Etiket arşivi: Eminönü

Osmanlıda Ticaret ve Eminönü Kaysesi Han

I.OSMANLIDA TİCARET

           I.I  19.-20. YÜZYILLARDA İSTANBULDA TİCARET

Osmanlı döneminde İstanbul nüfusu sürekli arttığı için işyerlerinin, hanların kapladığı alanlar da giderek genişledi. Ticari alanların dışında, mahallelerde gündelik ihtiyaçları karşılayan dükkânlar vardı. Bununla beraber İstanbul’da her zaman çok sayıda seyyar satıcı olmuştur.  

İstanbul bu kalabalık nüfusuyla her zaman bir tüketim şehri olmuştur. Başkent olması nedeniyle imparatorluk halkını rahat yaşatma gereği duyuyordu. Bunun nedeni, normalde bir sürü gibi görülen halkın, yokluğun artması durumunda birdenbire ayaklanabilecek olmasıdır. ( Belge 1994:s89). Bunun için tüketim dengelerinin çok fazla bozulmamasına dikkat etmek gerekiyordu. Osmanlı döneminde şehrin ticaret hayatının temelinde bu denge yatıyordu. Bu anlayış doğrultusunda başkentin ihtiyaçlarının yeterince karşılanması için gerekli malları üreten bütün bölgeler her yıl ürünlerinin belli bir bölümünü İstanbul’a göndermekle yükümlüydü ( Belge 1994:s.91). Aynı zamanda fiyat kısıtlamaları da vardı. Bu gibi yöntemlerle sonuçta şehir halkı rahat etti, fakat imparatorluk içinde sermaye birikimi de gerçekleşemedi.  

İstanbul’ da üretim vardı, ancak kendi tüketimine yetecek ölçekteydi. Ülke çapında bir pazar anlayışı gelişemedi. Saray zaten çeşitli nedenlerle zengin insanlar istemiyordu. Böyle durumlarda kişilerin mallarına el konulur ve çoğu zaman  bu kişiler hayatlarını kaybederdi.  

Değişen dünya düzeni Batı Avrupa ülkelerini kapitalist ekonomiye geçmeye zorlarken, Osmanlı İmparatorluğu bu tür baskıları daha geç hissetti. İmparatorluk hala güçlü görünüyordu.

Nitekim kapitalizmin gelişmesinin yarattığı sınıfsal uçurumlar, kutuplaşmalar yaşanmadı. Öte yandan batı ülkeleri kapitülasyonların da yardımıyla, Osmanlı İmparatorluğunu pazar haline getirirken, burada üretimin artmasını ayrıca geciktirdiler. Öyle ki  19.yüzyılda durumun kötü olduğu ve böyle yürümeyeceği anlaşıldığında, büyük ölçüde iş işten geçmişti.   

 Bu yüzyılda bozulan dengeleri düzeltmek, dünyada kabul gören anlayışı uygulamak için çaba gösterildi ama istenilen sonuca ulaşılamadı. Ayrıca bu yeni sistemin Osmanlı toplumuna gelişi, ortaya yeni bir sınıf çıkardı. Galata ve Beyoğlu tarafındaki gayrimüslim tüccarlar, bankerler, sarraflar başka bir deyişle, ağırlıkla tarihi yarımadada yaşayan ve çalışan Osmanlı iş çevreleri bu yeni sistemden çok çabuk etkilenemedi, çünkü yapısı buna uygun değildi. 

Gene de zamanla birçok şey değişti. Özellikle 20.yüzyılın ilk çeyreğinin sonunda Cumhuriyetin kurulmasıyla kozmopolit imparatorluktan ulus – devlete geçiş süreci başladı. Gayrimüslim burjuvazinin büyük kısmı çeşitli zamanlarda ve çeşitli nedenlerle İstanbul’ u ve Türkiye’yi terk ederken bir yerli burjuvazi de gelişti. Bu yeni koşullarla İstanbul Türkiye’nin başlıca sanayi merkezi haline geldi. Siyasi başkent olmasa bile ekonominin kalbi İstanbul’da atıyordu. 

 Eski tüketim şehri böylece üretmeye ve ürettiğini ulusal pazara sürmeye başladı. Bu gelişmelerle şehrin her zaman kalabalık olan nüfusunda patlamalar yaşandı. Şehrin çevresinde kısa zamanda üç dört İstanbul daha kuruldu.

Çarşılar bölgesi bu yeni gelişmelerle tam olarak bütünleşememiştir diyebiliriz. Ne var ki, aksak ve güçsüz yürüyen modernleşme, bu geleneksel iş hayatını yok etmedi. Ve eski ile yeni bu alanda da kendine özgü bir biçimde aynı sistemle eklemlendi ( Belge 1994:s.92).  

 Son dönemde İstanbul’un yeni konukları, Doğu Avrupa ülkelerinin bavullu turistleri de bu bölgedeki ve başka bölgelerdeki alışveriş karmaşasına katıldılar.

I.II TİCARET BÖLGESİNİ MEYDANA GETİREN YAPILAR  

( Bedesten, dükkân, han, arasta ve diğer destek yapılar )

  Anadolu  Türk ,özellikle Osmanlı döneminde , Çarşı dokusunu perakende ticaret esas olmak üzere , dükkan, dükkan – yapı adaları ve bedesten  oluştururdu. Çevrede özellikle depolama ve konaklama , büro gibi işlevleri üstlenen ticaret hanları , ibadet işlevini üstlenen Ulucami veya camiler , temizlik ve içme suyu ihtiyacını karşılayan hamam , çeşme ,sebil gibi su yapıları yer alırdı. ( Ceylan 1989:s.96).Şehrin büyüklük durumuna göre, küçük çarşı parçaları birbirinden farklı yerlerde teşekkül edebilirdi. Asıl çarşı ise yani ticaretin en canlı ve yoğun bölümü bedesten çevresinde toplanırdı. Çarşıyı meydana getiren yapılar içinde arasta ve bedestenler bir defa inşa edilen yapılardı. 

 Fetihten sonra yeni başkent İstanbul’da da merkez çarşıyı, bedesteni odak noktası alarak gelişen dükkân, ticaret hanları, arasta ve diğer destek yapılar meydana getirmiştir. 

 Sonuç olarak İstanbul merkez ticaret  bölgesini meydanı getiren ticaret yapıları, diğer Türk şehirlerinde de olduğu gibi; 

 -Dükkân 

 -Han 

 -Bedestendir.  

Bunların dışında çarşı dokusunu meydana getiren destek yapılar ise;

-Cami 

 -Hamam ve diğer çarşıya alışveriş etmeye gelenlere hizmet etmeye yönelik, çeşme, sebil, şadırvan gibi su yapılarıdır.  

Bin yüzyıldan daha uzun bir süre Doğu Roma – Bizans ‘ a başkentlik etmiş olan İstanbul’un en önemli Bizans yapıları surlarla çevrili tarihi yarımada içinde inşa edilmiştir.  Şüphesiz İstanbul Bizans devrinde de ticarette en büyük paya sahip bir başkent idi. Buna bağlı olarak fetihten hemen sonra şehrin yeni sahibi olan Türklerin kültürlerinin özüne dayalı ürünlerle şehre kendi damgalarını vurmaya çalışırken, ticaret alanı dışında Bizans devri İstanbul’unun herhangi bir şeyiyle bağımlılık içinde olmayacaklardı. Böylece ticaret yapıları fonksiyon bakımından uluslararası mahiyette yapılar olduğundan değişik kültürdeki toplumlar tarafından hiç yadırgamadan ve fazla bir değişikliğe uğratılmadan aynı amaçla kullanılabilirdi. ( Cezar 1963:s.376 ). 

 Bizans devri İstanbul’unu inceleyen eserler; Bizans’ın çarşı alanının Ayasofya yakınlarından başlayıp şimdiki  Divan yolu ve Çemberlitaş’ı takiben Beyazıt ve Şehzadebaşı ‘ na, Aksaray – Koksa ‘ya uzandığını yine çarşının bir kısmının şimdiki Kapalıçarşı’nın bulunduğu alanın bir parçasına kadar geldiği şimdiki Sirkeci’nin bir bölümünde de çarşı olduğunu her meslek sahibinin bir arada bulunduğunu belirtirler.

Türkler zamanında İstanbul’un ana ticaret alanı Ayasofya Cami civarında zayıflamış ve gerilemiş, buna karşılık Kapalıçarşı bölgesinde hızla yoğunluk kazanan dükkanlar grubu, bedestenler ve hanlar topluluğu şehrin karakteristik çarşı merkezini oluşturmuştur.  Kapalıçarşı merkezinden Sirkeci, Eminönü ve Tahtakale’ye doğru gelişip genişleyen ana ticaret alanını Beyazıt Cami ve Külliyesi ile eski saray sınırlayıcı olmuşlardır 

( Üniversite binalarının bulunduğu alan, hava fotoğrafı ) .

 Bunun yanında şehrin en canlı yeri genellikle ticaret merkezi durumundaki ticaret alanının belirginleşmesinde ya da şehir içindeki konumunun kararlaştırılmasında muhakkak ki sultan ve vezirlerin yaptırdıkları inşaatlar da etkili olmuştur (Cezar 1963:s.376 ). Nitekim fetihten sonraki imar faaliyetleri arasında yer alan bedesten inşaatını ve etrafındaki dükkanların büyük bir kısmını Fatih Sultan Mehmet yaptırmıştır. Daha Önceki uygulamalara baktığımızda örneğin , Orhan Gazi’nin Bursa’daki imar hareketini gerçekleştirdiği yerin daha sonra Bursa’nın çarşı bölümünü oluşturduğu görülür. Birer vakıf eser olan bu yapılar şehrin ticaret bölgesinin oluşmasında vakıf sisteminin önemli etkileri olduğunu göstermektedir. Özellikle bedesten, dükkân ve han gibi ticaret yapılarının inşaatları vakıf sistemini geliştiği 15.ve 16. yüzyıllara rastlamaktadır. ( Ceylan 1989:s.67 ). Çarşının yapılanması vakıf sisteminin gelişmesiyle önemli bir itici güç kazanmış ,imaret sitelerinin bakımını ve işletmesini karşılayacak 

Kaynaklar, bu külliyeler bünyesinde, yakın çevresinde ya da tamamen bağımsız yerlerde kurulan çarşılardan ve benzeri gelir getirici kurumlardan sağlanmıştır. Bu amaçla yeni dükkân grupları inşa ettirilmiştir. Bir seferde planlanarak uygulanan çarşılara ise en iyi örneği arastalar oluşturmuştur.

Eminönü
19. yüzyıl Tarihi yarımada
Tarihi yarımada
İstanbul’un 1848 yılı Tarihi Yarımada
İstanbul
İstanbul 1863

İstanbul 1960
1960 Hava fotoğrafı
1982 Hava fotoğrafı
Günümüz hava fotoğrafı

I.III EMİNÖNÜ TİCARET BÖLGESİNİN TARİHSEL VE FİZİKSEL YAPISI

Tarihi ve doğal zenginliklerin ikisini de bünyesinde toplayan İstanbul ‘ un bu özellikleri açısından bir dünya şehri olduğu tartışılmaz bir gerçektir.  Ancak İstanbul ‘ un bu değeri, çevre yerleşmelerinden değil, daha ziyade Tarihi Yarımada’dan gelmektedir. 

 Eminönü, bu tarihi hazinenin doğuş yeri, en eski yerleşim bölgesidir. Tarihi ve turistik önemi yanında ilçenin ana karakteri, İstanbul ‘ un iş ve ticaret merkezlerinden biri olmasıdır. Konumu ve tarihi eserleriyle de İstanbul ‘ un silueti üzerindeki etkisi ise çok büyüleyicidir. 

1990 yılı geçici sonuçlarına göre Eminönü’ nün nüfusu 83230 olmuştur. Eminönü ‘ nün alanı ise 432 hektar olup ortalama yoğunluk  176 kişi  / ha’ dır.  Yerleşik nüfusun, diğer bir deyimle gece nüfusunun azlığına karşın, ilçe, yaklaşık 2 milyon olarak tahmin edilen  gündüz nüfusunun ağır baskısı altındadır ( Özdeş 1991 : s . 1 ).  

Eminönü, İstanbul metropoliten alanının merkezinde ve bu alanın bir bölümünü oluşturmaktadır. Ulaşım sisteminin yeterli olmadığı çok açıktır. Bu yetersizliğe rağmen Eminönü ‘ nün yoğun gelişme baskısı altında ezilmesi önlenememiştir.  İstanbul ‘ un diğer alanlarına ulaşmak için çoğu zaman zorunlu geçilen bir alan konumundadır. 

Eminönü sınırlı turistik alanlar dışında belirgin bir yaya ulaşım ağına sahip değildir. Taşıt ulaşımının yoğunluğu, düzensizliği ve karmaşıklığı nedeniyle yaya hareketi yeterince gelişmemiştir. Yaya mekânları olması gereken önemli yapı çevreleri, meydanlar ve dar sokaklar otomobillerin istilası altındadır.  

Eminönü, Fatih İle birlikte İstanbul ‘ a erişilmez silueti kazandıran yerdir. Sarayburnu kesiminde Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultanahmet Cami ve bu alandan başlayarak Beyazıt, Süleymaniye, Şehzade Camileriyle devam ederek, Edirnekapı ‘ ya kadar sıralanan tepeler ve bu tepelerle  bütünleşen ihtişamlı kubbeler ve çok sayıda minareler 

ünlü  mimar Le Corbusier ‘ nin not defterine çizdiği kroki yanına şu cümleyi yazmıştır: ‘’  Plancılar  , dikkat siluet … ‘’ ( Özdeş 1991 : s.2).   

Deniz seviyesinde olan düz arazi Eminönü’nde çok daha geniş saha kaplamaktadır. Bu saha kaplamaktadır. Bu sahanın büyük bir kısmı meydan, cami ve depolar arasında paylaşılmış olmasına rağmen merkezi iş faaliyetleri burada gelişmiştir.  Eminönü’nde boydan boya yükselen dik yamaç yoktur. Burada aksine arazi, özellikle başlangıçta tatlı meyille yükselmektedir. Bu topografik özellikle sayesinde ticaret anlarının geriye, karaya doğru devamı mümkün olmuştur. Böylece Ankara Cad. Mahmut Paşa Rıza Paşa gibi yokuşlar merkezi iş sahaları haline gelmişlerdir. Bu gelişmede tarihi faktörlerinde çok önemli yeri vardır ( Tümertekin 1996 : s.30 ) .  

İş sahalarının dikkati çeken özelliklerinden biri de az katlı yapıların çoğunlukta oluşudur. Diğer özellikte yapıların çok eski olmasıdır. Çok katlı İşhanları  1900 ‘lü  yıllarda ortaya çıkmaya başlamıştır.  ( Tümertekin  1996 :s.31 ).  

Eminönü’n merkezi iş faaliyetleri açısından da en zengin alandır. Her çeşit malın satıldığı yerdir.  Ticari faaliyetlerin kendi aralarında gruplandıkları gözlenmektedir. Örn: Giyim eşyası Mahmut Paşa , Bakırcılar , Sultanhamam , öteler Sirkeci  v.b .

Bu bölge ikamet alanlarından uzak kalmış olmasıyla da bir özellik taşımaktadır. Merkezi ticaret alanlarındaki dış görünüm değişimi iki şekilde incelenebilir.  

Dikey gelişim ve gelişim kıyıya yakın yerlerde, alt katlarda olan ticari faaliyetler, üst katlara da çıkmış olarak bulunmaktadır.  

Yatay değişim ve gelişme ticari alanların gelişmesi anlamına gelir. Konut alanlarının yerlerini terk etmesiyle oluşan değişimdir. Eminönü’ nün güneyinde gözlenir. 

Bazı ticari faaliyetlerin yeni yerlere taşınması  ( matbaacılar, oteller, bankalar )  ve bunlardan boşalan yerler içyapı değişimini başlatmıştır. Bu değişim günümüzde ticari hareketin merkezi olma ihtiyacının olmamasından kaynaklanmaktadır. ( Tümertekin 1996 : s. 32 ). 

Hanlar Bölgesinin gerek güncel canlılığının tanımlanması gerekse bölgeye yönelik iyileştirme çalışmalarının yapılabilmesi için bölgenin tamamından soyutlanmak imkânsızdır.  Çünkü bu bölge kendi içinde, alan, satan küçük bir evren olmakla birlikte İstanbul dışındaki yerleşimlerle ticari ilişkileri olan bir yapıya sahiptir.  

II.RÖLÖVE RAPORU

YAPININ KONUMU

Fatih ilçesi , Ş. Mehmet Geylani Mah., Mimar Kemalettin Caddesi üzerinde bulunan yapı bitişik nizam olarak konumlanmıştır. Bodrum kat, zemin kat ve iki normal kattan oluşan yapı toplam dört katlıdır. Yığma sistemdeki yapı duvarları kâgirdir. Döşeme sistemi volta döşemedir. Mimar Kemalettin Caddesine bakan cephesi özellikli olup, arka cephesi ön cephesine göre daha az özelliktedir.

MİMARİ ÖZELLİKLER

PLAN ÖZELLİĞİ

Mimar Kemalettin Caddesinden girilen han bodrum kat, zemin kat ve iki normal kattan oluşmaktadır. Zemin katın yüksekliğinin fazla olmasından dolayı kısmi asma katı da vardır.

Eminönü hanlarında görülen tip plana sahiptir. Koridor etrafına sıralanmış odaları arasındaki kapılarla da birbirine bağlanmaktadır.

Yapı cephe orta aksından iki kanatlı demir kapıdan hana girilir. Merdiven evi kapı aksının karşısında yapı arka duvarına bitişik konumlanmıştır. Yarım daire formundaki merdiven iki kolludur. Merdiven evinin baktığı alanda zemin kattan üst kata doğru yükselen galeri boşluğu cam örtü ile kapatılmıştır. Bu şekilde merdiven evinin, odalara giriş sağlayan hollerin ışık alması sağlanmıştır.

Zemin katta kapıdan 2.80 m.x 13.21 m. ebadındaki geniş bir hole geçilir. Holün sağ ve sol duvarları üç aksa bölünmüştür. Kolonların ön yüzleri taş kaplamadır. Kolonlar arasındaki boşluklar günümüzde muhdes bölücü duvar ile kapatılmıştır. Holden merdiven evinin baktığı ara bir hole geçilir ve merdivenlerle yukarıya çıkılır. Giriş 

holünün sağ bölümünde tek kollu bodruma inan taş basamaklı merdiven vardır. Mevcutta kötü durumdadır.

Zemin katta giriş kapısının sağ ve solunda kalan dükkânlara içeriden değil sokak cephesinden giriş sağlanmaktadır. Her iki dükkânın zemin kat yüksekliğinden yararlanılarak yapılmış asma katları vardır ve kendi içlerindeki merdivenlerle bu katlara ulaşılır.

Giriş kapı üstündeki küçük odaya yine sağda kalan tek kollu merdivenle çıkılmaktadır.

Zemin katta giriş holü döşemesi mermer kaplamadır. Mermerler serbest boyda döşenmiştir. Merdivenlerde mermer kaplamadır. Zemin kat dükkânları döşemesi ise karo mozaik ve seramik kaplamadır.

Tavanlar volta döşemedir. Duvar ve tavanlar sıva üzeri boyadır. Asma katlarda ise zemin döşemesi ahşap kaplamadır.

Birinci kat ve ikinci kat planı bazı küçük değişikliklerin dışında aynı özelliktedir.  ‘U’ şeklindeki holün etrafına sıralanmış dükkânlardan oluşan birinci katta K1-14 ve K1-15 olarak tanımlanan mekânlarda tuvaletler bulunmaktadır. Bu bölümlerde üst katta bir oda vardır. Bu değişiklik dışında iki kat planı da birbirinin aynıdır. Her iki katta toplam yirmi beş adet oda vardır. 

Galeriye bakan dikdörtgen planlı döşemeler her katta dikdörtgen formun köşe ve uzun kenarının orta aksına gelecek şekilde yerleştirilen altı adet dökme demir sütuna taşıtılmaktadır.

Odalarda döşemeler ahşap kaplamadır. Hollerde ise karo simandır. Tavanlar her katta volta döşemedir. Sıva üzeri boyadır. Duvarlarda boyadır. 

Özgününde birbiri içinde geçile bilen odaların kapıları mevcutta kapatılmıştır.

Teras olan çatıya merdiven evinden devam eden tek kollu bir merdiven ile çıkılmaktadır.

Bodrum kat dükkânların depo alanı olarak kullanılmaktadır. Rölövede ZK-5 olarak tanımlanan dükkânın içindeki merdivenden kendine ait bodrum kat depo alanına inişi sağlanmıştır. Zemin kat giriş holündeki ortak merdivende de bodruma iniş sağlanmaktadır. 

CEPHE ÖZELLİĞİ

Yapının arka ve ön cephesi vardır. İki yan cephesi bitişik konumlanmıştır. Mimar Kemalettin Caddesine bakan cephesi çok özelliklidir. Neo klasik üslupta olan cephe taş kaplamadır. 

Cephe zemin kattan üst kata devam eden sütunçelerle beş eşit aksa ayrılmıştır. Üst kat sütunçelerin üst başlıkları korent üslupta yapılmıştır. Zemin kattakilerin ise üst başlığında koçboynuzu kullanılmıştır. Zemin kat sütunçe üst başlığı birinci kat ile zemin kat arasındaki kat silmesine yaslanırken birinci kattan başlayan sütunçelerin üst başlığı saçak silmesine yaslanmaktadır. 

Zemin katta giriş kapısı orta aksta yer alır. Kapı demir olup üç adet göbeğe sahiptir. Sabit olan yarım daire kemerli üst kısmında ‘C’ ve ‘S’ kıvrımlı parmaklıklar dikkat çekicidir. Dükkân cepheleri bina cephesini bozan bir şekilde değiştirilmiştir. Ayrıca reklam panoları cepheyi bozan elemanlardır.

Birinci kat ile zemin kat arasındaki kat silmesi altında furuş detayı yine C ve S kıvrımlı bitki motiflerinden yapılmıştır. Kat silmesine yapı cephesini bölen altı adet sütunçe dışında bu cepheye bakan Fransız balkon görünümündeki pencerelerin yanlarındaki sütunçelerde oturur. Pencereler dikdörtgen atkılıdır. Üst bölümündeki düz bölüm yanlardaki sütunçelerle taşınıyor etkisi yaratılması için sütunçe başlıkları bu bölümün hemen altında yapılmıştır. Düz alnın üstüne basık kemerli orta kısmında C ve S kıvrımlı bitki motifleri ve palmet yaprağının olduğu bir süsleme ile geçilmiştir. Bu süslemede ampir üslupta kullanılan çelenk motifi vardır.

İkinci katın pencereleride dikdörtgen formdadır ve üstü düz atkılıdır. Yanlarında denizliğe oturan sütunçeler kullanılmıştır. Denizlikte altta 2 adet furuş ile desteklenir. Kat silmesinin üst kısımlarında ortalama 60 cm. olan parapet duvarı üzerinde yumurta, friz desenli saçak silmesi gelir. Sağ ve sol köşelerde 2 aks arasında üçgen alınlıklarla geçiş yapılmıştır. Orta aksta bu alınlık kullanılmamıştır. 

Giriş aksının çatı parapetinde madalyon içinde yapının yapım tarihi, 1895 yazılmıştır. 

YAPIDAKİ BOZULMALAR

Yapının taşıyıcı sisteminin yeterliliği ile ilgili; İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından yapılan karot ve kaydırma testleri ile Kaya Mühendislik LTD. ŞTİ’ nin hazırladığı zemin etüdü raporları sonucu yapıda güçlendirme gerektiği belirtilmiştir. Yapının statik ve güçlendirme projesini hazırlayan NC mimarlık mühendislik inşaat san. ve tic. Ltd. Şti güçlendirmenin yan cephe duvarlarında ilave betonarme olarak ve diğer gerekli noktalarda I 240 L profil kullanılarak yapılmasını öngörmüştür. 

Yapının duvarlarında ve tavanlarında bulunan çatlaklar dışında görülen diğer hasarlar ise döşemede sehim, malzeme aşınması ve kaybıdır. Restorasyon projesi sırasında mevcut döşeme sağlamlaştırılırken, eksik olan kısımlar özgüne en yakın malzeme ile tamamlanacaktır. Yapıdaki göze çarpan bir diğer ana hasar ise başta demir dikmeler olmak üzere tüm demir elemanlarda mevcut olan korozyon ve deformasyondur.  Bu deformasyonlardan en göze çarpan örnek zemin katta bulunan dükkân içerisindeki demir dikmededir. 

Yapının bodrum katında rutubetlenmeden kaynaklı biyolojik bozulma ve sıvada dökülme görülmektedir. 

İnşa edildiği tarihten günümüze kadar aktif olarak han görevi gördüğünden yapıda yılların verdiği yorgunluk ve yanlış müdahalelerden dolayı muhdes bölücüler eklenmiş, özgün kapı açıklıkları kapatılmış, cephedeki kablolar, antenler, reklam panoları kirlilik yaratmıştır.

Zemin kattaki dükkânda bulunan demir dikme
Yapı merdiven evi ve galeri bölümü
Yapı odalarına giriş kapıları ve her odaya açılan hole de bakan pencereler
Oda içlerinin mevcut durumu
Giriş cephesi
Giriş cephesi
Giriş cephesi

III. RESTİTÜSYON RAPORU

Yapı 1895 yılında yapılmıştır. 19. Yüzyıl sonlarında yapılan bina Mimar Kemalettin caddesindeki özellikli yapılardan biridir. Günümüze büyük ölçüde cephe ve plan tipolojisini koruyarak gelen yapının restitüsyon projesi kurul arşivindeki dosyasında 1988 yılında hazırlanan rölöve projesine ve yapıdaki izlere göre hazırlanmıştır.

Buna göre;

  • Bodrum kata -yukarıdaki dükkândan- inen merdiven 1988 yılındaki rölöve projesine  uygun olarak kaldırılmıştır. Bodruma mevcutta da bulunan zemin kat giriş holündeki taş basamaklardan sadece iniş verilmiştir. Depo alanlarındaki bölücüler eski rölövesine uygun olarak restitüe edilmiştir.
  • Zemin katta giriş holünün 2 sahında kalan dükkânlar korunmuştur. Hole bakan ve yakın dönemde kapatılan açıklıklarda eski rölövesine uygun olarak ahşap doğrama kullanılması önerilmiştir. Doğrama önlerine ise demir kepenekler yapılmıştır.
  • Asma katlar, eski rölöve projesine uygun olarak hazırlanmıştır.
  • Birinci ve ikinci kat plan şemasında mevcut durum ile farklılık yoktur. Sadece odalar arasında geçiş sağlayan ve yakın dönemde kapatılan bölümler açılarak özgün olarak ahşap kapı çizilmiştir. Birinci katta eski rölövesine uygun olarak bayan tuvaleti yerine depo alanı yapılmıştır.
  • Cephelerde mevcut durum korunmuş, doğramalar kanatlı ahşap doğrama olarak önerilmiştir. Dükkân vitrinleri eski rölöve projesi ve Ali Talat’ın kitabı dikkate alınarak restitüe edilmiştir.
Goad haritası 1905
1988 yılındaki rölöveye ait bodrum kat planı
1988 yılındaki rölöveye ait zemin kat planı
1988 yılındaki rölöveye ait birinci kat planı
1988 yılındaki rölöveye ait ikinci kat planı
1988 yılındaki rölöveye ait kesit

 

1988 yılındaki rölöveye ait giriş cephesi

Eminönü Şerefiye Sarnıcı 1.Dönem Restitüsyon Raporu

1-1 2 3 4 5

Halihazır harita
Halihazır harita
Uydu Hava fotoğrafı
Uydu Hava fotoğrafı

 

1982 yılı hava fotoğrafı
1982 yılı hava fotoğrafı
1966 yılı hava fotoğrafı
1966 yılı hava fotoğrafı
Pervititch Haritası
Pervititch Haritası
Sarnıç giriş duvarı
Sarnıç giriş duvarı
Güney Batı duvar görünüşü
Güney Batı duvar görünüşü
Kuzey doğu duvar görünüşü
Kuzey doğu duvar görünüşü
Sarnıca yakın dönemde eklenen betonarme odanın olduğu bölüm
Sarnıca yakın dönemde eklenen betonarme odanın olduğu bölüm
Ön cephe (giriş duvarı)
Ön cephe (giriş duvarı)

I-B.TARİHSEL ARAŞTIRMALARI İstanbul’un eski Eminönü ilçesinde,Ayasofya’nın batısından gelerek batıya doğru devam eden ve antik Mese yolunu takip eden ana caddede eski Forum Konstantinos olan Çemberlitaş meydanının ortasındaki Köprülü kütüphanesinin güneyinde yer alan ve şimdi yıkılmış olan eski Eminönü Belediye Binasının bodrumunda kalmıştır.

Harita 1:Şerefiye Sarnıcının Yerini Gösteren Plan
Harita 1:Şerefiye Sarnıcının Yerini Gösteren Plan

Peykhane sokak ile Boyacı Ahmet sokağın kesiştiği köşede yerdedir.BknzHarita1. Elde mevcut bir yapım kitabesi olmadığından eserin Doğu Roma (Bizans) yapısı olduğu ileri sürülürken Theodosius Sarnıcı;ll.Theodosius(408-450)döneminde yapılan Maksima Sarnıcı,Pulkeria Sarnıcı adları verilmesinin yanı sıra herhangi bir ad verilmeyerek bulunduğu sokağın adıyla Eşrefiye Sokağı sarnıcı olarak adlandırıldığı görülmektedir. Bu ad sokağın eski ismidir. Bu önemli Bizans yapısının neden orada yapıldığı ve yıllar içinde çevre ile olan ilişkisinin anlaşılabilmesi için öncelikle dönemindeki ilgili olduğu su şebekesinin bilinmesi lazımdır. Doğu Roma Devletinin başkenti olan İstanbul da su şebekesinin sistemli tam bir incelemesi yapılmamıştı, dolayısıyla bu sistemi teşkil eden yapı tipleri, bunların çalışma mekanizmaları, su şebekesinin beslendiği kaynaklar, suyollarının güzergâhları gibi konular tam olarak bilinmemekteydi. Sadece yapılan münferit çalışmalar vardı. Fakat son yıllarda İngilizlerin İstanbul ve çevresinde yaptığı bu konu hakkındaki çalışmalar çok aydınlatıcı olmuş ve konuya büyük açıklık getirmiştir.( J.Crow-J.Bardill- R.Bayliss The Wtaer Supply of Byzantine Constantinople London 2008)

Harita 2 İstanbul’a Trakya dan su getiren şebekesi (J.Crow dan)
Harita 2 İstanbul’a Trakya dan su getiren şebekesi (J.Crow dan)

Araştırmalar: İstanbul daki diğer kapalı sarnıçlar kadar araştırılmamıştır. Hakkındaki en eski bilgiler sırasıyla önce Mordtmann dan gelmektedir(A.D Mordtmann Esquisse Topographiquede Constantinople Lille 1892 s.70).Fakat hakkındaki esas büyük ilmi araştırma diğer su sistemlerinde olduğu gibi Forcheimer-Strzygowskı nin çalışmasıdır(Ph.Forcheimer-J.Strzygowskı Byzantinischen Wasserbehalter von Konstantinopel Wien 1893 s.61).Yüzyıl başında bir Alman araştırmacı konu hakkında daha etraflı bilgiler vermiş ve yapının detaylı çizimlerini yayınlamıştır(K.Wulzinger Byzantinische Substruktion-Bauten Konstantinopels Jhb.des deutschen Arche-İnst 27 1913 s.370-395)Son ve geniş kapsamlı yayınlardan bir tanesi eski Alman Arkeoloji Enstitüsü Schneider in Byzans kitabıdır(A.M.Schneider Byzanz,Vorarbeiten zur Topographie und Archaeologie der Stadt- Istanbuler Forschungen 8-Berlin 1936 s.87).Araştırmalardan topğrafyaya dayanan en önemlisi 1989 da yapılan bir doktora tezidir.Bu tezde yapı etraflıca anlatılmış ve hakkında gerekli bilgiler verilmiştir(Özkan Ertuğrul İstanbul da Bizans Devri Su Mimarisi İstanbul) Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora tezi İstanbul 1989 s.317)Görüldüğü üzere Yerebatan Sarayı ile kıyaslanırsa hakkındaki çalışmalar çok azdır.Buna rağmen orijinal sütun başlıkları hakkında yazılan eserler de çok dikkat çekmiştir(W.Betsch The History,Production and Distribution of the Late Antique Capital in Constantinople Ann Arbor 1977 s.50-59,63,127,129-131,134,161-162,196-197,214,351-352) I-C. SANAT TARİHİ  ARAŞTIRMALARI I.İstanbul’un Fethinden önce su mimarisi Klasik çağlarda İstanbul ilk defa kurulduğu zaman Byzantion diye adlandırıldı ve kurulduğu yer olan Topkapı sarayı çevresinde bu ilk döneme ait 5 su kuyusu tespit edilmiştir. Bunlardan bir tanesi Topkapı Sarayının birinci avlusunda Dolap Ocağı denen yerdeki kuyudur.İstanbul M.Ö 2yy da Roma devletinin eline geçince şehir kademeli olarak genişletilmiş ve buna bağlı olarak şehrin su sistemi de gelişmiştir.Şehrin gerek Roma gerekse Bizans döneminde bu kadar teşkilatlı bir su sitemine sahip olması şu nedenlerle özellikle eski başkent Roma ile kıyaslanarak açıklanabilir. Roma da şehrin içinden geçen Tiber nehri eski başkente yeteri kadar su sağlayabiliyordu bu yüzden eski başkentte İstanbul’daki kadar sarnıç yoktur. İstanbul batıya doğru büyütüldüğünden şehrin gelişmesi hep tepelik engebeli arazide olmuştur. Bütün bunlara ilaveten şehirde az sayıda su kaynağı vardır artan nüfus ve ona bağlı olan imar faaliyetleri su ihtiyacını da arttırmıştır. İlerleyen zaman içerisinde özellikle 7. Ve 8.yüzyıllarda şehrin düşman saldırılarıyla kuşatılması esnasında dışarıdan şehre su getiren tesislerin tahrip olması ya da deprem gibi başka nedenlerden etkilenmesi su ihtiyacını daha da arttırmıştır. İstanbul da Bizans dönemi su şebeke sistemi hakkında ilk kapsamlı incelemeler 19yy da yapılmaya başlanmış ve günümüze kadar değişik yoğunlukta devam etmiştir. Yapılan münferit çalışmalarla birçok sistem unsuru yapı elemanı aydınlatılmışsa da bunların çapı sistemin esasını ortaya çıkartmaya yetmediği için, bu konuda bazı hipotezler ortaya atılmıştır. İstanbul da Bizans dönemi su şebeke sisteminin ilk oluşumu hakkında ileri sürülen bir yaygın görüşe, İstanbul un kuzeyindeki Belgrat Ormanı çevresinde yapılan bentler vasıtasıyla yerelsular toplanmış. Toplanan sular boru hatlarıyla Halicin kuzeyine getirilmiş. Oradaki derelerin vadileri su kemerleri yapılarak aşılmış. Haliç yönünden Eğri kapı civarında şehir suruna kadar getirilmiştir oradan şehre sokulduktan sonra belli bir yerde 3e ayrılmış üç ana koldan üç merkezde (Muhtemelen At Pazarı Fatih-Yeni Bahçe-Ayasofya) yer alan su taksim tesislerine ulaştırılmış ve böylece Buralardan şehrin tüm mahallelerine su dağıtılmış olabileceği ileri sürülmüştür. Bu akla yatkın görüşe ilaveten başka öneriler de vardır. Bunlardan şu çıkarımlar yapılabilir.   Şehrin batısında Trakya bölgesinden getirildiği düşünülen ilk suyolunun İmparator Hadrianus (117-138) tarafından yaptırıldığı ileri sürülür. Bu günümüzd de kabul edilen ve varlığı arkeolojik olarak ispatlana bilen bir görüştür (J.CROW The Water Supply of Byzantine Constantinople London 2008 s.14-15) Şehir 4yy da Romanın başkenti haline getirilince imar edilip nüfusun arttırılması ile birlikte getirilen su miktarı da arttırılmış olmalıdır ki bu arttırmaya yarayan en önemli tesis Valentinianus (Valens)(364-378) su kemeridir. Yeni başkentin yerüstü ve yer altı su yollarının inşa faaliyetleri yanında,yine bu dönemde(4yy da)yeraltında ve üstünde sarnıçlar yapıldığı bilinmektedir.7. ve 8. Yy dan itibaren bu tesisler önceleri batıdan gelen akınlarla ve zaman zaman yaşanan depremlerle tahrip olmuştur. Çeşitli zamanlarda yapılan onarımlar yeterli olmadığı için artık küçük çaplı sarnıçlar da yapılmaya başlanmıştır. Bunlar tahrip olmuş su taşıma sistemlerinin yetersizliğinden dolayı genellikle yağmur ve sızıntı sularla beslenecek şekilde inşa edilmişleridir. Şehre gelen suyun dağıtımı konusunda çok taraftar bulan bir diğer görüş de suyun çok yükseklerde yapılmış açık hava rezervuarlarında toplanıp buradan şehirdeki daha küçük sarnıçlara kanal veya borularla dağıtıldığıdır. Halk arasında mevzubahis olan ve şehrin neredeyse her tarafında Aya Sofya ya çıkan tüneller efsanesinin nedeni de budur(S.Eyice İstanbul’un Bizans Su Tesisleri Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi 5/2 1989 s.5)Sözü geçen bu üç açık su toplama havuzları günümüze kadar sağlam vaziyette gelmiştir. Fetihten sonra, Osmanlı devrinde şehrin su şebekesinin onarıldığı bilinmektedir. Valens su kemeri tekrardan hayata geçirilmiştir. Su kaynaklarını şehre bağlayan su kanalları onarılmış ve bakım işi için suyolcu denilen görevliler istihdam edilmiştir. İstanbul’un Bizans döneminde oluşturulan ve zaman içinde geliştirilen su şebeke siteminin başlıca bilinen elemanları kuyular, suyolları, su kuleleri, çeşmeler, ayazmalar, hamamlar, sarnıçlar olarak sayılabilir. Bunlardan bazılarını kısaca açıklayıp esas konumuz olan Yerebatan Sarayı ve Şerefiye Sarnıcı hakkında daha detaylı bilgiler vereceğiz.   II. Kuyular İstanbul’un Bizans döneminde n önce görülen kuyular bu dönemde hem sur içinde hem de sur dışında yeni ilavelerle kullanılmaya devam etmiştir. Bu kuyular taş ya da muntazam kesme taşlardan yapılmışlardır. Formları yuvarlak ya da köşeli başlayıp sonra yuvarlaklaşan biçimler gösterir. Ağız kısımlarında bilezik taşları yer alır. Bazılarında yukarıdan aşağı inen döner merdivenler vardır. Diplerinde kemerli(veya tonozlu)galeriler bulunabilir. Zeminleri taş kaplıdır. Hayvan gücüyle dolap usulü su çıkarılırdı İstanbul sur içinde şimdiye kadar Topkapı Sarayı çevresindekiler hariç başka bir örnek bulunamamıştır. III. Çeşmeler İstanbul’da günümüze çık az örnek gelebilmiştir. Yunan kültüründe görülen çeşmelere Nymphaion denir. Yunan ve onu takip eden Roma döneminde birçok değişik çeşme örnekleri yapılmıştır.(S.Eyice age s.11 J.CROW age s.9-10). IV. Ayazmalar Bunlar halkın su ihtiyacı için yapılmamışlardır dini su tesisleridir. Kelime manası Kutsal-Mübarek tir.Kutsal sayılan,şifa ve hayır getirdiğine inanılan bazı doğal su kaynaklarının genel olarak basit havuz ya da suya yaklaşmayı huşu uyandırarak sağlayan yapılardır. Belli aziz veya azizelere ithaf edilmişlerdir.İstanbul’da çok bulunurlar en önemlisi Ayvansaray’daki Blakherna Ayazmasıdır.sur dışında en meşhur olanı Zoodokhos Piği adıyla anılan Balıklı Rum ayazmasıdır. Bu ikincisi aynı zamanda İstanbul Rum Patriklerinin resmi mezar kilisesidir. (Ö.Ertuğrul İstanbul’da Bizans Devri Su Mimarisi İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi İstanbul 1989 s.78.E.Karakaya Ayazmalar Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi 1 1993 s.473-474 ). V-Hamamlar Yıkanmaya ve temizliğe yönelik tesisledir. Kaynaklarda çok sayıda hamam adı geçse de çok azı tespit edilebilmiştir. Ayrıca eldeki bilgiler bu yapıların mekân özelliklerini ve işlevlerini öğrenmek için yeterli değildir. İstanbul’daki bir zamanlar var olan Bizans hamamlarının erken örnekleri bilinen Roma Hamamlarından farklı değildir. En belirgin farklılıkları Roma Hamamlarında görülen aksiyalitenin kaybolmuş olmasıdır zaten bu yüzden mekân özellikleri tam olarak öğrenilememektedir. İstanbul’da kazılarla ortaya çıkartılan bu tip hamamlardan bazıları şunlardır, a-Sultanahmet Hipodrom yakınındaki Zeuksippos Hamamı 2yy sonu b-Valens Su Kemeri bitişiğinde Saraçhanede Kalenderihane yanındaki çifte hamam c-Sultanahmet Peykhane sokak da bulunan ve 5yy tarihlenen hamam kalıntısı(F.Özgümüş 2007 Istanbul Suriçi Arkeolojik Yüzey Araştırması Araştırma Sonuçları Toplantısı 26/1 Ankara 2009 s.5) VI.Sarnıçlar İstanbul’daki su sisteminin en önemli elemanlarındandır. Genellikle kâgir yer altı su depolarıdır. İstanbul un antik su şebeke sisteminin kapsamlı incelemesi olmadığından bu sarnıçların nasıl işlediği ve nasıl kullanıldığı hakkında tam bir fikrimiz yoktur. Sarnıçlar şehrin çeşitli yerlerinde yapılmışlardır. Ayrıca şehir dışında ve Anadoluda da görülürler. Bugün İstanbul da bilinen sarnıç sayısı 65 den fazladır. Yayınlananların yanında yayınlanmayanlar olduğu gibi tümden ortadan kalkmışlar da vardır. Hepsinin tüm bir envanteri çıkarılmamıştır. Sarnıçlar genelde açık ve kapalı sarnıçlar diye ikiye ayrılırlar. Üstü açık olanları sarnıç olarak değerlendirenler olduğu gibi farklı şeyler söyleyenlerde vardır. Mesela bunların büyük su toplama havuzları olduğu ve bu havuzlardan Sur hendeklerine su verildiği ileri sürülmüştür. Fakat bu öneri ilim dünyasında pek kabul görmemiştir.(S.Eyice age s.5). -Karagümrükteki Sarnıç (Karagümrük Stadyumu) Bu sarnıca Aetios Sarnıcı da denmektedir ana bu durum tam olarak açıklığa kavuşmamıştır.421 senesinde yapıldığı kabul edilir.Toprağa gömülü inşa edilmiştir.244X85m ölçülerindedir.15m derinliğindedir -Sultan Selim deki Çukur Bostan Bu su haznesi de yukarıdaki gibi toprağa gömülü olarak inşa edilmiştir.459 senesinde yapıldığı kabul edilip Aspar sarnıcı diye anılır. Fakat inşa tarihi daha sonra olmalıdır. Bitişiğindeki Selimiye Camisi altında kalan Bonos sarayının sahibi 7yy da yaşamış Vali Bonos tarafından yaptırılmış olmalıdır.15X152m ölçülerinde kare bir mekândır 11m derinliği vardır. -Fındıkzade Altı Mermerdeki Çukur Bostan Adı tam olarak belli olan tek açık hava su haznesidir. İmparator Anastasios zamanında(491-518) toprağa gömülü olarak yapılmıştır.170X147m ölçülerindedir. Mokios Sarnıcı olarak bilinir.   Üstü Kaplı Sarnıçlar: Kamu ya da özel binaların alt yapı olarak veyahut bağımsız inşa edilmiş tesislerdir. Bunların çeşitli fonksiyonları vardır.   1-Su ihtiyacı için yapılanlar şehrin suyunu karşılamak amacıyla inşa Edilmişlerdir. 2-Meyilli bir araziyi düzeltmek için yapılanlar üzerine oturacak binaya düz bir zemin teşkil eder. Bu tip kapalı sarnıçlara emprovize sarnıç da denir. 3-Bazen de bu alt yapılar sığınak olarak kullanılmışlardır. Üstü kapalı bu sarnıçlara ilave ten mahzen sarnıçlar denin bir grupta bazı Bizans kiliselerinin alt yapıları sarnıç sıvasıyla sıvanarak su ihtiyacını karşılamak üzere değişik fonksiyon verilmiştir. Bunun nedeni Bizansın son yıllarında şehre su getiren suyolları çalışamaz olmuş, su kemerleri gerek düşman istilası gerekse depremlerden zarar gördüğünden kullanım dışı kalmış dolayısıyla bu mahzen su sarnıçları su biriktirmek için çok işe yaramıştır. Üstü kapalı sarnıçların genel özellikleri şu şekilde açıklanabilir: Çoğunlukla kare planlıdırlar ancak bazı farklı plan tiplerinde de olabilirler. Duvarları düz olabildiği gibi bazen içten dıştan payandalarla takviye edilmişlerdir. Bunların üzerinde derin nişler vardır(Zeyrek Sarnıcı)Bunun nedeni su basıncına karşı statik bir koruma olmalıdır. Üst örtülerinde çeşitli tonoz tipleri kullanılmıştır. Bazılarının içinde destek yoktur ama genellikle üst örtü sistemi kolonlarla desteklenmiştir. Burada bizim konumuz olan Yerebatan ve Şerefiye sarnıcı bu tipe girer. Taşıyıcılar sütunlarla oluşturulur bazen payeler de vardır (ikisi karışık)Payeli olanlarda payeler genellikle Osmanlı döneminde mevcut sütunun ağır bir kılıf içine alınmasıyla statik amaçlı yapılmışlardır. Yerebatan Sarayı sarnıcında bunun örnekleri görülmektedir. Kapalı sarnıçlardaki sütun başlıkları başlı başına bir çalışma konusudur. Bu başlıklar devşirme olabildiği gibi özellikle belli bir sarnıç için yapılanları da vardır. Konumuz olan Şerefiye Sarnıcındakiler buna en güzel örnektir orijinal 5yy olup bu sarnıç için yapılmışlardır. Başlık tipleri geç antik dönemin özelliklerini gösteren türdendir. Korent, Kompozit ve Sepet başlıklar(=İmpost Başlık) kullanılmıştır. Sütunlar yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanır. Gene bir Geç Antik dönem özelliği olarak kemer ayağı ile sütun başlığı arasında ikinci bir başlık gibi duran impostlar bulunur.Bunlardan bazıları da İyonik Volütlere sahiptir bu tip 6yy İyonikl impostlar 6yy Jüstinianus devrine tarihleni. Bir çok sarnıçta devşirme olarak kullanıldığından tarihleme konusunda dikkatli olunmalıdır. Sütunların kaideleri iki kısıma ayrılır çoğunda iç bükey dış bükey kesitli Attik kaideler kullanılmıştır. Zemin kare tuğlalarla kaplıdır eğer Osmanlı tamiri varsa çokgen kaplama görülür. Zeminlerin bir noktasına su tahliye gideri vardır ve bu kısımları genel olarak yapı dışında inşa edilmiş kuyularla bazen de çeşmelerle bağlantılıdırlar. Tesislere su girişi ya da zemine iniş genellikle tonozların muhtelif yerlerinde açılan (Bir köşesinden )menfezlerle sağlanmıştır. Su bacaları 7 denen bu açıklıklar ile sarnıç yanındaki kuyunun aynı zamanda sarnıçta toplanan suyun bozulmasını önlemiş olabileceği ileri sürülmüştür. Bazen pandantiflerde görülen amfora delikleriyle bu açıklıklar karıştırılmamalıdır. Su getiren delikler künklerle birbirlerine bağlıdır.Bu tip künkler Zeyrekteki Zeyrek Sarnıcında yapılan restorasyon çalışması sırasında bulunmuşlardır. Yapıların duvarları kemer başlangıçlarına kadar taş ve tuğla örgüsü şeklinde yapılmış üzeri su geçirmez hidrolik sıvayla kaplanmıştır. Üst örtü ise tamamen tuğla ile inşa edilmiştir ancak sıvanmamıştır. Bazı yapıların duvarlarında konsollar bulunur kademeli dizilmişlerdir ama zemine ulaşmazlar.Bunların su seviyesini ölçmeye yaradığı düşünülebilir. Bazı yapılarda üst örtü bir duvarla çevrilidir ve buralarda pencere açıklıkları vardır(Zeyrek).   Sarnıçlarda kullanılan su geçirmez sıva sarnıcın için ne kadar su konacaksa o hizaya kadar duvarları kaplar. Bunların genellikle sütun başlığı seviyesine kadar oldukları görülür buradan da içindeki su seviyesinin bazen başlıkları da içine aldı anlaşılmıştır. İstanbul’da Sayısı bilinen kapalı sarnıçlar 65 den fazladır.Bizim konumuz olan Yerebatan ve Şerefiye sarnıcı haricindeki belli başlı kapalı sarnıçlar şunlardır.Sultanahmet Binbirdirek,Zeyrek Sarnıcı,Fatih Sultan Sarnıcı,Kadir Has Üniversitesindeki sarnıç,Soğuk çeşme Sokaktaki Sarnıçlar,Topkapı Sarayındaki Kapalı Sarnıçlar,Yedikule Studios Sarnıcı,Sultanahmet Manganlarda ki Sarnıçlar,Mercan Yokuşu Eski Bible House günümüzdeki Red House kitabevi altındaki Sarnıç,Fatih Müftü Ali mahallesi müftü hamamı sokaktaki sarnıç,Fatih Arat Pazarındaki Sarnıç,Fatih deki Otlukçu yokuşundaki sarnıç,Pammakristos olan Fatih deki Fethiye Camisi altındaki su dolu sarnıç,Hipodromdaki Sphendone sarnıcı ,Ayasofya nın altındaki sarnıç ,Eski adı Pantepoptes olan Esski İmaret camisindeki su dolu sarnıç,Karagümrük Kasımağa deki Sarnıç,Haydar Semtindeki Sarnıç,Eminönü Acı Musluk sokağı(şimdiki Cemal Nadir sokağı)nda bulunan Botaniates Sarayı denen yerdeki su dolu sarnıç,Beyazıt Antik Otelin altındaki Sarnıç,Beyazıt Yeniçeriler Caddesi Kafar Handaki sarnıçlardır.Sadece sur içerisinde değil İstanbul un başka semtlerinde de kapalı sarnıçlar bulunur Küçükyalıdaki Bryas Sarayı sarnıcı bunlara örnektir. ŞEREFİYE SARNICI Yaklaşık olarak 42.5mX25m ölçülerinde ki sarnıçta 4X8 olmak üzere 32 sütun vardır.

Resim 1 Şerefiye Sarnıcı içten
Resim 1 Şerefiye Sarnıcı içten

Eskiden üzerinde Arif Paşa konağı vardı.(Anonim’Arif Paşa Konağı’ Reşat Ekrem Koçu Ansiklopedisi 2 İstanbul 1959 s.1010-1011) Bu konak bir süre Eski Eminönü Belediyesi olarak kullanılmıştır.Başlıkların üslupları ve impostların süssüz oluşu hepsi 6yy önce 5yy ı başka bir deyişle ll.Theodosius (408-450) devrini işaret etmektedir.(Bu dönemdeki diğer imparatorlar Markianus (450-57),L.eon (457-474),Zeno(474-491)da ihtimallere dahil edilmelidir)..Geç antik çağın İstanbul’daki bu en önemli anıtı aynı dönemin Mimari plastiğinin incelenmesi bakımından İstanbul arkeolojisinde ayrı bir yere sahiptir.

Plan 1 Şerefiye Sarnıcı Kesiti (Ph.Forcheimer-J.Strzygowskı den
Plan 1 Şerefiye Sarnıcı Kesiti (Ph.Forcheimer-J.Strzygowskı den

Anlaşıldığına göre Sarnıç inşa edildiğinde Mese nin hemen yanındaydı. Bulunduğu meyilli araziyi Mese seviyesine çıkartmıştır. Bu kadar önemli bir yerde antik şehrin ana caddesinin üzerinde böyle sağlam bir alt yapı yapılmış olması yapının sadece caddeyi tutan,teras oluşturarak caddeyi genişleten ve civarına su sağlayan bir alt yapı tesisinin olmasının yanı sıra sağlam büyük ve itinalı mimarisiyle de üstünde bu özellikleri taşıyan ve Mese yi süsleyen bir üst yapıyı taşıması ve öncelikle de ona hizmet vermesi gereğini de akla getirmektedir.Mese nin anıtlarla süslü olduğu bilinir ama bu bölgenin nelere sahip olduğu bilinmemektedir.Şerefiye sarnıcının bulunduğu bölgeden başlayarak Beyazıt Soğanağa daki Star İşhanı’nın bulunduğu yere kadar bu tip alt yapı sarnıçlar mevcuttur bunların devirleri hemen hemen aynıdır 5 ve 6 yy lara tarihlendirilirler hepside arazinin denize doğru olan meyilini düzeltmek için yapılmışlardır(Şerefiyeden Beyazıt a giderken Mese üzerindeki Kafar Han da bulunan sarnıç 6.yy aynı hattı takip edince gene Mese üzerinde Tiyatro Caddesine cephesi olan Yüceller İş Merkezindeki alt yapı gene aynı paralel de ki caddede bulunan Aydın Saray İş hanının altındaki Roma Dönemi kalıntıları AntikOteldeki Alt Yapı ve son olarak Soğanağa Mahallesindeki Star İş hanında bulunan alt yapılar hep aynı fonksiyon için yani üzerlerindeki Forumlara ve binalar teras meydana getirmek için yapılmışlardır.)Mese’nin güneyi yani denize bakan tarafı meyillidir.Bu topoğrafyada eldeki bilgilere göre Şerefiye Sarnıcı ile Augusteion arasında 1 tane daha dev sarnıç bilinmektedir.Bu aslı Konstantinos dönemine tarihlendirilen Binbirdirek Sarnıcıdır.224 sütunlu bu abidevi yapı Philoksenus sarnıcı diye diye adlandırılır.

Plan 2 Şerefiye Sarnıcı Rölövesi
Plan 2 Şerefiye Sarnıcı Rölövesi

Şerefiye Sarnıcı 42,5mX25m ölçülerindedir.Dikdörtgen planlı olarak yapılmıştır.Biraz tehlikeli olmakla beraber içine girilebilmektedir.Sarnıç içerisinde yapılan çalışmalar sırasında zemine kadar inilebilmiştir.Etrafını çevreleyen duvarlar tuğladır.Üst örtüsü kubbe-tonozlardan oluşmaktadır.(Resim 2)Üst tarafında Osmanlı Devrine ait taş çıkmalar mevcuttur.Üst örtü mekan içerisinde dikdörtgenin kısa kenarları boyunca dörder uzun kenarları boyunca sekizer olmak üzere 32 sütuna sahiptir.Sütunlar 5m yüksekliğinde olup yekpare mermerdendir.Gövdeleri yukarıya doğru hafifçe incelir.Attik Tipi sütun kaideleri çift kademeli kare blok şeklindeki postamentlere oturur.Sütun başlıklıları daha önce de belirtildiği gibi korent düzenindedir ve kemer ayağı ile sütun başlığı arasında kesik piramit biçiminde ikinci bir başlık gibi olan impostlar mevcuttur.Aşağıda bu konu hakkında daha detaylı bilgi verilecektir.Sarnıç sütun başlıkları hizasında duvar ile çevrelenmektedir.Bu duvar üzerinde 16 adet pencere açıklıkları bulunur.Sütunların çapı yaklaşık 0.80m dir. Sarnıcın inşaatında kullanılan tuğlalar 0.35m ölçüsünde ve karedir kalınlığı 0.04m olarak ölçülmüştür(Ö. Ertuğrul age s.319).

Resim 2 Şerefiye Sarnıcı Kubbe Tonozları
Resim 2 Şerefiye Sarnıcı Kubbe Tonozları

Yapıya giriş, güney-batı köşesinden olup, buradan güney duvara bitişik olarak aşağıya inen bir taş merdiven yer almaktadır. Bu merdivenin. Bu merdivenin üzerine son yıllarda beton dökülmek suretiyle yeni bir merdiven oluşturulmuştur. Yapının duvarları, sıva ile kaplı iken (Hidrolik Sıva) sütunlara oturan üst örtü sıvasızdır. Zemin tuğla plakalarla kaplanmıştır. Üst örtüde kubbelerde su bacalarının delikleri yer alır. Zeminde kuzey batı köşede su tahliye deliği vardır. Ayrıca buraya yakın bir yerde de dış tarafta bir su kuyusu yer alır ki bunlar birbirlerine bağlantılı olmalıdır. Şu anda bile yapıya doğu yönündeki duvardan sürekli olarak temiz su gelmektedir.   Yukarıda bahsedilen tuğla boyutları tüm sarnıç için standarttır. Zeminde kullanılan tuğlalar biraz daha büyük olup 039mX039m ölçülerindedir. Sarnıcın duvar birleşim yerlerinde su basıncına karşı koymak için yuvarlak Pahlar yapılmıştır. Bunların genişlikleri ortalama 0.20m dir. Duvarların tümünde yaklaşık 3.25m yükseklikte değişken kesitlerde oyuklar bulunmaktadır. Bunlar çok eski olup fonksiyonları bilinmemektedir. Bu oyukların birinden çıkan moloz sarnıç ana girişindeki merdiven sahanlığında kaide olarak kullanılmıştır. Hidrolik Horasan harcı kaplı duvarlarda yer yer sıva dökülmeleri görülür. Bazı kaynaklarda üst örgünün Osmanlı döneminde yapıldığı anlatılır(Biz bu görüşe katılmıyoruz).Sarnıcın ana girişindeki merdiven 28 basamaktan yapılmıştır. Duvara bitişiktir yapılırken orijinalinin üstüne beton dökülmüştür. Ahşap sahanlığı orijinal taş sahanlığın üzerindedir.Bu beton merdivene ilave edilen ahşap merdivenle zemine inilir. Merdivenin bitişik olduğu duvarda değişik kesitler ve kotlarda oyuklar mevcuttur. Üst kotta derin nişli pencere boşlukları vardır. Bunların oturduğu kısımlar hasar görmüştür. Sarnıcın duvar yüzeylerinde aşınmalar, kireçlenmeler harç kalıntıları tespit edilmiştir. Merdivenin bitişik olduğu diğer duvarda pencere nişi yoktur fakat yapının statiğini bozabilecek oyuklar mevcuttur üzerinde aşırı kireçlenme ve mantarlaşma vardır kuzey batısına gelen duvarda ise yoğun su akışı tespit edilmiştir. Bu duvarda kemer başlangıç seviyesinden itibaren derin pencere nişleri vardır. Bunlar daha az zarar görmüştür. En son duvar ise çok hasarlıdır ve sarnıcın statiğini bozmaktadır. Bunda da derin pencere nişleri görülür. Üzerinde tehlikeli boyutlara ulaşmış çatlaklar vardır. Sarnıcın üst örtüsü 45 adet kubbeden oluşur(Kubbe-Tonoz)Kubbelerin altlarında her bir köşede birer adet olmak üzere 4 adet su giriş haznesi bulunmaktadır.(Bu bilgiler Sarnıç için daha önce hazırlanmış bir rapordan alınmıştır. Ü.Serdaroğlu-M.Uğur Şerefiye Maksima-Theodosius Sarnıcı.Restorasyon Çalışmaları İst.Büyük.Şehir Belediyesi Tarihi Çevre Müdürlüğü Yayınlanmamış Restorasyon Raporu İstanbul 2005 s.23 Fakat burada kubbe pandantiflerinde görülen amfora delikleri de olabilir hatta böyle olması lazımdır.Statik açıdan binanın çok işine yarayan bu açıklıkların su sağlamak için kullanıldığına dair veriler ihtiyatla değerlendirilmelidir.)Her kubbe girişinde bulunan delikler değişken kesitlidirler ve bunların bazıları tahrip edilmiş olup eskiden Eminönü belediyesi varken havalandırma bacası olarak kullanılmıştır( 3 tanesi).Yapının duvarlarında görülen statik tehlike kolonlarında döşemesinde ve tavanında da görülür.Eski niteliksiz restorasyonlarda kırılmak suretiyle yapılan değişiklikler bazı kubbe bölümlerinde neredeyse %80 e varan orijinal malzeme kaybına yol açmış geri dönüşü imkansız hasarlara neden olmuştur. Sarınıcın döşemelerinde tespit edilen kırık yoğunlaşması kuzeye doğru artmakta ve kuzeyde batıda tamamen döşemsiz bir zemin halini almaktadır. Zemin döşemesinin tek kat olduğu anlaşılmıştır. Sarnıcın uzun kenarı boyunca oluşan kolonlar arası akslar döşemede de birer yol oluşturur gibi kenarlarda kullanılan karoların bir sıra halinde döşenerek aralarındaki karoların ise derzlerinin kaldırılmasıyla iki yanda bulunan karolar vurgulanmıştır.( Ü.Serdaroğlu-M.Uğur age s.24). Sarnıcın mevcut giriş kapısı kubbe kırılmak suretiyle oluşturulmuştur. Sütun Başlıkları:Yapıdaki sütun başlıkları orijinal olup devşirme değildir.Yarıfabrik korent düzeninde başlıklardır.Tam olarak bitirilmemişlerdir.Suyun içerisinde kalacağı ve kimsenin görmeyeceği düşünülerek böyle yapılmış olmalıdırlar.Üzerlerinde orijinal impostlar bulunur.(Resim 3)

Resim 3 Şerefiye Sarnıcındaki bir sütun ve başlığı (Ph.Forcheimer-J.Strzygowskı den)
Resim 3 Şerefiye Sarnıcındaki bir sütun ve başlığı (Ph.Forcheimer-J.Strzygowskı den)

İstanbul’da Geç antik dönemde bu tip sütun başlıklarının üretilmesi ve nasıl kullanıldığı konusunda en iyi örneklerden biri Şerefiye Sarnıcıdır.( W.Betsch age s.32).Sarnıcın tümünde muhtemelen Prokennesos (Marmara Adası)mermerinden başlıklar ve impostlar yapılmıştır.Sütun gövdelerinin çoğu çamura saplanmış vaziyetteydi.Tüm impostlar sütun başlıkları ve sütun gövdeleri tek tiptir boyutları aynıdır.Mimari süslemenin çok iyi korunduğu görülür.Herhangi bir zara veya aşınma söz konusu değildir.Sadece bir başlığın köşesi kırıktır bu kırıkta antik çağda değil sonradan ve bilerek yapılmış olmalıdır.   Sarnıçtaki tüm başlıklar kolosal ölçülerdedir yükseklikleri 1m den fazladır.İstanbul’da bu tipteki en büyük sütun başlığı koleksiyonudur. (W.Betsch age s.50-51).Başlıklardan 32 tanesi kendi aralarında bazı detaylarda farklılık gösterirler bazıları kısmen bitirilmiştir.Bunlarda otuz adedi tam olarak yarım bırakılmıştır.Sadece üstlerinde merkezden ileri doğru uzanan kısımlarında yaprak lobları görülür.Bu yaprakların baştan savma yapıldığı hemen anlaşılır.Bu yaprakların sayısı 520 dir ve onlardan başka bir dekorasyona rastlanmaz.İki tane başlık tam olarak bitirilmemiş olmasına rağmen üzerindeki dekorasyon bitime yakındır.Bunlardan birinde süsleme başlığın üst kısmının üçte ikisini kaplar.Yüksek kabartma değildir merkezdeki yaprak lobları gibi alçak kabartma olarak yapılmıştır.Başlıklardan bir tanesinde en alt sıradaki akantus yaprakları yüzeye doğru uzanır.Abakusun dekor kalıbı (Yani nasıl süsleneceği kabartmaların nasıl yapılacağı)bitirilmiş fakat süssüz bırakılmıştır.Bir diğer başlığın yarım bırakılmış korent başlıklara en iyi örnek olduğu bilinir Betsch bunun tarihlemede çok yardımcı olduğunu ve diğer başlıklarla kıyaslandığında esas tarihi verdiğini yazar(W.Betsch age s.53)Başlıklarda kabartmalar 3 ana bölüme ayrılmıştır.Bunlardan ilk iki sıra akantus yapraklarını ihtiva eder en üst sıra abakustur .Kabartmalar yapılırken bazı izler çatlaklar halinde derin olarak açılmış ve dekorasyonuna fazla önem verilmemiş sadece kaba olarak işlenmiştir. Buradaki başlıklardan biri yüzeysel süslemesi ve dekorasyonun düzleştirilmiş haliyle klasik Roma Başlıklarından çok ayrı bir özellik gösterir.Abakusu çok basit olarak yapılmıştır ve kabarma kontürü yoktur. Üzerinde motf olmayışıda yarı fabrik olmasından dolayıdır.Abakusunun altında kalatos üzerinde helices leri yoktur onun yerine uçlarında kıvrımları olmayan yapraklar vardır.Akantuslar birbirleriyle bağlantılı değildir.Çiçek ve çiçek kınları bulunmaz onun yerine akantus yaprakları vardır.Tüm bunlardan statik kaygunun estetik değerlerin yerini aldığını gösterir.Bu tip başlıklar geç antik çağda Konstantinopolis tipi başlılarda çok görülür.Bu başlıklardaki en önemli özellik 2 bölgeli akantus yaprak sırasıdır(W.Betsch age s.54)Bu iki bölgeli başlıklardaki yarı-fabrik akantus yaprağı motifi her bir sırada 8 adettir. Her bir yaprağın 5 lobu vardır. Her bir tarafında ortada ileriye doğru çıkıntı yapan bir tanesi görülür. Bu kalabalık akantus yaprağı grubu diğer maskeli tipteki korent başlıklardakinden kolaylıkla ayrılabilirler çünki bu yaprakların işlenişi maskeli tipte olanlar kadar iyi düzenlenmemiştir. Sarnıçtaki başlıklarda üst kısımdaki yaprakların görünüşü biraz kaotiktir.( W.Betsch age s.55).Bu tip kalabalık korent düzeni başlıklar İstanbul da 5yy ilk çeyreğinde kısa bir süreliğine yapılmışlardır(Yaklaşık 400-425 arası) daha sonra da standart biçimli 4yy sonu 5-6yy a ait maskeli akantusları olan başlıklar ortaya çıkmıştır. Bunun nedeni belki de kalabalık tipte olanın işçiliği daha zordur. Maskeli akantus tipi daha standart bir düzen sunar ve taş ocağı işçileri, için işlemesi daha kolaydır. Maskeli akantus tipinde olanlar kalabalık akantus tipinin stilize edilmiş halidir.Bunda da her bir akantusun ucu birbirlerine dokunu vaziyette yapılmışlardır.Şerefiyedeki başlıklar devşirme olmadığından ve de yukarıda açıklanan özelliklerinden dolayı400-425 arasına tarihlenirler(W.Betsch age s.56)Bu aynı zamanda yapı için terminus ad quem olduğundan tam tarih de vermektedir. İstanbul daki inşa tarihi içinde geç 4yy erken 5yy bir çok inanılmaz binan yapıldı dönemdir. Theodosius hanedanın ilk 3 imparatoru bu eserlerin banileridir. Şerefiye sarnıcı da bu imparatorlar devrinden olmalıdır. Anlatıldığına göre Pulkheria sarnıcı da bu dönemde 421 yılında inşa edilmiştir ama İstanbulda ki yeri bilinmez.Pulkheria (399-453) ll.Theodosius un kız kardeşiydi(408-450) Domus Pulkheria denen bir yapı şehirde bu kadın için yapılmıştı Şerefiye Sarnıcının bu sarayın alt yapısı olduğu ileri sürülmştür.Fakat bu konu tam olarak açıklığa kavuşmamıştır (R.Janin Constantinople Byzantine Developpement Urbain et Repertoire Topographique Paris 1950 s.203-204.Bu bölgeye antik çağda imparatoriçenin adına ithafen Pulkeriana denirdi ve bu sarnıcın yakınlarına aynı imparatoriçe tarafından bir de kilise inşa edilmişti J.Papadopulos L’Eglise de St.Laurant et Les Pulcheriana Studi Byzantini 2 1927 s.59-63 W.Betsch age s.57-58 )Eğer hakikaten bu sarnıç Pulkheria Sarnıcı ise o zaman Domus Pulheria denen saray sarnıcın güneyinde denize inen yamaçta olması gerekirdi.Çünki bu sayede sarnıçtaki suyun saraya ulaşması için yer çekiminden maksimum surette yararlanılmış olacaktı.Sarayın ve aynı adlı sarnıcın hepsinin aynı bölgede(lll.Bölge) olması gerekmez .Şerefiye sarnıcının güneyinde yapılacak kazılar bu konuya ışık tutacaktır. (W.Betsch age s58).Şerefiye sarnıcı için önerilen 5yy ilk çeyreği aynı zamanda başlıkların ve impostların da tarihidir.(400-425)Bu da şu manaya gelir ki bu impostlar İstanbul da bilinen en eski impostlardır.Bunlara en yakın tarihli olanlar şimdi çökmüş olan Studios sarnıcındakileredir ve o sarnıcında tarihi 463 den önce olmalıdır. O sarnıçtaki korent başlıklarda Kalabalık akantus tipi başlıklarıdır.Bu sarnıcında tarihi yaklaşık 400-450 yılları arasıdır.( W.Betsch age s.58-59). Şerefiye Sarnıcın Sanat Tarihindeki Yeri: Tarihlenmesi ve atfiyeti hakkında çok sınırlı kaynak olmasına rağmen topoğrafik veriler ve içerisindeki eşiz sütun başlıklarının detaylı incelenmesi. Şerefiye sarnıcı hakkında bize çok şey anlatmaktadır. Ayakta kalan İstanbul daki bu en eski Geç Roma anıtının daha fazla hasar görmemesi ve daha iyi korunabilmesi için sarnıcın aşırı yüklenmesinin önlenmesi sağlanmalıdır. Üzerindeki yükleri azaltmak amacıyla bazı binalar yıkılmış ve bu yığma yapının korunmasında önemli bir adım atılmıştır. Çalışmalarda mümkün olduğu kadar en az ve en iyi müdahale ile restore edilmelidir. Restorasyonda kullanılacak yeni malzemeler yapının mimari ve tarihsel kimliği göz önünde bulundurularak seçilmelidir. Yapının genel restorasyonu bittikten sonra periyodik olarak bakımı yapılmalıdır. Yapıda kullanılan taş, ahşap ve metal malzemeler de bu bakımlar sırasında gözden geçirilmelidir. Muhtemel bir bozulma olduğunda ya da yapıdaki elemanların fiziki ve kimyasal durumunu tehdit eden durumlarda en az ve en iyi müdahale ile sorunlar ortadan kaldırılmalıdır. Böylece yapıda büyük ve geri dönüşü olmayan hasarlar oluşmadan yapı onarılabilir.

I-D 1. DÖNEM RESTİTÜSYON RAPORU   5.Yüzyıl Theodosius dönemine ait olan sarnıç 21. Yüzyıla ulaşan tarihe tanıklık yapmış kültür miraslarımızdandır. Yapının iç bölümü, sütunlar ve kemer sistemi günümüze özgün hali ile ulaşmıştır. Yapının giriş bölümü duvarının Osmanlı döneminde inceltildiği, içeride üst kotta yer alan pencere açıklıklarının bazılarının değiştirildiği tespit edilmiştir. Bu tespitlere göre yapının 2 dönem restitüsyonu vardır. 5. Yüzyıla ait 1. Dönem restitüsyonu ile 19. Yüzyıla ait Osmanlı dönem restitüsyonu ‘ dur. Buna göre 1. dönem restitüsyonunda alınan kararlar şunlardır; •Çalışma sürecinde Çanakkale 18 Mart Üniversitesinden Doç Dr. Aydın Büyüksaraç ve Yrd. Doç.Dr.C.Çağlar Yalçıner’ in georadar yöntem yaptığı çalışmada sarnıcın duvar kalınlıkları tespit edilmiştir. Sarnıç duvar kalınlıkları değişkendir. Örneğin kuzeydoğu ve güney batı duvar kalınlığı 3.30 metre ve 3.60 metre arasında iken kuzey batı ve güney doğu duvarları 2.00 m. İla 2.70 m. Arasında değişmektedir. Bu çalışmalarda duvar kalınlıklarının eşit olmadığı görülmüştür. 1. Dönem restitüsyonda da bu kalınlıklar dikkate alınarak çizim yapılmıştır. •          Giriş kapısı duvar kalınlığından dolayı ileriye doğru alınmıştır. Yapıya nasıl girildiği ile ilgili elimizde veriler yoktur. Ancak mevcut merdivenin alt kısmında merdiveni taşıyan duvarın iç duvar yüzeyindeki tuğlalar ile aynı özellikte olması nedeni ile merdiven yerinin özgün olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle merdiven mevcut durumu ile korunmuş ve aynı nedenle sarnıca giriş kapısı da aynı aksta korunarak proje hazırlanmıştır. Giriş cephe pencereleri Osmanlı döneminde dikdörtgen formlu, düz atkılı olarak değiştirilmiştir. İlk dönem, iç duvarlarda mevcutta özgün durumu ile günümüze ulaşan pencere formu dikkate alınarak restitüe edilmiştir. Sarnıcın diğer duvarlarında da Osmanlı döneminde bozulan üst kot pencere formları mevcut özgün pencere formları ve izlerine göre restitüe edilmiştir.

  • Tuğla döşeme özgün olduğundan ilk dönemde de mevcut durumu ile korunmuştur.
  • Tuğla tonoz üst örtü ile sütunlar yapının ilk döneminden günümüze ulaştığı için mevcut durumları ile korunmuştur. Yakın dönemde tonozlarda açılan delikler özgün tuğla örgü sistemine göre kapatılmıştır. Kubbemsi tonozların orta kısmındaki hava delikleri mevcuttaki özgün olan havalandırma deliklerine göre restitüe edilmiştir.
  • Sarnıca ilk döneminde olduğu gibi mevcutta da sarnıca yer altı suyu gelmektedir. Bu su yüksekliği çalışma sürecinde ölçülmüştür. Aralık 2011 tarihinde 110 cm. Temmuz 2012-ekim 2012 tarihlerinde 145-155 cm. olarak ölçülmüştür.