sağında kazan ocağı ve ek bir oda yer alır. Özgün oda kapaklı dolap ve yüklük mevcuttur. Odada taşlığın mutfak olarak kullanılan alanına bakan ahşap düşey sürmeli penceresi özgünlüğünü muhafaza etmektedir. tavan düz ahşap kaplama olup zemin şap betondur.
Ek oda yüksekliği; taşlığın iki kat yüksekliğinde yapılan tavanından oldukça aşağıda kaldığı için dolayısıyla tavan taşlık aydınlatma penceresinin hemen altında kalmaktadır. Ek odanın tavanının ahşap strüktürü suntalam ile kapatılmıştır. Odanın bahçeye bakan penceresi geniş dikdörtgen formlu ahşap kanatlıdır.
Bu ek odaya iki basamaklı sahanlıklı bir merdiven ile ulaşılırken sahanlıktan da ahşap tek kollu basit bir merdiven ile doğu giriş kapısının sağında yer alan özgün odanın hemen üzerinde yer alan iki yönden ahşap korkuluklu sahanlığa sahip, odaya çıkılır. Bu üst odanın da tavan yüksekliği yapının üst tavan yüksekliğinin altında kalmaktadır. Odanın tavanı düz ahşap kaplama, zemin döşemesi ise yine ahşap kaplamadır. Bahçeye bakan dar dikdörtgen formlu iki adet pencerenin tek kanatlı doğramaları özgün değildir.
Taşlığın güney cephesinde yer alan ana girişin üzerinde cephede büyük ölçüde özgünlüğü bozulan ahşap, dikdörtgen formlu taşlık aydınlanma pencereleri yer alır.
Yapıda kullanılan kapılar çakma kapı yapım tekniğinde, yan yana sıralanmış dikey tahtalar, arkalarından kalın kesitli ve yatay üç adet kayıta çakılarak sabitlenmiştir. Taşlığın geri kalan alanları depo ve kiler olarak kullanılmaktadır.
Dış cephede sokağa ve arka bahçeye bakan cepheler sağırdır. Yapı ahşap hatıllı yığma taş sistemde inşa edilmiştir. Sadece güney cephede yer alan giriş kapısının üzeri ahşap kalaslarla kapatılmıştır. Yapının barınma alanı olarak kullanılan doğu bölümünde doğu ve güney doğu yönünde cepheler büyük ölçüde ahşap kaplamadır. Diğer cepheler taş örgü sıvasızdır. Cephenin doğu ve güneydoğu yönlerine ekler yapılarak özgün mimari kurguya zarar verilmiştir. Yapının üst örtüsü alaturka kiremitli, kırma çatıdır. Saçaklar düz devam etmektedir. Dar saçak altları kapatılmamıştır.
3.11. 2494 Parselde ki Mevcut Yapı
Ayrık nizamlı, bahçeli, zemin+ 1 normal kattan oluşan yapı zemin katta kaba yonu yığma taş örgü üst katta ahşap karkas dolgu sistemde inşa edilmiştir. Özgün mimari kurguya yenilemelerle zarar verilmiştir. Dış cephe zemin katta taş örgü üzeri kireç badana üst katta ise strafor üzeri sıva+ boyadır.
3.11.1 Yapının Mimari Özellikleri
Geleneksel köy mimarisine uygun olarak inşa edilen yapının günümüzde yapılan yenilikler ve onarımlarla özgün dokusuna zarar verilmiştir.
Zemin kata giriş; cephenin solunda yer alan ,tek kanatlı basit demir bir kapıdan sağlanır. Özgün zemin katın taşlık kısmının döşemesi ahşap lambiri ile yenilenmiş olup mutfak, oda ve ıslak hacimlerin olduğu evin genel hizmetlerinin yapıldığı birimlerden meydana gelir. Taşlığın giriş kısmında mutfak olarak kullanılan orta hacim yer alır. Taşlıktaki odadan tek kollu merdiven ile üst katta ulaşılır. Zemin katta betonarme giriş ile güçlendirme yapılmıştır.
Üst katta ise köşe sofa ve aynı aksta sofaya açılan iki oda yer alır. Sofa muhtemelen sonra ilave edilen dışa taşkın balkon yer alır. Merdiven kovasının yanında ıslak hacim mevcuttur.
Yapıdaki tüm pencere ölçüleri ve doğramaları değiştirilerek pvc malzeme ile yenilenmiştir. Zemin döşemeleri ıslak hacimler dışında ahşap lambiri ile değiştirilmiştir. Tavanlar ahşap lambiri kaplamadır. İç mekan kapıları tek kanatlı ve mdf üzeri preslenen kaplama malzemeli kapılarla yenilenmiştir.
Yapının üst örtüsü marsilya kiremitli kırma çatıdır. Saçaklar düz inip saçak altı ahşap hatılları kapatılmamıştır.
Yapının zemin kat çevresine beton dökülerek yürüme yolu ve giriş bölümünde oturma alanı yapılmıştır.
Yapı günümüzde yapılan yenileneme ve onarım ile özgün mimari kurgusunu kısmen kaybetmiştir.
3.12. 2548 Parselde ki Mevcut Yapı
Yapı arazi eğimine uyumlu olarak inşa edilmiş olup ayrık nizam, bahçeli, zemin kat+ 1 normal kattan oluşmaktadır. Günümüzde kullanılmaktadır.
3.12.1 Yapının Mimari Özellikleri
Zemin kat belirli kaba yonu taş sistemde ve üst kat ahşap çatkı üzeri ahşap kaplama ve kaba yonu yığma taş olup karma sistemde inşa edilmiştir. Yapı günümüzde kullanılmaktadır. Üst örtüsü alaturka kiremitli kırma sistemdir.Saçaklarda ahşap hatıllar düz devam edip saçak altında ahşap kaplama mevcut değildir.
Zemin kata orta akstan demir düz lentolu, çift kanatlı basit yalın bir kapıdan girilir. Günümüzde ki mevcut ana kapı geçmişte ahşap çift kanatlı bir kapı olmalıdır. Zemin kat döşemesi dökme şap olup orta hacim taşlık olarak evin genel hizmet işleri için kullanılır. Zemin katta orta mekan dışında mutfak,banyo ve tuvalet olarak kullanılan mekanlar ve özgün kurguya dahil olmayan bir oda yer alır. Zemin katın tavanları yapımı basit olan Bakkal Tavan ya da Ters Tavan sistem dediğimiz ahşap strüktürün göründüğü tavandır. Zemin kattan üst kata taşlıklıktan taş pabuçlu iki kollu sahanlıklı ahşap merdiven ile ulaşılır. Yapının sağ cephesine bitişik moloz taş örgü yığma ek bir bölüm depo olarak kullanılmaktadır.
Üst kat iç sofalı ve karşılıklı aksta yer alan dört odadan oluşur. Sofa dışarıya orta aksta gömme balkon ile açılır. Sofa bölümünde tavanlar ters tavan dediğimiz ahşap çatı strüktür sistemde olup diğer hacimlerde ahşap kaplamadır. Oda kapıları çatma ahşap kapı olup üzerlerinde yer alan tavan arası niş olarak düzenlenmiştir. Döşemeler ise bu katta ahşap kaplamadır. Yapının özgün pencereleri ahşap düşey sürmelidir.
Dış cephe de üst kat iki yan cephe ile zemin kat ön cephe taş örgü üzeri sıvalı, yan cepheler zemin katta ise moloz taş ,giriş cephesinde üst kat cephe ahşap kaplamadır. Giriş cephesinde üst kat, orta aksında beton parapetli gömme balkon yer alır.Bu beton parapet özgün kurguda yapının genelmimari kurgusu içerisinde ahşap korkuluklu olmalıdır.
Günümüzde pencerelerin ölçüleri ve doğramaları kısmen değiştirilmiştir. Özgün pencereler ahşap düşey sürmeli, giyotin pencerelerdir. Cephe süslemesi mevcut değildir.
İstanbul’un fethinden önce yapılan Rumeli Hisarı içindeki caminin aslına uygun olrak yapılmasına İBB’nin ve Vakıflar’ın projelerinde danışman olarak yer alan pek çok mimar ve bilirkişinin ideolojik tercihlerle karşı çıkması tepkilere enden oldu.
İbrahim Ethem Gören/ Dünya Bülteni
“Bu cami, İstanbul’la ilk nişan yapan kumandanın mührüdür. İstanbul’a ilk yapılan İslam mabedidir. Bu anlamlı yapı doğal afetlere karşı durabilmiş ancak beşer-i insanın şerrinden kendini koruyamamıştır.”
Boğazkesen Mescidi’nin; namı diğer Ebu’l-Feth Camii’nin inşa tarihi 560 sene öncesine, Rumelihisarı’nın yapım tarihine kadar uzanır. Akşemseddin’in rahle arkadaşı, Hacı Bayram Veli’nin halifelerinden Seyyid Mahmud Bedrettin ve arkadaşlarının Ermeni duvar ustalarından destek alarak 1452 tarihinde inşa ettikleri Rumelihisarı’nda, İstanbul’un fethi öncesinde bölgede ve hisardaki evlerde yaşamakta olan muhyî dervişlerin ibadet etmesi için cami yapılmıştı. 3 ay gibi kısa bir sürede her biri sanat harikası olan birbirinden âlâ burçlarıyla birlikte yapımı tamamlanan edilen Ortaçağ döneminin en görkemli ve sağlam askeri mimari yapısı olan Rumelihisarı, tüm vurdumduymazlığımıza rağmen altı asırdır Boğaz’ın en mutena yerinde dimdik ayakta duruyor.
Asırlar boyunca Boğazkesen, Ebu’l-Feth, Rumelihisarı Kale Camii ve Cuma Mescidi olarak da isimlendirilerek Hisar’ın içindeki inşa edilen Ebu’l Feth Camii 18’inci yüzyılın ortalarına kadar Rumelihisarı ve bölge halkının hizmetinde bulundu. Bundan yaklaşık 200 yıl önce üzerine bina edildiği Bizans sarnıcının çökmesi sebebiyle yıkılan camiden geriye minaresi kalmıştı…
30 dönümlük bir alana yerleştirilen Rumelihisarı birinci derece tarihi eser hüviyetini haiz. Rumelihisarı’nın içinde ahşaptan inşa edilen mahallede bundan 60 yıl öncesine kadar hayat sürülüyordu. Kaleiçi Mahallesi olarak bilinen tarihi evler 1953’te dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın emriyle kamulaştırılarak “restorasyondan” daha doğrusu “tarih kıyımı”ndan geçirilerek yıkıldı ve hisar böylelikle şimdiki halini aldı.
ANITLAR KURULU CAMİ YERİNE KONSER ALANI İSTEMİŞTİ!
2009 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Anıtlar Kurulu tarihi ibadethaneye yönelik saygısız bir tasarrufta bulunmuştu. İstanbul 3. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Rumelihisarı’nda tarihi Boğazkesen Mescidi’nin yerinde bulunan platformda konser düzenlenmesine müsaade etmişti. Burada düzenlenen açık hava konserleri tarihi dokuya zarar verdi. Ebu’l-Feth Camii’nin minaresinin çepeçevre kuşatan alana büyükçe bir daire şeklinde konuşlandırılan beton oturma yerleri mihrap, minber ve kürsünün de yer aldığı ibadethanenin tam üzerine yapıldı. Çünkü kale yıkıldığı yerden yapılırdı, Fatih’in, Din-i Mübîn-i İslam’dan aldığı ışığı Bizans’ı işte tam bu noktadan fethetmişti. Ulubatlı’nın mızrağı işte tam bu mahalde Constantiniyye’nin kalbine saplanmıştı!
Fatih’in, Fethin kutlu askerlerinin ve medeniyetimizin değerlerinin neş’et ettiği Ebu’l-Feth Camii özellikle hedef seçilerek tahkir edildi. Ve buna cümle âlem uzun yıllar sessiz kaldı!
Çünkü Kurul, Boğazkesen Mescidi’nin kalıntıları üzerinde sahne kurularak konser verilmesinin, Rumelihisarı’nın toplumsal açıdan tanıtımı ve benimsenmesini sağlamak gibi bir amaca hizmet edeceği kanaatine varmıştı!
Anıtlar Kurulu böylelikle II. Mehmed’i İstanbul’u fethetmezden önce inşaatını başlattığı ve Asitane’nin fetihten sonra bu şehirde yapılan ilk cami olma özelliğini taşıyan Boğazkesen Camii’nin yerinde bulunan platformda sazlı-sözlü eğlencelerin düzenlenmesine onay vermiş oldu.
Hatırlanacağı üzere Sarıyer Belediyesi de Rumelihisarı Şehitlik Dergâhı’nın üzerinde bulunan Nispetiye Caddesi’ni Muhabbet Sokağı (Barlar Sokağı) kapsamında yenileyerek (!) şehitlik arazisinin üzerinde 11 barın açılmasına müsaade etmişti. Tarihe, geçmişimize, medeniyetimize ihanet üzerine ihanet!
TARİHİ CAMİYE KAST EDEN KURUL KARARI’NIN METNİ ŞÖYLE:
Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul 3. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun, 6 Temmuz 2009 tarihli kararında, şu ifadelere yer verildi:
“Rumelihisarı’nda tarihi Boğazkesen Mescidi yerinde bulunan platform ve tiyatro alanının 2009 yılı sonuna kadar haftada maksimum 1 (bir) faaliyet ile sınırlandırılarak ve hiçbir şekilde aşılmamak, izleyici sayısını en fazla 1000 (Bin) ile sınırlamak kaydıyla tiyatro, stand-up, konferans, seminer, oda müziği (klasik müzik ve Türk sanat müziği) gösterileri için; yüksek güçlü ses düzeni kullanılmamak, izleyici hareketlerinden oluşan titreşimi en aza indirgeyecek önlemleri almak, tiyatro alanı dışında burç ve duvarlar üzerinde hiçbir izleyicinin bulundurulmamasına dikkat etmek ve yapıda ve tarihsel kalıntılara zarar verebilecek veya görünüşü engelleyebilecek afiş vb. elemanların kullanılmaması kaydıyla yukarıda belirtilen kültürel faaliyetlerin Rumelihisarı’nın toplumsal açıdan tanıtımı ve benimsenmesini sağlamak amacı ile (sınırlı süre ve izleyici için) gerçekleştirebileceğine (…) karar verildi.”
Bu kararda Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul 3. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Başkanı Binan Can, Kurul üyeleri Yusuf İzzettin Aydın, Semih Halil Emür, Yüksel Sayan, Mustafa Çakır, Şevket Cinbir, Kurul üyesi İstanbul Büyükşehir Belediye Temsilcisi Şule Savaş, Kurul üyesi Boğaziçi İmar Müdürlüğü Temsilcisi Yusuf Koç’un imzası bulunuyor. Bölge Kurulu Müdür Vekili Lalefer Duygan da, Kurul’un aldığı kararı onayladı.
Aynı Kurul, bilahare tarihi mescidin minaresinin, duvar ve sarnıç kalıntılarının mevcut durumları ile muhafaza edilmesine karar verirken, mescit I. grup kültür varlığı olarak tescil etti.
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ RUMELİHİSARI’NDAKİ MESCİDİ İHYA EDİYOR
Kurulun kararının ardından İBB, Rumelihisarı’nda 18’inci yüzyılda yıkılan tarihi mescidin ihya edilmesine yönelik önemli bir projeye imza attı.
Koruma Kurulu’nun onayından geçen proje kapsamında tarihi mescidin yeniden ihya ve inşa edilmesi için 28 Mayıs 2013 tarihinde ruhsat alındı. Ardından da İBB ile İstanbul Kubbe Derneği arasında 6 Eylül 2013’de inşaat sözleşmesi yapıldı. Yapım işini İstanbul Kubbe Derneği üstlenirken, inşaat faaliyetleri geçtiğimiz yıl Haziran ayında başlandı.
Restorasyon projesi kapsamında Rumelihisarı’nda ilk olarak sarnıç duvarları ve derz yapımı tamamlandı. Ardından da sarnıç üzerindeki ahşap döşeme kirişleri yerleştirilerek, sarnıcın üst kotunda yer alan mescit ana duvarlarının inşasına başlandı. Mayıs 2015’te tamamlanması öngörülen mescit için açık hava tiyatrosunun olduğu alan saç levhalarla kapatıldı.
ENTELLER TARİHİ CAMİYE KARŞI!
İBB’nin ve Vakıflar’ın projelerinde danışman olarak yer alan pek çok mimar ve bilirkişi ne hikmetse Ebu’l-Feth Camii’ne karşı çıkıyor. Aynı çevreler Nafi Baba Tekkesi’nin 15 dönümlük mandıra arazisi üzerine Tarihi Eser ve Müze Restorasyon ruhsatıyla yapılmakta olan devasa Köşk’e hoşgörüyle yaklaşarak ses çıkarmamışlardı! Enteller, Fatih’in ve İstanbul’un fethinin hatırası olan tarihi mescidin yeniden imarına karşı, lakin, Ahmet Nazif Zorlu’nun Nafi Baba Tekkesi’nin 15 dönümlük mandıra arazisinin üzerine inşa ettiği devasa köşkü görmezden geldi!
Ebu’l-Feth Camii’in restorasyonunu “Rumelihisarı’nın konser ve sanatsal etkinliklerle talep gören, gezilip görülmesi gereken bir mekâna dönüşmesini gerekir” sözleriyle eleştiren mimar Sinan Genim, Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’daki ikametgâhı olan Vahdettin Köşkü’ne imzasını atmış. İBB’nin desteğiyle temel taşları üzerinden yerinden imar ve inşa edilen Okçular Tekkesi’nin de mimarı olan Sinan Genim. Ebu’l-Feth Camii’ne muhalefet eden Sinan Usta’nın İBB’den aldığı ihaleleri görünce akıllara çayın taşıyla çayın kuşunun vurulması hikâyesi geliyor!
İSTANBUL’DA CAMİ YAPMAK ZOR ZANAAT
İstanbul’da cami yapmak ve tarihi camileri restore etmek zor zanaat! Ne demek istediğimi bihakkın kavrayabilmek için İstanbul’da tarih kıyımına sahne olan bir camiinin ihyasına talip olmak; yani Hoca Nasreddin’in deyimiyle “Ağaçtan düşmek” gerekli. Bir mesal verelim. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün yapımı sırasında bağlantı yollarında kalan Uçaksavar Camii 1985 yılında yıkılmış. Belediye, yıkılan camiye bedel olarak bölgede üç buçuk dönümlük bir cami arsası ayırmış. Gelgelelim, geride kalan 29 yılda cami arsasına cami yapmak hiç kimseye nasip olmamış… Söz konusu camii; Uçarsavar Camii’ni ihya etmek için 37 aydır uğraşıyoruz. Henüz çivi çakamadık.
Osmanlı’da kale/hisar mimarilerinde cami/mescid önemli bir yapı taşı. Rumelihisarı’nda olduğu gibi evlad-ı Fatihan diyarındaki kalelere de ecdadımız cami inşa etmiş. Bunlardan biri Tiran’daki Preze Kale Camii.
Kale Camii, Preze Kalesi içerisinde bulunuyor. Kale ve müştemilatı tamamlanıp da içinde içtimai hayat yaşanmaya başlanınca cami, kalenin sur duvarlarının üzerine inşa edilmiş… İbadethanenin, gönlü, fetih aşkıyla yanan imamı, akıncı cemaatine “Allah’u ekber” tekbirini getirerek ilk Cuma namazını kıldırdığında Miladi takvimin yaprakları 1547 yılını göstermektedir.
Preze Kalesi arkeolojik sit alanı… Cami, sit alanı içerisinde titiz bir çalışma ile yeniden ayağa kalkmış; Arnavut bürokratlar, dosyayı sümenaltı etmemiş, işi kolaylaştırmış ve ibadethane hizmete açılmış. Tiran’ın tiranları tiranlık yapmamış!
Haydi! Kolaysa, Rumelihisarı’nın içerisinde temelleri üzerine yıkılıp giden tarihi camii yeniden yapın bakalım!
ENTELLER CAMİDEN RAHATSIZ
Arkitera mimarlık portalına demeç veren mimarlar, sanat tarihçileri “Restorasyonun Altından Mescit Çıktı!” mülahazasıyla cami inşaatına muhalefet ediyor. Hisar’daki tarihi camiinin yeniden ihya ve inşa edilmesine karşı çıkan mimar ve restorasyon uzmanlarının İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün işlerini almasıyla tanınıyor.
YAPILAN SAHTE BİR DEKORTAN İBARET OLACAKTIR
İTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kutgün Eyüpgiller
Rekonstrüksiyon yeterli bilgi belgenin bulunması durumunda geçerli olabilecek bir koruma yöntemidir. Yeniden inşa edilmesi düşünülen yapının özgün durumunu ortaya koyan plan, proje, fotoğraf gibi görsellerin var olması durumunda kabul edilebilir. Özgün çevresel bağlamını kaybetmiş bir eserin yeniden inşası anlamlı olmayacaktır. Bunun aksi geçerli ise yapılan sahte bir dekordan ibaret olacaktır.
“HİSARA CAMİ POLİTİK YATIRIM”
Sanat tarihi uzmanı Prof. Dr. Zeynep Ahunbay
Yapılacak cami kuşkusuz yeni olacak ve burada ayakta duran Fatih dönemi yanında gıcır gıcır 21. yüzyıl eseri olduğunu belli edecektir. Aslında öncelik camide değil uzun zamandır bakımsız duran ve ziyaret edilmeyen burçlarda olmalıydı. Tarihi eserlere dini oldukları için öncelik vermek ve ihtiyaç olmadığı halde cami yapmak politik yatırım olarak görülüyor.
TİYATRO ALANINA CAMİ YAPMAK İDEOLOJİK
Mimarlık Tarihi Uzmanı Prof. Dr. Uğur Tanyeli
Buradaki mesele kamusal bir sanat alanını yok ederek mahallesi ve cemaati olmayan bir yere mescit yapmaya çalışmaktır. Mimarlık üzerinden ideolojik bir inatlaşma yaşanıyor. Hisardaki tiyatro alanı 50 yılı aşkın süredir sanatsal etkinlikler için kullanılıyordu. Kapısında bilet kesilen bir müzeye insanlar ibadet için mi gidecek? Rumeli Hisarı’nın birkaç adım ilerisinde 18. yüzyıldan kalma bir mescit varken, tiyatro alanına dini eser yapmak alenen ideolojik bir davranıştır.”
Sinan Genim (Mimar)
ÖNCELİK MESCİT ONARMAK OLMAMALI
Rumelihisarı’nın konser ve sanatsal etkinliklerle talep gören, gezilip görülmesi gereken bir mekâna dönüşmesini gerekir. Boğazkesen Mescidi 15 ve 16. yüzyıl kayıtlarında yer almakta. Yapının 18.yüzyılda yıkıldığı tahmin ediliyor. Ancak hisarın, duvarlarından otlar fışkırırken, bakımsızlık nedeniyle burçlarına çıkılamazken öncelik mescit onarmak mı olmalıdır?
URUMELİ’NDE CAMİ YAPTIRMAMAK
Bekir Cantemir (Harita Yüksek Mühendisi)
Restorasyon, restitüsyon ve renevasyon kavramları kaybolan tarihi ve kültürel mirasın korunması amacıyla üretilmiş kavram ve uygulamalardır. Bu kavramlar ve uygulamaların ülkemizde 100 yıllık bir tarihi geçmişi vardır. Ancak, ülkemizde sivil mimari eserlerimiz olan köşkler ve ahşap güzellikler, mal sahipleri tarafından ihtiyaçların değişmesi ve hayat tarzı değişimi üzerine rant kavgalarıyla tarihe gömülmüşlerdir. Bu sivil mimari eserlerin sahipleri Osmanlı dönemi elitlerinin çocuklarıdır. Bu aileler 1950’li yılların sonrasında güzelim şehri, merkezi İstanbul’u yok ederken çevrede oluşan gecekondulaşmadan rahatsız olarak kendilerini konumlandırmışlarıdır. İstanbul sadece dışarıdan gelenler tarafından tarumar edilmemiştir. İstanbul’un sivil mimari eserleri, bu kentin yerlileri eliyle yıkılmıştır.
1950 sonrası imar faaliyetlerinde ise İstanbul’u lastik tekerlek fethetmiştir. Demokrat Parti iktidarında Menderes eliyle İstanbul, modern ihtiyaçlar için yeniden biçimlendirilirken tarih ve estetik küçük bir azınlık dışında kimsenin ilgisini çekmemiştir. Bu yıllarda İstanbul’da yol yapım çalışmalarında birçok cami ve mescit yıkılmıştır. Bu yıkım kararlarını alan siyasi irade yanında bu yıkımı onaylayan birçok arkeolog ve sanat tarihçisi de görev almıştır.
Ülkemizdeki tarihi eserlerin korunması günümüzde daha çok dikkat çekmektedir. Ancak tarihi eser bir eviniz var ise Anıtlar Kurulu üzerinden projelerinizin onaylanması ve kurul kararlarına göre restorasyon yapmanız gerekmektedir. Kişilere ait tarihi eserlerde uygulanan prosedür sıradan kişileri tarihi eserlere uzak tutmaktadır. Örneğin evinizin banyosunun yerinin bile değişimi çoğu zaman Anıtlar Kurulu üyeleri tarafından reddedilmektedir.
Ayrıca konumuz olan Rumeli Hisarı’nda bulunan cami, Boğaziçi İmar Müdürlüğü sınırları içerisinde bulunmaktadır. Boğaziçi İmar Müdürlüğü sınırlarında bir parsel içerisinde tarihi değere sahip herhangi bir yapınız yok ise, bu parsel üzerine herhangi bir restorasyon yapamazsınız. Hatta Boğaziçi İmar Müdürlüğü sınırları içerisinde parseli olan kişiler bu parsellerinde eski bina olduğunu ortaya koymak için birçok çalışma yaparlar. Eski eser hukukunu bu şekilde işleten Anıtlar Kurulu üyeleri ve bunu akademik olarak ortaya koyan kişilerin Rumeli Hisarında, hisarın da inşasıyla yaşıt olan bir camii hakkındaki yorumları ibretliktir. Tabii ki cemaat kalmadığı için buranın kullanımı hakkında yorum yapılabilir. Ancak, eski eserin fonksiyon icrası tartışması başladığında bu tartışmanın gideceği yeri İstanbul için düşünmek bile istemiyorum.
Bu tartışmada cami savunucularını siyaset yapmakla suçlayanlar, kendilerinin siyasetini nötr göstermeye çalışmaktadırlar. Burası Osmanlı döneminde yapılmış bir kaledir ve kalenin içinde inşa edilen cami de bu yapının bir bütünüdür. Buradaki caminin inşası, tarihsel dokunun yeniden canlandırılması ve ihyası için karşı çıkanları da kuşatacak bir rahmet esintisi içermektedir.
RUMELİHİSARI EBU’L-FETH CAMİİ
Esra Yılmaz (Restorasyon Uzmanı Yüksek Mimar)
Asıl sorun tarihimize verdiğimiz önem ve hassasiyettir. Sadece mesele Rumelihisarı’nda cami inşası olmamalıdır. Asıl mesele atalarımızın bize miras bıraktığı eserlerimizi bizimde gelecek kuşaklara aktarmamız, doğru bir şekilde taşımamızdır.
İnşası 1452 yılına dayanan Rumelihisarı mimarisi, yapım süreci, kurgusu, yapım amacı ile mükemmel bir eserdir. Bununla birlikte Ebu’l-Feth Camii de hisarın vazgeçilmez değerlerindendir. Her iki eser de birbirinin içinde birbirinin tamamlayıcısıdır. “İstanbul’un fetih yolunda önemli bir rol üstelenen Rumelihisarı’nda, şehitlerimizin namaz kıldığı bu cami nasıl olur da belgeleri olmasına karşın ihya edilmemelidir!” kurgusu, anlaşılacak bir durum değildir ki sonunda camimizin restorasyonuna başlanılabilmiştir.
Bir eserin ziyaret edilmesi, çevresinin ve kendisinin canlanması şekillenmesi için illa bir konser alanı veya tiyatro sahnesi olması şart değildir. Ayrıca bu tip kullanımlar için o eserin taşıyıcı sistem özellikleri dikkate alınmalı, incelenmeli ve iyice irdelenmelidir. Eseri ayağa kaldıralım derken bu tip işlevler daha fazla esere zarar verebilmektedir. Tüm bunlar bir bütündür. Konser yeri ya da açık hava tiyatrosu olacak diye tarihi ve kültürel değeri bilinen bir başka eserimizin ihya edilmemesi mantık dışıdır.
Yazımın ilk paragrafında da belirttiğim gibi Rumelihisarı surları ile, burçları ile camisi ile bir bütündür. Gönül ister ki tümü ile bu kültür mirasımızın ayağa kaldırılması gerçekleşebilsin. Gönül ister ki hisarın üzerindeki ahşap külahlar da tekrar yapılsın, caminin önündeki şadırvan da ve geçmişimize ait tüm eserlerimiz de doğru ve düzgün bir şekilde restore edilsin.
RUMELİHİSARI’NA CAMİ
Mehmed Akif Köseoğlu (Kültür Tarihçisi)
Tarihî mekânların ve tarihî yapıların otantik hallerinde korunması veya tahrip olmuşsa yine otantik hallerine uygun olarak ihyası esastır. Tarihî yapıların muhafazasını ise nefes sağlar. Nefes ne kadar derinden ve samimî geliyorsa bina o kadar dayanıklı olur. İlk inşadan 1950’lere kadar bir mahalle olarak gelen Rumelihisarı’nın müze adı altında insansızlaştırılması en büyük hatalardandı. Rumelihisarı Mahallesi’nin merkezinde yer alan cami de büyük hasar görmüş dahi olsa mahalle ile birlikte yaşamayı sürdürdü. 19. yüzyıla ait resimlerden yapı üslûbunu ve yerini bildiğimiz caminin aslî hususiyetlerine uygun olarak ihya edilmesi gayet tabiidir. Bu çalışma kaçınılmaz olarak restorasyon değil; rekonstrüksiyon işlemidir.
Yıllar önce Topkapı Sarayı’nı ziyaretimde namaz kılmak için içeride –ne yazık ki- açık bir cami bulamamıştım. Hâlbuki Sarayın faaliyet gösterdiği dönemde en az 3 cami mevcuttu. Son gidişimde ise saatler süren gezime Sofa Camii’nde mola vermiş ve ibadete açıldığını görüp ferahlamıştım.
Eğer Rumelihisarı açık hava müzesi olarak kullanılmaya devam edilecekse gelen ziyaretçiler için de –Müslümanların beş vakit namaz kılması zarureti düşünüldüğünde- cami en tabii ihtiyaçlardan olacaktır. Bir başka açıdan bakıldığında ise otantik halinde cami olduğu belli olan bir alanın konser sahnesi olarak kullanılması mensubu olduğu toplumun değerlerine tezat teşkil eden bir yaklaşımdır.
HİSAR’DA EZAN SESİ
Mehmed Doğan Bayın (Kültür Tarihçisi)
Rumeli Hisarı’ndaki yıkık, harabe halinde duran caminin yeniden inşasını duyduğumda, “Yaşasın artık hisarda ezan sesi olacak diyerek çok mutlu olmuştum. Malum bu eser, Fatih Sultan Mehmed Han vakfından Cuma Mescidi’dir. Ekrem Hakkı Ayverdi Beyefendi’nin yazısına göre; bu cami kalenin bir parçası Ve Boğaziçi’nde kurulan ilk Türk mahallesinin esasıdır.
Burası Fethin sembolü bir mekânıdır. İlk mahallemiz de burasıdır. Geleneklerimize uygun olarak da bir mescid yapılmıştır.Bizim kültürümüzün zaviyesi budur.
Nasıl ki İstanbul surlar içinde bir şehir ise burası da sanki küçük bir İstanbul’dur. Fethin başladığı nokta burasıdır ve merkezinde mescid vardır.
Şimdi bu mescid yeniden yapılıyor ama burada müze var namaz kılınır mı? ihtiyaç var mı? Mescid varsa mutlaka namaz kılacaklar olacaktır ama her şeyin ötesinde burası sıradan bir mabed değildir. Fethin ruhunu taşıyan bir merkezdir ve bir vakıf eseridir, bizlere emanettir. Bizler gerekli mi gereksiz mi tartışmasını bir kenara bırakalım da, bu mescid klasik mimarimize uygun mu olacak onun kaygısı içinde olalım. Açıkçası Salıpazarı’ndaki Süheyl Bey Camii’nin başına gelenler burada da yaşanır mı diye epey korkmuştum.
Ayrıca, bölgedeki Şehidlik ve Şehidlik Dergahı’na da mutlaka dikkat etmemiz gerekmektedir. Bir oldu bittiyle ruhundan koparılmış bir hale gelmemelidir. Buradaki şehidlerimiz Fatih Sultan Mehmed Han’ın bizlere emanetidir.
Yıllardan 1452… Fatih Sultan Mehmet Han’ın bir rüyası var, âlemlere rahmet olarak yaratılan alemlerin ve Yaradan’ın sevgilisi Hz. Muhammed’in (s.a.v) “İstanbul’u feth eden, ordu, kumandan ne güzel kumandan; o ordu ne güzel ordudur!” hadisinde ki övgüye mazhar olmak ve peygamberimizin güzel kumandanı olabilmek için Fatih 20 yaşında bu büyük hayalini gerçekleştirmek için 1452’de Hocası Akşemseddin, Seyyid Mahmud Bedrettin ve nice büyük şahsiyetlerle Rumelihisarı’nı askerler, ermeni taş ustalarıyla birlikte 139 gün gibi kısa bir sürede inşa etmiştir.
İstanbul’un Fetih başlangıcının; nişan hazırlığının yapıldığı bu yerde, nişan merasimi için surların içine bir camii yapıldı. Bu camide padişahla birlikte vezirler ve askerler secde ederek ve dua ederek İstanbul’la Osmanlı ordusu nişan yüzüklerini taktılar. Bu anlamlı yapıya önce “Kale Camii” deniyor, sonra ”Sultan Mehmed Mescidi” olarak anılıyor. Sultan II. Mehmed’e “Fatihlerin babası anlamında Ebu’l Feth denilince, Ebu’l-Feth camii adını alıyor.
Bu cami, İstanbul’la ilk nişan yapan kumandanın mührüdür. İstanbul’a ilk yapılan İslam mabedidir. Bu anlamlı yapı doğal afetlere karşı durabilmiş ancak beşer-i insanın şerrinden kendini koruyamamıştır. Camii’nin son kalıntıları, hisar mahallesiyle birlikte 1953 yılında dönemin cumhurbaşkanı Celal Bayar tarafından kamulaştırılarak yıkılmış, bu anlamlı eserimizin günümüzde minaresi kalmış, caminin zemini, oraya yapılan anfi tiyatronun sahne zemini olarak yıllarca kullanılmıştır. Bir zamanlar bu zeminde alnı secdeye varanların yerine aynı zeminde dans ve eğlenen insanlar yıllarca bu zeminde ecdadın ve bizlerin gönüllerini zedelemişlerdir.
Nihayet İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın talimatıyla bu camiinin rölöve restitüsyon ve rekonstrüksiyon projeleri 2013 yılında koruma kurulundan onaylanmış ve 2015 Mayıs ayında açılması hedeflenmektedir. Maalesef mimarlık camiasında hatırı sayılır dediğimiz müstesna şahsiyetler(!) bu anlamlı eserimizi ayağa kaldırmanın iyi bir fikir olmadığından hareketle (!) önce surların onarılması gerektiği gibi bana göre sudan sebeplerle tarihi ibadethanenin yerli yerine konmasına karşı çıkmışlardır. Bu savları, caminin yeniden yapılması, surların onarılmayacağı anlamına mı geliyor anlayabilmiş değilim. Elbette surlar da onarılacak, kezâ surların onarım projeleri hazırlandığını ve ilgili yerlerden onay beklemekte olduğunu biliyoruz. Rumelihisarı’nda surlar da onarılacak!, camide ayağa kalkacak! Hatta içinde bulunan sivil mimarlık örneklerinden nitelikli olanlarının rekonstrüksiyonu da yapılacaktır.
İstanbul’da kaybolan eserlerimizi ayağa kaldırmaya çalıştığımız bu dönemlerde gönül ister ki tüm meslektaşlarım müspet katkı sağlasınlar; sağlasınlar ki bu dönemde hızla yapılan restorasyonlar ve rekonstrüksiyonlar en az hatayla tamamlansın. Ne yazık ki bu iyi niyetli çalışmaların devamlı eksik ve kusurları üzerinden yorum yapılması ve bu yorumların kemikleşmesi esere uzman katkılarını uzaklaştırmakta ve katkı sağlamak isteyen uzmanları da ötekileştiren bir durumla karşı karşıya bırakmaktadır.
Elbette eserlerimizi onarırken ya da ayağa kaldırırken rekonstrüksiyona ve restorasyona veri sağlayacak anlaşılabilir belge, resim vb. donelerin olması eseri ihya ederken yapının elemanları hakkında görsel ve yazılı bilgiler ışığında yapılmalıdır. Aksi takdirde yapılan yapılara doğruyu söyletemeyiz, yanlış konuşan ve anlatan yapılardan sahte bilgiler alınmaktansa hiç almamayı açıkçası tercih ederim. Şükür ki bu yapımızın görsel ve yazılı birçok belgesi bulunmakta bu belgeler ışığında İstanbul’a yapılan ilk mabedimiz ayağa kalkmaktadır.
Bu çalışmada katkı sağlayan tüm meslektaşlarımı ve bürokratları kutluyor, kendilerine teşekkürü İstanbullu Müslüman bir mimar olarak borç biliyorum.
RUMELİHİSARI KONSER ALANI DEĞİLDİR
Doç. Dr. Süleyman Berk (Hattat-Öğretim Üyesi)
Tarihi yapılarda aslolan orijinal şeklin muhafazasıdır. Burada bir yapı varsa bunun ibkâsı gerekir. Burada, “Önce şu yapılmalıydı bu yapılmalıydı” gibi polemiklere girmek ne derece doğrudur, bilemem! Üstelik zamanında bir ibadet mekânı olan yerde konser vs. tertiplemek de hiç yakışık almamaktadır. Kaldı ki burası bir konser alanı da değildir!
Restorasyonda mescide öncelik verilmesine karşı çıkılmasını anlamak mümkün değil! “Türk entelijansiyası batının ileri karakoludur” diyen Cemil Meriç’e rahmet olsun. Mescidin ihya kararını alanları tebrik ediyorum.
RUMELİHİSARI CAMİİ
Dr. Talip Mert (Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi)
Rumeli Hisarı Cami-i Şerifi yapılsın mı, yapılmasın mı? Bu meseleye hangi açıdan bakmalı? Veya hangi gözle bakmalı? Çünkü bu suallere verilecek müspet bir cevap bizim cami, mescid, ezan, Kur’an… gibi bu toprağın olmazsa olmaz değerleriyle barışamayanların, bu değerlerle bir türlü alışamayanların iyiden iyiye uykusunu kaçıracaktır. Çünkü bu zümrenin “Namazda gözleri olmadığı için ezana da kulak vermezler.” Verenlerden de pek hoşlanmazlar. Her tür ve cinsten düşünce, fikir ve faaliyetlere son derece saygılı olan, saygıda kusur etmeyen (!) bu zevat elektrik devri olan devrimizde mum ışığını bile aratacak kadar aydınlıktan ve aydın düşünceden uzaktadırlar. Bu insanlar İslâm ve İslâm’a dair bir şey duyunca bunları birden bire hafakanlar basar, buhrana düşerler. Meselâ orada Bizans’tan kalma bir lahit veya herhangi bir eserin kalıntısı var diye kazılar yapılsa ve bir kaç parke taşı veya kaldırım taşı çıksa da orası korumaya alınsa hepsi bir anda saygı duruşuna geçerler. Ne konser, ne sinema ve de herhangi bir sanat faaliyeti akıllarına gelmez. Onlar için tarih, kültür ve sanat İslâmî bir kimlik taşımadığı sürece tarihtir, sanattır ve kültürdür. Bugünlerde basında yer alan ve Budist mabedi isteyen bir Budist’e destek vermek bunlar için medeni bir görevdir. Ve bu işi seve seve de yaparlar. Sümela Manastırı’nın, Ahtamar Kilisesi’nin, Edirne’de bir sinagogun ibadete açılması bu zümreyi şâd eder, keyiflendirir. Eğer konu mabet ise bu mabet mutlaka cami dışında bir mabet olmalıdır. Kat’iyyen cami olmamalıdır.
2012’de Marmaray hizmete girdi. Bu tesisin normal şartlarda 2008’de bitmesi gerekirdi. Arkeolojik kazı adı altında dört sene bu hizmet geciktirildi. Peki ne çıktı? Karun’un hazinesi mi? Üzerine maddî değer takdir edilemeyen İskender lahdi mi? Eski Mısır’ın Nefertiti veya kâtip heykeli mi? Çıkanlar ortada. 21 tane insan iskeleti, birkaç tane kayık iskeleti, 8-10 tane bakır para, 8000 sene önceki adamların ayak izleri. Bir yılda 50 milyon insanın yararlandığı bu tesisten 200 milyon insanın yararlanması gerekirdi. Bir taraftan çıkan bu iskeletleri, paraları müzayedeye koysak diğer taraftan 150 milyon insanın ödeyeceği ücretleri hesap etsek ortaya ne çıkar? Benim matematiğim oldum olası zayıftır, ben bu hesabı yapamam. Yapanlar bir zahmet bu hesabın sonucunu bana da bildirsinler. Bu işin bir tarafı.
Geçelim işin diğer tarafına: Bu kazılardan bir Osmanlı cami kitabesi çıksaydı. Mesela üzerindeki tarihten de İstanbul’da ilk yapılan camilerden biri olduğu, biraz da okkalıca bir eser olduğu anlaşılsaydı ve imarı cihetine gidilseydi ne olurdu? Olacak Hz. Yunus’un ifadesiyle aynen şuydu:
Yerden göğe küp yığsalar/Tepesine dek çıksalar
Sonra bir tekme vursalar/Ne hoş olur gümbürtüsü.
Bu memlekette 1927 tarihli ve 1057 sayılı kanunla ortadan kaldırılan levhalar, kitabeler, nice sanat eserleri vardır. Bunlar hakkında bu zevatın hangisi ne yazmıştır? Daha da vahimi bu sanatseverlerin kaç tanesi kanunla böyle bir kıyımın yapıldığından haberdardır? Peki şu anda bu kıyımı duysalar tepkileri ne olacaktır? Koskocaman bir hiç. Hem de en celî hatla ve devâsa ebatta yazılmış bir hiç. Onlar için böyle bir kanun haktır ve doğrudur. Sanata ve sanat eserlerine karşı bir kıyım ve katliâm değildir. Yeryüzünde böylesine abes ötesi bir kanunun çıkarılmasından, hukuk tarihine geçirilmesinden de ayrıca bir rahatsızlık duyacaklarını şahsen düşünmüyorum.
2015 yılının Mart ayı, arkasında dehşetli bir acı bırakarak gitti. Görev başında bir savcı çok aşağı seviyeden bir muameleye maruz bırakılarak şehid edildi. Bu milletin yüreğine kor basıldı, basılan kor az geldi. Üstüne bir de tuz biber ekildi. Ve bu dehşet karşısında sesi çıkmayan, bıyık altından gülen, bu vahşeti kınamak nezaketini dahi gösteremeyenler oldu. Hatta ve hatta savcıyı suçlu bulanlar (!) bile vardı. Bunu yapanlar kim dersiniz?
ENTELLERİN ÜZERLERİNDEKİ ZIRH PATİSKAYA DÖNDÜ
Benim kanaat-ı âcizaneme göre bunu yapanlar Rumeli Hisarı camiine “hayır, istemezük” diyenlerin tâ kendileridir. Bu milletin de artık bu seslere tahammülü yoktur. Bunlar İstanbul’un Osmanlılarca işgal edildiğine (!) candan, gönülden inanan tek hücreli amip gibi basit mahlûklardır. Bu milletin uzun tarihinde “kısa bir devir” bunları allayıp, pullayıp bu milletin karşısına “aydın” olarak çıkardı. Çıkarmanın ötesinde âdeta dayattı. Bu ışıktan mahrum aydınlar şu anda bu imtiyazlarını bırakmak istemiyorlar, açıkça böyle bir niyetleri yok. Ama Allah’a şükür her geçen gün etrafları biraz daha fazla boşalıyor. Allah’ın nuru daha fazla yayılıyor. “Cenaze namazı, kurban derisi, zekât fitre toplamak dışında” İslâmî hiçbir şeye hayat tanımak istemeyen devletin onlara giydirdiği çelik zırhları da son senelerde âdeta patiskaya döndü. Kendilerini semirtip geliştirenlerin devri ise kapandı. Tabuları yıkıldı. Bunlar son bir gayretle “eski geleneklerimizi acaba nasıl sürdürebiliriz?” sualine cevap bulma çabası içerisindeler. Ama bu çaba boş bir çabadır. Ve bu seslerin de gök kubbede bir baykuş sesinden öte bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Çünkü gök kubbede bülbül sesi, kanarya sesi, saka sesi… Baaki kalır. Daha da ötesinde Kur’an, ezan, zikir, tekbir ve tesbih sesleri baaki kalır. Çözüm için son söz:
Her şeye rağmen bu cami-i şerif yapılmalı. Ezan-ı Muhammedî 29 Mayıs 1453’teki heyecana eş bir sadakat, samimiyet ve Davudî bir letâfetle tekrar gök kubbeyi doldurmalı.
I-B.TARİHSEL ARAŞTIRMALARI İstanbul’un eski Eminönü ilçesinde,Ayasofya’nın batısından gelerek batıya doğru devam eden ve antik Mese yolunu takip eden ana caddede eski Forum Konstantinos olan Çemberlitaş meydanının ortasındaki Köprülü kütüphanesinin güneyinde yer alan ve şimdi yıkılmış olan eski Eminönü Belediye Binasının bodrumunda kalmıştır.
Peykhane sokak ile Boyacı Ahmet sokağın kesiştiği köşede yerdedir.BknzHarita1. Elde mevcut bir yapım kitabesi olmadığından eserin Doğu Roma (Bizans) yapısı olduğu ileri sürülürken Theodosius Sarnıcı;ll.Theodosius(408-450)döneminde yapılan Maksima Sarnıcı,Pulkeria Sarnıcı adları verilmesinin yanı sıra herhangi bir ad verilmeyerek bulunduğu sokağın adıyla Eşrefiye Sokağı sarnıcı olarak adlandırıldığı görülmektedir. Bu ad sokağın eski ismidir. Bu önemli Bizans yapısının neden orada yapıldığı ve yıllar içinde çevre ile olan ilişkisinin anlaşılabilmesi için öncelikle dönemindeki ilgili olduğu su şebekesinin bilinmesi lazımdır. Doğu Roma Devletinin başkenti olan İstanbul da su şebekesinin sistemli tam bir incelemesi yapılmamıştı, dolayısıyla bu sistemi teşkil eden yapı tipleri, bunların çalışma mekanizmaları, su şebekesinin beslendiği kaynaklar, suyollarının güzergâhları gibi konular tam olarak bilinmemekteydi. Sadece yapılan münferit çalışmalar vardı. Fakat son yıllarda İngilizlerin İstanbul ve çevresinde yaptığı bu konu hakkındaki çalışmalar çok aydınlatıcı olmuş ve konuya büyük açıklık getirmiştir.( J.Crow-J.Bardill- R.Bayliss The Wtaer Supply of Byzantine Constantinople London 2008)
Araştırmalar: İstanbul daki diğer kapalı sarnıçlar kadar araştırılmamıştır. Hakkındaki en eski bilgiler sırasıyla önce Mordtmann dan gelmektedir(A.D Mordtmann Esquisse Topographiquede Constantinople Lille 1892 s.70).Fakat hakkındaki esas büyük ilmi araştırma diğer su sistemlerinde olduğu gibi Forcheimer-Strzygowskı nin çalışmasıdır(Ph.Forcheimer-J.Strzygowskı Byzantinischen Wasserbehalter von Konstantinopel Wien 1893 s.61).Yüzyıl başında bir Alman araştırmacı konu hakkında daha etraflı bilgiler vermiş ve yapının detaylı çizimlerini yayınlamıştır(K.Wulzinger Byzantinische Substruktion-Bauten Konstantinopels Jhb.des deutschen Arche-İnst 27 1913 s.370-395)Son ve geniş kapsamlı yayınlardan bir tanesi eski Alman Arkeoloji Enstitüsü Schneider in Byzans kitabıdır(A.M.Schneider Byzanz,Vorarbeiten zur Topographie und Archaeologie der Stadt- Istanbuler Forschungen 8-Berlin 1936 s.87).Araştırmalardan topğrafyaya dayanan en önemlisi 1989 da yapılan bir doktora tezidir.Bu tezde yapı etraflıca anlatılmış ve hakkında gerekli bilgiler verilmiştir(Özkan Ertuğrul İstanbul da Bizans Devri Su Mimarisi İstanbul) Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora tezi İstanbul 1989 s.317)Görüldüğü üzere Yerebatan Sarayı ile kıyaslanırsa hakkındaki çalışmalar çok azdır.Buna rağmen orijinal sütun başlıkları hakkında yazılan eserler de çok dikkat çekmiştir(W.Betsch The History,Production and Distribution of the Late Antique Capital in Constantinople Ann Arbor 1977 s.50-59,63,127,129-131,134,161-162,196-197,214,351-352) I-C. SANAT TARİHİ ARAŞTIRMALARI I.İstanbul’un Fethinden önce su mimarisi Klasik çağlarda İstanbul ilk defa kurulduğu zaman Byzantion diye adlandırıldı ve kurulduğu yer olan Topkapı sarayı çevresinde bu ilk döneme ait 5 su kuyusu tespit edilmiştir. Bunlardan bir tanesi Topkapı Sarayının birinci avlusunda Dolap Ocağı denen yerdeki kuyudur.İstanbul M.Ö 2yy da Roma devletinin eline geçince şehir kademeli olarak genişletilmiş ve buna bağlı olarak şehrin su sistemi de gelişmiştir.Şehrin gerek Roma gerekse Bizans döneminde bu kadar teşkilatlı bir su sitemine sahip olması şu nedenlerle özellikle eski başkent Roma ile kıyaslanarak açıklanabilir. Roma da şehrin içinden geçen Tiber nehri eski başkente yeteri kadar su sağlayabiliyordu bu yüzden eski başkentte İstanbul’daki kadar sarnıç yoktur. İstanbul batıya doğru büyütüldüğünden şehrin gelişmesi hep tepelik engebeli arazide olmuştur. Bütün bunlara ilaveten şehirde az sayıda su kaynağı vardır artan nüfus ve ona bağlı olan imar faaliyetleri su ihtiyacını da arttırmıştır. İlerleyen zaman içerisinde özellikle 7. Ve 8.yüzyıllarda şehrin düşman saldırılarıyla kuşatılması esnasında dışarıdan şehre su getiren tesislerin tahrip olması ya da deprem gibi başka nedenlerden etkilenmesi su ihtiyacını daha da arttırmıştır. İstanbul da Bizans dönemi su şebeke sistemi hakkında ilk kapsamlı incelemeler 19yy da yapılmaya başlanmış ve günümüze kadar değişik yoğunlukta devam etmiştir. Yapılan münferit çalışmalarla birçok sistem unsuru yapı elemanı aydınlatılmışsa da bunların çapı sistemin esasını ortaya çıkartmaya yetmediği için, bu konuda bazı hipotezler ortaya atılmıştır. İstanbul da Bizans dönemi su şebeke sisteminin ilk oluşumu hakkında ileri sürülen bir yaygın görüşe, İstanbul un kuzeyindeki Belgrat Ormanı çevresinde yapılan bentler vasıtasıyla yerelsular toplanmış. Toplanan sular boru hatlarıyla Halicin kuzeyine getirilmiş. Oradaki derelerin vadileri su kemerleri yapılarak aşılmış. Haliç yönünden Eğri kapı civarında şehir suruna kadar getirilmiştir oradan şehre sokulduktan sonra belli bir yerde 3e ayrılmış üç ana koldan üç merkezde (Muhtemelen At Pazarı Fatih-Yeni Bahçe-Ayasofya) yer alan su taksim tesislerine ulaştırılmış ve böylece Buralardan şehrin tüm mahallelerine su dağıtılmış olabileceği ileri sürülmüştür. Bu akla yatkın görüşe ilaveten başka öneriler de vardır. Bunlardan şu çıkarımlar yapılabilir. Şehrin batısında Trakya bölgesinden getirildiği düşünülen ilk suyolunun İmparator Hadrianus (117-138) tarafından yaptırıldığı ileri sürülür. Bu günümüzd de kabul edilen ve varlığı arkeolojik olarak ispatlana bilen bir görüştür (J.CROW The Water Supply of Byzantine Constantinople London 2008 s.14-15) Şehir 4yy da Romanın başkenti haline getirilince imar edilip nüfusun arttırılması ile birlikte getirilen su miktarı da arttırılmış olmalıdır ki bu arttırmaya yarayan en önemli tesis Valentinianus (Valens)(364-378) su kemeridir. Yeni başkentin yerüstü ve yer altı su yollarının inşa faaliyetleri yanında,yine bu dönemde(4yy da)yeraltında ve üstünde sarnıçlar yapıldığı bilinmektedir.7. ve 8. Yy dan itibaren bu tesisler önceleri batıdan gelen akınlarla ve zaman zaman yaşanan depremlerle tahrip olmuştur. Çeşitli zamanlarda yapılan onarımlar yeterli olmadığı için artık küçük çaplı sarnıçlar da yapılmaya başlanmıştır. Bunlar tahrip olmuş su taşıma sistemlerinin yetersizliğinden dolayı genellikle yağmur ve sızıntı sularla beslenecek şekilde inşa edilmişleridir. Şehre gelen suyun dağıtımı konusunda çok taraftar bulan bir diğer görüş de suyun çok yükseklerde yapılmış açık hava rezervuarlarında toplanıp buradan şehirdeki daha küçük sarnıçlara kanal veya borularla dağıtıldığıdır. Halk arasında mevzubahis olan ve şehrin neredeyse her tarafında Aya Sofya ya çıkan tüneller efsanesinin nedeni de budur(S.Eyice İstanbul’un Bizans Su Tesisleri Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi 5/2 1989 s.5)Sözü geçen bu üç açık su toplama havuzları günümüze kadar sağlam vaziyette gelmiştir. Fetihten sonra, Osmanlı devrinde şehrin su şebekesinin onarıldığı bilinmektedir. Valens su kemeri tekrardan hayata geçirilmiştir. Su kaynaklarını şehre bağlayan su kanalları onarılmış ve bakım işi için suyolcu denilen görevliler istihdam edilmiştir. İstanbul’un Bizans döneminde oluşturulan ve zaman içinde geliştirilen su şebeke siteminin başlıca bilinen elemanları kuyular, suyolları, su kuleleri, çeşmeler, ayazmalar, hamamlar, sarnıçlar olarak sayılabilir. Bunlardan bazılarını kısaca açıklayıp esas konumuz olan Yerebatan Sarayı ve Şerefiye Sarnıcı hakkında daha detaylı bilgiler vereceğiz. II. Kuyular İstanbul’un Bizans döneminde n önce görülen kuyular bu dönemde hem sur içinde hem de sur dışında yeni ilavelerle kullanılmaya devam etmiştir. Bu kuyular taş ya da muntazam kesme taşlardan yapılmışlardır. Formları yuvarlak ya da köşeli başlayıp sonra yuvarlaklaşan biçimler gösterir. Ağız kısımlarında bilezik taşları yer alır. Bazılarında yukarıdan aşağı inen döner merdivenler vardır. Diplerinde kemerli(veya tonozlu)galeriler bulunabilir. Zeminleri taş kaplıdır. Hayvan gücüyle dolap usulü su çıkarılırdı İstanbul sur içinde şimdiye kadar Topkapı Sarayı çevresindekiler hariç başka bir örnek bulunamamıştır. III. Çeşmeler İstanbul’da günümüze çık az örnek gelebilmiştir. Yunan kültüründe görülen çeşmelere Nymphaion denir. Yunan ve onu takip eden Roma döneminde birçok değişik çeşme örnekleri yapılmıştır.(S.Eyice age s.11 J.CROW age s.9-10). IV. Ayazmalar Bunlar halkın su ihtiyacı için yapılmamışlardır dini su tesisleridir. Kelime manası Kutsal-Mübarek tir.Kutsal sayılan,şifa ve hayır getirdiğine inanılan bazı doğal su kaynaklarının genel olarak basit havuz ya da suya yaklaşmayı huşu uyandırarak sağlayan yapılardır. Belli aziz veya azizelere ithaf edilmişlerdir.İstanbul’da çok bulunurlar en önemlisi Ayvansaray’daki Blakherna Ayazmasıdır.sur dışında en meşhur olanı Zoodokhos Piği adıyla anılan Balıklı Rum ayazmasıdır. Bu ikincisi aynı zamanda İstanbul Rum Patriklerinin resmi mezar kilisesidir. (Ö.Ertuğrul İstanbul’da Bizans Devri Su Mimarisi İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi İstanbul 1989 s.78.E.Karakaya Ayazmalar Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi 1 1993 s.473-474 ). V-Hamamlar Yıkanmaya ve temizliğe yönelik tesisledir. Kaynaklarda çok sayıda hamam adı geçse de çok azı tespit edilebilmiştir. Ayrıca eldeki bilgiler bu yapıların mekân özelliklerini ve işlevlerini öğrenmek için yeterli değildir. İstanbul’daki bir zamanlar var olan Bizans hamamlarının erken örnekleri bilinen Roma Hamamlarından farklı değildir. En belirgin farklılıkları Roma Hamamlarında görülen aksiyalitenin kaybolmuş olmasıdır zaten bu yüzden mekân özellikleri tam olarak öğrenilememektedir. İstanbul’da kazılarla ortaya çıkartılan bu tip hamamlardan bazıları şunlardır, a-Sultanahmet Hipodrom yakınındaki Zeuksippos Hamamı 2yy sonu b-Valens Su Kemeri bitişiğinde Saraçhanede Kalenderihane yanındaki çifte hamam c-Sultanahmet Peykhane sokak da bulunan ve 5yy tarihlenen hamam kalıntısı(F.Özgümüş 2007 Istanbul Suriçi Arkeolojik Yüzey Araştırması Araştırma Sonuçları Toplantısı 26/1 Ankara 2009 s.5) VI.Sarnıçlar İstanbul’daki su sisteminin en önemli elemanlarındandır. Genellikle kâgir yer altı su depolarıdır. İstanbul un antik su şebeke sisteminin kapsamlı incelemesi olmadığından bu sarnıçların nasıl işlediği ve nasıl kullanıldığı hakkında tam bir fikrimiz yoktur. Sarnıçlar şehrin çeşitli yerlerinde yapılmışlardır. Ayrıca şehir dışında ve Anadoluda da görülürler. Bugün İstanbul da bilinen sarnıç sayısı 65 den fazladır. Yayınlananların yanında yayınlanmayanlar olduğu gibi tümden ortadan kalkmışlar da vardır. Hepsinin tüm bir envanteri çıkarılmamıştır. Sarnıçlar genelde açık ve kapalı sarnıçlar diye ikiye ayrılırlar. Üstü açık olanları sarnıç olarak değerlendirenler olduğu gibi farklı şeyler söyleyenlerde vardır. Mesela bunların büyük su toplama havuzları olduğu ve bu havuzlardan Sur hendeklerine su verildiği ileri sürülmüştür. Fakat bu öneri ilim dünyasında pek kabul görmemiştir.(S.Eyice age s.5). -Karagümrükteki Sarnıç (Karagümrük Stadyumu) Bu sarnıca Aetios Sarnıcı da denmektedir ana bu durum tam olarak açıklığa kavuşmamıştır.421 senesinde yapıldığı kabul edilir.Toprağa gömülü inşa edilmiştir.244X85m ölçülerindedir.15m derinliğindedir -Sultan Selim deki Çukur Bostan Bu su haznesi de yukarıdaki gibi toprağa gömülü olarak inşa edilmiştir.459 senesinde yapıldığı kabul edilip Aspar sarnıcı diye anılır. Fakat inşa tarihi daha sonra olmalıdır. Bitişiğindeki Selimiye Camisi altında kalan Bonos sarayının sahibi 7yy da yaşamış Vali Bonos tarafından yaptırılmış olmalıdır.15X152m ölçülerinde kare bir mekândır 11m derinliği vardır. -Fındıkzade Altı Mermerdeki Çukur Bostan Adı tam olarak belli olan tek açık hava su haznesidir. İmparator Anastasios zamanında(491-518) toprağa gömülü olarak yapılmıştır.170X147m ölçülerindedir. Mokios Sarnıcı olarak bilinir. Üstü Kaplı Sarnıçlar: Kamu ya da özel binaların alt yapı olarak veyahut bağımsız inşa edilmiş tesislerdir. Bunların çeşitli fonksiyonları vardır. 1-Su ihtiyacı için yapılanlar şehrin suyunu karşılamak amacıyla inşa Edilmişlerdir. 2-Meyilli bir araziyi düzeltmek için yapılanlar üzerine oturacak binaya düz bir zemin teşkil eder. Bu tip kapalı sarnıçlara emprovize sarnıç da denir. 3-Bazen de bu alt yapılar sığınak olarak kullanılmışlardır. Üstü kapalı bu sarnıçlara ilave ten mahzen sarnıçlar denin bir grupta bazı Bizans kiliselerinin alt yapıları sarnıç sıvasıyla sıvanarak su ihtiyacını karşılamak üzere değişik fonksiyon verilmiştir. Bunun nedeni Bizansın son yıllarında şehre su getiren suyolları çalışamaz olmuş, su kemerleri gerek düşman istilası gerekse depremlerden zarar gördüğünden kullanım dışı kalmış dolayısıyla bu mahzen su sarnıçları su biriktirmek için çok işe yaramıştır. Üstü kapalı sarnıçların genel özellikleri şu şekilde açıklanabilir: Çoğunlukla kare planlıdırlar ancak bazı farklı plan tiplerinde de olabilirler. Duvarları düz olabildiği gibi bazen içten dıştan payandalarla takviye edilmişlerdir. Bunların üzerinde derin nişler vardır(Zeyrek Sarnıcı)Bunun nedeni su basıncına karşı statik bir koruma olmalıdır. Üst örtülerinde çeşitli tonoz tipleri kullanılmıştır. Bazılarının içinde destek yoktur ama genellikle üst örtü sistemi kolonlarla desteklenmiştir. Burada bizim konumuz olan Yerebatan ve Şerefiye sarnıcı bu tipe girer. Taşıyıcılar sütunlarla oluşturulur bazen payeler de vardır (ikisi karışık)Payeli olanlarda payeler genellikle Osmanlı döneminde mevcut sütunun ağır bir kılıf içine alınmasıyla statik amaçlı yapılmışlardır. Yerebatan Sarayı sarnıcında bunun örnekleri görülmektedir. Kapalı sarnıçlardaki sütun başlıkları başlı başına bir çalışma konusudur. Bu başlıklar devşirme olabildiği gibi özellikle belli bir sarnıç için yapılanları da vardır. Konumuz olan Şerefiye Sarnıcındakiler buna en güzel örnektir orijinal 5yy olup bu sarnıç için yapılmışlardır. Başlık tipleri geç antik dönemin özelliklerini gösteren türdendir. Korent, Kompozit ve Sepet başlıklar(=İmpost Başlık) kullanılmıştır. Sütunlar yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanır. Gene bir Geç Antik dönem özelliği olarak kemer ayağı ile sütun başlığı arasında ikinci bir başlık gibi duran impostlar bulunur.Bunlardan bazıları da İyonik Volütlere sahiptir bu tip 6yy İyonikl impostlar 6yy Jüstinianus devrine tarihleni. Bir çok sarnıçta devşirme olarak kullanıldığından tarihleme konusunda dikkatli olunmalıdır. Sütunların kaideleri iki kısıma ayrılır çoğunda iç bükey dış bükey kesitli Attik kaideler kullanılmıştır. Zemin kare tuğlalarla kaplıdır eğer Osmanlı tamiri varsa çokgen kaplama görülür. Zeminlerin bir noktasına su tahliye gideri vardır ve bu kısımları genel olarak yapı dışında inşa edilmiş kuyularla bazen de çeşmelerle bağlantılıdırlar. Tesislere su girişi ya da zemine iniş genellikle tonozların muhtelif yerlerinde açılan (Bir köşesinden )menfezlerle sağlanmıştır. Su bacaları 7 denen bu açıklıklar ile sarnıç yanındaki kuyunun aynı zamanda sarnıçta toplanan suyun bozulmasını önlemiş olabileceği ileri sürülmüştür. Bazen pandantiflerde görülen amfora delikleriyle bu açıklıklar karıştırılmamalıdır. Su getiren delikler künklerle birbirlerine bağlıdır.Bu tip künkler Zeyrekteki Zeyrek Sarnıcında yapılan restorasyon çalışması sırasında bulunmuşlardır. Yapıların duvarları kemer başlangıçlarına kadar taş ve tuğla örgüsü şeklinde yapılmış üzeri su geçirmez hidrolik sıvayla kaplanmıştır. Üst örtü ise tamamen tuğla ile inşa edilmiştir ancak sıvanmamıştır. Bazı yapıların duvarlarında konsollar bulunur kademeli dizilmişlerdir ama zemine ulaşmazlar.Bunların su seviyesini ölçmeye yaradığı düşünülebilir. Bazı yapılarda üst örtü bir duvarla çevrilidir ve buralarda pencere açıklıkları vardır(Zeyrek). Sarnıçlarda kullanılan su geçirmez sıva sarnıcın için ne kadar su konacaksa o hizaya kadar duvarları kaplar. Bunların genellikle sütun başlığı seviyesine kadar oldukları görülür buradan da içindeki su seviyesinin bazen başlıkları da içine aldı anlaşılmıştır. İstanbul’da Sayısı bilinen kapalı sarnıçlar 65 den fazladır.Bizim konumuz olan Yerebatan ve Şerefiye sarnıcı haricindeki belli başlı kapalı sarnıçlar şunlardır.Sultanahmet Binbirdirek,Zeyrek Sarnıcı,Fatih Sultan Sarnıcı,Kadir Has Üniversitesindeki sarnıç,Soğuk çeşme Sokaktaki Sarnıçlar,Topkapı Sarayındaki Kapalı Sarnıçlar,Yedikule Studios Sarnıcı,Sultanahmet Manganlarda ki Sarnıçlar,Mercan Yokuşu Eski Bible House günümüzdeki Red House kitabevi altındaki Sarnıç,Fatih Müftü Ali mahallesi müftü hamamı sokaktaki sarnıç,Fatih Arat Pazarındaki Sarnıç,Fatih deki Otlukçu yokuşundaki sarnıç,Pammakristos olan Fatih deki Fethiye Camisi altındaki su dolu sarnıç,Hipodromdaki Sphendone sarnıcı ,Ayasofya nın altındaki sarnıç ,Eski adı Pantepoptes olan Esski İmaret camisindeki su dolu sarnıç,Karagümrük Kasımağa deki Sarnıç,Haydar Semtindeki Sarnıç,Eminönü Acı Musluk sokağı(şimdiki Cemal Nadir sokağı)nda bulunan Botaniates Sarayı denen yerdeki su dolu sarnıç,Beyazıt Antik Otelin altındaki Sarnıç,Beyazıt Yeniçeriler Caddesi Kafar Handaki sarnıçlardır.Sadece sur içerisinde değil İstanbul un başka semtlerinde de kapalı sarnıçlar bulunur Küçükyalıdaki Bryas Sarayı sarnıcı bunlara örnektir. ŞEREFİYE SARNICI Yaklaşık olarak 42.5mX25m ölçülerinde ki sarnıçta 4X8 olmak üzere 32 sütun vardır.
Eskiden üzerinde Arif Paşa konağı vardı.(Anonim’Arif Paşa Konağı’ Reşat Ekrem Koçu Ansiklopedisi 2 İstanbul 1959 s.1010-1011) Bu konak bir süre Eski Eminönü Belediyesi olarak kullanılmıştır.Başlıkların üslupları ve impostların süssüz oluşu hepsi 6yy önce 5yy ı başka bir deyişle ll.Theodosius (408-450) devrini işaret etmektedir.(Bu dönemdeki diğer imparatorlar Markianus (450-57),L.eon (457-474),Zeno(474-491)da ihtimallere dahil edilmelidir)..Geç antik çağın İstanbul’daki bu en önemli anıtı aynı dönemin Mimari plastiğinin incelenmesi bakımından İstanbul arkeolojisinde ayrı bir yere sahiptir.
Anlaşıldığına göre Sarnıç inşa edildiğinde Mese nin hemen yanındaydı. Bulunduğu meyilli araziyi Mese seviyesine çıkartmıştır. Bu kadar önemli bir yerde antik şehrin ana caddesinin üzerinde böyle sağlam bir alt yapı yapılmış olması yapının sadece caddeyi tutan,teras oluşturarak caddeyi genişleten ve civarına su sağlayan bir alt yapı tesisinin olmasının yanı sıra sağlam büyük ve itinalı mimarisiyle de üstünde bu özellikleri taşıyan ve Mese yi süsleyen bir üst yapıyı taşıması ve öncelikle de ona hizmet vermesi gereğini de akla getirmektedir.Mese nin anıtlarla süslü olduğu bilinir ama bu bölgenin nelere sahip olduğu bilinmemektedir.Şerefiye sarnıcının bulunduğu bölgeden başlayarak Beyazıt Soğanağa daki Star İşhanı’nın bulunduğu yere kadar bu tip alt yapı sarnıçlar mevcuttur bunların devirleri hemen hemen aynıdır 5 ve 6 yy lara tarihlendirilirler hepside arazinin denize doğru olan meyilini düzeltmek için yapılmışlardır(Şerefiyeden Beyazıt a giderken Mese üzerindeki Kafar Han da bulunan sarnıç 6.yy aynı hattı takip edince gene Mese üzerinde Tiyatro Caddesine cephesi olan Yüceller İş Merkezindeki alt yapı gene aynı paralel de ki caddede bulunan Aydın Saray İş hanının altındaki Roma Dönemi kalıntıları AntikOteldeki Alt Yapı ve son olarak Soğanağa Mahallesindeki Star İş hanında bulunan alt yapılar hep aynı fonksiyon için yani üzerlerindeki Forumlara ve binalar teras meydana getirmek için yapılmışlardır.)Mese’nin güneyi yani denize bakan tarafı meyillidir.Bu topoğrafyada eldeki bilgilere göre Şerefiye Sarnıcı ile Augusteion arasında 1 tane daha dev sarnıç bilinmektedir.Bu aslı Konstantinos dönemine tarihlendirilen Binbirdirek Sarnıcıdır.224 sütunlu bu abidevi yapı Philoksenus sarnıcı diye diye adlandırılır.
Şerefiye Sarnıcı 42,5mX25m ölçülerindedir.Dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır.Biraz tehlikeli olmakla beraber içine girilebilmektedir.Sarnıç içerisinde yapılan çalışmalar sırasında zemine kadar inilebilmiştir.Etrafını çevreleyen duvarlar tuğladır.Üst örtüsü kubbe-tonozlardan oluşmaktadır.(Resim 2)Üst tarafında Osmanlı Devrine ait taş çıkmalar mevcuttur.Üst örtü mekan içerisinde dikdörtgenin kısa kenarları boyunca dörder uzun kenarları boyunca sekizer olmak üzere 32 sütuna sahiptir.Sütunlar 5m yüksekliğinde olup yekpare mermerdendir.Gövdeleri yukarıya doğru hafifçe incelir.Attik Tipi sütun kaideleri çift kademeli kare blok şeklindeki postamentlere oturur.Sütun başlıklıları daha önce de belirtildiği gibi korent düzenindedir ve kemer ayağı ile sütun başlığı arasında kesik piramit biçiminde ikinci bir başlık gibi olan impostlar mevcuttur.Aşağıda bu konu hakkında daha detaylı bilgi verilecektir.Sarnıç sütun başlıkları hizasında duvar ile çevrelenmektedir.Bu duvar üzerinde 16 adet pencere açıklıkları bulunur.Sütunların çapı yaklaşık 0.80m dir. Sarnıcın inşaatında kullanılan tuğlalar 0.35m ölçüsünde ve karedir kalınlığı 0.04m olarak ölçülmüştür(Ö. Ertuğrul age s.319).
Yapıya giriş, güney-batı köşesinden olup, buradan güney duvara bitişik olarak aşağıya inen bir taş merdiven yer almaktadır. Bu merdivenin. Bu merdivenin üzerine son yıllarda beton dökülmek suretiyle yeni bir merdiven oluşturulmuştur. Yapının duvarları, sıva ile kaplı iken (Hidrolik Sıva) sütunlara oturan üst örtü sıvasızdır. Zemin tuğla plakalarla kaplanmıştır. Üst örtüde kubbelerde su bacalarının delikleri yer alır. Zeminde kuzey batı köşede su tahliye deliği vardır. Ayrıca buraya yakın bir yerde de dış tarafta bir su kuyusu yer alır ki bunlar birbirlerine bağlantılı olmalıdır. Şu anda bile yapıya doğu yönündeki duvardan sürekli olarak temiz su gelmektedir. Yukarıda bahsedilen tuğla boyutları tüm sarnıç için standarttır. Zeminde kullanılan tuğlalar biraz daha büyük olup 039mX039m ölçülerindedir. Sarnıcın duvar birleşim yerlerinde su basıncına karşı koymak için yuvarlak Pahlar yapılmıştır. Bunların genişlikleri ortalama 0.20m dir. Duvarların tümünde yaklaşık 3.25m yükseklikte değişken kesitlerde oyuklar bulunmaktadır. Bunlar çok eski olup fonksiyonları bilinmemektedir. Bu oyukların birinden çıkan moloz sarnıç ana girişindeki merdiven sahanlığında kaide olarak kullanılmıştır. Hidrolik Horasan harcı kaplı duvarlarda yer yer sıva dökülmeleri görülür. Bazı kaynaklarda üst örgünün Osmanlı döneminde yapıldığı anlatılır(Biz bu görüşe katılmıyoruz).Sarnıcın ana girişindeki merdiven 28 basamaktan yapılmıştır. Duvara bitişiktir yapılırken orijinalinin üstüne beton dökülmüştür. Ahşap sahanlığı orijinal taş sahanlığın üzerindedir.Bu beton merdivene ilave edilen ahşap merdivenle zemine inilir. Merdivenin bitişik olduğu duvarda değişik kesitler ve kotlarda oyuklar mevcuttur. Üst kotta derin nişli pencere boşlukları vardır. Bunların oturduğu kısımlar hasar görmüştür. Sarnıcın duvar yüzeylerinde aşınmalar, kireçlenmeler harç kalıntıları tespit edilmiştir. Merdivenin bitişik olduğu diğer duvarda pencere nişi yoktur fakat yapının statiğini bozabilecek oyuklar mevcuttur üzerinde aşırı kireçlenme ve mantarlaşma vardır kuzey batısına gelen duvarda ise yoğun su akışı tespit edilmiştir. Bu duvarda kemer başlangıç seviyesinden itibaren derin pencere nişleri vardır. Bunlar daha az zarar görmüştür. En son duvar ise çok hasarlıdır ve sarnıcın statiğini bozmaktadır. Bunda da derin pencere nişleri görülür. Üzerinde tehlikeli boyutlara ulaşmış çatlaklar vardır. Sarnıcın üst örtüsü 45 adet kubbeden oluşur(Kubbe-Tonoz)Kubbelerin altlarında her bir köşede birer adet olmak üzere 4 adet su giriş haznesi bulunmaktadır.(Bu bilgiler Sarnıç için daha önce hazırlanmış bir rapordan alınmıştır. Ü.Serdaroğlu-M.Uğur Şerefiye Maksima-Theodosius Sarnıcı.Restorasyon Çalışmaları İst.Büyük.Şehir Belediyesi Tarihi Çevre Müdürlüğü Yayınlanmamış Restorasyon Raporu İstanbul 2005 s.23 Fakat burada kubbe pandantiflerinde görülen amfora delikleri de olabilir hatta böyle olması lazımdır.Statik açıdan binanın çok işine yarayan bu açıklıkların su sağlamak için kullanıldığına dair veriler ihtiyatla değerlendirilmelidir.)Her kubbe girişinde bulunan delikler değişken kesitlidirler ve bunların bazıları tahrip edilmiş olup eskiden Eminönü belediyesi varken havalandırma bacası olarak kullanılmıştır( 3 tanesi).Yapının duvarlarında görülen statik tehlike kolonlarında döşemesinde ve tavanında da görülür.Eski niteliksiz restorasyonlarda kırılmak suretiyle yapılan değişiklikler bazı kubbe bölümlerinde neredeyse %80 e varan orijinal malzeme kaybına yol açmış geri dönüşü imkansız hasarlara neden olmuştur. Sarınıcın döşemelerinde tespit edilen kırık yoğunlaşması kuzeye doğru artmakta ve kuzeyde batıda tamamen döşemsiz bir zemin halini almaktadır. Zemin döşemesinin tek kat olduğu anlaşılmıştır. Sarnıcın uzun kenarı boyunca oluşan kolonlar arası akslar döşemede de birer yol oluşturur gibi kenarlarda kullanılan karoların bir sıra halinde döşenerek aralarındaki karoların ise derzlerinin kaldırılmasıyla iki yanda bulunan karolar vurgulanmıştır.( Ü.Serdaroğlu-M.Uğur age s.24). Sarnıcın mevcut giriş kapısı kubbe kırılmak suretiyle oluşturulmuştur. Sütun Başlıkları:Yapıdaki sütun başlıkları orijinal olup devşirme değildir.Yarıfabrik korent düzeninde başlıklardır.Tam olarak bitirilmemişlerdir.Suyun içerisinde kalacağı ve kimsenin görmeyeceği düşünülerek böyle yapılmış olmalıdırlar.Üzerlerinde orijinal impostlar bulunur.(Resim 3)
İstanbul’da Geç antik dönemde bu tip sütun başlıklarının üretilmesi ve nasıl kullanıldığı konusunda en iyi örneklerden biri Şerefiye Sarnıcıdır.( W.Betsch age s.32).Sarnıcın tümünde muhtemelen Prokennesos (Marmara Adası)mermerinden başlıklar ve impostlar yapılmıştır.Sütun gövdelerinin çoğu çamura saplanmış vaziyetteydi.Tüm impostlar sütun başlıkları ve sütun gövdeleri tek tiptir boyutları aynıdır.Mimari süslemenin çok iyi korunduğu görülür.Herhangi bir zara veya aşınma söz konusu değildir.Sadece bir başlığın köşesi kırıktır bu kırıkta antik çağda değil sonradan ve bilerek yapılmış olmalıdır. Sarnıçtaki tüm başlıklar kolosal ölçülerdedir yükseklikleri 1m den fazladır.İstanbul’da bu tipteki en büyük sütun başlığı koleksiyonudur. (W.Betsch age s.50-51).Başlıklardan 32 tanesi kendi aralarında bazı detaylarda farklılık gösterirler bazıları kısmen bitirilmiştir.Bunlarda otuz adedi tam olarak yarım bırakılmıştır.Sadece üstlerinde merkezden ileri doğru uzanan kısımlarında yaprak lobları görülür.Bu yaprakların baştan savma yapıldığı hemen anlaşılır.Bu yaprakların sayısı 520 dir ve onlardan başka bir dekorasyona rastlanmaz.İki tane başlık tam olarak bitirilmemiş olmasına rağmen üzerindeki dekorasyon bitime yakındır.Bunlardan birinde süsleme başlığın üst kısmının üçte ikisini kaplar.Yüksek kabartma değildir merkezdeki yaprak lobları gibi alçak kabartma olarak yapılmıştır.Başlıklardan bir tanesinde en alt sıradaki akantus yaprakları yüzeye doğru uzanır.Abakusun dekor kalıbı (Yani nasıl süsleneceği kabartmaların nasıl yapılacağı)bitirilmiş fakat süssüz bırakılmıştır.Bir diğer başlığın yarım bırakılmış korent başlıklara en iyi örnek olduğu bilinir Betsch bunun tarihlemede çok yardımcı olduğunu ve diğer başlıklarla kıyaslandığında esas tarihi verdiğini yazar(W.Betsch age s.53)Başlıklarda kabartmalar 3 ana bölüme ayrılmıştır.Bunlardan ilk iki sıra akantus yapraklarını ihtiva eder en üst sıra abakustur .Kabartmalar yapılırken bazı izler çatlaklar halinde derin olarak açılmış ve dekorasyonuna fazla önem verilmemiş sadece kaba olarak işlenmiştir. Buradaki başlıklardan biri yüzeysel süslemesi ve dekorasyonun düzleştirilmiş haliyle klasik Roma Başlıklarından çok ayrı bir özellik gösterir.Abakusu çok basit olarak yapılmıştır ve kabarma kontürü yoktur. Üzerinde motf olmayışıda yarı fabrik olmasından dolayıdır.Abakusunun altında kalatos üzerinde helices leri yoktur onun yerine uçlarında kıvrımları olmayan yapraklar vardır.Akantuslar birbirleriyle bağlantılı değildir.Çiçek ve çiçek kınları bulunmaz onun yerine akantus yaprakları vardır.Tüm bunlardan statik kaygunun estetik değerlerin yerini aldığını gösterir.Bu tip başlıklar geç antik çağda Konstantinopolis tipi başlılarda çok görülür.Bu başlıklardaki en önemli özellik 2 bölgeli akantus yaprak sırasıdır(W.Betsch age s.54)Bu iki bölgeli başlıklardaki yarı-fabrik akantus yaprağı motifi her bir sırada 8 adettir. Her bir yaprağın 5 lobu vardır. Her bir tarafında ortada ileriye doğru çıkıntı yapan bir tanesi görülür. Bu kalabalık akantus yaprağı grubu diğer maskeli tipteki korent başlıklardakinden kolaylıkla ayrılabilirler çünki bu yaprakların işlenişi maskeli tipte olanlar kadar iyi düzenlenmemiştir. Sarnıçtaki başlıklarda üst kısımdaki yaprakların görünüşü biraz kaotiktir.( W.Betsch age s.55).Bu tip kalabalık korent düzeni başlıklar İstanbul da 5yy ilk çeyreğinde kısa bir süreliğine yapılmışlardır(Yaklaşık 400-425 arası) daha sonra da standart biçimli 4yy sonu 5-6yy a ait maskeli akantusları olan başlıklar ortaya çıkmıştır. Bunun nedeni belki de kalabalık tipte olanın işçiliği daha zordur. Maskeli akantus tipi daha standart bir düzen sunar ve taş ocağı işçileri, için işlemesi daha kolaydır. Maskeli akantus tipinde olanlar kalabalık akantus tipinin stilize edilmiş halidir.Bunda da her bir akantusun ucu birbirlerine dokunu vaziyette yapılmışlardır.Şerefiyedeki başlıklar devşirme olmadığından ve de yukarıda açıklanan özelliklerinden dolayı400-425 arasına tarihlenirler(W.Betsch age s.56)Bu aynı zamanda yapı için terminus ad quem olduğundan tam tarih de vermektedir. İstanbul daki inşa tarihi içinde geç 4yy erken 5yy bir çok inanılmaz binan yapıldı dönemdir. Theodosius hanedanın ilk 3 imparatoru bu eserlerin banileridir. Şerefiye sarnıcı da bu imparatorlar devrinden olmalıdır. Anlatıldığına göre Pulkheria sarnıcı da bu dönemde 421 yılında inşa edilmiştir ama İstanbulda ki yeri bilinmez.Pulkheria (399-453) ll.Theodosius un kız kardeşiydi(408-450) Domus Pulkheria denen bir yapı şehirde bu kadın için yapılmıştı Şerefiye Sarnıcının bu sarayın alt yapısı olduğu ileri sürülmştür.Fakat bu konu tam olarak açıklığa kavuşmamıştır (R.Janin Constantinople Byzantine Developpement Urbain et Repertoire Topographique Paris 1950 s.203-204.Bu bölgeye antik çağda imparatoriçenin adına ithafen Pulkeriana denirdi ve bu sarnıcın yakınlarına aynı imparatoriçe tarafından bir de kilise inşa edilmişti J.Papadopulos L’Eglise de St.Laurant et Les Pulcheriana Studi Byzantini 2 1927 s.59-63 W.Betsch age s.57-58 )Eğer hakikaten bu sarnıç Pulkheria Sarnıcı ise o zaman Domus Pulheria denen saray sarnıcın güneyinde denize inen yamaçta olması gerekirdi.Çünki bu sayede sarnıçtaki suyun saraya ulaşması için yer çekiminden maksimum surette yararlanılmış olacaktı.Sarayın ve aynı adlı sarnıcın hepsinin aynı bölgede(lll.Bölge) olması gerekmez .Şerefiye sarnıcının güneyinde yapılacak kazılar bu konuya ışık tutacaktır. (W.Betsch age s58).Şerefiye sarnıcı için önerilen 5yy ilk çeyreği aynı zamanda başlıkların ve impostların da tarihidir.(400-425)Bu da şu manaya gelir ki bu impostlar İstanbul da bilinen en eski impostlardır.Bunlara en yakın tarihli olanlar şimdi çökmüş olan Studios sarnıcındakileredir ve o sarnıcında tarihi 463 den önce olmalıdır. O sarnıçtaki korent başlıklarda Kalabalık akantus tipi başlıklarıdır.Bu sarnıcında tarihi yaklaşık 400-450 yılları arasıdır.( W.Betsch age s.58-59). Şerefiye Sarnıcın Sanat Tarihindeki Yeri: Tarihlenmesi ve atfiyeti hakkında çok sınırlı kaynak olmasına rağmen topoğrafik veriler ve içerisindeki eşiz sütun başlıklarının detaylı incelenmesi. Şerefiye sarnıcı hakkında bize çok şey anlatmaktadır. Ayakta kalan İstanbul daki bu en eski Geç Roma anıtının daha fazla hasar görmemesi ve daha iyi korunabilmesi için sarnıcın aşırı yüklenmesinin önlenmesi sağlanmalıdır. Üzerindeki yükleri azaltmak amacıyla bazı binalar yıkılmış ve bu yığma yapının korunmasında önemli bir adım atılmıştır. Çalışmalarda mümkün olduğu kadar en az ve en iyi müdahale ile restore edilmelidir. Restorasyonda kullanılacak yeni malzemeler yapının mimari ve tarihsel kimliği göz önünde bulundurularak seçilmelidir. Yapının genel restorasyonu bittikten sonra periyodik olarak bakımı yapılmalıdır. Yapıda kullanılan taş, ahşap ve metal malzemeler de bu bakımlar sırasında gözden geçirilmelidir. Muhtemel bir bozulma olduğunda ya da yapıdaki elemanların fiziki ve kimyasal durumunu tehdit eden durumlarda en az ve en iyi müdahale ile sorunlar ortadan kaldırılmalıdır. Böylece yapıda büyük ve geri dönüşü olmayan hasarlar oluşmadan yapı onarılabilir.
I-D 1. DÖNEM RESTİTÜSYON RAPORU 5.Yüzyıl Theodosius dönemine ait olan sarnıç 21. Yüzyıla ulaşan tarihe tanıklık yapmış kültür miraslarımızdandır. Yapının iç bölümü, sütunlar ve kemer sistemi günümüze özgün hali ile ulaşmıştır. Yapının giriş bölümü duvarının Osmanlı döneminde inceltildiği, içeride üst kotta yer alan pencere açıklıklarının bazılarının değiştirildiği tespit edilmiştir. Bu tespitlere göre yapının 2 dönem restitüsyonu vardır. 5. Yüzyıla ait 1. Dönem restitüsyonu ile 19. Yüzyıla ait Osmanlı dönem restitüsyonu ‘ dur. Buna göre 1. dönem restitüsyonunda alınan kararlar şunlardır; •Çalışma sürecinde Çanakkale 18 Mart Üniversitesinden Doç Dr. Aydın Büyüksaraç ve Yrd. Doç.Dr.C.Çağlar Yalçıner’ in georadar yöntem yaptığı çalışmada sarnıcın duvar kalınlıkları tespit edilmiştir. Sarnıç duvar kalınlıkları değişkendir. Örneğin kuzeydoğu ve güney batı duvar kalınlığı 3.30 metre ve 3.60 metre arasında iken kuzey batı ve güney doğu duvarları 2.00 m. İla 2.70 m. Arasında değişmektedir. Bu çalışmalarda duvar kalınlıklarının eşit olmadığı görülmüştür. 1. Dönem restitüsyonda da bu kalınlıklar dikkate alınarak çizim yapılmıştır. • Giriş kapısı duvar kalınlığından dolayı ileriye doğru alınmıştır. Yapıya nasıl girildiği ile ilgili elimizde veriler yoktur. Ancak mevcut merdivenin alt kısmında merdiveni taşıyan duvarın iç duvar yüzeyindeki tuğlalar ile aynı özellikte olması nedeni ile merdiven yerinin özgün olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle merdiven mevcut durumu ile korunmuş ve aynı nedenle sarnıca giriş kapısı da aynı aksta korunarak proje hazırlanmıştır. Giriş cephe pencereleri Osmanlı döneminde dikdörtgen formlu, düz atkılı olarak değiştirilmiştir. İlk dönem, iç duvarlarda mevcutta özgün durumu ile günümüze ulaşan pencere formu dikkate alınarak restitüe edilmiştir. Sarnıcın diğer duvarlarında da Osmanlı döneminde bozulan üst kot pencere formları mevcut özgün pencere formları ve izlerine göre restitüe edilmiştir.
Tuğla döşeme özgün olduğundan ilk dönemde de mevcut durumu ile korunmuştur.
Tuğla tonoz üst örtü ile sütunlar yapının ilk döneminden günümüze ulaştığı için mevcut durumları ile korunmuştur. Yakın dönemde tonozlarda açılan delikler özgün tuğla örgü sistemine göre kapatılmıştır. Kubbemsi tonozların orta kısmındaki hava delikleri mevcuttaki özgün olan havalandırma deliklerine göre restitüe edilmiştir.
Sarnıca ilk döneminde olduğu gibi mevcutta da sarnıca yer altı suyu gelmektedir. Bu su yüksekliği çalışma sürecinde ölçülmüştür. Aralık 2011 tarihinde 110 cm. Temmuz 2012-ekim 2012 tarihlerinde 145-155 cm. olarak ölçülmüştür.
yüzyılda İstanbul’da inşa edildiği tespit edilebilmiş olan 74 adet mescitten 8 külliye mescidi, mimari özellikleri bakımından özgünlüğünü koruyarak günümüze gelebilmişlerdir. 34 adet bağımsız ve tekke mescidi ise zaman içinde çeşitli tamirler ve yenilenmeler sonucu büyük ölçüde özgün karakterlerinin yitirmişler, daha geç dönemlerin mimari ûsluplarını günümüze taşıyarak gelmişlerdir. Bugün, geriye kalan 32 mescitten birçoğunun yerini dahi tespit etmek mümkün değildir. Bu mescitlerden tekke ve bağımsız mescitler grubuna girenlerin tamamına yakının, dikdörtgen ya da kareye yakın dikdörtgen olan, plan şemalarını korumuşlardır. Ancak bazılarının 17. yüzyılda İstanbul şehrinin yapılaşmasındaki yoğunluğun arasında sıkışıp kalarak planlarının zorunlu bir deformasyona uğradığı görülür. Bu açıdan farklılık yaratan mescitlerin dışında kalanlar, özgünlüklerini büyük ölçüde koruyarak günümüze gelebilmiş olan Sinan mescitlerinin plan şemalarıyla benzerlik gösterirler.
Gerek 17. yüzyıl İstanbul mescitleri, diğer dönemlerde inşa edilen mescitler gibi zaman içinde en çok tahribata (özellikle yangın ve depremler gibi doğal afetler sonucu) ve değişime uğrayan yapı tipleri olmuşlardır. Her iki dönemde de mimari karakterlerinin ve plan şemalarının fazlaca değişmeden günümüze gelebilen az sayıdaki örnekleri karşılaştırıldığında, planlarının yanı sıra örtü sistemlerinin (ki bunlar düz ahşap tavanlı ve kiremit örtülü kırma çatılardır) ve duvar örgülerinde kullanılan yapı malzemelerinin benzerlikleri dikkati çeker. Kare (Davud Ağa, Ahmed Çelebi ve Defterdar mescitleri) ve dikdörtgen (Mimar Sinan ve Sokullu) planlı Sinan mescitlerinin moloz taş (Davud Ağa, Hacı Hamza, Ahmed Çelebi), taş ve tuğla (Sokollu ve Mimar Sinan mescitleri, kesme taş (Defterdar ve Hasan Çelebi mescitleri) duvar örgüler 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde de karşımıza çıkmaktadır, örneğin Arapkapısı, Tuti Abdüllatif ve Kadirihane Mescitleri moloz taş duvar, Sirkecibaşı ve Yalıköy Mescitleri taş ve tuğla duvar, Bayrampaşa Külliyesi ve Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi Mescitleri ise kesme taş duvar örgülüdür.
Sinan ve 17. yüzyıl mescitlerinde genel olarak alt pencereler dikdörtgen açıklıktı ve taş söveli, üst pencereler ise kemerli ve alçı şebekelidir.
Genelleme yapıldığında diğer bir ortak özellik, minarenin yapıdaki konumudur. Yine Sinan mescitlerinde son cemaat duvarının bir ucunda ya da kütleden uzak, avlu kapısı yanında bulunan minare, 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde farklı bir konumda değildir. Anadolu Selçuklu çağının minareli taç kapılarını hatırlatan avlu kapısına bitişik minare uygulaması 17. yüzyılda inşa edilen Tulumcu Hüsam Mescidi’nde de minarenin giriş kapısı üzerine yerleştirilmesi ile tekrarlanmıştır. Sinan mescitlerinden Sokullu Mescidi’nin açık merdivenli “minber minare “sinin bir benzeri olarak, 1614 tarihli Arabacılar (Hoca Halil Attar) Mescidi’nin ilk minaresi gösterilebilir.
Sinan mescitlerinde son cemaat yeri, cephede beş ya da dört, yanlarda iki açıklıklıdır. Son cemaat yeri ile harimi ayıran duvarın merkezinde kapı ve iki yanında birer pencere bulunmaktadır. Kapı merkezden sağa kaydırılmış ise, yanındaki iki pencere arasında bir son cemaat yeri mihrabı yer alır Bu düzeni 17. yüzyılın ilk yansına tarihlenen Defterdarburnu Mescidi’nin son cemaat yeri duvarında görülür. Ancak 17. yüzyılda inşa edilen mescitlerde son cemaat yeri, harim bölümünden çalınarak ya da kapalı mekanın giriş cephesine sonradan ilave edilerek yapılmıştır.
Klasik dönem Sinan mescitleri ile 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinin mimari açıdan karşılaştırılmasında, bazı farklılıkların dışında genel olarak klasik dönem ve onu takip eden 17. yüzyıl boyunca bu yapı tipinin benzer mimari özelliklere sahip olduğu ve herhangi bîr tipolojik gelişim göstermediği sonucuna varılabilir.
yüzyıl Sinan yapıları, padişah, Valide Sultan ve sadrazamlar tarafından şehrin önemli mevkilerine cami ve külliyeler olarak inşa ettirilirken, bu asrın sonlarına doğru devlet bütçesinin zaafı, mimari alanda da etkili olmuş ve duraklama hissedilir bir şekilde belirmiştir. 17. yüzyıl ise, bu etkilerin en çok hissedilen asrı olmuş, büyük dini yapılar hemen hemen (Sultan Ahmed ve Yeni Camii gibi istisnalar dışında) hiç bir örnek veremez duruma gelmiştir.
Bu yüzyıl içinde, Fatih dönemi İstanbul’unun iskan sahaları yoğunlaşma ve dolayısıyla da gelişme göstermektedir. Yeni semtler ve mahalleler oluşmakta, şehir metropolünden uzaklaşmalar izlenmektedir. Bu yeni mahalleler sivil yapı gelişimlerini sürdürürken, günlük dini ibadetin uzak semtlerde kalan büyük camilerden ziyade yeni oluşan mahallelere daha küçük ölçekli ibadet yapılarının yapılmasını teşvik etmiştir.
Özellikle bağımsız mescitler (Mahalle mescitleri) sivil mimariyi örnek almış, semt sakinin ibadet için başvurduğu, adeta evlerinin oda ve sofası gibi, sakıflı bir görüntü sergilemişlerdir. Yapıların semtlerde imkân bulduğu yer ölçüsünde, yolların kesiştiği köşelerde veya mahalle ortalarındaki alanlarda, fakat çok kere de sivil yapı blokları arasında inşa edilmişlerdir. Bütün bu unsurlar bize, mescit yapısının sivil mimari ile en sıkı biçimde bütünleşen ve kaynaşan bir dini yapı tipi olduğunu kanıtlamaktadır.
Ancak külliye mescitleri, ihtiva ettikleri işlevsel yapılar topluluktan ve banilerinin sadrazam, vezir, hanım sultan gibi kimseler olmaları sebebiyle bağımsız ve tekke mescitlerinden daha muntazam ve kaliteli bir mimari sergilemektedirler. Tekke mescitleri ise özellikle 17. yüzyılda bağımsız mescitlerin dönüştürülmesi ile oluştuklarından, onlarla aynı özellikleri gösterirler.
Mescitlerin yapı malzemeleri de, adeta bu yapısal etkinliğin değişmez bir normu olarak ortaya çıkarlar. 16. ve 17. yüzyıllarda bağımsız ve tekke mescitlerinde genelde moloz taş, taş-tuğla tekniği yaygın olmasına karşın, külliye yapılarında istisnasız kesme taşın kullanıldığı görülür. Çatı örtüsü yüzyıllar arasında benzerlik gösterirken 16. yüzyıldaki mescit yapılarında görülen direkli son cemaat yeri, 17. yüzyılda ortadan kalkmış bunun yerini harim kısmı bölünerek ya da yakın tarihlerdeki onarımlarda sonradan eklenen, genelde ahşap bir kısım olarak ilave edilen, son cemaat yerleri almıştır.
Mescitler çeşitli nedenlerle (özellikle yangınlar ve depremler sonucu) çok sık yıkılan ve tahribata uğrayan yapılar olduklarından, çoğu kez onarım görerek ya da yenilenerek günümüze gelebilmişlerdir. Bu nedenle onarıldıkları ya da yenilendikleri dönemin bezeme unsurlarını taşımaktadırlar. 17. yüzyıl içinde inşa edilen, fakat farklı dönemlere ait bezeme unsurlarının yer aldığı bir çok mescit yapısı ile karşılaşılmaktadır. Bunların çoğu yakın dönemlere tarihlenmektedirler. Bu nedenle 17. yüzyıl için, bu yüzyılda inşa edilmiş mescit yapılarındaki bezeme unsurları göz önüne alınarak bir üslup birliğinden söz etmek mümkün değildir
I.II.DÖNEM CAMİ ÖRNEKLERİ
16.YÜZYIL DÖNEM CAMİİ ÖRNEKLERİ
ÇAVUŞBAŞI CAMİİ(1538-1539)
Sinan eseri olan yapı enlemesine dikdörtgen planlı, beden duvarları iki sıra tuğla hatıllı kesme küfeki taşından, ahşap çatısı kiremit döşeli camiidir. Minare kürsüsü ve pabuç bölümleri kesme taştır, özgündür. Gövdesi 19.yüzyılın son çeyreğinde yenilenmiştir. Son cemaat bölümü ahşap direkli olup 1950 yılındaki onarımda kapatılmıştır. Pencere düzeni olarak alt kotta dikdörtgen formlu düz atkılı pencereler yer alırken üst kotta tepe pencereleri vardır. Almaşık duvar örgüsünde kullanılan tuğlalar klasik dönem Osmanlı harman tuğlasıdır.
ŞAH SULTAN CAMİİ
Sinan eseri olan camiinin beden duvarları bir sıra taş, iki sıra tuğladan örülmüştür. Minare kürsüsü de aynı düzende taş ve tuğladır. Fakat minarenin tuğla gövdesi 18.yy., yedi ahşap direkli son cemaat revağı 1971 onarımının ürünleridir. Camiinin klasik üsluptaki pencereleri, minberi, mihrap korkulukları yine son onarımda yenilenmiştir. Pencere düzeni alt ve üstte aynı aksa yerleştirilmiş sıralardan oluşturulmuştur. Cephe tuğlaları klasik dönem tuğlasıdır.
HÜRREM ÇAVUŞ CAMİİ (1562)
Mimar Sinan eseri olan cami Hürrem Çavuş tarafından yaptırılmıştır. Plan özelliği, ahşap direkli son cemaati ile Büyükçekmece Fatih cami ile benzerlik göstermektedir. Almaşık duvar örgülü camiinin günümüzde son cemaat bölümü kapatılmış, kadınlar mahfili betonarmeye çevrilmiş ve harim içerisinde olduğu söylenen merdiven diğer camilerde olduğu gibi dışarıya alınmıştır. Yalnız merdiven son cemaatte değil batı cephesine bitişik konumlandırılmıştır, dışarıdan çıkış verilmiştir.
17.YY – 19. YY CAMİ ÖRNEKLERİ
ÜSKÜDAR BULGURLU CAMİİ (17. YÜZYIL)
Üsküdar ilçesinin Bulgurlu mahallesinde bulunan yapı son dönem geçirdiği hatalı restorasyonlar sonucunda özgünlüğünü yitirmiştir. Camii, Mehmed Ağa tarafından yaptırılmıştır. Minberini Bayram Paşa koydurmuştur. Yapının yapım tarihi bilinmemektedir. Ancak minberini yaptıran Bayram Paşa’ nın 1638 yılında vefat ettiğini kaynaklardan öğrenmekteyiz. Ayrıca ‘üsküdar Tarihi’ adlı eserde Sultan I. Mahmud’ un silahtarlarından Süleyman Ağa’ nın yapı yakınında bir sübyan mektebi yaptırdığı bilgisi verilmektedir. I. Mahmud 1730-1754 dönemlerinde sultanlık yapmıştır. Demek ki yapı daha eski bir tarihte yapılmıştır. Bu bilgilere dayanarak yapının 1638’ den önce yapıldığını söyleyebiliriz.
Cephesi sıvanarak üzeri boyanmış olan yapının özgün duvar örgüsünü kuzey doğu duvarında bir bölümü dökülen sıva altından tespit etmekteyiz. Tuğla hatıllı moloz taş örgülü duvarlara boyanmadan önce çimento harçlı derz uygulaması yapıldığı yine sıvası dökülen bölümden görülmektedir.
17.32 m. x 9.55 m. ebatlarında dikdörtgen planlı caminin minaresi güneybatı duvarına bitişik konumlanmıştır. Caminin girişinde yine bu cephedeki kapıdan sağlanmaktadır. Minare kürsüsüne bitişik konumlanan demir profilli, trapez çatı örtülü muhdes girişin karşışın da camii giriş kapısı yer alır. Sağ taraftaki kapıdan minareye çıkılır.
Minare betonarme olarak tekrardan yapılmıştır. Üsküdar Tarihi adlı kaynaktan ulaşılan eski fotoğrafta minare yüksekliğinin kısa, formunun ise mevcuttakinden farklı olduğu tespit edilmektedir.
KEPENEKÇİ PİRİ CAMİİ
Keçeci Piri Camii, yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 17. yüzyıl yapısı olduğu tespit edilmiştir. Camii Keçeci Piri Ağa tarafından yaptırılmıştır. Camiye kuzey cephesinde, orta aksta yer alan kapıdan girilmektedir. Tavan bölümü ahşaptır. Ahşap olan minberi günümüzde fayans ile kaplanmıştır.
GENÇ OSMAN CAMİİ (1621)
Genç Osman, Osmanlı hükümdarlarından saltanatlık dönemi kısa süren padişahlardan biridir. 1617–1622 yıllarında saltanatlık yapan Genç Osman, 1621 yılında Lehistan seferine giderken Güngören’deki Genç Osman Cami’ni yaptırmıştır.
Genç Osman Camii ile ilgili kaynaklardan yeterli bilgi bulunamamıştır. 17. yüzyıl başlarında yapılan camii günümüzde özgün plan ve cephe özelliğini kaybetmiştir. Geç dönem (yapı üzerindeki onarım kitabesinde 1965 senesi yazılmıştır) onarımlarında camii genişletilmiştir. Yapının özgün olan tek bölümü minaresidir.
MESNEVİHANE CAMİİ (1844)
Fatih İlçesi’nde, Çarşamba’da, Tevkii Cafer Mahallesi’nde, İsmail Ağa ve Mesnevihane Caddelerinin köşesinde ,2286 ada,1 parselde Şeyh Mehmet Murad el Nakşibendi (Ölümü: h.1264/m.1848) tarafından h.1260/m.1844 tarihli vakfiyeyle tesis olunmuş bir Nakşibendi tekkesi iken, daha sonra tamamen Mesnevi öğrenimine ayrılmış bir okul haline getirilmiştir.
Kaynaklarda “Darülmesnevî Tekkesi” olarak da anılan bu tesis, yakınında yer alan, Nakşibendîliğe bağlı Murad Molla Tekkesi’nin üçüncü postnişini Şeyh el-Hac Hafız Seyyid Mehmed Murad Efendi (ö. 1848) tarafından 1260/1844’te inşa ettirilmiştir. Murad Molla Tekkesi’nin ikinci postnişini Ahıskalı Şeyh el-Hac Seyyid Abdülhalim Efendi’nin (ö. 1815) oğlu olan M. Murad Efendi, döneminde İstanbul’un önde gelen Afefmem sarihlerinden ve mesnevihanlarından birisi olarak tanınmış, bu tekkeyi de özellikle Mesnevi eğitimi vermesi amacıyla tesis etmiştir. Mesnevîhane Tekkesi’ni, kuruluş amacı ve fonksiyonu açısından diğer Nakşibendî tekkelerinden farklı kılan bu husus, klasik tasavvuf edebiyatının temel eserlerinden olan Mesnevi’nin, yalnız Mevlevîlerce değil bütün tarikatlar tarafından ne derecede benimsendiğinin somut bir kanıtını oluşturur.
Almaşık duvar örgülü camiinin yüksek pencereleri düz atkılıdır. Üst bölümü tuğla kemerli geçilmiş, pencere aynası moloz taş ile örülmüştür.
TEKİRDAĞ ZAHİRE NAZIRI AHMET PAŞA CAMİİ(1830-1831)
Tekirdağ il merkezi, Ertuğrul Mahallesi’nde bulunan bu caminin yapım kitabesi günümüze gelemediğinden, yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yazılı kaynaklarda Zahire Nazırı Tekirdağlı Ahmet Ağa tarafından 1830–1831 yıllarında yaptırıldığı bilgisi verilmektedir.
HOCA KASIM GÜNANİ CAMİİ (19. YÜZYIL)
Yapı fethi sonrasında yapılmış ahşap strüktürlü bir camiidir.1835 yılında II. Mahmut zamanında onarım görmüştür.
AKSEKİ CAMİ
Fatih dönemi yapılarındandır. Ahşap strüktürlü olan yapı 17. Yüzyıl ve 19. Yüzyıllarda onarım görmüştür. 1897 yılında Mehmet Şevki efendi tarafından bugünkü durumu ile ihya edilmiştir.
ı.ııI. TARİHÇE
AKBABA KÖYÜ
Akbaba köyü, kuzeyinde Poyrazköy’ün ve Anadolukavağı’nın bulunduğu, güneyinde Beykoz’un, doğusunda Dereseki köyünün ve batısında ise Tokatköy ve Ortaçeşmenin yer aldığı bir başka güzel Beykoz köyüdür. Akbaba köyünün Fatih Sultan Mehmed’in ordusunda savaşarak İstanbul’a giren gazilerden Ak Baba Mehmed Efendi tarafından kurulduğu söylenmektedir. Ak Baba Mehmed Efendi’nin türbesi Canfeda Hatun Camii’nin yanındadır. Canfeda Hatun Camii, 1580 yılında III.Sultan Murad’ın annesi tarafından yaptırılmıştır. Köyün diğer camii 1953 yılında yapılmıştır. Yine Canfeda Hatun tarafından yaptırılan bir hamamın da bulunduğu köyde ayrıca bir sebil çeşmesi de yer almaktadır.
Ünlü seyyahımız Evliya Çelebi’ye göre köy, on yedinci yüzyılda bir çarşıya ve hamama sahip olup, yüz haneden müteşekkildir. Evliya Çelebi Akbaba köyünü şu sözlerle betimliyor:
“Kiraz ve kestane mevsimlerinde İstanbul’un sefa ehli arabalarla Akbaba Sultan’a gider, çadırlar kurup iki-üç ay kestane ve kiraz faslı olur, can sohbetler ederlerdi.”
Akbaba köyüne ismini veren Akbaba Mehmed Efendi’ nin banisi olduğu Akbaba Tekkesi vardır. Tekke Can Feda Hatun Cami’ nin alt tarafında yer alır. Tekkeden sadece günümüze yıkık halde ulaşan tevhidhanesi ulaşabilmiştir (bkz.,İstanbul ansiklopedisi cilt 1).
Canfeda Hatun Cami Akbaba tekkesi içinde düşünülse de kaynaklarda tekkeye dahil olmadığı anlaşılır. Cami’ nin kuzeyinde Akbaba Köyü Mezarlığı vardır. Mezarlıkta Akbaba Mehmet Efendi’ ninde haziresi bulunur.
AKBABA TEKKESİ
Beykoz İlçesi’nde, Akababa Köyü’nde, Fener Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Bânisi İstabul’un fethinde bulunmuş olan Akbaba Mehmed Efendi’dir. ‘’Gaziyân-ı Rûm ‘’ olarak adlandırılan gazi- dervişler zümresinin 15. yy’daki temsilcilerinden olan Akbaba Mehmed Efendi’nin hayatı hakkında bilinenler, birçok benzeri gibi , tarihi olmaktan ziyade menkıbevi bir nitelik arz etmektedir. Aslında Rum Abdallarından veya Ahîlerden olduğu halde ,16. Yy başlarından itibaren, hatırasına ve kurduğu tekkeye Bektaşilerin sahip çıkmış olması muhtemeldir. Fetih’ten hemen sonra, devlet tarafından ihsan edilen bu arazide tekkesini kurduğu, fümhat devirlerinin şenlendirme politikası gereğince, çevresini imar ettiği, zaman içinde burada, tekkenin adını taşıyan bir köyün oluştuğu anlaşılmaktadır.
İstanbul’un çevresindeki diğer Bektaşi tekkeleri gibi, Akbaba Tekkesi de, şehrin gürültüsünden ve halkın dedikodusundan uzakta, asude ve havadar bir ortamda yer almaktadır. Nitekim, zengin bir bitki örtüsüyle ve birbirinden leziz memba sularıyla çevrili olan Akbaba Köyü İstanbul’un en gözde mesirelerinden birisi olmuştu, Anadolu ve Rumeli’deki birçok yatırlı mesirede olduğu gibi, burada halkın sevgisini kazanmış ve kolektif hazfızada yer etmiş bir velinin gömülü olması , dinlenme ve eğlencenin yanısıra, ziyaretlere mistik bir boyut katmaktaydı. Yaz kış misafiri eksik olmayan Akbaba Tekkesi’nin tam teşekküllü bir tarikat tesisi, olduğu anlaşılmaktadır.
Akbaba Tekkesi bütün diğer Bektaşi tekkeleri ile beraber , Vak’a-i Hayriye (1826) sırasında kapatılmış, dervişleri sürgüne yollanmış , daha sonra Nakşibendilere devredilmiştir. Yüzyıllar içinde muhakkak ki, bir takım onarımlar ve değişimler geçirmiş ilk tekke binasının bu arada tahribe uğradığı, belki de ortadan kaldırıldığı düşünülebilir. Vak’a-i Hayriye’den sonraki Nakşibendi tekkesinin, eski Akbaba Tekkesinin parlaklığı ile ilgisi olmayan, kendi halinde bir zaviye olduğu, bu dönemde tekkedeki gerilemeye paralel olarak çevresindeki köyün de küçüldüğü , nüfusunun azaldığı dikkati çekmektedir.
Tekke , son olarak ; 1876-1888 arasında, Nakşibendi Şeyhlerinden Buharalı Abdul Hakim efendi’ye İstanbul merkez kumandanı olarak hemşehrisi Abdülkadir Paşanın delaletiyle , tekkenin boş bulunan şeyhlik makamı verilmiş ve arkasından, şeyhin girişimi ve paşanın yardımlarıyla harap durumdaki tekke yeniden inşa edilmiştir. Abdülhakim Efendi’nin ölümünden sonra yerine oğlu Hafız Ahmed Mansur Mükerrem Efendi (ö,1961) geçmiş 1325’e kadar tekkenin postnişi olarak görev yapmıştır.
Akbaba Tekkesinin ilk yapısı hakkında bilgi bulunmamaktadır. Günümüze intikal edebilen bina ise, boyutları ve mimari programı asgari düzeyde unutulmuş bir zaviye niteliğindedir. Kâgir bir bodrum üzerinde yükselen ve dış görünüşüyle sıradan bir ahşap konutu andıran bu tek katlı ahşap yapı , ufak bir tevhidhane ile iki odalı bir harem bölümünden ibarettir. Dikdörtgen pencerelerin aydınlattığı bu mekanlardan tevhidhanenin girişi bahçe yönünde, hareminki ise cadde üzerindedir. Harem bölümünde halen Akbaba (Canfeda Kadın) Camii ‘nin imamı olan, son şeyhin oğlu oturmakta, kullanılmayan tevhidhane yarı yıkık durumda bulunmaktadır ((bkz.,İstanbul ansiklopedisi cilt 1).
AKBABA MEZARLIĞI
Akbaba Canfeda Hatun Cami’ nin yanı başındaki yamaçtadır. Hala köy mezarlığı olarak kullanılmaktadır. Caminin hemen kenarında bulunana üstü açık durumdaki Akbaba Türbesinin yanından mezarlık başlamaktadır. 50-60 civarında eski mezar kalabilmiştir. Birçok mezartaşı düzensizdir. Ayrıca burada ilk Nakşi Şeyhi olduğu söylenen Buharalı Abdülhakim Efendi’ nin kabri bulunmaktadır. Bu kabrin orjinali bozulmuş olup baş ucu taşı insanların daha iyi görmelerini sağlamak için cami istikametine çevrilmiştir. Kalabilen tarihi mezarların en eskileri iki yüz elli seneliktir. Bunlar türbeye yakın olarak yerleştirilmiş, muhafaza edilmişlerdir.
CAN FEDA HATUN
Osmanlı sarayı hareminin, yönetiminde etkili olmuş cariyelerdendir. ‘’ Canfeda Hatun’’ , ‘’ Kahya Kadın’’ adlarıyla da bilinir. İstanbul’da camii, mescid ve sebil yaptırmıştır.
Cariye olarak saraya ne zaman girdiği konusunda bilgi yoktur. III. Murad döneminde (1574-1595) ünlendi. Nurbânu Valide Sultanın güvenini kazanan ve Topkapı Sarayı harem dairesinde en yüksek mevkii olan kethüda (kahya) kadınlık görevine getirilen Canfeda , III. Murad’ın baş hasekisi Safiye Sultan’ a karşı Nurbânu’nun yanında yer aldı. Bu ikisi II. Selim’in kızı Esma Sultan ve harem veliharcı Raziye Kadın’ı da yanlarına alarak padişaha birbirinden güzel cariyeler sundular. III. Murad’ı Safiye Sultan’dan uzaklaştırmaya, bir yandan da hareme bağlamaya çalıştılar. Bu sayede, devlet yönetiminde de diledikleri kararları aldırmaktaydılar. Örneğin, olanca dengesizliğine ve yetersizliğine karşın Canfeda’nın kardeşi Divane İbrahim beylerbeyi rütbesiyle Diyarbekir valiliğine atanmıştı. Bu dörtlü grup, olasılıkla dışarıdan rüşvet alarak önemli kamu görevlerine atanmalarda da etkiliydiler. Canfeda, dönemin tarihçilerince vurgulandığı üzere , III. Murad’a hergün birbirinden güzel cariyeler sunmakta ve onun kadınlara düşkünlüğünden yararlanmaktaydı. Nurbânu Sultan ölürken (1583) oğlu III. Murad’a Canfeda’yı koruyup onu gözetmesi ve onu kendi yerinde tutması vasiyetinde bulundu (bkz.İslam ansiklopedisi cilt 3)
Haremdeki konumunu III. Murad’ın ölümüne (1595) dek koruyan Canfeda Kadın, askere düşük ayarlı yada eksik ulufe dağıtılmasından kaynaklanan 1589’daki Beylerbeyi olayında ve 1593’teki sipahi eyleminde etkili oldu. Fakat yeni padişah III. Mehmed (1595-1603) saygı göstermekle birlikte Canfeda’yı Eski saraya gönderdi. Topkapı Sarayı’ndaki dairesinin özel eşyasıyla birlikte edindiği büyük serveti de götüren Canfeda’nın yeni görevi, ölen III. Murad’ın Eski saraya gönderilen 26 kızını evliliğe hazırlamaktı. Kendisine ilkin 100 akçe, daha sonra 200 akçe gibi çok yüksek bir gündelik ve yıllık ödenekler bağlanmıştı. Canfeda Kadın yaşamının son yıllarını hayır işlerine adadı. Karagümrük’te eski bir mescidin yerine yeni bir camii (Canfeda Kadın Camii) ve mektep, Saraçhane’de bir sebil-çeşme, Kasımpaşa’da bir zaviye , Beykoz Akbaba’da bir mescid ve hamam İstanbul’a kazandırdığı eserlerdendir. Ayrıca harap mescitleri onartmıştır. Topkapı Sarayı Arşivi’ndeki vakfiyeleri ve vakıf muhasebeleri , serveti ve Mısır’a kadar uzanan hayırları konusunda fikir vermektedir. Mezarı Eyüb Sultan Türbesi civarındadır. Hadikâtü’l-Cevâmi’de yanlış olarak Canfeda Kadın’ın I. Ahmed döneminde (1603-1617) haremi-hümayunda kethüdalığa yükseldiği yazılmıştır (bkz.İstanbul ansiklopedisi cilt 2).
CAN FEDA HATUN CAMİ
Camii İstanbul, Beykoz ilçesi, Akbaba köyünde bulunan bir yapıdır. ‘İstanbul’ daki Ahşap cami, mescit ve tekkeler’ isimli Sanat Tarihi yüksek lisans tezinde yapının 1453 senesinden sonra yapıldığı bilgisi verilmektedir. Aynı çalışmada banisinin İstanbul Fethinde bulunmuş Akbaba Mehmet Efendi adındaki Bektaşi babAsı, tarafından yaptırıldığı bilgisi yer alır. Ancak bu bilgi yanlış olup cami nin banisi Can Feda Hatundur.
Beykoz’un Akababa Köyü’nde bulunmaktadır. Bânisi Canfeda Kadın’dır. İlk yapı günümüze ulaşmamıştır. Bugünkü cami, kâgir bir bodrum üzerinde yükselen ahşap kitlesi ile meskeni andıran bir görünüme sahiptir. Basamaklarla ulaşılan giriş, kuzey cephesinde , tam ortada yer almaktadır. Üzerinde küçük ahşap bir sundurma bulunur. Her iki yanında ikişerden toplam dört adet pencere vardır. Kapıdan önce kapalı son cemaat yerine girilmektedir. Burası dikdörtgen şeklinde olup her iki tarafı birer seki ile yükseltilmiştir. Tavanı çubuklarla dikdörtgenlere ayrılmıştır.
Yapının ana mekanı ile son cemaat yerini ayıran duvarda, ortada kapı ve bu kapının iki yanında birer dikdörtgen pencere vardır. Son cemaat yerinin sağ tarafında fevkani mahfile çıkan bir merdiven bulunur. Merdivenin alt boşluğu oda olarak kullanılmıştır. Yapının doğu ve batı duvarında ikişer tane pencere açılmıştır. Güneyde, tam ortada, yarım yuvarlak niş şeklinde tasarlanmış mihrap bulunur. Her iki yanında ikişer toplam dört pencere açılmıştır. Minberi ahşap ve vaaz kürsüsü taş olarak yapılmıştır. Her ikisi de güney cephesinde yer alır. Yapıdaki bütün pencereler dikdörtgen şeklindedir.
Yapıda ana mekana girildiği zaman , kapının her iki yanında maksureler yer almaktadır. Tavanı düz olup, pasalarla dikdörtgen çubuklara ayrılmıştır. Favkani kadınlar mahfilinde dört tane ahşap dikme ile beş açıklık sağlanmıştır. Kadınlar mahfili, düz balkon çıkması şeklinde olup , ahşap çerçevelidir. Bu bölüm dikdörtgen olup doğuda biri büyük, diğeri küçük iki dikdörtgen pencere açılmıştır, bunun aynısı batıda da tekrarlanmıştır. Yapının üstü dıştan meyilli çatı ile kaplanmıştır. Silindir biçimindeki minare silindir kesme taştan kaide üzerine prizmatik üçgenlerden oluşan pabuç küsü aracılığyla oturmaktadır. Yapının kuzeybatı köşesinde son cemaat yerinden geçilen ahşap bir oda bulunur. Her iki cephesinde söz konusu oda ikişer toplam dört pencere ile aydınlanır (bkz.İstanbul Ansiklopedisi cilt 3).
1871 yılında tamirat geçirdiği bilinen caminin minaresi 1953 yılında yeniden inşaa edilmiştir ( bkz. Hayatın Şekillendirdiği Mekanlar: Camiler).
II.RÖLÖVE RAPORU
II.I PLAN ÖZELLİĞİ
Beykoz ilçesi, Akbaba köyünde olan camii bir tepe üzerinde yapılmıştır. Yapı ile ilgili araştırma sürecinde yeterli bilgiye ulaşılmamıştır.
Yapı eğimli bir arazi üzerine inşaa edilmiştir. Kagir su basmanı üzerinde ahşap strüktür ile yapılmış camii özgün durumunu korumaktadır. Yakın dönemde yapılan yanlış müdahaleler sonucunda camiinin doğu cephesine bitişik olarak 2 katlı muhdes betonarme bir ek yapıldığı tespit edilmektedir.
Camii 2 katlıdır. Ana ibadet alanı üst kattadır. Üst kat bölümünde camii plan tipolojisi olan girişte son cemaat bölümü, onun önünde harim ve son cemaatin üst katında kadınlar mahfili mekan kurgusu bu cami de de vardır. Alt kat setin altında kalır ve üst katın oturum alanına göre daha küçük bir alanı kaplar. Mevcutta bu katta da ibadet yapılmaktadır. Bu kata bahçedeki kuzeybatı köşesinde bulunan merdivenlerden inilen setten girilmektedir. Bu sete birde çeşme bakar. Çeşme haznesine giriş üst kat bahçe zemin döşeme kotundan yapılmaktadır. Çeşme sete gömülerek inşaa edilmiş, kâgir bir yapıdır.
Cami dikdörtgen formdadır. 10.39 m x 9. 88 m. Ebadında olan yapıya batı yönünde 4.67 m. X 4.00 m. Ebadında imam odası vardır. İmam odasına bitişik olarak kuzey batı köşesinde de minare yer alır.
İmam odasına içeriden değil kuzey yönünden, dışarıdan girilmektedir. Minare güzelleştirme derneği tarafından 1953 yılında inşaa edilmiştir.
Camiye kuzey cephesi orta aksından 2 kanatlı ahşap orta göbekli kapıdan girilir. Kapı 160 cm. x 255 cm. ebadındadır ve özgündür. Kapı ön sahanlık kotuna bahçeden 2 basamak çıkılarak ulaşılır.
Kapının açıldığı son cemaat bölümü +0.40 m. Kotunda olup sağ ve sol bölümleri +0.46 m. Kotuna yükseltilmiştir. Son cemaatin giriş aksı karo siman kaplı iken yükseltilen bölümleri ahşap kaplamadır. Kadınlar mahfiline çıkış sağlayan merdivenler son cemaat giriş kapısının sağında kalır. Minare kapısı mahfil merdivenlerinin alt kısmında yer alır.
Son cemaat mahaline harimden 2 adet pencere açılmaktadır. Harime giriş kapısı son cemaate giriş kapısının karşı aksında yer alır.
Son cemaate kuzey cephesinden 4 adet, doğu cephesinden 1 adet pencere açılmaktadır. Dikdörtgen ebatlı olan pencereler kanatlı ve ahşaptır. Ön kısımlarında demir parmaklıkları bulunmaktadır.
Harim kapısının 2 yanına yukarıda da değinildiği üzere son cemaate bakan 1’ er adet pencere yerleştirilmiştir. Harim kapısından girilince sağ ve sol kısımda harim döşeme kotundan ortalama 10 cm. yükseltilmiş mahfil bölümleri yer alır. Harime doğru 1.50 m. Çıkma yapan mahfillerin ön ve yan kısımları ahşap korkuluklarla sınırlandırılmıştır. Kadınlar mahfili alt mahfil üstüne gelecek şekilde harime doğru çıkma yapmaktadır.
Harime doğu ve batı cephelerinde 2’ şer adet pencere açılırken güney duvarında mihrabın sağ ve solunda 2’ şer pencereden 4 adet pencere açılır. Pencereler dikdörtgen formda olup ahşap kanatlı doğramalardır. Doğramalar özgün nitelik taşımaktadır.
Mihrap nişi yarım daire formundadır ve beden duvarından dışarıya doğru çıkma yapmaktadır.
Duvarlarda kalem işi yoktur. Tavanlar ahşap çıta tanzimlidir. Minber ve vaiz kürsüsü ahşap olup özgündür.
Cami kısmi alt katı içten içe 7.62 m. X 5.63 m. Ebadında dikdörtgen tek mekanlıdır. Tavanı ahşap kaplamadır. Döşeme kaplamasıda ahşaptır. Mihrap nişi harim mekanı aksında yarım daire formundadır. Mihrap nişi harim nişi gibi dışarıya doğru çıkar. Nişin sağ ve sol yanında 1’ er adet pencere vardır. Bu mekana ahşap orta göbekli kapıdan girilir. Mekanın doğu cephesine yakın dönemde betonarme 2 katlı ek bir yapı yapılmıştır. Bu yapı kot farkından dolayı mevcut setin alt kotunda yer alır. Bu nedenle camii ana harim kotunun yer aldığı sette yapının üst tavan döşeme kotu caminin bahçesi olarak düzenlenmiştir.
Yakın dönemde yapılan bu ek yapıya alt kotta yer alan kısmı bodrum kattan açılan bir kapıdan ve camii bahçesindeki merdivenlerden inilerek ulaşılmaktadır. Bu bölümde ibadet yeri olarak kullanılmaktadır.
Rölövede harimin olduğu plan düzlemi zemin kat, kısmi bodrum katın olduğu düzlem 2.75 kot planı, ek yapının 2. Bodrum katı ise tabutluk olarak tanımlanmıştır. Yakın dönemde eklenen yapının kısmi camii bodrum katındaki katının dışında alt kotta arazi eğimi nedeni ile üçgen planlı 2. Bir katı daha vardır ve bu mekan tabutların konulduğu bir depo olarak işlevlendirilmiştir (bkz. Rölöve kat planları).
Camii parseli içinde yer almayan ancak cemaat tarafından kullanılan abdestlik ve tuvalet bölümlerinin mevcut durumuda bu proje kapsamında ele alınmıştır. Abdestlikler mevcut arazinin eğiminden dolayı üst sette yer almaktadır. Kadın ve erkeke tuvaletlerin alt kotta yer alır. Erkekler tuvaletine soldaki merdivenlerle inilirken kadınlar tuvaletine yoldan giriş verilmiştir. Yapı betonarme sistemde yapılmıştır.
Caminin minberinin korkulukları açısından incelendiğinde 19. Yüzyıl da yapıldığını söylememiz yanlış olmayacaktır. Ancak kapı boşluğundaki sivri kemeri ile de klasik dönemden izlerde taşımaktadır.
II.II CEPHE ÖZELLİĞİ
Yapı zemin katı ahşap strüktürlüdür. Eğimden dolayı bodrum kat duvarları ile üst kat su basman kotu kagir sistemde yapılmıştır.
Kuzey ve doğu cephelerinde su basman kotu mermer kaplamadır.
Yapının kuzey cephesi giriş cephesidir. Camii giriş kapısı iki kanatlı ahşap orta göbekli bir kapıdır ve cephe orta aksında yer alır. Kapının sağ ve solunda 2’ şer adet pencere yer almaktadır. Dikdörtgen formlu pencereler kanatlıdır. Söveleri ve denizlikleri ahşaptır. Pencere önlerinde demir parmaklıklar yer alır. Cephe 13 cm. yüksekliğinde ahşaplar ile kaplanmıştır. Giriş kapısının üstünde giriş saçağı vardır. Saçak tek eğimli sundurmadır ve üst örtüsü alaturka kiremittir. Giriş kapısına bahçe kotundan 2 basamaklı merdivenle ulaşılmaktadır. Camii çatısı kırma çatı olup alaturka kiremit kaplıdır. Cephenin sağında kuzeybatı köşesinde minare vardır. Minare betonarme sistemde yapılmış olup sıvalıdır. Minarenin yanında planda dışarıya doğru çıkan imam odası görülmektedir. İmam odası da ahşap strüktürlü olup cephesi ahşap kaplamadır. Kuzey cephesinde tek kanatlı giriş kapısı vardır.
Camii doğu cephesi ahşap kaplama özelliği kuzey cephesi ile aynıdır. Harime 2 adet, son cemaate 1 adet pencere açılır. Kadınlar mahfine ise birbirinden farklı ebatlara sahip 2 adet penceresi açılmaktadır. Üst ve alt kot pencerelerde demir parmaklıklar yapılmıştır. Pencereler kanatlı ahşap doğramaya sahiplerdir. Harime bakan pencereler 82 cm.x 161 cm. ebadında iken son cemaat penceresi 83 cm. x 104 cm. ebadındadır. Pencere söveleri aynı özellik gösterir. Kadınlar mahfili pencerelerinden sağdaki pencere 78 cm. x 58 cm., soldaki pencere ise 70 cm. x 86 cm. ebadındadır.
Arka cephede zemin kat ahşap kaplama iken bodrum kat çimento harçlı sıvalı duvardır. Harç üzerine moloz taş görünümü verilmek istenmiş ve derzlenmiştir. 2 kattada mihrap nişleri cephe duvarlarından dışarıya doğru yarım daire formunda çıkma yaparlar. Zemin kat mihrap nişi çapı bodrum kat mihrap nişi çapından daha fazladır. Zemin katta mihrap nişinin sağ ve sol yanlarında 2’ şer adet pencere vardır. Doğu cephesindeki harime bakan pencerelerin aynı özelliklerini taşımaktadırlar. Bodrum kat pencereleri ise nişin sağ ve solunda 1’ er adettir. Zemin kat pencerelerine göre daha dar olan pencereler zemin kat pencereleri ile aynı aksta değillerdir.
Arka cephede camii cephesinin sağında muhdes olan betonarme yapı cepheside görülür. Arka cephenin solunda ise imam odası cephesi ve bu odanın üzerine oturduğu set duvarı görülmektedir. Bu duvarın devamında çeşmede görülmektedir. Çeşme özgün karakterini kaybetmiştir. İmam odasına açılan 2 adet giyotin ahşap pencereler bu cephede yer alır.
Batı cephesi eğimli arzi nedeni ile 2 kot olarak görülmektedir. Zemin katta camii harimine açılan 2 adet pencere vardır. Bu pencere aksındaki alt kotta bodrum katta giriş kapısı yer alır. Kapı süt kısmında sabit pencere bulunmaktadır. Bu pencerenin yakın dönemde sadece iç mekana ışık gelmesi için yapıldığı yüksek ihtimaldir. Bodrum katta arka cephede olduğu gibi duvarları kagir olup sıvalıdır.
İmam odasının bu cepheye bakan 2 adet penceresi vardır. Minare cephenin solunda kalmaktadır.
Minare pabucu kare planlı, kürsüsü baklava dilimleri ile gövdeye bağlanmaktadır. Gövde daire formundadır. Şerefe altında ‘C’ ve ‘S’ profilleri ile geçiş sağlanmıştır. Şerefe üst gövdesi kısa tutulmuştur. Külah kısmı kurşun kaplamadır.
II.III.SÜSLEME ÖZELLİKLERİ
Cami küçük bir köy mescidi olup kalem işlerine sahip değildir. Ancak uygulama sırasında öncelikle araştırma amaçlı boya raspası yapılması önerilir.
II.IV.BOZULMALAR
Yapı genel olarak günümüze iyi durumda ulaşmıştır. Kullanılan ve bakılan bir yapıdır. Zaman, doğal koşullar ve yanlış müdahaleler neticesinde yapıda hasarlar olmuştur. Özellikle yapının doğu cephesine eklenen betonarme yapıdan dolayı camii beden duvarlarında rutubetlenme çok fazladır. 2 yapı arasındaki üst yalıtım iyi yapılmadığından ara birleşim noktasından duvarlar su almaktadır.
Camii iç kısmında kadınlar mahfili döşemesinde sehim vardır. Cephe kaplamalarında boya dökülmeleri, kabarmaları doğal koşullar nedeni ile olmuştur. Pencere demirlerinde malzeme kaybı, uç kısımlarında eğilmeler vardır.
Minare özgün değildir 1953 yılında yeniden yapılmıştır. Bodrum kat dış duvarları çimento harç ile sıvanmıştır. Çeşme ön yüzü sıvası yakın dönemde itinasız bir şekilde yenilemiştir.
BATI CEPHESİNDE YER ALAN ÇEŞME
Çeşme klasik dönem yapısı olup 16. Yüzyıldan günümüze gelen önemli bir eserimizdir. Caminin 19. Yüzyılda onarım geçirdiği bilinse de çeşme ayna taşının mimari özelliği nedeni ile yapının ilk döneminden günümüze ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Günümüzde cephesi sıvalı olduğundan cephe özelliğini büyük ölçüde kaybetmiştir. Üsteki stin altında kalan haznesi 0.89 m x 2.71 m. Ebadında dikdörtgen planlıdır. Hazneye üst kottaki kapaktan girilmektedir. Yüksekliği 1.04 m. Dir. Çeşmenin sıvalı cephesinden cephesinin kaba yonu taş duvar örgüsüne sahip olduğı görülmektedir. Suluk kısmı ile ayna taşı ‘C’ ve ‘S’ kıvrımlı motiflere sahiptir.
III.RESTİTÜSYON RAPORU
Yapı ile ilgili çalışma sürecinde görsel ve yazılı bir kaynağa ulaşılamamıştır. Bu nedenle yapıdaki izler ve dönem analizleri dikkate alınarak bir restitüsyon projesi hazırlanmıştır.
Buna göre restitüsyonda alınan kararlar şunlardır;
-Yapı cephe sistemi mevcut durumu ile korunmuştur. Bodrum kat kagir olan bölümler moloz taş olarak işlenmiş, su basman kotu ise taş olarak önerilmiştir. Mevcutta su basman seviyesi mermer kaplamadır. Dönem örnekleri incelendiğinde ahşap strüktürün alt kısmında ya kesme taş, yada almaşık duvar örgüsü kullanıldığı tespit edilmiştir. Buna örnek olarak Kasap İlyas cami ve Hacı Hamza camii gösterilebilir. Bu nedenle cami su basmanı kesme taş önerilmiştir. Ancak uygulama sırasında mermer kaplama kaldırılmalı ve alttaki örgü sistemi tespit edilmeli gerekli görülürse proje revize edilmelidir.
-Camii pencere sistemi ve düzeni de mevcuttaki gibi bırakılmıştır. Harim ve son cemaat pencereleri ahşap kanatlı sistem olarak önerilirken, imam odası pencereleri mevcut durumu gibi giyotin olarak bırakılmıştır. 2 ayrı pencere sistemi Fatih ilçesi Kasap İlyas camiinde de görülmektedir. Bu cami de de son cemaat mahallinde de giyotin pencere kullanılırken harim pencerelerinde kanatlı sistem kullanılmıştır. Bu nedenle yapı ile ilgilide bilgi olmadığından pencere sistemleri mevcut durumu ile korunmuştur.
-Zemin kat ve bodrum kat döşemesi ahşap olarak önerilmiştir. Sadece son cemaatte kapı aksındaki giriş döşemesi karo siman olarak mevcuttaki gibi bırakılmıştır.
-Kapılar mevcutta özgün olduğundan aynen korunmuştur.
-Bodrum kattaki mihrap nişi camilerde alt katlarda ibadet mekanı olmamasında dolayı kaldırılmıştır. Aynı zamanda mevcut mihrap duvar kalınlıkları rölöve de 10 cm. olarak tespit edilmiştir. Bu duvar kalınlığı yapı özgününde de olması zor bir ihtimal olduğundan niş kaldırılmış, bu bölümde kagir duvar devam ettirilmiş, yapının ışık alması için mevcut pencereler kagir duvar içinde açılarak üst kat pencere sisteminde önerilmiştir.
-Çatı örtü sistemi ahşap strüktürlü olup alaturka kiremit olarak korunmuştur.
-Minare özgün değildir. Cami ile ilgili elimizdeki belgeler yetersizdir. Yapının 1453 sonrasında yapıldığı, yapının bulunduğu tekkenin 1876-1909 yıllarında ihya edildiği bilinmektedir. Ancak camiinin hangi dönemde onarıldığı bu onarımlarda minarenin yenilenip yenilenmediği gibi bilgilere ulaşılamadığından yapılan dönem analizi örneklerinde camii kütlesi ile yarışmayan klasik dönem ve geç dönemde de uygulama örneklerinin görüldüğü bir minare örneği restitüsyonda önerilmiştir. Bu örnekte Genç Osman Camii minaresi olarak kabul edilerek camii kontür gabarisine uygun olarak restitüe edilerek çizilmiştir. Pabuç ve kürsü kısmı kesme taş olan minarenin gövde bölümü sıvalı olarak çizilmiştir. Şerefe alt kısmı ‘C’ ve ‘S’ kıvrımlı olarak önerilmiştir. Şerefe korkulukları taş olarak çizilmiştir. Minare gövdesi mevcuttaki gibi yuvarlak planlıdır. Külah kısmı kurşun kaplamadır.
-Vaiz kürsüsü ve minber özgün durumu ile günümüze geldiğinden aynen korunmuştur.
-Camiye yakın dönemde eklenen betonarme yapı kaldırılmıştır.
BATI CEPHESİNDE YER ALAN ÇEŞME
Çeşme klasik dönem yapısı olup 16. Yüzyıldan günümüze gelen önemli bir eserimizdir. Caminin 19. Yüzyılda onarım geçirdiği bilinsede çeşme ayna taşının mimari özelliği nedeni ile yapının ilk döneminden günümüze ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Günümüzde cephesi sıvalı olduğundan cephe özelliğini büyük ölçüde kaybetmiştir. Sıvalı olan duvarlarında kaba yonu taş duvar örgüsü anlaşılmaktadır. Çeşme ayna taşı taştır. Ayna taşı ve üzerindeki niş bölümü mevcut durumu ile korunmuştur. Restitsüyonda mevcutta avlu kotu altında kalan yalak kısmı kot aşağıya alınmak sureti ile restitüe edilmiştir. Elimizde belge olmadığından basit bir öneri getirilmiştir. Uygulama sırasında avlu kotunun açılarak yalak bölümünün tespit edilmesi gerekmektedir. Belge bulunması durumunda yapı restitüsyonu revize edilmelidir.
KAYNAKÇA
ASLANAPA; Oktay : Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1983
AYVERDİ; Ekrem Hakkı, YÜKSEL, İ. Aydın: İlk 250 Senenin Osmanlı Mimarisi, İstanbul 1953
AYVERDİ; Ekrem Hakkı : Fatih Devri 855-886 (1451-1481), İstanbul 1973
Ayvansarayi Hüseyin Efendi, Ali Satı Efendi, Süleyman Besim Efendi: Hadikatü’l Cevami, Haz. Ahmed Nezih Galitekin, İstanbul 2001
BAYRAM; Sadi ve ERDOĞAN : Kerim: Vakıflar ve Vakıf Hizmetlerimiz, Ankara 1978
DİŞÖREN N. Esra : İstanbul’daki Ahşap Cami, Mescit ve Tekkeler, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1993 s.177,178
(ELDEM)Halil Edhem: Nos Mosquees de Stamboul, İstanbul 1934.
KOMİSYON : Fatih Camileri ve Diğer Tarihi Eserler, İstanbul 1993
KOMİSYON : Fatih, İlk İstanbul, İstanbul 2004.
MAZLUM; Deniz : Osmanlı Arşiv Belgeleri Işığında 22 Mayıs 1766 İstanbul Depremi ve Ardından Gerçekleştirilen Yapı Onarımları, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2001
Müler-Wiener; Wolfgang : İstanbul’un Tarihsel Topografyası, Çeviren Ülker Sayın, İstanbul 1997.
NAZA, Emine : “Sofular Camii”T.T.V.D.B.İ.A.,C. 5, İstanbul 1994
ÖZ; Tahsin : İstanbul Camileri, C.ll, 8.İstanbul 1964
SEÇKİN, Selçuk : Fatih Dönemi Mescitleri, M.S.G.S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Bölümü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2002
SÖNMEZER, Şükrü : 17.Yüzyıl İstanbul Mescitleri, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Tarihi Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1996.
ÜSTÜN; Ayşe : Osmanlı Arşivindeki İstanbul Cami ve Türbelerinin Tamirleriyle İlgili Belgeler, D.E.Ü. Sos.Bil.Ens. İsl.Tarihi ve San. Ana. Bil. Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2000
YÜKSEL, İ.Aydın : Osmanlı Mimarisinde II.Bayezıd ve Yavuz Selim Devri (886-926/1481-1520), İstanbul 1983
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ CİLT 3;Can feda Hatun Mescidi, DİŞÖREN N. Esra, İstanbul
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ CİLT 1;Akbaba Tekkesi, Tanman Baha, İstanbul
İslam Ansiklopedisi cilt 7, Can feda Hatun, İstanbul,
Bilir; Ali; Çeşmibülbüle Gizlenmiş Abı Hayat Beykoz, İstanbul
Noyan;Bedri;’Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik’ cilt 1, İstanbul
Galitekin;Ahmet Nezih; ‘Beykoz Kitabeleri’, Beykoz Belediyesi Yayınları, İstanbul 2008
Tanman;Baha, ‘Akbaba Tekkesi’, İslam Ansiklopedisi c:3, istanbul
Osmanlı mimarisindeki türbelerden bahsetmeden önce türbe tarihinde ve Osmanlı türbelerinin temelini oluşturan Anadolu Selçuklu dönemi türbelerinden kısaca bahsetmek gerekmektedir.
Anadolu Selçuklu türbeleri kaide ,gövde ve külah olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Kaidelerin altında içte cesetlerin konması için bir kripta(cenazelik)katı bulunmaktadır. Dışarıdan küçük bir kapı ile girilen kripta bölümünde cesetler ızgaralar üstünde ahşap sandukalar içinde yer alırlar. Mumyalama geleneğinin Osmalılar’da da bir süre devam ettiği bilinmekte, bununla birlikte inşa edilen türbelerde cenazenin konulduğu kripta bölümünün çok fazla benimsenmediği görülmektedir.
Kripta bölümüne Osmanlı türbelerinde çok fazla rastlanmamasının nedenlerinden biri dini inançlardan kaynaklanır. II.Murad’ın 1446 tarihli vasiyetnamesinde bu konu ile ilgili kayıtlar bulunmaktadır. II.Murad babası çelebi Mehmet’in türbesinde olduğu gibi kendi adına yapılacak türbede de kripta bölümünün bulunmasını istememiş ve Hz. Muhammed’in sünnetine uygun olarak cesedinin doğrudan toprağa verilmesini istemiştir. Böylece Yahşi bey , Yeşil ve karıştıran Süleyman Bey türbeleri gibi bazı yapılarda kripta bölümü bulunmakla beraber daha sonraki Osmanlı Hanedan türbelerinde kripta bölümüne yer verilmemiştir.
Osmanlı türbelerinin Selçuklu türbelerinden bir diğer farkı da Osmanlı türbelerinin girişinde bir revak bölümünün bulunmasıdır. Birkaç örnek dışında revak Osmanlı türbelerinde gövdenin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
Erken devir Osmanlı türbelerinde çoğunlukla kare planlı türbe tipi kullanılmıştır. Kare planlı türbeler genellikle yüksek bir kasnak üzerinde yer alan kubbeye, giriş bölümünde bir revaka sahiptirler .Erken devre ait en eski kare planlı ve revaklı hanedan türbesi XIV. yüzyılın sonlarına ait Gül çiçek Hatun Türbesi’dir. Kare planlı türbeler genellikle içte de aynı planı tekrara etmişlerdir. Sultan II. Murad Türbesi’nde ise ortadaki kare planlı bölümün etrafını bir dehriz çevrelemekte, orta bölüm dört ayak ile aralarda yer alan dört sütunun birbirine sivri kemerlerle bağlanmasıyla oluşturulmuştur. Camilerde son cemaat yeri olarak benimsenen revakın türbelerdeki ilk denemelerinden biri Gülçiçek Hatun Türbesinde uygulamaya konulmuştur. Yıldırım Bayezid Türbesi’nde görülen üç bölümlü revak gelişmiş bir örnek olup sonraki türbelere öncülük etmiştir diyebiliriz.Sultan II. Murad Türbesi önünde yeralan revak ise sivri kemerleri , geniş mermer plakaları ile farklı bir revak örneği olarak karşımıza çıkar. Yine bu dönemde üst örtü olarak kubbe kullanışmış , kubbeye geçiş pandantif,tromp ve Türk üçgeni gibifarklı geçiş unsurları ile sağlanmıştır. Bu dönem kubbelerinin , çapı 16m. olan kubbesiyle Yeşil Türbenin dışında genellikle 4,5-10,5m. arasında değişen çaplara sahiptir. Erken devrin kare planlı türbelerinde duvarların üst bölümünde pencere yer almadığı gibi , giriş kapıları ise silmelerle çerçevelenmiş sade ve basık kemerli birer açıklıktan ibarettir.
Erken devir türbelerinde görülen bir diğer plan ise çokgen planlı türbelerdir. Bu plan tipinin en önemli örneği sekizgen planıyla Bursa Yeşil Türbe’dir. Gerek süsleme özellikleri gerekse mihrabı ve sandukaları ile farklılık arzeden türbe kripta bölümüne sahip tek Osmanlı hanedan türbesidir. Yine erken devre ait türbelerden biri olan Hatuniye Türbesinde altıgen planlıdır .Yeşil Türbe ve hatuniye türbeleriningirişinde revak bulunmamakta, fakat dışa taşkın , birer eyvan görünümünde portallere sahiptirler. Çokgen planlı erken devir türbelerinde duvarlara alt ve üst kısımlarda olmak üzere iki sıra halinde pencereler açılmıştır, bazen kubbe kasnağında da pencere açıklıklarına yer verilmiştir. Çokgen planlı türbeler gerek tezyinat açısından gerekse inşa açısından bazı kolaylıklara imkan vermesi sebebiyle en çok tercih edilen plan tiplerinden biri olmuştur.
Beylikler Dönemi’nde yeni bir plan tipi olarak kullanılmaya başlanan ve Osmanlılarda da uygulanmış olan bir diğer plan tipi ise açık türbelerdir. Açık türbeler kare planlı bir kaide üzerine kurulmuşlar, değişik örneklerinde ise kare , altıgen veya sekizgen bir alanın köşelerine yerleştirilen sütun veya ayakların kemerler yardımıyla birbirine bağlanması ve üzerlerinin bir kubbe ile örtülmesiyle oluşturulmuşlardır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun sadece siyasi alanda değil mimarlık ve sanat alanındada en uzun ve parlak dönemi olan XV. yüzyıl ortalarında başlayıp yaklaşık ikiyüzelli yıllık bir süreci kapsayan Klasik dönem olarak adlandırdığımız döneme ait türbelerde kare planlı ,Çokgen planlı ve açık türbe tipleri farklı uygulamalarla devam etmiştir.
Bu dönemde görülen kare planlı türbeler içerisinde ilk olarak Bursa’da bulunan Gülşah hatun türbesi, şirin hatun türbesi ,mükrime türbesi ve Gülruh hatun türbesi yer almaktadır. Bu döneme ait kare planlı türbelerde görülen bir özellikte kare planlı gövdenin girişlerinin karşısında geniş bir kemerle gövdeye bağlanmış birer eyvana sahip bulunmalarıdır. Bu plan tipinin abidevi Sultan I. Ahmed ve Hatice Turhan Valide Sultan Türbesidir.
Klasik dönemde en çok kullanılan plan tipi çokgen planlı türbelerdir. B u dönemde Şehzade Mustafa ve Cem Sultan Türbesi ile Sultan III. Murad’ın Türbesi altıgen planlıdır. Bir diğer çokgen planlı türbe tipi olan sekizgen planlı türbeler klasik dönemde özellikle Mimar Sinan tarafından bütün yönleriyle değerlendirilmiştir. Gülbahar Hatun (1506)Selçuk hatun (1507) Sultan II.Bayezid (1512) ve Şehzade Mehmed Türbesi (1543) içte ve dışta sekizgen plana sahiptirler.Bunun dışında yine sekizgen planlı türbeler içerisinde yeralan iç kenar sayısı sekizden fazla olan türbelerde bulunmaktadır. Hürrem Sultan Türbesi’nde (1559) içte onaltı kenarlıdır. Dışta sekizgen içte haçvari planlı olan Ayasofya’daki Şehzadeler Türbesi ve dışta sekizgen içte galerili olan Sultan III. Mehmed Türbesi gibi örneklerde vardır.
Erken dönemde olduğu gibi klasik dönemde de açık türbe örneklerine rastlamaktayız. Hançerli Sultan Türbesi (1533) ve Fatma Hanımsultan Türbesi (1588-89) dört köşeye yerleştirilen birer sütunla oluşturulmuş kare planlı açık türbe şeklinde olup üstleri ise kubbe ile örtülmüştür. Şehzade Mahmud Türbesi altı kenarlı açık bir türbe , Gülnüş Valide Sultan Türbesi ise sekiz kenarlı açık türbe örnekleri arasında yer almaktadır. Açık türbelerde bulunan sandukalar daha dikkat çekici özelliklere sahiptir.
Klasik dönemde daha çok çokgen planlı türbe tipi uygulandığından kubbeye geçişte değişik unsurlar kullanılmıştır. Yine bu dönemde yapıların büyüklüklerine paralel olarak türbelerdeki pencere sayılarıda artmıştır.
XVII. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı ordularının Avrupa’da sürekli mağlubiyete uğraması ve Batı’nın , üstünlüğünü yavaş yavaş kabul ettirmesi , saray ve idarenin dikkatinin Batı’ya çevrilmesine sebep olmuş ve başka ordu olmak üzere devletin bir çok müessesinde ıslahatın gerekliliği kanaati hakim olmaya başlamıştır.
Sultan III. Ahmed ve onun sadrazamı Nevşehirli Damad İbrahim Paşa , memleketin 1683 Viyana bozgunundan beri devam eden gerilemesini durduracak bazı tedbirlerin alınması , toprak kaybı ve hazinenin büyük ölçüde sarsılmasıyla sonuçlanan sürekli savaşlara son verilecek bir barış devrinin başlatılması ve devletin bu arada toparlanmasına imkan sağlanması düşünce ve kanaatiyle , Pasaforça Antlaşması’ndan sonra bir sulh devrini başlattılar. Tarihimizde “lale devri” olarak anılan bu devreden itibaren Avrupa ile münasebetlerin artması, hem bir çok yabancı sanatçının Osmanlı topraklarına gelmesine ve Türk zevkinin değişmesine sebep olmuştur.
Son dönem olarak adlandırabileceğimiz bu dönemde Barok ve Ampir üslubunun etkilerini mimari ve süsleme alanlarında görmekteyiz. Yuvarlak şekiller , S kıvrımları , çelenk ve deniz kabuğu motifleri ve dalgalı hatlar bu dönemin en belirgin özellikleri arasında yer almaktadır. Bu dönemde görülen türbe tiplerinden biri köşeleri yuvarlatılmış kare planlı türbelerdir. Barok etkilerin görüldüğü ilk türbe Şehsuvar Sultan Türbesi’dir. Köşelere yerleştirilen çatı kuleleri , kemerler, sütun başlıkları ve frizler farklı özellikler gösteren revak türbenin ayrılmaz bir parçası olarak yerini korumaktadır. Sultan I. Abdülhamid Türbesi’nde de kare planın köşeleri içte dış kavise paralel dönmek suretiyle yuvarlaklaştırılmıştır.
Çokgen planlı türbe tipi bu dönemde kenar sayıları artarak uygulanmaya devam edilmiştir. Bu devre ait sekiz kenarlı türbelere örnek olarak Gülbahar Hatun ve Sultan II. Mahmud Türbelerini örnek olarak verebiliriz. Sekiz kenarlı türbelerin dışında on kenarlı türbelerde yine bu dönemde gördüğümüz çokgen planlı türbeler içerisindedir. Fatih Sultan Mehmed Türbesi ve Sultan III. Mustafa Türbesi ise farklı olarak on kenarlı plan şemasına sahiptir.
Dilimli türbelerin dışında Selçuklulardan beri türbe mimarisinde uygulanan bir diğer plan tipi ise daire planlı türbelerdir. Gülüştü Valide Sultan Türbesi ve Nakşidil Valide Sultan Türbesi silindirik gövdeye sahiptirler. Fakat Nakşidil Valide Sultan Türbesi’nin gövdesine yerleştirilen onaltı plastır türbenin silindirik görünümünü bölmektir. Yine nakşidil Valide Sultan Türbesi’nde ilk defa karşımıza çıkan bir uygulma ile revak bölümü gövdenin kavsine paralel olarak uzanmaktadır.
Bu dönemde kubbeye geçişte çoğunlukla pandantif kullanılmıştır. Kubbelerin üzeri ise kurşun kaplıdır. Kubbe kasnakları ise plastır ve konsollarla desteklenmiş , bazen bir tepe kuleciği ile son bulmuştur.XVIII. yüzyılın başlarından itibaren pencere formlarında farklılıklar görülmeye başlamış , pencere boyutları giderek küçülmüştür. Sandukaların sedef kakmalı ahşap parmaklıklar içine alınması geleneği de XIX. Yüzyılın ikinci yarısına kadar devam etmiş , daha sonra madeni şebekelerde kullanılmıştır.
Erken dönem Osmanlı türbelerinde dış duvar kaplamalarında çoğunlukla taş ve tuğla kullanılmıştır. Çok fazla olmamakla birlikte kesme taş ve dışta kaplama malzemesi olarak mermer malzemede kullanılmıştır. Mermer özellikle ön cephe kaplamalarında, revak tavan ve döşemelerinde, sanduka ve sanduka kaidelerinde kullanılmıştır.
Klasik dönemde çok sık rastlanan türbenin iç duvarlarının belli bir seviyeye kadar çini ile kaplanması erken dönemde sadece Yeşil Türbe ’de görülmektedir. Klasik dönemde de aynen kullanılan bu şema XVIII. Yüzyılda, batılı etkilerin egemen olmaya başlaması ile değişime uğramış, taş ve kalem işi süslemeler ön plana çıkmıştır.
HÜRREM SULTAN TÜRBESİ (1559)
Köşeleri profilli sekizgen gövdeli bir yapıdır. Sekizgen gövdeye bir revaktan girilir. Revağın kurşun çatısı 4 sütun ve beden duvarına taşıtılmaktadır. Alt ve üst kotta iki sıra penceresi vardır. Düzgün kesme taştan yapılan türbenin iç planı da sekizgendir.
SÜLEYMANİYE TÜRBESİ (16. YÜZYIL)
Sekizgen planlı yapı kesme taştan yapılmıştır. Yapı etrafını çevreleyen sekizgen planlı bir revağı vardır. Sekizgen planın köşeleri pahlanmıştır. Türbe giriş cephesinde kapı ve kapının üstünde 3 pencere, öteki yedi cephede altta 2 üstte 3 olmak üzere beşer pencere vardır. Üst kotta büyük sivri kemerlerin içindeki pencereler kaş kemerli ve alçı şebekelidir.
ZAL MAHMUD PAŞA TÜRBESİ
Zal Mahmut Paşa türbesinin duvarları iç ve dışta düzgün küfeki taşından yapılmıştır. Sekizgen plan özelliğine sahiptir. Revak ve kubbesi kurşun örtüdür. Revağı, başlıkları baklavalı dört mermer sütun taşır. Farklı bir pencere düzeni vardır. Yapı sekiz yüzünde 2 tür pencere sistemi görülür. Hacın kollarını oluşturan dörtyüzde, kapının bulunduğu ön yüzde yalnız üstekiler olmak üzere, iki katlı ikişer pencere; köşelerde ise bir üst pencere yer alır.
BARBOROS HAYRETTİN PAŞA TÜRBESİ TARİHÇESİ
Beşiktaş, fetihten sonra Osmanlı donanmasıyla ilişkisi sayesinde gelişmeye başlar. Kanuni Sultan Süleyman devrinde Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa, Beşiktaş’ta bir yalıda oturur. Barbaros burada bir cami, bir medrese, bir de sıbyan mektebi yaptırır, öldüğünde de Beşiktaş’a gömülür.
Beşiktaş’ta Barbaros Meydanında iskele ile Sinan Paşa Camii arasındaki parkın içinde yer alan Mimar Sinan’ın eseri olan türbe XVI. yüzyılın ünlü denizci ve kaptan-ı deryası Barbaros Hayreddin Paşa adına ölümünden beş yıl önce yapılmıştır(Aslanapa, s.581).
Tezkerelere göre Sinan’ın ilk mezar yapısıdır. Barbaros’la başlayan 1540’lı yıllarda Hüsrev Paşa ve Şehzade Mehmet türbeleriyle süren ilk aşamada kubbeli prizma dışta ve içte sekizgendir(Kuran, 1986,s.78).
Kitabesine göre 948’de (1541-42) yapılan türbe dıştan oldukça sade bir görünüme sahiptir. Türbe klasik biçimde sekizgen planlı ve kesme taştandır. Kapı önünde üstü ayna tonozlu iki sütuna dayanan bir revak bulunur. Bu tonoz örtüsü mermerden baklava başlıklı sütunlar ve sivri kemerler üzerine oturmaktadır. Sekizgen gövdenin bütün yüzleri birbirinin aynıdır. Aynalık kısmında geometrik geçmeler, aralarındaki madalyonlar içinde ise mala kari palmet ve rumi motifli süslemeler hâkimdir.
Barboros Hayrettin Paşa Türbesi giriş cephesi dışında kalan bütün cephelerde yer alan ikişer pencerenin üst tarafta bulunan alçı petek şebekeli ve sivri kemerli, alttakileri ise mermer alınlıklı ve dikdörtgen sövelidir.
Aynı zamanda üst kat pencereleri kafesli olup renkli camlara sahiptir. Çatı basit bir silme ile nihayetlenir. Kubbe sekizgen alçak bir kasnak üzerine oturmaktadır. Sade görünüşlü cephe teşkilâtı içeride de devam etmiştir. Böylece türbeye ferah bir görünüş kazandırılmıştır.
Yapının tüm cephelerinin cephe özellikleri fotoğraflarda da görüldüğü gibi aynı özelliklere sahiptir.
Türbe içindeki sekiz alçı penceresi de aynı kompozisyondadır. Her pencere ayrı ayrı silmelerle çevrilidir. Bu cepheler üstte dışa taşkın bir silme ile son bulur. Daha üstte de yine aynı biçimde silmeli bir kasnaktan sonra kubbe yer almaktadır (Tahaoğlu,s.111). Özgün olmayan pencereler yakın tarihte onarım görmüştür. Eski fotoğraflardan türbenin şimdiki pencerelerinin özgün durumundaki gibi olduğu görülür. Oyma ve arkadan camlama tekniğiyle yapılan bu süslü pencerelerin bordürü, kartuşlar şeklinde paftalara ayrılmış, içlerine hurda rumiler ve pençelerden oluşan desenler yerleştirilmiştir. Orta bölüm ise turkuaz zemin üzerine, her iki yandan orta bağlardan çıkan ve yukarıda tekrar birleşerek kapalı formlar oluşturan iki tip iri Rumi’yle bezenmiştir. Turkuaz kırmızı, yeşil sarı ve çivit renkli camlar ile beyaz renk oluşturan camlar kullanılmıştır (Şişman, s.48.)
Yakın zamanda tamir gören türbenin kalem süslemeleri ve ahşap işlemeleri de yenilenmiştir. Türbenin giriş kapısı, giriş kapısı alınlığı ve kubbesi yazı bulunan alanlardır (Özsayıner, s.176). Giriş kapısı üzerinde sülüs yazıyla mealen “Bu Cezayir ve Tunus Fatihi merhum Gazi Kaptan Hayreddin Paşa’nın türbesidir. Allah’ın rahmeti üzerine olsun” H.948) yazılıdır.
Giriş kapısı alınlığı üzerine Celi sülüs yazıyla yeşil zemin üzerine mealen “Ya rab, O’na rahmet kapılarını aç” yazılıdır.
Kubbede ise yine celi sülüs yazıyla “esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla ey Rabbimiz, bizimle kavmimizin arasındaki işi gerçekle açığa çıkar. Muhakkak ki sen gerçekleri açığa çıkaranların en iyisisin”H.1378 yazılıdır. Kubbe ortasında besmeleyle birlikte altın yaldızla yazılmış Araf süresinin 89. ayeti bir madalyon halinde yer alır.
Mukarnas köşeliklere oturan kubbe motifleri rûmîler, palmetler ve şemselerden meydana gelmektedir. Türbe içindeki dört sandukada Cafer Paşa. Barbaros Hayreddin Paşa. Cezayirli Hasan Paşa ve Barbaros’un hanımı Bâlâ Hatun bulunmaktadır. Türbe dışındaki hazîrede ise Barbaros’un yakınları vardı. Türbe içinde sandukalar dışında iki büyük şamdan, bir ahşap Kur’an mahfazası, bir sakal-ı şerif ve arabesk süslemeli bir metal vazo İle 1816 tarihli Seyyid İbrahim imzalı bir hat levhası vardır. Vaktiyle türbenin içindeki sanduka üzerinde eski bir sancak vardı (Encümen, d.248). Sancağın orijinali İstanbul Deniz Müzesi’nde bulunmaktadır (Tahaoğlu,s.113). Türbede sancaktan başka bir fenerin de Türk İslam Eserleri Müzesinde olduğu Encümen Arşivindeki dosyadan anlaşılmaktadır (Encümen, D.248).
Türbe, Barbaros Hayreddin Paşa’nın son yıllarında oturduğu yalısının yakınında inşa edilmişti. Sonraları bu yalı ortadan kalkmıştır. Türbenin çevresinde de zamanla geniş bir hazîre meydana gelir. 1944’e doğru burada bir Barbaros anıtı yapılması kararlaştırıldığında türbenin etrafı açılmış, aralarında II. Abdülhamid devrinin Beşiktaş muhafızı Yedi sekiz Hasan Paşa’nın mezarının da bulunduğu hazîre kaldırılmış, türbe de restore edilmiştir. Yedi Sekiz Hasan Paşanın Kabri ve hazire Beşiktaş Yahya Efendi Dergahı Haziresi’ne nakledilmiştir (Encümen, D.248).