Ramazan Efendi Camii Ön Rapor

RAMAZAN EFENDİ CAMİİ / BEZİRGANBAŞI CAMİİ

( HÜSREV ÇELEBİ CAMİİ )

1585 – 1586

Dergâh ve Tekke: Farsça “barınak kapısı” ve “dayanma” anlamlarına gelen dergâh

ve tekye sözcükleri tasavvuf terminolojisinde hem bir araya gelip ibadet, zikir

gibi tarikat eylemlerinin yapıldığı somut mekânları hem de gene aynı nedenlerden

doğan soyut bir birlikteliği anlatır. Bu anlamda da tüm tarikat yapıları için

kullanılabilen kelimelerdirler. Çoğulu “tekaya” olan tekye Türkçe’de “tekke” olarak

yerleşmiştir.

Asitane: “Astane” diye de yazılan Farsça “eşik” anlamına gelen asitane, bir

tarikatın fikri yapısını oluşturan pirinin bulunduğu veya mezarının olduğu tekkenin

adıdır. Tekke kavramı içinde “pir makamı”, “pir evi” diye de anılan bu yapıların

“manevi merkez”i çağrıştıran bu adlandırmalarının, örneğin Osmanlı başkenti

İstanbul için de kullanılmış olması bu tezi güçlendirmektedir.

A.YAPININ TARİHİ GELİŞİMİ

   1.OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİ (1585 – 1925)

       1.1.  III. Murat Dönemi: (1574 – 1595)

       Fatih İlçesi’nde, Kocamustafapaşa’da,  (Kuvay-i Milliye Caddesi) Arabacı Bayezıt Mahallesi’nde, Ramazan Efendi Sokağı, Bezirgân Odaları Sokağı, Bezirgân Odaları Çıkmazı ve Dağıstan Çıkmazı tarafından kuşatılan arsa üzerinde yer alan camii kitabesine göre 1585/1586 yıları arasında Bezirganbaşı (saraya mal veren) Hacer (Hâce – Hacı) Hüsrev Çelebi adında bir tüccar tarafından Halvetiye tarikatinin Ramazaniyye kolunun kurucusu olan Şeyh Ramazanüddin el Mahfi Efendi için Mimar Sinan’a inşa ettirilmiş olup yapı silsilesinin ilk hali tevhidhane (camii),çilehane,şadırvan,dergah ve derviş hücrelerinden oluşan bir tekke idi.

 Yapının banisi hakkında fazla bir bilgi yoktur. Şeyh Ramazan Efendinin mürşidlerinden biri olduğu bilinir ve ticaretle uğraşanlara verilen bir lakap olan “hâce”, halk arasında “hoca” ve “hacı“ şeklinde de söylendiğinden caminin banisi Hüsrev Çelebi, her üç şekilde de anılmıştır. Kitabeye göre de Hâce Kemal adlı bir kişinin yetiştirmesidir.

     Caminin sülüs hatlı inşa kitabesi XVI. yüzyılın meşhur şairlerinden ve Mimar Sinan’ın yakın dostu Şair Mustafa Sai Çelebi tarafından manzum olarak düzenlenmiştir. Ayvansaraylı Hüseyin Efendi’nin Mecmua-i Tevarih’inde caminin kitabesinin tam metnini vermiş olup açıklamasında aynı yerde mevcut bir mescidin yanmasından sonra bu camii ve tekkenin Hâce Hüsrev tarafından Mimar Sinan’a yaptırıldığını açıklar. Fakat  İbrahim Hakkı Konyalı’ ya göre bu kitabe kısmen yanlış okunmuştur ve üçüncü mısrada ihrâk (yangın) kelimesi olmadığı gibi, İmâd adı da Kemal olarak düzeltilmelidir. Bu aydınlatılması gereken durumu İstanbul Ünv. Sanat Tarihi Anabilim Dalı Osmanlıca öğretim görevlisi Prof. Dr. Hüsamettin Aksu hocamız yapının inşa kitabesini yeniden inceleyerek İbrahim Hakkı Konyalı’nın haklı olduğunu ortaya koymuştur. Kitabede ki farklı yorumlanan bir iki noktayı Hüsamettin Aksu hoca kitabenin transkripsiyonunda şu şekilde açıklamıştır. Hâce Hüsrev Camii bir yangından sonra yeniden yapılmamıştır. Hüsrev Çelebi, Hâce İmâd değil Hâce Kemal adlı bir kişinin yetiştirmesidir.

Tekkeye ait dört bölüm ve oniki kartuş içerisine üç satır olarak sülüs hât ile isitiflenen yapım (inşâ) kitabesi ; (Nicholas V. Artamonoff/ 1936)

Hamdulillah Murâd Hân-ı zamân

Adlile oldu şöhre-i âfâk

Hassa-i durr-i şâm olunca hem çu nuçum

Bu bina câmi içre nice çırâk

Hâce Husrev gulâm-ı Hâce Kemâl

Bunca Hayrâtâ buldu İstihkâk

Yaptı bu camii ki ehl-i safâ

Oldular hep ibadete müştâk

Tekye-gâh ü mesâkin-i fukarâ

Kıldı bünyud nice tâk ü revak

Çün tamâm oldu sai -i  dâ’i

Didi tarih ka’bet-ül Uşşak 994 (1585-1586)

Caminin son cemaat mahalinde orta aksta bulunan ana giriş kapısında yer alan cel-i sülüs kitabe; (Nicholas V. Artamonoff/ 1936)
Bismillâhirrahmânirrahîm “Selâmun ‘aleykum bimâ sabertum fe-ni’me ‘ukbâ’d-dâri”
“Sabretmenize karşılık selam size dünyanın sonu ahret yurdu ne güzel (derler)”. Rad Suresi 24. Ayet

Kitabelerle daha sonra yapının bezeme, tezyinat ve çinileriyle ilgili hazırlayacağımız raporda ayrıntılı olarak değinilecektir.

Ayrıca belirtmeliyiz ki yaptığımız diğer bir araştırmada caminin vakfiyesinin sadeleştirilmiş halindeki şu ifade dikkat çekicidir.

 (……) İstanbul Kocamustafa Paşa Camii yakınında yazıcı bahçesi denilen mülküm olan evde padişahın izni ile Allah rızası için bir camii yaptırıp, beş vakit farz namazları ve sair ibadetleri eden müslümanlara vakıf yaptım. Bu caminin kuzeyinde sufiler pazartesi ve perşembe gecelerinde toplanıp tevhit ve tahmit yapsın diye on odalı bir hangah (dergah) yaptırıp vakfettikten sonra (…)

Vakfiye Tarihi: Evail – i Muharrem H. 10.01. 1002 / M. 06.10. 1593

Vakfiye Kurucusunun adı: Bezistan – ı Atik kethüdası Bezirgan el – Hac Hüsrev Ağa bin Abdullah (Ramazan Efendi), Bezirgan Hoca Hüsrev diye meşhur……….

Öyle ise günümüzde mevcut olmayan dergahın tevhidhaneden (camii) daha sonra yapıldığını kesin  olmamakla beraber söyleyebiliriz… (?)

      1.2.  I. Ahmet Dönemi: (1603 – 1618)

      Ramazan Efendi kırk dört yaşlarında İstanbul’a gelip, Kocamustafapaşa’da Bezistânî Hâce Hüsrev Çelebi tarafından 994’te (1586) Mimar Sinan’a yaptırılan, tevhidhâne (câmi), çilehâne, türbe, şadırvan, harem-selâmlık ve diğer müştemilâtı barındıran ve Bezirgân Tekkesi adıyla mârûf dergâhta yaklaşık otuz iki yıl irşâd hizmetinde bulunmuştur. Daha sonraları bu tekke Pîr’in adına nisbetle Ramazânî âsitânesi (pîr evi) olarak anılmıştır.

Bânisinden ötürü “Bezirgân Tekkesi” olarak da anılan tekke, 17. yüzyılın son çeyreğine (1586 – 1674 yılları arasında) kadar Halvetî tarikatının Ramazanî kolunun âsitanesi ve pir makamı olmuş, H. 1085/M. 1674’te Şeyh Musa Şükûrî Efendi’nin (ö.1678) posta geçmesiyle (1674-1688 yılları arasında) Celvetîliğe, 1688 -1925 yılları arasında Halvetîliğin Sünbülî koluna intikal etmiştir. Tekkede pazartesi ve perşembe günleri zikir icra edilir idi. Günümüzde “Ramazan Efendi Camii” veya ” Hüsrev Çelebi Camii ” adıyla anılmaktadır.

 Tekkeye ismini veren Ramazan Efendi 1616 yılında vefat etmiş ve tekkenin yanı başında ahşap kubbeli olarak yaptırılan türbeye defnedilmiştir. Türbe yapısı daha sonraki yıllarda genişletilecektir.

1.3.  II. Ahmet (Gazi) Dönemi: (1603 – 1618)

    Camii’nin avlu kapısı bitişiğindeki abdestlik alanın avlu dışına bakan yüzeyinde Kuvay-i Milliye Caddesine bakan cephede yer alan duvar çeşmesi, eski Edirne kadısı Çavuşzade Ahmet Efendi hayratıdır. Sivri kemeri üzerindeki günümüzde kullanılmayan çeşmenin tek taşlığı bulunmaktadır.

Kesme taştan klâsik tarzda yapılmıştır. Dikdörtgen formlu,tek yüzlü,sivri kemerli olup küçük,  mermer bir ayna taşı oldukça tahrip edilmiştir. Teknesi sokak seviyesinin altında kalmıştır. Sivri kemerinin altında tas koyacak bir yuva mevcuttur. Ö zgün kurgusunda kemerin hemen üzerinde yer alan dört kartuşlu sülüs hatlı kitabesi günümüzde mevcut değildir. Yakın dönemde ki fotoğraflarına bakıldığında kitabesine göre H. 1106/M. 1694 yılında inşa edilmiş, kitabesi.

“Sâhibu’l-hayrât ve’l-hasenât”
“ Sâbıka Edirne Kadısı merhûm ve mağfûr”
“ Çavuşzâde Ahmet Efendi”
(Rebiulevvel sene) 1106
Çeşmenin günümüzdeki mevcut durumu

        1.4. III. Mustafa Dönemi (1757 – 1774)

        Bu dönemde İstanbul’u etkileyen depremler arasında yapısal hasarlara yol açan en büyük depremlerden biri 22 mayıs 1766 yılında yaşanan ”Zelzele-i Şedide” olarak adlandırılan depremdir. Yaşanan bu felakette % 30 ‘u camii olmak üzere çok sayıda yapı yıkılmış olup en çok hasar gören yapılar kagir yapılar olmuştur. Osmanlı belgelerinde camilerde ve minarelerinde yıkıma sebep olduğu belirtilmiştir. Deprem ile ilgili başka bir belgede üç yapı dışında (ayasofya camii, valide hanı ve büyük han dışında depremden etkilenmeyen hiç bir taş yapının kalmadığı belirtilmektedir. Bu belgeler ışığında ramazan efendi caminin de Yedikule, Samatya ve civarını etkileyen bu depremden zarar görmüş olması mümkündür. Nitekim 18.yüzyılın ikinci yarısında caminin minaresinin onarım gördüğü bilinmektedir.  Dolayısı ile bu onarımın depremden sonra gerçekleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Cami ve içindeki çinilerin bu dönemde kısmi hasarlar görmüş olması muhtemeldir.

        1.5.  I. Abdülhamit Dönemi (1774 – 1789)

         Bu dönemde yine İstanbul’un en çok etkilendiği felaketlerin başında gelen yangınların en çok tahribat yarattığı dönemlerden biridir. Bu yangınların en etkililerinden biri 22 Ağustos 1782 yılında meydana gelen ”Harik-i Kebir” olarak anılan ”Büyük İstanbul Yangını” dır.

1782 yangını, (Thomas Lopez,1783 Madrid)

18.yüzyılda istanbul da geniş alanları etkileyerek büyük can ve mal kaybına yol açan bu yangın sırasında Ramazan Efendi Camii’ninde etkilendiği bilinmektedir. Kaynaklarda vuku bulan bu felaket hakkında detaylı bilgilere rastlanmaktadır.

”1782 yılının ilk yangınından Ahmed Cevdet Paşa bahseder. Ona göre yangın, 29 Receb 1196/10 Temmuz 1782’de Samatya’da harabeler civarında keresteci dükkânlarından başlamıştır. Sultan I. Abdülhamid ve Sadrazam İzzet Mehmed Paşa kısa sürede buraya intikal etmiş ve söndürme faaliyeti vakit kaybedilmeden başlatılmışsa da, yangın Koca Mustafa Paşa’ya kadar uzanmış, 1000’den fazla ev ve dükkânın yok olmasına engel olunamamıştır. Hollanda elçisi Reinier van Haeften, yangının Yedikule’de bir mahallede çıktığını, 3000 civarında ev ve dükkânın yok olduğunu bildirmektedir.”

1782 yılında bir yangın daha çıkar ki bu yangın bu yılda meydana gelmiş yangınlar arasında en tahripkâr olanıdır.  13 Ramazan 1196/22 Ağustos 1782’de Perşembe gecesi saat üç civarı cibaalide başlayan yangın üç gün sürmüş olup Aksaray,Cerrahpaşa, Avretpazarı, Molla Gürani, Davudpaşa Camii etrafı, Koca Mustafa Paşa, Topkapı, Mevlânakapı, Narlıkapı, Samatya, Silivrikapı ve Yedikule ciddi şekilde zarar gören semtler olmuşlardır. Tüm bu veriler ışığında caminin ve içinde bulunduğu alanın bu yangından etkilendiği çok açıktır. Yapının bu tarihten sonra yakın bir dönemde ciddi bir onarım geçirdiği arşivlerde mevcuttur.

       1.6. II. Mahmud Dönemi (1808 – 1839 )

           Hadikatü’l- cevami’in bazı yazma nüshalarında rastlanan bir kenar notunda, Bezirganbaşı Camii’nin harap bir halde olduğu sırada Bestekar Hamamizade hattat ve hanende Derviş Dede İsmaili Efendi tarafından tamir  ve ihya edildiği bildirilmektedir. Bu onarımın açık bir belge olmamasına rağmen yangının hasarlarını gidermek için yapıldığı söylenebilir. 

Camii Osmanlı döneminde deprem ve yangın gibi afetler geçirmiş olup mimari kurgusunda özgünlüğünü büyük ölçüde oransal olarak korumuştur. Fakat cami ve tekkenin yapı silsilesi zaman içerisinde tahrip olup eksilerek günümüze ulaşmıştır. Tekke yapısından günümüze camiisi, türbesi,şadırvanı,haziresi ve duvar çeşmesi ulaşmıştır.

***Bu dönemden sonra 1894 yılında istanbul’da büyük bir deprem meydana gelmiştir. Yapının bu depremde de hasar görmüş olması muhtemel olabilir.

  2.CUMHURİYET DÖNEMİ (1923 – ∞)

Cumhuriyet ile beraber 1925 yılında Osmanlı döneminden kalan tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasına dair çıkan kanuna dek Ramazan Efendi Tekkesi de toplumsal – sosyal fonksiyonunu sürdürmüştür. Bu tarihten sonrada camii olarak kullanılmaya devam edilmiştir.

Bu yapı silsilesinden cumhuriyet dönemine kalan; vakıf belgelerinde yaptığımız araştırmalara  dayanarak söyleyebiliriz ki bezirgan odaları sokağına cephesi bulunan bir iki katlı ahşap şeyh evinin varlığını 1980’li yıllara dek sürdürdüğünü ulaştığımız belgelerden tespit ettik.

 B.YAPININ MİMARİ GELİŞİMİ

   1.OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİ (1585 – 1923)

   ilk dönem (1585/1819)

  1585 yılında yaptırılan ve bir tekkeyi de bünyesinde barındıran Ramazan Efendi Camii (hüsrev çelebi camii) tezkirelerde Mimar Sinan eseri olarak kayıtlıdır. Ayrıca tevhidhane (camii), çilehane, türbe, şadırvan, harem-selamlık ve diğer müştemilatı barındıran ve Bezirgan Tekkesi adı ile bilinen dergahın tezkirelerde adı Hüsrev Çelebi Camii (ramazan efendi ) olarak kayda alınmıştır.

Geniş bir avlu içerisinde yer alan Ramazan Efendi Camii’nin ilk dönem mimari kurgusu; ahşap kırma çatılı ve önünde ahşap direklere dayalı yalın bir son cemaat yeri bulunan sakıflı camiler tipolojisinin bir örneğidir. Ana kitle üç sıra tuğla hatıllı yığma taş örgü sistemde inşa edilmiştir. Harim dikdörtgen kitleli olup kıble yönünde mihrap çıkıntısı yoktur. Bununla alakalı olarak yaptığımız görsel tespitleri; sonrasında yaptığımız araştırma raspaları, belgeler ve daha önce yapılmış nitelikli araştırmalarla destekleyerek son cemaat yerinin ilk dönem özgün kurgusunda açık olan ahşap direklerin arasının sonradan kapatıldığı ortaya çıkmıştır. Prof. Dr. Aptullah Kuran son cemaat yerinin sonradan kapalı hale getirilmiş olsa da özgün ahşap direklerin oranlarının ve ölçülerinin bozulmadığını ifade eder. Yapının ilk dönem mimari kurgusunda ahşap dik kırma çatısının saçak genişliği son cemaat yerinin olduğu bölümde diğer taraflardan daha geniş tutularak ahşap direklerle taşıtılmış idi. Ramazan Efendi Cami’sinin bu ilk dönem mimari kurgusunu Takkeci İbrahim Ağa camiinde günümüzde de görebiliriz.

Takkeci İbrahim Ağa Camii, son cemaat mahalli
Takkeci İbrahim Ağa Camii, son cemaat mahalli

İbadethanenin özgün cephe düzeni yan duvarlarda alt kotta tuğla örgü hafifletme kemerlerinin altında dikdörtgen formlu, profilli silmeli, mermer söveli ,iç ahşap kapaklı üçer pencere olup bunlar dökme demirden geçmeli lokma tekniğinde şebekelidir. Kıble yönünde ve giriş yönünde tıpkı yan cihetlerde olduğu gibi simetri korunmuş, alt kotta dörder pencere yine aynı düzende dikdörtgen formlu, mermer söveli olup demir lokma şebekelidir. Üst kotta ise yuvarlak basık kemerli pencereler kıble yönünde dörder,yan cephelerde ise üçer adet olmak üzere yer alır. Duayen Hoca Semavi Eyice bu durumla ilgili olarak ;

”Duvarlarda iki sıra halinde pencereler açılmıştır. Caminin çini süslemesinin zenginliği göz önüne alınırsa üst sıra pencerelerde evvelce renkli camlı müzeyyen pencerelerin bulunduğuna ihtimal verilebilir. Bu güzel eser bir yangından veya bir zelzeleden büyük ölçüde zarar görmüş ve bu arada müzeyyen pencerelerini de kaybetmiş olmalıdır ” der.

Dolayısıyla deprem ve yangın felaketlerini atlatan yapının giriş yönünde bugün mevcut olan ahşap kadınlar mahfilinin inşası öncesinde kıble yönünde ki hali hazırda mevcut cephe düzeninin giriş cephesinin üst kotunda da tekrarlandığını düşünmek yanlış olmaz.

Ramazan Efendi camii, Güney ve Batı cepheleri cephe düzeni
Ramazan Efendi camii, Güney ve Batı cepheleri cephe düzeni

Ana giriş ise doğrudan harime açılıp çift renkli taşlardan yapılmış yay kemerli mermer söveli bir kapıdır. Bu cümle kapısının hemen üzerinde yapının inşa kitabesi mevcuttur. Cümle kapının sağ ve sol akslarında zemin kodu orta akstaki giriş zemininden daha yüksekte taş döşeme iki namazgah yer alır. Yine cephede alt kotta sağ ve sol aksta yer alan ikişer pencerenin arasında istiridye motifli mihrap nişleri vardır.

Daha sonraki dönemde kapatılan son cemaat mahali ve cümle kapısı

Fakat cümle kapı ile ilgili olarak dikkatimizi çeken bir detay vardı. Bu detay kapının kemeri ve dikdörtgen profilli silme kuşağının arasında kalan üçgen alanlarda klasik üslupta taş üzeri kalem işlemelerdi. Bu bezeme detayı bize bu tezyinatın yapının ana kütlesi içerisinde farklı mimari ögelerde de kullanılmış olabileceğini akla getirir. Yaptığımız araştırmalarda Semavi Eyice Hocanın bu konuyla ilgili açıklaması bizi yanıltmadı. Şöyle ki

Cümle kapısının üst sövesinde görülen kalem işi nakış kalıntıları da evvelce burada varlığı anlaşılan başka tekniklerdeki süslemelerin son izleridir” der.

Kapı kemer üzerindeki kalem işleri ve mermer söve üzeri taş kakma klasik bezemeler
Kapı kemer üzerindeki kalem işleri ve mermer söve üzeri taş kakma klasik bezemeler

Yapının üst örtüsü son cemaat ahşap direkliğini içine alan bir biçimde dik ahşap kırma meyilli bir çatıdır. Çatının dik meyilli olması ile ilgili olarak ilk dönemde kubbeli olma ihtimali üzerinde durulmuş fakat bu durumla ilgili her hangi bir iz ve belgeye rastlanmamıştır. Ayrıca yaptığımız araştırmalarda Semavi Eyice’nin de belirttiği üzere o devirde esnaftan olan bir hayır sahibinin kubbeli bir camii yaptırmasına pek ihtimal verilmez. Dolayısıyla ilk yapıldığında da şimdi olduğu gibi ahşap bir çatı ile örtülü olmalıydı. Fakat kısa bir zaman sonra yapılan Takkeci İbrahim Ağa Cami gibi burada da çatı içinde ve yalnız içeriden görülebilen bir kubbe olması da ihtimal dahilindedir. Ki eğer öyle ise bu ahşap kubbenin de zengin nakışlar ile bezenmiş olması gerekir. Ve buna paralel olarak iç mekanda harim cephelerinin üst kotlarında da bir bezeme programı olması muhtemeldir. Fakat daha önce ifade ettiğimiz gibi depremler ve yangınlar geçiren yapının kubbeli olabileceğine ilişkin her hangi bir belgeye mevcut değildir. Eğer öyle ise bile bu ahşap tavan ve kubbe de yok olmuş yerine göbek motifli düz kasetleme bir tavan yapılmıştır.

Prof. Dr. Aptullah Kuran ise bu konu ile ilgili olarak düşüncelerini şu şekilde ifade etmiştir.

” Tüm yapıyı örten kurşun kaplı dik ahşap çatı da aslına uygun görünümünü korumaktadır. mimar sinanın günümüze ulaşmış sakıflı camilerini toplu halde değerlendirdiğimizde, sekizden altısının beden duvarlarının tuğla hatıllı kesme küfekiden yapıldığı, biri dışında ahşap çatılarının kiremit döşeli ve hepsinin düz tahta tavanlı olduğu görülür. Diğer yandan aslında hepsinin Ramazan Efendi Camii gibi kurşun kaplı olduğu ve en azından Çavuşbaşı ve İskender Paşa camilerinin çatı boşlukları içinde eskiden Takkeci İbrahim Ağa Camii’nkine benzer birer ahşap kubbe olduğu unutulmamalıdır.”

Takkeci İbrahim Ağa Camii İç Ahşap Kubbesi

Yine araştırmalarımızda Muzaffer Batur tarafından yazılan 1958 tarihli bir makalede de caminin kubbesiz olduğunu ifade eder.

Tüm bu fikirlerin dışında ilk inşa döneminde iç ahşap kubbeli olması mümkündür fakat bununla ilgili şu ana dek bir belgeye rastlanmamıştır. 2016 restorasyon uygulamasında yapılacak çalışmalarda ulaşılacak izler büyük önem taşımaktadır. Ayrıca günümüzde ki iddiasız ve basit göbekli düz tavan kaplamasının geçmişte, ilk dönemde büyük olasılıkla altın yaldızlı, çıtalı ve nakışlı olduğu dönemine binaen düşünülmektedir.

Bir dipnot olarak kanatimizce 1819 yılında yapılan onarımlarda eğer harim iç ahşap kubbeli olsa idi. Bu dönemde türbenin ahşap iç kubbeli üst örtüsü yapılırken harimde de aynı kurguyu takip edip ahşap düz tavan yerine ahşap iç kubbe yapılması gerekmez miydi?

Bu sakıflı ve iç ahşap kubbeli camilere bir erken örnekte Fatih Sultan Mehmet tarafından 1462 yılında inşa edilen Çanakkale de bulunan Fatih Camii’ni de verebiliriz. Yine bu camide de son cemaat mahali daha sonraki dönemlerde iç mekana eklenmiştir.

Çanakkale Fatih camii ve restorasyonu
Çanakkale Fatih camii ve restorasyonu
Ramazan Efendi Camii kurşun kaplı dik meyilli ahşap kırma çatısı
Ramazan Efendi Camii ahşap çıtalı düz tavan kaplaması

Caminin yalın ve gösterişsiz mimarisine karşın iç mekanın XVI.yüzyıl İznik çiniciliğinin en güzel örnekleri ile kaplanmış olduğu görülür.

Duvarların iç yüzeyi üst kot pencerelerinin alt kenarlarına kadar, üç metre yüksekliğe dek nefis İznik çinileriyle tezyin edilmiştir. Bu tezyinat bugün bile bazı eksikliklerle varlığını korumaktadır. Caminin içerisine bahar havası veren bu çiniler nar çiçekleri, şakayıklar,laleler karanfiller, yapraklar, çin bulutları, rumi ve hatai kıvrımları gibi klasik üsluplu motiflerce bezenmiştir. Harim iç cephelerinde  kalem işi günümüzde mevcut değildir.

İç mekanda harimin doğu ve batı giriş aksına yakın bir yerde simetrik aksta karşıklıklı tek kanatlı ahşap iki kapı yer almaktadır. Kapılardan biri minareye çıkışı, diğeri harime girişi sağlar.Bu kapıların üzerindeki bölümde çini süslemeler kapıların hemen üzerinde sonlanmıştır. Bu durumla ilgili olarak aklımıza gelen düşünce ilk dönem mimari kurgusu içerisinde burada geçmişte var olan küçük bir ahşap bir mahfil olabilir miydi ? Yapının geçirmiş olduğu deprem ve yangın gibi afetler düşünüldüğünde muhtemel olabilir.

Ramazan Efendi Camii çini bezemeleri
Ramazan Efendi Camii çini bezemeleri

Caminin güneybatı yönünde harim duvarı bitişiğinde klasik tarzını koruyan tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır. Kare kesitli kaidesi üç sıra tuğla bir sıra taş örgü olup pabuç,gövde ve şerefe tümüyle yonu taş örgü ile inşa edilmiştir. Minare daha sonra pek çok onarım ve müdahale görmüş ise de inşa edildiği dönemde ki klasik üslubunu korumuştur. Ayrıca cami küçük ve sade bir yapı olmasına karşın minaresi, “vüzera” (vezirler) camilerinde rastlanan tiptedir.(Halil Ethem, Camilerimiz, İstanbul Kanaat Kütüphanesi, İstanbul 1932, s.77-78)

Caminin klasik üslupta inşa edilen minaresi
Caminin klasik üslupta inşa edilen minaresi
Caminin klasik üslupta inşa edilen minaresi

Tekkenin ilk şeyhi olan Halveti tarikatının Ramazaniyye kolunun kurucusu olan Ramazan Efendi 1025/ (1616) yılında vefat ederek caminin yanında ki türbeye defnedilmiştir. Türbe Hadfkatü’l- cevami’de, yazıldığı XVIII. yüzyılın sonlarındaki son şeyhi Abdülaziz Efendi’ye kadar şeyhlerinin adları ve her birinin ölüm tarihleri verilmiştir. Zakir Şükrü Efendi’nin tekkelere dair eserinde ise daha sonraki şeyhlerin adları bildirilmektedir.

 Avlunun iki tarafında hazire bulunmaktadır. Buradaki mezarlar arasında, caminin kurucusu Hüsrev Çelebi’nin kabri olarak kabul edilen, mermerden tarihsiz ve isimsiz bir mezar da vardır.

 Semavi Eyice Hoca türbeyi şöyle ifade eder:

  ”kubbeli dikdörtgen biçiminde bir türbede Şeyh Ramazan Efendi yatmaktadır. Aynı türbede altı sanduka daha vardır. Bu türbe mimari üslubundan açıkça anlaşıldığına göre çok geç bir dönemde yapılmış veya eski temeller üzerine yeniden inşa edilmiştir ” der.

Bu ifadeleri temel alarak yapının iki farklı döneme işaret eden duvar örgüsü tespit edilmiş olup farklı bir çıkarım olarak da ramazan efendinin sandukasının üzerinde yer alan ahşap kubbeli bölüm ve giriş cephesinin oluşturduğu dikdörtgen kısmın beden duvarları ilk döneme ait olup sonra ki dönem ahşap üst örtüsü ve ahşap dikmeleri yapılmış olabilir. Fakat Semavi Eyice Hoca’nın da ifade ettiği gibi bu bölümün eski temeller üzerine yeniden inşa edilmiş olması daha muhtemeldir. 19.yüzyıl başında olan bu değişimler türbenin ikinci dönemine işaret eder.

Ramazan efendi türbesinin ilk döneme ait olabilecek kısmı ve ikinci döneme ait kuzeye doğru genişletilen altıgen çıkma cephe

”Bezirganbaşı Camii’nin, mütevazi mimarisine ters düşen, adeta Süleymaniye Camii’nin avlusunu süsleyen sahte şadırvanın daha basit ve daha iddiasız bir benzeri olan çok zarif bir şadırvanı vardır. Dikdörtgen biçiminde olan bu şadırvan mermer şebekelerle bezenmiş olup üç tarafındaki musluk aynaları Bursa kemeri biçiminde işlenerek aralarına selvi kabartmaları yapılmıştır. Haznenin üst kenarında da bir dizi tomurcuk kuşak halinde dolanır.” Semavi Eyice

Şadırvanın 1936 yılında ki fotoğrafında üst örtüsünün alaturka olması muhtemel kiremitleri marsilya olarak yenilenmiş. şadırvanın klasik üslubunu günümüze dek büyük ölçüde koruduğunu söyleyebiliriz.

1818 – 1819 Onarımları (İkinci dönem)

Bestekar Hamamizade hattat  Derviş Dede İsmail Efendi tarafından tamir  ve ihya edildiği bildirilmektedir. Bu onarımın açık bir belge olmamasına rağmen yangının hasarlarını gidermek için yapıldığı söylenebilir. Bu dönemde ahşap direkli son cemaat yerinin ahşap dikmelerinin arası taş duvar örülerek kapatılmış olup hemen üzerine ahşap karkas sistemde kadınlar mahfili yapılmıştır.18.yüzyılda batılılaşma akımının etkilerini bu onarımlarda görebiliyoruz.

ilk dönemde ahşap direklikli ve açık olan son cemaat yeri bu dönemde ahşap direklerin araları taş ile örülerek kapatılıp iç mekana dahil edilmiştir. daha öncede ifade ettiğimiz gibi asıl ahşap direklerin ölçüleri ve oranları bozulmamıştır.Son cemaat yerinin hemen üzeri ahşap bağdadi teknikte kapatılarak kadınlar mahfili olarak düzenlenmiştir.Ahşap üst örtüyü destekleyen kare kesitli altı adet ahşap payeyi bağdadi sepet kulpu kemerler bağlar. Kadınlar mahfili üst kotta barok mimarinin etkisini yansıtan bir şekilde harime s ve c kıvrımlı olarak uzanır. Kadınlar mahfiline son cemaat mahalinden sağ köşeden ahşap bir merdiven ile ulaşılır. Son cemaat mahalinin dış cephe düzenlemesi zemin katta; orta aksta yuvarlak kemerli bir ana giriş kapısı yan akslarda dikdörtgen ahşap kanatlı ikişer pencereden oluşup üst katlarda beşi ön cepheye diğeri güneybatı köşeye açılan bir pencere olmak üzere dikdörtgen formlu ve ahşap kanatlı olarak düzenlenmiştir. Tüm pencereler demir şebekelidir. Zemin katta ahşap direkliklerin arası taş örülüp üzeri ahşap ile kaplansa da yerlerini görebiliyoruz.

Ayrıca zemin katta sonradan kadınlar mahfiline ulaşımı sağlayan bir kapıya dönüştürülen ve ikinci döneme tarihlenen bir adet pencere daha vardır.

Ramazan Efendi Camii son cemaat mahali, giriş cephesi

Esas yapının mimari karakterine uymasa da bir dönem karakterini yansıttığı için önemli ve değerlidir.

barok etkili kadınlar mahfili düzenlemesi

Bu dönemde iç mekanda ahşap üst örtüsü yenilenmiş kadınlar mahfilinin orta aksta yer alan çıkmasının altında barok etkili çelenk süsleme yer alır.

Yine bu onarım sırasında türbede bir takım tamiratlar ve genişletme yapılmıştır. Dış cephede kuzeydeki altıgen çıkma cephede yer alan yuvarlak kemerli, mermer söveli, kenger yapraklı motifle bezeli kilit taşlı hacet (niyaz, dua, muvacehe) pencerelerinde ve cephe düzeninde barok mimari etkiler göze çarpar. Ramazan Efendi sandukasını barındıran kuzey kesimi, avlu yönünde yarım altıgen planlı bir çıkma ile genişletilmiş, kiremit kaplı ahşap çatının bir kısmı kurşun kaplı ve alemli bir ahşap kubbe ile donatılmıştır. Ayrıca daha önce belirtilmiş olduğu üzere türbe duvarlarında iki farklı dönem örgüsünün varlığı türbenin aynı zamanda genişletildiğine işaret eder.

Tekkenin diğer halifelerinin sandukalarının bulunduğu bölümün duvar örgüsü altıgen çıkmanın olduğu almaşık örgülü birinci bölümden farklı olup sadece tuğla örgüdür. dolayısı ile burada daha sonra bir genişletme çalışması yapılmış olmalıdır. İç mekanda ki düzenlemede benzer hissi yaratır. Şöyle ki ahşap çatıyı ve kubbeyi destekleyen ahşap ve kaideli, kompozit başlıklı sütunlar türbenin dikdörtgen planlı birinci bölümünü çevreleyip giriş kapısının olduğu yönde birbirlerine bağdadi sepet kulpu kemerler ile bağlanır. Ki biz bu bağdadi sepet kulpu kemerlerin kadınlar mahfilinde de kullanıldığını görüyoruz.

Diğer tekke büyüklerinin kabirlerinin bulunduğu tuğla örgülü bölümde bu sütunlardan kullanılmamıştır. Ayrıca pencereler yuvarlak kemerli olmasına rağmen altıgen çıkma cephede yer alan pencerelerden daha basit olarak yapılmıştır.

Türbenin sütunlu bölümü ve türbenin mevcut durumu
Türbenin sütunlu bölümü ve türbenin mevcut durumu
  1. CUMHURİYET DÖNEMİ (1923 – ∞)

       Üçüncü dönem

       Ramazan efendi tekkesi 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması kanuna kadar açık kalmıştır.  Bu döneme kadar yapı silsilesinin aynen korunduğunu söylemek güçtür. yaptığımız araştırmalarda 1975’e dek Bezirgan Odaları sokağına cephesi olan iki katlı ahşap şeyh evinin (meşruta) halen mevcut olduğunu öğreniyoruz. Ayrıca 1970 yılına ait bir belgede bugün avlu kapısının sağında dernek odası olarak kullanılan küçük odanın geçmişten bu yana var olup özgün olduğunu öğreniyoruz.

Vakıflarda ki belgeleri incelediğimizde; ulaştığımız bilgiler

-1956 yılında türbenin sıvası ve boyası yapılarak basit onarım yapılıyor.Yine aynı yılda şadırvanın ahşap çatısı ve saçak tavanının onarımı yapılıyor.

-1960’lı yıllara genel olarak bakacak olursak;

1960/61’de avlunun güney ihata duvarları  yapılıyor. Ve çinilere düşme ve şişmelere karşı lokal müdahaleler gerçekleştiriliyor. bu müdahalelerin bir kısmı da niteliksiz olarak camii cemaati tarafından gerçekleştiriyor.

1963’te türbenin ahşap çatısı kısmen çökmüştür. Tamiratı daha sonra ki yıllarda yapılacak onarıma dahil edilmiş.   

1963/65 yılında minare şerefe altına kadar numaralandırılarak sökülmüş ve onarılmıştır. Çatı kurşunları onarılmıştır.

1967/68’de minare pabuç kısmına kadar sökülüp bağlantı kenet ve kurşunları da yenileniyor. Bu yılda çatıda da kısmi olarak kurşun yenilenmesi ve çürüyen ahşap üst örtü elemanlarının tamiratı gerçekleştirilmiştir. Ve yine bu yılda yıkılan avlu duvarı yeniden yapılmıştır.

1968 yılına ait vakıf belgelerinde minarenin ve caminin mevcut durumu ifade edilmiş olup yakın geçmişe dair önemli bilgiler vermektedir. Özellikle mihrap yönünde gördüğümüz temelde ki oturmalar oluşturduğu çatlaklar sebebi ile duvarın dışa doğru şişme yaptığını ve ekseninden kaydığını ifade eder. Bugün dahi mevcut olan bu durumun 1964 yılında da tespit edildiği anlaşılmaktadır.

güney cephe ve mihrap yönünde görülen morfolojik tahribat
Günümüzde mihrap duvarında mevcut olan çatlaklar ve cephenin kısmen öne kayma yapan bölümleri

1968 tarihli bir belgede camide izinsiz yapılan müdahalelerde ki  ifadeler oldukça dikkat çekicidir. Cami döşemesinin şeşhane tuğlaları ve aşı boyasının nadir bir numune olarak özgünlüğünden bahseden kısımlar oldukça önemlidir. Ki Osmanlı dönemi aşı boyasının bileşiminde kullanılan maddeler bugün bile özgün olarak birebir uygulanamamaktadır. Aşı boyası devrinde ahşap yapılarda yangına ve dış etkenlere karşı diğer boyalardan daha iyi ahşabı muhafaza edebilen muhteviyatı diğer boyalardan daha farklı bir boyadır. Ahşap cephede yaptığımız araştırma raspalarında da büyük olasılıkla ikinci döneme tarihlenen aşı boyasına ulaşıldı.

-1970’li yıllara genel olarak bakacak olursak yapılan onarımların bir çoğu Cami güzelleştirme derneğinin başvurusu üzerine gerçekleştiriliyor.

1970 yılında kötü durumdaki kubbesi ve tavanının tamiratı yapılıp iç-dış sıva ve boyası yenilenmiş olup kötü durumda ki sandukalara ve döşemelere de müdahale edilmiştir.

1972 yılında caminin kuyu suyu iptal edilmiş ve kullanılmasının sakıncalı olduğu bildirilmiştir. Aynı yıl Çilehanenin yanındaki muhdes gecekondu ve izinsiz yapılan müezzin yeri kaldırılmıştır.

1973’te çatı tekrar kısmen onarılıyor, saçak altı kaplamaların ve saçakların ıslahı yapılıyor.

 1977/1979 ‘da caminin kurşunları yenileniyor.

1974 tarihli bu belgede avlunun taş döşeme olduğu ve beton dökülemeyeceği ifade edilmektedir.

-1980’li yıllara gelindiğinde; Cami çevresi güzelleştirme derneğinin başvurusu üzerine

1980 yılında avlu girişi ve türbenin üst örtüsünde bulunan alaturka kiremitlerin aktarılması ve düzenlenmesi aslına uygun olarak kısmen yenilenmiştir. Bu belgeye dayanarak avlu giriş kapısının alaturka kiremitli bir sundarma ile kapatılmış olduğunu söyleyebiliriz.

1884 yılında caminin üst örtüsünde delinen ve akma yapan kurşunlar onarılmıştır.

Yaptığımız araştırmada camii cemaatinin bilgisine başvurduğumuzda 1999 yılında gerçekleşen büyük İzmit depreminde avlu döşemesinin kısmi olarak hasar gördüğü sözel olarak tarafımıza ifade edilmiş olmak ile beraber daha önce bahsettiğimiz üzere 1964 yılına ait belgede caminin Temel ve beden duvarlarında ki mevcut çatlakların, beden duvarının öne doğru bombe yapması aynı yılda tespit edilmiş olup ancak ve ancak 1999 yılında ki depremin bu sorunu biraz daha hareketlendirdiğini söyleyebiliriz.

Bu nedenle de avluda ki çatlakları kapatmak için özgün döşeme üzerine mozaik ve beton dökme yapılmış.

Avluya döşenen mozaik beton
şadırvanın bu dönemde üst örtüsü kurşunla kaplanmış ahşap saçak ve kaplaması da tamir edilmiştir. Kurna altları niteliksiz seramik kaplamalarla kaplanmış olup özgünlüğe zarar verilmiştir.

Nicholas V. Artamonoff’un mart 1936 yılına ait fotoğrafları yapının yakın dönem tarihsel sürecini gözler önüne serer.

iç mekan kuzey cephe, çilehanenin pencereden dönüştürülen geçiş açıklığı

Caminin Minberi
Caminin mihrabı
Kuzey cephesi
caminin güney yönündeki maksure

cümle kapısı
cümle kapısı
son cemaat giriş kapısı
türbe ve caminin giriş cephesi,
son cemaat yeri dış cephe ve şadırvan

Caminin çinileri

 

Bir Cevap Yazın