Etiket arşivi: İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü

EYÜP ARAKİYECİ CAFER CAMİİ RÖLÖVE, RESTİTÜSYON, RESTORASYON RAPORU

İlçe: EYÜP Pafta:7 Ada: 121 Parsel: 1

YAPI TARİHÇESİ

Takkeci Mescidi de denen Arakiyeci Mescidi, Abdurrahman Şeref Bey Caddesi ile Arakiyeci Camii Sokağı’nın kesiştiği noktada yer almaktadır.

Mescitle ilgili Hadika “Bânîsi Arakiyyeci Mehmed Ağa’dır. Mihrabı önünde medfûndur. Vefatı 950 (1543/1544) senesindedir. Minberini Re’îs Abdullah Efendi vaz’ eylemişdir. Mezbûr Abdullah Efendi, Sadr-ı a’zâm Maktul Dâmâd İbrâhîm Paşa’nın mühürdarı olub, ve-zîr-i müşârün-ileyhin vefatından sonra tezkirecilik ve defterdarlık ve riyaset misillü menâsıb-ı celîlelerle müstahdem iken, 1178 saferü’l-hayrının ikinci günü (01.08. 1764) vuku’ bulan rikâb-ı hümâyûnda, sarây-ı pâdişâhîde kahve içer iken şarab-ı mevti nûş eylemişdir1. Mansıbıyla mektûbî-i sadr-ı âlî olan Mehmed Efendi bekam olmuştur. Merhûm-ı mezbûr El-mezâhır y>Üill 1178 (1764) târihinde vefat edüb, Üsküdar’da defn olunmuşdur. “Müşârün-ileh demâ’inle me’lûf ve emvâl-i kesîreye mâlik ve ma’ârifden bî-behre bir zât-ı sütûde-sıfât imiş2“. Mahallesi vardır.”Re’îsü’l-küttâb bulunmak hasebiyle rikâb-ı hümâyûn vâki’ olduğu gün Enderûn-ı hümâyûn’da rikâb ağalan odasında kahve içer iken füc’eten rıhlet ve haste arabasıyla konağına irsal ve Üsküdar’da defn olunduğu” yazar. (Hadika s.628)

YAPININ MİMARİ ÖZELLİKLERİ

-YAPI YERLEŞİMİ

Abdurrahman Şeref Bey Caddesi ile Arakiyeci Camii Sokağı’nın kesiştiği noktada yer alan camii avlusuna kuzey köşesindeki demir kapıdan girilir. Avlu giriş kapı aksındaki karo mozaik döşemeli yoldan geç dönemde kapatılan ahşap direkli son cemaat giriş kapısına gelinir. Avlu giriş kapısının solundaki yoldan arka bölümde bulunan imam evine ve zemin altındaki tuvaletlere ulaşılır.

Kaba yonu taş örgülü bahçe duvarları yakın dönemde onarım görmüştür. Yine yakın dönemde geçirdiği onarımlarda harpuştası beton olarak yenilenmiştir. Arka bahçe duvarı camimim kuzey batı köşesine yaslanır. Bu bahçe duvarının örgüsü moloz taştır.

Camii doğu yönündeki bahçe duvarı

-CAMİİ PLAN ÖZELLİKLERİ

Dikdörtgen planlı olan camiinin ahşap direkli son cemaat bölümü demir doğramalarla kapatılmıştır. Camii son cemaat ahşap direk yerleşimim diğer camilerden biraz farklıdır. Ahşap direkler ikili şekilde yapılıp iki ahşap direk tek bir yastık ile ahşap kiriş altında yer alır. (bkz. rölöve plan ve kesit paftaları)

Son cemaattin giriş kapısının her iki yanındaki alanlar ortalama giriş zemininden 20 cm. yukardadır. Giriş kapısı karşısında harime giriş kapısı yer alır. Ahşap kapı özgündür. Geçirdiği onarımlarda kat kat yağlı boya uygulanmıştır. Son cemaat mahalinin tavanı ahşap çıta tanzimlidir.

Yakın dönemde demir doğrama ile kapatıln ahşap direkli son cemaat mahali
Harim giriş kapısı
Kadınlar mahfiline bakış
Ahşap minber

Harim kare planlıdır. Duvarlar ortalama 1.00 m. yüksekliğinde fayans kaplanmıştır. Yakın dönemde yapılan onarım camii karakteristiğini bozmuştur. Fayansların üst kısmı sıva üzeri boyadır. Yapı  zemin döşemesi ahşaptır.

Özgününde yarım daire planlı olduğu düşünülen mihrap nişi yakın dönemde mermer kaplandığından mevcutta çokgen planlıdır. 

Harime zemin kotta, kuzey cephesinde  mihrabın her iki yanında birer olmak üzere 2, batı ve doğu cephesinde 2, kuzey cephesinde son cemaate bakan giriş kapısnın her iki tarafında birer pencere olmak üzere toplamda 8 adet pencere açılır. Üst katta kuzey cephesi hariç diğer cephelerde alt kot pencere akslarında yer alan toplam 6 adet pencere vardır. üst kot pencerelerin alçı içlikleri bulunur. Zemin kot pencereleri pvc’ dir.

Yakın dönemde mermer ile kaplanmış minber nişi
Ahşap vaaz kürsüsü

Ahşap minber ve vaaz kürsüsü özgündür. Kadınlar mahfili harime doğru çıkma yapar. 5 adet ahşap direğe taşıtılan kadınlar mahfil döşemesi ahşap çıtalı tavana sahiptir. Kadınlar mahfili katına harim giriş kapısının sağında yer alan, batı duvarına yaslanmış yarım daire formlu ahşap merdivenden ulaşılır. Minareye merdiven altına açılan kapıdan girilir.

Kadınlar mahfili zemin döşemesi ahşaptır. Orta aksında, mihrabın karşısına gelen bölüm yarım daire formunda bir kademe daha harime doğru çıkma yapar.Harim tavanı son cemaat tavanı gibi ahşap çıta tanzimlidir. Yılların bakımsızlığına dayanamayan kaplamalarda ciddi bir sehim vardır.

Minare yapının kuzey cephesi hizasında, batı duvarına bitişik konumlanmıştır. Kesme taş olan minare kürsüsü üzerindeki minare pabucu üçgenler ile geçilmiştir. 

Daire planlı olan minare gövdesi aşağıdan yukarıya doğru daralarak yükselir. Duvar kalınlığı gövde bölümünde ortalama 34 cm.dir. petek bölümünde ise 14. cm olarak ölçülmüştür. 

-CAMİİ CEPHE ÖZELLİKLERİ

Kaba yonu taş örgülü camii duvarlarında düzenli bir sırada olmasa da  tuğla da kullanılmıştır. Harime bakan zemin ve üst kot pencereleri dikdörtgen formludur. Düz hatıllı olan pencerelerin üst bölümlerinde hafifletme kemeri yapılmamıştır. Üst ve alt kot pencereleri aynı akstadır. Üst kot pencere açıklıklarının yüksekliği zemin kot pencerelerinden yüksektir.

Yakın dönemde kapatılan son cemaat bölümü

Zemin kot pencereleri pvc doğramadır. Üst kot pencereleri beton dışlıktır.

Doğu cephesi

Saçak silmesi 2 sıradan oluşan kirpi saçaktır. Son cemaat ve harim çatı örtüsü ayrıdır. Topuz çatılı harim üst örtüsü alaturka kiremittir. Son cemaat çatısı harim çatı kotu altında kalır ve çatı mahyası  kuzey duvarına yaslanır. Bu bölümünde çatı örtüsü alaturka kiremittir.

Son cemaat bölümü yukarıda da değinildiği gibi yakın dönemde demir doğrama ilekapatılmıştır. Son cemaat bölümüne dışarıya doğru çıkarılmış rüzgarlık bölümünden ulaşılır. Rüzgarlıkta demir doğramadır ve üstü ondüline ile kapatılmıştır.

Minare gövdesi , şerefe altı ve petek kısmı çimento harç ile sıvanmıştır. Daire planlı gövdeden peteğe geçişi sağlayan şerefe altı kirpi saçak şeklinde düzenlenmiş 5 kademeli tuğla ile geçilmiştir (bkz. rölöve cephe paftaları)

Güney cephesi

Kuzey cephesinde minare kürsüsü üzerinde üçgen geçişli pabucu saklayan parapet duvarı şeklinde bir bölüm vardır. kesme taş örgülü bu duvarın kuzey cephesi sıvalıdır (bzk. Rölöve kuzey cephesi paftası).

Batı cephesi (minare kürsü ve pabucu)
Batı cephesi

Yapı statik olarak iyi durumdadır. İstanbul Teknik Üniversitesinden alınan taşıyıcı sistemler raporunda da belirtildiği üzere yapı taşıyıcı sistem açısından bir problem yoktur. 

Günümüze ulaşabilmiş 17. yüzyıl camiilerinden olan arakiyeci camii döneminin bir çok örneğine göre bakımlıdır. Ancak günümüze ulaşan diğer kültür varlıklarımız gibi yakın dönemde geçerdiği yanlış restorasyon uygulamalarından nasibini almış bir yapıdır.

Öncelikle ahşap direkli son cemaat mahali yakın dönemdeki onarımlar sırasında kapatılmıştır. Özellikle cephelerde çimento harçlı müdahaleler, derzlemeler yapılmıştır. Kaba yonu taşlarda  yüzey kaybı az da olsa aşınma vardır. Özellikle güneybatı cephesinde kararmalar tespit edilmiştir. Minare gövde, petek ve şerefe altı çimento harç ile sıvanmıştır.

Harim tavanında ciddi bir sehim vardır. yakın dönemde sehim için çatı strüktüründe ahşap kirişler makaslara asılmıştır. 

Yapı içinde duvarlarda sıva kabarmaları dikkati çeker. Bu kabarmaların zeminden gelen sudan dolayı oluştuğu düşünülmektedir. 

Kadınlar mahfilini taşıyan ahşap direklerde aşırı bozulma ve mantarlaşma vardır 8bkz. taşıyıcı sistem raporu).

Avlu içinde arka bölümdeki imam evi ile doğu yönündeki tuvalt mekanları camii silüetini olumsuz etkilemektedir.

Minare gövde ve petek bölümü

2-RESTİTÜSYON RAPORU

Yapının kesin yapım tarihi bilinmemekle birlikte banisi Arakiyyeci Mehmed Ağa olup vefatı 1544’ dür. Bu bilgiye dayanarak  caminin 1544’ den önce yapıldığını söylememzi yanlış olmaz. 

Camii 16.-17. yüzyıl ahşap direkli son cemaati olan tipik örneklerden biridir. Dönem camilerini incelersek;

İSTANBUL MESCİTLERİNİN MİMARİ GELİŞİMİ(15.16.17.YY)

17. yüzyılda İstanbul’da inşa edildiği tespit edilebilmiş olan 74 adet mescitten 8 külliye mescidi, mimari özellikleri bakımından özgünlüğünü koruyarak günümüze gelebilmişlerdir. 34 adet bağımsız ve tekke mescidi ise zaman içinde çeşitli tamirler ve yenilenmeler sonucu büyük ölçüde özgün karakterlerinin yitirmişler, daha geç dönemlerin mimari ûsluplarını günümüze taşıyarak gelmişlerdir. Bugün, geriye kalan 32 mescitten birçoğunun yerini dahi tespit etmek mümkün değildir. Bu mescitlerden tekke ve bağımsız mescitler grubuna girenlerin tamamına yakının, dikdörtgen ya da kareye yakın dikdörtgen olan, plan şemalarını korumuşlardır. Ancak bazılarının 17. yüzyılda İstanbul şehrinin yapılaşmasındaki yoğunluğun arasında sıkışıp kalarak planlarının zorunlu bir deformasyona uğradığı görülür. Bu açıdan farklılık yaratan mescitlerin dışında kalanlar, özgünlüklerini büyük ölçüde koruyarak günümüze gelebilmiş olan Sinan mescitlerinin plan şemalarıyla benzerlik gösterirler.

Gerek 17. yüzyıl İstanbul mescitleri, diğer dönemlerde inşa edilen mescitler gibi zaman içinde en çok tahribata (özellikle yangın ve depremler gibi doğal afetler sonucu) ve değişime uğrayan yapı tipleri olmuşlardır. Her iki dönemde de mimari karakterlerinin ve plan şemalarının fazlaca değişmeden günümüze gelebilen az sayıdaki örnekleri karşılaştırıldığında, planlarının yanı sıra örtü sistemlerinin (ki bunlar düz ahşap tavanlı ve kiremit örtülü kırma çatılardır) ve duvar örgülerinde kullanılan yapı malzemelerinin benzerlikleri dikkati çeker.

Kare (Davud Ağa, Ahmed Çelebi ve Defterdar mescitleri) ve dikdörtgen (Mimar Sinan ve Sokullu) planlı Sinan mescitlerinin moloz taş (Davud Ağa, Hacı Hamza, Ahmed Çelebi), taş ve tuğla (Sokollu ve Mimar Sinan mescitleri, kesme taş (Defterdar ve Hasan Çelebi mescitleri) duvar örgüler 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde de karşımıza çıkmaktadır, örneğin Arapkapısı, Tuti Abdüllatif ve Kadirihane Mescitleri moloz taş duvar, Sirkecibaşı ve Yalıköy Mescitleri taş ve tuğla duvar, Bayrampaşa Külliyesi ve Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi Mescitleri ise kesme taş duvar örgülüdür.

Sinan ve 17. yüzyıl mescitlerinde genel olarak alt pencereler dikdörtgen açıklıktı ve taş söveli, üst pencereler ise kemerli ve alçı şebekelidir.

Genelleme yapıldığında diğer bir ortak özellik, minarenin yapıdaki konumudur. Yine Sinan mescitlerinde son cemaat duvarının bir ucunda ya da kütleden uzak, avlu kapısı yanında bulunan minare, 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde farklı bir konumda değildir. Anadolu Selçuklu çağının minareli taç kapılarını hatırlatan avlu kapısına bitişik minare uygulaması 17. yüzyılda inşa edilen Tulumcu Hüsam Mescidi’nde de minarenin giriş kapısı üzerine yerleştirilmesi ile tekrarlanmıştır. Sinan mescitlerinden Sokullu Mescidi’nin açık merdivenli “minber minare “sinin bir benzeri olarak, 1614 tarihli Arabacılar (Hoca Halil Attar) Mescidi’nin ilk minaresi gösterilebilir.

Sinan mescitlerinde son cemaat yeri, cephede beş ya da dört, yanlarda iki açıklıklıdır. Son cemaat yeri ile harimi ayıran duvarın merkezinde kapı ve iki yanında birer pencere bulunmaktadır. Kapı merkezden sağa kaydırılmış ise, yanındaki iki pencere arasında bir son cemaat yeri mihrabı yer alır Bu düzeni 17. yüzyılın ilk yansına tarihlenen Defterdarburnu Mescidi’nin son cemaat yeri duvarında görülür. Ancak 17. yüzyılda inşa edilen mescitlerde son cemaat yeri, harim bölümünden çalınarak ya da kapalı mekanın giriş cephesine sonradan ilave edilerek yapılmıştır.

Klasik dönem Sinan mescitleri ile 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinin mimari açıdan karşılaştırılmasında, bazı farklılıkların dışında genel olarak klasik dönem ve onu takip eden 17. yüzyıl boyunca bu yapı tipinin benzer mimari özelliklere sahip olduğu ve herhangi bîr tipolojik gelişim göstermediği sonucuna varılabilir.

16. yüzyıl Sinan yapıları, padişah, Valide Sultan ve sadrazamlar tarafından şehrin önemli mevkilerine cami ve külliyeler olarak inşa ettirilirken, bu asrın sonlarına doğru devlet bütçesinin zaafı, mimari alanda da etkili olmuş ve duraklama hissedilir bir şekilde belirmiştir. 17. yüzyıl ise, bu etkilerin en çok hissedilen asrı olmuş, büyük dini yapılar hemen hemen (Sultan Ahmed ve Yeni Camii gibi istisnalar dışında) hiç bir örnek veremez duruma gelmiştir.

Bu yüzyıl içinde, Fatih dönemi İstanbul’unun iskan sahaları yoğunlaşma ve dolayısıyla da gelişme göstermektedir. Yeni semtler ve mahalleler oluşmakta, şehir metropolünden uzaklaşmalar izlenmektedir. Bu yeni mahalleler sivil yapı gelişimlerini sürdürürken,  günlük dini ibadetin uzak semtlerde kalan büyük camilerden ziyade yeni oluşan mahallelere daha küçük ölçekli ibadet yapılarının yapılmasını teşvik etmiştir.

Özellikle bağımsız mescitler (Mahalle mescitleri) sivil mimariyi örnek almış, semt sakinin ibadet için başvurduğu, adeta evlerinin oda ve sofası gibi, sakıflı bir görüntü sergilemişlerdir. Yapıların semtlerde imkân bulduğu yer ölçüsünde, yolların kesiştiği köşelerde veya mahalle ortalarındaki alanlarda, fakat çok kere de sivil yapı blokları arasında inşa edilmişlerdir. Bütün bu unsurlar bize, mescit yapısının sivil mimari ile en sıkı biçimde bütünleşen ve kaynaşan bir dini yapı tipi olduğunu kanıtlamaktadır.

Ancak külliye mescitleri, ihtiva ettikleri işlevsel yapılar topluluktan ve banilerinin sadrazam, vezir, hanım sultan gibi kimseler olmaları sebebiyle bağımsız ve tekke mescitlerinden daha muntazam ve kaliteli bir mimari sergilemektedirler. Tekke mescitleri ise özellikle 17. yüzyılda bağımsız mescitlerin dönüştürülmesi ile oluştuklarından, onlarla aynı özellikleri gösterirler.

Mescitlerin yapı malzemeleri de, adeta bu yapısal etkinliğin değişmez bir normu olarak ortaya çıkarlar. 16. ve 17. yüzyıllarda bağımsız ve tekke mescitlerinde genelde moloz taş, taş-tuğla tekniği yaygın olmasına karşın, külliye yapılarında istisnasız kesme taşın kullanıldığı görülür. Çatı örtüsü yüzyıllar arasında benzerlik gösterirken 16. yüzyıldaki mescit yapılarında görülen direkli son cemaat yeri, 17. yüzyılda ortadan kalkmış bunun yerini harim kısmı bölünerek ya da yakın tarihlerdeki onarımlarda sonradan eklenen, genelde ahşap bir kısım olarak ilave edilen, son cemaat yerleri almıştır.

Mescitler çeşitli nedenlerle (özellikle yangınlar ve depremler sonucu) çok sık yıkılan ve tahribata uğrayan yapılar olduklarından, çoğu kez onarım görerek ya da yenilenerek günümüze gelebilmişlerdir. Bu nedenle onarıldıkları ya da yenilendikleri dönemin bezeme unsurlarını taşımaktadırlar. 17. yüzyıl içinde inşa edilen, fakat farklı dönemlere ait bezeme unsurlarının yer aldığı bir çok mescit yapısı ile karşılaşılmaktadır. Bunların çoğu yakın dönemlere tarihlenmektedirler. Bu nedenle 17. yüzyıl için, bu yüzyılda inşa edilmiş mescit yapılarındaki bezeme unsurları göz önüne alınarak bir üslup birliğinden söz etmek mümkün değildir.

-RESTİTÜSYON KARARLARI

Yapı günümüze ana plan ve cephe özelliklerini koruyarak gelmeyi başaran ender eski eserlerden biridir. Restitüsyon projesinin hazırlanmasında vakıflar arşivinden bulunan eski dönemlere ait fotoğraflardan, yazılı kaynaklardan ve yapıdaki izlerden yararlanılmıştır. Buna göre;

  • Öncelikle yakın dönemde demir doğramaile kapatılan son cemaat bölümünün demir doğramaları kaldırılmıştır. Son cemaat bölümü ile ilgili elimizdeki kaynaklarda çelişkili bazı noktalar vardır. Alman mavisinde (19. yüzyıl haritası)yapının son cemaat bölümü olduğu görülür. Vakıflar arşivinde bulunan 1970  yılına ait fotoğrafta son cemaat mahalinin olmadığı tespit edilmiştir. Mevcut son cemaatin ise 1977 yılına ait fotoğrafta görülür.

1970 yılına ait fotoğrafta kuzey cephesi sıvalıdır. Alman mavilerinde son cemaat mahalinin olması 1970 yılına ait fotoğrafta ise olmaması son cemaat mahalinin bir dönem yıkıldığını göstermektedir. 1977 yılında mevcut ahşap direkli son cemaat mahalinin onarıldığı tespit edilmektedir. Son cemaatin 19. yüzyıl haritalarında olması, kuzey cephesinde tepe pencerelerin bulunmaması yapının özgün durumunda son cemaatinin olma ihtimalini kuvvetlendiren belgelerdir. Bu belgelere dayanarak restitüsyonda son cemaat bölümü korunmuştur.

Alman mavilerinde dikkati çeken bir konuda son cemaat mahalinin minare kürsüsü hizasına kadar gelmesidir. Ancak 1977 yılındaki fotoğraflarda ve mevcut durumda son cemaat mahali camii harim duvarı sınırında bitmektedir. Kürsüye kadar uzanması durumunda simetri olarak yerleştirilen ahşap direklerin sistematiği bozulacaktır. 1977 yılında yapılan ahşap direkli son cemaat mahalinin ahşap direk yerleşiminin son cemaattin sınırları ve ahşap direklerin taş pabuçlarına uygun yapıldığı düşünülmektedir. Alman mavileri dışında son cemaat mahalinin uzunluğu konusunda elimizde bilgi olmadığından kendi öngörülerimizle ahşap direklerin şeklini ve yerleşimini tekrar düzenlenmesinin yapılması  doğru olmayacağından mevcut şema restitüsyon da korunmuştur.

  • Son cemaat bölümünü çatı formu mevcut durumu ile korunmuştur. Harim çatısı ile aynı çatı altında toplanmış olma ihtimali düşünülse de kuzey cephesinde üst kotta pencerelerin olmaması çatının alt kotta bittiğini gösteren önemli belgelerden olduğundan mevcut durum restitüsyonda korunmuştur.
  • Mevcutta ahşap olan harim zemin döşemsi restitsüyonda pişmiş toprak önerilmiştir.
  • Ahşap çıtalı tavanlar mevcut durumu ile korunmuştur.
  • Pvc olan pencere doğramaları ahşap olarak önerilmiştir. 1946 yılına ait fotoğrafta 

zemin kottaki pencerelerin iç bölümlerinde orta göbekli ahşap kapakların olduğu 

görülür. Mevcutta millerden bazıları tespit edilmiştir. Belgeler ışığında ahşap kapaklar önerilmiştir.

  • Harim Duvarlarındaki fayanslar kaldırılmıştır. Yakın dönemde mermer kaplanan mihraptan mermerler kaldırılmıştır. 1946 yılındaki fotoğrafta belge kabul edilerek mihrap nişi yarım daire formunda önerilmiştir.
  • Filgözü dışlık formları mevcut durumu ile korunmuştur.
  • Çatı formu mevcut durumu ile korunmuş, alaturka kiremit önerilmiştir. Mevcuttada alaturka kiremit örtü vardır.
  • Cepheler mevcut durumu ile  korunmuştur.
  • Avlu içinde bulunan imam evi ve tuvalet mekanları kaldırılmıştır. Alman mavisinde kuzey doğu yönünde avlu içerisinde bir yapı görülür. Elimizde belge olmadığından restitüe edilemeyen yapı vaziyet planında noktalama olarak işlenmiştir.
  • Sıvalı olan minare sıvalarından arındırılarak tuğla olarak önerilmiştir. Mevcutta sıvaların döküldüğü bölümlerden minarenin tuğla olduğu tespit edilemektedir.
  • 1946 yılındaki fotoğraftada tespit edilen ahşap minber ile mevcuttaki minber aynıdır. belgeler doğrultusunda vaaz kürsüsü ve minber mevcut durumları ile önerilmiştir.
Alman Mavisi (19. yüzyıl)
1940 yılında Eyüp
1950 yılında Eyüp
1960 yılında Eyüp
1946 yılına ait fotoğraf 8son cemaat bölümü yoktur. Minare sıvasızdır).
1946 yılına ait fotoğraf (ahşap kapak ve yuvarlak planlı mihrap nişi görülmektedir)
1946 yılına ait fotoğraf (ahşap minber mevcut minber ile aynıdır)
1970 yılına ait fotoğraf
1970 yılına ait fotoğraf (son cemaat bölümü yoktur).
1970 yılına ait doğu avlu duvarı
İmam evinin 1977 yılında avlu içine yapıldığını bu fotoğraf ile tespit etmekteyiz.
1977 yılına ait fotoğraf (son cemaat bölümü tespit edilmektedir.)
1977 yılına ait fotoğrafta imam evi görülmektedir.

3-RESTORASYON RAPORU

Yapı 16. yüzyıl mahalle camii örneklerinden biridir. Günümüze ulaşıncaya kadar onarımlar geçiren yapının restitüsyon projesi araştırılan yazılı kaynaklar, görsel belgeler ve yapıdaki izler doğrultusunda hazırlanmıştır.  Restorasyon projesi restitüsyon kararları, taşıyıcı sistem raporu ve malzeme raporları doğrultusunda hazırlanmıştır. Buna göre restorasyonda alınan kararları maddelersek;

  • Restitüsyonda önerildiği gibi restorasyon projesinde de yakın dönemde kapatılan ahşap direkli son cemaat yerindeki demir doğramalar kaldırılmıştır.
  • Taşıyıcı sistemler raporundada belirtildiği üzere son cemaat mahalinin tavanında ciddi bir sehim olduğundan çatı strüktürünün yenilenmesi önerilmiştir. Çatısının yenilenmesi önerilen son cemaat mahalinin ahşap çıtalı tavanıda yenilenecektir. Ahşap profil detayı olarak mevcut profil ve tavan tanzimi önerilmiş ve ½ detayları restorasyon projesinde verilmiştir. Ancak uygulama işleminde söküm yapılmadan önce kurulacak iskele yardımı ile profillerden imalat ölçülerinin alınması önerilir.
  • Yenilenmesi önerilen son cemaat mahalinin çatı strüktürü üst örtüsü alaturka kiremit olarak önerilmiştir. Mevcuttaki alaturka kiremitlerden sağlam olanlar reestorasyon uygulamasında kullanılabilir.
  • Taşıyıcı sistemler raporunda belirtildiği üzere ahşap karkaslı kadınlar mahfilini taşıyan ahşap direklerde bozulma ve mantarlaşmalar vardır. Bu nedenle emprenye edilmiş, fırınlanmış ahşap malzeme ile direklerin mevcut ölçülerinde yenilenmesi önerilmiştir.
  • Harim tavanında ciddi bir sehim vardır. Bu nedenle tavan kaplamasının yenilenmesi önerilmiştir. Mevcut durumuna uygun olarak yapılması önerilen ahşap çıta tanzimli tavanın detayları restorasyon projesinde verilmiştir. Ancak uygulama sırasında ahşap tavan sökülmeden imalat ölçülerinin tekrardan alınması önerilir. 
  • Taşıyıcı sistemler raporunda da belirtildiği üzere çatı elemanlarının elden geçmesi, çürüyen bozulan ahşap elemanların yenilenmesi önerilir.
  • Kiremit altına yalıtım önerilir. Mevcut alaturka kiremitler uygulama sırasında düzgün bir şekilde toplatılmalı, kullanılabilecek durumda olanlar kullanılmalı, yenilenmesi gerekenler de yenilenerek çatı örtüsü elden geçirilmelidir. 
  • Harim zemin döşemesinde uygulama sırasında araştırma yapılması önerilir. Mevcut döşemenin kaldırılması ve ögün malzeme, kot tespiti yapılması önerilir. Eğer bir veriye ulaşılamaz ise restorasyon projesinde önerilen kot ve malzemede (pişmiş toprak) döşeme yapılması önerilir.
  • Harim duvarlarındaki fayansların sökülmesi önerilir. Yapı içinde zeminden gelen su nedeni ile sıva ve boya kabarmaları vardır. Harim duvarlarında sıva raspası yapılması ve malzeme raporunda belirtilen oranlarda hazırlanan kireç harçlı sıva ile yeniden sıvanması önerilir. Raspa işlemi sırasında kalem işi tanzim tespiti yapılırsa açığa çıkan veriler doğrultusunda kalem işleri restorasyonun yapılması önerilir. Kalem işi tespiti olmaz ise kireç harcı üzerine su bazlı boya uygulaması önerilir. Renk olarak krem rengi önerilmektedir.
  • Ahşap minber ve vaaz kürsüsü mevcut durumları ile korunacaktır. Yağlı boyalarının raspası yapıldıktan sonra ahşapta çürümenin olmaması için sürme yöntemi ile  emprenye uygulanması önerilir. Daha sonra su bazlı vernik uygulaması önerilir.
  • Doğramalar mevcutta pvc dir. Pencerelerin sökülerek restorasyon projesinde verilen pencere detaylarına uygun olarak 1. sınıf çamdan ahşap doğrama yapılması önerilir. Pencere aksamlarının pirinç olması önerilmiştir.
  • Harim giriş kapısı mevcut durumu ile korunmuştur. Yağlı boyalarının raspası yapıldıktan sonra ahşapta çürümenin olmaması için sürme yöntemi ile  emprenye uygulanması önerilir. Daha sonra su bazlı vernik uygulaması önerilir. Kapı kol aksamlarının pirinçten yenilenmesi önerilmiştir.
  • Pencere önlerindeki lokmalı parmakların zımparalanması, antipas uygulamasından sonra siyah yağlı boya uygulamasının yapılması önerilmektedir.
  • Minare gövde ve peteğindeki çimento harçlı sıvaların raspalanması önerilir. Raspa işleminden sonra bozulan tuğlaların çürütme yöntemi ile yenilenmesi, derzlerin ise malzeme raporunda verilen horasan harç karışım oranlarına göre tamamlanması önerilmiştir.
  • Minare taş şerefe korkuluklarının elden geçirilmesi bozulan malzeme kaybı olan yerlerin çürütme yöntemi ile yenilenmesi önerilmiştir.
  • Minare külahı taşıyıcı sistemler raporunda da belirtildiği üzere sökülmesi ve yenilenmesi önerilir.
  • Cephelerdeki derzler yakın dönemde onarım görmüştür. Malzeme raporunda verilen oranlara göre set olan derzler horasan harcıdır. İyi durumda olan derzlerin sökülüp tekrardan horasan harç ile yapılması önerilebilir. Ancak söküm işlemi sırasında cephe taşlarına daha fazla hasar verilmesi mümkündür. Bu nedenle ve derzlerin sağlam olması sebebiyle mevcut horasan harçlarda bir müdahale önerilmemiştir. Derzleri boşalan bölümlerin malzeme raporunda belirtilen oranlarda horasan harç ile derzlenmesi önerilir.
  • Cephedeki kararma ve yosunlanmaların temizlenme yöntemi olarak, malzeme raporunda belirtildiği üzere mekanik yöntemin kullanılması önerilir.
  • Malzeme kaybı olan bahçe duvarı ve cephe taşlarında malzeme kaybı 5cm.’ den büyük olan taşlarda çürütme yöntemi ile bu bölümlerde tamamlama önerilirken 5 cm. az olan malzeme kayıplarında bir müdahale önerilmemiştir.
  • Taşıyıcı sistemler raporunda da belirtildiği gibi harim duvarlarında zemin suyu nedeni ile rutubet vardır. Suyun önlenmesi için yapı çevresinde drenaj yapılması önerilir.
  • Avlu duvarlarında derzlerde boşalmalar vardır. Bu bölümlerde malzeme raprounda belirtilen horasan harçlı derz ile derz yenilenmesi önerilir.
  • Bahçe duvarları harpuştaları betondur. Harpuştaların taş olarak projede verilen detaya uygun yapılması önerilir.
  • Avlu içinde yer alan mevcut imam evi ve tuvaletin kaldırılması önerilir. Yapılması önerilen tuvalet mekanının imam evinin olduğu avlunun güney doğu köşesine yapılması önerilmiştir .
  • Avlu yürüme yollarının traverten taş kaplama olması önerilmiştir. Uygulama sırasında avluda araştırma kazısı yapılması, özgün avlu kotu ve malzemesinin tespiti yapılması durumunda bulunan veriler doğrultusunda restorasyonun yapılması önerilir.
  • Yapı içindeki peteklerin kaldırılması, bunun yerine elektrikli seccade kullanılması önerilmiştir.
  • Yapıda kullanılacak yeni ahşap elemanların emprenye edilmiş, fırınlanmış ahşap malzemeden olması önerilir. Nem oranının %7-12 arasında olması önemlidir.

Yukarıda değinilen restorasyon kararları ile ilgili mahal listesi ve detayları ayrıntılı olarak restorasyon ve restorasyon müdahale projelerinde bilgilerinize sunulmuştur.

KAYNAKÇA:

ASLANAPA; Oktay : Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1983

AYVERDİ; Ekrem Hakkı, YÜKSEL, İ. Aydın: İlk  250 Senenin Osmanlı Mimarisi, 

   İstanbul 1953

AYVERDİ; Ekrem Hakkı; Fatih Devri 855-886 (1451-1481), İstanbul 1973

Ayvansarayi Hüseyin Efendi, Ali Satı Efendi, Süleyman Besim Efendi: Hadikatü’l Cevami, 

Haz. Ahmed Nezih Galitekin, İstanbul 2001

BAYRAM; Sadi ve ERDOĞAN : Kerim: Vakıflar ve Vakıf Hizmetlerimiz, Ankara 1978

DİŞÖREN N. Esra: İstanbul’daki Ahşap Cami, Mescit ve Tekkeler, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1993 s.177,178

(ELDEM)Halil Edhem: Nos Mosquees de Stamboul, İstanbul 1934, s. 128-129

MAZLUM; Deniz : Osmanlı Arşiv Belgeleri Işığında 22 Mayıs 1766 

İstanbul Depremi ve Ardından Gerçekleştirilen Yapı Onarımları, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2001

Müler-Wiener; Wolfgang : İstanbul’un Tarihsel Topografyası, Çeviren Ülker 

  Sayın, İstanbul 1997.

ÖZ; Tahsin : İstanbul Camileri, C.ll, 8.İstanbul 1964.

SEÇKİN, Selçuk : Fatih Dönemi Mescitleri, M.S.G.S.Ü. Sosyal  

   Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Bölümü,  Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2002

SÖNMEZER, Şükrü : 17.Yüzyıl İstanbul Mescitleri, İ.T.Ü. Fen Bilimleri 

   Enstitüsü, Mimarlık Tarihi Anabilim Dalı,               

  Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1996.

ÜSTÜN; Ayşe : Osmanlı Arşivindeki İstanbul Cami ve Türbelerinin 

Tamirleriyle İlgili Belgeler, D.E.Ü. Sos.Bil.Ens. İsl.Tarihi ve San. Ana. Bil. Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2000

YÜKSEL, İ.Aydın : Osmanlı Mimarisinde II.Bayezıd ve Yavuz Selim 

FINDIKLI MOLLA ÇELEBi CAMİİ VE MİMAR KOCA SİNAN

PÎR-İ  Mİ‘MÂRÂN  MİMAR  KOCA  SİNAN

Lambert de Vos, 1574 tarihli çizimler. (Süleymaniye camii)

Gurlitt, C. (1912), Die Baukunts Konstantinopels, Berlin (Süleymaniye Camii)

“Resmini çizip inşa ettiğim cami, mescit ve öbür önemli yapıları on üç bölüm halinde yazıp benzersiz bir risale oluşturdum, adını da ‘Tezkiretü’l Ebniye’ koydum. Umut derim ki, kıyamete dek ona göz gezdirecek temiz yürekli dostlar, çabamdaki ciddiyet ve gayreti öğrendiklerinde insaflı bir gözle bakıp beni hayır dualarıyla anarlar, inşallah”
Mimar Sinan (Sinaneddin Yusuf – Abdulmennan oğlu Sinan )

MİMAR SİNAN (15 Nisan 1489, Ağırnas/ Kayseri –  17 Temmuz 1588, İstanbul

Mimar Sinan (Koca Mi’mâr Sinân Âğâ, Sinan Abdulmemnan, Sinaneddin Yusuf olarak da bilinir1) modern çağ öncesi İslam dünyasının en iyi belgelenen tartışmasız en ünlü mimarı ve figürüdür. Kariyerinde önemli eser verdiği Osmanlı padişahları I. SüleymanII. Selim ve III. Murat dönemlerinde baş mimar olarak görev yapan2 Sinan uzun hayatı boyunca İslam mimarları arasında benzersiz yapıtlarıyla etkileyici bir imza atmayı başarmıştır.

Şair nakkaş Sa’i Mustafa Çelebi’nin, kendi ağzından dinleyerek yazdığı Tezkere ül-Ebniye ve Tezkeret ül-bünyan’a, Tuhfet ül-Mimarin, Risalet üt-Mimariye Adsız Risale gibi yazılı kaynaklardan edinilen bilgilere göre, Sinan 1512’de devşirme olarak alınıp “acemi oğlanlar” mektebine verilerek, 1521 Belgrad seferinden önce yeniçeri olmuştur.3  Yeniçeri ocağında dülger ve mimar olarak yetişmiştir.  Tezkiretü’l Bünyan ve Tezkiretü’l Ebniye adlı eserlerde kendi ifadesi ile…

”Bu değersiz kul, Sultan Selim Han’ın saltanat bahçesinin devşirmesi olup, Kayseri sancağından oğlan devşirilmesine ilk defa o zaman başlanmıştı. Acemi oğlanlar arasından sağlam karakterlilere uygulanan kurallara bağlı olarak kendi isteğimle dülgerliğe seçildim. Ustamın eli altında, tıpkı bir pergel gibi ayağım sabit olarak merkez ve çevreyi gözledim. Sonunda yine tıpkı bir pergel gibi yay çizerek, görgümü artırmak için diyarlar gezmeye istek duydum. Bir zaman padişah hizmetinde Arap ve Acem ülkelerinde gezip tozdum. Her saray kubbesinin tepesinden ve her harabe köşesinden bir şeyler kaparak bilgi, görgümü artırdım. İstanbul’a dönerek zamanın ileri gelenlerinin hizmetinde çalıştım ve yeniçeri olarak kapıya çıktım ”

1538 yılında Boğdan seferi sırasında Prut nehri üzerinde ordunun karşıya geçmesi için bir köprü kurulması istenince 48 yaşında nehrin üzerinde ahşap mimari inşasında ustalığını gözler önüne sererek on üç günde yaptığı köprü ile hayranlık uyandırmıştır.4 1538’de selefi Baş mimar Acem Ali’nin ölümünden sonra Hassa baş mimarı (Mimar ağa, Hassa mimarbaşı, sermi’- maran-ı Hassa da denilir)5 olarak göreve getirilmiştir.

Mimar Sinan’ın, mimarbaşılığa getirilmeden evvel yaptığı üç eser dikkat çekicidir. Bunlar: Halep’te Hüsreviye Külliyesi, Gebze’de Çoban Mustafa Külliyesi ve İstanbul’da Hürrem Sultan için yapılan Haseki Külliyesi’dir.6

Mimarbaşılık görevini, Sinan mesleğinde kaydettiği aşamaları üç ayrı yapıyla somutlaştırarak tanımlar: “Çıraklık eserim” dediği Şehzade Camii ile (1548) ilk büyük sultan camisini tamamlamıştır. Bu yapının tamamlanmasından birkaç yıl sonra sultanın adıyla yeni bir cami ve külliyenin inşasına başlamış ve yedi yıl içinde İstanbul’un ve bütün imparatorluğun en görkemli yapılarından biri tamamlamıştır (1557).7 Süleymaniye Camii’ni ”kalfalık eserim” diye nitelendiren ustanın II. Selim adına, bu defa Edirne’de inşa ettiği Selimiye camii (1575) Sinan’ın en büyük eseri olarak gösterilir. Bu yapı tamamlandığında seksen üç yaşındaydı ve yaşlılığından dolayı artık “Koca” lakabıyla anılıyordu. 1584 yılında hacca giden Sinan kendi yerine Mehmed Subaşı adıyla tanınan mimarı vekil olarak bırakır. Hac dönüşünde ve 100 yaşı civarında olduğu halde görevini büyük bir coşkuyla sürdürmüştür.8

1588’e ölümüne dek sultan ve imparatorluk için  çok çeşitli yapılar tasarlayarak (Yapıtları camiler, saraylar, hamamlar, okullar, hastaneler, türbeler, su kemerleri, hanlar ve köprüler vb.) elli yıl boyunca baş mimarlık görevine devam etti.

Mimar Sinan’ın inşa ettiği eserlerin sayısı ile ilgili farklı listeler verilmektedir. Ancak döneme ait kaynakların karşılaştırılmasıyla ona ait eser listesini 452’ye kadar yükseltmek mümkündür. Ama bu listeyi onun ömrü yanında yayıldığı geniş coğrafyayı, devrin ulaşım ve teknolojik imkanları ile üstlendiği görevleri dikkate alarak değerlendirmek gereklidir.9

“Mimaride yeni çözümler, buluşlar, her şeyin ötesinde oranların ortaya konuşu Sinan’la birlikte klasik denilebilecek yeni boyutlara ulaşmış, mimarlık alanının bu ustası imparatorluğun kıtalar üstü eğilimlerini hızla ve kuvvetle dış dünyaya yansıtmıştır. Bu üslûp, özellikle en güçlü tarzda yerleştiği eyalet ve şehirler üzerinde biçimler anarşisine son vermiş, kendi kimliğini dünya ölçeğinde ortaya koy muştur. Bu kimlik, Osmanlı düzeninin hâkim ve hükümran olduğu bölgelerin sanat kaderi üzerinde günümüze kadar uzanan izler bırakmıştır. (Prof. Dr. Selçuk Mülayim)”

Mimar Sinan, öne çıkan kimliğiyle bir mimar olarak bilinmektedir. Fakat sadece mimarlık onu tanımlamaya yetmez. Aynı zamanda bir mühendis, iyi bir lojistikçi, şehir tasarımcısı, planlamacı, yönetici vb… pek çok hususiyet ile birikime de sahiptir ve bunun en önemli göstergesi eserleridir.10

Sinan’ın mimarlık alanında nasıl yetiştiği ya da kendini nasıl yetiştirdiği konusuna birkaç yönden yaklaşılabilir. O çağın yaratıcı öğeleri sınırlı yalın planlı yapıları, benzerlerinin tekrarı yoluyla oluşuyordu. Biçim ve boyutların tekdüzeliği içinde başarı derecesinin ustaların yetenekleri oranında değiştiği, ancak yenilik aranmadığı sürece pek fazla bilgiye gereksinme olmadığı söylenebilir. Bu arada Sinan’ın katıldığı seferlerle Doğu ve Batı’nın değişik kentlerine gitmesi, görgüsünü arttırma olanağı sağlamıştır. Buralardaki örnekleri incelemiş, gördüklerini deneyleriyle birleştirmiş olmalıdır. Bu koşullar içinde Sinan’ın hızlı bir öğrenme döneminden geçtiği, gözlemleri yoluyla sağlam bir oran duygusu edindiği söylenebilir. Zaten öğrenme ve deneme isteğinin, yaşamının sonuna kadar sönmemiş olduğu açıktır.11

Sinan uzun ömrünün sağladığı derin bilgi ve deneyimle Osmanlı mimarlığının Bursa’dan başlayıp Edirne’de süregiden ve 16.yüzyılda özgün bir biçeme ulaşan çizgisini en yüksek teknik ve estetik düzeye ulaştırmıştır.12

Gelmiş geçmiş en ünlü Osmanlı mimarı olarak tanınan Sinan, İstanbul’un dünyaca meşhur şehir siluetinin yeniden yapılanmasına katkıda bulundu. Rönesans İtalya’sındaki gelişmelerle karşılaştırıla gelen, ışık dolu, merkezî mekânlı kubbeli camileri mimarbaşının önde gelen eserleri olarak nam kazandı.

Sinan yapılarında kubbeler, mekan örtüsünde tek olarak kullanıldıkları gibi mekan genişlemesine bağlı olarak yarım kubbelerin çeşitli kombinasyonlarıyla beraber de kullanılmıştır.

Bununla birlikte, Mimar Sinan, genç yaşta ana kubbe + kemer + pandantif + yarım kubbelerin sentezi olan mükemmel bir taşıyıcı sistem geliştirmiştir.13 Kubbe,kemer ve ayaklar yapıda sadece yükü taşıyan, dağıtan bir mimari öge olarak değil ana kütleye estetik ve plastik bir form verilmesini de sağlarlar.

Sinan’ın eserleri incelendiğinde  ilk dönem tasarımları Osmanlı mimarisi içindeki öncüllerinin mirasıyla büyük oranda uyumluydu. İlk dönem en tanınan eseri olan 1543’de İstanbul’da Süleyman tarafından ölen oğlu için yaptırılan İstanbul’daki Şehzade Mehmed Camisi’dir (1548). Planı, köşelerde küçük kubbeler ve dört yarım kubbe ile kuşatılmış, dört ayağa oturan sıkışmış geniş bir merkezi kubbe ile şekillenir. İlk kez ağır dış görünüşlerden soyutlanmış bir denemeye de tanık olunmaktadır. Üst yapının hareketliliğiyle alt kütlenin ağır görünümü arasındaki karşıtlık revaklarla hafifletilmiş, uyumlu bir akış sağlanmıştır.14Sinan daha sonra ki yıllarda eserlerinde topografyaya uyumlu olarak yerleştirme ve yapısal ifadelerde yeni yöntemler denedi.

Mimar Sinan’ın eserleri içinde özellikle birkaçı gerek mimarisi, gerekse inşa tekniğindeki yenilikleri sebebiyle dikkat çekicidir. Bunlar içinde özellikle Süleymaniye Camii ile Selimiye Camii’nin tartışılmaz üstün bir yeri vardır.15

Süleymaniye Camii ve Külliyesi konumlanışı ve anıt kütlesi ile İstanbul silüetinde adeta dönemin mührü gibidir. Sinan yapıyı inşa ederken üç farklı eksen ve zemin düzlemine göre düzenlemiş, potansiyel olarak sorunlu eğimi, yapının tasarımı ile anlamlı bir vurguya ustalıkla dönüştürerek mekansal bir hiyerarşi oluşturmuştur.16

Ayasofya ile şekil ve ölçekte bazı benzerlikler olmasına rağmen, iç mekânda Ayasofya’nın bölünmüş alanından çok daha bütüncül ve güçlü bir iç hacim etkisine sahiptir. Dış cephelerde de zengin bir bütünlük dikkati çeker. Süleymaniye’nin üst örtüsü Ayasofya’yı destekleyen kubbelerin düzenlemesi ile benzerlik gösterir. Merkezi bir kubbe kuzey ve güneydeki iki yarım kubbe tarafından desteklenir ve yapı boyunca bir eksen oluşturur. Etkileyici ana kubbenin kasnağı payandalar arasında bir pencere halkası ile hareketlendirilmiş olup kubbe yirmi yedi metre çapında ve zemin döşemesinden 53 metre kadar yüksektir.17Ayrıca Süleymaniye Külliyesi’nin camisinde Mimar Sinan, Şehzade ve diğer yapılarının ardından tekrar İstanbul Bayezid Camisi şemasına dönmektedir. Ortada bir kubbe, iki yönde yarım kubbeler, yanlarda değişik boyutlarda küçük kubbelerden oluşan caminin, geçmiş özümlemeleri de içerdiği görülmektedir. 18

Sinan’ın Osmanlı mimarisine katkıları birkaç boyutta ilerlemiştir. O güne kadar denenmiş biçimler ve teknikleri yaklaşık aynen uygularken temel olarak mekan kavramını etkili hale getirmiştir. Merkezi ve toplu mekan arayışına bağlı olarak dört, altı ve sekiz desteğe oturan strüktür, daha önce hem de oldukça büyük ölçülerde denenmiş olmasına rağmen bu formüller Sinan tarafından ele alınırken giderek yalınlaşmıştır.19

Edirne’deki Selimiye Camii (1564-1575), Sinan’ın mimarlık şaheserlerinden biridir. Dünya mimarlık anıtları arasında yer alan eser 31.5 m. çapındaki merkezi kubbesi ve sekizgen gövdenin etrafını çevreleyen  ince formlu dört minaresi ile dikkat çeker. İç mekanla dış cephenin tamamıyla kaynaşmış olduğu muazzam kubbe bütün dünyada, kubbe mimarisi gelişiminin en ileri noktası olarak görülebilir.20Selimiye’de ana mekanın köşelerine yerleştirilen minareler, bu defa merkezi şemayı vurgulamak üzere ana kubbeyi çeviren

unsurlar olarak dikkati çeker.21Selimiye Camisinin mekansal yapısı, mimari açıdan Sinan’ı temsil eder; dayanıklı kubbelerin zarif planı  ve düzeni, merkezi ibadet mekanı ile geniş ve birleşik bir mekan yaratma çabalarının doruk noktasıdır.22 Michel Ancelo’nun Roma’daki St. Piere Kilisesi ile Mimar Sinan’nın Selimiye Camii, mimarlık tarihinde, birbirlerine karşı ayrı ayrı üstünlükleri olan, fakat birbirlerinden üstün olmayan iki eser olarak anılır.

Mimar Sinan uzun yaşamı boyunca kendi alanında tanınmış bir kültür figürüydü. İlk olarak Sinan’­ dan övgü ile söz eden yabancı, Avusturyalı büyük tarihçi “Osmanlı imparatorluğu Tarihi” adlı büyük eserin müellifi Joseph von Hammer’dir. Almancası 14, Fransızcası 18 ciltlik büyük eserinin(1836) 6.cildinde Edirne’deki Selimiye Camiinden bahsederken ” …..bu cami hayranlığa lâyıktır ve padişahın isminden ziyade (II. Selim) Sinan’ın ismini geleceğe intikal ettirecektir.” diyerek. Osmanlı imparatorluğunun en parlak devrinin sultanları karşı­sında Sinan’ın kudretini çok yerinde bir şekille dile getirmektedir. Aslında Kanuni Sultan Süleyman’da, Süleymaniye Cami’sinin tamamlanarak ibadete açılışında, ibadethaneyi açmak üzere anahtarı Sinan’a uzatarak, açılışı onun yapmasını istemekle, büyük mimara en büyük iltifat ve teşekkürünü ifade etmiştir.23

Bir kubbe üstadı, toplu mekân yaratıcısı Sinan, 1588’de İstanbul’da öldü. Süleymaniye Camii’nin yanında Şeyhül İslâm Kapısı(Bab-ı Meşihat), Dökmecilere giden yolun birleştiği yerdeki türbede gömülüdür. Bu türbenin kitabesinde yer alan ”Geçti bu demde cihanda Pir-i Mimaran Sinân” ifadesi şair ve nakkaş Sâi Mustafa tarafından yazılmıştır.24

Mimar Sinan’ nın Türbesi, Süleymaniye/ Fatih, İstanbul

Sinan’ın bilinen tek portresi, Melchior Lorck, İstanbul Panoraması, 16.yüzyıl

1.1. Molla Çelebi Camii (Fındıklı Camii) Konumu ve Semtin Tarihçesi

İstanbul’un Beyoğlu İlçesi’nde, Boğaziçi’nin Rumeli yakasında, Tophane ile Kabataş arasında sahil boyunca uzanan Fındıklı semtinin, Ömer Avni Mahallesi’nde, Meclisi Mebusan Caddesi’nin batı tarafında, İstanbul Boğazı kıyısında yer alan camii 85 pafta, 21 ada,1 parselde konumlanmıştır.

2013 uydu görüntüsü

Molla Çelebi Camii, genel görünüm, 2010

Fındıklı semtinin tarihi ile ilgili olarak en önemli kaynakların başında Cengiz Orhonlu’nun kaleme aldığı Fındıklı Semti’nin Tarihi Hakkında Bir Araştırma” adlı  kitaptır.

Fındıklı semti planı (Cengiz Orhonlu makalesinden alınmıştır.)

Kitaptan;

” Fındıklı ve civarı dediğimiz zaman Taksimden başlayan Fındıklı Dere (ki günümüzde Mebusan Yokuşu adında Taksim’e çıkan bir caddedir) merkez olmak şartıyla sahilde Kabataş’tan Salıpazarı’na ve kara tarafından  Cihangir’e, Taksim’e ve Ayaspaşa’ ya kadar olan bölümü kapsamaktadır.

Fındıklı ve Tophane’nin adı antik devirde adı ”Arggropolis” (gümüş şehir) idi. Fetihten sonra ise Fındıklı’nın adının nereden geldiği konusunda birkaç muhtelif izah vardır. Bunlardan ilki bu bölgede geçmişte fındık ağaçlarının bulunduğundan ileri geldiği söylenir. (M. Ziya, İstanbul ve Boğaziçi  İstanbul 1928 c.2 s. 239.)  Yine bu görüşü destekleyen biride 18. yüzyıl sonunda İstanbul’a gelmiş Fransız seyyahı Lechevalier, 4. Mehmed ricalinden Hasan Ağa’nın bu semtte pek mükellef bir yalısı ile bahçesinin bulunduğunu ve ismin buradan geldiğini söylemiştir. Ancak Lechevalier nin tespit ettiği tarihten çok önce 16, yüzyıldan beri bu semtte Fındıklı denildiği vesikalardan anlaşılmaktadır. Von Hammer’e gelince büsbütün başka bir fikirdedir, bu müellife göre Fındıklı ismi büyük misafirhane veya han manasına gelen İtalyanca ‘fondoco’ kelimesinden neşet edilmiştir. 17. ve 18 yüzyılda semti gören seyyahlar genel olarak fındık ağaçlarının varlığından pek bahsetmemişlerdir.  Fakat 15. ve 16. yüzyıla

ait arşiv kayıtlarında (Celal Esad, ”Eski İstanbul”, İstanbul, 1988, s.74; A.Mithad, mufassal, istanbul, 1808, c. 2 s. 299: Evliya Çelebi, ”Seyahatname”, 1814, c.1 s.489; Ali S.Ülgen, ”Fatih Devrinde İstanbul”, Ankara, 1986, ve İstanbul Haritası; Celal Esad, ”Eski Galata”, İstanbul, s.9,10) İstanbul’un fethi sırasında Galata haricinde ki Tophane Salıpazarı, Fındıklı ve Ayaspaşa gibi semtlerin baştan aşağı bağlık bahçelik olduğu tespit edilebilmektedir. Bazı vesikalar da geçen ibarelerden (F.İsfendiyaroğlu, Galatasaray tarihi s.24-23 de başbakanlık arşivinde 7615 nolu tasnifi zikredilmeyen vesika nüshası) Tophane civarında bulunan bağ ve bahçelerden bir kısmının II. Bayezid evkafına ait olduğu anlaşılıyor. 1572 tarihli bir İstanbul haritasında Kasımpaşa, Beyoğlu, Tophane, ve Fındıklı civarının yer yer ağaçlıklı ve tarla olduğu anlaşılıyor. 15. yüzyıldan itibaren bu bölgeyi kaplayan fındık ağaçlarından dolayı semte fındıklı dendiği büyük olasılıkla ihtimal dahilindedir.

Fındıklı ismi vesikalarda ilk defa 1526 tarihli bir vakfiyede görülmektedir. Fındıklı devrinin iskan kayıtlarına ait arşiv kayıtları ise 15. yüzyılda başlar. Fetih esnasında ağaçlık ve koruluk olduğu sahilden başlayarak ve fındıklı deresinin etrafını kaplayarak sırtlara doğru uzandığını kuvvetle muhtemeldir. Fındıklı bölgesinde bilinen ilk bina Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamlarından Ayas Paşa’ya ait olup bu bina ve müştemilatı 1526 tarihli bir vesikada adı geçtiğine göre daha evvel inşa edilmiş olmalıdır. Bu vesikada Ayas paşa’ya ait araziden bahsedilirken Fındıklı Dere tabirinin kullanılmış olması semte o tarihlerde ve daha öncesinde

Fındıklı denildiğini gösteriyor. Dolayısıyla Fındıklı Dere ismi zaman içerisinde değişerek Fındıklı olmuş ve semt artık bu ad ile anılmaya başlamıştır. (Taceddin Topaç, Ayas Paşa, (tez), 1951; Ayas paşa’ya ait Başbakanlık arşivinden ve Vakıflar idaresinden derlenmiş olan vakfiyelerden s.56 da 1526 tarihli vakfiye ….)

Kauffer (1786)

15. ve 16. yüzyıl Beyoğlu bölgesi iskan tarihi gelişimi için yapı tarihlerinin karşılaştırılmalı olarak daha geniş bir şekilde araştırılması gerekir. Ancak anlaşıldığı kadarı ile kıyı kesimleri, Kasımpaşa vadisi ve yamaçları ile Tophane vadisi ve Fındıklı sırtları dışında Galatasaray dışında önemli bir yerleşim yoktur. 16. yüzyılın ortalarından itibaren günümüz Beyoğlu sınırları içinde bir dizi anıtsal yapı inşaatına başlanır. 1540’larda Mimar Sinan tarafından başlatılan yoğun anıtsal yapı faaliyet kapsamında Buğday ambarı, Tophane Kılıç Ali Paşa Külliyesi, Süheyl bey (Salıpazarı) Mescidi, Karaköy Hayrettin Paşa ve Yakup Ağa Hamamları, Şehzade Cihangir Camii, Fındıklı Molla Çelebi Camii bu yapıların önde gelenlerinden sayılabilir. (Apdullah Kuran, Mimar Sinan 1986. 254-255)

17.yüzyılda  Eremya Çelebi  Fındıklı çevresini şöyle ifade eder, ” Tophane beylik toplarla doludur. Çavuşbaşı iskelesinden sonra topçubaşı ve topçuların oturduğu odalar yer almaktadır. Salıpazarı’nı geçtikten sonra Mehmed Ağa mahallesi gelmekte ve onun üzerinde Cihangir Camii ile pek çok ev ve binalar bulunmaktadır. Tepenin kuzeyine doğru altında Fındıklı denilen, çarşı ve pazarı ile büyük bir semt ve ileride bir mahalle ile Çizmeciler Tekkesi yer almaktadır. Eremya Çelebi çarşı ve pazarı ifade ederken Salıpazarı’nda kurulan pazarı kast etmektedir. Kıyı yerleşmesinin üst bölümü Ayaspaşa’ya kadar küçük esnafın gezi ve eğlence yeridir. Burada bulunan Şeyhülislam Ebu Said Efendi’ye ait, sahildeki bostana kadar uzanan ve setler halinde yapılmış bir bahçe vardır. (Geçmişten Günümüze Beyoğlu, 2004, İstanbul, c.1 s.39-40)

Sultan III. Ahmed (1703- 1730) devrinde Lale devri olarak isimlendirilen yenileşme döneminde  Fındıklı Salıpazarı’nda bugün ki Mimar Sinan Üniversitesi yerinde Emnabad sahil sarayını yaptırmıştır. 1724 de kamuya ait arazinin, etrafındaki bina ve arsaların eklenmesiyle genişletilmesi ve denize kazık çakılarak doldurulması ile elde edilen alan üzerine yapılan bu saray sultan III. Ahmed’in kızı Fatma Sultan’a tahsis edilmiştir. Bir süre sonra bu sahil saraya bitişik denize yakın bir de küçük kasır yapılmıştır. 18.yüzyılda Beyoğlu açısından en önemli gelişme sultan 1. Mahmud (1730-1754) dönemi başlarında Taksim sularının şehre dağılımı ile birlikte özellikle Tophane, Salıpazarı, Fındıklı, ve Cihangir iskanının hızla artmasıdır. Bu çalışmanın esas gayesi özellikle Fındıklı’nın suya kavuşturulmasıdır. Devrin yazarlarından Şemdani-zade Fındıklılı Süleyman Efendi ”Fındıklı bahanesine Galata, Kasımpaşa, Dolmabahçe ve Beşiktaş ihya olundu.” demektedir. (Geçmişten Günümüze Beyoğlu, 2004, İstanbul, c.1 s.40)

Fındıklı, Salıpazarı planı, 1895

Cengiz Orhonlu ”Fındıklı Semti’nin Tarihi Hakkında Bir Araştırma” adlı makalesinde 16. ve 17 yüzyıl Fındıklı ve çevresini ise şöyle anlatır. ” Fındıklı mevkinin güzelliğinden ve havasının etafetinden dolayı 16. yüzyılın ikinci yarısında rağbet kazanmış ve devlet ricalinden bazıları fındıklı ve çevresinde eserler tesis etmişlerdir” der. Kitapta Fındıklı ve civarında ki yapılardan bahsetmiş bunlar arasında Molla Çelebi Camii, Hatuniye Tekkesi ve Camisi, yanında Arap Ahmet Ağa çeşmesi ve yalısı, Fındıklı deresinde Seyyid Yahya Efendi’nin Emir İmam Mescidi, kendi lakabı ile anılan Pürtelaş Hasan Efendi’nin Alçak Dam Mescidi ve Fındıklı iskelesi o dönemde bölgede mevcut yapılardır. Fındıklı iskelesi ile ilgili olarak da; ” Fındıklı iskelesine ait görebildiğimiz en eski kayıt 1587 tarihini taşısa da 16. yüzyıldan evelde mevcut olduğu muhakkaktır. İskele, Fındıklı (Molla çelebi) caminin yanındadır. Bu iskele 1774-75 yılında onarım görmüştür. 19. yüzyıl sonlarında Şirket-i Hayriye, Boğaziçi’ne vapur işlettiği halde bu sahile uğramıyor ve halk Kabataş ve Salıpazarı iskelelerinden istifade ediyordu.” der.

Fındıklı’da  inşa ve imar faaliyetinin 17. yüzyılda, biraz daha arttığı gözlemlenmiş, ve bu inşa faaliyetlerinin semtin nüfusunun artırdığını söyleyebiliriz. 1613 yılında mevcut su ihtiyacının halkın su ihtiyacını karşılayamadığı ve aynı yıl içinde I. Ahmed tarafından Tophane (Salıpazarı, Fındıklı, Kabataş) ve Beyoğlu semtlerine su getirtilmiştir. Daha ileri tarihlerde nüfus arttıkça şehre su dağılımı için daha kapsamlı çalışmalar yapılmıştır. Ayrıca Cengiz Orhon Fındıklı ile ilgili bu kitabında civarda o dönem mevcut yapılardan da bahsetmiş olup bunlar;  1636 tarihli günümüzde mevcut olmayan Silahtar Mustafa Paşa Çeşmesi, yine o dönemde mevcut olan fakat vesika ve arşivlerden tespit edilen 17.yüzyıl başlarında Fındıklı Deresi’nde Emir İmam mescidi civarında inşa edildiği anlaşılan Hacı Recep Mescidi, yine yüzyılın ilk yarısında Kazancı-başı Elhac Ali Ağa’nın Taksim’e çıkarken ismi ile anılan yokuşun başında inşa edilen cami ile şadırvanı, keza yeri tespit edilemeyen İbrahim Efendi’nin inşa ettirdiği Kadı Mescidi, 17.yüzyılın ikinci yarısında Fındıklı Deresi’nde İstanbul kadısı Abdullah Efendi tarafından yaptırılan ve yeri tespit edilemeyen Pişmaniye Mescidi, Fındıklı Deresi’nde günümüzde de mevcut olan Sofu Baba Türbesi-1690 (Mehmed Raif, Mir’at-ı İstanbul,c.II,s.344) sayılabilir.

Evliya Çelebi Seyahatname’sinde 17. yüzyıl Fındıklı semtini ifade ederken ” Fındıklı’da çarşı ve pazarlar azdır. Ekseri evler deryaya nazır, birbiri üzerine kat kat dizilmiştir… Sokaklar İstanbul, Eyüp, Kasımpaşa gibi serapa kaldırımlıdır. Şahrahları vasidir. Tophane’de ve Fındıklı kasabasında sekiz yüz dükkan vardır…. der. Ayrıca sahil kesiminde bahçeli yalıları tarif ederek anlatmıştır. (Evliya Çelebi, Seyahatname, c.1, s. 445- 446)

18. yüzyıla gelindiğinde Fındıklı kasabasında cami ve mescidlerin etrafında olan mahallelerin daha da genişlediği görülür. Bu dönemde yaşanan gelişmelerden biri III.Ahmet’in Dolmabahçe’de sahil yolunu kapattırarak Fındıklı-Beşiktaş yolunun arka taraftan geçirilmesidir. (http://ahmetsimsirgil.com)

Artan nüfusun su ihtiyacını karşılamak için çeşmeler inşa edildiği bilinmektedir. Daha önce bahsettiğimiz üzere Tophane, Fındıklı, Beyoğlu semtlerinde ki su tesisatı bölgede inşa edilen çeşmelerin dolayısıyla halkın ihtiyacını karşılayamaması nedeniyle yeterli gelmemiş ancak I. Mahmud döneminde Taksim sularının şehre dağılımı ile bu semtlerde birçok çeşmeler inşa etmek suretiyle halkın su ihtiyacı karşılanmıştır. Fındıklı civarında dönemin belli başlı yapıları 1732 tarihli Sadullah Efendi çeşmesi, Köprülü-zade Hafız Ahmed Paşa’nın Kazancı-başı Camii karşında inşa ettirdiği çeşmesi, 1756 tarihli Zevki Kadın Mektebi ve çeşmesi, 1761 Mustafa Ağa çeşmesi, 1787’de Sadrazam Koca Yusuf Paşa Fındıklı Molla Çelebi Caminin önünde sebil ve çeşme yaptırmıştır. 18.yüzyıl sonlarında Fındıklı sahili yalı, kayıkhaneler ve köşklerle kaplı idi. 1770′ de Salıpazarı ile Tophane arasında bulunan Çivici Limanı mevkinde çıkan yangın onbeş saat devam ederek Fındıklı’ya kadar olan sahili arsa haline getirmiştir.       (Şema’danizade Fındıklılı Süleyman, Müri’ü t-Tevarih, s.185)

1860, Fındıklı, Beşiktaş ve Ortaköy

Cengiz orhonlu ”Fındıklı Semti’nin Tarihi Hakkında Bir Araştırma” adlı kitabında 19. yüzyıl Fındıklı semti ile ilgili olarak Kabataş, Ayaspaşa, Cihangir ve Taksim semtlerinin birleştiği, halkın yararlanacağı kamu yapılarından çok yalı, konak, konut gibi hususi inşaların arttığı görülmüştür. 19. yüzyıl başlarında yazılmış Bostancı-başı Defterleri’nde Fındıklı sahilinde Salıpazarı’ından itibaren Kabataş’a kadar yalıların sıralandığı görülmektedir. Semt özellikle 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarında devrin birçok önemli devlet adamlarının ve tanınmış kişilerin rağbet ettiği bir bölge olmuştur. Yine bu devirde Fındıklı deresindeki derenin çamurları temizlenmiş ve bazı kaldırımlar onarılmıştır. (H. Şehsuvaroğlu, 105 yıl önce Karaköy’den Ortaköy’e Seyahat, Akşam Gazetesi, 22 haziran 1919) 1869 yılında boğazın bu yakasında Fındıklı sahiline de uğrayan hayvan vasıtasıyla işletilen tramvay hattı tahsis edilmiş ve bu tramvay hattı 1911 yılında elektrikle çalışır hale getirilmiştir. (Osman Ergin, Mecelle-i Umur-ı Belediye, c.III, s.141,177)

Şehrin yönetimi ve düzenlenmesi için 1855’te kurulan Şehremaneti 1857’de on dört  daireye ayrılmış olup Pera, Galata ve Tophane’yi kapsayan bölge altıncı daireye bağlanmıştır. Fakat 1877’ye gelindiğinde pilot bölge olarak seçilen altıncı daire belediye dairelerinin yirmiye bölünmesi ile önemini yitirir. Bunun sonucunda Fındıklı ve Kabataş semtleri 12. Daire olarak düzenlenmiştir ancak kısa bir süre sonra daire sayısı ona düşürülmüştür.

  1. yüzyıl başlarında Beyoğlu yerleşmesi kıyı boyunca Kağıthane’den Beşiktaş’a, Galata’dan Şişli’ye kadar yayılmıştır.

Cumhuriyet ile beraber imar faaliyetleri hız kazanmış hazırlanan imar planları doğrultusunda şehir düzenlemeye başlanmış ve şehrin tarihsel dokusuna zarar verilmiştir. 1957-58 yıllarına gelindiğinde Fındıklı Molla Çelebi Camii önünde yapılan yol genişletme çalışmaları neticesinde güzergah boyunca birçok anıtsal eser yok olmuştur.

Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında İstanbul 1926 – Fındıklı semti

Molla Çelebi Camii, Alman Mavileri 1913-1914, İstanbul Haritaları Cilt II Pafta:F11/3,– Fındıklı

Molla Çelebi Camii Tarihçesi

Fındıklı Molla Çelebi Camii, günümüzde mevcut olmayan, hamamı ve sıbyan mektebi ile birlikte küçük bir külliye oluşturmaktaydı. Ayvansarayi Hüseyin Efendi’ye ait Hadikatu’l Cevami’de cami ve vaktiyle var olan külliyeden şu şekilde bahsedilir: “Banisi Molla Çelebi’dir… Cami’-i mezbur derya kenarında vaki’dir ve mahfil-i humayun ve levazımat-ı sa’iresi mevcud olub, karibinde mekteb ve hammam dahi bunun vakfındandır…” Bu nedenle caminin tarihsel süreci açıklanırken diğer yapılarla birlikte ele alınmıştır.

Vakfiyesine göre; Ayrıca hac yolcularının konaklaması için bir bina ve darülhadis olarak işlev görecek bir medresenin de gelecekte yapılmasının planlandığı belirtilse de bu gerçekleşememişti. Tarihçi Ayvansarayi Hüseyin Efendi, caminin vakfına dahil olduğunu söylediği civardaki mektep ise vakfiyede zikredilmemiştir. (Mimar Sinan’ın İstanbul’u, Turing, S,243)

Fındıklı Camii olarak da anılan bu yapının inşa kitabesi olmaması ile birlikte, Mehmed Vusuli tarafından caminin hemen yanı başında inşa ettirilmiş olan hamamla aşağı yukarı aynı yıllara tarihlendirilmektedir. Dolayısıyla geçmişte mevcut olan hamamın 1561-62 tarihli kitabesine göre caminin de bu yıllarda yapıldığı kabul edilir. Sai Mustafa Çelebi Tezkiretül Ebniye’de camii ve hamamın Mimar Sinan eseri olduğunu ifade eder ki bu yapılar kitabının bir diğer yazması Tezkiretü’l-Bünyan olup Sinan’ın kendi ağzından anıları arkadaşı Sai Mustafa Çelebi tarafından otobiyografik metinler olarak kaleme alınmıştır.

1890, Molla Çelebi Camii ve çevresi

Fakat bu tarihlendirme sırasında da farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Hamamın kitabesi, Ayvansarayi’ye göre 1571, (Ayvansarayi, Hadikatü’l Cevami, s.484) Tahsin Öz’e göre 1589, (Tahsin Öz, İstanbul Camileri, C. II, s.24.) Aptullah Kuran’a göre 1565-66 (Aptullah Kuran, Mimar Sinan, s.113.) İ.Hakkı Konyalı’ya göre 1561 ve ebced hesabına göre 1581 tarihini vermektedir. (İ. Hakkı Konyalı, Mimar Koca Sinan’ın Eserleri, s.180.) Ankara’da Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde bulunan (nr. 624) 992 (1584) tarihli vakfiyesiyle eserleri hakkında bilgi veren tezkirelerdeki kayıtlardan anlaşıldığına göre cami ve hamam Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir. (Arzu İyanlar, “Molla Çelebi Külliyesi”, İslam Ansiklopedisi, C. 30, s.243.)

Hamam kitabesinin kaynaklardaki metninde yer alan bir kelimenin farklı imlasından (hamamın-hamamını) dolayı ebced hesabı ile ayrı tarihler çıkarılsa da, “Görenler ol makam-ı dil- küşanın dedi tarihin 1 Leb-i deryada seyran eyle hammamını monlanın” beyti 969 (1561-62) yılını vermektedir. Cami de bu tarihte veya hemen sonra tamamlanmış olmalıdır. (Arzu İyanlar, “Molla Çelebi Külliyesi”, İslam Ansiklopedisi, C. 30, s.243.)

Cengiz Orhonlu’nun belirttiğine göre, “Fındıklı Camii’ne, Hubbe Ayşe Kadın ile Elhac Süleyman Efendi adlı bir zat tarafından bazı vakıflarda bulunulmuştur. Bazı vesikalardan anlaşıldığına göre, bu camide Sadreddinzade Ruhullah Efendi’nin, Güğümbaşı Mehmed Efendi’nin, Sadrıesbak Kemankeş Kara Mustafa Paşa ve Saluha Hatun gibi zevatın evkafı bulunmaktadır. Cami evkafının çoğaltılmasına hizmet eden kimseler arasında, 1161 (1748) yılında camiye müstakil vakıf tayin edilmiş olan Çelebizade Asım Efendi de vardı. (Cengiz Orhonlu, Fındıklı Semtinin Tarihi, s.62.) Külliyeye gelir getirmesi için baniye ait yazlık-kışlık iki saray ve hamama bitişik dükkanlar inşa edilmişti. (Mimar Sinan’ın İstanbul’u, Turing, S,243)

Evliya Çelebi de Seyahatname’sinde Molla Çelebi Camii’nden ”Deniz kenarında, Fındıklı Kasabası’nda tek minareli, büyük kubbeli ve geniş avlulu bir camidir” diye bahseder. (Evliya Çelebi, Seyahatname, c.1, s.412)

Molla Çelebi Camii, 1965

Molla Çelebi Camii, 1890 yıllı

Caminin Banisinin asıl adı Mehmed olup, şiirde kullandığı “Vusuli” mahlasından dolayı Mehmed Vusuli, çoğu zamanda II.Selim’in musahibesi ve devrinin ünlü hanım şairlerinden Hubba Ayşe Hatun’un damadı olduğundan  “Hubba Mollası” veya ” Molla Çelebi” olarak bilinir. III. Murad’ın kapıcıbaşılarından Abdullah Ağa’nın oğlu olup 1524 yılında doğmuştur. İlmiyeden yetişen, çeşitli medreselerde müderrislik, bazı yerlerde kadılık, özellikle dört defa İstanbul kadılığı yapan Molla Çelebi 1568’de Anadolu kazaskeri olmuş ve 1590 yılında ölmüştür. Mehmed Vusuli Efendi’nin kabri caminin batısında bulunan küçük hazirede değil de, kayınvalidesi Hubbi Hatun’un Eyüp’teki türbesinin yanında, Debbağhaneler (Tabakhaneler) mevkiinde kendi yaptırdığı tekkenin haziresinde, yanlışlıkla şair Fitnat Hanım’a atfedilen türbede olduğu anlaşılmaktadır. Fitnat Hanım’ın kabri Eyüp Sultan Türbesi haziresinde yer almaktadır.

Sekiz yüzlü olan türbe kesme taştan inşa edilmiştir. tek kubbelidir. kitabesi yoktur. içinde birisi büyük, ikisi vasat ve diğeri daha küçük olan dört ahşap sanduka yer almaktadır. bu sandukalardan biri Mehmet Vusuli Efendi’ye diğerleri ise, oğlu Şemsettin Efendi (1615), Şemsettin Efendi’nin oğlu Mehmet Efendi  (haz. 1650), Mehmet Efendi’nin oğlu Mustafa Efendi’ye (1694) aittir. Türbe’nin sağ tarafında Vusuli Efendi’nin  Hubbi Hatun’un türbesi yer almaktadır. Ayrıca türbe haziresinde bulunan bazı kabirler şöyledir: (1583) Pir Mehmet Emin Efendi ,  (1719) Şeyh Selim Efendi , (1719) Şeyh İbrahim Efendi, (1730) Eş-Şeyh Mahmut Efendi, (1730) Eş-Şeyh Mehmet Efendi El-Kadiri”   (Mehmet Nermi Haskan, Eyüp Sultan Tarihi, s187, Eyüp Sultan Vakfı Yayınları, istanbul, 1996)

Hubbi Hatun Türbesi, Eyüp, 2015

1879 tarihli Devlet Salnamesi’nden ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde Molla Çelebi Kütüphanesi fihristindeki bilgilerden anlaşıldığına göre çeşitli kişiler tarafından vakfedilen kitaplarla cami içerisinde geçmişte bir kütüphane kurulmuştur. 144 adet kitabın bulunduğu kütüphaneye ait fihristte yer alan bir notta Fındıklı Camii içinde Reisülküttab Abdullahzade’nin, Molla Mehmed Çelebi Efendi’nin ve Şeyhülislam Hamid Efendi gibi zevatın vakfettiği kitapların Kılıç Ali Paşa Medresesi içindeki kütüphaneden Süleymaniye Kütüphanesi’ne nakledildiği belirtilmektedir (Cengiz Orhonlu. Fındıklı Semtinin Tarihi s. 68). Molla Çelebi Camii’nde mevcut kitapların ne zaman Kılıç Ali Paşa Medresesi’ne taşındığı ise bilinmemektedir.

Caminin günümüzde mevcut olmayan hamamına gelince eskiden İstanbul’un en işlek çifte hamamlarından biri olan yapının soyunmalık bölümleri kagir duvarlı ve sakıflı, sıcaklık bölümleri ise üç eyvan şeması­na sahipti. Planı itibariyle Ayasofya’nın karşısındaki Haseki Hamamı’na benzeyen yapının yıkımından kısa bir süre önce sıcaklıkları birleştirilmiş, erkekler kısmının helaları ile kadınlar kısmının soyunmalığı ortadan kaldırılmış ve tek hamama dönüştürülerek klasik hüviyetini yitirmişti. (İstanbul Mimarisi İçin Kaynak, s. 391; İstanbul Hamamları, s. 142)

1956 öncesi, Molla Çelebi Camii ve günümüzde mevcut olmayan Molla Çelebi Hamamı

 1957’deki yıkımdan günümüze kadar gelebilen iki parça kitabenin sağ bölümü, Çarşıkapı da İstanbul Fetih Cemiyeti tarafından kullanılan Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Külliyesi’nin medresesi avlusundadır.

Yüksel Yoldaş Demircanlı ve Mehmet Nermi Haskan sol parçasının Topkapı Sarayı Müzesi’nde olduğunu bildirmişlerse de (İstanbul Mimarisi İçin Kaynak, s. 391; İstanbul Hamamları, s. 142) bu parça müzede bulunamamış­tır. Hamamın üç mermer kurnası halen İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin şeref salonunda yer almaktadır. Hüseyin Ayvansarayi ve Davutpaşalı Mehmed Raif külliyede bir de sıbyan rnektebinin varlığından bahsetmişlerdi. Bu hamamın cadde üzerindeki soyunma yeri, XVIII. yüzyıl sonları ve XIX. yüzyıl başlarının sivil mimarisine uygun bir konak cephesi karakterine sahipti. (Arzu İyanlar, “Molla Çelebi Külliyesi”,Tdv, C. 30, s.243.)

Fındıklı Kebir (Molla Çelebi) Hamamı planı (1581) Sönmez, Z., Sözen, M., 1982, “Mimar Sinan ve Osmanlı Mimarisinin Klasik Çağı”, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, Görsel Yayınları, İstanbul

Fındıklı Kebir Hamam, (Molla Çelebi) 1956 öncesi – Alman Arkeoloji Enstitüsü

Caminin batı cephesine bitişik küçük dikdörtgen haziresi, İskele sokağına bakan duvarla deniz tarafındaki kitabelerinden anlaşıldığına göre batı ve güney yönlerinden 1132’de (1720) ruznamçe-i evvel Hüseyin Paşazade Hacı Mehmed Bey tarafından inşa ettirilen parmaklıklı bir duvarla sınırlandırılmıştır. (Cengiz Orhonlu. Fındıklı Semtinin Tarihi s. 68).  Batı yönünde altı küçük dikdörtgen ve bir sivri kemerli açıklık mevcuttur. Burası iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, sivri kemerli pencereden yapının dış duvarına atılan, yarıya kadar demir şebeke ile kapatılmış diğer sivri bir kemerle son bulmaktadır. Kare planlı ikinci bölüm kuzeyde bir kemer, batıda iki pencere ve doğuda bir pencere ile toplam dört açıklığa sahiptir.

Hazire, Batı cephesinden görünüm, 1970

Hazire, Batı cephesinden görünüm, 2017

Batı tarafındaki ve deniz tarafındaki kitabeler, 2017

Hazirede günümüze ulaşabilen on dokuz mezar vardır. Halen mevcut en eski mezar 1121 (1709) tarihli olup Şeyhülislam Sadreddinzade Sadık Mehmed Efendi’ye aittir. Bazı kayıtlara göre XVI. yüzyıldan itibaren haziredeki en eski defin, 958’de (1551) vefat ederek buraya gömülen Emir Hüseyin Çelebi’yle ilgili ise de mezar taşı kaybolmuştur. (Arzu İyanlar, “Molla Çelebi Külliyesi”,Tdv, C. 30, s.244.)

Hazirenin kuşbakışı görünümü, 1970

Hazirenin batı cephesi, 1.kitabe , 2016

Hazirenin batı cephesinde, sokağa bakan duvarında şu kitabe yazılmıştır:

Muhammed bey efendi ibn-il-haç Hüseyin paşa

Göçüp bu dehri dundan kıldı azmi alemi bala

Hemişe bişe evrad ile ezkar idi ol zate

Şeb-ü ruz eyledi tahsili zadi alemi ukba

            Kiraren haç ile tamiri Beyte itdi çok hizmet

            Şefi ola ana ruzi cezada Kabeyi ülya

           Eğerçi canibi devletten olmuşdu ana memur

           Bicay averdei hizmet olub sa’y eyledi Hakka,

Tehidestane in’am etmeği murad edinmişdi,

Tasadduk itmede ihmal-ü imsak itmedi asla

Nice def’a olub ruznamçei evvel yine ahir,

Kapandı defteri amali itti zimmetin ibra

Ser amed olmuş iken hacegani devlet içinde

Kodu balin haşt-i lahde ser-i kabri idüb me’va

Olub tay gerdei desti ecel ruznamçe-i ömrü

Salah üzre murur etmişdi evkati bu alemde

İde ukbade bari cayigahin cenneti ala

Gelüb bir daiyi İhlas-bişe didi tarihin

Muhammed Beyefendi eyleye rahmet sana Mevla.1132

(İ. Hakkı Konyalı, Mimar Koca Sinan’ın Eserleri, s.182.)

Hazirenin denize bakan güneybatı cephesi, 2. kitabe, 2016

Yegâne hâce-i  rûz-name-i evvel ol Muhammed Bey

Bekaya intikal etdi aleyhürrahmetü’l- Bâri

Adimü’l- mesel idi kendüye mahsus idi merhûmun

Gerek evzâ’ u etvârı gerek reftâr u güftârı

                   Olup kırk elli yıl pirâye-bahş-i mesned-i ikbâl

                  Sudûr-ı devlete hemvâre sevk-i hayr idi kârı

                  Haridar-ı -ı metâ’-ı devlet-i dehr idi zâhirde

                  …. itibar etmezdi amma zerre mikdârı

Ubeydullah-ı ahrâra müdâni idi iclâli

Sülûk ehlinden efzun idi evrâd ile ezkârı

Hulûs-ı kalb ü hüsn-i hâline besdür bu şâhid kim

Olub me’mur bâ- hükm-i Hümayun-ı cihândârî

                    Mücavir oldu beş yıl Mekke’de bu eyledi ma’mur

                   Harab olmuş iken mecra-yı âb-ı rahmet-âsârı

                   Ale’t- tahsis ahâli-harem yâd eyleyüb hayrın

                  İderler dergeh-i Hakk’a duâ yalvarı yalvarı

Hüdâ sa’yin ide unvân menşur-i müberrâtı

Bu hayr-ı bi-bedel oldukça rûz-ı haşre dek cârî

Didiler Tâibâ tarih-i fevtin gûş idüb herkes

İde cennet Muhammed Bey Efendi menzilin Bâri

                                        Fi Sene 1132 (1719-1720)  

 RUZ-NAMÇE-İ EVVEL MERHUM EL-HAC MUHAMMED BEY RUHUNA EL- FATİHA

Sene 1132

Hazire / A
El- fatiha Yine evlâd-ı ibn-i Sadreddin’den
düşüb hâke o mahdum-ı kiramı
dua idüb didim tarih-i fevtin
Kerimâ Adn ola feth-i makamı
El fatiha 1133 (1720)

Hazire/ C
Hüseyin Paşazade Ruz-namçe-i evvel merhum El-Hac Muhammed Bey Efendi ruhuna el-fatiha
Sene: 1132 (1719-1720)

Hazire/ D
Hüve’l- Hayyü’l- bâki
Molla Çelebi Cami-i şerifi imamı merhum ve mağfur el- muhtac ilâ rahmeti Rabbihi’l- Gafur el- hâc Hafız Ahmed Efendi’nin ruhiyçün el- fatiha
Sene: Fi 15 Safer 1253 (15 Kasım 1788)

Hazire/ E
Hüve’l-baki
Âl-i Sadreddinden sâbıkan Mekke-i Mükerreme kadısı Mektûbîzâde merhum ve mağfur Muhammed Sadeddin Efendi ruhiyçün el-fatiha
Sene: Fi 15 Şaban 1187 (1773-1774)

Hazire/ J
Hüve’l- bâki
Âl-i Sadreddin’den ve müderrisin-i kiramdan Es-Seyyid Muhammed Kemal Efendi? ibnü’l- merhum Mektûbîzâde Muhammed Sadeddin Efendi ruhiyçün el-fatiha

Hazire/ K
Âl-i Sadreddin’den merhum u mağfur Es-Seyyid Muhammed Tahir Monla İbnü’s- Seyyid Atâullah Efendi ruhlarına el- fatiha 1197 (1782)

Hazire / L
Hüve’l- bâki Âl-i Sadreddin’den ve müderrisin-i kiramdan Es-Seyyid Muhammed Atâullah Efendi ibnü’l-merhum Mektûbîzade Muhammed Sadeddin Efendi ruhiyçün el-fatiha
Sene: B (Receb)1193 (1779)

Hazire / N
Hüve’l- Hallâku’l- bâki
Anadolu Kazaskerliği payesiyle sabıkan İstanbul kadısı olan Sadreddinzade merhum Mektûbî el-Hac Abdurrahman Efendi ruhuna el-fatiha
Sene: Fi 12 Rebiülevvel 1160 (24 Mart 1747)

Hazire/ O
Hüve’l- hayyü’l-lezi lâ-yemut
Sabıkan Medine-i Amid kadısı Sadreddinzâde merhum Muhammed Nurullah Efendi ibnü’l- merhum Mektûbî Abdurrahman Efendi ruhiyçün lillâhil fatiha
1180 (1767)

Hazire/ P
Sadreddinzâde merhum Abdülhayy Efendi el-ruhuna fatiha 1122 (1710)

Restorasyon sonrası hazire taşları, 2017

Molla Çelebi Camii Onarım Tarihçesi

Caminin inşa tarihi ile ilgili olarak birbirine yakın farklı tarihler farklı kaynaklarda verilse de Hamam kitabesinin 1561-1562 yazılı tarihi ile caminin aynı tarihte inşa edilmiş olduğu en fazla kabul gören görüştür. Molla Çelebi Camii ilk olarak bir külliyenin parçası olarak inşa edilmiştir. Ancak bu külliyeden günümüze sadece cami ulaşabilmiştir.

Molla Çelebi Camisi günümüze dek gelen tarihsel süreç içerisinde pek çok yangın ve deprem atlatmış.  Zaman içinde cami, depremlerden ve yangınlardan hasar görmüş, olmasına rağmen günümüze ilk planına uygun olarak gelebilmiştir.

Osmanlı Dönemi Onarımları

1723 ve 1724 tarihlerinde (Lale Devri) çıkan yangınlar sonucunda cami harap olmuş. Mustafa Cezar, 10 Ekim 1723 gecesi Fındıklı’da caminin civarında çıkan bir yangın sonucunda epeyce ev ve dükkânın yandığını aktarıyor. 6 Kasım 1724 gecesi caminin yakınında çıkan yangında ise bir miktar ev ve dükkân kömür haline gelirken Fındıklı Hamamı’nın da camekânının yandığını belirtiyor.

1770 yılına gelindiğinde ise, Salıpazarı ve Tophane arasında bulunan Çivici Limanı mevkinde çıkan yangın 15 saat devam ederek Fındıklı’ya kadar olan sahili arsa haline getirmiştir. (Cengiz Orhonlu, Fındıklı tarihi, Tarih Dergisi, s.60)

Camii önünde ki Koca Yusuf Paşa Çeşme ve Sebili (1786 -87)

Koca Yusuf Paşa (1730 – 1800), Osmanlı Devleti hizmetinde I. Abdülhamid ve III. Selim saltanatları sırasında 25 Ocak 1786 – 28 Mayıs 1789 ve 12 Şubat 1791 – 4 Mayıs 1792 dönemlerinde iki kez sadrazamlık yapmış Gürcü asıllı bir devlet adamıdır

(https://tr.wikipedia.org/wiki/Koca_Yusuf Paşa)  Dönemin sadrazamı Koca Yusuf Paşa tarafından 1787 yılında caminin hemen önüne çeşme ve sebil inşa ettirilmiştir. Taksim Maksemi’ nden Fındıklı’ da ki sebil ve çeşme için 3 masura su tahsis edilmiştir.(Cengiz Orhonlu, Fındıklı Tarihi, Tarih Dergisi, s.56)

Evvelce Fındıklı Molla Çelebi Camii önünde iken 1956’da Kabataş’a taşınan Koca Yusuf Paşa sebil ve çeşmeleriyle (1201/1786-87) barok üsluplu çeşmelerin zengin bir örneğidir. (Çeşme, Tdv, s.284) Pembe mermer oymaları ve kurşun kubbeli çatısı ile güzel bir eser olan bu çeşme, klasik caminin alnına, revakların tam önüne kondurulmuştur.( Çelik Gülersoy, “Fındıklı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C.3, s.310.)

1786 -87, Koca Yusuf Paşa Sebili

Halid Eraktan İstanbul Ansiklopedisi’ndeki Fındıklı Cami başlıklı yazısında; 1822 yılında çıkan büyük yangın sonrasında harim bölümünün aslına uygun olarak onarıldığını ancak son cemaat yerinin ahşap direkli bir sundurmaya dönüştürüldüğünü, hünkar mahfilinin genişletildiğini belirtmektedir.  Cengiz Orhonlu ise Fındıklı başlıklı yazısında 1822 yılındaki Tophane yangınından sonra tamir edilirken hünkar mahfili ilave edildiğinden bahsetmektedir.

Son cemaat mahalinin ahşap sundurması ve güneydoğu köşede hünkar mahfili, 1870-1890 G.Berggren

1913-1914 yılına ait Alman Mavileri adlı kitabın haritasında bahsedilen hünkâr mahfili gösterilmiştir. Ayrıca hünkâr mahfili ayaklar üstünde taşınan çıkmasıyla 19. yüzyıl fotoğraflarında görülmektedir. Ancak 1926 yılına ait Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında hünkâr mahfili bulunmamaktadır.

Alman Mavileri 1913-1914 Birinci Dünya Savaşı öncesi İstanbul Haritaları Cilt II Pafta:F11/3,

Caminin hünkar mahfili

Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında İstanbul 1926, s.105, Hünkar Mahfili kaldırılmış.

Mustafa Cezar, da 1 Mart 1823 günü Cihangir’deki Firuzağa Camisi yakınında bir evden çıkan yangının, bir koldan Fındıklı Hamamı’na kadar uzandığını yazıyor. Hem bu yangında, hem de 1834 yılında çıkan yangında cami ve hamam tahrip oluyor ve yeniden onarıldığını ifade ediyor.

Fındıklı Kebir Hamamı, 1956 öncesi

Başbakanlık’a bağlı Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’ndan edinilen belgelere göre cami 1822, 1862, 1870, 1884, 1894, 1901 yıllarında onarılmıştır.

1913-1914 yılına ait Alman Mavileri ve 1926 yılına ait Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında cami avlusunun batısında hazirenin devamında mekânlar sıralanmaktadır. Hazire ile müştemilat olduğu tahmin edilen bu yapı dizisinin arasından bir kapı ile günümüzde parka dahil edilmiş Fındıklı Sokak’tan camii bahçesine bir giriş daha verilmiştir.

1926 Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında caminin müştemilatları

Cumhuriyet Dönemi Onarımları

24 Eylül 1956 tarihinde başlayan imar çalışmaları şehrin kimliğinde ve dokusunda büyük ölçüde değişikliğe yol açmıştır.  Molla Çelebi Camii’nin hemen önünde yer alan parsel istimlak edilerek yol genişletilmiştir. Yapının Fındıklı Kebir Hamamı olarak anılan vakfiyesi de bu dönemde yıkılarak istimlak edilmiştir.

Fındıklı’daki depo ve dükkânların caddeye uzanan kısımları temizlenerek, Tekel Genel Müdürlüğü’nün alt katı geçit şekline getirilmiş; çay atölyelerinin bahçeleri yola katılmış; böylece Dolmabahçe’ye kadar sahil tarafı açılmıştır. (http://www.mimarlikdergisi.com)

Molla Çelebi Camisi son cemaat mahalinin revaklarının hemen önünde yer alan (1787) Koca Yusuf Paşa, barok tarzı sebil ve çeşmesi. 1957-58 yol genişletilmesinde buradan sökülerek, Kabataş Setüstü’ne taşınmıştır. 

1956-58 yol genişletme çalışmaları, meclis-i mebusan caddesi

1956-58 yıllarında istimlak çalışması yapılan meclis-i mebusan caddesi 19 yüzyıl sonları,

1970 li yıllar, genişletilen meclis-i mebusan caddesi

1956 öncesi, Fındıklı Kebir Hamamı,

Fındıklı molla çelebi camii ve 1956-1958 yılları yol genişletme sırasında yıkılan çifte hamam

19 y.y ikinci yarısı

Son olarak 1822 yılındaki onarımda yenilenen son cemaat sundurması 1958’deki Vakıflar İdaresi’nin yaptırdığı esaslı onarımda iptal edilmiş, caminin inşa edildiği dönemin klasik üslubuna uygun, kubbeli bir son cemaat yeri revağı yapılmış, aynı şey özgün olmayan süsleme öğeleri ve birtakım ekler içinde gerçekleştirilmiştir.

1890 yılı son cemaat sundurması

1958 yılında klasik dönemi yansıtan beton donatılı son cemaat kubbeleri

1957-58 son cemaat mahalli restorasyonu

1957-58 molla çelebi camii restorasyonu

1957-58 molla çelebi camii restorasyonu

1957-58 molla çelebi camii restorasyonu

Caminin önüne 1787’de ünlü Sadrazam Koca Yusuf Paşa, Türk baroğunun en güzel eserlerinden olan bir çeşme yaptırmıştır. Pembe mermer oymaları ve kurşun kubbeli çatısı ile güzel bir eser olan bu çeşme, klasik caminin alnına, revakların tam önüne kondurulmuştur. Bu sebilin aslında Camiin son cemaat yeri bitişiğinde değil daha başka bir yerde iken Sultan Abdülaziz Dönemi’ndeki ana cadde düzenlemesi sırasında buraya taşındığı ileri sürülebilir.

1957-1958 yol genişletilmesinde buradan sökülmüş ve bugünkü yerine, Kabataş set üstüne monte edilmiştir.

koca yusuf paşa sebili ve çeşmesi, 1956 öncesi

Kabataş Setüstüne taşınan koca yusuf paşa sebili ve çeşmesi, 2014 ( foto:Mustafa Cambaz)

1997 yılında caminin son cemaat yerinde çıkan yangında ana giriş kapısı kısmen yanmak, kavrulmak etrafı islenmek ve ıslanmak suretiyle zarar görmüştür. 2001 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından minare külahını taşıyan seren direğinin yola doğru sapmış olduğu tespit edilmiştir. Bunun sonucunda petek taşlarında yarılmalar meydana geldiği, şerefe korkuluğunu oluşturan taşların malzeme karakteristiğini kaybettiği, şerefe döşemesi altında 1.50 m mesafedeki gövde taşlarında yarılma ve çatlamalar olduğu; 1999 Marmara depreminde çatlak ve yarılmaların daha da arttığı belirtilmiştir. Bu nedenle minarenin şerefe döşemesi 1.5 m altına kadar sökülmüş, sökülen kısım mevcut malzeme ve özgün yapım tekniğinde yeniden yapılmıştır. (İstanbul II Numaralı KTVKK Arşivi) 2006 yılında son cemaat yerinde döşeme kaplamalarının yerine granit levha döşenmiştir, girişe mermer eşik konularak yükseltilmiştir.

Molla Çelebi Camii Tezyinatı ve Cami Mihrabının Restorasyonuna Dair Öneriler

Yer aldığı Fındıklı semtinin adıyla da anılan söz konusu cami, 16. yüzyıl ulemasından, “Molla Çelebi'” lakaplı İstanbul Kadısı Mehmed Vusulî Efendi tarafından inşa ettirilmiştir. Tasarımı Mimar Sinan’a ait olan caminin inşa tarihi tam olarak bilinmemekte, ancak farklı araştırmacılar tarafından 1561’den 1589’a kadar uzanan zaman diliminde değişik tarihler önerilmektedir. İstanbul’daki hemen her tarihi yapı gibi, zaman içinde çevresindeki yangınlarda ve depremlerde hasar gören cami birçok onarım geçirmiş, bu arada içerdiği kalem işleri de yenilenmiştir. Yapıdaki en son kapsamlı restorasyon 1958-1959 tarihlidir.

Bu onarım sırasında gerçekleştirilen, üst örtü ve taşıyıcı mimari ögelerin yüzeylerinde klasik üsluba öykünen, oldukça yoğun bir kalemişi bezeme mevcut idi. 1958- 1959 tarihleri arasında uygulanan bezeme kompozisyonunu kısaca ifade edecek olursak;

Molla Çelebi Camii, üst örtü ve taşıyıcı sistem yüzeylerinde yer alan kalemişi bezemeler, 2013

Ana kubbe ve eteklerinde kalem işi bitkisel karakterli motifler tüm kubbe eteğini dolaşmakta, kubbeye doğru yükselmektedir. Ana kubbenin merkezinde ise koyu yeşil zemin üzerine yuvarlak formlu bir çerceve içerisinde zerendud teknik ile sülüs yazı Kur’an-ı Kerim’den ayet yazılan hüsn-ü hat yer alır. Yazıyı çevreleyen ince sarmal ve etrafında ortabağ rumiden çıkan simetrik dallar ve stilize çiçek motifli geçmelerden oluşan bir bordür çevresinde yine rumi  dal ve hatai bezemeler yer alır ve ana göbek on altılı simetrik bölmeli kompozisyon şemse, salbek ve tığlarla kubbe eteğine doğru uzanır. Kubbe eteklerinde kanatlı, sarılma, ayrılma ve tepelik rumilerle oluşturulan kompozisyon, hemen altında rumi geçme bordürler, ve stilize çiçek ve dal rumilerden oluşan bordürle çevrelenmiştir. Kubbe kasnaklarında; pencere aralarında şemseler ile duvar yüzeyleri bezenmiştir. Pencere kenarları ve kubbe kasnağını dolaşan yekpare kıvrık hançeri yapraklar, stilize bitki ve tomurcuklarından sarma bir kompozisyondan oluşan bordürle kuşatılmıştır. Yine bu bordürü çevreleyen ve kasnağı sonlandıran iki yaprak ortada stilize lale motifinden oluşan bezeme kuşağı yer alır. Kubbede kullanılan kalemişi kompozisyonlarda kullanılan hakim renkler ; oksit sarı zemin üzerinde gelişen bezemelerde çivit mavi, kırmızı, ve beyaz renklerdir.

Kubbeye geçiş elemanlarında ise pandantiflerde madalyon formlu panolar içerisinde siyah zemin üzerinde altın varaklı ‘’Allah ve Muhammed’’ lafızları, Cihar-ı yar-i güzin’’ adları celi sülüs yazı ile yazılmıştır. Madalyon panoların çevresini mavi ve beyaz rengin ağırlıklı olduğu geçmeli rumi motiflerinden oluşan bir bordür kuşatmaktaydı. Pandandif yüzeyinde merkezden üçgen köşelere açılan ortabağ rumiden çıkan dallar simetrik kullanılmış; ayrılma rumi kullanılıp tepelikli rumi ile kompozisyon sonlandırılmıştır. Yine aslan göğsü yüzey hatlarını çevreleyen geçme bordür ise stilize çiçek ve rumi motiflerle oluşturulmuştur.

Allah lafzının yazıldığı güneybatı da yer alan pandandif (aslan göğsü), 2013

Beş yarım kubbeyi destekleyen sivri kemerler yan yana sıralanmış içi rumilerle bezeli iri palmet motiflerinin dış kenar oluşturduğu bir kenar bordürü ile süslenmiştir. Kemer kavsaraları üç rumi şemse ve kemer bitimleri ise yarım şemse motifli kompozisyonla bezenmiştir. Rumi şemse, uzun, ucu sivri ve kıvrık yapraklardan meydana gelmiş biçimdedir. şemse; ortabağ rumilerin ucunda açılan dendanlı rumi ve uçlarda tepelik rumi ile sonlanır. Rumi formu zemin rengi ile motifin içi renklendirilmiştir. Şemselerin arasında kalan eğik yüzeyde nefti zemin üzerinde rumi dalları yer alır.

Ana kubbeyi taşıyan kemerler

Kemer kavsaralarındaki rumi şemseler

Yarım kubbelerde bezeme kompozisyonları mihrap kubbesi dışında aynıdır. Mihrap kubbe merkezi motifi; ara bağlar, tepelikli rumi ve sarılma rumiler kıvrılıp dallanıp birbirinin içinden geçerek göbek etrafında dairesel bir kompozisyon oluşturup klasik özelliğini korumuştur. Bu bezemenin etrafını çift zencirek kuşatır. Çift zencireğin etrafında ise klasik hatai motifi ve simetrik bitkisel formlardan oluşan bezeme mevcut olup bu bezemenin etrafını yine çift zencirek kuşatır. Çift zencireğin etrafında tekrarlanan bitkisel bezeme ile dairesel form sonlanıp ortabağ rumiden çıkan simetrik dallar ve bitkisel motiflerle tasarlanan kompozisyon, tepelikli rumi ile sonlandırılıp mavi, kırmızı şerit şeklinde bordür oluşturur.

Yarım kubbenin eteklerinde basık kemerli pencerelerin aralarında rumi ve hatai bezemeli şemseler yer alır. Hemen altında basık kemerli yarım kubbe pencerelerinin etrafını ve kubbe eteğini dolaşan mavi zemin üzerinde  beyaz kırmızı renkte bitkisel üsluplu bordür yer alır.

Molla Çelebi Camii yarım kubbeleri

Molla Çelebi Camii yarım kubbeleri

Diğer yarım kubbelerde; kubbe merkezinde; ara bağlar, sarılma rumiler kıvrılıp dallanıp birbirinin içinden geçerek göbek etrafında dairesel bir kompozisyon oluşturmuştur.Bu bezemenin etrafını zencirek kuşatır. Zencireğin etrafını bitkisel formlu bordür, etrafını yine simetrik bitkisel motifli bordür kuşatıp son olarak zencirek bordürün tekrarlanması ile dairesel kompozisyon sonlanır. Dairesel kompozisyonun etrafını yan yana sıralanmış içi rumilerle bezeli iri palmet motiflerinin dış kenar oluşturduğu bir kenar bordürü ile süslenmiştir. Kubbe etekleri yine simetrik dış kenarlı tepelikli rumilerle oluşturulan bezeme ile sonlanır. Basık kemerli kubbe pencerelerinin etrafında mihrap kubbesindekiler gibi pencere etrafını ve  kubbe eteğini dolaşan mavi zemin üzerinde  beyaz-kırmızı renkte bitkisel üsluplu bordür yer alıp bu bordür tromp kemerlerini de dolaşır. Tromp kemerlerinin birleştiği yerlerdeki üçgenlerde merkezden üçgen köşelerine açılan ortabağ rumiden çıkan dendanlı,kanatlı,sarılma rumi, dallar simetrik kullanılmış, yine ayrılma rumi kullanılıp tepelikli rumi ile de kompozisyon sonlandırılmıştır.

Yapının kuzeyinde yer alan mahfilde ise, kuzey duvarı ve serbest olarak duran iki paye arasında bulunan açıklık iki yanda birer yarım tonoz, ortada ise payeleri birleştiren sivri kemerin diğer kemerlere göre daha geniş alınmasıyla kapatılmıştır. Kemer içini dolduran duvar yüzeyi revzenlidir. Diğer kemerlerden daha geniş alınan kemerin kavsarası kenarları penç, hançer gibi bitkisel motifli bordür ile çevrelenip ortasında yine simetrik çiçek ve dal motifli bordürle bezenmiştir. Bezemelerdeki hakim renkler, mavi, kırmızı, beyaz olup tamamlayıcı renk neftidir.

Molla Çelebi Camii kadınlar mahfili

Kadınlar mahfilinde giriş aksında yer alan kemer kavsarasının bezemeleri, 2013

2013- 2016 Restorasyon kapsamında gerçekleştirilmiş olan raspalarda, camide iki kalemişi tabakası tespit edilmiştir: 1958-1959 restorasyonu öncesinde, horasan sıva üzerine uygulanmış olan ve “1. Dönem” olarak adlandırılan tabaka; 1958- 1959 restorasyonunda çimento sıva üzerine uygulanan ve “2. Dönem” olarak adlandırılan tabaka. Yapının taşıyıcılarında (duvarlarında) ve üstyapıyı oluşturan mimari ögelerde (merkezi/ana kubbe, kemerler, yarım kubbeler, pandantifler ve kasnaklar) yapılan tespitlere dayanarak, kalemişi tezyinatına ilişkin restorasyonu konusunda dikkate alınan kriterleri şu şekilde sıralayabiliriz:

Molla Çelebi Camii, Kalemişi Tezyinatı raspa çalışmaları, 2014

Molla Çelebi Camii’ nin 1958- 59 onarımında yapılan klasik dönem üslubunu yansıtan kalem işi bezemelerinin nasıl bir düzen ve motif tercihiyle yapıldığı bilinmemektedir. Çalışmalar sırasında alt katmanda ortaya çıkan ve 1. dönem muhtelif kalem işi tezyinatı bu konudaki fikrimizi pekiştirmiştir. Kubbe göbeği çevresi ile kasnak ve diğer bazı noktalarda raspa sonucu açığa çıkan bu bezemeler uygulamanın da seyrinin değişmesine yol açmıştır. Dolayısıyla doğru müdahale kararlarının verilebilmesi için uygulama öncesinde analiz-tespit ve rölöve – restitüsyon çalışmaları yapılmıştır.

Yapıda ki kalem işi restorasyon programı içerisinde ki uygulamaları genel olarak ifade edecek olursak;  

Yapının restorasyon öncesi mevcut kalemişi bezemeleri klasik dönem üslubunu yansıtarak, caminin üst kot iç yüzeylerinde boşluk bırakmayacak bir yoğunlukta uygulanmış olup, nasıl bir düzen ve motif tercihiyle yapıldığı bilinmemektedir.Eserin onarımında tezyini imalatlara başlanmadan önce yapının her noktasına kolaylıkla ulaşılabilmesi için metal iskeleler ve çalışma platformları kuruldu. Ana kubbede yapılan ön tespit çalışmalarının sonucunda öncelikli olarak çatlakların ve çevresindeki bezemelerin rölöve çalışmaları yapıldı. Bu alanlarda ikinci dönem mevcut bezemenin altında daha önceki dönemlere ait herhangi bir veri olma olasılığı nedeni ile kalemişi araştırma badana ve sıva raspası yapıldı. Bu çalışmalarda kubbe iç yüzeyinde sıva raspasında lokal olarak iki ayrı sıva (horasan ve yoğunluklu niteliksiz çimento olmak üzere) ile bu sıvalar üzerine yapılmış farklı malzeme ve işçilik gösteren bezemelerin bulunduğu anlaşıldı. Türk üçgenlerinde, yarım kubbelerde, pencere kenarlarında ve kemer yüzeylerinde yapılan raspa çalışmalarında klasik dönem kopyası kalem işlerinin yakın dönemde çimento sıva üzerine yapıldığı tespit edilmiş ve bunlar mevcut yüzeylerden alınarak,yapıdan uzaklaştırılmıştır. Çalışmalar sırasında genel olarak kubbe göbeği çevresi ile kasnak ve diğer bazı noktalarda karşılaştığımız bezemeler uygulama seyrinin de değişmesine yol açmıştır.

Eserde, daha önceki dönemlerde yapılan onarım çalışmalarının oldukça tahripkar olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla çimento sıva üzerine yapılan son dönem kalemişi onarımlardan çıkarılan bulgular değerlendirilerek, uygulama felsefesindeki yanlışlıklar ortaya konulmuştur. Molla Çelebi Camii’nde kubbe iç yüzeyinde yapılan araştırma raspaları sonucunda, dönemine paralel olarak orijinal kalabilmiş kalemişi tezyinin, niteliksiz onarım sonucunda oldukça az yer kapladığı tespit edilmiştir.

Raspa sonrası ana kubbede 16.yy örneklerine benzeyen celi sülüs göbek hat yazısının ve çevresindeki klasik rumi bordür kompozisyonun korunmasına karar verildi. Yine kubbenin kasnak yüzeyinin pencere aralarında yapılan raspa çalışmalarında klasik üslubun son dönemlerini yansıtan şemse motifi tespit edilirken, kubbe eteğinde ise, yine aynı döneme tarihlenen ve kubbe eteğini çevreleyen rumi bordür kuşağı açığa çıkarılmış ve bu bezemelerin motif ve renk uyumu analiz edilip, kompozisyonun konsolidasyonu aslına uygun olarak gerçekleştirildi.

İlk olarak çimento sıvanın alındığı yüzeyler, özgün harç analizine göre terkibi hazırlanan numuneye uygun olarak horasan sıva ve ince sıva ile sıvanmıştır. Daha önce harim bölümünde ifade ettiğimiz üzere özgün sıvalara konsolidasyon, mikroenjeksiyon yöntemi ile yapılmıştır.

Ayrıca Danışma Kurulu ve Vakıflar İstanbul 1. Bölge Müdürlüğü kontrolleri ile şantiyede yapılan toplantılar sonucunda kalemişi bezeme kompozisyonunun dönem restitüsyonları, renk analizi ve karakterizasyonu, malzeme ve yapım tekniği, konservasyon önerileri, müdahale yöntemleri projelendirilip, ilgili kurula sunularak, onay alınmıştır.

Son cemaat mahalinin nakışsız kubbelerine ise, alınan kararlar doğrultusunda kubbe etekleri ve göbeğine iç mekanın kalemişi üslubunu devam ettiren bezemeler nakş edilmiştir.

2013-2017 restorasyonu kapsamında yapının tüm kalemişi bezemelerinde kullanılan malzeme, teknik, renk ve tonların hakimiyeti raspa sonucu alt katmanda çıkan dönemin özgün desenleri göz önüne alınarak şekillenmiş ve kalemişi bezeme kompozisyonu Mimar Sinan dönemine uygun olarak sade ve yalın bir düzenleme ile tatbik edilmiştir. Bezemelerde genel olarak kullanılan renkler beyaz zemin üzerine lacivert ve aşı kırmızısıdır

Ana kubbe eteğinde raspa sonucu açığa çıkarılan rumiler ve bitkisel formlu kuşaklar, 2013-2016.

Ana kubbe eteğinde raspa sonucu açığa çıkarılan rumiler ve bitkisel formlu kuşaklar, 2013-2016.

Ana kubbe eteğinde raspa sonucu açığa çıkarılan rumiler ve bitkisel formlu kuşaklar, 2013-2016.

Ana kubbe eteğinde raspa sonucu açığa çıkarılan rumiler ve bitkisel formlu kuşaklar, 2013-2016.

Ana kubbe kasnağında raspa sonrası açığa çıkan şemse motifi ve restorasyon sonrası görünümü, 2013-2016.

Ana kubbe kasnağında raspa sonrası açığa çıkan şemse motifi ve restorasyon sonrası görünümü, 2013-2016.

İç mekân tezyinat sıvası çalışmaları, 2013-2015.

İç mekânda kalemişi çalışmaları, 2015.

İç mekânda kalemişi çalışmaları, 2015.

Molla çelebi camii, 2013- 2016 restorasyon sonrası kalemişi tezyinatı

Molla çelebi camii, 2013- 2016 restorasyon sonrası kalemişi tezyinatı

Ana Kubbe: Ana kubbenin merkezindeki yuvarlak göbekte yer alan, 2. Döneme ait, koyu yeşil zemin üzerine zerendud tekniğiyle yazılmış sülüs hatlı ayet kompozisyonu, aynen korunmuştur. Ancak yapılan raspa sonucunda ortaya çıkan, I. Döneme ait, kubbenin göbeğini kuşatan rumi dolgulu palmet kuşağı, kubbe eteğinde buna benzer diğer kuşak, bunların arasında da, ışınsal düzende yerleştirilmiş rumi dolgulu şemseler, özgün desen ve renkleri dikkate alınarak restore edilmiştir.

2. dönem Ana kubbe göbek yazısı ve bezeme kompozisyonu, 2013

1. dönem ana kubbe bezeme bordürleri ve 2. dönem göbek yazısı, 2016

Ana Kubbeyi Taşıyan Kemerler:Ana kubbeyi taşıyan yedi adet büyük kemerde 2. Döneme ait, klasik üsluba öykünen kalem işlerinin altında, özgün kesme taş örgü ortaya çıkarılmış ve restorasyonda bu kesme taş dokunun korunması uygun görülmüştür.

Taşıyıcı kemerler, restorasyon öncesi, 2013

Taşıyıcı kemerlerin restorasyon sonrası görünümü, 2016

Yarım Kubbeler:Yarım kubbelerde 2. Dönemden geriye giden tabakaya ulaşılamamıştır. Bu yüzeylerde, yarım kubbelerin merkezine, yarım daire biçiminde, palmet dizisiyle kuşatılmış, rumi dolgulu bezeme grupları uygulanmıştır.

Yarım kubbelerin restorasyon öncesi kalemişi bezemeleri, 2013

yarım kubbeleri restorasyon sonrası kalemişi bezemelerinin görünümü, 2016

Pandantifler: Pandantiflerde 2. Döneme ait çimento sıvanın gerisinde özgün tabakaya ulaşılamamıştır. 2. Dönemde uygulanmış olan ve klasik üsluba uygun, rumilerden oluşan kalem işi tezyinat, ayrıca pandantifleri kuşatan rumi, bordür, bazı ayrıntılar düzeltilmek koşuluyla tekrar edilmiştir. Ayrıca pandantiflerin merkezinde, yuvarlak çerçeveler içinde, siyah zemin üzerine zerendûd tekniğiyle işlenmiş, sülüs hatlı “Allah, Muhammed ve Dört Halife” yazıları da korunmuştur.

Pandandifler, restorasyon öncesi, 2013

Pandantifler, restorasyon sonrası, 2016

Ana Kubbe Kasnağı: Ana kubbenin kasnağında, çimento sıvanın altında, 1. Döneme ait, rumilerden oluşan bir şemse örneği tespit edilmiştir. 2. Dönemde, çimento sıva üzerine bu şemse esas alınarak, boyutlar, oranlar ve ayrıntılar deforme edilerek, benzer şemseler yapılmıştır. Raspa sonucunda bulunan 1. Döneme ait şemse, pencere aralarında yer alacak şekilde uygulanmıştır.

Söz konusu kasnağın alt sınırında bir adet bordür bulunmaktadır. Burada uygulanan raspa sonucunda 1. Döneme ulaşılamamıştır. Bu bordürün iptal edilmesi ve fıletolarla yetinilmesi uygun görülmüştür.

Ana kubbe kasnağı kalem işi bezemesi, restorasyon öncesi, 2013

Ana kubbe kasnağı kalem işi bezemesi, restorasyon sonrası, 2016

Ana Kubbe ve Yarım Kubbelerdeki Pencerelerin Çevresi: Ana kubbe ve yarım kubbelerdeki pencerelerin çevresindeki kalem işi bordürlerde 2. Döneme ait çimento sıvanın gerisinde özgün tabakaya ulaşılamamıştır. Pencerelerin çevresine iki fileto yapılması kararlaştırılmıştır. Bunlardan dıştaki dikdörtgen, içteki ise pencerenin hattını izlemiştir.

Ana kubbe pencereleri ve yarım kubbe pencerelerinin kalemişi kenar bezemeleri, restorasyon öncesi, 2016

Ana kubbe pencereleri ve yarım kubbe pencerelerinin kalemişi kenar bezemeleri, restorasyon sonrası, 2016

Harim/Beden Duvarları: Harim/beden duvarlarındaki pencerelerin çevresinde 2. Döneme ait kalemişi bordürler bulunmaktadır. Duvarların sıvası raspa edildiğinde, özgün kesme taş örgüye ulaşılmıştır. Klasik döneme ait pek çok başka yapıda olduğu gibi, söz konusu örgünün korunması sağlanmıştır.

Harim duvarları ve pencere kenarlarının kalem işi bezemeleri, restorasyon öncesi, 2013

Harim duvarları ve pencere kenarlarının kalem işi bezemeleri, restorasyon sonrası, 2016

Son Cemaat Yeri Revakının Kubbeleri:

 

1958-1959 restorasyonunda, mimari izlerden hareketle ihya edilmiş olan son cemaat yeri revakının kubbelerinde doğal olarak özgün kalemişi tabakasına (1. Döneme) ulaşmak söz konusu olamamıştır. Bu kubbelerde ve bunlara geçişi sağlayan pandantiflerde, harimin ana kubbesinde uygulanan bezeme programının, sadeleştirilerek ve bezemeyi oluşturan öğeler küçültülerek uygulanmasına karar verilmiştir.

Son cemaat mahalli, restorasyon sonrası, 2016

Mihrap:Mihrap nişinde yapılan raspalar sonucunda uygulamalarının yapılması tavsiye edilen çalışmaları sıralarsak: Mihrap nişinin mevcut planı ve sıvalı yüzeyi, mukarnaslı  kavsara kısmının korunması sağlanmıştır.Duvardaki sıvalar kaldırıldığında mihrap nişinin üzerinde, duvar dokusu içinde yer alan taş örgülü hafifletme kemerinin ve içindeki dolgunun kısmen mihrabın üzerinden göründüğü fark edilmiştir. Diğer taraftan, Osmanlı dönemine ait bütün mescit ve camilerin mihraplarında yer alan ayet kitabesinin olmaması da dikkati çekmiştir. Bunlardan hareketle mihrabın üzerine, mermerden mamul, sülüs hatlı bir ayet kitabesinin yerleştirilmesinin uygun olacağı;levhada, Osmanlı coğrafyasında en çok kullanılan, Bakara Suresi 149. âyetinin (fe velli vecheke şatral mescidil harâm) yer almasının uygun olacağı düşünülmüştür.

Restorasyon öncesi , 2013

Restorasyon sonrası mihrap, 2016

İçlik Pencereler:2. Döneme ait mevcut içlik pencerelerle duvar dokusu arasında, sıva tabakası kaldırıldığı için 4-5 cm eninde bir boşluk ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bu elemanlarda yıpranma gözlenmiştir. Elde, 1. Döneme ait veri bulunmadığı için, yeni yapılacak pencerelerde mevcut pencerelerdeki kompozisyonun korunmasının yerinde olacağı kanaatine varılmıştır. Bu arada, mihrabın üzerinde yer alan ve diğerlerinden daha özenli bir işçilik sergileyen üç adet içlik pencerenin korunması ve etraflarına pervaz çekilerek, duvarla aralarındaki boşluğun kapatılması doğru bulunmuştur.

Mihrabın, müzeyyen içlikleri, 2013

Mihrabın müzeyyen içlikleri, 2016

 

Ramazan Efendi Camii Ön Rapor

RAMAZAN EFENDİ CAMİİ / BEZİRGANBAŞI CAMİİ

( HÜSREV ÇELEBİ CAMİİ )

1585 – 1586

Dergâh ve Tekke: Farsça “barınak kapısı” ve “dayanma” anlamlarına gelen dergâh

ve tekye sözcükleri tasavvuf terminolojisinde hem bir araya gelip ibadet, zikir

gibi tarikat eylemlerinin yapıldığı somut mekânları hem de gene aynı nedenlerden

doğan soyut bir birlikteliği anlatır. Bu anlamda da tüm tarikat yapıları için

kullanılabilen kelimelerdirler. Çoğulu “tekaya” olan tekye Türkçe’de “tekke” olarak

yerleşmiştir.

Asitane: “Astane” diye de yazılan Farsça “eşik” anlamına gelen asitane, bir

tarikatın fikri yapısını oluşturan pirinin bulunduğu veya mezarının olduğu tekkenin

adıdır. Tekke kavramı içinde “pir makamı”, “pir evi” diye de anılan bu yapıların

“manevi merkez”i çağrıştıran bu adlandırmalarının, örneğin Osmanlı başkenti

İstanbul için de kullanılmış olması bu tezi güçlendirmektedir.

A.YAPININ TARİHİ GELİŞİMİ

   1.OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİ (1585 – 1925)

       1.1.  III. Murat Dönemi: (1574 – 1595)

       Fatih İlçesi’nde, Kocamustafapaşa’da,  (Kuvay-i Milliye Caddesi) Arabacı Bayezıt Mahallesi’nde, Ramazan Efendi Sokağı, Bezirgân Odaları Sokağı, Bezirgân Odaları Çıkmazı ve Dağıstan Çıkmazı tarafından kuşatılan arsa üzerinde yer alan camii kitabesine göre 1585/1586 yıları arasında Bezirganbaşı (saraya mal veren) Hacer (Hâce – Hacı) Hüsrev Çelebi adında bir tüccar tarafından Halvetiye tarikatinin Ramazaniyye kolunun kurucusu olan Şeyh Ramazanüddin el Mahfi Efendi için Mimar Sinan’a inşa ettirilmiş olup yapı silsilesinin ilk hali tevhidhane (camii),çilehane,şadırvan,dergah ve derviş hücrelerinden oluşan bir tekke idi.

 Yapının banisi hakkında fazla bir bilgi yoktur. Şeyh Ramazan Efendinin mürşidlerinden biri olduğu bilinir ve ticaretle uğraşanlara verilen bir lakap olan “hâce”, halk arasında “hoca” ve “hacı“ şeklinde de söylendiğinden caminin banisi Hüsrev Çelebi, her üç şekilde de anılmıştır. Kitabeye göre de Hâce Kemal adlı bir kişinin yetiştirmesidir.

     Caminin sülüs hatlı inşa kitabesi XVI. yüzyılın meşhur şairlerinden ve Mimar Sinan’ın yakın dostu Şair Mustafa Sai Çelebi tarafından manzum olarak düzenlenmiştir. Ayvansaraylı Hüseyin Efendi’nin Mecmua-i Tevarih’inde caminin kitabesinin tam metnini vermiş olup açıklamasında aynı yerde mevcut bir mescidin yanmasından sonra bu camii ve tekkenin Hâce Hüsrev tarafından Mimar Sinan’a yaptırıldığını açıklar. Fakat  İbrahim Hakkı Konyalı’ ya göre bu kitabe kısmen yanlış okunmuştur ve üçüncü mısrada ihrâk (yangın) kelimesi olmadığı gibi, İmâd adı da Kemal olarak düzeltilmelidir. Bu aydınlatılması gereken durumu İstanbul Ünv. Sanat Tarihi Anabilim Dalı Osmanlıca öğretim görevlisi Prof. Dr. Hüsamettin Aksu hocamız yapının inşa kitabesini yeniden inceleyerek İbrahim Hakkı Konyalı’nın haklı olduğunu ortaya koymuştur. Kitabede ki farklı yorumlanan bir iki noktayı Hüsamettin Aksu hoca kitabenin transkripsiyonunda şu şekilde açıklamıştır. Hâce Hüsrev Camii bir yangından sonra yeniden yapılmamıştır. Hüsrev Çelebi, Hâce İmâd değil Hâce Kemal adlı bir kişinin yetiştirmesidir.

Tekkeye ait dört bölüm ve oniki kartuş içerisine üç satır olarak sülüs hât ile isitiflenen yapım (inşâ) kitabesi ; (Nicholas V. Artamonoff/ 1936)

Hamdulillah Murâd Hân-ı zamân

Adlile oldu şöhre-i âfâk

Hassa-i durr-i şâm olunca hem çu nuçum

Bu bina câmi içre nice çırâk

Hâce Husrev gulâm-ı Hâce Kemâl

Bunca Hayrâtâ buldu İstihkâk

Yaptı bu camii ki ehl-i safâ

Oldular hep ibadete müştâk

Tekye-gâh ü mesâkin-i fukarâ

Kıldı bünyud nice tâk ü revak

Çün tamâm oldu sai -i  dâ’i

Didi tarih ka’bet-ül Uşşak 994 (1585-1586)

Caminin son cemaat mahalinde orta aksta bulunan ana giriş kapısında yer alan cel-i sülüs kitabe; (Nicholas V. Artamonoff/ 1936)
Bismillâhirrahmânirrahîm “Selâmun ‘aleykum bimâ sabertum fe-ni’me ‘ukbâ’d-dâri”
“Sabretmenize karşılık selam size dünyanın sonu ahret yurdu ne güzel (derler)”. Rad Suresi 24. Ayet

Kitabelerle daha sonra yapının bezeme, tezyinat ve çinileriyle ilgili hazırlayacağımız raporda ayrıntılı olarak değinilecektir.

Ayrıca belirtmeliyiz ki yaptığımız diğer bir araştırmada caminin vakfiyesinin sadeleştirilmiş halindeki şu ifade dikkat çekicidir.

 (……) İstanbul Kocamustafa Paşa Camii yakınında yazıcı bahçesi denilen mülküm olan evde padişahın izni ile Allah rızası için bir camii yaptırıp, beş vakit farz namazları ve sair ibadetleri eden müslümanlara vakıf yaptım. Bu caminin kuzeyinde sufiler pazartesi ve perşembe gecelerinde toplanıp tevhit ve tahmit yapsın diye on odalı bir hangah (dergah) yaptırıp vakfettikten sonra (…)

Vakfiye Tarihi: Evail – i Muharrem H. 10.01. 1002 / M. 06.10. 1593

Vakfiye Kurucusunun adı: Bezistan – ı Atik kethüdası Bezirgan el – Hac Hüsrev Ağa bin Abdullah (Ramazan Efendi), Bezirgan Hoca Hüsrev diye meşhur……….

Öyle ise günümüzde mevcut olmayan dergahın tevhidhaneden (camii) daha sonra yapıldığını kesin  olmamakla beraber söyleyebiliriz… (?)

      1.2.  I. Ahmet Dönemi: (1603 – 1618)

      Ramazan Efendi kırk dört yaşlarında İstanbul’a gelip, Kocamustafapaşa’da Bezistânî Hâce Hüsrev Çelebi tarafından 994’te (1586) Mimar Sinan’a yaptırılan, tevhidhâne (câmi), çilehâne, türbe, şadırvan, harem-selâmlık ve diğer müştemilâtı barındıran ve Bezirgân Tekkesi adıyla mârûf dergâhta yaklaşık otuz iki yıl irşâd hizmetinde bulunmuştur. Daha sonraları bu tekke Pîr’in adına nisbetle Ramazânî âsitânesi (pîr evi) olarak anılmıştır.

Bânisinden ötürü “Bezirgân Tekkesi” olarak da anılan tekke, 17. yüzyılın son çeyreğine (1586 – 1674 yılları arasında) kadar Halvetî tarikatının Ramazanî kolunun âsitanesi ve pir makamı olmuş, H. 1085/M. 1674’te Şeyh Musa Şükûrî Efendi’nin (ö.1678) posta geçmesiyle (1674-1688 yılları arasında) Celvetîliğe, 1688 -1925 yılları arasında Halvetîliğin Sünbülî koluna intikal etmiştir. Tekkede pazartesi ve perşembe günleri zikir icra edilir idi. Günümüzde “Ramazan Efendi Camii” veya ” Hüsrev Çelebi Camii ” adıyla anılmaktadır.

 Tekkeye ismini veren Ramazan Efendi 1616 yılında vefat etmiş ve tekkenin yanı başında ahşap kubbeli olarak yaptırılan türbeye defnedilmiştir. Türbe yapısı daha sonraki yıllarda genişletilecektir.

1.3.  II. Ahmet (Gazi) Dönemi: (1603 – 1618)

    Camii’nin avlu kapısı bitişiğindeki abdestlik alanın avlu dışına bakan yüzeyinde Kuvay-i Milliye Caddesine bakan cephede yer alan duvar çeşmesi, eski Edirne kadısı Çavuşzade Ahmet Efendi hayratıdır. Sivri kemeri üzerindeki günümüzde kullanılmayan çeşmenin tek taşlığı bulunmaktadır.

Kesme taştan klâsik tarzda yapılmıştır. Dikdörtgen formlu,tek yüzlü,sivri kemerli olup küçük,  mermer bir ayna taşı oldukça tahrip edilmiştir. Teknesi sokak seviyesinin altında kalmıştır. Sivri kemerinin altında tas koyacak bir yuva mevcuttur. Ö zgün kurgusunda kemerin hemen üzerinde yer alan dört kartuşlu sülüs hatlı kitabesi günümüzde mevcut değildir. Yakın dönemde ki fotoğraflarına bakıldığında kitabesine göre H. 1106/M. 1694 yılında inşa edilmiş, kitabesi.

“Sâhibu’l-hayrât ve’l-hasenât”
“ Sâbıka Edirne Kadısı merhûm ve mağfûr”
“ Çavuşzâde Ahmet Efendi”
(Rebiulevvel sene) 1106

Çeşmenin günümüzdeki mevcut durumu

        1.4. III. Mustafa Dönemi (1757 – 1774)

        Bu dönemde İstanbul’u etkileyen depremler arasında yapısal hasarlara yol açan en büyük depremlerden biri 22 mayıs 1766 yılında yaşanan ”Zelzele-i Şedide” olarak adlandırılan depremdir. Yaşanan bu felakette % 30 ‘u camii olmak üzere çok sayıda yapı yıkılmış olup en çok hasar gören yapılar kagir yapılar olmuştur. Osmanlı belgelerinde camilerde ve minarelerinde yıkıma sebep olduğu belirtilmiştir. Deprem ile ilgili başka bir belgede üç yapı dışında (ayasofya camii, valide hanı ve büyük han dışında depremden etkilenmeyen hiç bir taş yapının kalmadığı belirtilmektedir. Bu belgeler ışığında ramazan efendi caminin de Yedikule, Samatya ve civarını etkileyen bu depremden zarar görmüş olması mümkündür. Nitekim 18.yüzyılın ikinci yarısında caminin minaresinin onarım gördüğü bilinmektedir.  Dolayısı ile bu onarımın depremden sonra gerçekleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Cami ve içindeki çinilerin bu dönemde kısmi hasarlar görmüş olması muhtemeldir.

        1.5.  I. Abdülhamit Dönemi (1774 – 1789)

         Bu dönemde yine İstanbul’un en çok etkilendiği felaketlerin başında gelen yangınların en çok tahribat yarattığı dönemlerden biridir. Bu yangınların en etkililerinden biri 22 Ağustos 1782 yılında meydana gelen ”Harik-i Kebir” olarak anılan ”Büyük İstanbul Yangını” dır.

1782 yangını, (Thomas Lopez,1783 Madrid)

18.yüzyılda istanbul da geniş alanları etkileyerek büyük can ve mal kaybına yol açan bu yangın sırasında Ramazan Efendi Camii’ninde etkilendiği bilinmektedir. Kaynaklarda vuku bulan bu felaket hakkında detaylı bilgilere rastlanmaktadır.

”1782 yılının ilk yangınından Ahmed Cevdet Paşa bahseder. Ona göre yangın, 29 Receb 1196/10 Temmuz 1782’de Samatya’da harabeler civarında keresteci dükkânlarından başlamıştır. Sultan I. Abdülhamid ve Sadrazam İzzet Mehmed Paşa kısa sürede buraya intikal etmiş ve söndürme faaliyeti vakit kaybedilmeden başlatılmışsa da, yangın Koca Mustafa Paşa’ya kadar uzanmış, 1000’den fazla ev ve dükkânın yok olmasına engel olunamamıştır. Hollanda elçisi Reinier van Haeften, yangının Yedikule’de bir mahallede çıktığını, 3000 civarında ev ve dükkânın yok olduğunu bildirmektedir.”

1782 yılında bir yangın daha çıkar ki bu yangın bu yılda meydana gelmiş yangınlar arasında en tahripkâr olanıdır.  13 Ramazan 1196/22 Ağustos 1782’de Perşembe gecesi saat üç civarı cibaalide başlayan yangın üç gün sürmüş olup Aksaray,Cerrahpaşa, Avretpazarı, Molla Gürani, Davudpaşa Camii etrafı, Koca Mustafa Paşa, Topkapı, Mevlânakapı, Narlıkapı, Samatya, Silivrikapı ve Yedikule ciddi şekilde zarar gören semtler olmuşlardır. Tüm bu veriler ışığında caminin ve içinde bulunduğu alanın bu yangından etkilendiği çok açıktır. Yapının bu tarihten sonra yakın bir dönemde ciddi bir onarım geçirdiği arşivlerde mevcuttur.

       1.6. II. Mahmud Dönemi (1808 – 1839 )

           Hadikatü’l- cevami’in bazı yazma nüshalarında rastlanan bir kenar notunda, Bezirganbaşı Camii’nin harap bir halde olduğu sırada Bestekar Hamamizade hattat ve hanende Derviş Dede İsmaili Efendi tarafından tamir  ve ihya edildiği bildirilmektedir. Bu onarımın açık bir belge olmamasına rağmen yangının hasarlarını gidermek için yapıldığı söylenebilir. 

Camii Osmanlı döneminde deprem ve yangın gibi afetler geçirmiş olup mimari kurgusunda özgünlüğünü büyük ölçüde oransal olarak korumuştur. Fakat cami ve tekkenin yapı silsilesi zaman içerisinde tahrip olup eksilerek günümüze ulaşmıştır. Tekke yapısından günümüze camiisi, türbesi,şadırvanı,haziresi ve duvar çeşmesi ulaşmıştır.

***Bu dönemden sonra 1894 yılında istanbul’da büyük bir deprem meydana gelmiştir. Yapının bu depremde de hasar görmüş olması muhtemel olabilir.

  2.CUMHURİYET DÖNEMİ (1923 – ∞)

Cumhuriyet ile beraber 1925 yılında Osmanlı döneminden kalan tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasına dair çıkan kanuna dek Ramazan Efendi Tekkesi de toplumsal – sosyal fonksiyonunu sürdürmüştür. Bu tarihten sonrada camii olarak kullanılmaya devam edilmiştir.

Bu yapı silsilesinden cumhuriyet dönemine kalan; vakıf belgelerinde yaptığımız araştırmalara  dayanarak söyleyebiliriz ki bezirgan odaları sokağına cephesi bulunan bir iki katlı ahşap şeyh evinin varlığını 1980’li yıllara dek sürdürdüğünü ulaştığımız belgelerden tespit ettik.

 B.YAPININ MİMARİ GELİŞİMİ

   1.OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİ (1585 – 1923)

   ilk dönem (1585/1819)

  1585 yılında yaptırılan ve bir tekkeyi de bünyesinde barındıran Ramazan Efendi Camii (hüsrev çelebi camii) tezkirelerde Mimar Sinan eseri olarak kayıtlıdır. Ayrıca tevhidhane (camii), çilehane, türbe, şadırvan, harem-selamlık ve diğer müştemilatı barındıran ve Bezirgan Tekkesi adı ile bilinen dergahın tezkirelerde adı Hüsrev Çelebi Camii (ramazan efendi ) olarak kayda alınmıştır.

Geniş bir avlu içerisinde yer alan Ramazan Efendi Camii’nin ilk dönem mimari kurgusu; ahşap kırma çatılı ve önünde ahşap direklere dayalı yalın bir son cemaat yeri bulunan sakıflı camiler tipolojisinin bir örneğidir. Ana kitle üç sıra tuğla hatıllı yığma taş örgü sistemde inşa edilmiştir. Harim dikdörtgen kitleli olup kıble yönünde mihrap çıkıntısı yoktur. Bununla alakalı olarak yaptığımız görsel tespitleri; sonrasında yaptığımız araştırma raspaları, belgeler ve daha önce yapılmış nitelikli araştırmalarla destekleyerek son cemaat yerinin ilk dönem özgün kurgusunda açık olan ahşap direklerin arasının sonradan kapatıldığı ortaya çıkmıştır. Prof. Dr. Aptullah Kuran son cemaat yerinin sonradan kapalı hale getirilmiş olsa da özgün ahşap direklerin oranlarının ve ölçülerinin bozulmadığını ifade eder. Yapının ilk dönem mimari kurgusunda ahşap dik kırma çatısının saçak genişliği son cemaat yerinin olduğu bölümde diğer taraflardan daha geniş tutularak ahşap direklerle taşıtılmış idi. Ramazan Efendi Cami’sinin bu ilk dönem mimari kurgusunu Takkeci İbrahim Ağa camiinde günümüzde de görebiliriz.

Takkeci İbrahim Ağa Camii, son cemaat mahalli

Takkeci İbrahim Ağa Camii, son cemaat mahalli

İbadethanenin özgün cephe düzeni yan duvarlarda alt kotta tuğla örgü hafifletme kemerlerinin altında dikdörtgen formlu, profilli silmeli, mermer söveli ,iç ahşap kapaklı üçer pencere olup bunlar dökme demirden geçmeli lokma tekniğinde şebekelidir. Kıble yönünde ve giriş yönünde tıpkı yan cihetlerde olduğu gibi simetri korunmuş, alt kotta dörder pencere yine aynı düzende dikdörtgen formlu, mermer söveli olup demir lokma şebekelidir. Üst kotta ise yuvarlak basık kemerli pencereler kıble yönünde dörder,yan cephelerde ise üçer adet olmak üzere yer alır. Duayen Hoca Semavi Eyice bu durumla ilgili olarak ;

”Duvarlarda iki sıra halinde pencereler açılmıştır. Caminin çini süslemesinin zenginliği göz önüne alınırsa üst sıra pencerelerde evvelce renkli camlı müzeyyen pencerelerin bulunduğuna ihtimal verilebilir. Bu güzel eser bir yangından veya bir zelzeleden büyük ölçüde zarar görmüş ve bu arada müzeyyen pencerelerini de kaybetmiş olmalıdır ” der.

Dolayısıyla deprem ve yangın felaketlerini atlatan yapının giriş yönünde bugün mevcut olan ahşap kadınlar mahfilinin inşası öncesinde kıble yönünde ki hali hazırda mevcut cephe düzeninin giriş cephesinin üst kotunda da tekrarlandığını düşünmek yanlış olmaz.

Ramazan Efendi camii, Güney ve Batı cepheleri cephe düzeni

Ramazan Efendi camii, Güney ve Batı cepheleri cephe düzeni

Ana giriş ise doğrudan harime açılıp çift renkli taşlardan yapılmış yay kemerli mermer söveli bir kapıdır. Bu cümle kapısının hemen üzerinde yapının inşa kitabesi mevcuttur. Cümle kapının sağ ve sol akslarında zemin kodu orta akstaki giriş zemininden daha yüksekte taş döşeme iki namazgah yer alır. Yine cephede alt kotta sağ ve sol aksta yer alan ikişer pencerenin arasında istiridye motifli mihrap nişleri vardır.

Daha sonraki dönemde kapatılan son cemaat mahali ve cümle kapısı

Fakat cümle kapı ile ilgili olarak dikkatimizi çeken bir detay vardı. Bu detay kapının kemeri ve dikdörtgen profilli silme kuşağının arasında kalan üçgen alanlarda klasik üslupta taş üzeri kalem işlemelerdi. Bu bezeme detayı bize bu tezyinatın yapının ana kütlesi içerisinde farklı mimari ögelerde de kullanılmış olabileceğini akla getirir. Yaptığımız araştırmalarda Semavi Eyice Hocanın bu konuyla ilgili açıklaması bizi yanıltmadı. Şöyle ki

Cümle kapısının üst sövesinde görülen kalem işi nakış kalıntıları da evvelce burada varlığı anlaşılan başka tekniklerdeki süslemelerin son izleridir” der.

Kapı kemer üzerindeki kalem işleri ve mermer söve üzeri taş kakma klasik bezemeler

Kapı kemer üzerindeki kalem işleri ve mermer söve üzeri taş kakma klasik bezemeler

Yapının üst örtüsü son cemaat ahşap direkliğini içine alan bir biçimde dik ahşap kırma meyilli bir çatıdır. Çatının dik meyilli olması ile ilgili olarak ilk dönemde kubbeli olma ihtimali üzerinde durulmuş fakat bu durumla ilgili her hangi bir iz ve belgeye rastlanmamıştır. Ayrıca yaptığımız araştırmalarda Semavi Eyice’nin de belirttiği üzere o devirde esnaftan olan bir hayır sahibinin kubbeli bir camii yaptırmasına pek ihtimal verilmez. Dolayısıyla ilk yapıldığında da şimdi olduğu gibi ahşap bir çatı ile örtülü olmalıydı. Fakat kısa bir zaman sonra yapılan Takkeci İbrahim Ağa Cami gibi burada da çatı içinde ve yalnız içeriden görülebilen bir kubbe olması da ihtimal dahilindedir. Ki eğer öyle ise bu ahşap kubbenin de zengin nakışlar ile bezenmiş olması gerekir. Ve buna paralel olarak iç mekanda harim cephelerinin üst kotlarında da bir bezeme programı olması muhtemeldir. Fakat daha önce ifade ettiğimiz gibi depremler ve yangınlar geçiren yapının kubbeli olabileceğine ilişkin her hangi bir belgeye mevcut değildir. Eğer öyle ise bile bu ahşap tavan ve kubbe de yok olmuş yerine göbek motifli düz kasetleme bir tavan yapılmıştır.

Prof. Dr. Aptullah Kuran ise bu konu ile ilgili olarak düşüncelerini şu şekilde ifade etmiştir.

” Tüm yapıyı örten kurşun kaplı dik ahşap çatı da aslına uygun görünümünü korumaktadır. mimar sinanın günümüze ulaşmış sakıflı camilerini toplu halde değerlendirdiğimizde, sekizden altısının beden duvarlarının tuğla hatıllı kesme küfekiden yapıldığı, biri dışında ahşap çatılarının kiremit döşeli ve hepsinin düz tahta tavanlı olduğu görülür. Diğer yandan aslında hepsinin Ramazan Efendi Camii gibi kurşun kaplı olduğu ve en azından Çavuşbaşı ve İskender Paşa camilerinin çatı boşlukları içinde eskiden Takkeci İbrahim Ağa Camii’nkine benzer birer ahşap kubbe olduğu unutulmamalıdır.”

Takkeci İbrahim Ağa Camii İç Ahşap Kubbesi

Yine araştırmalarımızda Muzaffer Batur tarafından yazılan 1958 tarihli bir makalede de caminin kubbesiz olduğunu ifade eder.

Tüm bu fikirlerin dışında ilk inşa döneminde iç ahşap kubbeli olması mümkündür fakat bununla ilgili şu ana dek bir belgeye rastlanmamıştır. 2016 restorasyon uygulamasında yapılacak çalışmalarda ulaşılacak izler büyük önem taşımaktadır. Ayrıca günümüzde ki iddiasız ve basit göbekli düz tavan kaplamasının geçmişte, ilk dönemde büyük olasılıkla altın yaldızlı, çıtalı ve nakışlı olduğu dönemine binaen düşünülmektedir.

Bir dipnot olarak kanatimizce 1819 yılında yapılan onarımlarda eğer harim iç ahşap kubbeli olsa idi. Bu dönemde türbenin ahşap iç kubbeli üst örtüsü yapılırken harimde de aynı kurguyu takip edip ahşap düz tavan yerine ahşap iç kubbe yapılması gerekmez miydi?

Bu sakıflı ve iç ahşap kubbeli camilere bir erken örnekte Fatih Sultan Mehmet tarafından 1462 yılında inşa edilen Çanakkale de bulunan Fatih Camii’ni de verebiliriz. Yine bu camide de son cemaat mahali daha sonraki dönemlerde iç mekana eklenmiştir.

Çanakkale Fatih camii ve restorasyonu

Çanakkale Fatih camii ve restorasyonu

Ramazan Efendi Camii kurşun kaplı dik meyilli ahşap kırma çatısı

Ramazan Efendi Camii ahşap çıtalı düz tavan kaplaması

Caminin yalın ve gösterişsiz mimarisine karşın iç mekanın XVI.yüzyıl İznik çiniciliğinin en güzel örnekleri ile kaplanmış olduğu görülür.

Duvarların iç yüzeyi üst kot pencerelerinin alt kenarlarına kadar, üç metre yüksekliğe dek nefis İznik çinileriyle tezyin edilmiştir. Bu tezyinat bugün bile bazı eksikliklerle varlığını korumaktadır. Caminin içerisine bahar havası veren bu çiniler nar çiçekleri, şakayıklar,laleler karanfiller, yapraklar, çin bulutları, rumi ve hatai kıvrımları gibi klasik üsluplu motiflerce bezenmiştir. Harim iç cephelerinde  kalem işi günümüzde mevcut değildir.

İç mekanda harimin doğu ve batı giriş aksına yakın bir yerde simetrik aksta karşıklıklı tek kanatlı ahşap iki kapı yer almaktadır. Kapılardan biri minareye çıkışı, diğeri harime girişi sağlar.Bu kapıların üzerindeki bölümde çini süslemeler kapıların hemen üzerinde sonlanmıştır. Bu durumla ilgili olarak aklımıza gelen düşünce ilk dönem mimari kurgusu içerisinde burada geçmişte var olan küçük bir ahşap bir mahfil olabilir miydi ? Yapının geçirmiş olduğu deprem ve yangın gibi afetler düşünüldüğünde muhtemel olabilir.

Ramazan Efendi Camii çini bezemeleri

Ramazan Efendi Camii çini bezemeleri

Caminin güneybatı yönünde harim duvarı bitişiğinde klasik tarzını koruyan tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır. Kare kesitli kaidesi üç sıra tuğla bir sıra taş örgü olup pabuç,gövde ve şerefe tümüyle yonu taş örgü ile inşa edilmiştir. Minare daha sonra pek çok onarım ve müdahale görmüş ise de inşa edildiği dönemde ki klasik üslubunu korumuştur. Ayrıca cami küçük ve sade bir yapı olmasına karşın minaresi, “vüzera” (vezirler) camilerinde rastlanan tiptedir.(Halil Ethem, Camilerimiz, İstanbul Kanaat Kütüphanesi, İstanbul 1932, s.77-78)

Caminin klasik üslupta inşa edilen minaresi

Caminin klasik üslupta inşa edilen minaresi

Caminin klasik üslupta inşa edilen minaresi

Tekkenin ilk şeyhi olan Halveti tarikatının Ramazaniyye kolunun kurucusu olan Ramazan Efendi 1025/ (1616) yılında vefat ederek caminin yanında ki türbeye defnedilmiştir. Türbe Hadfkatü’l- cevami’de, yazıldığı XVIII. yüzyılın sonlarındaki son şeyhi Abdülaziz Efendi’ye kadar şeyhlerinin adları ve her birinin ölüm tarihleri verilmiştir. Zakir Şükrü Efendi’nin tekkelere dair eserinde ise daha sonraki şeyhlerin adları bildirilmektedir.

 Avlunun iki tarafında hazire bulunmaktadır. Buradaki mezarlar arasında, caminin kurucusu Hüsrev Çelebi’nin kabri olarak kabul edilen, mermerden tarihsiz ve isimsiz bir mezar da vardır.

 Semavi Eyice Hoca türbeyi şöyle ifade eder:

  ”kubbeli dikdörtgen biçiminde bir türbede Şeyh Ramazan Efendi yatmaktadır. Aynı türbede altı sanduka daha vardır. Bu türbe mimari üslubundan açıkça anlaşıldığına göre çok geç bir dönemde yapılmış veya eski temeller üzerine yeniden inşa edilmiştir ” der.

Bu ifadeleri temel alarak yapının iki farklı döneme işaret eden duvar örgüsü tespit edilmiş olup farklı bir çıkarım olarak da ramazan efendinin sandukasının üzerinde yer alan ahşap kubbeli bölüm ve giriş cephesinin oluşturduğu dikdörtgen kısmın beden duvarları ilk döneme ait olup sonra ki dönem ahşap üst örtüsü ve ahşap dikmeleri yapılmış olabilir. Fakat Semavi Eyice Hoca’nın da ifade ettiği gibi bu bölümün eski temeller üzerine yeniden inşa edilmiş olması daha muhtemeldir. 19.yüzyıl başında olan bu değişimler türbenin ikinci dönemine işaret eder.

Ramazan efendi türbesinin ilk döneme ait olabilecek kısmı ve ikinci döneme ait kuzeye doğru genişletilen altıgen çıkma cephe

”Bezirganbaşı Camii’nin, mütevazi mimarisine ters düşen, adeta Süleymaniye Camii’nin avlusunu süsleyen sahte şadırvanın daha basit ve daha iddiasız bir benzeri olan çok zarif bir şadırvanı vardır. Dikdörtgen biçiminde olan bu şadırvan mermer şebekelerle bezenmiş olup üç tarafındaki musluk aynaları Bursa kemeri biçiminde işlenerek aralarına selvi kabartmaları yapılmıştır. Haznenin üst kenarında da bir dizi tomurcuk kuşak halinde dolanır.” Semavi Eyice

Şadırvanın 1936 yılında ki fotoğrafında üst örtüsünün alaturka olması muhtemel kiremitleri marsilya olarak yenilenmiş. şadırvanın klasik üslubunu günümüze dek büyük ölçüde koruduğunu söyleyebiliriz.

1818 – 1819 Onarımları (İkinci dönem)

Bestekar Hamamizade hattat  Derviş Dede İsmail Efendi tarafından tamir  ve ihya edildiği bildirilmektedir. Bu onarımın açık bir belge olmamasına rağmen yangının hasarlarını gidermek için yapıldığı söylenebilir. Bu dönemde ahşap direkli son cemaat yerinin ahşap dikmelerinin arası taş duvar örülerek kapatılmış olup hemen üzerine ahşap karkas sistemde kadınlar mahfili yapılmıştır.18.yüzyılda batılılaşma akımının etkilerini bu onarımlarda görebiliyoruz.

ilk dönemde ahşap direklikli ve açık olan son cemaat yeri bu dönemde ahşap direklerin araları taş ile örülerek kapatılıp iç mekana dahil edilmiştir. daha öncede ifade ettiğimiz gibi asıl ahşap direklerin ölçüleri ve oranları bozulmamıştır.Son cemaat yerinin hemen üzeri ahşap bağdadi teknikte kapatılarak kadınlar mahfili olarak düzenlenmiştir.Ahşap üst örtüyü destekleyen kare kesitli altı adet ahşap payeyi bağdadi sepet kulpu kemerler bağlar. Kadınlar mahfili üst kotta barok mimarinin etkisini yansıtan bir şekilde harime s ve c kıvrımlı olarak uzanır. Kadınlar mahfiline son cemaat mahalinden sağ köşeden ahşap bir merdiven ile ulaşılır. Son cemaat mahalinin dış cephe düzenlemesi zemin katta; orta aksta yuvarlak kemerli bir ana giriş kapısı yan akslarda dikdörtgen ahşap kanatlı ikişer pencereden oluşup üst katlarda beşi ön cepheye diğeri güneybatı köşeye açılan bir pencere olmak üzere dikdörtgen formlu ve ahşap kanatlı olarak düzenlenmiştir. Tüm pencereler demir şebekelidir. Zemin katta ahşap direkliklerin arası taş örülüp üzeri ahşap ile kaplansa da yerlerini görebiliyoruz.

Ayrıca zemin katta sonradan kadınlar mahfiline ulaşımı sağlayan bir kapıya dönüştürülen ve ikinci döneme tarihlenen bir adet pencere daha vardır.

Ramazan Efendi Camii son cemaat mahali, giriş cephesi

Esas yapının mimari karakterine uymasa da bir dönem karakterini yansıttığı için önemli ve değerlidir.

barok etkili kadınlar mahfili düzenlemesi

Bu dönemde iç mekanda ahşap üst örtüsü yenilenmiş kadınlar mahfilinin orta aksta yer alan çıkmasının altında barok etkili çelenk süsleme yer alır.

Yine bu onarım sırasında türbede bir takım tamiratlar ve genişletme yapılmıştır. Dış cephede kuzeydeki altıgen çıkma cephede yer alan yuvarlak kemerli, mermer söveli, kenger yapraklı motifle bezeli kilit taşlı hacet (niyaz, dua, muvacehe) pencerelerinde ve cephe düzeninde barok mimari etkiler göze çarpar. Ramazan Efendi sandukasını barındıran kuzey kesimi, avlu yönünde yarım altıgen planlı bir çıkma ile genişletilmiş, kiremit kaplı ahşap çatının bir kısmı kurşun kaplı ve alemli bir ahşap kubbe ile donatılmıştır. Ayrıca daha önce belirtilmiş olduğu üzere türbe duvarlarında iki farklı dönem örgüsünün varlığı türbenin aynı zamanda genişletildiğine işaret eder.

Tekkenin diğer halifelerinin sandukalarının bulunduğu bölümün duvar örgüsü altıgen çıkmanın olduğu almaşık örgülü birinci bölümden farklı olup sadece tuğla örgüdür. dolayısı ile burada daha sonra bir genişletme çalışması yapılmış olmalıdır. İç mekanda ki düzenlemede benzer hissi yaratır. Şöyle ki ahşap çatıyı ve kubbeyi destekleyen ahşap ve kaideli, kompozit başlıklı sütunlar türbenin dikdörtgen planlı birinci bölümünü çevreleyip giriş kapısının olduğu yönde birbirlerine bağdadi sepet kulpu kemerler ile bağlanır. Ki biz bu bağdadi sepet kulpu kemerlerin kadınlar mahfilinde de kullanıldığını görüyoruz.

Diğer tekke büyüklerinin kabirlerinin bulunduğu tuğla örgülü bölümde bu sütunlardan kullanılmamıştır. Ayrıca pencereler yuvarlak kemerli olmasına rağmen altıgen çıkma cephede yer alan pencerelerden daha basit olarak yapılmıştır.

Türbenin sütunlu bölümü ve türbenin mevcut durumu

Türbenin sütunlu bölümü ve türbenin mevcut durumu

  1. CUMHURİYET DÖNEMİ (1923 – ∞)

       Üçüncü dönem

       Ramazan efendi tekkesi 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması kanuna kadar açık kalmıştır.  Bu döneme kadar yapı silsilesinin aynen korunduğunu söylemek güçtür. yaptığımız araştırmalarda 1975’e dek Bezirgan Odaları sokağına cephesi olan iki katlı ahşap şeyh evinin (meşruta) halen mevcut olduğunu öğreniyoruz. Ayrıca 1970 yılına ait bir belgede bugün avlu kapısının sağında dernek odası olarak kullanılan küçük odanın geçmişten bu yana var olup özgün olduğunu öğreniyoruz.

Vakıflarda ki belgeleri incelediğimizde; ulaştığımız bilgiler

-1956 yılında türbenin sıvası ve boyası yapılarak basit onarım yapılıyor.Yine aynı yılda şadırvanın ahşap çatısı ve saçak tavanının onarımı yapılıyor.

-1960’lı yıllara genel olarak bakacak olursak;

1960/61’de avlunun güney ihata duvarları  yapılıyor. Ve çinilere düşme ve şişmelere karşı lokal müdahaleler gerçekleştiriliyor. bu müdahalelerin bir kısmı da niteliksiz olarak camii cemaati tarafından gerçekleştiriyor.

1963’te türbenin ahşap çatısı kısmen çökmüştür. Tamiratı daha sonra ki yıllarda yapılacak onarıma dahil edilmiş.   

1963/65 yılında minare şerefe altına kadar numaralandırılarak sökülmüş ve onarılmıştır. Çatı kurşunları onarılmıştır.

1967/68’de minare pabuç kısmına kadar sökülüp bağlantı kenet ve kurşunları da yenileniyor. Bu yılda çatıda da kısmi olarak kurşun yenilenmesi ve çürüyen ahşap üst örtü elemanlarının tamiratı gerçekleştirilmiştir. Ve yine bu yılda yıkılan avlu duvarı yeniden yapılmıştır.

1968 yılına ait vakıf belgelerinde minarenin ve caminin mevcut durumu ifade edilmiş olup yakın geçmişe dair önemli bilgiler vermektedir. Özellikle mihrap yönünde gördüğümüz temelde ki oturmalar oluşturduğu çatlaklar sebebi ile duvarın dışa doğru şişme yaptığını ve ekseninden kaydığını ifade eder. Bugün dahi mevcut olan bu durumun 1964 yılında da tespit edildiği anlaşılmaktadır.

güney cephe ve mihrap yönünde görülen morfolojik tahribat

Günümüzde mihrap duvarında mevcut olan çatlaklar ve cephenin kısmen öne kayma yapan bölümleri

1968 tarihli bir belgede camide izinsiz yapılan müdahalelerde ki  ifadeler oldukça dikkat çekicidir. Cami döşemesinin şeşhane tuğlaları ve aşı boyasının nadir bir numune olarak özgünlüğünden bahseden kısımlar oldukça önemlidir. Ki Osmanlı dönemi aşı boyasının bileşiminde kullanılan maddeler bugün bile özgün olarak birebir uygulanamamaktadır. Aşı boyası devrinde ahşap yapılarda yangına ve dış etkenlere karşı diğer boyalardan daha iyi ahşabı muhafaza edebilen muhteviyatı diğer boyalardan daha farklı bir boyadır. Ahşap cephede yaptığımız araştırma raspalarında da büyük olasılıkla ikinci döneme tarihlenen aşı boyasına ulaşıldı.

-1970’li yıllara genel olarak bakacak olursak yapılan onarımların bir çoğu Cami güzelleştirme derneğinin başvurusu üzerine gerçekleştiriliyor.

1970 yılında kötü durumdaki kubbesi ve tavanının tamiratı yapılıp iç-dış sıva ve boyası yenilenmiş olup kötü durumda ki sandukalara ve döşemelere de müdahale edilmiştir.

1972 yılında caminin kuyu suyu iptal edilmiş ve kullanılmasının sakıncalı olduğu bildirilmiştir. Aynı yıl Çilehanenin yanındaki muhdes gecekondu ve izinsiz yapılan müezzin yeri kaldırılmıştır.

1973’te çatı tekrar kısmen onarılıyor, saçak altı kaplamaların ve saçakların ıslahı yapılıyor.

 1977/1979 ‘da caminin kurşunları yenileniyor.

1974 tarihli bu belgede avlunun taş döşeme olduğu ve beton dökülemeyeceği ifade edilmektedir.

-1980’li yıllara gelindiğinde; Cami çevresi güzelleştirme derneğinin başvurusu üzerine

1980 yılında avlu girişi ve türbenin üst örtüsünde bulunan alaturka kiremitlerin aktarılması ve düzenlenmesi aslına uygun olarak kısmen yenilenmiştir. Bu belgeye dayanarak avlu giriş kapısının alaturka kiremitli bir sundarma ile kapatılmış olduğunu söyleyebiliriz.

1884 yılında caminin üst örtüsünde delinen ve akma yapan kurşunlar onarılmıştır.

Yaptığımız araştırmada camii cemaatinin bilgisine başvurduğumuzda 1999 yılında gerçekleşen büyük İzmit depreminde avlu döşemesinin kısmi olarak hasar gördüğü sözel olarak tarafımıza ifade edilmiş olmak ile beraber daha önce bahsettiğimiz üzere 1964 yılına ait belgede caminin Temel ve beden duvarlarında ki mevcut çatlakların, beden duvarının öne doğru bombe yapması aynı yılda tespit edilmiş olup ancak ve ancak 1999 yılında ki depremin bu sorunu biraz daha hareketlendirdiğini söyleyebiliriz.

Bu nedenle de avluda ki çatlakları kapatmak için özgün döşeme üzerine mozaik ve beton dökme yapılmış.

Avluya döşenen mozaik beton

şadırvanın bu dönemde üst örtüsü kurşunla kaplanmış ahşap saçak ve kaplaması da tamir edilmiştir. Kurna altları niteliksiz seramik kaplamalarla kaplanmış olup özgünlüğe zarar verilmiştir.

Nicholas V. Artamonoff’un mart 1936 yılına ait fotoğrafları yapının yakın dönem tarihsel sürecini gözler önüne serer.

iç mekan kuzey cephe, çilehanenin pencereden dönüştürülen geçiş açıklığı

Caminin Minberi

Caminin mihrabı

Kuzey cephesi

caminin güney yönündeki maksure

cümle kapısı

cümle kapısı

son cemaat giriş kapısı

türbe ve caminin giriş cephesi,

son cemaat yeri dış cephe ve şadırvan

Caminin çinileri

 

Beykoz İlçesi Akbaba Köyü Can Feda Hatun Camii Rölöve Restitüsyon Raporu

1

İÇİNDEKİLER

I.TARİHSEL ARAŞTIRMA

I.I. İSTANBUL MESCİTLERİNİN MİMARİ GELİŞİMİ(15.16.17.YY)

I.II.DÖNEM CAMİ ÖRNEKLERİ

I.III. TARİHÇE

II.RÖLÖVE RAPORU

II.I PLAN ÖZELLİĞİ

II.II CEPHE ÖZELLİĞİ

II.III.SÜSLEME ÖZELLİKLERİ

II.IV.BOZULMALAR

III.RESTİTÜSYON RAPORU

V.KAYNAKÇA

 

I.TARİHSEL ARAŞTIRMA

I.I. İSTANBUL MESCİTLERİNİN MİMARİ GELİŞİMİ(15.16.17.YY)

  1. yüzyılda İstanbul’da inşa edildiği tespit edilebilmiş olan 74 adet mescitten 8 külliye mescidi, mimari özellikleri bakımından özgünlüğünü koruyarak günümüze gelebilmişlerdir. 34 adet bağımsız ve tekke mescidi ise zaman içinde çeşitli tamirler ve yenilenmeler sonucu büyük ölçüde özgün karakterlerinin yitirmişler, daha geç dönemlerin mimari ûsluplarını günümüze taşıyarak gelmişlerdir. Bugün, geriye kalan 32 mescitten birçoğunun yerini dahi tespit etmek mümkün değildir. Bu mescitlerden tekke ve bağımsız mescitler grubuna girenlerin tamamına yakının, dikdörtgen ya da kareye yakın dikdörtgen olan, plan şemalarını korumuşlardır. Ancak bazılarının 17. yüzyılda İstanbul şehrinin yapılaşmasındaki yoğunluğun arasında sıkışıp kalarak planlarının zorunlu bir deformasyona uğradığı görülür. Bu açıdan farklılık yaratan mescitlerin dışında kalanlar, özgünlüklerini büyük ölçüde koruyarak günümüze gelebilmiş olan Sinan mescitlerinin plan şemalarıyla benzerlik gösterirler.

Gerek 17. yüzyıl İstanbul mescitleri, diğer dönemlerde inşa edilen mescitler gibi zaman içinde en çok tahribata (özellikle yangın ve depremler gibi doğal afetler sonucu) ve değişime uğrayan yapı tipleri olmuşlardır. Her iki dönemde de mimari karakterlerinin ve plan şemalarının fazlaca değişmeden günümüze gelebilen az sayıdaki örnekleri karşılaştırıldığında, planlarının yanı sıra örtü sistemlerinin (ki bunlar düz ahşap tavanlı ve kiremit örtülü kırma çatılardır) ve duvar örgülerinde kullanılan yapı malzemelerinin benzerlikleri dikkati çeker. Kare (Davud Ağa, Ahmed Çelebi ve Defterdar mescitleri) ve dikdörtgen (Mimar Sinan ve Sokullu) planlı Sinan mescitlerinin moloz taş (Davud Ağa, Hacı Hamza, Ahmed Çelebi), taş ve tuğla (Sokollu ve Mimar Sinan mescitleri, kesme taş (Defterdar ve Hasan Çelebi mescitleri) duvar örgüler 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde de karşımıza çıkmaktadır, örneğin Arapkapısı, Tuti Abdüllatif ve Kadirihane Mescitleri moloz taş duvar, Sirkecibaşı ve Yalıköy Mescitleri taş ve tuğla duvar, Bayrampaşa Külliyesi ve Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi Mescitleri ise kesme taş duvar örgülüdür.

Sinan ve 17. yüzyıl mescitlerinde genel olarak alt pencereler dikdörtgen açıklıktı ve taş söveli, üst pencereler ise kemerli ve alçı şebekelidir.

Genelleme yapıldığında diğer bir ortak özellik, minarenin yapıdaki konumudur. Yine Sinan mescitlerinde son cemaat duvarının bir ucunda ya da kütleden uzak, avlu kapısı yanında bulunan minare, 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde farklı bir konumda değildir. Anadolu Selçuklu çağının minareli taç kapılarını hatırlatan avlu kapısına bitişik minare uygulaması 17. yüzyılda inşa edilen Tulumcu Hüsam Mescidi’nde de minarenin giriş kapısı üzerine yerleştirilmesi ile tekrarlanmıştır. Sinan mescitlerinden Sokullu Mescidi’nin açık merdivenli “minber minare “sinin bir benzeri olarak, 1614 tarihli Arabacılar (Hoca Halil Attar) Mescidi’nin ilk minaresi gösterilebilir.

Sinan mescitlerinde son cemaat yeri, cephede beş ya da dört, yanlarda iki açıklıklıdır. Son cemaat yeri ile harimi ayıran duvarın merkezinde kapı ve iki yanında birer pencere bulunmaktadır. Kapı merkezden sağa kaydırılmış ise, yanındaki iki pencere arasında bir son cemaat yeri mihrabı yer alır Bu düzeni 17. yüzyılın ilk yansına tarihlenen Defterdarburnu Mescidi’nin son cemaat yeri duvarında görülür. Ancak 17. yüzyılda inşa edilen mescitlerde son cemaat yeri, harim bölümünden çalınarak ya da kapalı mekanın giriş cephesine sonradan ilave edilerek yapılmıştır.

Klasik dönem Sinan mescitleri ile 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinin mimari açıdan karşılaştırılmasında, bazı farklılıkların dışında genel olarak klasik dönem ve onu takip eden 17. yüzyıl boyunca bu yapı tipinin benzer mimari özelliklere sahip olduğu ve herhangi bîr tipolojik gelişim göstermediği sonucuna varılabilir.

  1. yüzyıl Sinan yapıları, padişah, Valide Sultan ve sadrazamlar tarafından şehrin önemli mevkilerine cami ve külliyeler olarak inşa ettirilirken, bu asrın sonlarına doğru devlet bütçesinin zaafı, mimari alanda da etkili olmuş ve duraklama hissedilir bir şekilde belirmiştir. 17. yüzyıl ise, bu etkilerin en çok hissedilen asrı olmuş, büyük dini yapılar hemen hemen (Sultan Ahmed ve Yeni Camii gibi istisnalar dışında) hiç bir örnek veremez duruma gelmiştir.

Bu yüzyıl içinde, Fatih dönemi İstanbul’unun iskan sahaları yoğunlaşma ve dolayısıyla da gelişme göstermektedir. Yeni semtler ve mahalleler oluşmakta, şehir metropolünden uzaklaşmalar izlenmektedir. Bu yeni mahalleler sivil yapı gelişimlerini sürdürürken,  günlük dini ibadetin uzak semtlerde kalan büyük camilerden ziyade yeni oluşan mahallelere daha küçük ölçekli ibadet yapılarının yapılmasını teşvik etmiştir.

Özellikle bağımsız mescitler (Mahalle mescitleri) sivil mimariyi örnek almış, semt sakinin ibadet için başvurduğu, adeta evlerinin oda ve sofası gibi, sakıflı bir görüntü sergilemişlerdir. Yapıların semtlerde imkân bulduğu yer ölçüsünde, yolların kesiştiği köşelerde veya mahalle ortalarındaki alanlarda, fakat çok kere de sivil yapı blokları arasında inşa edilmişlerdir. Bütün bu unsurlar bize, mescit yapısının sivil mimari ile en sıkı biçimde bütünleşen ve kaynaşan bir dini yapı tipi olduğunu kanıtlamaktadır.

Ancak külliye mescitleri, ihtiva ettikleri işlevsel yapılar topluluktan ve banilerinin sadrazam, vezir, hanım sultan gibi kimseler olmaları sebebiyle bağımsız ve tekke mescitlerinden daha muntazam ve kaliteli bir mimari sergilemektedirler. Tekke mescitleri ise özellikle 17. yüzyılda bağımsız mescitlerin dönüştürülmesi ile oluştuklarından, onlarla aynı özellikleri gösterirler.

Mescitlerin yapı malzemeleri de, adeta bu yapısal etkinliğin değişmez bir normu olarak ortaya çıkarlar. 16. ve 17. yüzyıllarda bağımsız ve tekke mescitlerinde genelde moloz taş, taş-tuğla tekniği yaygın olmasına karşın, külliye yapılarında istisnasız kesme taşın kullanıldığı görülür. Çatı örtüsü yüzyıllar arasında benzerlik gösterirken 16. yüzyıldaki mescit yapılarında görülen direkli son cemaat yeri, 17. yüzyılda ortadan kalkmış bunun yerini harim kısmı bölünerek ya da yakın tarihlerdeki onarımlarda sonradan eklenen, genelde ahşap bir kısım olarak ilave edilen, son cemaat yerleri almıştır.

Mescitler çeşitli nedenlerle (özellikle yangınlar ve depremler sonucu) çok sık yıkılan ve tahribata uğrayan yapılar olduklarından, çoğu kez onarım görerek ya da yenilenerek günümüze gelebilmişlerdir. Bu nedenle onarıldıkları ya da yenilendikleri dönemin bezeme unsurlarını taşımaktadırlar. 17. yüzyıl içinde inşa edilen, fakat farklı dönemlere ait bezeme unsurlarının yer aldığı bir çok mescit yapısı ile karşılaşılmaktadır. Bunların çoğu yakın dönemlere tarihlenmektedirler. Bu nedenle 17. yüzyıl için, bu yüzyılda inşa edilmiş mescit yapılarındaki bezeme unsurları göz önüne alınarak bir üslup birliğinden söz etmek mümkün değildir

I.II.DÖNEM CAMİ ÖRNEKLERİ

16.YÜZYIL DÖNEM CAMİİ ÖRNEKLERİ

ÇAVUŞBAŞI CAMİİ(1538-1539)

Sinan eseri olan yapı enlemesine dikdörtgen planlı, beden duvarları iki sıra tuğla hatıllı kesme küfeki taşından, ahşap çatısı kiremit döşeli camiidir. Minare kürsüsü ve pabuç bölümleri kesme taştır, özgündür. Gövdesi 19.yüzyılın son çeyreğinde yenilenmiştir. Son cemaat bölümü ahşap direkli olup 1950 yılındaki onarımda kapatılmıştır. Pencere düzeni olarak alt kotta dikdörtgen formlu düz atkılı pencereler yer alırken üst kotta tepe pencereleri vardır. Almaşık duvar örgüsünde kullanılan tuğlalar klasik dönem Osmanlı harman tuğlasıdır.

Çavuş Başı Cami
Çavuş Başı Cami

Çavuş Başı Cami
Çavuş Başı Cami

ŞAH SULTAN CAMİİ

Sinan eseri olan camiinin beden duvarları bir sıra taş, iki sıra tuğladan örülmüştür. Minare kürsüsü de aynı düzende taş ve tuğladır. Fakat minarenin tuğla gövdesi 18.yy., yedi ahşap direkli son cemaat revağı 1971 onarımının ürünleridir. Camiinin klasik üsluptaki pencereleri, minberi, mihrap korkulukları yine son onarımda yenilenmiştir. Pencere düzeni alt ve üstte aynı aksa yerleştirilmiş sıralardan oluşturulmuştur. Cephe tuğlaları klasik dönem tuğlasıdır.

Şah Sultan Camii
Şah Sultan Camii

Şah Sultan Camii
Şah Sultan Camii

HÜRREM ÇAVUŞ CAMİİ (1562)

Mimar Sinan eseri olan cami Hürrem Çavuş tarafından yaptırılmıştır. Plan özelliği, ahşap direkli son cemaati ile Büyükçekmece Fatih  cami ile  benzerlik göstermektedir. Almaşık duvar örgülü camiinin günümüzde son cemaat bölümü kapatılmış, kadınlar mahfili betonarmeye çevrilmiş ve harim içerisinde olduğu söylenen merdiven diğer camilerde olduğu gibi dışarıya alınmıştır. Yalnız merdiven son cemaatte değil batı cephesine bitişik konumlandırılmıştır, dışarıdan çıkış verilmiştir.

Hürrem Çavuş Camii
Hürrem Çavuş Camii

17.YY – 19. YY  CAMİ ÖRNEKLERİ

ÜSKÜDAR BULGURLU CAMİİ (17. YÜZYIL)

Üsküdar ilçesinin Bulgurlu mahallesinde bulunan yapı son dönem geçirdiği hatalı restorasyonlar sonucunda özgünlüğünü yitirmiştir. Camii, Mehmed Ağa tarafından yaptırılmıştır. Minberini Bayram Paşa koydurmuştur. Yapının yapım tarihi bilinmemektedir. Ancak minberini yaptıran Bayram Paşa’ nın 1638 yılında vefat ettiğini kaynaklardan öğrenmekteyiz. Ayrıca ‘üsküdar Tarihi’ adlı eserde Sultan I. Mahmud’ un silahtarlarından Süleyman Ağa’ nın  yapı yakınında bir sübyan mektebi yaptırdığı bilgisi verilmektedir. I. Mahmud 1730-1754 dönemlerinde sultanlık yapmıştır. Demek ki yapı daha eski bir tarihte yapılmıştır. Bu bilgilere dayanarak yapının 1638’ den önce yapıldığını söyleyebiliriz.

Cephesi sıvanarak üzeri boyanmış olan yapının özgün duvar örgüsünü kuzey doğu duvarında bir bölümü dökülen sıva altından tespit etmekteyiz. Tuğla hatıllı moloz taş örgülü duvarlara boyanmadan önce çimento harçlı derz uygulaması yapıldığı yine sıvası dökülen bölümden görülmektedir.

17.32 m. x 9.55 m. ebatlarında dikdörtgen planlı caminin minaresi güneybatı duvarına bitişik konumlanmıştır. Caminin girişinde yine bu cephedeki kapıdan sağlanmaktadır. Minare kürsüsüne bitişik konumlanan demir profilli, trapez çatı örtülü muhdes girişin karşışın da camii giriş kapısı yer alır. Sağ taraftaki kapıdan minareye çıkılır.

Minare betonarme olarak tekrardan yapılmıştır. Üsküdar Tarihi adlı kaynaktan ulaşılan eski fotoğrafta minare yüksekliğinin kısa, formunun ise mevcuttakinden farklı olduğu tespit edilmektedir.

‘Üsküdar Tarihi’ İsimli kitaptan alınana yapıya ait fotoğraf
‘Üsküdar Tarihi’ İsimli kitaptan alınana yapıya ait fotoğraf

KEPENEKÇİ PİRİ CAMİİ

Keçeci Piri Camii
Keçeci Piri Camii

Keçeci Piri Camii, yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 17. yüzyıl yapısı olduğu tespit edilmiştir. Camii Keçeci Piri Ağa tarafından yaptırılmıştır. Camiye kuzey cephesinde, orta aksta yer alan kapıdan girilmektedir. Tavan bölümü ahşaptır. Ahşap olan minberi günümüzde fayans ile kaplanmıştır.

GENÇ OSMAN CAMİİ (1621)

Genç Osman, Osmanlı hükümdarlarından saltanatlık dönemi kısa süren padişahlardan biridir. 1617–1622 yıllarında saltanatlık yapan Genç Osman, 1621 yılında Lehistan seferine giderken Güngören’deki Genç Osman Cami’ni yaptırmıştır.

Genç Osman Camii ile ilgili kaynaklardan yeterli bilgi bulunamamıştır. 17. yüzyıl başlarında yapılan camii günümüzde özgün plan ve cephe özelliğini kaybetmiştir. Geç dönem (yapı üzerindeki onarım kitabesinde 1965 senesi yazılmıştır) onarımlarında camii genişletilmiştir. Yapının özgün olan tek bölümü minaresidir.

 

Genç Osman Camii
Genç Osman Camii

MESNEVİHANE CAMİİ (1844)

Fatih İlçesi’nde, Çarşamba’da, Tevkii Cafer Mahallesi’nde, İsmail Ağa ve Mesnevihane Caddelerinin köşesinde ,2286 ada,1 parselde Şeyh Mehmet  Murad el Nakşibendi (Ölümü: h.1264/m.1848) tarafından h.1260/m.1844 tarihli vakfiyeyle tesis olunmuş bir Nakşibendi tekkesi iken, daha sonra tamamen Mesnevi öğrenimine ayrılmış bir okul haline getirilmiştir.

Kaynaklarda “Darülmesnevî Tekkesi” olarak da anılan bu tesis, yakınında yer alan, Nakşibendîliğe bağlı Murad Molla Tekkesi’nin üçüncü postnişini Şeyh el-Hac Hafız Seyyid Mehmed Murad Efendi (ö. 1848) tarafından 1260/1844’te inşa et­tirilmiştir. Murad Molla Tekkesi’nin ikinci postnişini Ahıskalı Şeyh el-Hac Seyyid Abdülhalim Efendi’nin (ö. 1815) oğlu olan M. Murad Efendi, döneminde İstanbul’un önde gelen Afefmem sarihlerinden ve mesnevihanlarından birisi olarak tanınmış, bu tekkeyi de özellikle Mesnevi eğitimi ver­mesi amacıyla tesis etmiştir. Mesnevîhane Tekkesi’ni, kuruluş amacı ve fonksiyonu açısından diğer Nakşibendî tekkelerinden farklı kılan bu husus, klasik tasavvuf ede­biyatının temel eserlerinden olan Mesne­vi’nin, yalnız Mevlevîlerce değil bütün ta­rikatlar tarafından ne derecede benimsen­diğinin somut bir kanıtını oluşturur.

Almaşık duvar örgülü camiinin yüksek pencereleri düz atkılıdır. Üst bölümü tuğla kemerli geçilmiş, pencere aynası moloz taş ile örülmüştür.

Mesnevihane Camii (1844)
Mesnevihane Camii (1844)

Mesnevihane camii minaresi
Mesnevihane camii minaresi

TEKİRDAĞ ZAHİRE NAZIRI AHMET PAŞA CAMİİ(1830-1831)

Tekirdağ il merkezi, Ertuğrul Mahallesi’nde bulunan bu caminin yapım kitabesi günümüze gelemediğinden, yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yazılı kaynaklarda Zahire Nazırı Tekirdağlı Ahmet Ağa tarafından 1830–1831 yıllarında yaptırıldığı bilgisi verilmektedir.

Tekirdağ Zahire Nazırı Ahmet Paşa Camii
Tekirdağ Zahire Nazırı Ahmet Paşa Camii

HOCA KASIM GÜNANİ CAMİİ (19. YÜZYIL)

Yapı fethi sonrasında yapılmış ahşap strüktürlü bir camiidir.1835 yılında II. Mahmut zamanında onarım görmüştür.

Camii ahşap strüktürlüdür, minaresi tuğla ve taştan örülmüştür.
Camii ahşap strüktürlüdür, minaresi tuğla ve taştan örülmüştür.

AKSEKİ CAMİ

Fatih dönemi yapılarındandır. Ahşap strüktürlü olan yapı 17. Yüzyıl ve 19. Yüzyıllarda onarım görmüştür. 1897 yılında Mehmet Şevki efendi tarafından bugünkü durumu ile ihya edilmiştir.

Akseki camii
Akseki camii

ı.ııI. TARİHÇE

AKBABA KÖYÜ

Akbaba köyü, kuzeyinde Poyrazköy’ün ve Anadolukavağı’nın bulunduğu, güneyinde Beykoz’un, doğusunda Dereseki köyünün ve batısında ise Tokatköy ve Ortaçeşmenin yer aldığı bir başka güzel Beykoz köyüdür. Akbaba köyünün Fatih Sultan Mehmed’in ordusunda savaşarak İstanbul’a giren gazilerden Ak Baba Mehmed Efendi tarafından kurulduğu söylenmektedir. Ak Baba Mehmed Efendi’nin türbesi Canfeda Hatun Camii’nin yanındadır. Canfeda Hatun Camii, 1580 yılında III.Sultan Murad’ın annesi tarafından yaptırılmıştır. Köyün diğer camii 1953 yılında yapılmıştır. Yine Canfeda Hatun tarafından yaptırılan bir hamamın da bulunduğu köyde ayrıca bir sebil çeşmesi de yer almaktadır.

Ünlü seyyahımız Evliya Çelebi’ye göre köy, on yedinci yüzyılda bir çarşıya ve hamama sahip olup, yüz haneden müteşekkildir. Evliya Çelebi Akbaba köyünü şu sözlerle betimliyor:

“Kiraz ve kestane mevsimlerinde İstanbul’un sefa ehli arabalarla Akbaba Sultan’a gider, çadırlar kurup iki-üç ay kestane ve kiraz faslı olur, can sohbetler ederlerdi.”

Akbaba köyüne ismini veren Akbaba Mehmed Efendi’ nin banisi olduğu Akbaba Tekkesi vardır. Tekke Can Feda Hatun Cami’ nin alt tarafında yer alır. Tekkeden sadece günümüze yıkık halde ulaşan tevhidhanesi ulaşabilmiştir (bkz.,İstanbul ansiklopedisi cilt 1).

Canfeda Hatun Cami Akbaba tekkesi içinde düşünülse de kaynaklarda tekkeye dahil olmadığı anlaşılır. Cami’ nin kuzeyinde Akbaba Köyü Mezarlığı vardır. Mezarlıkta Akbaba Mehmet Efendi’ ninde haziresi bulunur.

AKBABA TEKKESİ

Beykoz İlçesi’nde, Akababa Köyü’nde, Fener Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Bânisi  İstabul’un fethinde bulunmuş olan Akbaba Mehmed Efendi’dir. ‘’Gaziyân-ı Rûm ‘’ olarak adlandırılan gazi- dervişler zümresinin 15. yy’daki temsilcilerinden olan Akbaba Mehmed Efendi’nin hayatı hakkında bilinenler, birçok benzeri gibi , tarihi olmaktan ziyade menkıbevi bir nitelik arz etmektedir. Aslında Rum Abdallarından veya Ahîlerden olduğu halde ,16. Yy başlarından itibaren, hatırasına ve kurduğu tekkeye Bektaşilerin sahip çıkmış olması muhtemeldir. Fetih’ten hemen sonra, devlet tarafından ihsan edilen bu arazide tekkesini kurduğu, fümhat devirlerinin şenlendirme politikası gereğince, çevresini imar ettiği, zaman içinde burada, tekkenin adını taşıyan bir köyün oluştuğu anlaşılmaktadır.

İstanbul’un çevresindeki diğer Bektaşi tekkeleri gibi, Akbaba Tekkesi de, şehrin gürültüsünden ve halkın dedikodusundan uzakta, asude ve havadar bir ortamda yer almaktadır. Nitekim, zengin bir bitki örtüsüyle ve birbirinden leziz memba sularıyla çevrili olan Akbaba Köyü İstanbul’un en gözde mesirelerinden birisi olmuştu, Anadolu ve Rumeli’deki birçok yatırlı mesirede olduğu gibi, burada halkın sevgisini kazanmış ve kolektif hazfızada yer etmiş bir velinin gömülü olması , dinlenme ve eğlencenin yanısıra, ziyaretlere mistik bir boyut katmaktaydı.  Yaz kış misafiri eksik olmayan Akbaba Tekkesi’nin tam teşekküllü bir tarikat tesisi, olduğu anlaşılmaktadır.

Akbaba Tekkesi bütün diğer Bektaşi tekkeleri ile beraber , Vak’a-i Hayriye (1826) sırasında kapatılmış, dervişleri sürgüne yollanmış , daha sonra Nakşibendilere devredilmiştir. Yüzyıllar içinde muhakkak ki, bir takım onarımlar ve değişimler geçirmiş ilk tekke binasının bu arada tahribe uğradığı, belki de ortadan kaldırıldığı düşünülebilir. Vak’a-i Hayriye’den sonraki Nakşibendi tekkesinin, eski Akbaba Tekkesinin parlaklığı ile ilgisi olmayan, kendi halinde bir zaviye olduğu, bu dönemde tekkedeki gerilemeye paralel olarak çevresindeki köyün de küçüldüğü , nüfusunun azaldığı dikkati çekmektedir.

Tekke , son olarak ; 1876-1888 arasında, Nakşibendi Şeyhlerinden Buharalı Abdul Hakim efendi’ye İstanbul merkez kumandanı olarak hemşehrisi Abdülkadir Paşanın delaletiyle , tekkenin boş bulunan şeyhlik makamı verilmiş ve arkasından, şeyhin girişimi ve paşanın yardımlarıyla harap durumdaki tekke yeniden inşa edilmiştir. Abdülhakim Efendi’nin ölümünden sonra yerine oğlu Hafız Ahmed Mansur Mükerrem Efendi (ö,1961) geçmiş 1325’e kadar tekkenin postnişi olarak görev yapmıştır.

Akbaba Tekkesinin ilk yapısı hakkında bilgi bulunmamaktadır. Günümüze intikal edebilen bina ise, boyutları ve mimari programı asgari düzeyde unutulmuş bir zaviye niteliğindedir. Kâgir bir bodrum üzerinde yükselen ve dış görünüşüyle sıradan bir ahşap konutu andıran bu tek katlı ahşap yapı , ufak bir tevhidhane ile iki odalı bir harem bölümünden ibarettir. Dikdörtgen pencerelerin aydınlattığı bu mekanlardan tevhidhanenin girişi bahçe yönünde, hareminki ise cadde üzerindedir. Harem bölümünde halen Akbaba (Canfeda Kadın) Camii ‘nin imamı olan, son şeyhin oğlu oturmakta, kullanılmayan tevhidhane yarı yıkık durumda bulunmaktadır ((bkz.,İstanbul ansiklopedisi cilt 1).

AKBABA MEZARLIĞI

Akbaba Canfeda Hatun Cami’ nin yanı başındaki yamaçtadır. Hala köy mezarlığı olarak kullanılmaktadır. Caminin hemen kenarında bulunana üstü açık durumdaki Akbaba Türbesinin yanından mezarlık başlamaktadır. 50-60 civarında eski mezar kalabilmiştir. Birçok mezartaşı düzensizdir. Ayrıca burada ilk Nakşi Şeyhi olduğu söylenen Buharalı Abdülhakim Efendi’ nin kabri bulunmaktadır. Bu kabrin orjinali bozulmuş olup baş ucu taşı insanların daha iyi görmelerini sağlamak için cami istikametine çevrilmiştir. Kalabilen tarihi mezarların en eskileri iki yüz elli seneliktir. Bunlar türbeye yakın olarak yerleştirilmiş, muhafaza edilmişlerdir.

CAN FEDA HATUN

Osmanlı sarayı hareminin, yönetiminde etkili olmuş cariyelerdendir. ‘’ Canfeda Hatun’’ , ‘’ Kahya Kadın’’ adlarıyla da bilinir. İstanbul’da camii, mescid ve sebil yaptırmıştır.

Cariye olarak saraya ne zaman girdiği konusunda bilgi yoktur. III. Murad döneminde (1574-1595) ünlendi. Nurbânu Valide Sultanın güvenini kazanan ve Topkapı Sarayı harem dairesinde en yüksek mevkii olan kethüda (kahya) kadınlık görevine getirilen Canfeda , III. Murad’ın baş hasekisi Safiye Sultan’ a karşı Nurbânu’nun yanında yer aldı. Bu ikisi II. Selim’in kızı Esma Sultan ve harem veliharcı Raziye Kadın’ı da yanlarına alarak padişaha birbirinden güzel cariyeler sundular. III. Murad’ı Safiye Sultan’dan uzaklaştırmaya, bir yandan da hareme bağlamaya çalıştılar. Bu sayede, devlet yönetiminde de diledikleri kararları aldırmaktaydılar. Örneğin, olanca dengesizliğine ve yetersizliğine karşın Canfeda’nın kardeşi Divane İbrahim beylerbeyi rütbesiyle Diyarbekir valiliğine atanmıştı. Bu dörtlü grup, olasılıkla dışarıdan rüşvet alarak önemli kamu görevlerine atanmalarda da etkiliydiler. Canfeda, dönemin tarihçilerince vurgulandığı üzere , III. Murad’a hergün birbirinden güzel cariyeler sunmakta ve onun kadınlara düşkünlüğünden yararlanmaktaydı. Nurbânu Sultan ölürken (1583) oğlu III. Murad’a Canfeda’yı koruyup onu gözetmesi ve onu kendi yerinde tutması vasiyetinde bulundu (bkz.İslam ansiklopedisi cilt 3)

Haremdeki konumunu III. Murad’ın ölümüne (1595) dek koruyan Canfeda Kadın, askere düşük ayarlı yada eksik ulufe dağıtılmasından kaynaklanan 1589’daki Beylerbeyi olayında ve 1593’teki sipahi eyleminde etkili oldu. Fakat yeni padişah III. Mehmed (1595-1603) saygı göstermekle birlikte Canfeda’yı Eski saraya gönderdi. Topkapı Sarayı’ndaki dairesinin özel eşyasıyla birlikte edindiği büyük serveti de götüren Canfeda’nın yeni görevi, ölen III. Murad’ın Eski saraya gönderilen 26 kızını evliliğe hazırlamaktı. Kendisine ilkin 100 akçe, daha sonra 200 akçe gibi çok yüksek bir gündelik ve yıllık ödenekler bağlanmıştı.  Canfeda Kadın yaşamının son yıllarını hayır işlerine adadı. Karagümrük’te eski bir mescidin yerine yeni bir camii (Canfeda Kadın Camii) ve mektep, Saraçhane’de bir sebil-çeşme, Kasımpaşa’da bir zaviye , Beykoz Akbaba’da bir mescid ve hamam İstanbul’a kazandırdığı eserlerdendir. Ayrıca harap mescitleri onartmıştır. Topkapı Sarayı Arşivi’ndeki vakfiyeleri ve vakıf muhasebeleri , serveti ve Mısır’a kadar uzanan hayırları konusunda fikir vermektedir. Mezarı Eyüb Sultan Türbesi civarındadır. Hadikâtü’l-Cevâmi’de yanlış olarak Canfeda Kadın’ın I. Ahmed döneminde (1603-1617) haremi-hümayunda kethüdalığa yükseldiği yazılmıştır (bkz.İstanbul ansiklopedisi cilt 2).

CAN FEDA HATUN CAMİ

Camii İstanbul, Beykoz ilçesi, Akbaba köyünde bulunan bir yapıdır. ‘İstanbul’ daki Ahşap cami, mescit ve tekkeler’ isimli Sanat Tarihi yüksek lisans tezinde yapının 1453 senesinden sonra yapıldığı bilgisi verilmektedir. Aynı çalışmada banisinin İstanbul Fethinde bulunmuş Akbaba Mehmet Efendi adındaki Bektaşi babAsı, tarafından yaptırıldığı bilgisi yer alır. Ancak bu bilgi yanlış olup cami nin banisi Can Feda Hatundur.

Beykoz’un Akababa Köyü’nde bulunmaktadır. Bânisi Canfeda Kadın’dır. İlk yapı günümüze ulaşmamıştır. Bugünkü cami, kâgir bir bodrum üzerinde yükselen ahşap kitlesi ile meskeni andıran bir görünüme sahiptir. Basamaklarla ulaşılan giriş, kuzey cephesinde , tam ortada yer almaktadır. Üzerinde küçük ahşap bir sundurma bulunur. Her iki yanında ikişerden toplam dört adet pencere vardır. Kapıdan önce kapalı son cemaat yerine girilmektedir. Burası dikdörtgen şeklinde olup her iki tarafı birer seki ile yükseltilmiştir. Tavanı çubuklarla dikdörtgenlere ayrılmıştır.

Yapının ana mekanı ile son cemaat yerini ayıran duvarda, ortada kapı ve bu kapının iki yanında birer dikdörtgen pencere vardır. Son cemaat yerinin sağ tarafında fevkani mahfile çıkan bir merdiven bulunur. Merdivenin alt boşluğu oda olarak kullanılmıştır. Yapının doğu ve batı duvarında ikişer tane pencere açılmıştır. Güneyde, tam ortada, yarım yuvarlak niş şeklinde tasarlanmış mihrap bulunur. Her iki yanında ikişer toplam dört pencere açılmıştır. Minberi ahşap ve vaaz kürsüsü taş olarak yapılmıştır. Her ikisi de güney cephesinde yer alır. Yapıdaki bütün pencereler dikdörtgen şeklindedir.

Yapıda ana mekana girildiği zaman , kapının her iki yanında maksureler yer almaktadır. Tavanı düz olup, pasalarla dikdörtgen çubuklara ayrılmıştır. Favkani kadınlar mahfilinde dört tane ahşap dikme ile beş açıklık sağlanmıştır. Kadınlar mahfili, düz balkon çıkması şeklinde olup , ahşap çerçevelidir. Bu bölüm dikdörtgen olup doğuda biri büyük, diğeri küçük iki dikdörtgen pencere açılmıştır, bunun aynısı batıda da tekrarlanmıştır. Yapının üstü dıştan meyilli çatı ile kaplanmıştır. Silindir biçimindeki minare silindir kesme taştan kaide üzerine prizmatik üçgenlerden oluşan pabuç küsü aracılığyla oturmaktadır. Yapının kuzeybatı köşesinde son cemaat yerinden geçilen ahşap bir oda bulunur. Her iki cephesinde söz konusu oda ikişer toplam dört pencere ile aydınlanır (bkz.İstanbul Ansiklopedisi cilt 3).

1871 yılında tamirat geçirdiği bilinen caminin minaresi 1953 yılında yeniden inşaa edilmiştir ( bkz. Hayatın Şekillendirdiği Mekanlar: Camiler).

II.RÖLÖVE RAPORU

II.I PLAN ÖZELLİĞİ

Beykoz ilçesi, Akbaba köyünde olan camii bir tepe üzerinde yapılmıştır. Yapı ile ilgili araştırma sürecinde yeterli bilgiye ulaşılmamıştır.

Yapı eğimli bir arazi üzerine inşaa edilmiştir. Kagir su basmanı üzerinde ahşap strüktür ile yapılmış camii özgün durumunu korumaktadır. Yakın dönemde yapılan yanlış müdahaleler sonucunda camiinin doğu cephesine bitişik olarak 2 katlı muhdes betonarme bir ek yapıldığı tespit edilmektedir.

Camii 2 katlıdır. Ana ibadet alanı üst kattadır. Üst kat bölümünde camii plan tipolojisi olan girişte son cemaat bölümü, onun önünde harim ve son cemaatin üst katında kadınlar mahfili mekan kurgusu bu cami de de vardır. Alt kat setin altında kalır ve üst katın oturum alanına göre daha küçük bir alanı kaplar. Mevcutta bu katta da ibadet yapılmaktadır. Bu kata bahçedeki kuzeybatı köşesinde bulunan merdivenlerden inilen setten girilmektedir. Bu sete birde çeşme bakar. Çeşme haznesine giriş üst kat bahçe zemin döşeme kotundan yapılmaktadır. Çeşme sete gömülerek inşaa edilmiş, kâgir bir yapıdır.

Cami dikdörtgen formdadır. 10.39 m x 9. 88 m. Ebadında olan yapıya batı yönünde 4.67 m. X 4.00 m. Ebadında imam odası vardır. İmam odasına bitişik olarak kuzey batı köşesinde de minare yer alır.

İmam odasına içeriden değil kuzey yönünden, dışarıdan girilmektedir. Minare güzelleştirme derneği tarafından 1953 yılında inşaa edilmiştir.

Camiye kuzey cephesi orta aksından 2 kanatlı ahşap orta göbekli kapıdan girilir. Kapı 160 cm. x 255 cm. ebadındadır ve özgündür. Kapı ön sahanlık kotuna bahçeden 2 basamak çıkılarak ulaşılır.

Kapının açıldığı son cemaat bölümü +0.40 m. Kotunda olup sağ ve sol bölümleri +0.46 m. Kotuna yükseltilmiştir. Son cemaatin giriş aksı karo siman kaplı iken yükseltilen bölümleri ahşap kaplamadır. Kadınlar mahfiline çıkış sağlayan merdivenler son cemaat giriş kapısının sağında kalır. Minare kapısı mahfil merdivenlerinin alt kısmında yer alır.

Son cemaat mahaline harimden 2 adet pencere açılmaktadır. Harime giriş kapısı son cemaate giriş kapısının karşı aksında yer alır.

Son cemaate kuzey cephesinden 4 adet, doğu cephesinden 1 adet pencere açılmaktadır. Dikdörtgen ebatlı olan pencereler kanatlı ve ahşaptır. Ön kısımlarında demir parmaklıkları bulunmaktadır.

Harim kapısının 2 yanına yukarıda da değinildiği üzere son cemaate bakan 1’ er adet pencere yerleştirilmiştir. Harim kapısından girilince sağ ve sol kısımda harim döşeme kotundan ortalama 10 cm. yükseltilmiş mahfil bölümleri yer alır. Harime doğru 1.50 m. Çıkma yapan mahfillerin ön ve yan kısımları ahşap korkuluklarla sınırlandırılmıştır. Kadınlar mahfili alt mahfil üstüne gelecek şekilde harime doğru çıkma yapmaktadır.

HARİM GÖRÜNÜŞÜ
HARİM GÖRÜNÜŞÜ

16

Harime doğu ve batı cephelerinde 2’ şer adet pencere açılırken güney duvarında mihrabın sağ ve solunda 2’ şer pencereden 4 adet pencere açılır. Pencereler dikdörtgen formda olup ahşap kanatlı doğramalardır. Doğramalar özgün nitelik taşımaktadır.

Mihrap nişi yarım daire formundadır ve beden duvarından dışarıya doğru çıkma yapmaktadır.

Duvarlarda kalem işi yoktur. Tavanlar ahşap çıta tanzimlidir. Minber ve vaiz kürsüsü ahşap olup özgündür.

Cami kısmi alt katı içten içe 7.62 m. X 5.63 m. Ebadında dikdörtgen tek mekanlıdır. Tavanı ahşap kaplamadır. Döşeme kaplamasıda ahşaptır. Mihrap nişi harim mekanı aksında yarım daire formundadır. Mihrap nişi harim nişi gibi dışarıya doğru çıkar. Nişin sağ ve sol yanında 1’ er adet pencere vardır. Bu mekana ahşap orta göbekli kapıdan girilir. Mekanın doğu cephesine yakın dönemde betonarme 2 katlı ek bir yapı yapılmıştır. Bu yapı kot farkından dolayı mevcut setin alt kotunda yer alır. Bu nedenle camii ana harim kotunun yer aldığı sette yapının üst tavan döşeme kotu caminin bahçesi olarak düzenlenmiştir.

Yakın dönemde yapılan bu ek yapıya alt kotta yer alan kısmı bodrum kattan açılan bir kapıdan ve camii bahçesindeki merdivenlerden inilerek ulaşılmaktadır. Bu bölümde ibadet yeri olarak kullanılmaktadır.

Rölövede harimin olduğu plan düzlemi zemin kat, kısmi bodrum katın olduğu düzlem 2.75 kot planı, ek yapının 2. Bodrum katı ise tabutluk olarak tanımlanmıştır. Yakın dönemde eklenen yapının kısmi camii bodrum katındaki katının dışında alt kotta arazi eğimi nedeni ile üçgen planlı 2. Bir katı daha vardır ve bu mekan tabutların konulduğu bir depo olarak işlevlendirilmiştir (bkz. Rölöve kat planları).

Camii parseli içinde yer almayan ancak cemaat tarafından kullanılan abdestlik ve tuvalet bölümlerinin mevcut durumuda bu proje kapsamında ele alınmıştır. Abdestlikler mevcut arazinin eğiminden dolayı üst sette yer almaktadır. Kadın ve erkeke tuvaletlerin alt kotta yer alır. Erkekler tuvaletine soldaki merdivenlerle inilirken kadınlar tuvaletine yoldan giriş verilmiştir. Yapı betonarme sistemde yapılmıştır.

Caminin minberinin korkulukları açısından incelendiğinde 19. Yüzyıl da yapıldığını söylememiz yanlış olmayacaktır. Ancak kapı boşluğundaki sivri kemeri ile de klasik dönemden izlerde taşımaktadır.

Harimden son cemaate bakış
Harimden son cemaate bakış

Bodrum kat
Bodrum kat

Son cemaat yeri
Son cemaat yeri

Bodrum kat mihrap nişi
Bodrum kat mihrap nişi

Doğu cephesine eklenen betonarme muhdes yapı
Doğu cephesine eklenen betonarme muhdes yapı

İmam odası
İmam odası

II.II CEPHE ÖZELLİĞİ

Yapı zemin katı ahşap strüktürlüdür. Eğimden dolayı bodrum kat duvarları ile üst kat su basman kotu kagir sistemde yapılmıştır.

Kuzey ve doğu cephelerinde su basman kotu mermer kaplamadır.

Yapının kuzey cephesi giriş cephesidir. Camii giriş kapısı iki kanatlı ahşap orta göbekli bir kapıdır ve cephe orta aksında yer alır. Kapının sağ ve solunda 2’ şer adet pencere yer almaktadır. Dikdörtgen formlu pencereler kanatlıdır. Söveleri ve denizlikleri ahşaptır. Pencere önlerinde demir parmaklıklar yer alır. Cephe 13 cm. yüksekliğinde ahşaplar ile kaplanmıştır. Giriş kapısının üstünde giriş saçağı vardır. Saçak tek eğimli sundurmadır ve üst örtüsü alaturka kiremittir. Giriş kapısına bahçe kotundan 2 basamaklı merdivenle ulaşılmaktadır. Camii çatısı kırma çatı olup alaturka kiremit kaplıdır. Cephenin sağında kuzeybatı köşesinde minare vardır. Minare betonarme sistemde yapılmış olup sıvalıdır. Minarenin yanında planda dışarıya doğru çıkan imam odası görülmektedir. İmam odası da ahşap strüktürlü olup cephesi ahşap kaplamadır. Kuzey cephesinde tek kanatlı giriş kapısı vardır.

Camii doğu cephesi ahşap kaplama özelliği kuzey cephesi ile aynıdır. Harime 2 adet, son cemaate 1 adet pencere açılır. Kadınlar mahfine ise birbirinden farklı ebatlara sahip 2 adet penceresi açılmaktadır. Üst ve alt kot pencerelerde demir parmaklıklar yapılmıştır. Pencereler kanatlı ahşap doğramaya sahiplerdir. Harime bakan pencereler 82 cm.x 161 cm. ebadında iken son cemaat penceresi 83 cm. x 104 cm. ebadındadır. Pencere söveleri aynı özellik gösterir. Kadınlar mahfili pencerelerinden sağdaki pencere 78 cm. x 58 cm., soldaki pencere ise 70 cm. x 86 cm. ebadındadır.

Arka cephede zemin kat ahşap kaplama iken bodrum kat çimento harçlı sıvalı duvardır. Harç üzerine moloz taş görünümü verilmek istenmiş ve derzlenmiştir. 2 kattada mihrap nişleri cephe duvarlarından dışarıya doğru yarım daire formunda çıkma yaparlar. Zemin kat mihrap nişi çapı bodrum kat mihrap nişi çapından daha fazladır. Zemin katta mihrap nişinin sağ ve sol yanlarında 2’ şer adet pencere vardır. Doğu cephesindeki harime bakan pencerelerin aynı özelliklerini taşımaktadırlar. Bodrum kat pencereleri ise nişin sağ ve solunda 1’ er adettir. Zemin kat pencerelerine göre daha dar olan pencereler zemin kat pencereleri ile aynı aksta değillerdir.

Arka cephede camii cephesinin sağında muhdes olan betonarme yapı cepheside görülür. Arka cephenin solunda ise imam odası cephesi ve bu odanın üzerine oturduğu set duvarı görülmektedir. Bu duvarın devamında çeşmede görülmektedir. Çeşme özgün karakterini kaybetmiştir. İmam odasına açılan 2 adet giyotin ahşap pencereler bu cephede yer alır.

Batı cephesi eğimli arzi nedeni ile 2 kot olarak görülmektedir. Zemin katta camii harimine açılan 2 adet pencere vardır. Bu pencere aksındaki alt kotta bodrum katta giriş kapısı yer alır. Kapı süt kısmında sabit pencere bulunmaktadır. Bu pencerenin yakın dönemde sadece iç mekana ışık gelmesi için yapıldığı yüksek ihtimaldir. Bodrum katta arka cephede olduğu gibi duvarları kagir olup sıvalıdır.

İmam odasının bu cepheye bakan 2 adet penceresi vardır. Minare cephenin solunda kalmaktadır.

Minare pabucu kare planlı, kürsüsü baklava dilimleri ile gövdeye bağlanmaktadır. Gövde daire formundadır. Şerefe altında ‘C’ ve ‘S’ profilleri ile geçiş sağlanmıştır. Şerefe üst gövdesi kısa tutulmuştur. Külah kısmı kurşun kaplamadır.

II.III.SÜSLEME ÖZELLİKLERİ

Cami küçük bir köy mescidi olup kalem işlerine sahip değildir. Ancak uygulama sırasında öncelikle araştırma amaçlı boya raspası yapılması önerilir.

II.IV.BOZULMALAR

Yapı genel olarak günümüze iyi durumda ulaşmıştır. Kullanılan ve bakılan bir yapıdır. Zaman, doğal koşullar ve yanlış müdahaleler neticesinde yapıda hasarlar olmuştur. Özellikle yapının doğu cephesine eklenen betonarme yapıdan dolayı camii beden duvarlarında rutubetlenme çok fazladır. 2 yapı arasındaki üst yalıtım iyi yapılmadığından ara birleşim noktasından duvarlar su almaktadır.

Camii iç kısmında  kadınlar mahfili döşemesinde sehim vardır.  Cephe kaplamalarında boya dökülmeleri, kabarmaları doğal koşullar nedeni ile olmuştur. Pencere demirlerinde malzeme kaybı, uç kısımlarında eğilmeler vardır.

Minare özgün değildir 1953 yılında yeniden yapılmıştır. Bodrum kat dış duvarları çimento harç ile sıvanmıştır. Çeşme ön yüzü sıvası yakın dönemde itinasız bir şekilde yenilemiştir.

Doğu cephesi (önündeki teras altında muhdes betonarme yapı bulunmaktadır)
Doğu cephesi (önündeki teras altında muhdes betonarme yapı bulunmaktadır)

Doğu ve kuzey cephesi
Doğu ve kuzey cephesi

 

Kuzey cephesi
Kuzey cephesi

Güney cephesi (camii ve yakın dönemde eklenen muhdes yapı)
Güney cephesi (camii ve yakın dönemde eklenen muhdes yapı)

Batı cephesi
Batı cephesi

Parsel dışında bulunan abdestlikler
Parsel dışında bulunan abdestlikler

Parsel dışındaki abdestlik altına yapılmış tuvalet binası
Parsel dışındaki abdestlik altına yapılmış tuvalet binası

BATI CEPHESİNDE YER ALAN ÇEŞME

Çeşme klasik dönem yapısı olup 16. Yüzyıldan günümüze gelen önemli bir eserimizdir. Caminin 19. Yüzyılda onarım geçirdiği bilinse de çeşme ayna taşının mimari özelliği nedeni ile yapının ilk döneminden günümüze ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Günümüzde cephesi sıvalı olduğundan cephe özelliğini büyük ölçüde kaybetmiştir. Üsteki stin altında kalan haznesi 0.89 m x 2.71 m. Ebadında dikdörtgen planlıdır. Hazneye üst kottaki kapaktan girilmektedir. Yüksekliği 1.04 m. Dir. Çeşmenin sıvalı cephesinden cephesinin kaba yonu taş duvar örgüsüne sahip olduğı görülmektedir. Suluk kısmı ile ayna taşı ‘C’ ve ‘S’ kıvrımlı motiflere sahiptir.

 III.RESTİTÜSYON RAPORU

Yapı ile ilgili çalışma sürecinde görsel ve yazılı bir kaynağa ulaşılamamıştır. Bu nedenle yapıdaki izler ve dönem analizleri dikkate alınarak bir restitüsyon projesi hazırlanmıştır.

Buna göre restitüsyonda alınan kararlar şunlardır;

-Yapı cephe sistemi mevcut durumu ile korunmuştur. Bodrum kat kagir olan bölümler moloz taş olarak işlenmiş, su basman kotu ise taş olarak önerilmiştir. Mevcutta su basman seviyesi mermer kaplamadır. Dönem örnekleri incelendiğinde ahşap strüktürün alt kısmında ya kesme taş, yada almaşık duvar örgüsü kullanıldığı tespit edilmiştir. Buna örnek olarak Kasap İlyas cami ve Hacı Hamza camii gösterilebilir. Bu nedenle cami su basmanı kesme taş önerilmiştir. Ancak uygulama sırasında mermer kaplama kaldırılmalı ve alttaki örgü sistemi tespit edilmeli gerekli görülürse proje revize edilmelidir.

-Camii pencere sistemi ve düzeni de mevcuttaki gibi bırakılmıştır. Harim ve son cemaat pencereleri ahşap kanatlı sistem olarak önerilirken, imam odası pencereleri mevcut durumu gibi giyotin olarak bırakılmıştır. 2 ayrı pencere sistemi Fatih ilçesi Kasap İlyas camiinde de görülmektedir. Bu cami de de son cemaat mahallinde de giyotin pencere kullanılırken harim pencerelerinde kanatlı sistem kullanılmıştır. Bu nedenle yapı ile ilgilide bilgi olmadığından pencere sistemleri mevcut durumu ile korunmuştur.

-Zemin kat ve bodrum kat döşemesi ahşap olarak önerilmiştir. Sadece son cemaatte kapı aksındaki giriş döşemesi karo siman olarak mevcuttaki gibi bırakılmıştır.

-Kapılar mevcutta özgün olduğundan aynen korunmuştur.

-Bodrum kattaki mihrap nişi camilerde alt katlarda ibadet mekanı olmamasında dolayı kaldırılmıştır. Aynı zamanda mevcut mihrap duvar kalınlıkları rölöve de 10 cm. olarak tespit edilmiştir. Bu duvar kalınlığı yapı özgününde de olması zor bir ihtimal olduğundan niş kaldırılmış, bu bölümde kagir duvar devam ettirilmiş, yapının ışık alması için mevcut pencereler kagir duvar içinde açılarak üst kat pencere sisteminde önerilmiştir.

-Çatı örtü sistemi ahşap strüktürlü olup alaturka kiremit olarak korunmuştur.

-Minare özgün değildir. Cami ile ilgili elimizdeki belgeler yetersizdir. Yapının 1453 sonrasında yapıldığı, yapının bulunduğu tekkenin 1876-1909 yıllarında ihya edildiği bilinmektedir. Ancak camiinin hangi dönemde onarıldığı bu onarımlarda minarenin yenilenip yenilenmediği gibi bilgilere ulaşılamadığından yapılan dönem analizi örneklerinde camii kütlesi ile yarışmayan klasik dönem ve geç dönemde de uygulama örneklerinin görüldüğü bir minare örneği restitüsyonda önerilmiştir. Bu örnekte Genç Osman Camii minaresi olarak kabul edilerek camii kontür gabarisine uygun olarak restitüe edilerek çizilmiştir. Pabuç ve kürsü kısmı kesme taş olan minarenin gövde bölümü sıvalı olarak çizilmiştir. Şerefe alt kısmı ‘C’ ve ‘S’ kıvrımlı olarak önerilmiştir. Şerefe korkulukları taş olarak çizilmiştir. Minare gövdesi mevcuttaki gibi yuvarlak planlıdır. Külah kısmı kurşun kaplamadır.

-Vaiz kürsüsü ve minber özgün durumu ile günümüze geldiğinden aynen korunmuştur.

-Camiye yakın dönemde eklenen betonarme yapı kaldırılmıştır.

BATI CEPHESİNDE YER ALAN ÇEŞME

Çeşme klasik dönem yapısı olup 16. Yüzyıldan günümüze gelen önemli bir eserimizdir. Caminin 19. Yüzyılda onarım geçirdiği bilinsede çeşme ayna taşının mimari özelliği nedeni ile yapının ilk döneminden günümüze ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Günümüzde cephesi sıvalı olduğundan cephe özelliğini büyük ölçüde kaybetmiştir. Sıvalı olan duvarlarında kaba yonu taş duvar örgüsü anlaşılmaktadır. Çeşme ayna taşı taştır. Ayna taşı ve üzerindeki niş bölümü mevcut durumu ile korunmuştur. Restitsüyonda mevcutta avlu kotu altında kalan yalak kısmı kot aşağıya alınmak sureti ile restitüe edilmiştir. Elimizde belge olmadığından basit bir öneri getirilmiştir. Uygulama sırasında avlu kotunun açılarak yalak bölümünün tespit edilmesi gerekmektedir. Belge bulunması durumunda yapı restitüsyonu revize edilmelidir.

Kasap İlyas camii , son cemaat bölümünde giyotin pencereleri vardır.1945 YILI, ENCÜMEN ARŞİVİ
Kasap İlyas camii , son cemaat bölümünde giyotin pencereleri vardır.1945 YILI, ENCÜMEN ARŞİVİ

Kasap İlyas camii , harim bölümünde kanatlı  pencereleri vardır ALMAN ARKEOLOJİ FOTOĞRAF ARŞİVİ
Kasap İlyas camii , harim bölümünde kanatlı pencereleri vardır ALMAN ARKEOLOJİ FOTOĞRAF ARŞİVİ

Restitüsyonda örnek alınan Genç Osman Camii minaresi
Restitüsyonda örnek alınan Genç Osman Camii minaresi

KAYNAKÇA

ASLANAPA; Oktay                        : Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1983

AYVERDİ; Ekrem Hakkı, YÜKSEL, İ. Aydın: İlk  250 Senenin Osmanlı Mimarisi, İstanbul 1953

AYVERDİ; Ekrem Hakkı                : Fatih Devri 855-886 (1451-1481), İstanbul 1973

Ayvansarayi Hüseyin Efendi, Ali Satı Efendi, Süleyman Besim Efendi: Hadikatü’l Cevami, Haz. Ahmed Nezih Galitekin, İstanbul 2001

BAYRAM; Sadi ve ERDOĞAN    : Kerim: Vakıflar ve Vakıf Hizmetlerimiz, Ankara 1978

DİŞÖREN N. Esra                         : İstanbul’daki Ahşap Cami, Mescit ve Tekkeler,  İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul   1993 s.177,178

(ELDEM)Halil Edhem: Nos Mosquees de Stamboul, İstanbul 1934.

KOMİSYON                                    : Fatih Camileri ve Diğer Tarihi Eserler, İstanbul 1993

KOMİSYON                                    : Fatih, İlk İstanbul, İstanbul 2004.

MAZLUM; Deniz                            : Osmanlı Arşiv Belgeleri Işığında 22 Mayıs 1766 İstanbul Depremi ve Ardından Gerçekleştirilen Yapı Onarımları, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2001

Müler-Wiener; Wolfgang               : İstanbul’un Tarihsel Topografyası, Çeviren Ülker  Sayın, İstanbul 1997.

NAZA, Emine                        : “Sofular Camii”T.T.V.D.B.İ.A.,C. 5, İstanbul 1994

ÖZ; Tahsin                                     : İstanbul Camileri, C.ll, 8.İstanbul 1964

SEÇKİN, Selçuk                            : Fatih Dönemi Mescitleri, M.S.G.S.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Bölümü,  Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2002

SÖNMEZER, Şükrü                      : 17.Yüzyıl İstanbul Mescitleri, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Mimarlık Tarihi Anabilim Dalı,              Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1996.

ÜSTÜN; Ayşe                       : Osmanlı Arşivindeki İstanbul Cami ve Türbelerinin Tamirleriyle İlgili Belgeler, D.E.Ü. Sos.Bil.Ens. İsl.Tarihi ve San. Ana. Bil. Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2000

YÜKSEL, İ.Aydın                           : Osmanlı Mimarisinde II.Bayezıd ve Yavuz Selim Devri (886-926/1481-1520), İstanbul 1983

İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ CİLT 3;Can feda Hatun Mescidi, DİŞÖREN N. Esra, İstanbul

İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ CİLT 1;Akbaba Tekkesi, Tanman Baha, İstanbul

İslam Ansiklopedisi cilt 7, Can feda Hatun, İstanbul,

Bilir; Ali; Çeşmibülbüle Gizlenmiş Abı Hayat Beykoz, İstanbul

Noyan;Bedri;’Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik’ cilt 1, İstanbul

Galitekin;Ahmet Nezih; ‘Beykoz Kitabeleri’, Beykoz Belediyesi Yayınları, İstanbul 2008

Tanman;Baha, ‘Akbaba Tekkesi’, İslam Ansiklopedisi c:3, istanbul

Fındıklı Molla Çelebi Camii

YAPININ KONUMU

Beyoğlu İlçesi’nde, Fındıklı’da, Ömer Avni Mahallesi’nde, Meclisi Mebusan Caddesi’nin batı (deniz) tarafında yer almaktadır. 85 pafta, 21 ada,1 parselde konumlanmıştır. Caminin çevresi park olarak düzenlenmiştir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Molla Çelebi Camii’nden, “Deniz kenarında, Fındıklı Kasabası’nda, yüksek kubbeli, geniş avlulu ve bir minareli camidir. Şeklinde bahsetmektedir.

image3

YAPININ TARİHÇESİ

Fındıklı Camii olarak da anılan bu yapının inşa tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, Mehmed Vusuli tarafından cami yakınında inşa ettirilmiş olan hamamla aşağı yukarı aynı yıllara tarihlendirilmektedir. Fakat bu tarihlendirme sırasında da farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Hamamın kitabesi, Ayvansarayi’ye göre 1571, Tahsin Öz’e göre 1589, Aptullah Kuran’a göre 1565-66İ.Hakkı Konyalı’ya göre 1561 ve ebced hesabına göre 1581 tarihini vermektedir. Ankara’da Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde bulunan (nr. 624) 992 (1584) tarihli vakfiyesiyle eserleri hakkında bilgi veren tezkirelerdeki kayıtlardan anlaşıldığına göre cami ve hamam Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir.

Molla Çelebi Camisi'nin 1970'li yıllardaki görünümü.
Molla Çelebi Camisi’nin 1970’li yıllardaki görünümü.

CAMİNİN BANİSİ

Molla Çelebi Cami Genel Görünüş
Molla Çelebi Cami Genel Görünüş

Asıl adı Mehmed olup, şiirde kullandığı “Vusuli” mahlasından dolayı Mehmed Vusuli, çoğu zamanda devrinin ünlü hanım şairlerinden Hubba Ayşe Hatun’un damadı olduğundan  “Hubba Mollası” olarak bilinir. İlmiyeden yetişen, çeşitli medreselerde müderrislik, bazı yerlerde kadılık, özellikle dört defa İstanbul kadılığı yapan Molla Çelebi 1568’de Anadolu kazaskeri olmuş ve 1590 yılında ölmüştür. Mehmed Vusuli Efendi’nin Eyüp’te, Debbağhaneler (Tabakhaneler) mevkiinde yaptırdığı tekkenin haziresinde, yanlışlıkla şair Fitnat Hanım’a atfedilen türbede gömülü olduğu anlaşılmaktadır.

Cengiz Orhonlu’nun belirttiğine göre, “Fındıklı Camii’ne, Hubbe Ayşe Kadın ile Elhac Süleyman Efendi adlı bir zat tarafından bazı vakıflarda bulunulmuştur. Bazı vesikalardan anlaşıldığına göre, bu camide Sadreddinzade Ruhullah Efendi’nin, Güğümbaşı Mehmed Efendi’nin, Sadrı esbak Kemankeş Kara Mustafa Paşa ve Saluha Hatun gibi zevatın evkafı bulunmaktadır. Cami evkafının çoğaltılmasına hizmet eden kimseler arasında, 1161 (1748) yılında camiye müstakil vakıf tayin edilmiş olan Çalebizade Asım Efendi de vardı.

PROJE ÇALIŞMALARI

Rölöve 

Yapının uygulamasının yapılması için öncelikle mevcut durumun tespiti gerekmektedir. Molla Çelebi Cami içinde restorasyon ilkeleri dikkate alınarak rölöve; mevcut durum tespiti, restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlanmıştır.

Yapının mevcut durumu incelendiğinde;

Plan Özelliği

Şekil 1 Molla Çelebi Camii Planı
Şekil 1 Molla Çelebi Camii Planı

 

Molla Çelebi Camii, Sinan’ın altı destekli (altıgen şemalı) camileri arasında yer alır. Osmanlı mimarisinde ilk olarak, merkezi planlı camiler çığırını açan Edirne’deki Üç Şerefeli Camii’nde (1437) uygulanan bu şema 16. yüzyılın ortalarından itibaren Sinan tarafından ele alınarak geliştirilmiş ve çeşitli varyantları ile başarılı örnekler ortaya konmuştur.

Sinan daha önce Beşiktaş’taki Sinan Paşa, Kadırga’daki Sokullu Mehmed Paşa ve Topkapı’daki Kara Ahmed Paşa camilerinde, enine yerleştirilmiş. Bir dikdörtgenin

ortasında bir kubbe ve bunu yanlardan (doğu ve batı yönlerinden) kuşatan ikişer yarım kubbe ile büyük ölçüde Üç Şerefeli Camii’nin şemasını tekrar etmiştir.  Ancak taşıyıcı sisteme ve üst yapıya ilişkin birçok ayrıntıda yenilikler getirmiştir. Bunlardan sonra Molla Çelebi Camii ile Babaeski’deki Semiz Ali Paşa Camii’nde bu şemayı, kıble yönüne eklenen beşinci bir yarım kubbe ve bunun örttüğü bir mihrap çıkıntısı ile zenginleştirmiştir. Mihrabın, harim mekânına eklenen bir çıkıntı içinde ele alınması, Osmanlı mimarisinde, 1385 tarihli Bursa’daki Hüdavendigar Cami-Medresesi’nden beri gözlenen, İstanbul’da da II. Mehmed (1451-1481) ve II. Bayezid (1481-1512) dönemlerinde eski Eyüb Sultan, Şeyh Vefa ve Davut Paşa camilerinde sürdürülen bir geleneğe bağlanmaktadır.

Molla Çelebi Camii’nin ana kitlesi kıble yönünde bir çıkıntı yapar. Ana kitlenin dış ölçüleri 18.90 x 16.40 metre, mihrap çıkıntısının eni 8.80, derinliği 4.60 metredir. 11.80 metre çapındaki orta kubbenin tabanını oluşturan altıgenin köşeleri kuzeyde bağımsız, doğu ve batı yönünde duvara gömülü sekizgen kesitli ayaklara; güneyde mihrap çıkıntısının uçlarına oturur. Üst yapı orta kubbe ile onu çevreleyen beş yarım kubbeden meydana gelir. Dört yarım kubbe ikişerden sağda ve solda, beşinci yarım kubbe mihrap çıkıntısının üstünde yer alır. Molla Çelebi Camii’nde mihrap çıkıntısını örten yarım kubbe öteki dört yarım kubbeye kıyasla daha derindir ve mukarnaslarla geçiş sağlanır. Molla Çelebi Camii’nde orta kubbenin oturduğu altıgen tabanın köşeleri, kasnaksız yarım kubbeler arasında, dört ağırlık kulesiyle belirtilmiş, fakat son cemaat yeri revakının arkasına düşen iki köşe boş bırakılmıştır. Ana kubbenin eteğinde on yuvarlak kemerli pencere bulunmaktadır. Ayrıca yarım kubbelerde de birer yuvarlak kemerli pencere vardır. Mihrap çıkıntısının olduğu bölümü örten yarım kubbede ise yine yuvarlak kemerli üç pencere bulunur.

Cepheler ikişerli düzende, çevreleri silmeli, iki sıra pencereyle hareketlenir. Yukarıdakiler sivri kemerli, aşağıdakiler dikdörtgendir. Zemin pencerelerinin ak mermerden bordürü, sivri formlu hafifletme kemerlerinin yekpare taştan aynalığı, tepesindeki kabartma çiçek desenleri, yalın görünüşlü cephelerin zarif bezeme unsurları olarak karşımıza çıkar.

Yapıda alt sıra pencerelerin üstleri, üst sıradaki pencerelerin çevreleri, yarım kubbeler, kemerler, pandantifler ve ana kubbenin içi kalem işleriyle süslenmiştir. Bitkisel motiflerin yapıldığı bu kalem işlerinde kırmızı, mavi, sarı, filizi, nefti ve beyaz renkler kullanılmıştır. Kapı ve pencere kanatları ile revzenler orijinal olmayıp son restorasyonda ele alınmışlardır.

Üst Kat ve Alt Kat Pencereleri
Üst Kat ve Alt Kat Pencereleri

Kuzeyde serbest olarak duran iki paye ile kuzey duvarı arasında bir açıklık vardır. Bu bölüm iki yanda birer yarım tonoz, ortada ise payeleri birleştiren sivri kemerin diğer kemerler göre daha geniş ele alınmasıyla kapatılmıştır. Kemer içini dolduran duvar yüzeyi revzenlidir. Böylece yapı kuzeye doğru genişletilmiş ve bu bölüme altlı üstlü ahşap mahfiller yerleştirilmiştir. Üst kat mahfiline geçiş, dışta son cemaat yerinde minare çıkışının simetrisi durumunda olan basık kemerli kapıdan sağlanmaktadır. Ayrıca içten geçişi bulunan minarenin basamaklarından mahfil seviyesinde ayrılan koridorun arkasından yine basık kemerli bir açıklıkla üst kat mahfiline ulaşılmaktadır.

Alçı mihrap çok sade olup, mukarnaslı bir yaşmağa sahiptir. İki yanında ise altlı üstlü pencerelerden başka dikdörtgen çerçeveli, mermer söveli birer niş mevcuttur.

Ahşap minber, XIX. yüzyıldan kalma olup ampir özellikler göstermektedir. Kabarık bitkisel süslemeleri yaldızlı, diğer kısımları yağlı boyalıdır. Vaiz kürsüsü ise özelliği olmayan basit bir kürsüdür.

Mihrap
Mihrap

Minber
Minber

Vaaz Kürsüsü
Vaaz Kürsüsü

Son cemaat yeri, cami gövdesine göre daha geniş olup, sekizgen kaideler üzerine oturan, baklava başlıklı altı mermer sütunun taşıdığı beş kubbeyle örtülmüş ve sivri kemerlerle birbirine bağlanmıştır. Sütun başlıklarının dış yüzeylerinde birer rozet ve çin bulutuna benzer kıvrık hatlı bir süsleme gözükmektedir. Ortada girişin önünde yer alan kubbeli birim diğerlerine göre biraz daha yüksek tutularak cephe monotonluktan kurtarılmıştır. Günümüzde içleri beyaz boyalı olan son cemaat yeri kubbelerinin 1958 yılında yeniden inşasında kalem işiyle tezyin edildiği bilinmektedir. Bu cepheyi, kubbe kemerleriyle belirlersek, ortada giriş kapısı, yanında iki sıra dikdörtgen pencere vardır. Dış kemerlerde ise dış kenarlarda, üzengi taşları çıkıntılı, sivri kemerli birer geçiş bloğu, iç kenarlarda basık kemerli fakat kemer kısmı sövelerine göre daha geniş tutulmuş birer kapı bulunur. Sağ taraftaki minareye, sol taraftaki ikinci kat mahfiline çıkan merdivenlere açılır. Bu değişik formlu kemerlerin arasında cepheye tezyin olarak, çokgen niş üzerinde yarım kubbe örtüden ibaret mihrabiyeler yer alır.

Molla Çelebi Cami Son Cemaat Yeri
Molla Çelebi Cami Son Cemaat Yeri

Giriş kapısı, duvarla hem yüzey, beyaz mermerden dikdörtgen çerçeve içinde basık kemerli kapı geçişi, kabartma köşelikler ve silmelerle işlemeli dikdörtgen kitabe boşluğuyla meydana gelir. (Kitabe zaman içinde kaybolmuştur.) Çerçevenin hemen üstünde dikdörtgen büyük bir pencere bulunur. O da tezyine girmiş, kapı bezemesinin bir parçası olmuş gibidir. Kapı kemerinin iki renkte pembe ve beyaz mermerden örgüsü, bu sade girişi taçlandırmaktadır.

Cami Giriş Kapısı
Cami Giriş Kapısı

Yapının kuzeybatı köşesinde bulunan kare kaideli, silindir gövdeli minare büyük depremlerden sonra kısmen ya da tamamen değişmiş ve geç dönemlerde yenilenmiştir. Külah altında ve şerefe korkuluk levhalarında süslemeleri olan minarenin şerefe formu da barok düzene sahiptir. Minareye dıştan son cemaat yerindeki basık kemerli kapı, içten ise aynı doğrultudaki bir başka kapı ile çıkılmaktadır.

Kare Kaideli Silindirik Gövdeli Minare
Kare Kaideli Silindirik Gövdeli Minare

Caminin batısında konumlandırılmış 19 adet mezarın bulunduğu hazire parmaklıklı bir duvarla sınırlandırılmıştır. Batı yönünde altı küçük dikdörtgen ve bir sivri kemerli açıklık mevcuttur. Burası iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, sivri kemerli pencereden yapının dış duvarına atılan, yarıya kadar demir şebeke ile kapatılmış diğer sivri bir kemerle son bulmaktadır. Kare planlı ikinci bölüm kuzeyde bir kemer, batıda iki pencere ve doğuda bir pencere ile toplam dört açıklığa sahiptir.

Molla Çelebi Camii batısında yer alan 19 adet mezarın bulunduğu hazire
Molla Çelebi Camii batısında yer alan 19 adet mezarın bulunduğu hazire

Harim’den batıya bakış
Harim’den batıya bakış

Giriş bölümü
Giriş bölümü

Minareden mahfile çıkış
Minareden mahfile çıkış

Kadınlar mahfilinden mihraba bakış
Kadınlar mahfilinden mihraba bakış

Yapıdaki Kalem işi Tezyini

Molla Çelebi Cami’ndeki kalem işi tezyinatı, ana kubbe, yarım kubbeler, kemerler, pandantifler ve alt sıra pencere üstleri, üst sıradaki pencerelerin kenarlarında mevcut olup, kullanılan hakim renkler oksit sarı, çivit mavi, aşı kırmızısı; kompozisyonu tamamlayıcı renkler ise limon küfü, nefti, filizi ve beyaz renklerdir.

Yapıda son restorasyonda uygulanan klasik dönem üslubunu yansıtan sıva üstü kalem işi kopyaları niteliğindeki tezyinatta rumi, hatai, stilize çiçekler vb. bezemelerden oluşan bir kompozisyon vardır.

Molla Çelebi Cami Harim
Molla Çelebi Cami Harim

Ana kubbe ve eteklerinde kalem işi bitkisel karakterli motifler tüm kubbe eteğini dolaşmakta, kubbeye doğru yükselmektedir. Ana kubbenin merkezinde ise siyah zemin üzerine altın varaklı Celi sülüs yazı ile yuvarlak formda Kuran- kerimden ayet yazılan hüsn-ü hat yer alır. Yazıyı çevreleyen ince sarmal ve etrafında ortabağ rumiden çıkan simetrik dallar ve stilize çiçek motifli geçmelerden oluşan bir bordür çevresinde yine rumi dal ve hatai bezemeler yer alır ve ana göbek on altılı simetrik bölmeli kompozisyon şemse,  salbek ve tığlarla kubbe eteğine doğru uzanır. Kubbe eteklerinde kanatlı, sarılma, ayrılma ve tepelik rumilerle oluşturulan kompozisyon, hemen altında rumi geçme bordürler ve stilize çiçek ve dal rumilerden oluşan bordürle çevrelenmiştir. Kubbe kasnaklarında; pencere aralarında şemseler ile duvar yüzeyleri bezenmiştir. Pencere kenarları ve kubbe kasnağını dolaşan yekpare kıvrık hançeri yaprakları, stilize bitki ve tomurcuklarından sarma bir kompozisyondan oluşan bordürle kuşatılmıştır. Yine bu bordürü çevreleyen ve kasnağı sonlandıran iki yaprak ortada stilize lale motifinden oluşan bezeme kuşağı yer alır. Kubbede kullanılan kalem işi kompozisyonlarda kullanılan hakim renkler; oksit sarı zemin üzerinde gelişen bezemelerde çivit mavi, kırmızı, ve beyaz renklerdir.

 

Molla Çelebi Camii ana kubbe kalem işi
Molla Çelebi Camii ana kubbe kalem işi

Kubbe Kasnağında yer alan basık kemerli pencerelerin aralarında bulunan duvar yüzeylerindeki rumi şemse motifi
Kubbe Kasnağında yer alan basık kemerli pencerelerin aralarında bulunan duvar yüzeylerindeki rumi şemse motifi

Kubbeye geçiş elemanlarında aslan göğüslerinde yuvarlak madalyon formlu panolar içerisinde siyah zemin üzerinde altın varaklı ‘’Allah ve Muhammed’’ lafızları, Cihar-ı yar-i güzin’’ adları celi sülüs yazı ile yazılmıştır. Madalyon formlu panoların çevresini mavi ve beyaz rengin ağırlıklı olduğu geçmeli rumi motiflerinden oluşan bir bordür kuşatır ve merkezden üçgen köşelerine açılan ortabağ rumiden çıkan dallar simetrik kullanılmış; ayrılma rumi kullanılıp tepelikli rumi ile kompozisyon sonlandırılmıştır. Yine aslan göğsünü dıştan çevreleyen geçme bordür ise çiçek ve rumi motiflerle oluşturulmuştur.

Allah lafzının yazıldığı güneybatı pandandifi
Allah lafzının yazıldığı güneybatı pandandifi

Ana kubbeyi taşıyan sivri kemerler
Ana kubbeyi taşıyan sivri kemerler

Kemer kavsaralarında ki rumi şemseler
Kemer kavsaralarında ki rumi şemseler

 

Beş yarım kubbeyi destekleyen sivri kemerler yan yana sıralanmış içi rumilerle bezeli iri palmet motiflerinin dış kenar oluşturduğu bir kenar bordürü ile süslenmiştir. Kemer

kavsaraları üç rumi şemse ve kemer bitimleri ise yarım şemse motifli kompozisyonla bezenmiştir. Rumi şemse, uzun, ucu sivri ve kıvrık yapraklardan meydana gelmiş biçimdedir. şems; ortabağ rumilerin ucunda açılan dendanlı rumi uygulamaları ve uçlarda tepelik rumi ile sonlanır. Rumi formu zemin rengi ile motifin içi renklendirilmiştir. Şemselerin arasında kalan eğik yüzeyde nefti zemin üzerinde rumi dalları yer alır.

Yarım kubbelerde bezeme kompozisyonları mihrap kubbesi dışında aynıdır. Mihrap kubbe merkezi motifi; ara bağlar, tepelikli rumi ve sarılma rumiler kıvrılıp dallanıp birbirinin içinden geçerek göbek etrafında dairesel bir kompozisyon oluşturup klasik özelliğini korumuştur. Bu bezemenin etrafını çift zencirek kuşatır. Çift zencireğin etrafında ise klasik hatai motifi ve simetrik bitkisel formlardan oluşan bezeme mevcut olup bu bezemenin etrafını yine çift zencirek kuşatır. Çift zencireğin etrafında tekrarlanan bitkisel bezeme ile dairesel form sonlanıp ortabağ rumiden çıkan rumiler simetrik dallar ve bitkisel motiflerle tasarlanan kompozisyon, tepelikli rumi ile sonlandırılıp mavi, kırmızı şerit şeklinde bordür oluşturur.

Yarım kubbenin eteklerinde basık kemerli pencerelerin aralarında rumi ve hatai bezemeli şemseler yer alır. Hemen altında basık kemerli yarım kubbe pencerelerinin etrafını ve kubbe eteğini dolaşan mavi zemin üzerinde beyaz kırmızı renkte bitkisel üsluplu bordür yer alır.

Yarım kubbe örtülü mihrap cephesi- kıble bölümü
Yarım kubbe örtülü mihrap cephesi- kıble bölümü

Molla Çelebi Camii yarım kubbeler
Molla Çelebi Camii yarım kubbeler

 

Diğer yarım kubbelerde; kubbe merkezinde; ara bağlar, sarılma rumiler kıvrılıp dallanıp birbirinin içinden geçerek göbek etrafında dairesel bir kompozisyon oluşturmuştur. Bu bezemenin etrafını zencirek kuşatır. Zencireğin etrafını bitkisel formlu bordür, etrafını yine simetrik bitkisel motifli bordür kuşatıp son olarak zencirek bordürün tekrarlanması ile dairesel kompozisyon sonlanır. Dairesel kompozisyonun

etrafını yan yana sıralanmış içi rumilerle bezeli iri palmet motiflerinin dış kenar oluşturduğu bir kenar bordürü ile süslenmiştir. Kubbe etekleri yine simetrik dış kenarlı tepelikli rumilerle oluşturulan bezeme ile sonlanır. Basık kemerli kubbe pencerelerinin etrafında mihrap kubbesindekiler gibi pencere etrafını ve kubbe eteğini dolaşan mavi zemin üzerinde beyaz-kırmızı renkte bitkisel üsluplu bordür yer alıp bu bordür tromp kemerlerini de dolaşır. Tromp kemerlerinin birleştiği yerlerdeki üçgenlerde merkezden üçgen köşelerine açılan ortabağ rumiden çıkan dendanlı, kanatlı, sarılma rumi, dallar simetrik kullanılmış, yine ayrılma rumi kullanılıp tepelikli rumi ile de kompozisyon sonlandırılmıştır.

Yapının kuzeyinde yer alan mahfilde kuzey duvarı ve serbest olarak duran iki paye arasında bulunan açıklık iki yanda birer yarım tonoz, ortada ise payeleri birleştiren sivri kemerin diğer kemerlere göre daha geniş alınmasıyla kapatılmıştır. Kemer içini dolduran duvar yüzeyi revzenlidir. Diğer kemerlerden daha geniş alınan kemerin kavsarası kenarları penç, hançer gibi bitkisel motifli bordür ile çevrelenip ortasında yine simetrik çiçek ve dal motifli bordürle bezenmiştir. Bezemelerdeki hakim renkler, mavi, kırmızı, beyaz olup tamamlayıcı renk neftidir.

Molla Çelebi Camii güneyden görünüş mahfil
Molla Çelebi Camii güneyden görünüş mahfil

Molla Çelebi Camii kuzeydoğudan mahfile bakış
Molla Çelebi Camii kuzeydoğudan mahfile bakış

Giriş aksında yer alan mahfilin kemer kavsarası
Giriş aksında yer alan mahfilin kemer kavsarası

 

2013 Yılı Kalem İşi Araştırmaları  

Eserin onarımı içerisinde tezyini imalatlara başlamadan önce yapının her noktasına kolaylıkla ulaşılabilmesi için metal iskeleler ve çalışma platformları kuruldu. Ana kubbede yapılan ön tespit çalışmalarının sonucunda öncelikli olarak çatlakların ve çevresindeki bezemelerin röleve çalışmaları yapıldı. Bu alanlarda ikinci dönem mevcut bezemenin altında daha önceki dönemlere ait herhangi bir veri olma olasılığı nedeni ile kalem işi araştırma badana ve sıva raspası yapıldı. Raspa ve sıva numuneleri yapıldı. Bu çalışmalarda kubbe iç yüzeyinde sıva raspasında lokal olarak iki ayrı sıva horasan ve yoğunluklu niteliksiz çimento olmak üzere; bu sıvalar üzerine yapılmış farklı malzeme ve işçilik gösteren bezemeler bulunduğu anlaşılmıştır. Raspa sonrası ana kubbede 16.y.y. örneklerine benzeyen göbek yazısının alt katmanında sıva üzerinde bulunan, klasik rumi bordürü ve bezemenin altında var olan daha önce uygulanan muhtelif bir bezeme bordür daha bulunmuştur.

Yapılacak son restorasyonda; mevcut celi sülüs hat yazısının ve çevresindeki bordürlü kompozisyonun tatbikken korunmasına karar verilmiştir. Kubbe göbeğinin çevresini dolanan rumi ve bitkisel formdan oluşan bordürün; pandantiflerin kenar bordürü olması düşünülen bezeme ile aynı olması genel kompozisyonda motif ve renk uyumuyla tamamlayıcı olabilir.

 

Ana kubbe kalem işi raspa çalışması
Ana kubbe kalem işi raspa çalışması

Raspa çalışması sonrası yeniden tatbiki düşünülen ana kubbe göbeği ve çevresini kuşatan bitkisel formlu bordür 2.dönem tezyinatı
Raspa çalışması sonrası yeniden tatbiki düşünülen ana kubbe göbeği ve çevresini kuşatan bitkisel formlu bordür 2.dönem tezyinatı

Yapıda özellikle ana kubbe ve eteklerinde yapılan boya ve sıva raspası sonucunda alt katmanlardan kısmen ortaya çıkan 1.dönem kalem işi tezyini ile 2.dönem klasik dönem kopyalaması durumundaki mevcut çalışma arasındaki kompozisyon bütünlüğünü ile ilgili fikir edinilememiştir. Dolayısıyla bu iki dönemin birbirini destekleyen motif tasarım oranı ve renk uyumunun bulunduğu çalışmalar tamamlanmak suretiyle uygulamaya geçilmesi düşünülmektedir.

Kubbe eteğinde yapılan araştırma raspası sonucunda mevcut yüzeyin dışında farklı dönem tespit edilip belgelendi ve alt katmanda kubbe eteğinde çıkan bezemelerin motif ve renk uyumu tamamlanıp ihya edilerek korunmasına karar verilmiştir.

image32

image33

Kubbe eteğinde raspa sonucunda ortaya çıkan rumi bezemenin ihya edilimesine karar verilmiştir.

Eserde daha önceki dönemlerde yapılan restorasyon çalışmalarının teknik ve felsefi yönden  yanlış uygulamaları tarihi miras yönünden oldukça tahripkar olduğu görülmüştür.Dolayısıyla çimento sıva üzerine yapılan son dönem kalemkari restorasyonlarından çıkarılan bilgi ve bulgular değerlendirilerek uygulama felsefesindeki yanlışlıklar ortaya konulmuştur.Molla Çelebi Caminde restore edilen kubbe iç yüzeyinde orijinal kalabilmiş tezyin niteliksiz restore sonucunda oldukça az yer kaplar.Nitekim sonuçta alt katmanlarda bulunan bezemelerin canlandırılması bu restorasyonun şeklini belirlemektedir.

Yine kubbe eteklerinde eğri yüzeylerde yapılan raspa çalışmalarında klasik dönem bezemesi olan ve özgün olduğu düşünülen şemse motifi bulunmuş olup sonraki dönemde yapılan özensiz restorasyonda uygulanan şemseler ; alt katmanda çıkan ve kubbeyi taksimatlayan özgün rumi şemselerle arasında eksen kayması mevcuttur.

2.dönem kubbe eteğinde uygulanan şemse motifleri
2.dönem kubbe eteğinde uygulanan şemse motifleri

2.dönem kubbe eteğinde uygulanan şemse motifleri
2.dönem kubbe eteğinde uygulanan şemse motifleri

Kubbe eteğinde yapılan raspa sonucunda alt katmanda çıkan şemse motifi. Kubbe eteğindeki bu kompozisyonun uygulamada korunmasına karar verilmiştir.

Kubbe kasnağı bezemelerinde yapılan rölöve çalışmaları sonrası hem sahada hem arşivlerde araştırma raspaları çalışmalarına başlanıp raspa sonucunda alt katmanda Klasik dönem bezeme örneğine rastlandı.Kasnakta çıkan klasik dönem özgün bezemenin konsolidasyonu ve preservasyonu için üst düzey gayret uygulanmalıdır.

image36 image37

Kubbe kasnağında raspa sonucunda çıkan klasik dönem şemse motifinin aslına uygun olarak korunmasına karar verilmiştir. Kubbe kasnağındaki geçiş bordürlerine uygulanan araştırma raspasında alt katmanda bulunan motif mevcut olan bezemeden farklılık göstermektedir. Raspa öncesindeki mevcut bordürde rumilerden oluşan kompozisyon varken raspa sonrasında alt katmandan çıkan özgün bordür ise bitkisel formlu bir dekorasyon teşkil etmektedir. Nitekim yapılacak uygulamada alt katmanda çıkan bitkisel bezemeli bordürün ihya edilmesine karar verilmiştir.

Raspa sonrasında ortaya çıkan özgün bitkisel bordürün hemen altında kasnağı dolaşan ikinci bordürün raspalanmasında alt katmanda net olarak bezemeye rastlanmamıştır. Dolayısıyla bu mevcut bordürün yerine genel kompozisyonu tamamlayacak klasik bir bezeme önerisi getirilmiştir.

image38

image39

Kubbe kasnağında raspa sonucunda ortaya çıkan bitkisel bordürün korunup hemen altındaki bordür içinde öneri ; şöyle ki raspa öncesi bitkisel formun üst katmanında yer alan 2.dönem uygulaması rumili bordürün hemen altındaki 2.bordür kuşağı yerine   kullanılarak kompozisyonu tamamlaması düşünülmüştür.

 

2.dönem uygulaması kompozisyonu, araştırma raspası öncesi ana kubbe etekleri ve 1. ve  2. Geçiş bordürü.
2.dönem uygulaması kompozisyonu, araştırma raspası öncesi ana kubbe etekleri ve 1. ve 2. Geçiş bordürü.

1.öneri olarak

Kubbe kasnağındaki rumi motifli 1.geçiş bordürünün altındaki hatai ve rumi bezemeli 2.bordür iptal edilerek yerine 1.bordürün burada kompozisyonu tamamlaması düşünülmektedir.

Kubbe kasnağında  2.dönem uygulaması  bordürlerin raspa öncesi
Kubbe kasnağında 2.dönem uygulaması bordürlerin raspa öncesi

2.öneri olarak özgün bordörün altına bu kompozisyonun uygulanması düşünülmektedir.
2.öneri olarak özgün bordörün altına bu kompozisyonun uygulanması düşünülmektedir.

Kubbe kasnağında yine 2.dönem tezyini olan zencirek ve stilize bitkisel motifli iki geçiş bordüründen zencireğin tatbiki, bitkisel bordürün ise kompozisyonunun değiştirilmesi düşünülüyor.

Stilize bitkisel bordür için 1.öneri
Stilize bitkisel bordür için 1.öneri

Araştırma raspası sonucunda pencere atrafını kuşatan çimento sıva üzerine yapılan tezyinattın alt katmanında kalem işlerine rastlanmamıştır.

1.öneri olarak mevcut ikinci dönem bezeme kuşağının pencere kenarlarında tekrarlanması ile kompozisyonun tamamlanabileceği düşünülmüştür.

image44

2. öneri Kubbelerdeki pencere kuşakları için
2. öneri
Kubbelerdeki pencere kuşakları için

Pandantiflerde yapılan araştırma raspasında görüldü ki çimento sıva üzerine uygulanan bezemenin klasik dönem kopyası olması ile beraber raspa sonucunda alt katmanlarda herhangi bir özgün kalemişine rastlanmamıştır.

Araştırma raspası öncesi 2.dönem kalem işi uygulaması
Araştırma raspası öncesi 2.dönem kalem işi uygulaması

Aslan göğsünde 2.dönem uygulanan Klasik Dönem üslubtaki tezyinatın raspa araştırmasında özgün kalem işlerine ulaşılamamış olup kompozisyonun tekrarı düşünülmektedir.

Aslan göğsü rölöve çalışması
Aslan göğsü rölöve çalışması

Avludaki Diğer Yapılar

Molla Çelebi Cami; hamam, kütüphane, hazire ve camiden oluşmaktadır. Fakat günümüze cami ve hazire kalmıştır.  Yalnız bu yapılarla  ilgili kaynaklar incelenip taranmıştır.

Kütüphanesi

1296 (1879) tarihli salnameden öğrendiğimize göre, cami içinde bir kütüphane bulunmaktaydı. Molla Çelebi Camii kütüphanesi fihristinden anlaşıldığına göre bu kütüphanenin Molla Çelebi Camii içinde Reisülküttap Abdullah zade, Molla Mehmed Çelebi Efendi’nin ve Şeyhülislam Hamid Efendi’nin vakfettikleri kitaplar, Kılıç Ali Paşa Medresesi içindeki kütüphaneden Süleymaniye Kütüphanesi’ne nakledilmiştir. Bu fihristte 144 cilt kitap olduğundan bahsedilir. Molla Çelebi Camii’nde bulunan kitapların ne zaman Kılıç Ali Paşa Medresesi’ne taşındığı ise bilinmemektedir.

Hamamı

Fındıklı Camii’nin sağ tarafında ve Meclisi Mebusan Caddesi üzerinde bulunan Mimar Sinan’ın eseri 1957 yılında yol genişletme çalışmaları sırasında yıkılmıştır. Bu çifte hamamın kapısı üzerinde nefis bir hatla yazılmış şu kitabe vardı:

 

Didler Hazret-i Molla Efendi yapdı bir hamam

Nazirin görmedi alemde erbab-ı nazar anın

Su gibi n’ola aksa ayağına saf meşrebler

Ki zira şimdi oldur ab-ı ruyu sahn-ı dünyanın

Görenler ol makam-ı dil-güşanın didi tarihin 

Leb-i deryada seyran eyle hamamını Molla’nın 989(1581)

 

Bu güzel hatlı mermer kitabenin yarısı bugün Çarşıkapı’daki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Medresesi mektebinin kapısı önündedir. Diğer yarısı, Topkapı Sarayı Mustafa Paşa Köşkü bahçesindedir. Eskiden İstanbul’un en işlek hamamlarından biri olan yapının soyunmalık bölümleri kagir duvarlı ve sakıflıdır. Sıcaklık bölümleri ise üç eyvan şemasına sahipti. Plan itibariyle Ayasofya’nın karşısındaki Haseki Hamamı’na benzeyen yapının yıkımından kısa bir süre önce sıcaklıkları birleştirilmiş, erkekler kısmının helaları ile kadınlar kısmının soyunmalığı ortadan kaldırılmış ve tek hamama dönüştürülerek klasik özelliklerini yitirmiştir. Bu hamamın cadde üzerindeki soyunma yeri, XVIII. yüzyıl sonları ve XIX. yüzyıl başlarının sivil mimarisine uygun bir konak cephesi karakterine sahipti.

Haziresi

Caminin batısında yer alan dikdörtgen hazire, İskele Sokağı’na bakan duvarla deniz tarafındaki kitabelerden anlaşıldığına göre batı ve güney yönlerinden 1132’de (1720) ruznamçe-i evvel Hüseyin Paşazade Hacı Bey tarafından inşa ettirilmiştir. Hazirede bulunan mezar taşlarının en eskisi, 1112 (1719) tarihli Şeyhülislam Sadreddin zade Mehmed Sadık Efendi’ye aittir. Fakat bazı kaynaklardan anlaşıldığına göre bu hazire XVI. yüzyıldan beri mevcuttur. 958 (1551) tarihinde vefat etmiş olan Emir Çelebi adlı bir zat defnedilmiştir. Fakat kabir taşı mevcut değildir.

Kitabe 1
Kitabe 1

Hazirenin sokağa bakan duvarında şu kitabe yazılmıştır:

Muhammed bey efendi ibn-il-haç Hüseyin paşa

Göçüp bu dehri dundan kıldı azmi alemi bala

Hemişe bişe evrad ile ezkar idi ol zate

Şeb-ü ruz eyledi tahsili zadi alemi ukba

Kiraren haç ile tamiri Beyte itdi çok hizmet

Şefi ola ana ruzi cezada Kabeyi ülya

Eğerçi canibi devletten olmuşdu ana memur

Bicay averdei hizmet olub sa’y eyledi Hakka,

Tehidestane in’am etmeği murad edinmişdi,

Tasadduk itmede ihmal-ü imsak itmedi asla

Nice def’a olub ruznamçei evvel yine ahir,

Kapandı defteri amali itti zimmetin ibra

Ser amed olmuş iken hacegani devlet içinde

Kodu balin haşt-i lahde ser-i kabri idüb me’va

Olub tay gerdei desti ecel ruznamçe-i ömrü

Salah üzre murur etmişdi evkati bu alemde

İde ukbade bari cayigahin cenneti ala

Gelüb bir daiyi İhlas-bişe didi tarihin

Muhammed Beyefendi eyleye rahmet sana Mevla. 1132

Kitabe 2
Kitabe 2

Hazirenin denize bakan duvarında şu kitabe yazılmıştır:

Yegâne hâce-i  rûz-name-i evvel ol Muhammed Bey

Bekaya intikal etdi aleyhürrahmetü’l- Bâri

Adimü’l- mesel idi kendüye mahsus idi merhûmun

Gerek evzâ’ u etvârı gerek reftâr u güftârı

 

Olup kırk elli yıl pirâye-bahş-i mesned-i ikbâl

Sudûr-ı devlete hemvâre sevk-i hayr idi kârı

Haridar-ı -ı metâ’-ı devlet-i dehr idi zâhirde

…. itibar etmezdi amma zerre mikdârı

Ubeydullah-ı ahrâra müdâni idi iclâli

Sülûk ehlinden efzun idi evrâd ile ezkârı

Hulûs-ı kalb ü hüsn-i hâline besdür bu şâhid kim

Olub me’mur bâ- hükm-i Hümayun-ı cihândârî

 

Mücavir oldu beş yıl Mekke’de bu eyledi ma’mur

Harab olmuş iken mecra-yı âb-ı rahmet-âsârı

Ale’t- tahsis ahâli-harem yâd eyleyüb hayrın

İderler dergeh-i Hakk’a duâ yalvarı yalvarı

Hüdâ sa’yin ide unvân menşur-i müberrâtı

Bu hayr-ı bi-bedel oldukça rûz-ı haşre dek cârî

Didiler Tâibâ tarih-i fevtin gûş idüb herkes

İde cennet Muhammed Bey Efendi menzilin Bâri

Fi Sene 1132 (1719-1720)

RUZ-NAMÇE-İ EVVEL MERHUM EL-HAC MUHAMMED BEY RUHUNA EL- FATİHA

Sene 1132

HZR-A: El- fatiha Yine evlâd-ı ibn-i Sadreddin’den  düşüb hâke o mahdum-ı kiramı  dua idüb didim tarih-i fevtin  Kerimâ Adn ola feth-i makamı El fatiha 1133 (1720)
HZR-A: El- fatiha Yine evlâd-ı ibn-i Sadreddin’den
düşüb hâke o mahdum-ı kiramı
dua idüb didim tarih-i fevtin
Kerimâ Adn ola feth-i makamı
El fatiha 1133 (1720)

HZR-C: Hüseyin Paşazade Ruz-namçe-i evvel merhum El-Hac Muhammed Bey Efendi ruhuna el-fatiha Sene: 1132 (1719-1720)
HZR-C: Hüseyin Paşazade Ruz-namçe-i evvel merhum El-Hac Muhammed Bey Efendi ruhuna el-fatiha
Sene: 1132 (1719-1720)

 

HZR-D: Hüve’l- Hayyü’l- bâki Molla Çelebi Cami-i şerifi imamı merhum ve mağfur el- muhtac ilâ rahmeti Rabbihi’l- Gafur el- hâc Hafız Ahmed Efendi’nin ruhiyçün el- fatiha  Sene: Fi 15 Safer 1253 (15 Kasım 1788)
HZR-D: Hüve’l- Hayyü’l- bâki
Molla Çelebi Cami-i şerifi imamı merhum ve mağfur el- muhtac ilâ rahmeti Rabbihi’l- Gafur el- hâc Hafız Ahmed Efendi’nin ruhiyçün el- fatiha
Sene: Fi 15 Safer 1253 (15 Kasım 1788)

 

HZR-E: Hüve’l-baki  Âl-i Sadreddinden sâbıkan Mekke-i Mükerreme kadısı Mektûbîzâde merhum ve mağfur Muhammed Sadeddin Efendi ruhiyçün el-fatiha Sene: Fi 15 Şaban 1187 (1773-1774)
HZR-E: Hüve’l-baki
Âl-i Sadreddinden sâbıkan Mekke-i Mükerreme kadısı Mektûbîzâde merhum ve mağfur Muhammed Sadeddin Efendi ruhiyçün el-fatiha
Sene: Fi 15 Şaban 1187 (1773-1774)

HZR-J : Hüve’l- bâki Âl-i Sadreddin’den ve müderrisin-i kiramdan Es-Seyyid Muhammed Kemal Efendi? ibnü’l- merhum Mektûbîzâde Muhammed Sadeddin Efendi ruhiyçün el-fatiha
HZR-J : Hüve’l- bâki
Âl-i Sadreddin’den ve müderrisin-i kiramdan Es-Seyyid Muhammed Kemal Efendi? ibnü’l- merhum Mektûbîzâde Muhammed Sadeddin Efendi ruhiyçün el-fatiha

HZR-K: Âl-i Sadreddin’den merhum u mağfur Es-Seyyid Muhammed Tahir Monla İbnü’s- Seyyid Atâullah Efendi ruhlarına el- fatiha 1197 (1782)
HZR-K: Âl-i Sadreddin’den merhum u mağfur Es-Seyyid Muhammed Tahir Monla İbnü’s- Seyyid Atâullah Efendi ruhlarına el- fatiha 1197 (1782)

HZR-L: Hüve’l- bâki Âl-i Sadreddin’den ve müderrisin-i kiramdan Es-Seyyid Muhammed Atâullah Efendi ibnü’l-merhum Mektûbîzade Muhammed Sadeddin Efendi ruhiyçün el-fatiha  Sene: B (Receb)1193 (1779)
HZR-L: Hüve’l- bâki Âl-i Sadreddin’den ve müderrisin-i kiramdan Es-Seyyid Muhammed Atâullah Efendi ibnü’l-merhum Mektûbîzade Muhammed Sadeddin Efendi ruhiyçün el-fatiha
Sene: B (Receb)1193 (1779)

HZR-N : Hüve’l- Hallâku’l- bâki Anadolu Kazaskerliği payesiyle sabıkan İstanbul kadısı olan Sadreddinzade merhum Mektûbî el-Hac Abdurrahman Efendi ruhuna el-fatiha  Sene: Fi 12 Rebiülevvel 1160 (24 Mart 1747)
HZR-N : Hüve’l- Hallâku’l- bâki
Anadolu Kazaskerliği payesiyle sabıkan İstanbul kadısı olan Sadreddinzade merhum Mektûbî el-Hac Abdurrahman Efendi ruhuna el-fatiha
Sene: Fi 12 Rebiülevvel 1160 (24 Mart 1747)

HZR-O : Sadreddinzâde merhum Abdülhayy Efendi el-ruhuna fatiha 1122 (1710)
HZR-O : Sadreddinzâde merhum Abdülhayy Efendi el-ruhuna fatiha 1122 (1710)

HZR-P: Hüve’l- hayyü’l-lezi lâ-yemut  Sabıkan Medine-i Amid kadısı Sadreddinzâde merhum Muhammed Nurullah Efendi ibnü’l- merhum Mektûbî Abdurrahman Efendi ruhiyçün lillâhil fatiha  1180 (1767)
HZR-P: Hüve’l- hayyü’l-lezi lâ-yemut
Sabıkan Medine-i Amid kadısı Sadreddinzâde merhum Muhammed Nurullah Efendi ibnü’l- merhum Mektûbî Abdurrahman Efendi ruhiyçün lillâhil fatiha
1180 (1767)

Restitüsyonu

Fındıklı Molla Çelebi Cami tarihsel süreçte geçirdiği doğal afetler sonucunda çeşitli eklere ve müdahalelere maruz kalmıştır. Tarihi haritalardan yararlanılarak restitüsyon projesi çizilmiştir. Ancak her bir tarihi haritada ve eski fotoğraflarda farklılıklar gözlenmiştir. Bu nedenle birinci ve ikinci dönem olmak üzere iki restitüsyon projesi çizilmiştir. Birinci dönem restitüsyon projesi çizilirken caminin ilk yapımındaki karakteristik mimari nitelikleri (plan şeması, cephe özellikleri vb.) temel alınmıştır. II. Dönem restitüsyona belirtilen dönem ekleri ise tarihi haritalardan ve eski fotoğraflardan çıkarılabildiği kadarıyla vaziyet planı olarak rapora eklenmiştir.

Birinci Dönem Restitüsyon Raporu

Molla Çelebi Camii ilk olarak bir külliyenin parçası olarak inşa edilmiştir. Ancak bu külliyeden günümüze sadece cami ulaşabilmiştir. Cami zaman içinde deprem ve yangınlardan zarar görmüş ve birçok onarım geçirmiştir. Fakat cami, yine de günümüze aşağı yukarı ilk haliyle gelebilmiştir. 1723 ve 1724 senesinde Fındıklı’da Molla Çelebi Camii civarında çıkan yangınlarda birçok ev ve dükkân harap olurken Fındıklı Hamamı’nın da camekânı yanmıştır. Başbakanlık’a bağlı Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığın’dan edinilen belgelere göre cami 1822, 1862, 1870, 1884, 1894, 1901 yıllarında onarılmıştır.

İkinci Dönem Restitüsyon Raporu

Halid Eraktan İstanbul Ansiklopedisi’ndeki Fındıklı Cami başlıklı yazısında; 1822 yılında çıkan büyük yangın sonrasında harim bölümünün aslına uygun olarak onarıldığını ancak son cemaat yerinin ahşap direkli bir sundurmaya dönüştürüldüğünü, hünkâr mahfilinin genişletildiğini belirtmektedir. Cengiz Orhonlu ise Fındıklı başlıklı yazısında 1822 yılındaki Tophane yangınından sonra tamir edilirken hünkâr mahfili ilave edildiğinden bahsetmektedir. 1913-1914 yılına ait Alman Mavileri adlı kitabın haritasında bahsedilen hünkâr mahfili gösterilmiştir. Ayrıca hünkâr mahfili ayaklar üstünde taşınan çıkmasıyla 19. yüzyıl fotoğraflarında görülmektedir. Ancak 1926 yılına ait Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında hünkâr mahfili bulunmamaktadır.

 

Son olarak 1822 yılındaki onarımda yenilenen son cemaat sundurması 1958’deki Vakıflar İdaresi’nin yaptırdığı esaslı onarımda iptal edilmiş, caminin inşa edildiği dönemin klasik üslubuna uygun, kubbeli bir son cemaat yeri revağı konmuş, aynı şey özgün olmayan süsleme öğeleri ve birtakım ekler içinde gerçekleştirilmiştir. Fakat hamam, 1958 kamulaştırmaları ve imarında yola feda edilip yok edilmiştir.

Caminin önüne 1787’de ünlü Sadrazam Koca Yusuf Paşa, Türk rokokosunun en güzel eserlerinden olan bir çeşme yaptırmıştır. Pembe mermer oymaları ve kurşun kubbeli çatısı ile güzel bir eser olan bu çeşme, klasik caminin alnına, revakların tam önüne kondurulmuştur. 1957-1958 yol genişletilmesinde buradan sökülmüş ve bugünkü yerine, Kabataş set üstüne monte edilmiştir.

1913-1914 yılına ait Alman Mavileri ve 1926 yılına ait Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında cami avlusunun batısında hazirenin devamında mekânlar sıralanmaktadır. Hazire ile müştemilat olduğu tahmin edilen bu yapı dizisinin arasından bir kapı ile günümüzde parka dahil edilmiş Fındıklı Sokak’tan giriş verilmiştir.

1997 yılında caminin son cemaat yerinde çıkan yangında ana giriş kapısı kısmen yanmak, kavrulmak etrafı islenmek ve ıslanmak suretiyle zarar görmüştür. 2001 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından minare külahını taşıyan seren direğinin yola doğru sapmış olduğu tespit edilmiştir. Bunun sonucunda petek taşlarında yarılmalar meydana geldiği, şerefe korkuluğunu oluşturan taşların malzeme karakteristiğini kaybettiği, şerefe döşemesi altında 1.50 m mesafedeki gövde

taşlarında yarılma ve çatlamalar olduğu; 1999 Marmara depreminde çatlak ve yarılmaların daha da arttığı belirtilmiştir. Bu nedenle minarenin şerefe döşemesi 1.5 m altına kadar sökülmüş, sökülen kısım mevcut malzeme ve özgün yapım tekniğinde yeniden yapılmıştır. (İstanbul II Numaralı KTVKK Arşivi) 2006 yılında son cemaat yerinde döşeme kaplamalarının yerine granit levha döşenmiştir, girişinin mermer eşik konularak yükseltilmiştir.

Alman Mavileri 1913-1914 Birinci Dünya Savaşı Öncesi İstanbul Haritaları Cilt II Pafta:F11/3,– Fındıklı Molla Çelebi Cami
Alman Mavileri 1913-1914 Birinci Dünya Savaşı Öncesi İstanbul Haritaları Cilt II Pafta:F11/3,– Fındıklı Molla Çelebi Cami

Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında İstanbul 1926, s.105 – Molla Çelebi Cami
Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında İstanbul 1926, s.105 – Molla Çelebi Cami

Belge 1 Caminin 19. yüzyılda denizden görünümü
Belge 1 Caminin 19. yüzyılda denizden görünümü

Belge 2 Son cemaat önündeki 1958 yılında Kabataş’a taşınan özgün dönem eki çeşme
Belge 2 Son cemaat önündeki 1958 yılında Kabataş’a taşınan özgün dönem eki çeşme

Belge 3 Caminin doğusuna bitişik yapılmış özgün dönem eki hünkâr mahfilinin kaldırıldığı duvar yüzeyinden okunabilmektedir.
Belge 3 Caminin doğusuna bitişik yapılmış özgün dönem eki hünkâr mahfilinin kaldırıldığı duvar yüzeyinden okunabilmektedir.

1958 yılında yapılan onarımdan sonra cami
1958 yılında yapılan onarımdan sonra cami

1958 yılında yapılan onarımdan sonra cami
1958 yılında yapılan onarımdan sonra cami

1958 yılında yapılan onarımdan sonra cami
1958 yılında yapılan onarımdan sonra cami

RESTORASYON

Fındıklı Cami’nin gerek anıt niteliği taşıması, gerekse Mimar Sinan’a ait olması nedeniyle mevcut işlevinin sürdürerek onarılması farklı bir özen arz etmektedir. Camiye yapılacak onarım müdahaleleri bu bağlamda ele alınmıştır. Restorasyon projesi restitüsyon projesine bağlı kalınarak çizilmiştir. Caminin İstanbul trafiği için önemli bir aks üzerinde konumlanmış olması ve boğaz siluetindeki önemli yeri nedeniyle cephe yüzeylerine yapılacak restorasyon müdahalelerinde ayrıca önem verilmesi gerekmektedir.

 Müdahaleye Yönelik Kararlar

  • Meclis-i Mebusan Caddesine bakan son cemaat yeri yüzeylerindeki kir-karbon oluşumların malzeme raporunda belirtilen şekilde temizlenmesi önerilmektedir. Temizleme işlemi sırasında yalnız kir tabakasının kaldırılmasına, taş veya tuğla yüzeyin tahrip edilmemesine özen gösterilmelidir.
  • Ahşap ve taş mimari elemanlar üzerindeki muhdes boyalar temizlenerek gerekli malzeme ile yenilenmeli veya yüzey doğal haliyle bırakılmalıdır.
  • Ahşapkapı ve pencere doğramaları basit onarım yapılarak işlerlik kazandırılmalıdır. Geç dönemde boyanmış ise temizlenerek gomalak cila sürülmelidir.
  • Çatıdaki kurşun kaplamalar elden geçirilecek,  gerekli ise alt tabakası ile birlikte yenilenecektir. Duvar birleşim detayındaki sorunlar giderilecek, muhdes merdiven kaldırılacaktır.
  • Mevcut muhdes Genel WC binası tamamen yıkılarak arazi özgün kotuna getirilecektir.  Koruma Kurulu’nca uygun görülen yeni yerinde projedeki detayı gibi yeniden inşa edilecektir. Restitüsyon projesinde parsel alanına tam olarak yayılan cami ve avlusu, geç dönemde kıyı şeridinden ve Meclisi Mebusan Caddesinden kayıplara uğramış ve doğu-batı doğrultusunda genişletilmiştir. Buna bağlı olarak restitüsyon projesinde parselin batı sınırı boyunca konumlanmış nitelikli bir mimariye sahip olmayan müştemilat yapı dizisi restorasyon projesinde uygulanmamıştır. Genel olarak cami işlevi kapsamında gerek duyulan Wc ve abdesthane mekânlarını içeren yapı, açık abdest alma mekânlarının doğusunda imam evi temelleri üzerinde konumlanması önerilmektedir.
  • Hazire bölümündeki lahit ve mezar taşları üzerindeki müdahale işlemleri üç aşamada temizlik, tamamlama ve koruma şeklinde yapılacaktır.
  • Yapıya uygun bir çevre düzenlemesi yapılacak,  çimlendirme ve yerden aydınlatma yapılacaktır. Güneydeki bahçe duvarı üzerindeki çeşme abdesthane olarak yeniden düzenlenecektir.  Çeşmenin zemin kotu uygulama aşamasında yapılacak kazı sonucunda tespit edilecektir.

 Cami İçerisinde Yapılması Önerilen İş Kalemleri

  • İç mekândaki mevcut ahşap döşeme elden geçirilecek, çürüyen ve aşınan kısımlar yenilenecektir. Döşeme üzerine elektrikli şilte ile kontrollü yerden ısıtma sistemi yapılacaktır. Ana giriş kapısı önündeki mermer seki kaldırılacaktır. Son cemaat yerindeki geç dönemde yapılmış granit kaplamalar kaldırılarak altında varsa özgün kaplama malzemesi (şeşhane tuğlası) basit onarımı yapılarak korunacak, kırılanlar yenisi ile değiştirilecektir. Eğer geç dönem eki doğal taş kaplamanın altında özgün malzeme bulunmazsa şeşhane tuğlası yapılacaktır.
  • Muhdes doğramalar, dolap kapakları ve raf sistemleri restorasyon projesinde belirtilen detaylarda masif ahşaptan ön koruma yapılarak imal edilmelidir. Muhdes giriş kapısı kaldırılmalıdır. Özgün kapı basit onarımla ile işlerliği kazanacak duruma getirilmeli, aksi takdir masif ahşaptan ön korumalı bir kapı imal edilmelidir. Muhdes ahşap kafesler ayıklanmalıdır. Üst kat kadınlar mahfilindeki kafeslerin yerine dönem yapılarında kullanılmış restorasyon projesinde detayı verilen ahşap korkuluk yapılmalıdır. Giriş bölümünü kapatan muhdes ahşap doğramalı bölmeler kaldırılmalıdır.

Cephelerde Yapılması Önerilen İş Kalemleri

  • Cephelerde yoğunlaşan yüzey kayıpları farklı boyutlarda oluşmuştur. 5 cm derinliğe kadar olan kayıplara müdahale edilmeyecektir. 5 cm den derin olan yüzey kayıplarında 15 cm e kadar çürütme yapılarak boşalan yere taş kaplama yapılacaktır.
  • Sıva dökülmesi görülen yerlerde öncelikle araştırma raspası yapılarak özgün malzeme karışımı belirlenmelidir. Dökülen bölümde özgün malzeme ile onarım yapılacaktır.
  • Geç dönemde yapılmış çimento esaslı harç müdahaleleri temizlenerek malzeme raporunda tespit edilen özgün malzeme kullanılarak gerekli onarım yapılacaktır. Minare gövdesindeki taşların derzlerindeki harç taşmaları ayıklanmalıdır.
  • Yapısal çatlaklara yapılacak müdahalede teknik rapora bağlı kalınacaktır. Çatlaklar bu rapora bağlı kalınarak sönmüş kireç ve agrega karışımı enjeksiyon harcı ile doldurularak onarılacaktır. Kılcal çatlaklarda özgün malzeme tespit edilerek bu malzeme ile doldurulacaktır.
  • Bitkilenme nin görüldüğü bölgelerde öncelikle mekanik yöntemlerle ayıklama, sonrasında çimlenme zamanı ilaçlama (randup ultra) yapılarak temizlenecektir. Doğu cephesindeki yosunlaşmaya neden olan nem ve zemin suyuna karşı restorasyon projesinde belirtilen detaylarda drenaj yapılacaktır.
  • Eksik ve bozulan tezyinatlar için öncelikle araştırma raspası yapılacaktır. Araştırma raspasında herhangi bir özgün veriye ulaşılamazsa benzer örneklerine uygun şekilde tamamlanacak veya yenilenecektir.
  • Metal bilezik, kenetler, gergiler ve lokma parmaklıklar üzerindeki geç dönem boyaları ve pas mekanik (zımpara) yöntemle temizlenecek ve kimyasal (iki kat antipas sürülerek) yöntemlerle korunacaktır. Metal eleman işlerliğini yitirdi ise yenisiyle değiştirilecektir.
  • Yıpranmadan dolayı oyulmuş veya önceki onarımlarda çürütülüp bırakılmış yüzeylerdeki malzeme kayıpları tamamlanmalıdır. Taş bloklar horasan harcıyla özgün duvara entegre edilmelidir.

 

KAYNAKÇA

Anadol, Çağatay; Ersoy, Seden, Jacques Pervititch Sigorta Haritalarında İstanbul, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul

Akkuş, Ayla, İstanbul’daki Altı Dayanaklı Camilerin Başlangıcı ve Gelişmesi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Bitirme Tezi, İstanbul 1971.

Aslanapa, Oktay; Mimar Sinan, Kültür Bakanlığı Yayınları,  Ankara 1992.

Ayvansarayi, Hüseyin Efendi, Hadikatü’l Cevami, İşaret Yayınları, İstanbul 2001.

Cezar, Mustafa, “Osmanlı Devrinde İstanbul Yapılarında Tahribat Yapan Yangınlar ve Tabii Afetler, Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri 1, s.327-414, DGSA, İstanbul 1963.

Çobanoğlu, Ahmet Vefa, “Beyoğlu’ndaki Camiler”, Geçmişten Günümüze Beyoğlu I, Türkiye Anıt Çevre Turizm Değerlerini Koruma Vakfı – Beyoğlu Belediyesi, İstanbul 2004, s.341-360.

Eraktan, Halid, “Fındıklı Camii”, İstanbul Ansiklopedisi, Koçu Yayınları, İstanbul 1971, C.10, s.5750-5752.

Eyice, Semavi, İstanbul Minareleri, Güzel Sanatlar Akademisi Türk Sanatı Tarihi Enstitüsü Yayınları:1, İstanbul 1963.

Gülersoy, Çelik, “Fındıklı’nın Tarihçesi”, Arkeoloji ve Sanat, İstanbul 1981, C.4, S.12-13, s.13-18.

Gülersoy, Çelik, “Fındıklı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. 3, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul 1994, s.309-311.

Günay, Reha, Mimar Sinan ve Eserleri, YEM Yayınları, İstanbul 2002.

Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul, Hazırlayanlar: Seyit Ali Kahraman – Yücel Dağlı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003.

Haksan, M. Mermi, İstanbul Hamamları, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yayınları, İstanbul 1995.

İyanlar, Arzu, “Molla Çelebi Külliyesi”, İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2005, C.30, s.243-245.

Konyalı, İbrahim Hakkı, Mimar Koca Sinan’ın Eserleri, Ülkü Basımevi, İstanbul 1950.

Kuban, Doğan, “Sinan (Mimar)”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C. 6, Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul 1994, s.563-567.

Kuran, Aptullah, Mimar Sinan, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul 1986.

Müller-Wiener, Wolfgang, İstanbul’un Tarihsel Topografyası, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2002.

Orhonlu, Cengiz, “Fındıklı Semtinin Tarihi Hakkında Bir Araştırma”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Eylül 1955 İstanbul, C.8, S.11-12, s.51-70.

Orhonlu, Cengiz, Tophane-Cihangir-Salıpazarı-Fındıklı-Kabataş-Ayazpaşa Semtlerinin Tarihi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, Mezuniyet Tezi, İstanbul 1950-51.

Öz, Tahsin, İstanbul Camileri, C. I-II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1997.

Özcan, Abdülkadir, “Mimar Sinan’a Siparişte Bulunanlar”, Mimarbaşı Koca Sinan Yaşadığı Çağ ve Eserleri I, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, İstanbul 1988, s.131-145.

Ramazanoğlu, Gözde, Mimar Sinan’da Tezyinat Anlayışı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1995.

Sönmez, Zeki, Mimar Sinan İle İlgili Tarihi Yazmalar-Belgeler, Mimar Sinan Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1988.

Sözen, Metin, Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 1975.

Tanman, Baha, “Molla Çelebi Camii”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, T.C. Kültür Bakanlığı ve Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul 1994, C. 5, s.483-484.

 

 

 

 

 

 

 

Prof. Çılı: Ağa Camii’nde gereken yapılmıştır!

Prof. Çılı: Ağa Camii’nde gereken yapılmıştır!

Tarihi eser ve restorasyon uzmanı İstanbul Teknik Üniversitesi Restorasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feridun Çılı ile Ağa Camii restorasyonunu konuştuk

İbrahim Ethem Gören/ Dünya Bülteni – Kültür Servisi

İki yıl süren yenileme çalışmalarının ardından Beyoğlu Hüseyin Ağa Camii geçtiğimiz ay ibadete açılmıştı…

M. 1594 yılında Galatasaray Ağası Şeyhülharem Hüseyin Ağa tarafından yaptırılan İstiklal Caddesi’ndeki Hüseyin Ağa Cami 2 yıllık restorasyon çalışmaları tamamlanarak 14 Şubat Cuma günü yeniden ibadete açıldı.

Halk arasında Ağa Camii olarak bilinen 420 yıllık geçmişe sahip Osmanlı dini mimari eseri, 1999 yılındaki Gölcük depreminde hasar görmüş, ardından kontrollü olarak ibadete açık tutulmuştu.

Ağa Camii’ndeki tahribatın bir bölümünün Demirören AVM inşaatından sonra ortaya çıktığına dair kamuoyunda bir kanaat bulunmakla birlikte İstanbul Teknik Üniversitesi Restorasyon Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. FERİDUN Çılı tarafından hazırlanmış Ağa Camii’nin 1999 depreminde zarar gördüğüne ve Demirören AVM yapımında zarar görmediğine dair raporu var.

AVM inşaatı esnasında çatlaklardaki hareketleri izlemek üzere çatlaklara komperatör çatlak ölçer yerleştirilerek periyodik ölçümleri yapılmış, teknik ölçümlerde AVM inşaatının AĞA Camii’ne zarar vermediği kanaatine varılmış.Bunlarla birlikte kamuoyunda Demirören AVM’nin Ağa Camii’ne zarar verdiği kanaati üzerine mezkur şirket Ağa Camii’ni restorasyon masraflarını üstlenmiş.

Cami yıkılma riskiyle karşı karşıya kalınca 2 yıl önce restorasyona alınmıştı. Tonozları çelik halat sistemiyle desteklenerek güçlendirilen camiinin çatı makas sistemi, ahşap döşemeleri, kalem işleri yenilendi.  Osmanlı dönemindeki orijinal mimari kurgusunda yer almayan tuvaletler yer altına indirilerek, avlu mermerle kaplandı.

Geçtiğimiz ay, uzun bir aradan sonra cemaatine kavuşan camiyi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından ibadete açılmıştı…

Geride kalan bir aylık süre zarfında Ağa Camii restorasyonu gündemde tutulma gayretine girildi. Hükümetle hesabı olanlar sanat, estetik ve mimari çalışmalara da gölge düşürecek yayınlar yaptı. Bu bağlamda yapının üzerindeki çok katmanlı tarihsel dönemlerin izlerini taşıyan müdahalelerin kazınarak homojen bir hale dönüştürüldüğü, camiinin anonim bir 16. Yüzyıl eseri haline dönüştürüldüğü ve Ağa Camii’nin 2013 model bir yapı haline getirildiği iddia edildi…

Ağa Camii’nde konuyla ilgili olarak tarihi eser ve restorasyon uzmanı İstanbul Teknik Üniversitesi Restorasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feridun Çılı ile görüştük…

İbrahim Ethem Gören: Feridun Bey, Ağa Camii restorasyonunu genel anlamda değerlendirir misiniz?

Prof. Dr. Feridun Çılı: Ağa Cami restorasyonu, çatısı olduğu gibi çökme tehlikesinde olan bir yapının yoktan var edilmesidir.

Binada hangi türden hasarlar vardı?

Caminin çatısını oluşturan iki tonozda aralığı 15cm~20cm’ye ulaşan ve yarılma da denilebilecek iki adet diyagonal çatlağa ek olarak tüm cephe duvarlarında, minarede ve avluda çeşitli açıklıklarda sistematik çatlak oluşumu bulunuyordu.

Bahsettiğiniz hasarlara nasıl müdahale edildi?

En önemli çatlak/ayrılma denilebilecek tonoz çatlaklarının daha fazla açılmasına izin vermemek amacı ile tonozlara dik doğrultuda dört adet ön gerilmeli gergi düzenlendi.

Benzer gergiler, yapının bütünlüğünü korumak amacı ile tonozlara paralel doğrultuda da yerleştirildi. Gergilerde paslanmaz çelik kullanıldı. Yapının bütünlüğünü ve kararlılığını sürdürebilmek için cephe duvarlarının en üst kotunda yine paslanmaz çelikten bir hatıl sistemi düzenlendi. Yapıdaki diğer tüm çatlaklar genişliklerine bağlı olarak değişik şekillerde onarıldı.

Binanın sıvalarını sökerken sürprizlerle karşılaştınız mı?

Gayet tabii. Bu aşamada yapıya daha önceki dönemlerde yapılmış tüm müdahaleler görüldü. Bunların bir bölümü günümüz restorasyon ilkeleri ile uyuşmadığı için değiştirildi/kaldırıldı.

 

Binanın cephelerinde mühür gibi yuvarlak metal parçaları duruyor. Bunlar ne işe yarar?

Bunlar, tonozlara paralel ve dik doğrultuda düzenlenmiş gergilerin sabitleme/ankraj plakalarıdır.

Mimar Koray Gümüş, Zaman Gazetesi’ne verdiği bir mülakatta Ağa Camii’nin dışarıdan bakıldığında yapının üzerindeki çok katmanlı tarihsel dönemlerin izlerini taşıyan müdahalelerin kazınarak homojen bir hale dönüştürüldüğü ve camiinin 2013 model bir bina olduğunu söylüyor… Bu hususta sizin kanaatleriniz nelerdir?

Kesinlikle katılmıyorum, daha doğrusu yapının tarihi ve hasar durumu hakkında hiç bir bilgisi olmayan insanların fikir belirtmesini gereksiz buluyorum. Yoldan geçerken bakılınca tonozların göçmenin eşiğinde olduğu görülemez. Dahası, bu restorasyon, kurullarca da onanmış bir restorasyon projesi kapsamında ve bir bilim heyetinin gözetiminde yapıldı. Yapılan, bu emeğe saygısızlıktır.

Camiinin eski fotoğraflarına baktığımıza tonozlarda ciddi çatlak ve yarıklar olduğunu görüyoruz. Bunlar nasıl tamir edildi? Yapılan işlem bilimsel açıdan doğru mudur?

Yapılan müdahale bilimsel açıdan doğrudur. Daha iyi bir yöntem bulunduğunda yapılan müdahale bir gün içinde kaldırılabilecek kadar basittir.

Camiinin eski fotoğraflarına baktığımızda kolonların daha büyük ve heybetli olduğu görülüyor. Şu anki durumda kolonların ince ve narin olduğunu görüyoruz. Bu camiinin statiği açısından tehlike oluşturur mu?

Hayır oluşturmaz. Camide mihrap cephesine yakın tuğla ayakların üzerinde kalınlığı 20cm~25cm’ye varan çok az donatılı kalitesiz betonla oluşturulmuş betonarme mantolar bulunmaktaydı. Bu tabaka tamamen alınarak yerine çelik köşebentler ve etriye gibi çalışan ön gerilmeli çubuklarla oluşturulmuş çelik manto konuldu. Çelik manto, tuğla ayağın üst kotlarında kapatılmayarak görünür halde bırakıldı.

Sizce restorasyonla yeniden inşa projeleri arasında nasıl bir denge sağlanmalıdır? Bu denge Ağa Camii örneğinde nasıl korunmuştur?

Ağa Camii’nde yapılan işin adı “restorasyon” olup yapıda korunması gereken ya da korunabilecek tüm öğeler korunmuştur. Yeniden yapım ise, laftan da anlaşılacağı üzere “yeniden yapım” dır. Bu iki kavramı karıştıranların eleştirisine kulak asmamak gerekir.

“Ağa Camii 16. Yüzyıla ait anonim bir yapı hüviyetine dönüşmüştür” iddiası hakkında neler söylemek istersiniz?

Cami gerektiği şekilde restore edilmiş ve güçlendirilmiştir. Gerisi boş laftır…

 

 

Ağa Camii de gerçeklerin üzeri örtüldü

Yüksek Mimar Uludağ: Ağa Camii tartışmalarında bilimsel gerçeklerin üzeri örtüldü

Ağa Camii de gerçeklerin üzeri örtüldü (Foto-Galeri)

SON DEVİR-İbrahim Ethem Gören

Beyoğlu’nun simgelerinden Hüseyin Ağa Camii restore edilerek Şubat ayında ibadete açılmıştı. Ağa Camii, iki yıllık restorasyon sürecinin ardından 14 Şubat Cuma günü cemaatiyle buluşmuş, Cuma namazı öncesinde yapılan törende Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ibadethanenin kurdelesini kesmişti…

M. 1594 yılında Galatasaray Ağası Şeyhülharem Hüseyin Ağa tarafından yaptırılan İstiklal Caddesi’ndeki Hüseyin Ağa Camii 400 yılı aşkın geçmişiyle Beyoğlu silüetinde önemli bir yer edinmişti.

Halk arasında Ağa Camii olarak bilinen 420 yıllık geçmişe sahip Osmanlı dini mimari eseri, 1999 yılındaki Gölcük depreminde hasar görmüş, ardından kontrollü olarak ibadete açık tutulmuştu.

Cami yıkılma riskiyle karşı karşıya kalınca restore edilmişti. Geride kalan bir aylık süre zarfında Ağa Camii restorasyonu gündemde tutulma gayretine girildi. Hükümetle hesabı olanlar sanat, estetik ve mimari çalışmalara da gölge düşürecek yayınlar yaptı.

Bu bağlamda yapının üzerindeki çok katmanlı tarihsel dönemlerin izlerini taşıyan müdahalelerin kazınarak homojen bir hale dönüştürüldüğü, camiinin anonim bir 16. Yüzyıl eseri haline dönüştürüldüğü ve Ağa Camii’nin 2013 model bir yapı haline getirildiği iddia edildi…

Ağa Camii’nde konuyla ilgili olarak tarihi eser ve restorasyon uzmanı yüksek Mimar Sevilay Uludağ ile görüştük

İbrahim Ethem Gören: Sevilay Hanım, Ağa Camii mimarisinin Beyoğlu, Taksim ve bir adım öte İstanbul için önemi hakkında neler söylemek istersiniz?

Sevilay Uludağ: Osmanlının her döneminde özellikle ticaretin canlandığı 18. ve 19. yüzyıllardan itibaren İstiklal Caddesi yerleşim olarak İstanbul’un kalbi, merkezi olmuştur. İstiklal Caddesi, Beyoğlu, gayrimüslim ve Müslümanların yüzyıllardan beri birlikte yaşadığı kültür ve ticaret  merkezidir. İstiklal Caddesi farklı dinlere mensup vatandaşlarımızın birlikte yaşadığı bir mekândır ve Hüseyin Ağa Camii de buradaki tek cami olmasından dolayı önemli bir yapıdır. Ağa Camii Beyoğlu için ve İstanbul için bir simgedir.

Ağa Camii’nde hangi sebeplerle restorasyon yapılması gündeme geldi?

İstiklal Caddesi üzerinde günümüze ulaşan önemli kültür varlıklarımızdan olan Hüseyin Ağa Camii restorasyonu harim tonozundaki çatlaklar nedeni ile gündeme gelmiştir. Ancak bu sadece nedenlerden biridir.

Bu konuyla ilgili tarihi belgeler ne diyor?

Çok şey… Eski belgelerde görüldüğü üzere Ağa Camii’nin restorasyon öncesindeki durumu yapının özgün cephe ve plan şemasından oldukça uzakta idi. Cami, özgün özelliğini kaybetmişti. Yapılan araştırmalar sonucunda doğru verilere dayandırılarak hazırlanan restitsüyon ve restorasyon projelerinin yine doğru bir şekilde uygulamasının yapılması ile cami özgün mimarisine kavuşmuştur.

Camiinin restorasyon öncesindeki genel durumu hakkında bilgi verir misiniz?

Cami her ne kadar dışarıdan iyi durumda gözüküyor idiyse de, projelerini hazırlamaya başladığımızda bünyesinde birçok sıkıntının mevcudiyetini tespit ettik. Pencerelerin ahşap doğramalarında çürümeler vardı. Tepe pencerelerinin durumu kötüydü. Alçılarında kırılmalar ve bozulmalar vardı. Minber ve vaaz kürsüsü yapının mimarisi ile uyuşmuyordu. Ahşap korkuluklarında doğramalarda olduğu gibi çürümeler vardı. Duvarlarında çatlaklar, tonozunda daha ciddi çatlaklar vardı. Kadınlar mahfili döşemesi betonarme idi ve sağlıklı değildi.

AĞA CAMİİ ÖZGÜN YÜZÜNE KAVUŞMUŞTUR

Restorasyon süreci nasıl ilerledi?

Restorasyon projeleri ve uygulaması Bilim Kurulu danışmanlığında ilerlemiştir. Özellikle uygulama sürecinde en az 2 haftada bir, alanda kontrollerimizle ve bilim kurulumuzla toplantılar yapılmak sureti ile imalatlar kontrol edilmiş, böylelikle uygulamaya yön verilmiştir.

Çimento harçlı sıvaların yapıdan uzaklaştırılmaya başlamasından kısa bir süre sonra özellikle son cemaat yerinin duvarlarında proje ve belgeleri doğrulayan pencere yerlerinin çıkması, yapılan restorasyonun doğru yöntem ve belgelemelerle yapıldığını gösteren en önemli tespit olmuştur.

Aynı şekilde saçaklardaki dendanların betondan yapıldığı ve özgün olmadığının tespit edilmesi, mihrap nişinin yine çimento harçlı tuğla ile değiştirildiğinin tespit edilmesi restorasyonun doğru bir şekilde yapıldığını gösteren tespitler olmuştu.

Restorasyon sürecinde kontrolör olarak İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve İstanbul’daki teknik üniversitelerde öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan bağımsız bilim kurulu Ağa Camii restorasyonunu özverili şekilde denetlemiştir. Tüm çalışmalar uygulamada kullanılan yöntemler, teknikler bilimsel şekilde yapılmıştır.

Eleştiri bu süreç içinde ve sonrasında da olmuştur. Bizler açıkçası böyle eleştirileri bekliyorduk çünkü Ağa Camii bugüne kadar özgün olmayan yüzü ile İstiklal’deydi ve insanlar bunu görmeye alışmıştı.

Son yapılan restorasyon ile Ağa Cami özgün yüzüne kavuşmuştur. Bilinmesi gereken en önemli nokta restorasyonun sırf olabilecek eleştirilerden kaçarak restorasyon ilkelerine uymayan bir yöntemle yapılmayıp tamamen yapıyı özgün kimliğine kavuşturmak için bilimsel yöntemlerle yapılmış olmasıdır.

AĞA CAMİİ 1930’LU YILLARDA YAPILAN RESTORASYONLA ÖZGÜNLÜĞÜNÜ KAYBETMİŞTİ

Maalesef şunu belirtmeliyiz ki 1930’lu yıllarda yapılan restorasyon ile yapı büyük ölçüde özgünlüğünü kaybetmiştir. Yapının duvarları, çatı saçak bölümleri, harime bakan kolonlarının etrafı, kadınlar mahfil döşemesi betonarmeye çevrilmiş, formları değiştirilmiştir.

Camiinin tarihi dokusunun korunması için neler yapıldı?

Az önce de bahsettiğim üzere yapıdaki raspalar elimizdeki arşiv belgeleri ile tamamen örtüşmüştür. Eski harita belgesi Alman Mavilerindeki kontürü ile de örtüşmüştür.

Bu belgeler ve izler doğrultusunda uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Minaresi, külah ve şerefe alt kısmı tamamen eski fotoğraf belgelerine göre yapılmıştır. Pabuç kısmının çimento harç ve tuğla dolgularla değiştirildiği tespit edilmiş, bu dolgular alınarak taş ile bu kısımlar aslına uygun yapılmıştır.

Son cemaat önündeki betonarme giriş muhdes olduğundan alınmış, cami cepheleri özgün haline kavuşmuştur. Son cemaat yerinin yüksek pencereleri arşiv belgeleri ve raspa sonucunda ortaya çıkan sonuçlara göre doğru bir şekilde restore edilmiştir.

Yapılan restorasyon ile yapı özgün dış duvar örgü sistemine kadar sıvalarından soyulmuş, çıkan verilere göre rstorasyonu yapılmıştır. Yapıda harim pencere sistemi aynen korunmuştur. Tepe alçı pencereleri onarılarak korunmuştur. Yapı içindeki kalem işleri de büyük ölçüde korunmuştur.

Cami tarihi izleri barındırmaya devam ediyor mu?

Tabiii ki… Biz camideki özgün olmayan pencere ve mihrap gibi değiştirilmiş elemanları restore ettik. Yapıyı yıkmadık, yeniden yapmadık. Cami kendisi tamamen tarihidir. Günümüze kadar yapılan yanlış uygulamalar ile kaybettiği, yitirdiği değerlerine bu restorasyon uygulaması ile kavuşmuştur. Zaten yapıda sıva altında bugün yapılan restorasyona ışık tutan tüm izler duruyordu, sadece bu restorasyonla bu izler gün ışığına çıkarıldı.

Ağa Camii’ndeki çalışmalar “Müteahhitlik ürünü” yakıştırmasını hak ediyor mu?

Kesinlikle hayır. Yapılan tüm uygulamalar restorasyon ilkelerine göre olması gerektiği gibi yapılmıştır. Camide kullanıla ahşap elemanlar eleştiri konusu yapıldı. Ahşap elemanların tamamı birinci sınıf malzemedir.

Empreyenlenmiş, fırınlanmıştır. Yapılan güçlendirmelerin tamamı paslanmaz demir ile yapılmıştır. Sıvalar laboratuar sonuçlarında verilen özgün horasan karışım harcı ile yapılmıştır. Kullanılan taşlar küfegi taşıdır.

Özgününe uygun olarak alana getirilmiştir. Kalem işleri tezyinat sıvası üzerine olması gerektiği gibi yapılmıştır. Böyle bir çalışma müteahhitlik ürünü olamaz. Zaten hiçbir restorasyon müteahhitlik ürünü olamaz ve olmamalıdır.

Tarihimizin en önemli değerleri olan taşınmaz kültür varlıklarına bir çivi dahi düşünmeden, bilinçsizce çakılamaz, bu yapılara yapılacak her hangi bir yanlış müdahalenin geri dönüşü olmayacağından tüm ekibimiz tüm dikkati ve enerjisi ile alanda çalışmalarını yapmıştır.

Camide rekontrüskiyon çalışması yapıldığına dair iddialar var? Böyle bir çalışma yapıldı mı? Ağa Camii’nde restorasyon projesi mi yeniden inşa projesi mi yapılmıştır?

Yeniden inşaa, rekonstrüksiyon; adından da anlaşılacağı gibi olmayan bir yapının ya da statik açıdan yıkılarak yapılması ön görülen yapıların yapılmasıdır. Biz Hüseyin Ağa Camii’ni yıkmadık, temelini yeniden atmadık, çimento harçlı sıvaların altında gizlenmiş özgün izleri görünür hale getirdik. Restorasyonda zaten budur…

AĞA CAMİİ RESTORASYONU TARTIŞMALARINDA BİLİMSEL GERÇEKLERİN ÜZERİ ÖRTÜLDÜ

Peki sizce bu türden tartışmalar niye ortaya atılıyor?

Hüseyin Ağa Cami İstanbul’un kalbi olan Taksim’in simgelerinden biridir. 1940’lı yıllardan beri insanların gördüğü bir yüzü vardı Hüseyin Ağa Camii’nin bu restorasyon ile bu yüz değişti. İnsanlar şaşırdı ve tam araştırılmadan, nedenini niçinini bilmeden talihsiz tartışmalar yapıldı.

Bizler de sizler gibi kültür sanat ve estetik değerlere önem atfeden ve at gözlüğü takmayan gazetecilerin yardımı ile Hüseyin Ağa Camii’nin özgün yüzüne kavuştuğunu anlatmaya çalışıyoruz ve anlatacağız da… Ama bir yandan da üzülmüyor değiliz çünkü gerçekten bilimsel araştırma ve yöntemlerle yapılan bir uygulamanın, bizlere sorularak tartışılacaksa tartışılması gerekliliğine inanıyoruz. Maalesef tartışmalar hakikatin üzeri örtülerek, bilimsel gerçekler çarpıtılarak yapılıyor.

Erdemli gazetecilik çünkü böyle bir şeyi gerektirir. Bize Ağa Camii’nde neler yaptığımızı, neler yapmadığımızısorabilirlerdi.

TARİHİ CAMİLERİN KORUNMASINDA DİN ADAMLARINA BÜYÜK GÖREVLER DÜŞÜYOR

Camiinin bu haliyle kuşaklar sonrasına miras kalması için nasıl bir koruma/bakım sağlanmalıdır?

Ülkemizde yapılan restorasyon uygulamalarından sonra restore edilen eser yine kendi kaderi ile başbaşa kalmaktadır. Biz, alandan çıktığımız anda yapının tarihe mâl olduğu unutulmakta, işlevler ön plana çıkmaktadır.

Burada en önemli görev camideki din görevlilerine düşmektedir. Cemaate yapının tarihi değeri anlatılmalı ve ona göre yaklaşmaları sağlanmalıdır.

Ağa Camii’nde yapılacak en ufak bir müdahalede İstanbul Vakıflar I. Bölge Müdürlüğü’ne, İlgili Koruma Kurullarına başvurulmalı, yapılacak müdahaleler restorasyon ilkeleri çerçevesinde gerçekleştirilmelidir.

Ağa Camii de gerçeklerin üzeri örtüldü

 

TEKİRDAĞ-ÇORLU FATİH CAMİ RESTORASYONU

SANAT TARİHİ RAPORU-RÖLÖVE-RESTİTÜSYON-RESTORASYON PROJESİ VE RESTORASYON UYGULAMASI

image1

ÇORLU’NUN TARİHİ

Çorlu Trakya’nın merkezin de, plato yüzeyinin üzerinde ki düzlükte yer alır. İlk çağ insanlarının aradığı bütün coğrafi özelliklere sahip olan bu yerleşim yerine, Trak göçleriyle birlikte yerleşmeye ve tarıma açıldığı şüphesizdir. Nitekim yakın çevrede Prehistorik döneme inen yerleşme merkezlerinin ortaya çıkarılması, bu görüşü doğrulamaktadır. Bununla birlikte yeterince araştırma yapılmadığı için, Çorlu şehrinin kuruluş tarihi hakkında kesin bilgi verilmemektedir. Çorlu’nun adı ile ilgili çok değişik ifadeler mevcuttur.

Eski Atlaslarda şehrin adı ‘Tzarylus’,’Tzurulum’,’Tzurulus’,’Tzurule’ şeklinde geçmektedir. Bizans döneminde peyniri meşhur olduğu için ‘Peynir Kasabası’ anlamında ‘Tribiton’ adı verilmektedir. Halk arasında Çorlu adının çorak işe yaramaz anlamındaki ‘çor’ veya ‘çur’  dan kaynaklandığı şehrin Türkler tarafından alınışı  sırasında zorluklarla karşılaşıldığından ‘zor’ kelimesine benzetme yapılarak ‘çor’ dan geldiği ifade edilmektedir. Roma zamanında Trakya da Cohors 3.Lucensum adını taşıyan bir askeri birliğin bulunduğu ve bu birliğin tamamen Trakya savaşçılarından oluştuğu bilinmektedir.

Marmara Ereğlisi’nin hemen doğusundaki Karamaradere de ortaya çıkarılan tarihi belge, Çorlu hakkında en eski ve kesin bilgileri vermektedir.

Çorlu şehrinin adının da bu sırada 9yy. başında şekillenmesi kuvvetle muhtemeldir. ’Çor’ ve ‘çur’ terimi eski Türk boylarında yüksek rütbe veya unvan olarak kullanılmaktaydı. Böylece ‘çor’ veya ‘çur’ dan Çorlu şehrinin adı çıkmıştır. Yeni araştırmalara göre şehrin kuruluşunun Roma be Bizans’tan çok daha eskilere gittiğini kesin olarak gözler önüne sermektedir.

Bölgede tarih öncesi döneme ait buluntuların elde edilmiş olması bölge tarihini ilk Tunç çağına kadar götürmektedir.

Ortaçağda burada Bizans’ı korumak için kullanılan ‘Tzirallum’ kale kentinin bulunması İstanbul yolu üzerinde yer alan Çorlu’ya askeri bir önem kazandırmıştır. Osmanlılar döneminde ise Anadolu’dan Rumeli sınır boylarına kadar uzanan ana yol üzerinde konaklama yeri olmasından dolayı önemli tarihi olaylara sahne olmuştur.

Çorlu 1357 tarihinde 1.Murat tarafından fethedilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır. Süleyman Paşa ve Orhan Gazi’nin ölümleri üzerine tekrar Bizans egemenliğine geçen Çorlu 1361 tarihinde kesin Osmanlı hakimiyetine girmiştir.

Çorlu imparatorluk döneminde ilk defa 2.Beyazıd ile oğlu Şehzade Selim(Yavuz) arasında geçen baba-oğul savaşında yer almıştır.

Balkan savaşlarının ikinci devresinde Edirne’ye doğru ilerleyen Türk ordusu tarafından 15 Temmuz 1913 de kurtarıldı.25 Temmuz 19202’de Kurtuluş savaşı sırasında Çorlu Yunan işgaline uğradı. Ekim 1922 de Türk Jandarma Kuvvetleri tarafından kesin olarak kurtarıldı. Çorlu halen 2.Dünya harbinden beri savunma bakımından önemli bir garnizon olma özelliğini devam ettirmektedir.

Çorlu bugün Marmara Bölgesinde Ergene Bölümü Tekirdağ iline bağlı ilçe merkezidir.

ÇORLU FATİH CAMİİ TARİHİ

1453 yılında İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet’in otuz yıllık saltanatı devrinde başta İstanbul, Bursa ve Edirne olmak üzere imparatorluğun çeşitli şehirlerinde 85i kubbeli olarak 300e yakın cami inşaa edilmiştir. Camii hususunda Fatih Devri Osmanlı’nın mimari devletini meydana getirmiştir. Sonra gelenler zirveye ulaşacaktır.

Fatih Sultan Mehmet camiyi tek başına veya bir yanda bırakmamış onu plan itibarı ile ortaya alarak büyük bir topluluğun merkezi haline getirmiştir.

H.857/M.1453 olarak kaynaklarda yer alsa da yapılışıyla ilgili kesin bir bilgisi olmayan Çorlu Fatih Camide bu yapılardan biridir. Cami dikdörtgen plan şemasın’ da Fatih Sultan Mehmet’in süt annesi Daye Hatun tarafından Çorlu’da inşaa edilen en eski yapılardan biridir. Cami ilk yapıldığı yıllarda medrese, hamam, hazire, çeşme ve tek bir minareden oluşan bir külliye niteliğindedir. Fakat medrese ve hamam günümüze kadar gelememiştir.

Evliya Çelebiye göre medrese 12 odadan oluşmaktadır ve ahşaptandır. Lakin 17yy.geçirmiş olduğu yangından dolayı yok olmuştur. Yanan medrese’ nin yerinde müftülük binası yer almaktadır.

Caminin haziresi ise güney kısımda yer bulunur. Bir kaç yıl öncesine kadar bu hazireye gömü işlemleri yapılabilmekteyken şuan yapılmamaktadır. Hazirede iki mezar önem teşkil etmektedir. Bunlardan biri H.1134 tarihli mermerden bir sanduka olup tüm cephesi hafif kabartma şeklinde rozet ve motiflerle kuşatılmıştır. Diğer mezar ise sanduka şeklindedir ve bu sandukanın Kırım Hanı Giraya ait olduğu bilinmektedir. Sandukanın dört cephesi bitkisel motiflerle ve üzüm salkımlarıyla kuşatılmıştır. Sandukanın üzerinde yer alan üzüm salkımları cennette yer alan meyveler arasında olmasıyla birlikte aynı zamanda bolluk ve bereketinde temsilcisidir.(Bkz-fotoğraf2)

Caminin yanında klasik döneme ait çeşmesi bulunmaktadır. Fatih devrinin mimari özelliklerini taşıyan çeşmenin birde kitabesi bulunmaktadır fakat okunamayacak kadar harap durumdadır. Çeşme duvar çeşmesi olarak inşaa edilmiş dikdörtgen plan şemasındadır. Sivri kemerli niş içerisinde aynataşı yer alır ve dış cephesi de bir silme ile çevrelenmiştir. Çeşme günümüzde kullanılabilir niteliktedir.(Bkz-fotoğraf3)

Caminin kitabesi olmadığı için banisiyle ilgili herhangi bir bilgiye de ulaşılamamıştır. Son cemaat yeri üzerinde bir kitabe bulunmaktadır ve burada yapılan onarımla ilgili bilgi yazmaktadır. Kitabe Pertev Paşa tarafından yazılmış olup, caminin 2.Mahmut ‘un sadrazamı Benderli Mehmet Selim Paşa tarafından tamir edilmiştir.(H.1240/M.1824). Caminin minaresinin ilk adımlarının bu dönemlerde atılmış olduğu düşünülmektedir.

20.yy geldiğimizde ise caminin 1960-1970 yılları arasında onarımdan geçmiş cephelerin alt kısmındaki pencerelerle oynanmıştır. Aslında pencereler yuvarlak kemerli olmalıdır. Ahşap olan son cemaat mahalli ise betonarme olarak yapılmıştır. Bir diğer onarım ise minarede olmuştur. Çimento ve harç ile yer yer onarımı gerçekleştirilmiştir. Tekirdağ bölgesinde zaman içerisinde gerçekleşen depremlerde yapının zarara uğramasına neden olmuştur.

image2

image3 image4 image5 image6 image7 image8 image9 image10 image11 image12 image13 image14 image15 image16

ÇORLU FATİH CAMİ MİMARİSİ

Çorlu Fatih Cami; cami, şadırvan, abdesthane, hazire, tuvalet, müezzin lojmanı ve çeşmeden oluşmaktadır.(Bkz-fotoğraf 1)

Fatih Camisi; son cemaat mahalli, kadınlar mahfili ve merkez kısımları mevcuttur. Cami dikdörtgen planlı yaklaşık 18mx20m boyutlarındadır. Tek minareli bir yapıdır. Minare çeşitli zamanlarda onarım gördüğü için orjinalliğini kaybetmiş durumdadır. Minarenin kaide kısmı kesme taştan yapılmıştır. Minarenin petek kısmı inceliği ile dikkat çekmektedir.(Bkz-fotoğraf6)

Avluya ise sonradan şadırvan, abdesthane ve tuvalet yapılmıştır. Ayrıca avlu içerisinde bir adet kuyuda bulunmaktadır.(Bkz-fotoğraf4)

Caminin güneybatı-güneydoğu cephelerinde hazire yer almaktadır. Güneybatı duvarında bulunan Fatih Devri Klasik dönem çeşmesinin ise ön yüzü hasar görmüş, kitabesi okunur durumda değildir. Cami çatısı alaturka kiremitle kaplanmıştır. Çatının üst noktasında tek alem bulunmaktadır. Cami cephelerinde sıva izleri ve bozulmalar söz konusudur.(Bkz-fotoğraf2)

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ CAMİNİN GENEL GÖRÜNÜŞÜ FOTOĞRAF1
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ CAMİNİN GENEL GÖRÜNÜŞÜ FOTOĞRAF1

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ HAZİRENİN DURUMU FOTOĞRAF2
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ HAZİRENİN DURUMU FOTOĞRAF2

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ ÇEŞME GÖRÜNTÜSÜ FOTOĞRAF3
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ ÇEŞME GÖRÜNTÜSÜ FOTOĞRAF3

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ ŞADIRVAN FOTOĞRAF4
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ ŞADIRVAN FOTOĞRAF4

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ AVLU FOTOĞRAF6
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ AVLU FOTOĞRAF6

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ HARİM FOTOĞRAF7
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ HARİM FOTOĞRAF7

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ MİNARE FOTOĞRAF8
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ MİNARE FOTOĞRAF8

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ KADINLAR MAHFİLİ ÇIKIŞ MERDİVENLERİ FOTOĞRAF9
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ KADINLAR MAHFİLİ ÇIKIŞ MERDİVENLERİ FOTOĞRAF9

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ KADINLAR MAHFİLİ FOTOĞRAF10
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ KADINLAR MAHFİLİ FOTOĞRAF10

2011 UYGULAMA ÖNCESİ MİHRAP FOTOĞRAF11
2011 UYGULAMA ÖNCESİ MİHRAP FOTOĞRAF11

2011 UYGULAMA ÖNCESİ MİNBER FOTOĞRAF 12
2011 UYGULAMA ÖNCESİ MİNBER FOTOĞRAF 12

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ SON CEMAAT MAHALLİ FOTOĞRAF13
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ SON CEMAAT MAHALLİ FOTOĞRAF13

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ HARİM GİRİŞ KAPISI FOTOĞRAF 13
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ HARİM GİRİŞ KAPISI FOTOĞRAF 13

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ CAMİ İÇİ AYDINLATICILARI FOTOĞRAF14
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ CAMİ İÇİ AYDINLATICILARI FOTOĞRAF14

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ ALT PENCERE DETAYI FOTOĞRAF 15
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ ALT PENCERE DETAYI FOTOĞRAF 15

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ ÜST PENCERE DETAYI FOTOĞRAF16
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ ÜST PENCERE DETAYI FOTOĞRAF16

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ ABDESTHANE FOTOĞRAF 17
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ ABDESTHANE FOTOĞRAF 17

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ MUSALLA TAŞI FOTOĞRAF18
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ MUSALLA TAŞI FOTOĞRAF18

2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ SON CEMAAR MAHALLİ ÜZERİNDEKİ KİTABE FOTOĞRAF19
2011 SENESİ UYGULAMA ÖNCESİ SON CEMAAR MAHALLİ ÜZERİNDEKİ KİTABE FOTOĞRAF19

 

Mükteday-ı ehl-ı sünnet hasret-ı Mahmut Han

Cami-i ayat-ı kudret kıblegah-ı adı üdad

Ol şahinşah-ı dil-agahın vezir-i azamı

Sadr-ı hem-nam-ı Muhammed asaf-ı Sami nihad

Maksadı Bünyan-ı din ü devleti imardır.

Eylemiş bu pişey-i tab-ı selimi itiyad

Çorlu’da merhum Fatih Camii’in gördü harab.

Sadra geldikçe hemen yaptırdı ber verk-ı Murad

Eyledi hoşnud rüh-ı sakıfı bu babda

Eylesin hak ömrü ikbalin siyad-ender ziyad

Ben de pertev eyledim inşa bu beyt-i dil kesi

Oldu tarih diğer her mısra-i gevher idad

Hayr için ihya buyurun Fatih’in bu Camii’in 

Asaf-Mahmud Han Sadr-ı Selim ü’l itikad

Mustafa Nuri                       1240

Yapıda ki Bozulmalar

Fatih Cami kitabesi olmadığından ve çeşme kitabesinin zarar görmesi sonucu yapının inşaa zamanı tam olarak bilinmemektedir. Aynı zamanda çeşmenin ön cephesi zarar görmüş ve çatı örtüsü değişmiştir. Tek minareye sahip olan caminin minaresi de geçirdiği onarımlar sonucunda orjinelliğini kaybetmiştir. Fatih Cami günümüzde sağlamdır fakat yapılan müdahaleler sonucunda bozulmalara maruz kalmıştır.(Bkz-fotoğraf19)

Caminin iç kısımlarında yer alan ahşap dikmeler ve ahşap süslemeler yağlı boya ile boyanarak yıpratılmıştır. İç duvarlarla ilgili yapılan işlemler sonucunda da orjinellik bozulmuştur. Ayrıca alt kat pencerelerin orjinelleri sökülerek yerine pvc doğrama pencereler takılmıştır. Bu değiştirme işlemi yapılırken cami duvarları kırılmıştır.

 

Genele baktığımızda cami birçok değişim geçirmiştir; fakat buna rağmen ayakta kalmayı başarabilmiştir. Cami cephelerinde sıvayla yapılan müdahaleler yontu taşının kaybolmasına neden olmuştur. Yağmur suyu gider borularında meydana gelen bozulmalar cephelerde ki bozulmaların nedenlerinden biridir. Cami avlusuna sonradan yapılan şadırvan ve abdesthanelerde avlu bütünlüğüne uymamaktadır. Cami cephelerindeki elektrik kabloları ve klimalar hem görsellik açısından çirkin bir görüntüye hem de cephelerde bozulmalara neden olan etmenlerdendir. Hazirenin bakımsızlığı ve mezar taşlarındaki yıpranmalarda yapıdaki bozulmalardan biridir.

RESTİRÜSYON PROJESİ

image36 image37 image38 image39 image40 image41

ÇORLU FATİH CAMİNİN RESTORASYON PROJESİ 

Yüzeyde Fiziksel Temizlik

Mevcut özgün taşlara zarar vermeden fırça ve taraklama yöntemi ile temizlik yapılacaktır.
Mevcut özgün taşlara zarar vermeden fırça ve taraklama yöntemi ile temizlik yapılacaktır.

Yüzeyde Kimyasal Temizlik

Mevcut özgün yüzeyler üzerindeki muhdes boya, sıva gibi malzemeler kimyasal yollarla (boya çözücü)temizlenip yüzeyler özgün haline döndürülerek pas önleyici önlemler alınacaktır.

Dış Yüzeylerin Onarımı

Dış yüzeyde taşlar temizlenerek gerekli yerlerde derz onarımı yapılacaktır.10cm’den fazla yüzey kayıpları çürütme yöntemi ile yenilenecektir.

Çimento Sıva Müdahaleleri

Tüm çimentolu müdahaleler temizlenecektir. Sıva ve derz gerekli kısımlar horasan harcı ile doldurulacaktır.

Sıvaların Yenilenmesi

Hala sıvalı olan yapının beden duvarları özgün görüntüsünden uzaktır. Dış cephelere özgün görünüm kazandırmak için sıvaların kalkması gerekmektedir. Ortaya çıkartılacak özgün duvar dokusu kireç bazlı harç ile sıvanarak güçlendirilmelidir.

Derz Harçlarının Yenilenmesi

Özgün nitelik taşımayan minare gözdesinde kullanılan taş, tuğla ve tuğla benzeri taş örgü düzeni içerisindeki derz harçları eskimiş ve dökülmüştür. Eskiyen bu derzler sökülerek kireç bazlı harç ile yenilenmelidir.

Kılcal Çatlakların Doldurulması

image43

Kılcal çatlaklar gerektiği yerlerde enjeksiyon yöntemi ile gerektiğinde ise dikiş + enjeksiyon yöntemiyle onarılacaktır.
Kılcal çatlaklar gerektiği yerlerde enjeksiyon yöntemi ile gerektiğinde ise dikiş + enjeksiyon yöntemiyle onarılacaktır.

İç Yüzey Onarımı

image45

Yapının iç yüzeylerindeki tüm eklentilerden arındırıldık tan sonra tüm sıvalar raspalanarak özgün horasan harcı ile yeniden sıvanacaktır.

Kırık Eksik Mimari Elemanlar

Kırık ve eksik mimari elemanlar temizlenerek tamamlanacaktır. Gerekirse yenilenecektir. Muhdes kısımlar varsa sökülecektir.

Muhdes Elemanların Kaldırılması

Cephe üzerindeki muhdes elemanlar (elektrik, tel, aydınlatma kabloları, ses sistemleri) kaldırılacaktır. Tüm tesisat projeye uygun olarak yenilenecektir.

Muhdes Parmaklıkların Kaldırılması

Mevcut demir parmaklıkların kaldırılarak, demir lokma parmaklıklar takılacaktır.
Mevcut demir parmaklıkların kaldırılarak, demir lokma parmaklıklar takılacaktır.

Muhdes Doğramaların Kaldırılması

Mevcut pencere, kapı ve boşlukları iyileştirilecek, muhdes doğramalar doğramalar kaldırılacak detayına uygun çift camlı ahşap doğramalar takılacaktır.

Mevcut Çatının Onarılması

Mevcut oturtma çatı, restorasyon sırasında kaldırılarak, emprenye edilmiş ahşap malzeme kullanılarak restorasyon projesine uygun olarak yeniden yapılacaktır. Mevcut Marsilya kiremit örtü kaldırılarak alaturka kiremit ile örtülecektir.

Cami İçindeki Muhdeslerin Kaldırılması

image47

Cami içindeki ahşap lambirin, ses sistemi, elektrik kabloları gibi eklentiler kaldırılacaktır.
Cami içindeki ahşap lambirin, ses sistemi, elektrik kabloları gibi eklentiler kaldırılacaktır.

Mevcut Tavan İyileştirmesi

image49

Mevcut tavan projesine uygun kota getirilecek, niteliğini yitirmiş ahşap elemanlar özgün örneğine göre emprenyeli yeni ahşap elemanlar ile değiştirilecektir.
Mevcut tavan projesine uygun kota getirilecek, niteliğini yitirmiş ahşap elemanlar özgün örneğine göre emprenyeli yeni ahşap elemanlar ile değiştirilecektir.

Minare İyileştirme

image51 image52

Mevcut betonarme çekirdek ve çimento sıvalar kaldırılacaktır. Ancak betonarme çekirdeğin kaldırılması sırasında tuğla minare gövdesi zarar görebilmektedir. Ayrıca küfeki taşından yapılacak yeni taş minare çekirdeğinin gövdeye bağlanması gerekmektedir. Bu nedenle minare kaide kısmından şerefeye kadar iyileştirilerek onarılacak ve ancak şerefe şebekeleri, petek kısmı ve külah yenilenecektir.

image53 image54

Mevcut Isıtma Sistemlerinin Değiştirilmesi

Mevcut ısıtma sistemi ve klima sistemi kaldırılarak yerine yerden elektrikli şilte ile ısıtma sistemi kurulması önerilir.

Mihrap

image55

Mevcut mihrap üzerindeki boya raspalanacak, özgün yüzey ortaya çıkarılacaktır. Çıkan yüzey iyileştirilerek korunacaktır.

Minber

Mevcut ahşap minber üzerindeki yağlı boya temizlenerek ahşap yapısındaki bozulmalara karşı gerekli yenileme ve empreye işlemleri yapılacaktır.

image56

Ahşap Dikmeler

İç mekanda ki ahşap dikme ve hatılların üzerindeki boya tabakaları kimyasal usulle temizlenerek bozulmalara karşı emprenye işlemleri yapılacaktır. Çürüme kurtlanma gibi durumlarda niteliğini yitirmiş ahşaplarda birebir değiştirme yapılacaktır.

image57 image58

Şadırvan

şadırvan

Mevcut şadırvan kaldırılarak cami giriş aksına projedeki detaylara uygun yeni şadırvan yapılacaktır.

Avlu

avlu

Cami avlusuna projedeki detaylara uygun yeni bir peyzaj ve çevre düzenlemesi yapılacaktır. Dökme mozaik beton kaldırılıp alttaki çıkması muhtemel taş kaplama ortaya çıkarılacaktır. Çıkmaması halinde yaklaşık 40cm eninde serbest boyutlarında yonu taş kaplanacaktır. Avludaki abdesthane ve imam lojmanı kaldırılacaktır. Yapı çevresinde drenaj yapılarak hazireyi koruyucu çelik çit yapılacaktır. Yeni oluşturulacak yeşil alanlar çimlendirilerek yöreye özgü çiçeklendirme yapılacaktır.

Musalla Taşı

musalla

Mevcut musalla taşı olduğu yerde betonarme eklentileri kaldırılarak korunacaktır. Yeni yapılacak çevre düzenleme sonrası yeni musalla taşı korunacaktır.

Son Cemaat Yeri

sonc1 sonc2 sonc3

Kapalı bir mekan olan son cemaat mekanında bulunan alüminyum kapı ve pencere doğramalarının sökülerek son cemaat mahalli restitüsyona dayalı olarak ahşap konstrüksiyon olarak yeniden oluşturulacaktır.

Restorasyon Uygulama Fotoğrafları

Uygulama süresince yapılan imalatların değerlendirilmesi ve öneriler

Taksim Yapı Mimarlık İnşaat Restorasyon Tur. San ve Tic. Ltd. Şti. tarafından İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Dekanlığına yapılan 23.05.2012 tarihli başvuruyla, Tekirdağ İli, Çorlu İlçesi Fatih Camisi’nin restorasyon projesi kapsamında güçlendirme önerileri konusunda bir çalışma yapılması istenmektedir.

Bu çalışma İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yönetim kurulunun 23.05.2012 günlü 22 sayılı toplantısında alınan karar uyarınca, konu ile ilgili olarak Anı Anıtsal Yapıları Koruma Değerlendirme ve Yapı Mimarlık Restorasyon Ltd. Şti için Öğr. Gör.Dr. Haluk SESİGÜR, Doç. Dr.Oğuz ÇELİK, Prof. Dr. Feridun ÇILI tarafından hazırlanan 17.08.2009 tarihli ve ‘Tekirdağ İli, Çorlu İlçesi, Fatih Camisi Rölöve-Restitüsyon-Restorasyon Projesi Taşıyıcı Sistemin Mevcut Durumu, Onarım ve Güçlendirme Önerileri Hakkında Teknik Rapor’ ve yapının sıvaları alındıktan sonra yerinde yapılan inceleme sonuçları esas alınarak hazırlanmıştır.

Onarım ve güçlendirme önerileri; Yapı taşıyıcı sistemi üzerinde iç ve dış sıvalar alındıktan sonra yapılan incelemede belirlenen hasar türleri, nedenleri ve onarım önerileri aşağıda özetlenmiştir.

Cephe duvarlarının dış yüzleri

Yapının cephelerinde ve özellikle cephelerin alt kotlarında yoğun olmak üzere, karbonlaşmadan kaynaklanan yüzey kirliliği/yosunlaşma, çimentolu onarım izleri, değişik derinliklerdeki yüzey bozulmaları bulunmaktadır. Cephelerde nitelikli bit yüzey temizliği yapılması, tüm çimentolu onarımların ve derzlerin sökülerek yapının özgün harcı ile benzer özelliklerde bir harç kullanılarak derzleme yapılması önerilir(bkz.fotoğraf 21-29-30-32). Taşlarda yüzey bozulması görülen bölgelerde taşların yüzeyindeki bozulmanın derinliğinin 5cm den az olması durumunda yüzeyin olduğu gibi bırakılması yada plastik onarım ile yetinilmesi, bozulma derinliğinin 5cm ile 15cm arasında olması durumunda çürütme/kaplama yapılması, bozulmanın 15cm den derin olması durumunda taşın/tuğlanın benzer fiziksel, mekanik özellikli taşlara/tuğlalarla değiştirilmesi uygun olacaktır. Yapıda sıvalar alındıktan sonra belirlenen tüm kılcal çatlaklar, yapının özgün harcı ile benzer özelliklerde bir malzemenin 1.5-2 bar gibi düşük basınç altında enjeksiyonu yöntemiyle, kılcaldan geniş çatlaklar çelik çubukla dikildikten sonra yapının özgün harcı ile benzer özelliklerden bir malzemenin düşük basınç altında enjeksiyonu yöntemiyle daha geniş çatlaklar, çatlağın her iki yanı çürütülerek benzer özelliklerdeki malzemeyle yeniden oluşturularak onarılmalıdır.

Cephe duvarlarının iç yüzeyi

Cephe duvarlarının değişik kotlarında düzgün, sürekli ahşap hatıllar kullanıldığı anlaşılmaktadır, iç sıvalar alındıktan sonra yapılan incelemede ahşap hatılların tamamına yakınının çürüyerek/mantarlaşarak ahşap olma özelliğini ve kendilerinden beklenen fonksiyonu yerine getiremediği görülmüştür(bkz. Fotoğraf 31-33) Mevcut ahşap hatılların bir bölümünün o halleri ile yerinde durduğu bazılarının yerlerinin de tuğla yada taş ile doldurulduğu görülmektedir. Yapıda özelliğini yitirmiş tüm ahşap hatılların mevcut kesit ölçülerinden 20-25mm daha küçük en kesitli ahşap hatıllarla yenilenmesi, ek yerlerinde ve köşelerde çelik levhaları kullanılarak sürekliliğinin sağlanması önerilir. Benzer şekilde yerleri tuğla/taş ile doldurulmuş hatılların da yerleri boşaltıldıktan sonra ahşap hatıllar düzenlenmesi , yenilenen tüm ahşap hatılların çevrelerinde kalan boşlukların yapının özgün harcı ile benzer özelliklerde bir harç kullanılarak sıkıca doldurulması önerilir. Yapıda pencere lentoları ahşap elemanlar kullanılarak oluşturulmuştur. Yerinde yapılan incelemede lento ahşaplarının tümünün özelliğini yitirdiği görülmüş olup yine ahşap elemanlar kullanılarak yenilenmesi önerilir.

Yapının özellikle yatay yükler altındaki davranışını düzeltmek amacı ile duvarların üst kotunda epoksi ile yalıtılmış, galvanize edilmiş normal yapı çeliği yada paslanmaz çelik kullanılarak bir hatıl oluşturulması uygun olacaktır.

Minare

Minarenin dış ve iç yüzü çimento esaslı sıva ile sıvalı olup bu sıvanın alınması daha uygun olacaktır. Minarenin çekirdeği ile basamaklarının betonarme olarak sonradan yapıldığı anlaşılmaktadır(bkz. Fotoğraf 8-23).Özgün durumda çekirdek ve basamakların ahşap olabileceği düşünülmektedir. Minarenin yatay yükler etkisi altındaki güvenlik düzeyini düşürmemek amacıyla betonarme çekirdek ve basamakların betonarme ile onarılarak olduğu gibi bırakılması önerilir. Minarenin sıvaları kaldırıldığında ,derz bozulması görülen bölgelerde derzlerin minarenin özgün hacı ile benzer özelliklerde harç kullanılarak yenilenmesi yüzey kaybı görülen bölgelerde yüzey bozulmasının derinliğine göre daha önceki bölümde açıklandığı şekilde davranılması önerilir. Minarede düşeyden kaçıklığı çıplak gözlede görülebilen petek bölümünün ve külahının yenilenmesi uygun olacaktır.

Çatı

Caminin ahşap iskeletli çatısında ve özellikle tavan kaplamasında önemli olarak kabul edilmesi gereken bozulmalar bulunmamakla birlikte harimde tavanın su aldığı gözlenmiş olup çatı kaplamasını oluşturan kiremitlerin elden geçirilmesi önerilir(bkz. Fotoğraf 24-25-26).

Son cemaat mahalli

Caminin ahşap iskeletli son cemaat mahalli oluşturulmuş ve tüm cepheleri kapatılmıştır. Yapının özgün karakterine uymayan betonarme iskeletli son cemaat mahallinin yıkılarak yerine restorasyon projesinde ön görülecek şekilde ahşap iskeletli tek eğimli ahşap çatılı bir son cemaat mahalli oluşturulması önerilir(bkz.fotoğraf 13).

Şadırvan

Sonradan betonarme olarak yapıldığı açık olan şadırvanın da sökülerek restorasyon projesinde önerileceği şekilde mermer sütunlu ve ahşap iskeletli kubbeli olarak yeniden oluşturulması önerilir(bkz. Fotoğraf-4). 

Çorlu Fatih Cami Genel Görünüş(fotoğraf-21)
Çorlu Fatih Cami Genel Görünüş(fotoğraf-21)

Çorlu Fatih Cami Kazı Çalışmaları(fotoğraf-22)
Çorlu Fatih Cami Kazı Çalışmaları(fotoğraf-22)

Çorlu Fatih Cami Minare Sıva Raspası(fotoğraf-23)
Çorlu Fatih Cami Minare Sıva Raspası(fotoğraf-23)

Minare petek kısmı söküldükten sonra özgün minare basamak sistemi ile ilgili yapılan araştırma raspasında ahşap basamak tespiti yapılmıştır.
Minare petek kısmı söküldükten sonra özgün minare basamak sistemi ile ilgili yapılan araştırma raspasında ahşap basamak tespiti yapılmıştır.

Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Mahalli Kiremit Sökümü(fotoğraf-24)
Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Mahalli Kiremit Sökümü(fotoğraf-24)

Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Mahalli Çatı Sökümü(fotoğraf-25)
Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Mahalli Çatı Sökümü(fotoğraf-25)

Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Yerinin Çatısı ve Doğramalarının Sökülmesi(fotoğraf-26)
Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Yerinin Çatısı ve Doğramalarının Sökülmesi(fotoğraf-26)

Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Yerinin Yıkılması(fotoğraf-27)
Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Yerinin Yıkılması(fotoğraf-27)

Çorlu Fatih Cami Molozların Temizlenmesi(fotoğraf-28)
Çorlu Fatih Cami Molozların Temizlenmesi(fotoğraf-28)

Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Mahalli Sıva Raspası(fotoğraf-29)
Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Mahalli Sıva Raspası(fotoğraf-29)

Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Mahalli Beden Duvarı Raspası(fotoğraf-30)
Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Mahalli Beden Duvarı Raspası(fotoğraf-30)

Çorlu Fatih Cami Harimde Sıva Raspası(fotoğraf-31)
Çorlu Fatih Cami Harimde Sıva Raspası(fotoğraf-31)

Çorlu Fatih Cami Cephe Raspası(fotoğraf-32)
Çorlu Fatih Cami Cephe Raspası(fotoğraf-32)

Çorlu Fatih Cami İç Sıva Raspası(fotoğraf-33)
Çorlu Fatih Cami İç Sıva Raspası(fotoğraf-33)

Çorlu Fatih Cami Mihrap Kalemişi(fotoğraf-34)
Çorlu Fatih Cami Mihrap Kalemişi(fotoğraf-34)

Çorlu Fatih Cami Harim Giriş Kapısının Onarımı(fotoğraf-35)
Çorlu Fatih Cami Harim Giriş Kapısının Onarımı(fotoğraf-35)

ÇORLU FATİH CAMİNİN RESTORASYON SONRASI MEVCUT DURUM

Tüm pencereler 1.sınıf cam malzeme ile projeye uygun olarak değiştirilmiştir. (bkz.fotoğraf-37)

Çorlu Fatih Cami Pencere Detayı(fotoğraf-37)
Çorlu Fatih Cami Pencere Detayı(fotoğraf-37)

Çorlu Fatih Cami Çeşmesi(fotoğraf-38)
Çorlu Fatih Cami Çeşmesi(fotoğraf-38)

Mevcud şadırvan kaldırılarak projedeki detaylara uygun yeni
şadırvan yapılmıştır.(bkz.fotoğraf-39)

38a

Çorlu Fatih Cami Şadırvanı(fotoğraf-39)
Çorlu Fatih Cami Şadırvanı(fotoğraf-39)

Çorlu Fatih Cami Kuyusu(fotoğraf-40)
Çorlu Fatih Cami Kuyusu(fotoğraf-40)

 

Çimento harçlı sıva müdahaleleri raspa yapılmıştır ve horosan sıva uygulanmıştır. Sıva üzerine nefes alan boya uygulaması gerçekleştirilmiştir.

Döşemeler özgün tuğla özelliğine uygun olarak altıgen formda tuğla ile yenilenmiştir.

Minare peteği, şerefe ve şerefe altı tuğla örgü sistemi sağlıklı olmadığından sökülmüş özgününe uygun olarak tuğladan örülmüştür.(bkz-41)

Çorlu Fatih Cami Minaresi(fotoğraf-41)
Çorlu Fatih Cami Minaresi(fotoğraf-41)

minare

Minarenin kürsü bölümü kesme taş, gövde kısmı ile petek kısmı tuğladır. Köşelerde pah yapan pabuç kısmı kısadır. Ortalama 1 m. Yüksekliğindeki bu bölümde kesme taştır.

Minare ile ilgili İstanbul Teknik Üniversitesinden Prof. Dr. Feridun Çılı tarafından alınan taşıyıcı sistem raporunda  ‘ Minarenin dış ve iç yüzü çimento esaslı sıva ile sıvalı olup bu sıvanın alınması uygun olacaktır. Minarenin çekirdeği ile basamaklarının betonarme olarak sonradan yapıldığı anlaşılmaktadır. Özgün durumda çekirdek ve basamakların ahşap olabileceği düşünülmektedir. Minarenin yatay yükler etkisi altındaki güvenlik düzeyini düşürmemek amacıyla betonarme çekirdek ve basamakların betonarme ile onarılarak olduğu gibi bırakılması önerilir.

Minarenin sıvaları kaldırıldığında, derz bozulması görülen bölgelerde derzlerin, minarenin özgün harcı ile benzer özeliklerde harç kullanılarak yenilenmesi, yüzey kaybı görülen bölgelerde yüzey bozulmasının derinliğine göre daha önceki bölümde açıklandığı şekilde davranılması önerilir.

Minarede düşeyden kaçıklığı çıplak gözle de görülebilen petek bölümünün ve külahının yenilenmesi uygun olacaktır.’   Yazmaktadır. Bu doğrultuda hazırlanan restorasyon tadilat projesi de Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 06.11.2012 tarih 681 sayılı karar ile onaylanmıştır.

Uygulama bu karar doğrultusunda yapılmaktadır. Minarenin külah ve petek kısmı sökülmüştür. Uygulama sırasında minare gövdesinde yapılan raspalarda minare tuğla gövde duvarı ile betonarme çekirdek arasında 8,5 cm. kalınlığında tuğla 2. Bir duvarın örüldüğü ve basamakların hiçbir şekilde gövdeye oturmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda betonarme olan merdivenlerin alınmasının minarenin özgün yapım sistemi açısından daha doğru bir yaklaşım olduğuna karar verilmiştir. Bu nedenle minare ile ilgili uygulamalar durdurularak özgün yapım sistemine uygun revize restorasyon projesi hazırlanarak ve koruma kurulu bilgisine sunulmuştur.

Minarenin külah ve petek kısmı sökülmüştür. Uygulama sırasında minare gövdesinde yapılan raspalarda minare tuğla gövde duvarı ile betonarme çekirdek arasında 8,5 cm. kalınlığında tuğla 2. Bir duvarın örüldüğü ve basamakların hiçbir şekilde gövdeye oturmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda betonarme olan merdivenlerin alınmasının minarenin özgün yapım sistemi açısından daha doğru bir yaklaşım olduğuna karar verilmiştir. Bu nedenle minare ile ilgili uygulamalar durdurularak özgün yapım sistemine uygun revize restorasyon projesine göre yapılmıştır.

Çorlu Fatih Cami Minaresi(fotoğraf-42)
Çorlu Fatih Cami Minaresi(fotoğraf-42)

Minare merdiveni tuğla ve ahşap ile yapılmıştır.(bkz.fotoğraf-43)

Çorlu Fatih Cami Minare Merdiveni(fotoğraf-43)
Çorlu Fatih Cami Minare Merdiveni(fotoğraf-43)

Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Mahalli(fotoğraf-44)
Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Mahalli(fotoğraf-44)

Musalla taşı mevcut yerinde durarak betonarmelerden arındırılmıştır.(bkz.fotoğraf-45)

Çorlu Fatih Cami Musalla Taşı(fotoğraf-45)
Çorlu Fatih Cami Musalla Taşı(fotoğraf-45)

Restorasyon öncesi kapalı bir mekan durumda olan son cemaat
mahallinin alüminyum kapı ve pencere doğramaları sökülerek ahşap konstrüksiyon olarak yeniden yapılmıştır.(bkz.fotoğraf-46-47)

Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Mahalli(fotoğraf-46)
Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Mahalli(fotoğraf-46)

Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Mahalli(fotoğraf 47)
Çorlu Fatih Cami Son Cemaat Mahalli(fotoğraf 47)

Harim giriş kapısı atölyede onarılmış bakım yapıldıktan sonra
fümügasyon ve emprenyesi uygulanmıştır. Üzerine boyamı işlemi yapılmıştır.

Çorlu Fatih Cami Harim Giriş Kapısı(fotoağraf-48)
Çorlu Fatih Cami Harim Giriş Kapısı(fotoağraf-48)

Çorlu Fatih Cami Harim Giriş Kapısı Üzerindeki Kitabe(fotoğraf-49)
Çorlu Fatih Cami Harim Giriş Kapısı Üzerindeki Kitabe(fotoğraf-49)

Harimdeki jadınlar mahfili,minber,mihrap ve tavanlarda boya
raspası yapılmış,emprenye sürüldükten sonra çift renk düzeni ile boya yapılmıştır.(bkz.fotoğraf-50)

Çorlu Fatih Cami Harimi(fotoğraf-50)
Çorlu Fatih Cami Harimi(fotoğraf-50)

Kurul kararı ile yapı içerisinde kalem işi araştırma raspası yapılmıştır. Caminin birçok onarım geçirdiği dikkate alındığında günümüzde çimento harçlı olan özgün olmayan sıva bölümlerinden kalem işi raspası sonucunda bir belgeye ulaşılamamıştır. Raspa sonucunda bir ize rastlanılmamasına karşın elimizdeki fotoğraf belgeleri dikkate alınarak kalem işi programı hazırlanmıştır. Fotoğraflarda koltuk altı silmelerinde, silmelere sabitlenen alın kısımlarında ve harime bakan mahfil dikme üst kısımlarında rozetlerin yapıldığı tespit edilmiştir. Fotoğraflar da tespit edilen formlar rokoko tarzı yapıldığını göstermektedir. Ancak fotoğrafların çözünürlüğü’ nün iyi olmamasından dolayı motif ana hatları çizilebilse de detaylarının tamamlanamadığı görülmüştür.

Kalem işi programının sağlıklı yapılabilmesi için dönem olarak aynı olan Malkara Gazi Süleyman Paşa Cami incelenmiştir. Yapıda mevcutta kalem işi olamamasına karşın yapıda yapılan raspalarda alttan çıkan kalem işleri dikkate alınarak Fatih Camin de de bu detaylardan yararlanılmıştır.
Bu benzerlikler göz önünde bulundurularak Malkara Gazi Süleyman Paşa Camii tezyinatının  Çorlu Fatih Camii’ne aynı dönemi  ve renkleri yansıtan benzer tarzda  rokoko bezemelerin projesi çizilerek uygulanmıştır.

Çorlu Fatih Cami Eski Fotoğraflardan Kalemişi Örneği(fotoğraf-51
Çorlu Fatih Cami Eski Fotoğraflardan Kalemişi Örneği(fotoğraf-51

Çorlu Fatih Cami Genel Görünüşü(fotoğraf-52)
Çorlu Fatih Cami Genel Görünüşü(fotoğraf-52)

Çorlu Fatih Cami Eski Tavanı(fotoğraf-53)
Çorlu Fatih Cami Eski Tavanı(fotoğraf-53)

Mihrap üzerindeki boya raspalnmış ve özgün yüzey ortaya
çıkarılarak iyileştirilmiştir(bkz.fotoğraf-54)

Çorlu Fatih Cami Mihrabı(fotoğraf-54)
Çorlu Fatih Cami Mihrabı(fotoğraf-54)

Minber üzerindeki yağlı boya temizlenerek ahşap yapısındaki bozulmalara karşı gerekli yenilemeler yapılmıştır.(bkz.fotoğraf-55)

Çorlu Fatih Cami Minberi(fotoğraf-55)
Çorlu Fatih Cami Minberi(fotoğraf-55)

Çorlu Fatih Cami Kadınlar Mahfili(fotoğraf-56)
Çorlu Fatih Cami Kadınlar Mahfili(fotoğraf-56)

Çorlu Fatih Cami Aydınlatıcısı(fotoğraf-57)
Çorlu Fatih Cami Aydınlatıcısı(fotoğraf-57)

Çorlu Fatih Cami Vaaz Kürsüsü(fotoğraf-58)
Çorlu Fatih Cami Vaaz Kürsüsü(fotoğraf-58)

Mevcut vaaz kürsüsü çürümüş olduğundan dönemine uygun olarak birinci sınıf çam malzemeden yapılmıştır.(bkz.fotoğraf-58)

Çorlu Fatih Cami Bahçesi(fotoğraf-59)
Çorlu Fatih Cami Bahçesi(fotoğraf-59)

Mevcut çatı restorasyon sırasında kaldırılmıştır. Ahşap malzeme kullanılarak projeye uygun alaturka kiremit ile örtülmüştür. Çatı içerisine girilerek çürüyen ahşap elemanlar 2.sınıf cam malzeme ile yenilenmiştir. Ahşap tavan alttan teraziye alınarak kot düzeltilmiştir.
Çatı kiremitleri alaturka kiremit olarak yenilenirken alt kısmına su
yalıtımı yapılmıştır.(bkz.fotoğraf-60)

Çorlu Fatih Cami Çatı Detayı(fotoğraf-60)
Çorlu Fatih Cami Çatı Detayı(fotoğraf-60)

 

Çorlu Fatih Cami Ahşap Dikmeleri(fotoğraf-61)
Çorlu Fatih Cami Ahşap Dikmeleri(fotoğraf-61)

İç mekanda ki ahşap dikme ve hatılların üzerindeki boya tabakaları kimyasal usulle temizlenmiştir. Çürüme ve kurtlanma olan ahşaplar ise birebir değiştirilmiştir.(bkz.fotoğraf-61)

Cami içerisinde yer alan klima ve ısıtma sistemleri kaldırılarak yerden elektrikli ısıtma sistemi yerleştirilmiştir.

Mevcut pencere ve kapı boşlukları iyileştirilmiş, çift camlı ahşap doğramalar takılmıştır.

Çorlu Fatih Cami Ahşap Pencereler(fotoğraf-62)
Çorlu Fatih Cami Ahşap Pencereler(fotoğraf-62)

Camide ki demir parmaklıklar kaldırılarak demir lokma parmaklıklar takılmıştır.(bkz.fotoğraf-62)

Cami avlusunda ise peyzaj ve çevre düzenlemesi yapılmıştır. Yeşil alanlar çimlendirilmiştir. Ayrıca cami avlusunda yer alan imam lojmanı abdesthane kaldırılmıştır.(bkz.fotoğraf-59)

Betonarme olan son cemaat mahalli projeye uygun olarak kaldırılmıştır yine proje ve eski belgelerine uygun olarak ahşap strüktürlü kapalı son cemaat yeri yapılmıştır. Son cemaat yeri 2.sınıf cam doğramalar, kaplamalar ise 1.sınıf camla imal edilmiştir. Yapıda kullanılan tüm ahşap elemanlar fırınlanmış ve emprenye edilmiştir.

Çorlu Fatih Cami Minaresi ve Son Cemaat Yeri(fotoğraf-63)
Çorlu Fatih Cami Minaresi ve Son Cemaat Yeri(fotoğraf-63)

Çorlu Fatih Cami Genel Görünüş(fotoğraf-64)
Çorlu Fatih Cami Genel Görünüş(fotoğraf-64)

Çorlu Fatih Cami Genel Görünüş(fotoğraf-65)
Çorlu Fatih Cami Genel Görünüş(fotoğraf-65)

Çorlu Fatih Cami Genel Görünüş(fotoğraf-66)
Çorlu Fatih Cami Genel Görünüş(fotoğraf-66)

Çorlu Fatih Cami Genel Görünüşü(fotoğraf-67)
Çorlu Fatih Cami Genel Görünüşü(fotoğraf-67)

KAYNAKÇA

1. O.ASLANAPA “Fatih Devri Abideleri,” Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, 1, 1963, 1- 20

2. E.H.AYVERDİ, Fatih Devri Mimari Eserleri, İst. Fetih Derneği Yayını 1953 (1961)

– Osmanlı Mimarisinin İlk Devri, İstanbul 1966

3. Sedat ÇETİNTAŞ, Fatih Devri Mimarisi, Türk Düşüncesi, C.5, S.29, 1956, S. 267- 277

4. Selçuk MÜLAYİM,” Fatih Devri Kültür ve Sanat Hayatı Bibliyografyası”, İstanbul Armağanı Fetih-Fatih 1, İstanbul B.Ş.B. Yayını, İstanbul 1995, S. 273- 282

5. O.ASLANAPA, “Fatih Sultan Mehmet zamanındaki Mimari Eserler”, İstanbul Armağanı Fetih-Fatih 1, İsanbul B.Ş.B. Yayını İstanbul 1995, S. 143- 149

6. O.ASLANAPA, Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1985, S. 83- 114

7. E.H.AYVORDİ, Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri 755- 786 (1453- 1481) 3- 4 2cilt, İstanbul 1973- 74

8. O.ENGİN, Fatih Mehmet 2 Vakfiyeleri, Ankara 1938

9. E.H.AYVERDİ,” Osmanlı Mimarisinin İlk Asrı”, Milletlerarası Birinci Türk Sanatları Kongresi, Ankara 19- 24 Ekim 1959 Tebliğler, Ankara 1962, S. 70- 82

10. S.EYİCE, ”Fatih Devri Mimarisi, ”Bilgi, C. 11, S. 122, 1957, S.23- 25

11. D.KUBAN, Osmanlı Mimarisi, Yem Yayını, İstanbul 2007

12. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi

13.C.E.ARSEVEN, SANAT ANSİKLOPEDİSİ,C.2,1965

Hüseyin Ağa Camii Restorasyonu Hakkında Zaruri İzahat

HÜSEYİN AĞA CAMİ RESTORASYONU

Restorasyon uygulamasına geçmeden önce yapılan araştırma ve belgeleme çalışmaları (tarihi, estetik ve teknik yönden yapının incelenmesi, rölövesinin ve bozulma nedenlerinin saptanması, yapının dönemlerinin belirlenerek restitüsyon projelerinin hazırlanması) yapının ayrıntılı olarak tanımlanmasını sağlar. Restorasyon projesi tüm bu araştırma, belgeleme sonucunda hazırlanarak ilgili Koruma Kurulu Onayına sunulur. Hiç bir Restorasyon uygulamasına ilgili Koruma Kurulu onayı alınmaksızın başlanılamaz.

Tescilli eski eser yapılar ilk yapıldıkları dönemden günümüze ulaşıncaya kadar doğru ve yanlış bir çok onarım müdahalesi geçirir. Yapıya yapılan yanlış müdahaleler ( yanlış malzeme kullanımı, müdahaleden kaynaklı strüktürel bozulma, yapının görsel estetiğini, mimarisini bozacak uygun olmayan ekler..vb. )  koruma kuralları açısından tescilli kültür varlığından uzaklaştırılmalı, yapı belgelenebilen dönemine uygun olarak restore edilmelidir.

Beyoğlu, Hüseyin Ağa Cami’nin restorasyonu,  hem projelendirme hem de uygulama sürecinde yukarıda açıklanan kriterlere uygun bir şekilde bilimsel çalışmalar sonucunda yapılmış ve bitirilmiştir.

Hüseyin Ağa Cami, 1594 yılında Galatasaray Ağası Şeyhülharem Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmıştır. Günümüze ulaşıncaya kadar özgün halini kaybeden yapının araştırmalar doğrultusunda tespit edilen 3 farklı dönemi vardır. Yapının I. Dönemi 16. Yüzyıl, II. Dönemi 1834, III. Dönemi 1939 yılıdır.

Yapının restorasyon projesi İstanbul II.Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 21.09.2011 tarih ve 21 sayılı karar ile onaylanmıştır. Onaylanan restorasyon projesi görsel belgelere dayandırılarak hazırlanan 2. Dönem restitüsyon projesine göre hazırlanmıştır. Kurul kararı ile onaylı restorasyon projesinin uygulanması sırasında ortaya çıkan veriler doğrultusunda hazırlanan restorasyon tadilat projesi ise İstanbul II. Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 03.04.2013 tarih ve 1234 sayılı karar ile onaylanmıştır. Uygulama sürecinde bilim kurulu kurulmuştur. Bilim kurulunda Prof.Dr.Oğuz Ceylan ile Prof.Dr. Feridun Çılı beyler bulunmuştur.

14.02.2014 tarihinde Yeni Akit Gazetesinde yer alan cami restorasyonunda yapılan yanlışlıklar konulu yazı hiçbir şekilde doğruyu yansıtmamaktadır. Gazetede belirtilen konularla ilgili olarak;

1-Yapı  günümüze gelinceye kadar bir çok onarımdan geçmiştir. Araştırma sürecinde 1939 yılı onarım öncesi çekilen fotoğraflara ulaşılmıştır. Fotoğraflar doğrultusunda projeler hazırlanmıştır. Belgeler dikkatli bir şekilde incelendiğinde, son cemaat pencere düzeninin 1939 senesinde yapılan onarımda tamamen değiştirildiği, minarenin külah, petek, şerefe kısımlarının yeniden yapıldığı, saçak kısımlarında olmadığı halde motifli işlemelerin yapıldığı, güneydoğu cephesinde mihrap çıkıntısı olmadığı ancak 1939 yılından sonra bu bölümün eklendiği, mihrap nişi üzerindeki yuvarlak tepe penceresinin kapatıldığı tespit edilmiştir.

IMG_0977

1939 da ve sonrasında yapılan tüm müdahalelerde ortalama 10 cm. kalınlığında çimento harçlı sıva ve demirli beton uygulaması yapıldığı tespit edilmiştir.  Ayrıca 1914-1915 senesi Alman Mavilerinde dahi olmayan son cemaat önüne yapılan betonarme kısmında özgün olmadığı görülmüştür. Tüm bu müdahaleleri dönem eki olarak kabul etmek yapıya, tarihe, mimariye  yapılabilecek en büyük saygısızlıktır.  Ayrıca Uluslar arası kabul gören Venedik Tüzüğü’ nün 9,10,11,12 ve 13. Maddelerinde yapılacak onarımların özgün malzeme ile yapılması gerektiği vurgulanırken özgün malzemesi bilinen bir tescilli eserde betonarme olan eklerin korunması doğru değildir. Uygulamada tüm çimento harçlı ve demirli beton müdahaleler alınmış, özgün horasan harç ile sıvalar yenilenmiştir.

IMG_0979

Fotoğraflarda da görüldüğü gibi demirli beton olan kısımlar, üzerindeki kütahya çini kaplamalar özgün yani tarihi, estetik değeri olmayan 1939 yılı onarımda eklenen ögelerdir. Bu nedenle belgeleri ile ispatlanan kötü müdahaleler, ilgili koruma kurulunca da onaylanan projeler doğrultusunda kaldırılmış, bu bölümler özün horasan harç ile sıvanmıştır.

Restorasyon sonrası fotoğraf-1
Restorasyon sonrası fotoğraf-1

Kolonlar özgün ebatlarına ve formuna restorasyon sonucunda kavuşmuştur. Geç dönemde yapılan ve caminin özgününde olmayan, karakterine uymayan çini kaplamalarda ilgili koruma kurulu onayı ile kaldırılmıştır.

2- 1914-1915 yıllarına ait Alman Mavi haritasında ve 1939 yılı onarım öncesi eski fotoğraf belgelerinde, 1939 sonrasında yapıya yapılan müdahaleler de eklenen son cemaat önündeki ek betonarme giriş kısmının olmadığı görülmektedir. Aynı belgede cepheden dışarıya doğru çıkma yapan restorasyon öncesindeki mihrap nişinin olmaması mihrap nişinin, niş içerisindeki mukarnas tenzinatlı mihrabın özgün olmadığını gösteren belgelerdir. Bu belgeler dışında raspa işleminde harçların ve mukarnas tenzinatının çimento harçlı sıva ile yapılmış olmasıda bu belgeleri desteklemiştir. Raspa sonucunda özgün mihrap yayıda ortaya çıkarılmıştır. Tüm bu belgeler doğrultusunda mihrap özgün formuna uygun olarak restore edilmiştir.

1914-1915 Alman Mavi haritası   (belge-1)
1914-1915 Alman Mavi haritası (belge-1)

 

2012 yılı restorasyon öncesi fotoğraf -2
2012 yılı restorasyon öncesi fotoğraf -2

 

1939 yılındaki restorasyon öncesi çekilen Encümen Arşivinden alınan eski fotoğraf , bu belgede de mihrap nişinin çıkmadığı görülmektedir (belge-2)
1939 yılındaki restorasyon öncesi çekilen Encümen Arşivinden alınan eski fotoğraf , bu belgede de mihrap nişinin çıkmadığı görülmektedir (belge-2)

 

Restorasyon öncesi foto-3
Restorasyon öncesi foto-3 Restorasyon sırasındaki foto-4

 

Restorasyon sırasında açığa çıkarılan özgün mihrap nişi foto-5
Restorasyon sırasında açığa çıkarılan özgün mihrap nişi foto-5

Raspa sonucunda mihrap nişinin özgün ebadının çimento harçlı tuğla ile değiştirildiği fotoğraf 4 de görüldüğü üzere tespit edilmiştir. Bilim kurulumuzunda onayı ile özgün

olmayan bu dolgu kısımda alındığında alt kısımda taş ve tuğla örgülü özgün mihrap nişi duvarına ulaşılmış (bkz. Foto 5), bu belgeler ile onaylı restorasyon projesinin örtüşmesi üzerine mihrap nişi projesine uygun olarak onarılmıştır (bkz.fotoğraf 7)

3-Uygulamada öncelikle restorasyon projesine uygun olarak çimento harçlı sıvalar cami cephe duvarlarından itina ile alınmıştır. Raspa işlemi sonucunda 19. Yüzyıl (koruma kuruluna sunulan II.Dönem restitüsyon) restitüsyonunun doğru kararlar üzerine yapıldığı anlaşılmıştır. Buna uygun olarak hazırlanan restorasyon projesinin de bu kararlar doğrultusunda hazırlandığı anlaşılmıştır. Çünkü projelerde özellikle elimizdeki 1938 yılındaki onarım öncesine ait fotoğraflarda görülen son cemaat pencere düzeninin doğru olduğu tespit edilmiştir (bkz. Belge 2 ve fotoğraf 6).

1938 yılı onarım öncesi çekilen fotoğrafta son cemaat penceresi görülmektedir (belge 2)
1938 yılı onarım öncesi çekilen fotoğrafta son cemaat penceresi görülmektedir (belge 2)

 

Uygulamada yapılan çimento harçlı sıva raspası sonucunda son cemaat yerinin özgün pencere ebatlarının 1938 yılındaki onarım ile değiştirildiği tespit edilmiştir (foto-6)
Uygulamada yapılan çimento harçlı sıva raspası sonucunda son cemaat yerinin özgün pencere ebatlarının 1938 yılındaki onarım ile değiştirildiği tespit edilmiştir (foto-6)

 

 

restorasyon öncesi kuzey cephesi
restorasyon öncesi kuzey cephesi

 

restorasyon sonrası belgelere ve izlere göre onarımı tamamlanan Kuzey cephesi
restorasyon sonrası belgelere ve izlere göre onarımı tamamlanan
Kuzey cephesi

 

4-Uygulama sırasında yapılan tüm pencereler en dayanıklı, sağlam ahşap cinsi olan 1. Sınıf meşeden yapılmıştır.

5-Restorasyon öncesi cami de olan minber 1939 senesi sonrası yapılan özgün niteliği olmayan bir minberdi. Caminin 2. Dönem  (19. YÜZYIL) restitüsyonuna göre onaylanan restorasyon projesin de de 19. Yüzyıl mimari dönem analizleri yapılarak aynı dönemde yapılan Harem Defterder Ağa Cami özgün minber detayı alınarak hazırlanan minber, ilgili koruma kurulunca onaylanmıştır. Tüm bu veriler, dönem analizleri ve belgeler ışığında detaylandırılan minber 1. Sınıf çam dan imal edilmiştir. Üzerindeki çiçek motifli rozetler ahşap olup özel imalat ile yapılmıştır.

Restorasyon sonrasında mihrap,minber ve vaaz kürsüsü (fotoğraf 7)
Restorasyon sonrasında mihrap,minber ve vaaz kürsüsü (fotoğraf 7)

6-Yapıda restorasyon öncesinde tespit edilen çatlaklara uygulama sürecinde İstanbul Teknik Üniversitesi Döner Sermaye İşletmeleri Yönetmeliği Uyarınca  Mi-2011-159 No.lu Proje Kapsamında ; İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık fakültesinden Prof. Dr. Feridun ÇILI ve  Prof. Dr. Oğuz Cem ÇELİK tarafından hazırlanan Taşıyıcı sistemler raporu doğrultusunda müdahale edilmiştir. Tüm müdahale uygulamaları ilgili koruma kurulunca onaylıdır.

Restorasyondaki esas amaç yapıdaki strüktürel bozulmaların mümkünse özgün yapım tekniğine göre mümkün değilse restorasyonun yapıldığı döneme ait modern yapım malzemeleri ile onarılmasıdır. Cami restorasyonu koruma ilkelerine göre yapılmıştır.

Restorasyon öncesinde yapıda gözle görülebilen çatlaklar Fotoğraf 8
Restorasyon öncesinde yapıda gözle görülebilen çatlaklar Fotoğraf 8

Restorasyon öncesinde yapıda gözle görülebilen çatlaklar Fotoğraf 9
Restorasyon öncesinde yapıda gözle görülebilen çatlaklar Fotoğraf 9

Tüm çatlaklara İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesinden alınan taşıyıcı sistem raporunda yapılması istenen onarım detaylarına göre müdahale edilmiştir. Fotoğraf 10
Tüm çatlaklara İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesinden alınan taşıyıcı sistem raporunda yapılması istenen onarım detaylarına göre müdahale edilmiştir. Fotoğraf 10

Tüm çatlaklara İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesinden alınan taşıyıcı sistem raporunda yapılması istenen onarım detaylarına göre müdahale edilmiştir. Fotoğraf 11
Tüm çatlaklara İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesinden alınan taşıyıcı sistem raporunda yapılması istenen onarım detaylarına göre müdahale edilmiştir. Fotoğraf 11

Ayrıca yine taşıyıcı sistem raporunda ön görülen,
yapının rijitliğinin sağlanması için gergi sistemi yapılmıştır (bkz. 11,12,13)

Fotoğraf 11, harim içinde yapılan gergi elemanları
Fotoğraf 11, harim içinde yapılan gergi elemanları

Restorasyon sonrası, camide yapılan güçlendirmeler fotoğraf 12
Restorasyon sonrası, camide yapılan güçlendirmeler fotoğraf 12

Restorasyon sonrası, camide yapılan güçlendirmeler fotoğraf 13
Restorasyon sonrası, camide yapılan güçlendirmeler fotoğraf 13

7-Yapının minaresinin, petek, külah ve şerefe altı
1939 senesi onarımında değiştirilmiştir. Bunu onarım öncesinde Encümen Arşivlerinde bulunan eski fotoğraflardan belgelemekteyiz. Bu belgeler ışığında hazırlanan restorasyon projesi ilgili koruma kurulunca onaylanmış ve eski görsel belgeye göre restorasyonu yapılmıştır.

minare1 minare2 minare3

Minarede geç dönemde yapılan değişiklikler
yukarıdaki karşılaştırmalı fotoğraflarda gösterilmiştir. 1939 onarım öncesinde
minare külahı, peteği, kürsüsü farklı iken bambaşka bir mimariye çevrilmiştir.
Minare 19. Yüzyıldaki durumuna göre restore edilmiştir (fotoğraflar 14,15,16)

??????????????????????????????? ???????????????????????????????

Yapılan raspalarda minare kürsüsünün tuğla kırığı, çimento harcı ile dolgu yapılarak formunun değiştirildiği görülmüştür (fotoğraf 17,18)

Fotoğraf 19, raspa sonucunda taş sövelerin alınarak doldurulduğu tespit edilmiştir.
Fotoğraf 19, raspa sonucunda taş sövelerin alınarak doldurulduğu tespit edilmiştir.

8-Harim cephelerinde zemin kot pencere etraflarının tuğla ile doldurulduğu, taş sövelerin alındığı tespit edilmiştir. Bu izler ile 1939 onarım öncesindeki eski fotoğraf belgeleri örtüşmektedir. Eski belgelerde de taş söve görülmektedir. Restorasyon bu veriler ışığında gerçekleştirilmiştir.

Encümen arşivinden alınan 1939 yılı onarım öncesine ait belge-2 de taş söveler görülmektedir.
Encümen arşivinden alınan 1939 yılı onarım öncesine ait belge-2 de taş söveler görülmektedir.

 

Restorasyon sırasında açığa çıkarılan gül pencere (fotoğraf 20)
Restorasyon sırasında açığa çıkarılan gül pencere (fotoğraf 20)

Belge 2 de mihrap nişi üzerindeki gül pencerede
görülmektedir. Restorasyon sırasında 1939 onarımında kapatılan pencere açığa
çıkarılmış ve özgününe uygun olarak onarılmıştır.

Beyoğlu Hüseyin Ağa Cami Restorasyon projesi ve uygulaması bilimsel çalışmalar sonucunda yapılmıştır. Restorasyon projesi öncesi koruma ilkelerine uygun olarak yapının özgün durumunun tespit çalışmaları, sanat tarihi, mimarlık tarihi araştırmaları yapılmış, tüm arşivler taranmıştır. Bu araştırmalar sonucunda yapının 3 dönemi tespit edilmiştir. En ayrıntılı veriler 2. Dönem (19.yüzyıl) ve 3. Dönemi olan 1939 ve sonrasına aittir.

Venedik Tüzüğünün 9. Maddesinde belirtildiği gibi restorasyon varsayımlara, farazilere dayandırılamaz. Bu nedenle yapının 16. Yüzyıl dönemine ait bir veri,bilgi ve belge olmadığından yapının bu dönemine göre restorasyonun yapılması bilimsel değildir. Yapının 1939 senesinde yapılan onarımlarındaki değişiklikler, eklentiler ise özgün malzeme ve mimari karakteri ile uyuşmadığından korunmamış, araştırma sürecinde tespit edilen eski görsel belgeler ve eski haritalardaki veriler ışığında yapı restorasyonu 19. Yüzyıl 2. Dönem restitüsyonuna uygun yapılmıştır. Proje aşamasında elde edilen veriler ile raspa sonucunda yapıdaki izlerinde örtüşmesi yapılan restorasyonun doğruluğunu uygulama sırasında bir kez daha göstermiştir.

Venedik Tüzüğünde sonradan yapılan eklentilerin nitelikli olması durumunda korunması madde 12 de yazmaktadır. Bu çerçevede mevcut kalem işleri itinalı olarak raspa yapılmış, en erken dönemin 1939 yılı olduğu tespit edilmiştir. Bu veriler ışığında yeni kalem işi programı hazırlanmış ve ilgili koruma kurulunca onaylanmıştır. Kalem işlerinde mevcut hat yazısı estenpajları alınmış ve aynısı tekrar yapılmıştır. Cami de bulunan hat yazısı 1957 yılına aittir ancak hattın güzel olması korunması gerekliliğini getirdiği için korunmuştur. Aynı şekilde üst kotta yer alan çini panolarda korunmuştur. Yapı zemin kotundaki çiniler ise Kütahya çinisi olup yapı mimarisi ile uyumsuzdu. Geç dönem eklentisi olan çini panolar, restorasyon sırasındaki çimento sıva raspası yapımı sırasında dolguları yapılarak üzeri sıvanan iç pencere etraflarındaki taş sövelerin de yapılması ile  düzen olarak  cami ile bütünlük oluşturmamaktadır. Bu veriler ışığında çiniler kaldırılmıştır.

Uygulama sırasında kullanılan tüm malzemeler özgün malzeme özelliklerine uygun olarak 1. Sınıf kalite ile yapılmış; tüm çalışmalar, imalatlar ve uygulamalar Vakıflar İstanbul 1.Bölge Müdürlüğü kontrollüğü, Bilimsel Kurulun kontrollüğü ve Koruma Kurulunun Onayladığı proje doğrultusunda yapılmış olup doğru veriler ışığında yapılan restorasyon ile caminin gelecek kuşaklara doğru bir restorasyon ile aktarılması sağlanmıştır.