İş Tanımı
Projelerimiz kapsamında muhasebe kayıtlarının yapılması,
Fatura, irsaliye ve diğer belgelerin kontrolü ve organizasyonu,
Ana firma ve taşeronların özlük dosyalarının oluşturulması puantajlarının yapılması ve İSG hukuku gereği yapılması gereken işlemlerin tamamlanması,
Satın alma ve ilgili birimlerin genel koordinasyonun sağlaması,
Aranan Nitelikler
Önlisans yada lisans mezunu,
Yurtiçi çeşitli projelerimizde değerlendirilmek üzere,
İnşaat Taahhüt sektöründe tecrübeli,
Şantiye Muhasebesi tecrübesi olan,
İş kanunu SGK ve İSG hukuku gibi mevzuatlara hakim,
Askerlik engeli bulunmayan,
ERKEK ADAYLAR…
Preza Kale Camii, Preze Kalesi İçerisin de yer almaktadır. Camii 1547 Yılın da sonradan ek olarak kale sur duvarları üzerine inşa edilmiştir.
YAPININ TARİHÇESİ
Daha öncede bahsedildiği üzere Preze Kale Camii, Preze Kalesi sur duvarları üzerine 1547 yılında inşa edilmiştir.
Preze kalesi düzensiz bir beşgen şeklinde kabaca 80 metreye 50 metredir. Bu form, büyük ölçüde tepenin şekli tarafından belirlenir.1.30 metreden 1.40 metreye, dört temel köşede dört yuvarlak kule ile takviyeli girişte kalın ve güçlü bir yapıdır. Duvarlar 6.40m yüksekliğe kadar korunmuştur. Duvar kısmen duvar alt yüzeyini kaplayan kalın, güçlü bir harç ile küçük blokları oluşmaktadır. Çeşitli yerlerde tuğla işçiliği ile göze çarpmaktadır. Duvarın kuvvetsizliği bize göstermektedir ki kale uzun kuşatma, makine ve toplara dayanacak şekilde tasarlanmamıştır, ama işlevi küçük silahlı çetelere karşı dayanmaktı.
Kalenin en karakteristik mimari özellikleri, kuleleri ve girişteki yapısı olarak görülebilir (Bkz .belge 1-2). Kuleler, iki katlı her katı ahşap zeminlerle ayrılmıştı. İkinci kata iç merdivenler üzerinden erişilebilmek mümkündür. Kuleler üzerinde yürüme yolları olan balkonlar ile taçlandırılmıştır. Bu balkonlar, taş ve taş konsollar, ve birkaç tuğladan kemer ile bağlanmaktaydı.
Kulelere kalenin büyük iç avlu kapıları üzerinden erişilebilirdi. Kule, girişinde (güney kulesi) kalenin sol tarafında ince çalışılmış dört merkezli bir kemer bulunmaktadır. Kemer ve alınlık arasındaki kemer şeklinde alanda dekoratif tuğla duvar gibi birçok 15. yüzyıl Osmanlı eserleri görülmekteydi ve bir zikzak bant ile doludur.Aynı kulede Osmanlı modası olan, tuğla çalışması ile yürütülen büyük bir rozet pencere, ya da ‘öküz gözü’ vardır. Güney kule üzerinde bulunan tür kemerleri, Osmanlı mimarisinin seçkin olmasına rağmen Papajani,1974 tarihli çalışmasında, Osmanlı olarak bu unsurları kabul etmedi. Rozet pencere tabii ki de geç Bizans eserleri olarak da görülebilir.
Bu kalede bütün Osmanlı özellikleri arasında en karakteristik şekli, kapı ya da daha doğrusu cephesidir. Burada inşaatın iki aşamasını ayırt edebilirsiniz. İlk aşama orijinal kalenin yarım metre duvarların yüzey çıkıntısı. Cephe, dikdörtgen bir alan tarafından çevrili ve daha sonra daha derin bir sivril kemer ile kaplıdır. Bu sivri kemerin üstünde, üst tarafı normalden çok daha uzun olmasına rağmen Osmanlı kemerlerin tipik dört-merkezli bir formunu gösteren dekoratif tuğla kemer bulunur. Böylece pers kemeri olarak bilinen oldukça süslemeli Osmanlılar tarafından da kullanıldığı görülmektedir. Bu kemerlerin kilit taşı birçok kesilmiş tuğladan oluşmakta idi çünkü normal tuğladan yapılan kemerler geniş alanda sağlam olmamakta ancak nazikçe tıraşlanmış tuğla geniş kemerleri sağlam tutmaktadır. Bu teknik Persler tarafından bulunmuş. Daha sonra Selçuklu ve Osmanlılar tarafından Irandan alınmış Anadolu ve Balkanlara taşınmıştır. Geleneksel Avrupa mimarisinde kilit taşı blok kuvvetli taşlardan oluşmaktaydı. Dört merkezli Osmanlı kemerlerine ise tıraşlanmış tuğlalar tek parça blok taş yerine kullanılmıştır. Tuğlalar duvarlarda kırılgan yapıya sahipken kemerlerde tıraşlanmış tuğlalar taş bloklardan daha sağlam durmaktadır. Papajani kalenin 15. Yüzyılda Arnavut Beyler tarafından yapıldığını düşünmektedir. Bunu milliyetçilikten çok mimari tarih ile alakalı olarak düşünmüştür. Geç Bizans kiliselerindeki inşaat teknikleri Osmanlı ve Arnavut işçiliği kadar yeterince gelişmemiş ve mimari bakımdan geri kalmıştır.
Papajani 1431 yılında Preze köylerinde yapılan Osmanlı nüfus sayımıyla alakalı bir bilgi vermemektedir. Bize Preze hakkında ilk bilgileri Barletius vermektedir.
Tarihi bilgiler bize göstermektedir ki bu kale Fatihin ilk on yılı ile ikinci Murat’ın son zamanlarında yaptırılmıştır. Böylece 1431-1466 yıllarına rastlamaktadır. Belki ıı. Murat’ın başarısız Kruja kuşatmasından sonra 1450de yaptırılmıştır ya da 15. Yüzyılda Osmanlı komutanı İskender Bey tarafından Tiran kuşatması sırasında yaptırılmıştır. Osmanlı tarihçileri kalenin yapılışı ve yıkılışı hakkında bir bilgi vermemektedir. Bunun sebebi ya önemli görmediklerinden ya da 1466 da Elbasanda kurulan yeni kentin daha çok ilgi görmesinden kaynaklanabilir.1528-1547 yılları arasında Osmanlı kalelerinde yapılan restore çalışmaları tartışılabilir. Ancak başbakanlık arşivinde bulunan mihiimme defteri1553 yılından itibaren Osmanlının Arnavutluk la daha çok ilgilendiğini göstermektedir.
Bu dönemde Pegin,Ishme,Andronik ve Petrelede ki kalelerde bakım-onarım çalışmaları başlatılmıştır (1572-1574).
1528-1547 yılları boyunca yapılan bakım-onarım çalışmalarında duvarlardaki yıkıntıların tamir edilmesi kale kapılarının onarılması işlemleri yapılmıştır. Bu onarımlarda eski kapının önüne kare bir dış kapı eklenmiştir, asıl giriş dik açılı olarak yapılmıştır. Eski kapının arkasına iki oda ilave edilmiştir. Ortadaki garnizon alanına oldukça büyük (10×4.20m) minaresi ile birlikte bir camii yerleştirilmiştir bugün hala kullanılmaktadır.
PROJE ÇALIŞMALARI
RÖLEVE
Yapının uygulamasının yapılması için öncelikle mevcut durumun tespiti gerekmektedir. Kale Cami içinde restorasyon ilkeleri dikkate alınarak rölöve; mevcut durum tespiti, restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlanmıştır.
Yapının mevcut durumu incelendiğinde;
PLAN ÖZELLİĞİ
Cami kale sur duvarları üzerine inşa edilmiştir. Kale kapısının yenilenmesi sırasında kale ve camiye giriş dışarıya eklenen bir dış avludan sağlanmaktadır. (Bkz. Fotoğraf 1) Kaleye giriş tuğla kemerli taç kapı ile sağlanmaktadır. Bu kapıdan önce tonozlu bir mekana girilir daha sonra kale içinden taş basamaklarla cami girişine ulaşılır. Kale ve dolayısıyla cami eğimli bir arazi üzerine inşa edilmiştir.
1547 yılında yapılan cami özgün dikdörtgen plan şemasını korumaktadır. Harimin ölçüleri 730 x 19.00 ölçülerindedir. Özgün tavan kaplaması yok olmuştur. Mevcut durumda tavan kontraplak kaplamadır.
Mihrap nişi oldukça sadedir. Cami kale sur duvarları üzerine sonradan inşa edilmiştir. Sur duvarları mihrap duvarında seki şeklinde görülebilmektedir. Harime, mihrap duvarında üç adet, batı duvarında iki tanesi alt kotta iki tanesi üst kotta olmak üzere dört adet, giriş cephesinde ise altı adet olmak üzere toplam 13 pencere açılmaktadır.
Caminin duvarları moloz taş duvardır. Kale sur duvarlar üzerine inşa edildiğinden duvar kalınlıkları 40cm. ile 135cm.arasında değişmektedir. Çatı örtüsü ahşap strüktürlü kırma çatıdır. Çatı kaplaması büyük oranda marsilya kiremit ile yenilenmiştir. Çok az oranda özgün yöresel oluklu kiremit kalmıştır. Minare kaide seviyesine kadar yıkılmıştır. Minareye harimden açılan ahşap bir kapı ile ulaşılmaktadır. Yapılan literatür araştırmalarında minareye sur duvarı üzerinden açılan bir kapı ile ulaşıldığı belirtilmektedir. Ancak günümüzde bu izler yapılan onarımlar sonucu kaybolmuştur.
Doğu cephede camiye bitişik nizam abdestlik-müştemilat yapısı eklenmiştir. Ayrıca bu kısımda yapı siluetini bozan sac su deposu bulunmaktadır.
RESTİTÜSYON PROJESİ
Preza Kale Cami’ne yönelik restitüsyon çalışmalarında kale ve cami yapısı bir bütün olarak bir arada ele alınmıştır. Adından da anlaşılacağı üzere Kale Camii Preza Kalesi sur duvarları üzerine yapılan onarımlar sırasında sonradan eklenmiştir. Yapı iki dönemde incelenmiştir. I. Dönem özgün kale yapısı II. Dönem ise onarımlar sonrası kale yapısına eklenen kemerli giriş kapısı ve cami yapısını içermektedir.
Yapı ilk döneminde kale olarak yapılmıştır. .Dönem analizinde yapının ilk dönemine ait izler kırmızı ile ifade edilmiştir. İkinci döneminde yapıya kemerli giriş kapısı, giriş avlusu ve cami yapısı eklenmiştir. Yapının ikinci dönemine ait izler mavi ile ifade edilmiştir. Son olarak yapının üçüncü döneminde 4 nolu gözetleme kulesi üzerine saat kulesi eklenmiştir. Bu dönem yeşil ile ifade edilmiştir.
I.DÖNEM XV.yy
-Kalenin dört köşesinde yuvarlak biçimli 4 adet kule bulunmaktadır.
-Doğu sur duvarı üzerinde kemerli bir giriş kapısı vardır.
-Kaleye girişte tonozlu bir mekan bulunmaktadır.
Yapı özgününde kale olarak yapılmıştır. Düzgün olmayan beşgen forma sahiptir. Dört adet gözetleme kulesi vardır. Kaleye giriş tonozlu bir mekandan sağlanır.
2.DÖNEM (19. Yy) ; Kale olarak inşa edilen yapıya zaman içerisinde cami, giriş avlusu, sivri kemerli giriş kapısı eklenmiştir.
3.DÖNEM (20.yy); Son olarak bu dönemde saat kulesi eklenmiştir.
Aşağıdaki çizimlerde dönemler ayrıntıları ile çizilmiştir. Buna göre;
RESTORASYON PROJESİ
Restorasyon uygulamasının yapılabilmesi için yapıda yapılacak müdahalelerin ayrıntılı bir şekilde tespit edildiği restorasyon projesinin hazırlanması gerekmektedir. Preze Kale Cami restorasyon projesi de bu şekilde hazırlanmıştır. Restorasyonda kabul edilen genel ilkeler şunlardır;
Yapıda mevcut tüm özgün malzemeler ve detaylar nitelikleri değiştirilmeden korunacaktır.
Yapıda yapılacak her türlü müdahalenin, yapıyla uyumlu, özgün malzemeye zarar vermeyen nitelikte olması gerekmektedir. Tüm müdahaleler, restorasyon projesi kapsamında tanımlandığı şekilde, paftalarda gösterilen alanlarda uygulanacaktır.
Malzeme sorunlarına yönelik müdahaleler, sözü geçen malzemelerin konservasyonun da deneyimli konservasyon uzmanı denetiminde yapılacaktır.
Harç ve sıvalara yönelik onarımlarda çimento içerikli harçlar kullanılmayacak, özgün harç karışımı hazırlanarak uygulanacaktır.
MÜDAHALEYE YÖNELİK KARARLAR
1. Özgün olmayan sıvaların raspa işleminden sonra tespit edilen strüktürel sorunlar konunun uzmanlarınca değerlendirilecektir.
2. Yapıdaki nem sorununun çözümüne yönelik olarak restorasyon projesindeki gibi yapı çevresinde drenaj yapılacaktır. Çatıdan gelen nem sorununu engellemek için mevcut kiremit çatı kaplaması değiştirilecektir.
3. Yapıyla uyumsuz ekler kaldırılacaktır.
4. Harimde mevcut döşeme altından özgün döşeme çıkarsa belgelenecek, özgün döşemeyi korumaya yönelik müdahaleler alınacaktır. Öngörülmemiş durumlarla ilgili uzman görüşleri doğrultusunda yapılacak uygulamaya karar verilecek, koruma kuruluna sunulacaktır.
CAMİ İÇERİSİNDE YAPILMASI ÖNERİLEN İŞ KALEMLERİ
1. Sökümler
1a- Çimento harçlı sıvalar sökülecektir.
1b- Pencere sekilerinde ve sövelerdeki çimento harçlar temizlenecektir.
1c- Tüm ahşap pencere ve kapı doğramaları sökülecektir.
1d- Isıtma ve elektrik tesisatına ait kablolar sökülecektir.
1e- Zemin döşemesi sökülecektir.
1f – Özgün olmayan ahşap tavan sökülecektir.
2.Yapım
2a.Özgün harç karışımına uygun olarak sıvaların yenilenmesi
2b.Pencere sövelerinin çimentodan temizlenmesi
2c.Tüm ahşap ve kapı doğramalarının restorasyon projesine uygun detay ile imal edilmesi ve yerine montajı
2d.Zemin döşemesinin özgün malzemesine uygun olarak yenilenmesi
2e..Çürüyen ahşap tavanın özgününe uygun olarak yenilenmesi
ÇATIDA YAPILMASI ÖNERİLEN İŞ KALEMLERİ
Sökümler
1a- Çatı kiremitleri toplanacaktır.
1b.Çatı arasına girilerek, çatı strüktürü kontrol edilecektir. Eğer iyi durumda değil ise çatı strüktürü ahşap karkastan yeniden yapılacaktır.
2.Temizlik
2a-Çatı arası temizlenecektir.
3.Yapım
3a- Ahşap çatı strüktüründe taşıyıcılık özelliğini yitirmiş elemanlar özgün biçim malzeme ve detayına uygun olarak yenilenecektir. Eğer ki tamamına yakına çürümüş ise çatı yenilenecektir.
3b- Kiremit altı tahtaları yenilenecektir. Kullanılabilir durumda olanlar yerinde fırça ile emprenye edilmek sureti ile tekrar kullanılacaktır. Yeni ahşap elemanlar daldırma yöntemi ile emprenye edilecektir.
3c- Kiremit altında iki kat su izolasyonu kullanılacaktır.
3d- Çatı arasına serilebilir türden ısı yalıtımı uygulanacaktır.
MİNAREDE YAPILMASI ÖNERİLEN İŞ KALEMLERİ
Temizlik
1a- Mevcut kaide ve merdivenlerde temizlik yapılacaktır.
2.Yapımlar
2a.Minare gövde, petek ve külah bölümleri projesine uygun olarak taş olarak yeniden yapılacaktır.
3a- Aydınlatma*
3b- Ses sistemi**
CEPHELERDE YAPILMASI ÖNERİLEN İŞ KALEMLERİ
Söküm
1a- Niteliksiz derz ve sıvalar sökülecektir.
2.Temizlik
2a- Mikrobiyolojik oluşumların temizlenmesi
3.Yapımlar
3a- Hidrolik kireç katkılı harç ile derz dolgusu yapılması.
Mevcut tuvalet yapısı cami beden duvarına bitişik durumda olup caminin ve kalenin siluetini olumsuz etkilemektedir. Aynı zamanda bu durum duvar yüzeyinde nemlenmeye neden olmaktadır. Kale girişinde depo olarak kullanılan tonoz tavanlı mekan ıslak hacim olarak düzenlenmiştir.
ONARIM UYGULAMALARI
Restorasyon projesi araştırmalar sonucunda edinilen belgeler doğrultusunda yapının 19. Yüzyıl restitüsyonuna göre hazırlanmıştır.
Uygulama T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı tarafından ihale edilmiştir. Yüklenici firma Türkiye, İstanbul E.S Yapı mimarlık Şehircilik Restorasyon sanayi Ticaret ve Limited Şirketidir.
Yapıdaki onarımların iki önemli ayağı olmuştur. 1.si yapıda yapılan güçlendirmeler, 2.si ise yapıdaki niteliksiz eklerin ayıklanmasıdır. Buna göre;
GÜÇLENDİRME ÇALIŞMALARI
Proje aşamasında yapı ile ilgili her hangi bir raspa çalışması yapılamadığından güçlendirmeye yönelik öneri ve çözümler uygulama aşamasına bırakılmıştır.
Uygulamada öncelikle yapı iç cephelerinde çimento harçlı sıvalar itina ile raspalanmıştır. Cephelerde derzler alınmıştır. Çıkan veriler Müşavir firma, yüklenici firma ve Tika kontrollüğünce değerlendirilmiş, yapılan toplantılarda karara bağlanmıştır. Buna göre;
Yapılan raspalarda yapıda ciddi bir strüktürel bozulma tespit edilmemiştir. Bu uygulama ve yapı adına olumlu bir tespit çalışması olmuştur. Öncelikle duvarlarda çürüyen ahşap hatıllar özgününe uygun olarak ahşap malzeme ile özgün ebatlarında yenilenmiştir. Ahşaplar emprenye edilmiştir.
Duvarlarda kılcal çatlaklar (1 cm. genişliğine kadar olan çatlaklar) tespit edilmiştir. Bu bölümlere özgün harç karışımına uygun şerbet ile enjeksiyon yapılmıştır.
Çatı arasına uygulama sırasında girildiğinde makasların işlevlerini yitirdiği, ahşap elemanların büyük bir kısmının çürüdüğü ve taşıyıcı elemanlarda burkulma olduğu tespit edilmiştir. Kontrollük teşkilatının da onayı ile ahşap çatı sökülerek, çatı formu ve sistemi bozulmadan ahşap elemanlarla yenilenmiştir.
Çatı sistemi kurulmadan önce duvar üst kısmına hatıl vazifesi görmesi amacı ile ahşap kiriş dönülmüştür.
NİTELİKSİZ EKLERİN KALDIRILMASI VE YAPILAN DİĞER İMALATLAR
Özgün olmayan harim ve son cemaat zemin döşemeleri yapıdan uzaklaştırılmıştır. Alt kotta özgün döşeme tespiti yapılamamıştır. Yapının dönemi dikkate alınarak zemin döşemesi ahşap olarak yenilenmiştir. Horasan şap üzerine kadronlar yerleştirilmiş onun üzerine ahşap kaplama yapılmıştır.
Muhdes kapı ve pencereler yapıdan sökülmüştür. Yerine restorasyon projesinde onaylanan detaylara göre ahşap kapı ve pencere imalatı yapılmıştır. Kullanılan tüm ahşap elemanlar emprenyeli ve fırınlanmıştır.
Harim tavanı restorasyon projesine uygun olarak ahşap malzeme ile yenilenmiştir.
Minber ve vaiz kürsüsü restorasyon projesine uygun olarak yeniden ahşaptan yapılmıştır.
Uygulamada cami dönemine uygun olarak kalem işi projesi hazırlanmış ve kontrol teşkilatı tarafından onaylandıktan sonra tezyinat sıvası üzerine uygulanmıştır.
Çatı örtüsü yenilenmiş, alt yalıtımları yapılmıştır.
Restorasyon projesi bölümünde de açıklandığı üzere doğu cephesindeki muhdes tuvalet kısmı kaldırılmakta tuvaletler alt kata alınmakta idi. Ancak uygulama sırasında depo olarak kullanılan alt kattaki mekanlar boşaltıldığında kat yüksekliğinin az olması nedeni ile tuvaletlerin bu bölümlere alınamayacağı tespit edilmiştir. Kullanım açısından tuvalet ve abdestlik ihtiyacı olduğundan tuvaletler yine doğu cephesine bitişik olarak konumlandırılmıştır.
Minare projesi uygulama sürecinde tekrar eski fotoğraf belgelerine göre çizilmiştir. Kontrollük teşkilatı tarafından onaylanan tadilat projesi doğrultusunda kesme taştan gövde, şerefe, petek kısmı yapılmıştır.
Cami kuzey cephesi ahşap sundurma bölümü yenilenmiştir.
Güney cephesindeki giriş avlu kısmının taş duvar derzleri yenilenmiştir.
Alt kotta bulunan bodrum kısmı zemin döşemesi özgün olduğundan onarımları yapılmış, derzleri yenilenmiştir.
UYGULAMA SIRASINDA YAPILAN İMALAT FOTOĞRAFLARI
UYGULAMA ÖNCESİ VE SONRASINA AİT KARŞILAŞTIRILMALI FOTOĞRAFLAR
KAYNAKÇA
İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 (1546), s. 375;
Bu sene XIX’uncusu düzenlenen RESTAURO fuarına Türkiye’den hem firmalar hem de idareler anlamında ilgi büyüktü. Fuar ile ilgili izlenimleri anlatmadan önce Ferrara’ya ilişkin kısa bilgiler vermek yerinde olacaktır:
Ferrara (Ferrara lehçesi:Fràra) İtalya’nın Emilia-Romagna bölgesinde aynı ismi taşıyan Ferrara İli merkezi olan ve Adriyatik kıyısına 1 saatlik uzaklıktaki tarihi kenttir. Şehir 14. ve 15. yüzyılda Este Hanedanının idaresindeyken bu yüzyıllardan kalma sokaklar ve çok sayıda konaklar ve saraylar halen şehirde bulunmaktadır. Şehir karayolu ile, dâhil olduğu bölge olan Emilia-Romanga merkezi Bolonya’nın 50km kuzey-kuzeybatısında ve İtalya başşehri olan Roma’dan 448 km kuzeyindedir. Po Nehri ana akımından 5 km kuzeyinde bu nehrin bir değişik dalı olan Po di Volonte adlı akarsu kıyısında konumlanmıştır.
Ferrara kenti Orta Çağ ve Rönesans devrinden kalma kentin planının korunması ve Po Deltası’nın korunan doğal yapısı nedeni ile 1995’den bu yana UNESCO Dünya Kültürel Mirası Listesi’nde yer almaktadır.[1] [1] http://tr.wikipedia.org/wiki/Ferrara
Şehrin sokaklarında dolaşırken yoğun bir Ortaçağ havası ve Rönesans’ın etkisini hissediyorsunuz. UNESCO Dünya Kültürel Mirası Listesine girmeyi neden hak ettiğini derinden anlıyorsunuz.
Mimari eserler, yapı malzemeleri, şehir mobilyaları, sokaklar, yapılar, meydanlar hep bir uyum içinde. Şehirde insanı rahatsız eden bir unsur yok. Binaların zemin katları kat kat asfalt yapılmadığından bodrum kata dönüşmemiş. Sokak döşemeleri halen pek çok yerde podima döşeme olarak korunmuş. Pek az ana ulaşım aksı asfalt kaplanmış. Kaldırımlar neredeyse sokak kaplamasıyla hemyüz. Sur içinde binalar 3-4 katlı. Sur dışında ise ortalama 2-3 katlı binalar. Oranlar da gayet insani boyutlarda.
Her nedense kaçak-göçek işlerine pek merak sarmamışlar. Yüksek katlı binalara hiç rastlamadık. Acaba yok mu diye merak edince 22’şer katlı iki tane bina olduğunu internetten bulabildim. Darısı bizim şehirlerimizin başına!
Gece-gündüz şehir tertemiz. Çöp konteynerlerinin etrafında çöp yok. Sadece çakıl taşı kaplı sokaklarda alabildiğince sigara izmaritleri. Adeta kadın-erkek, yaşlı-gençherkes sigara içiyor. Hanımlardaki sigara içme oranı da insanı şaşırtıyor. Her durumda sigar içiliyor. Otururken, yürürken, bisiklet kullanırken…
Ulaşım için genelde bisiklet kullanılıyor. Sokaklarda pek fazla lüks otomobil yok. Hele hele şehirde arazi araçlarına rastlamak imkânsız gibi…
Bu kısa bilgilerden sonra restorasyon fuarına dönelim.
Restorasyon fuarı 28-31 Mart 2012 tarihlerinde İtalya’nın Ferrara kentinde gerçekleştirildi. Her ne kadar ismi sadece fuar olsa da, fuar alanında ve her gün ayrı ayrı konferanslar, seminerler, workshoplar, sunumlar ve çeşitli etkinlikler yapıldı. Ancak, yapılan faaliyetlerin tamamı İtalyanca idi. Maalesef İngilizce bilene de rastlamak pek mümkün olmadı. Dolayısıyla konferans, seminer ve workshoplara katılmak İtalyanca bilmeyenler için imkansızdı .
Fuar ziyaretçileri arasında çeşitli kurumlardan, yerel yönetimlerden, mimarlık ve uygulama firmalarından yoğun bir katılım gözlendi. İstanbul İl Özel İdaresi, İstanbul Sit Alanları Alan Yönetimi, pek çok serbest mimarlık – mühendislik firmasının temsilcilerinin yanı sıra, çalışma alanı Tarihi Yarımada olan İstanbul 4 Numaralı Koruma Kurulu’nun Üyeleri, İstanbul Üniversitesi Yapı İşleri Daire Başkanlığı’nın çalışanları da ziyaretçiler arasındaydı.
Restorasyon alanında hem proje yapanlar, hem uygulama yapanlar, hem denetleyenler ve hem de idareler tarafından yoğun katılımın olması ülkemiz adına memnuniyet verici bir gelişmedir.
Fuarda sergilenen ürünlere baktığımızda, ülkemizle gurur duymak için yeteri kadar nedenimiz olduğunu görüyoruz. Sergilenen projeler abartısız bizlerin 5-6 yıl ve hatta daha önce ürettiğimiz projeler seviyesindeler. Sergilenen son teknoloji ürünü lazer tarama sistemleri bizim de hâlihazırda Yerebatan Sarnıcı ve Şerefiye Sarnıcı Projelerini hazırlarken kullandığımız teknolojinin aynısı. Fuar’da daha çok malzeme tanıtımına önem verilmiş. Uygulama açısından da ulusal firmalar olarak daha iyi konumda olduğumuzu söylemek yanlış olmayacaktır.
Restauro 2012’de mimari restorasyona yönelik stantların oldukça kısıtlı olduğu gözlenmektedir. Fuar, mimari restorasyondan çok konservasyona yönelik düzenlenmiş ve özellikle taşınabilir eserlerin restorasyonunu konu alıyor. Zemin problemleri, malzeme restorasyonu, çağdaş teknolojiyi kullanarak müzecilik ve obje konservasyonu konularında gayet başarılı uygulamalar yapılmış.
Fuar’ı ziyaret eden hocamız Prof. Dr. K. Kutgün Eyüpgiller’in dikkatimizi çektiği temel konu yapılan yayınlar oldu. Bu yayınlarda farklı uzmanlık dallarını bir araya getirip ortaya gerçek bir bilimsel çalışma koymayı başarmışlar. Bizdeki temel eksiklerden biri de bu yayınların Türkiye’de bulunmaması ve benzeri yayınların ülkemizde üretilmiyor olması. İtalyanların yayımladıkları eserlerin tamamı İtalyanca. Bu eserlerin acilen dilimize çevrilip yayınlanması gerekir. Proje ve uygulama alanında çalışan bizler de yaptığımız işleri bilimsel bir çerçevede yayınlamamız gerektiğini artık biliyoruz.
YAPININ KONUMU 1956 yılında yapılan arkeolojik kazı sonucu açığa çıkartılan Nekropol kalıntılarına göre günümüzde Kruja’nın bulunduğu bölgede 7. ve 8. Yy. da yerleşim yeri olduğu anlaşılmaktadır. (Pete Bartl, Alabanian, p. 294). Murat Bey Camii, Kruja Kalesinin ana giriş kapısına birkaç yüz metre mesafededir. Halk arasında Büyük Cami olarak da bilinir. YAPININ TARİHÇESİ Kruja, 1478 Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmiş ve adı Akça Hisar olmuştur. Caminin kitabesine göre 1533-1534 yılları arasında muhtemelen Kale Kumandanı veya Sancak Beyi olan Nasuh Bey’in oğlu Murad Bey tarafından yaptırılmıştır (Bkz.belge-1).
Aynı kitabe caminin 1837-1838 yılında tamir ettirildiğini veya yeniden yapıldığını söylemektedir. Evliya Çelebi 1670 yılında Tiran Shoder’e giderken Preze’yi geçmiş olmalı fakat Kruja hakkında yazılmış bir şey yoktur. Bugünkü cami, mevcut haliyle 19. Yy. ilk yarısında restore ettirilmiş veya yeniden yapılmış olmalıdır. PROJE ÇALIŞMALARI
RÖLÖVE
Yapının uygulamasının yapılması için öncelikle mevcut durumun tespiti gerekmektedir. Kruja Murat Bey Cami içinde restorasyon ilkeleri dikkate alınarak rölöve; mevcut durum tespiti, restitüsyon ve restorasyon projeleri hazırlanmıştır. Yapının mevcut durumu incelendiğinde; PLAN ÖZELLİĞİ Dikdörtgen planlı olan cami son cemaat yerini de içine alacak şekilde kırma bir çatı ile örtülmüştür. Yıkılan minarenin yerine çelik direkli beton minare son dönemde yapıya eklenmiştir. Kalenin duvarları dışında büyük bir caminin inşa edilmiş olması İslam’ın bu kent içinde önemli olduğunun göstergesidir.
Bugün görmüş olduğunuz cami 19. Yy. ilk yarısına dayanan bir restorasyondur. Tüm yapı 20.70 m. uzunluğunda ve 9.90 m. genişliğindedir. Fakat şekli düzensizdir. Caminin yerleştiriği arazi eğimlidir. Bu nedenle doğu duvarının büyük bir bölümü yol kotu aşağısında kalmaktadır. Cami harim bölümü önünde ahşap direkli açık son cemaat bölümü vardır. Harimi on pencere aydınlatır. Zemin ve üst kotlarda pencereler yerleştirilmiştir. Son cemaat ahşap direklidir ve direkler arası dairesel kemer formu ile geçilmiştir. Cepheler moloz ve kırık taşlar ile yapılmıştır. Ahşap hatıllarla belli kotlarda duvarlar birbirine bağlanmıştır. Cephelerde duvar üzerine sıva ve ince beyaz badana kullanılmıştır. Çatı örtüsü alaturka kiremittir (Bkz.fotoğraf-2). Yakın dönemde son cemaat direkler arası örülerek depo olarak kullanılmıştır (Bkz.belge-3).
Caminin plan şeması dikkate alındığında yapının 19. Yüzyıl mimarisini yansıttığı görülür ki yapılan dönem analizlerinde Beratta bulunan Bekar Cami, İbrahim Paşa Cami ve 2. Beyazıt Cami de plan özelliği olarak Murat Bey Cami ile aynı özelliklere sahiptir. Yapılan araştırmalarda diğer camilerin 18. Yüzyıl sonu ve 19. Yüzyıl başında inşaa edildiği tespit edilmiştir.
Ülkede bilinen en eski iki Osmanlı mezar taşı Kruja da bulunmuştur. Biri Davut Bin Ali Beye (1567) aittir. İkincisi Tahir Beyin Oğlu Nasuh Beye(1530) aittir. Nasuh Beyin 1533-34 yıllarında Kruja Pazarında inşa edilen camiyi yaptıran Murat Beydi. Kurucunun kendi ve babasının ismi ve inşaatın tarihi camide bulunan yazıtta yazmaktadır. Bu yazıt ve iki mezar taşı 1967den sonra müzeye gönderilmiştir. Camideki yazıtta binanın onarıldığı tarih (1253) yazılıydı. 19. yy. da Kaleye bir saat kulesi eklenmiştir. Son dönemdeki hali 1275 deki orjınal haline uygun olarak tamir edilmiş halidir.
Caminin ve avlu duvarının batı cephesi önünde tek katlı sıralı dükkanlar yer alır. Özgün minare yıkılarak mevcut çelik strüktürlü beton minare yapıya yakın dönemde eklenmiştir. Batı cephesinde bulunan taş kemerli ahşap kapı ile çarşıya inilen merdivenlere ulaşılır. Cami kot farkının çok fazla olduğu eğimli bir arazide inşa edilmiştir.3-3 kesitinde yol kotu ile cami bahçesi arasında yaklaşık 4.50 metreye varan kot farkı görülmektedir (bkz. Şekil 6).
YAPI İÇERİSİNDEKİ BEZEME ÖZELLİKLERİ Yapı içerisindeki kalem işleri duvar üzerine baskı sistemi ile yakın dönemde yapılmıştır. Yapı iç duvarları çimento harçlı sıva olduğundan kalem işlerinin özgün olmadığı kolayca tespit edilmektedir (bkz. Fotoğraf 3).
RESTİTÜSYON PROJESİ
Murat Bey Cami’ nin restitüsyonuna yönelik olarak yapılan çalışmada, yapının bugüne gelene kadar gördüğü müdahaleler ve bunlar sonucunda farklı mimari niteliklere sahip olduğu dönemler anlaşılmaya çalışılmıştır. Yapının mekânsal olarak aynı olup mimari elemanlar bazılarında farklı özellikler taşıdığı bu dönemler tespit edilirken, çeşitli kaynaklardan yararlanılmıştır. Bu kaynakların birincisi ve en önemlisi yapının kendisidir. Üzerindeki kitabeden, Murat Bey Cami yapım ve onarım tarihini anlıyoruz. Bunun dışında mevcut boya ve sıva katmanlarından yapının geçirdiği müdahalelere ve alttaki katmanlara yönelik bilgiler elde ediyoruz. Yapıdaki çalışmaların yanı sıra Murat Bey Cami ile ilgili yapılan araştırmada yazılı ve görsel; kütüphanelerdeki ve arşivlerdeki her türlü bilgi ve belgeye ulaşılmaya çalışılmıştır. Yapının kendisinden sonra ikinci sırada görsel kaynaklar gelmektedir. Yapılara ilişkin bilgilerin bulunduğu görsel kaynaklar 1960 tarihli fotoğraflardır. Üçüncü tür bilgi kaynağı yapı ile ilgili yazılı kaynaklardır. Cami ile ilgili eski tarihlerde onarıma ilişkin kararlar ve çeşitli tarihlerde alınan Koruma Kurulu Kararları bulunur. Dördüncü bilgi kaynağı Murat Bey Cami ile belli ortak özelliklerin bulunabileceği diğer camilerdir. Bu nedenle değişmiş olan mimari elemanlarla ilgili olarak karşılaştırılmalı çalışmalar ile özgün kapı, pencere, kepenk gibi mimari elemanlara yönelik bilgiler araştırılmıştır. Cami, yapılan araştırmalar neticesinde 1533-1534 yılında yapılmıştır. Murad Bey Cami ile ilgili edindiğimiz en eski görsel belgeler 1960 yılına aittir (bkz. Belge 4). Daha sonra sırası ile 1977-1990 yıllarında çekilen fotoğraflarla yapının geçirdiği onarımlar belgelemektedir. Yapının dönemleri araştırıldığında cami üzerindeki onarım kitabelerinden yapının farklı zamanlarda müdahaleler görmüş olduğu anlaşılmaktadır (Bkz.belge3). Yapıdaki mevcut durum ve sınırlı sayıdaki mevcut kaynak incelendiğinde Murat Bey Cami’ nin de bu müdahaleler sonrasında mimari elemanlar mimari elemanların bazılarında farklılıkların olduğu bir dönem tespit edilmiştir.
1.Dönem Restitüsyon: Kitabesinde caminin 1837-1838 yılında tamir ettirildiğini/yeniden yapıldığını söylemektedir. Bugün ki cami, mevcut haliyle 19. Yy. ilk yarısında restore ettirilmiş veya yeniden yapılmış olmalıdır. Caminin tamiratı/ yeniden yapımı öncesine dair herhangi bir bilgiye sahip değiliz. 1837-1838 yılında yeniden yapılan yapının yapıdaki izlerden ve karşılaştırılmalı çalışmalardan yararlanılarak bu dönemine ait restitüsyonu çizilmiştir. Karşılaştırmalı çalışmalarda yapı ile aynı dönem olması ve Arnavutluk’ta bulunması nedeni ile Berat Şehrinde ki II. Beyazıd Cami ele alınmıştır (Bkz.fotoğraf4-5).
II.Beyazıd Cami 1492 yılında yapılmıştır. Ancak Murat Bey Camisinde olduğu gibi sonradan 1832-1833 yılında yeniden yapılmıştır. Plan ve cephe özellikleri Murat Bey Cami ile benzerlik göstermektedir.
1837-1838 Murad Bey Cami özgün plan şemasını korumaktadır. Rejim öncesi farklı işlevler için kullanılan caminin son cemaat mahalli kapatılmıştır. Rejim değişimi ile özgününe uygun olarak restore edilmiştir. Muhtemelen rejim sonrası onarım esnasında avlu içerisine abdestlik ve imam odası eklenmiştir. Minare değişmiştir. Yapı özgününde mahfil katına ulaşım minare merdiveninden sağlanmaktayken, günümüzde mahfil katına ulaşım harime eklenen ahşap merdivenle sağlanmaktadır.
Mevcut durumda minare beton ve çelikten yapılmıştır. Karşılaştırmalı çalışmalar ışığında özgün minarenin kesme taş olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca yapıdan gelen izler doğrultusunda bu cephede son cemaat mahalline açılan iki pencere olduğu anlaşılmaktadır. Günümüzde bu pencereler komşu parselde bulunan dükkânların cami ile bitişik nizam olarak yapılması nedeni ile kapanmıştır. Avlu cephesi rejim sonrası özgününe uygun olarak yeniden yapılmıştır. Yapıdaki mimari elemanlarla ilgili yapılan dönem analizlerinde; Kapılar: Geleneksel nitelikteki ahşap dış kapının ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. 1838 onarımında yapılmış olabileceği düşünülmektedir. Ahşap pencereler/kepenkler: Ahşap pencere ve kepenkler yenilenmiştir. Minber: Minber yenilenmiştir. Mihrap: Klasik üslupta ki sade görüntüsü nedeniyle caminin yapıldığı döneme ait olduğu düşünülmektedir. Kadınlar Mahfili: Özgün halini korumaktadır. Yer Kaplaması: Zemin döşemesi zaman içerisinde yenilenmiştir. Zemin kotu yükselmiştir. Kalem işi: Özgün değildir. Çimento harçlı sıva üzerine baskı tekniği ile yapılmıştır. Minare gözdesi, külahı ve şerefe parapeti: Özgün taş minare yıkılmış yakın dönemde çelik serenli beton minare yapılmıştır. Çatı kaplaması: Caminin ahşap kiremit çatı kaplaması yakın dönemde yapılmış onarım ile yenilenmiştir.
RESTORASYON PROJESİ
Yapıda yapılacak her türlü müdahalenin, yapıyla uyumlu, özgün malzemeye zarar vermeyen nitelikte olması gerekmektedir. Tüm müdahaleler, restorasyon projesi kapsamında tanımlandığı şekilde, paftalarda gösterilen alanlarda uygulanacaktır.
Malzeme sorunlarına yönelik müdahaleler, sözü geçen malzemelerin konservasyonun da deneyimli konservasyon uzmanı denetiminde yapılacaktır.
Harç ve sıvalara yönelik onarımlarda çimento içerikli harçlar kullanılmayacak, özgün harç karışımı hazırlanarak uygulanacaktır.
MÜDAHALEYE YÖNELİK KARARLAR 1. Özgün olmayan sıvaların raspa işleminden sonra tespit edilen strüktürel sorunlar konunun uzmanlarınca değerlendirilecektir. 2. Yapıdaki nem sorununun çözümüne yönelik olarak restorasyon projesindeki gibi yapı çevresinde drenaj yapılacaktır. Çatıdan gelen nem sorununu engellemek için mevcut kiremit çatı kaplaması değiştirilecektir. 3. Yapıyla uyumsuz ekler kaldırılacaktır. 4. Harimde mevcut döşeme altından özgün döşeme çıkarsa belgelenecek, özgün döşemeyi korumaya yönelik müdahaleler alınacaktır. Öngörülmemiş durumlarla ilgili uzman görüşleri doğrultusunda yapılacak uygulamaya karar verilecek, koruma kuruluna sunulacaktır. CAMİ İÇERİSİNDE YAPILMASI ÖNERİLEN İŞ KALEMLERİ Sökümler 1a- Çimento harçlı sıvalar sökülecektir. 1b- Pencere sekilerinde ve sövelerdeki çimento harçlar temizlenecektir. 1c- Tüm ahşap pencere ve kapı doğramaları sökülecektir. 1d- Isıtma ve elektrik tesisatına ait kablolar sökülecektir. 1e- Zemin döşemesi sökülecektir. 1f – Özgün olmayan ahşap tavan sökülecektir. 2.Yapım 2a.Özgün harç karışımına uygun olarak sıvaların yenilenmesi 2b.Pencere sövelerinin çimentodan temizlenmesi 2c.Tüm ahşap ve kapı doğramalarının restorasyon projesine uygun detay ile imal edilmesi ve yerine montajı 2d.Zemin döşemesinin özgün malzemesine uygun olarak yenilenmesi 2e..Çürüyen ahşap tavanın özgününe uygun olarak yenilenmesi ÇATIDA YAPILMASI ÖNERİLEN İŞ KALEMLERİ Sökümler 1a- Çatı kiremitleri toplanacaktır. 1b.Çatı arasına girilerek, çatı stürktürü kontrol edilecektir. Eğer iyi durumda değil ise çatı strüktürü ahşap karkastan yeniden yapılacaktır. 2.Temizlik 2a-Çatı arası temizlenecektir. 3.Yapım 3a- Ahşap çatı strüktüründe taşıyıcılık özelliğini yitirmiş elemanlar özgün biçim malzeme ve detayına uygun olarak yenilenecektir. Eğer ki tamamına yakına çürümüş ise çatı yenilenecektir. 3b- Kiremit altı tahtaları yenilenecektir. Kullanılabilir durumda olanlar yerinde fırça ile emprenye edilmek sureti ile tekrar kullanılacaktır. Yeni ahşap elemanlar daldırma yöntemi ile emprenye edilecektir. 3c- Kiremit altında iki kat su izolasyonu kullanılacaktır. 3d- Çatı arasına serilebilir türden ısı yalıtımı uygulanacaktır. MİNAREDE YAPILMASI ÖNERİLEN İŞ KALEMLERİ Temizlik 1a- Minare şerefesinde ve merdivenlerinde temizlik yapılacaktır. 2.Yapımlar 2a-Minare kaidesi betonarmeden inşa edilmiştir. Kaide üzerinde yağmur suları terse yönde cami beden duvarına doğru tahliye edilmektedir. Kaide seviyesinde suyun bahçeye tahliyesinin sağlanması için gerekli eğim verilerek yalıtım uygulaması yapılacaktır. 3. Montaj 3a- Aydınlatma* 3b- Ses sistemi** CEPHELERDE YAPILMASI ÖNERİLEN İŞ KALEMLERİ Söküm 1a- Niteliksiz derz ve sıvalar sökülecektir. 2.Temizlik 2a- Mikrobiyolojik oluşumların temizlenmesi 3.Yapımlar 3a- Hidrolik kireç katkılı harç ile derz dolgusu – sıva yapılması. 3b-Kıble cephesinde araştırma kazısı yapılarak temel ve zemin ilişkisi yerinde kontrol edilecektir. Çıkacak duruma göre zemin ve temel güçlendirilmesi yapılacaktır.
Kruja Arnavutluk’un turizm açısından önemli bir yerleşim alanıdır. Cami cemaatinin ve müftülüğün ıslak hacimlerin genişletilmesi hususunda yoğun talebi vardır. Yerinde yapılan incelemelerde mevcut tuvalet sayısının turistik bir yerde bulunan cami için oldukça yetersiz olduğu görülmüştür. Ayrıca camide sadece erkekler için abdesthane ve tuvalet yer almaktadır. Caminin fazla bir arazisi bulunmamaktadır cami ve çevresi incelendiğinde tuvalet yapılabilecek tek alan avlu mekanıdır. Caminin avlusuna zemin kotunun altında bir tuvalet mekanı yapılması önerilmiştir. Cami eğimli bir alanda inşa edildiğinden zemin kotunun altında inşa edilecek tuvalet yapısı tesisat açısından herhangi bir soruna neden olmayacaktır. Ancak avlunun küçük olması ve araç girişinin bulunmayışı tuvaletlerin yapılışı esnasında birtakım zorlukları beraberinde getirecektir.
A-Zemin araştırması yapılacak alan. Bu kısımda kazı yapılacaktır. Zemin ve temel durumu yerinde tespit edilerek çıkacak duruma göre zemin ve temel güçlendirmesi yapılacaktır. ONARIM UYGULAMALARI Restorasyon projesi araştırmalar sonucunda edinilen belgeler doğrultusunda yapının 19. Yüzyıl restitüsyonuna göre hazırlanmıştır. Uygulama T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı tarafından ihale edilmiştir. Yüklenici firma Türkiye, İstanbul E.S Yapı mimarlık Şehircilik Restorasyon sanayi Ticaret ve Limited Şirketidir. Yapıdaki onarımların iki önemli ayağı olmuştur. 1.si yapıda yapılan güçlendirmeler, 2.si ise yapıdaki niteliksiz eklerin ayıklanmasıdır. Buna göre; GÜÇLENDİRME ÇALIŞMALARI Proje aşamasında yapı ile ilgili her hangi bir raspa çalışması yapılamadığından güçlendirmeye yönelik öneri ve çözümler uygulama aşamasına bırakılmıştır. Uygulamada öncelikle yapı iç ve dış cephelerinde çimento harçlı sıvalar itina ile raspalanmıştır. Çıkan veriler Müşavir firma, yüklenici firma ve Tika kontrollüğünce değerlendirilmiş, yapılan toplantılarda karara bağlanmıştır. Buna göre;
Yapılan raspalarda yapıda ciddi bir strültürel bozulma tespit edilmemiştir. Bu uygulama ve yapı adına olumlu bir tespit çalışması olmuştur. Öncelikle duvarlarda çürüyen ahşap hatıllar özgününe uygun olarak ahşap malzeme ile özgün ebatlarında yenilenmiştir. Ahşaplar emprenye edilmiştir.
Duvarlarda kılcal çatlaklar (1 cm. genişliğine kadar olan çatlaklar) tespit edilmiştir. Bu bölümlere özgün harç karışımına uygun şerbet ile enjeksiyon yapılmıştır.
Son cemaat ahşap strüktürü çürüdüğünden hepsi özgününe uygun sert ağaç ile özgün ebatlarında yenilenmiştir.
Çatı arasına uygulama sırasında girildiğinde makasların işlevlerini yitirdiği, ahşap elemanların büyük bir kısmının çürüdüğü ve taşıyıcı elemanlarda burkulma olduğu tespit edilmiştir. Kontrollük teşkilatınında onayı ile ahşap çatı sökülerek, çatı formu ve sistemi bozulmadan ahşap elemanlarla yenilenmiştir.
Çatı sistemi kurulmadan önce duvar üst kısmına hatıl vaziyesi görmesi amacı ile ahşap kiriş dönülmüştür.
Abdestlik ve imam odasında çürüyen, taşıyıcı özelliğine kaybetmiş tüm ahşaplar özgün malzeme özelliğine uygun olarak yenilenmiştir.
Uygulama sonrasında cami, çürüyen ahşap hatıllar yenilenmiş, kılcal çatlaklara enjeksiyon yapılmış, cephe özgün harç özelliğine uygun olarak sıvanarak boyanmıştır. ( fotoğraf 10) NİTELİKSİZ EKLERİN KALDIRILMASI VE YAPILAN DİĞER İMALATLAR
Özgün olmayan harim ve son cemaat zemin döşemeleri yapıdan uzaklaştırılmıştır. Alt kotta özgün döşeme tespiti yapılamamıştır. Yapının dönemi dikkate alınarak zemin döşemesi taş olarak yenilenmiştir. Cami kullanımı dikkate alınarak kış şartlarının ağır geçmesi nedeni ile taş kaplama üzerine kadronlar ile ahşap kaplama yapılmıştır.
Muhdes kapı ve pencereler yapıdan sökülmüştür. Yerine restorasyon projesinde onaylanan detaylara göre ahşap kapı ve pencere imalatı yapılmıştır. Kullanılan tüm ahşap elemanlar emprenyeli ve fırınlanmıştır.
Yerinde korunan tüm ahşap elemanlara önce boya raspası yapılmış daha sonra emrenye sürülmüş ve boyanmıştır.
Harim ve son cemaat tavanları özgün tavan tanzimine uygun olarak ahşap malzeme ile yenilenmiştir.
Minber ve vaiz kürsüsü restorasyon projesine uygun olarak yeniden ahşaptan yapılmıştır.
Harim içerisinde özgün olmayan kalem işleri raspa ile alınmıştır. Uygulamada cami dönemine uygun olarak kalem işi projesi hazırlanmış ve kontrol teşkilatı tarafından onaylandıktan sonra tezyinat sıvası üzerine uygulanmıştır.
Çatı örtüsü yenilenmiş, alt yalıtımları yapılmıştır.
Yapıda doğu cephesinin yol kotundan altta kalması nedeni ile oluşan rutubetlenme bu cephede yapılan drenaj ile önlenmiştir.
Restorasyon projesinde son cemaat ön kısmında yer altında yapılması önerilen tuvaletlerin camiye çok yakın olması, strüktürel açıdan camiye zarar vereceğinden, son cemaat alt kısmında yer alan mevcut kısmi bodrumda projelendirilmiştir. Yeni tuvalet proje onayının alınmasının ardından bu bölümde tuvalet yapılmıştır.
Altında abdestlik ve tuvalet önerilen üst kısmında imam odaı olan avlunun doğu köşesindeki müştemilatta projesine uygun olarak onarılmıştır.
Minare cephe sıvaları raspalanmış, sıvası yenilenerek boyası yapılmıştır.
Çevre düzenlemesi yapılan avlu ile birlikte cami ibadete açılacaktır.
İMALAT FOTOĞRAFLARI
UYGULAMA SONRASI
Kaynakça İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 (1546), s. 375 ;Ayvansarâyî. Hadîkatü’t-ceuâmı, 196 a.e.: Camilerimiz Ansiklopedisi İhsan Erzi, Hadîkatü’l-ceoâmi İstanbul 1987,s.11- 41-42 Mehmed Tevfik, Manastır Vilâyeti Tarihçesi, Manastır 1328, s. 89-90 Gökbilgin.,Edime oe Pasa Liuâsı, s. 426-428 Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mimarî Eserleri IV, s. 396-397 M. Kiel. OttomanArchitecture in Albania (1385-1912), İstanbul 1990, s. 128-129. 164-167, 170-172, 288’den sonraki çizimler arasında plan-krokisi Kâmûsü’i-a’tâm.’V, 3919 Pepo Petrak, “Kater dekrete [fermanel te Sultan Bayazitit II Per Mirahor liyaz Beun”, Studime Historike, XX\/3, Tirane 1967, s. 217 BA. MAD, nr. 235; BA. TD, nr. 70, 167; Tı*mar Defteri. Sofya Millî Ktp., Or., nr. D 649, s. 26 İlhan Şahin — Feridun Emecen, Osmanlılarda Divan-Bürokrasi ve Ahkâm; II. Bayezid Dönemine Ait 906/1501 Tarihli Ahkâm Defteri , İstanbul 1994, s. 60 İstanbul Vakıfları Tahrir Deften 953 (1546), s. 375 Ayvansarâyî. Hadîkatü’l-cevâmi’, i, 196 J. G. von Hahn, Albanische Studien, Jena 1854, s. 55 J. Godart, L’Albanie en 1921, Paris 1922, s. 94 Z. Shkodra, La uilie ai-banaise an Cours de la Renaissance Nationale, Tirana 1988, s. 159-162 Machiel Kiel, Ottoman Architecture İn Albania,1385-1912, İstanbul 1990, s. 162-172 N. Clayer. L’Albanie, pays des der-üiches. Berlin 1990, s, 362-367, 411-412 Kemal Özergin, “Rumeli Kadılıklarında 1078 Düzenlemesi”, İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya Armağan, Ankara 1976, s. 251-309 Klltl Kallamata, “Sur la Restauration du Bazar de Korca”, Monumentet, II (1988). s.159-162
Arnavutluk’ta Kruja kentinde Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) tarafından restore edilen tarihi Murad Bey Camii’nin restorasyondan sonra ibadete açıldı. Caminin açılışı için düzenlenen törene Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler de katıldı.
Sağanak yağmur altında yapılmasına rağmen ülkenin farklı şehirlerinden yüzlerce vatandaşın katıldığı tören, Arnavutça-Türkçe ilahi ve şiirlerin okunmasıyla başladı. Başbakan Yardımcısı İşler, törende yaptığı konuşmada, 1534 yılında yapılan caminin bugün hala dimdik ayakta kaldığını, yapılan restorasyonla gelecek nesillere de intikal edeceğini söyledi.
Caminin 1837 yılından bu yana hiç tadilattan geçmediğini vurgulayan İşler, caminin restorasyonunun TİKA’ya nasip olduğunu belirterek, restorasyonda katkısı bulunan herkese teşekkür etti.
Bakan İşler, “Şu anda kendimi bir Anadolu şehrinde hissediyorum. Bu tür eserler ayakta kaldığı müddetçe, dostluğumuz ve kardeşliğimiz de ilelebet devam edecek. Yaptığımız işin ne kadar güzel ve doğru bir iş olduğuna sema da indirdiği rahmetle, yağmurla şahitlik etmektedir” diye konuştu.
Arnavutluk Kültür Bakanı Mirela Kumbaro Furxhi de TİKA’nın iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesinde önemli bir rol üstlendiğini, bakanlık olarak TİKA ile birçok alanda işbirliği yaptıklarını belirtti.
“Kruja, geçmişi, bugünü ve geleceği birleştiren bir şehir” diyen Furxhi, hükümet olarak da kültürel mirasın korunmasına katkıda bulunacak faaliyetler yürüttüklerini ifade etti.
Tarihi eser ve restorasyon uzmanı İstanbul Teknik Üniversitesi Restorasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feridun Çılı ile Ağa Camii restorasyonunu konuştuk
İki yıl süren yenileme çalışmalarının ardından Beyoğlu Hüseyin Ağa Camii geçtiğimiz ay ibadete açılmıştı…
M. 1594 yılında Galatasaray Ağası Şeyhülharem Hüseyin Ağa tarafından yaptırılan İstiklal Caddesi’ndeki Hüseyin Ağa Cami 2 yıllık restorasyon çalışmaları tamamlanarak 14 Şubat Cuma günü yeniden ibadete açıldı.
Halk arasında Ağa Camii olarak bilinen 420 yıllık geçmişe sahip Osmanlı dini mimari eseri, 1999 yılındaki Gölcük depreminde hasar görmüş, ardından kontrollü olarak ibadete açık tutulmuştu.
Ağa Camii’ndeki tahribatın bir bölümünün Demirören AVM inşaatından sonra ortaya çıktığına dair kamuoyunda bir kanaat bulunmakla birlikte İstanbul Teknik Üniversitesi Restorasyon Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. FERİDUN Çılı tarafından hazırlanmış Ağa Camii’nin 1999 depreminde zarar gördüğüne ve Demirören AVM yapımında zarar görmediğine dair raporu var.
AVM inşaatı esnasında çatlaklardaki hareketleri izlemek üzere çatlaklara komperatör çatlak ölçer yerleştirilerek periyodik ölçümleri yapılmış, teknik ölçümlerde AVM inşaatının AĞA Camii’ne zarar vermediği kanaatine varılmış.Bunlarla birlikte kamuoyunda Demirören AVM’nin Ağa Camii’ne zarar verdiği kanaati üzerine mezkur şirket Ağa Camii’ni restorasyon masraflarını üstlenmiş.
Cami yıkılma riskiyle karşı karşıya kalınca 2 yıl önce restorasyona alınmıştı. Tonozları çelik halat sistemiyle desteklenerek güçlendirilen camiinin çatı makas sistemi, ahşap döşemeleri, kalem işleri yenilendi. Osmanlı dönemindeki orijinal mimari kurgusunda yer almayan tuvaletler yer altına indirilerek, avlu mermerle kaplandı.
Geçtiğimiz ay, uzun bir aradan sonra cemaatine kavuşan camiyi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından ibadete açılmıştı…
Geride kalan bir aylık süre zarfında Ağa Camii restorasyonu gündemde tutulma gayretine girildi. Hükümetle hesabı olanlar sanat, estetik ve mimari çalışmalara da gölge düşürecek yayınlar yaptı. Bu bağlamda yapının üzerindeki çok katmanlı tarihsel dönemlerin izlerini taşıyan müdahalelerin kazınarak homojen bir hale dönüştürüldüğü, camiinin anonim bir 16. Yüzyıl eseri haline dönüştürüldüğü ve Ağa Camii’nin 2013 model bir yapı haline getirildiği iddia edildi…
Ağa Camii’nde konuyla ilgili olarak tarihi eser ve restorasyon uzmanı İstanbul Teknik Üniversitesi Restorasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feridun Çılı ile görüştük…
İbrahim Ethem Gören: Feridun Bey, Ağa Camii restorasyonunu genel anlamda değerlendirir misiniz?
Prof. Dr. Feridun Çılı: Ağa Cami restorasyonu, çatısı olduğu gibi çökme tehlikesinde olan bir yapının yoktan var edilmesidir.
Binada hangi türden hasarlar vardı?
Caminin çatısını oluşturan iki tonozda aralığı 15cm~20cm’ye ulaşan ve yarılma da denilebilecek iki adet diyagonal çatlağa ek olarak tüm cephe duvarlarında, minarede ve avluda çeşitli açıklıklarda sistematik çatlak oluşumu bulunuyordu.
Bahsettiğiniz hasarlara nasıl müdahale edildi?
En önemli çatlak/ayrılma denilebilecek tonoz çatlaklarının daha fazla açılmasına izin vermemek amacı ile tonozlara dik doğrultuda dört adet ön gerilmeli gergi düzenlendi.
Benzer gergiler, yapının bütünlüğünü korumak amacı ile tonozlara paralel doğrultuda da yerleştirildi. Gergilerde paslanmaz çelik kullanıldı. Yapının bütünlüğünü ve kararlılığını sürdürebilmek için cephe duvarlarının en üst kotunda yine paslanmaz çelikten bir hatıl sistemi düzenlendi. Yapıdaki diğer tüm çatlaklar genişliklerine bağlı olarak değişik şekillerde onarıldı.
Binanın sıvalarını sökerken sürprizlerle karşılaştınız mı?
Gayet tabii. Bu aşamada yapıya daha önceki dönemlerde yapılmış tüm müdahaleler görüldü. Bunların bir bölümü günümüz restorasyon ilkeleri ile uyuşmadığı için değiştirildi/kaldırıldı.
Binanın cephelerinde mühür gibi yuvarlak metal parçaları duruyor. Bunlar ne işe yarar?
Bunlar, tonozlara paralel ve dik doğrultuda düzenlenmiş gergilerin sabitleme/ankraj plakalarıdır.
Mimar Koray Gümüş, Zaman Gazetesi’ne verdiği bir mülakatta Ağa Camii’nin dışarıdan bakıldığında yapının üzerindeki çok katmanlı tarihsel dönemlerin izlerini taşıyan müdahalelerin kazınarak homojen bir hale dönüştürüldüğü ve camiinin 2013 model bir bina olduğunu söylüyor… Bu hususta sizin kanaatleriniz nelerdir?
Kesinlikle katılmıyorum, daha doğrusu yapının tarihi ve hasar durumu hakkında hiç bir bilgisi olmayan insanların fikir belirtmesini gereksiz buluyorum. Yoldan geçerken bakılınca tonozların göçmenin eşiğinde olduğu görülemez. Dahası, bu restorasyon, kurullarca da onanmış bir restorasyon projesi kapsamında ve bir bilim heyetinin gözetiminde yapıldı. Yapılan, bu emeğe saygısızlıktır.
Camiinin eski fotoğraflarına baktığımıza tonozlarda ciddi çatlak ve yarıklar olduğunu görüyoruz. Bunlar nasıl tamir edildi? Yapılan işlem bilimsel açıdan doğru mudur?
Yapılan müdahale bilimsel açıdan doğrudur. Daha iyi bir yöntem bulunduğunda yapılan müdahale bir gün içinde kaldırılabilecek kadar basittir.
Camiinin eski fotoğraflarına baktığımızda kolonların daha büyük ve heybetli olduğu görülüyor. Şu anki durumda kolonların ince ve narin olduğunu görüyoruz. Bu camiinin statiği açısından tehlike oluşturur mu?
Hayır oluşturmaz. Camide mihrap cephesine yakın tuğla ayakların üzerinde kalınlığı 20cm~25cm’ye varan çok az donatılı kalitesiz betonla oluşturulmuş betonarme mantolar bulunmaktaydı. Bu tabaka tamamen alınarak yerine çelik köşebentler ve etriye gibi çalışan ön gerilmeli çubuklarla oluşturulmuş çelik manto konuldu. Çelik manto, tuğla ayağın üst kotlarında kapatılmayarak görünür halde bırakıldı.
Sizce restorasyonla yeniden inşa projeleri arasında nasıl bir denge sağlanmalıdır? Bu denge Ağa Camii örneğinde nasıl korunmuştur?
Ağa Camii’nde yapılan işin adı “restorasyon” olup yapıda korunması gereken ya da korunabilecek tüm öğeler korunmuştur. Yeniden yapım ise, laftan da anlaşılacağı üzere “yeniden yapım” dır. Bu iki kavramı karıştıranların eleştirisine kulak asmamak gerekir.
“Ağa Camii 16. Yüzyıla ait anonim bir yapı hüviyetine dönüşmüştür” iddiası hakkında neler söylemek istersiniz?
Cami gerektiği şekilde restore edilmiş ve güçlendirilmiştir. Gerisi boş laftır…
Beyoğlu’nun simgelerinden Hüseyin Ağa Camii restore edilerek Şubat ayında ibadete açılmıştı. Ağa Camii, iki yıllık restorasyon sürecinin ardından 14 Şubat Cuma günü cemaatiyle buluşmuş, Cuma namazı öncesinde yapılan törende Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ibadethanenin kurdelesini kesmişti…
M. 1594 yılında Galatasaray Ağası Şeyhülharem Hüseyin Ağa tarafından yaptırılan İstiklal Caddesi’ndeki Hüseyin Ağa Camii 400 yılı aşkın geçmişiyle Beyoğlu silüetinde önemli bir yer edinmişti.
Halk arasında Ağa Camii olarak bilinen 420 yıllık geçmişe sahip Osmanlı dini mimari eseri, 1999 yılındaki Gölcük depreminde hasar görmüş, ardından kontrollü olarak ibadete açık tutulmuştu.
Cami yıkılma riskiyle karşı karşıya kalınca restore edilmişti. Geride kalan bir aylık süre zarfında Ağa Camii restorasyonu gündemde tutulma gayretine girildi. Hükümetle hesabı olanlar sanat, estetik ve mimari çalışmalara da gölge düşürecek yayınlar yaptı.
Bu bağlamda yapının üzerindeki çok katmanlı tarihsel dönemlerin izlerini taşıyan müdahalelerin kazınarak homojen bir hale dönüştürüldüğü, camiinin anonim bir 16. Yüzyıl eseri haline dönüştürüldüğü ve Ağa Camii’nin 2013 model bir yapı haline getirildiği iddia edildi…
Ağa Camii’nde konuyla ilgili olarak tarihi eser ve restorasyon uzmanı yüksek Mimar Sevilay Uludağ ile görüştük
İbrahim Ethem Gören: Sevilay Hanım, Ağa Camii mimarisinin Beyoğlu, Taksim ve bir adım öte İstanbul için önemi hakkında neler söylemek istersiniz?
Sevilay Uludağ: Osmanlının her döneminde özellikle ticaretin canlandığı 18. ve 19. yüzyıllardan itibaren İstiklal Caddesi yerleşim olarak İstanbul’un kalbi, merkezi olmuştur. İstiklal Caddesi, Beyoğlu, gayrimüslim ve Müslümanların yüzyıllardan beri birlikte yaşadığı kültür ve ticaret merkezidir. İstiklal Caddesi farklı dinlere mensup vatandaşlarımızın birlikte yaşadığı bir mekândır ve Hüseyin Ağa Camii de buradaki tek cami olmasından dolayı önemli bir yapıdır. Ağa Camii Beyoğlu için ve İstanbul için bir simgedir.
Ağa Camii’nde hangi sebeplerle restorasyon yapılması gündeme geldi?
İstiklal Caddesi üzerinde günümüze ulaşan önemli kültür varlıklarımızdan olan Hüseyin Ağa Camii restorasyonu harim tonozundaki çatlaklar nedeni ile gündeme gelmiştir. Ancak bu sadece nedenlerden biridir.
Bu konuyla ilgili tarihi belgeler ne diyor?
Çok şey… Eski belgelerde görüldüğü üzere Ağa Camii’nin restorasyon öncesindeki durumu yapının özgün cephe ve plan şemasından oldukça uzakta idi. Cami, özgün özelliğini kaybetmişti. Yapılan araştırmalar sonucunda doğru verilere dayandırılarak hazırlanan restitsüyon ve restorasyon projelerinin yine doğru bir şekilde uygulamasının yapılması ile cami özgün mimarisine kavuşmuştur.
Camiinin restorasyon öncesindeki genel durumu hakkında bilgi verir misiniz?
Cami her ne kadar dışarıdan iyi durumda gözüküyor idiyse de, projelerini hazırlamaya başladığımızda bünyesinde birçok sıkıntının mevcudiyetini tespit ettik. Pencerelerin ahşap doğramalarında çürümeler vardı. Tepe pencerelerinin durumu kötüydü. Alçılarında kırılmalar ve bozulmalar vardı. Minber ve vaaz kürsüsü yapının mimarisi ile uyuşmuyordu. Ahşap korkuluklarında doğramalarda olduğu gibi çürümeler vardı. Duvarlarında çatlaklar, tonozunda daha ciddi çatlaklar vardı. Kadınlar mahfili döşemesi betonarme idi ve sağlıklı değildi.
AĞA CAMİİ ÖZGÜN YÜZÜNE KAVUŞMUŞTUR
Restorasyon süreci nasıl ilerledi?
Restorasyon projeleri ve uygulaması Bilim Kurulu danışmanlığında ilerlemiştir. Özellikle uygulama sürecinde en az 2 haftada bir, alanda kontrollerimizle ve bilim kurulumuzla toplantılar yapılmak sureti ile imalatlar kontrol edilmiş, böylelikle uygulamaya yön verilmiştir.
Çimento harçlı sıvaların yapıdan uzaklaştırılmaya başlamasından kısa bir süre sonra özellikle son cemaat yerinin duvarlarında proje ve belgeleri doğrulayan pencere yerlerinin çıkması, yapılan restorasyonun doğru yöntem ve belgelemelerle yapıldığını gösteren en önemli tespit olmuştur.
Aynı şekilde saçaklardaki dendanların betondan yapıldığı ve özgün olmadığının tespit edilmesi, mihrap nişinin yine çimento harçlı tuğla ile değiştirildiğinin tespit edilmesi restorasyonun doğru bir şekilde yapıldığını gösteren tespitler olmuştu.
Restorasyon sürecinde kontrolör olarak İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve İstanbul’daki teknik üniversitelerde öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan bağımsız bilim kurulu Ağa Camii restorasyonunu özverili şekilde denetlemiştir. Tüm çalışmalar uygulamada kullanılan yöntemler, teknikler bilimsel şekilde yapılmıştır.
Eleştiri bu süreç içinde ve sonrasında da olmuştur. Bizler açıkçası böyle eleştirileri bekliyorduk çünkü Ağa Camii bugüne kadar özgün olmayan yüzü ile İstiklal’deydi ve insanlar bunu görmeye alışmıştı.
Son yapılan restorasyon ile Ağa Cami özgün yüzüne kavuşmuştur. Bilinmesi gereken en önemli nokta restorasyonun sırf olabilecek eleştirilerden kaçarak restorasyon ilkelerine uymayan bir yöntemle yapılmayıp tamamen yapıyı özgün kimliğine kavuşturmak için bilimsel yöntemlerle yapılmış olmasıdır.
AĞA CAMİİ 1930’LU YILLARDA YAPILAN RESTORASYONLA ÖZGÜNLÜĞÜNÜ KAYBETMİŞTİ
Maalesef şunu belirtmeliyiz ki 1930’lu yıllarda yapılan restorasyon ile yapı büyük ölçüde özgünlüğünü kaybetmiştir. Yapının duvarları, çatı saçak bölümleri, harime bakan kolonlarının etrafı, kadınlar mahfil döşemesi betonarmeye çevrilmiş, formları değiştirilmiştir.
Camiinin tarihi dokusunun korunması için neler yapıldı?
Az önce de bahsettiğim üzere yapıdaki raspalar elimizdeki arşiv belgeleri ile tamamen örtüşmüştür. Eski harita belgesi Alman Mavilerindeki kontürü ile de örtüşmüştür.
Bu belgeler ve izler doğrultusunda uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Minaresi, külah ve şerefe alt kısmı tamamen eski fotoğraf belgelerine göre yapılmıştır. Pabuç kısmının çimento harç ve tuğla dolgularla değiştirildiği tespit edilmiş, bu dolgular alınarak taş ile bu kısımlar aslına uygun yapılmıştır.
Son cemaat önündeki betonarme giriş muhdes olduğundan alınmış, cami cepheleri özgün haline kavuşmuştur. Son cemaat yerinin yüksek pencereleri arşiv belgeleri ve raspa sonucunda ortaya çıkan sonuçlara göre doğru bir şekilde restore edilmiştir.
Yapılan restorasyon ile yapı özgün dış duvar örgü sistemine kadar sıvalarından soyulmuş, çıkan verilere göre rstorasyonu yapılmıştır. Yapıda harim pencere sistemi aynen korunmuştur. Tepe alçı pencereleri onarılarak korunmuştur. Yapı içindeki kalem işleri de büyük ölçüde korunmuştur.
Cami tarihi izleri barındırmaya devam ediyor mu?
Tabiii ki… Biz camideki özgün olmayan pencere ve mihrap gibi değiştirilmiş elemanları restore ettik. Yapıyı yıkmadık, yeniden yapmadık. Cami kendisi tamamen tarihidir. Günümüze kadar yapılan yanlış uygulamalar ile kaybettiği, yitirdiği değerlerine bu restorasyon uygulaması ile kavuşmuştur. Zaten yapıda sıva altında bugün yapılan restorasyona ışık tutan tüm izler duruyordu, sadece bu restorasyonla bu izler gün ışığına çıkarıldı.
Ağa Camii’ndeki çalışmalar “Müteahhitlik ürünü” yakıştırmasını hak ediyor mu?
Kesinlikle hayır. Yapılan tüm uygulamalar restorasyon ilkelerine göre olması gerektiği gibi yapılmıştır. Camide kullanıla ahşap elemanlar eleştiri konusu yapıldı. Ahşap elemanların tamamı birinci sınıf malzemedir.
Empreyenlenmiş, fırınlanmıştır. Yapılan güçlendirmelerin tamamı paslanmaz demir ile yapılmıştır. Sıvalar laboratuar sonuçlarında verilen özgün horasan karışım harcı ile yapılmıştır. Kullanılan taşlar küfegi taşıdır.
Özgününe uygun olarak alana getirilmiştir. Kalem işleri tezyinat sıvası üzerine olması gerektiği gibi yapılmıştır. Böyle bir çalışma müteahhitlik ürünü olamaz. Zaten hiçbir restorasyon müteahhitlik ürünü olamaz ve olmamalıdır.
Tarihimizin en önemli değerleri olan taşınmaz kültür varlıklarına bir çivi dahi düşünmeden, bilinçsizce çakılamaz, bu yapılara yapılacak her hangi bir yanlış müdahalenin geri dönüşü olmayacağından tüm ekibimiz tüm dikkati ve enerjisi ile alanda çalışmalarını yapmıştır.
Camide rekontrüskiyon çalışması yapıldığına dair iddialar var? Böyle bir çalışma yapıldı mı? Ağa Camii’nde restorasyon projesi mi yeniden inşa projesi mi yapılmıştır?
Yeniden inşaa, rekonstrüksiyon; adından da anlaşılacağı gibi olmayan bir yapının ya da statik açıdan yıkılarak yapılması ön görülen yapıların yapılmasıdır. Biz Hüseyin Ağa Camii’ni yıkmadık, temelini yeniden atmadık, çimento harçlı sıvaların altında gizlenmiş özgün izleri görünür hale getirdik. Restorasyonda zaten budur…
AĞA CAMİİ RESTORASYONU TARTIŞMALARINDA BİLİMSEL GERÇEKLERİN ÜZERİ ÖRTÜLDÜ
Peki sizce bu türden tartışmalar niye ortaya atılıyor?
Hüseyin Ağa Cami İstanbul’un kalbi olan Taksim’in simgelerinden biridir. 1940’lı yıllardan beri insanların gördüğü bir yüzü vardı Hüseyin Ağa Camii’nin bu restorasyon ile bu yüz değişti. İnsanlar şaşırdı ve tam araştırılmadan, nedenini niçinini bilmeden talihsiz tartışmalar yapıldı.
Bizler de sizler gibi kültür sanat ve estetik değerlere önem atfeden ve at gözlüğü takmayan gazetecilerin yardımı ile Hüseyin Ağa Camii’nin özgün yüzüne kavuştuğunu anlatmaya çalışıyoruz ve anlatacağız da… Ama bir yandan da üzülmüyor değiliz çünkü gerçekten bilimsel araştırma ve yöntemlerle yapılan bir uygulamanın, bizlere sorularak tartışılacaksa tartışılması gerekliliğine inanıyoruz. Maalesef tartışmalar hakikatin üzeri örtülerek, bilimsel gerçekler çarpıtılarak yapılıyor.
Erdemli gazetecilik çünkü böyle bir şeyi gerektirir. Bize Ağa Camii’nde neler yaptığımızı, neler yapmadığımızısorabilirlerdi.
TARİHİ CAMİLERİN KORUNMASINDA DİN ADAMLARINA BÜYÜK GÖREVLER DÜŞÜYOR
Camiinin bu haliyle kuşaklar sonrasına miras kalması için nasıl bir koruma/bakım sağlanmalıdır?
Ülkemizde yapılan restorasyon uygulamalarından sonra restore edilen eser yine kendi kaderi ile başbaşa kalmaktadır. Biz, alandan çıktığımız anda yapının tarihe mâl olduğu unutulmakta, işlevler ön plana çıkmaktadır.
Burada en önemli görev camideki din görevlilerine düşmektedir. Cemaate yapının tarihi değeri anlatılmalı ve ona göre yaklaşmaları sağlanmalıdır.
Ağa Camii’nde yapılacak en ufak bir müdahalede İstanbul Vakıflar I. Bölge Müdürlüğü’ne, İlgili Koruma Kurullarına başvurulmalı, yapılacak müdahaleler restorasyon ilkeleri çerçevesinde gerçekleştirilmelidir.
SANAT TARİHİ RAPORU-RÖLÖVE-RESTİTÜSYON-RESTORASYON PROJESİ VE RESTORASYON UYGULAMASI
ÇORLU’NUN TARİHİ
Çorlu Trakya’nın merkezin de, plato yüzeyinin üzerinde ki düzlükte yer alır. İlk çağ insanlarının aradığı bütün coğrafi özelliklere sahip olan bu yerleşim yerine, Trak göçleriyle birlikte yerleşmeye ve tarıma açıldığı şüphesizdir. Nitekim yakın çevrede Prehistorik döneme inen yerleşme merkezlerinin ortaya çıkarılması, bu görüşü doğrulamaktadır. Bununla birlikte yeterince araştırma yapılmadığı için, Çorlu şehrinin kuruluş tarihi hakkında kesin bilgi verilmemektedir. Çorlu’nun adı ile ilgili çok değişik ifadeler mevcuttur.
Eski Atlaslarda şehrin adı ‘Tzarylus’,’Tzurulum’,’Tzurulus’,’Tzurule’ şeklinde geçmektedir. Bizans döneminde peyniri meşhur olduğu için ‘Peynir Kasabası’ anlamında ‘Tribiton’ adı verilmektedir. Halk arasında Çorlu adının çorak işe yaramaz anlamındaki ‘çor’ veya ‘çur’ dan kaynaklandığı şehrin Türkler tarafından alınışı sırasında zorluklarla karşılaşıldığından ‘zor’ kelimesine benzetme yapılarak ‘çor’ dan geldiği ifade edilmektedir. Roma zamanında Trakya da Cohors 3.Lucensum adını taşıyan bir askeri birliğin bulunduğu ve bu birliğin tamamen Trakya savaşçılarından oluştuğu bilinmektedir.
Marmara Ereğlisi’nin hemen doğusundaki Karamaradere de ortaya çıkarılan tarihi belge, Çorlu hakkında en eski ve kesin bilgileri vermektedir.
Çorlu şehrinin adının da bu sırada 9yy. başında şekillenmesi kuvvetle muhtemeldir. ’Çor’ ve ‘çur’ terimi eski Türk boylarında yüksek rütbe veya unvan olarak kullanılmaktaydı. Böylece ‘çor’ veya ‘çur’ dan Çorlu şehrinin adı çıkmıştır. Yeni araştırmalara göre şehrin kuruluşunun Roma be Bizans’tan çok daha eskilere gittiğini kesin olarak gözler önüne sermektedir.
Bölgede tarih öncesi döneme ait buluntuların elde edilmiş olması bölge tarihini ilk Tunç çağına kadar götürmektedir.
Ortaçağda burada Bizans’ı korumak için kullanılan ‘Tzirallum’ kale kentinin bulunması İstanbul yolu üzerinde yer alan Çorlu’ya askeri bir önem kazandırmıştır. Osmanlılar döneminde ise Anadolu’dan Rumeli sınır boylarına kadar uzanan ana yol üzerinde konaklama yeri olmasından dolayı önemli tarihi olaylara sahne olmuştur.
Çorlu 1357 tarihinde 1.Murat tarafından fethedilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır. Süleyman Paşa ve Orhan Gazi’nin ölümleri üzerine tekrar Bizans egemenliğine geçen Çorlu 1361 tarihinde kesin Osmanlı hakimiyetine girmiştir.
Çorlu imparatorluk döneminde ilk defa 2.Beyazıd ile oğlu Şehzade Selim(Yavuz) arasında geçen baba-oğul savaşında yer almıştır.
Balkan savaşlarının ikinci devresinde Edirne’ye doğru ilerleyen Türk ordusu tarafından 15 Temmuz 1913 de kurtarıldı.25 Temmuz 19202’de Kurtuluş savaşı sırasında Çorlu Yunan işgaline uğradı. Ekim 1922 de Türk Jandarma Kuvvetleri tarafından kesin olarak kurtarıldı. Çorlu halen 2.Dünya harbinden beri savunma bakımından önemli bir garnizon olma özelliğini devam ettirmektedir.
Çorlu bugün Marmara Bölgesinde Ergene Bölümü Tekirdağ iline bağlı ilçe merkezidir.
ÇORLU FATİH CAMİİ TARİHİ
1453 yılında İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet’in otuz yıllık saltanatı devrinde başta İstanbul, Bursa ve Edirne olmak üzere imparatorluğun çeşitli şehirlerinde 85i kubbeli olarak 300e yakın cami inşaa edilmiştir. Camii hususunda Fatih Devri Osmanlı’nın mimari devletini meydana getirmiştir. Sonra gelenler zirveye ulaşacaktır.
Fatih Sultan Mehmet camiyi tek başına veya bir yanda bırakmamış onu plan itibarı ile ortaya alarak büyük bir topluluğun merkezi haline getirmiştir.
H.857/M.1453 olarak kaynaklarda yer alsa da yapılışıyla ilgili kesin bir bilgisi olmayan Çorlu Fatih Camide bu yapılardan biridir. Cami dikdörtgen plan şemasın’ da Fatih Sultan Mehmet’in süt annesi Daye Hatun tarafından Çorlu’da inşaa edilen en eski yapılardan biridir. Cami ilk yapıldığı yıllarda medrese, hamam, hazire, çeşme ve tek bir minareden oluşan bir külliye niteliğindedir. Fakat medrese ve hamam günümüze kadar gelememiştir.
Evliya Çelebiye göre medrese 12 odadan oluşmaktadır ve ahşaptandır. Lakin 17yy.geçirmiş olduğu yangından dolayı yok olmuştur. Yanan medrese’ nin yerinde müftülük binası yer almaktadır.
Caminin haziresi ise güney kısımda yer bulunur. Bir kaç yıl öncesine kadar bu hazireye gömü işlemleri yapılabilmekteyken şuan yapılmamaktadır. Hazirede iki mezar önem teşkil etmektedir. Bunlardan biri H.1134 tarihli mermerden bir sanduka olup tüm cephesi hafif kabartma şeklinde rozet ve motiflerle kuşatılmıştır. Diğer mezar ise sanduka şeklindedir ve bu sandukanın Kırım Hanı Giraya ait olduğu bilinmektedir. Sandukanın dört cephesi bitkisel motiflerle ve üzüm salkımlarıyla kuşatılmıştır. Sandukanın üzerinde yer alan üzüm salkımları cennette yer alan meyveler arasında olmasıyla birlikte aynı zamanda bolluk ve bereketinde temsilcisidir.(Bkz-fotoğraf2)
Caminin yanında klasik döneme ait çeşmesi bulunmaktadır. Fatih devrinin mimari özelliklerini taşıyan çeşmenin birde kitabesi bulunmaktadır fakat okunamayacak kadar harap durumdadır. Çeşme duvar çeşmesi olarak inşaa edilmiş dikdörtgen plan şemasındadır. Sivri kemerli niş içerisinde aynataşı yer alır ve dış cephesi de bir silme ile çevrelenmiştir. Çeşme günümüzde kullanılabilir niteliktedir.(Bkz-fotoğraf3)
Caminin kitabesi olmadığı için banisiyle ilgili herhangi bir bilgiye de ulaşılamamıştır. Son cemaat yeri üzerinde bir kitabe bulunmaktadır ve burada yapılan onarımla ilgili bilgi yazmaktadır. Kitabe Pertev Paşa tarafından yazılmış olup, caminin 2.Mahmut ‘un sadrazamı Benderli Mehmet Selim Paşa tarafından tamir edilmiştir.(H.1240/M.1824). Caminin minaresinin ilk adımlarının bu dönemlerde atılmış olduğu düşünülmektedir.
20.yy geldiğimizde ise caminin 1960-1970 yılları arasında onarımdan geçmiş cephelerin alt kısmındaki pencerelerle oynanmıştır. Aslında pencereler yuvarlak kemerli olmalıdır. Ahşap olan son cemaat mahalli ise betonarme olarak yapılmıştır. Bir diğer onarım ise minarede olmuştur. Çimento ve harç ile yer yer onarımı gerçekleştirilmiştir. Tekirdağ bölgesinde zaman içerisinde gerçekleşen depremlerde yapının zarara uğramasına neden olmuştur.
ÇORLU FATİH CAMİ MİMARİSİ
Çorlu Fatih Cami; cami, şadırvan, abdesthane, hazire, tuvalet, müezzin lojmanı ve çeşmeden oluşmaktadır.(Bkz-fotoğraf 1)
Fatih Camisi; son cemaat mahalli, kadınlar mahfili ve merkez kısımları mevcuttur. Cami dikdörtgen planlı yaklaşık 18mx20m boyutlarındadır. Tek minareli bir yapıdır. Minare çeşitli zamanlarda onarım gördüğü için orjinalliğini kaybetmiş durumdadır. Minarenin kaide kısmı kesme taştan yapılmıştır. Minarenin petek kısmı inceliği ile dikkat çekmektedir.(Bkz-fotoğraf6)
Avluya ise sonradan şadırvan, abdesthane ve tuvalet yapılmıştır. Ayrıca avlu içerisinde bir adet kuyuda bulunmaktadır.(Bkz-fotoğraf4)
Caminin güneybatı-güneydoğu cephelerinde hazire yer almaktadır. Güneybatı duvarında bulunan Fatih Devri Klasik dönem çeşmesinin ise ön yüzü hasar görmüş, kitabesi okunur durumda değildir. Cami çatısı alaturka kiremitle kaplanmıştır. Çatının üst noktasında tek alem bulunmaktadır. Cami cephelerinde sıva izleri ve bozulmalar söz konusudur.(Bkz-fotoğraf2)
Mükteday-ı ehl-ı sünnet hasret-ı Mahmut Han
Cami-i ayat-ı kudret kıblegah-ı adı üdad
Ol şahinşah-ı dil-agahın vezir-i azamı
Sadr-ı hem-nam-ı Muhammed asaf-ı Sami nihad
Maksadı Bünyan-ı din ü devleti imardır.
Eylemiş bu pişey-i tab-ı selimi itiyad
Çorlu’da merhum Fatih Camii’in gördü harab.
Sadra geldikçe hemen yaptırdı ber verk-ı Murad
Eyledi hoşnud rüh-ı sakıfı bu babda
Eylesin hak ömrü ikbalin siyad-ender ziyad
Ben de pertev eyledim inşa bu beyt-i dil kesi
Oldu tarih diğer her mısra-i gevher idad
Hayr için ihya buyurun Fatih’in bu Camii’in
Asaf-Mahmud Han Sadr-ı Selim ü’l itikad
Mustafa Nuri 1240
Yapıda ki Bozulmalar
Fatih Cami kitabesi olmadığından ve çeşme kitabesinin zarar görmesi sonucu yapının inşaa zamanı tam olarak bilinmemektedir. Aynı zamanda çeşmenin ön cephesi zarar görmüş ve çatı örtüsü değişmiştir. Tek minareye sahip olan caminin minaresi de geçirdiği onarımlar sonucunda orjinelliğini kaybetmiştir. Fatih Cami günümüzde sağlamdır fakat yapılan müdahaleler sonucunda bozulmalara maruz kalmıştır.(Bkz-fotoğraf19)
Caminin iç kısımlarında yer alan ahşap dikmeler ve ahşap süslemeler yağlı boya ile boyanarak yıpratılmıştır. İç duvarlarla ilgili yapılan işlemler sonucunda da orjinellik bozulmuştur. Ayrıca alt kat pencerelerin orjinelleri sökülerek yerine pvc doğrama pencereler takılmıştır. Bu değiştirme işlemi yapılırken cami duvarları kırılmıştır.
Genele baktığımızda cami birçok değişim geçirmiştir; fakat buna rağmen ayakta kalmayı başarabilmiştir. Cami cephelerinde sıvayla yapılan müdahaleler yontu taşının kaybolmasına neden olmuştur. Yağmur suyu gider borularında meydana gelen bozulmalar cephelerde ki bozulmaların nedenlerinden biridir. Cami avlusuna sonradan yapılan şadırvan ve abdesthanelerde avlu bütünlüğüne uymamaktadır. Cami cephelerindeki elektrik kabloları ve klimalar hem görsellik açısından çirkin bir görüntüye hem de cephelerde bozulmalara neden olan etmenlerdendir. Hazirenin bakımsızlığı ve mezar taşlarındaki yıpranmalarda yapıdaki bozulmalardan biridir.
RESTİRÜSYON PROJESİ
ÇORLU FATİH CAMİNİN RESTORASYON PROJESİ
Yüzeyde Fiziksel Temizlik
Yüzeyde Kimyasal Temizlik
Mevcut özgün yüzeyler üzerindeki muhdes boya, sıva gibi malzemeler kimyasal yollarla (boya çözücü)temizlenip yüzeyler özgün haline döndürülerek pas önleyici önlemler alınacaktır.
Dış Yüzeylerin Onarımı
Dış yüzeyde taşlar temizlenerek gerekli yerlerde derz onarımı yapılacaktır.10cm’den fazla yüzey kayıpları çürütme yöntemi ile yenilenecektir.
Çimento Sıva Müdahaleleri
Tüm çimentolu müdahaleler temizlenecektir. Sıva ve derz gerekli kısımlar horasan harcı ile doldurulacaktır.
Sıvaların Yenilenmesi
Hala sıvalı olan yapının beden duvarları özgün görüntüsünden uzaktır. Dış cephelere özgün görünüm kazandırmak için sıvaların kalkması gerekmektedir. Ortaya çıkartılacak özgün duvar dokusu kireç bazlı harç ile sıvanarak güçlendirilmelidir.
Derz Harçlarının Yenilenmesi
Özgün nitelik taşımayan minare gözdesinde kullanılan taş, tuğla ve tuğla benzeri taş örgü düzeni içerisindeki derz harçları eskimiş ve dökülmüştür. Eskiyen bu derzler sökülerek kireç bazlı harç ile yenilenmelidir.
Kılcal Çatlakların Doldurulması
İç Yüzey Onarımı
Yapının iç yüzeylerindeki tüm eklentilerden arındırıldık tan sonra tüm sıvalar raspalanarak özgün horasan harcı ile yeniden sıvanacaktır.
Kırık Eksik Mimari Elemanlar
Kırık ve eksik mimari elemanlar temizlenerek tamamlanacaktır. Gerekirse yenilenecektir. Muhdes kısımlar varsa sökülecektir.
Muhdes Elemanların Kaldırılması
Cephe üzerindeki muhdes elemanlar (elektrik, tel, aydınlatma kabloları, ses sistemleri) kaldırılacaktır. Tüm tesisat projeye uygun olarak yenilenecektir.
Muhdes Parmaklıkların Kaldırılması
Muhdes Doğramaların Kaldırılması
Mevcut pencere, kapı ve boşlukları iyileştirilecek, muhdes doğramalar doğramalar kaldırılacak detayına uygun çift camlı ahşap doğramalar takılacaktır.
Mevcut Çatının Onarılması
Mevcut oturtma çatı, restorasyon sırasında kaldırılarak, emprenye edilmiş ahşap malzeme kullanılarak restorasyon projesine uygun olarak yeniden yapılacaktır. Mevcut Marsilya kiremit örtü kaldırılarak alaturka kiremit ile örtülecektir.
Cami İçindeki Muhdeslerin Kaldırılması
Mevcut Tavan İyileştirmesi
Minare İyileştirme
Mevcut betonarme çekirdek ve çimento sıvalar kaldırılacaktır. Ancak betonarme çekirdeğin kaldırılması sırasında tuğla minare gövdesi zarar görebilmektedir. Ayrıca küfeki taşından yapılacak yeni taş minare çekirdeğinin gövdeye bağlanması gerekmektedir. Bu nedenle minare kaide kısmından şerefeye kadar iyileştirilerek onarılacak ve ancak şerefe şebekeleri, petek kısmı ve külah yenilenecektir.
Mevcut Isıtma Sistemlerinin Değiştirilmesi
Mevcut ısıtma sistemi ve klima sistemi kaldırılarak yerine yerden elektrikli şilte ile ısıtma sistemi kurulması önerilir.
Mihrap
Mevcut mihrap üzerindeki boya raspalanacak, özgün yüzey ortaya çıkarılacaktır. Çıkan yüzey iyileştirilerek korunacaktır.
Minber
Mevcut ahşap minber üzerindeki yağlı boya temizlenerek ahşap yapısındaki bozulmalara karşı gerekli yenileme ve empreye işlemleri yapılacaktır.
Ahşap Dikmeler
İç mekanda ki ahşap dikme ve hatılların üzerindeki boya tabakaları kimyasal usulle temizlenerek bozulmalara karşı emprenye işlemleri yapılacaktır. Çürüme kurtlanma gibi durumlarda niteliğini yitirmiş ahşaplarda birebir değiştirme yapılacaktır.
Şadırvan
Mevcut şadırvan kaldırılarak cami giriş aksına projedeki detaylara uygun yeni şadırvan yapılacaktır.
Avlu
Cami avlusuna projedeki detaylara uygun yeni bir peyzaj ve çevre düzenlemesi yapılacaktır. Dökme mozaik beton kaldırılıp alttaki çıkması muhtemel taş kaplama ortaya çıkarılacaktır. Çıkmaması halinde yaklaşık 40cm eninde serbest boyutlarında yonu taş kaplanacaktır. Avludaki abdesthane ve imam lojmanı kaldırılacaktır. Yapı çevresinde drenaj yapılarak hazireyi koruyucu çelik çit yapılacaktır. Yeni oluşturulacak yeşil alanlar çimlendirilerek yöreye özgü çiçeklendirme yapılacaktır.
Musalla Taşı
Mevcut musalla taşı olduğu yerde betonarme eklentileri kaldırılarak korunacaktır. Yeni yapılacak çevre düzenleme sonrası yeni musalla taşı korunacaktır.
Son Cemaat Yeri
Kapalı bir mekan olan son cemaat mekanında bulunan alüminyum kapı ve pencere doğramalarının sökülerek son cemaat mahalli restitüsyona dayalı olarak ahşap konstrüksiyon olarak yeniden oluşturulacaktır.
Restorasyon Uygulama Fotoğrafları
Uygulama süresince yapılan imalatların değerlendirilmesi ve öneriler
Taksim Yapı Mimarlık İnşaat Restorasyon Tur. San ve Tic. Ltd. Şti. tarafından İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Dekanlığına yapılan 23.05.2012 tarihli başvuruyla, Tekirdağ İli, Çorlu İlçesi Fatih Camisi’nin restorasyon projesi kapsamında güçlendirme önerileri konusunda bir çalışma yapılması istenmektedir.
Bu çalışma İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yönetim kurulunun 23.05.2012 günlü 22 sayılı toplantısında alınan karar uyarınca, konu ile ilgili olarak Anı Anıtsal Yapıları Koruma Değerlendirme ve Yapı Mimarlık Restorasyon Ltd. Şti için Öğr. Gör.Dr. Haluk SESİGÜR, Doç. Dr.Oğuz ÇELİK, Prof. Dr. Feridun ÇILI tarafından hazırlanan 17.08.2009 tarihli ve ‘Tekirdağ İli, Çorlu İlçesi, Fatih Camisi Rölöve-Restitüsyon-Restorasyon Projesi Taşıyıcı Sistemin Mevcut Durumu, Onarım ve Güçlendirme Önerileri Hakkında Teknik Rapor’ ve yapının sıvaları alındıktan sonra yerinde yapılan inceleme sonuçları esas alınarak hazırlanmıştır.
Onarım ve güçlendirme önerileri; Yapı taşıyıcı sistemi üzerinde iç ve dış sıvalar alındıktan sonra yapılan incelemede belirlenen hasar türleri, nedenleri ve onarım önerileri aşağıda özetlenmiştir.
Cephe duvarlarının dış yüzleri
Yapının cephelerinde ve özellikle cephelerin alt kotlarında yoğun olmak üzere, karbonlaşmadan kaynaklanan yüzey kirliliği/yosunlaşma, çimentolu onarım izleri, değişik derinliklerdeki yüzey bozulmaları bulunmaktadır. Cephelerde nitelikli bit yüzey temizliği yapılması, tüm çimentolu onarımların ve derzlerin sökülerek yapının özgün harcı ile benzer özelliklerde bir harç kullanılarak derzleme yapılması önerilir(bkz.fotoğraf 21-29-30-32). Taşlarda yüzey bozulması görülen bölgelerde taşların yüzeyindeki bozulmanın derinliğinin 5cm den az olması durumunda yüzeyin olduğu gibi bırakılması yada plastik onarım ile yetinilmesi, bozulma derinliğinin 5cm ile 15cm arasında olması durumunda çürütme/kaplama yapılması, bozulmanın 15cm den derin olması durumunda taşın/tuğlanın benzer fiziksel, mekanik özellikli taşlara/tuğlalarla değiştirilmesi uygun olacaktır. Yapıda sıvalar alındıktan sonra belirlenen tüm kılcal çatlaklar, yapının özgün harcı ile benzer özelliklerde bir malzemenin 1.5-2 bar gibi düşük basınç altında enjeksiyonu yöntemiyle, kılcaldan geniş çatlaklar çelik çubukla dikildikten sonra yapının özgün harcı ile benzer özelliklerden bir malzemenin düşük basınç altında enjeksiyonu yöntemiyle daha geniş çatlaklar, çatlağın her iki yanı çürütülerek benzer özelliklerdeki malzemeyle yeniden oluşturularak onarılmalıdır.
Cephe duvarlarının iç yüzeyi
Cephe duvarlarının değişik kotlarında düzgün, sürekli ahşap hatıllar kullanıldığı anlaşılmaktadır, iç sıvalar alındıktan sonra yapılan incelemede ahşap hatılların tamamına yakınının çürüyerek/mantarlaşarak ahşap olma özelliğini ve kendilerinden beklenen fonksiyonu yerine getiremediği görülmüştür(bkz. Fotoğraf 31-33) Mevcut ahşap hatılların bir bölümünün o halleri ile yerinde durduğu bazılarının yerlerinin de tuğla yada taş ile doldurulduğu görülmektedir. Yapıda özelliğini yitirmiş tüm ahşap hatılların mevcut kesit ölçülerinden 20-25mm daha küçük en kesitli ahşap hatıllarla yenilenmesi, ek yerlerinde ve köşelerde çelik levhaları kullanılarak sürekliliğinin sağlanması önerilir. Benzer şekilde yerleri tuğla/taş ile doldurulmuş hatılların da yerleri boşaltıldıktan sonra ahşap hatıllar düzenlenmesi , yenilenen tüm ahşap hatılların çevrelerinde kalan boşlukların yapının özgün harcı ile benzer özelliklerde bir harç kullanılarak sıkıca doldurulması önerilir. Yapıda pencere lentoları ahşap elemanlar kullanılarak oluşturulmuştur. Yerinde yapılan incelemede lento ahşaplarının tümünün özelliğini yitirdiği görülmüş olup yine ahşap elemanlar kullanılarak yenilenmesi önerilir.
Yapının özellikle yatay yükler altındaki davranışını düzeltmek amacı ile duvarların üst kotunda epoksi ile yalıtılmış, galvanize edilmiş normal yapı çeliği yada paslanmaz çelik kullanılarak bir hatıl oluşturulması uygun olacaktır.
Minare
Minarenin dış ve iç yüzü çimento esaslı sıva ile sıvalı olup bu sıvanın alınması daha uygun olacaktır. Minarenin çekirdeği ile basamaklarının betonarme olarak sonradan yapıldığı anlaşılmaktadır(bkz. Fotoğraf 8-23).Özgün durumda çekirdek ve basamakların ahşap olabileceği düşünülmektedir. Minarenin yatay yükler etkisi altındaki güvenlik düzeyini düşürmemek amacıyla betonarme çekirdek ve basamakların betonarme ile onarılarak olduğu gibi bırakılması önerilir. Minarenin sıvaları kaldırıldığında ,derz bozulması görülen bölgelerde derzlerin minarenin özgün hacı ile benzer özelliklerde harç kullanılarak yenilenmesi yüzey kaybı görülen bölgelerde yüzey bozulmasının derinliğine göre daha önceki bölümde açıklandığı şekilde davranılması önerilir. Minarede düşeyden kaçıklığı çıplak gözlede görülebilen petek bölümünün ve külahının yenilenmesi uygun olacaktır.
Çatı
Caminin ahşap iskeletli çatısında ve özellikle tavan kaplamasında önemli olarak kabul edilmesi gereken bozulmalar bulunmamakla birlikte harimde tavanın su aldığı gözlenmiş olup çatı kaplamasını oluşturan kiremitlerin elden geçirilmesi önerilir(bkz. Fotoğraf 24-25-26).
Son cemaat mahalli
Caminin ahşap iskeletli son cemaat mahalli oluşturulmuş ve tüm cepheleri kapatılmıştır. Yapının özgün karakterine uymayan betonarme iskeletli son cemaat mahallinin yıkılarak yerine restorasyon projesinde ön görülecek şekilde ahşap iskeletli tek eğimli ahşap çatılı bir son cemaat mahalli oluşturulması önerilir(bkz.fotoğraf 13).
Şadırvan
Sonradan betonarme olarak yapıldığı açık olan şadırvanın da sökülerek restorasyon projesinde önerileceği şekilde mermer sütunlu ve ahşap iskeletli kubbeli olarak yeniden oluşturulması önerilir(bkz. Fotoğraf-4).
ÇORLU FATİH CAMİNİN RESTORASYON SONRASI MEVCUT DURUM
Tüm pencereler 1.sınıf cam malzeme ile projeye uygun olarak değiştirilmiştir. (bkz.fotoğraf-37)
Mevcud şadırvan kaldırılarak projedeki detaylara uygun yeni
şadırvan yapılmıştır.(bkz.fotoğraf-39)
Çimento harçlı sıva müdahaleleri raspa yapılmıştır ve horosan sıva uygulanmıştır. Sıva üzerine nefes alan boya uygulaması gerçekleştirilmiştir.
Döşemeler özgün tuğla özelliğine uygun olarak altıgen formda tuğla ile yenilenmiştir.
Minare peteği, şerefe ve şerefe altı tuğla örgü sistemi sağlıklı olmadığından sökülmüş özgününe uygun olarak tuğladan örülmüştür.(bkz-41)
Minarenin kürsü bölümü kesme taş, gövde kısmı ile petek kısmı tuğladır. Köşelerde pah yapan pabuç kısmı kısadır. Ortalama 1 m. Yüksekliğindeki bu bölümde kesme taştır.
Minare ile ilgili İstanbul Teknik Üniversitesinden Prof. Dr. Feridun Çılı tarafından alınan taşıyıcı sistem raporunda ‘ Minarenin dış ve iç yüzü çimento esaslı sıva ile sıvalı olup bu sıvanın alınması uygun olacaktır. Minarenin çekirdeği ile basamaklarının betonarme olarak sonradan yapıldığı anlaşılmaktadır. Özgün durumda çekirdek ve basamakların ahşap olabileceği düşünülmektedir. Minarenin yatay yükler etkisi altındaki güvenlik düzeyini düşürmemek amacıyla betonarme çekirdek ve basamakların betonarme ile onarılarak olduğu gibi bırakılması önerilir.
Minarenin sıvaları kaldırıldığında, derz bozulması görülen bölgelerde derzlerin, minarenin özgün harcı ile benzer özeliklerde harç kullanılarak yenilenmesi, yüzey kaybı görülen bölgelerde yüzey bozulmasının derinliğine göre daha önceki bölümde açıklandığı şekilde davranılması önerilir.
Minarede düşeyden kaçıklığı çıplak gözle de görülebilen petek bölümünün ve külahının yenilenmesi uygun olacaktır.’ Yazmaktadır. Bu doğrultuda hazırlanan restorasyon tadilat projesi de Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından 06.11.2012 tarih 681 sayılı karar ile onaylanmıştır.
Uygulama bu karar doğrultusunda yapılmaktadır. Minarenin külah ve petek kısmı sökülmüştür. Uygulama sırasında minare gövdesinde yapılan raspalarda minare tuğla gövde duvarı ile betonarme çekirdek arasında 8,5 cm. kalınlığında tuğla 2. Bir duvarın örüldüğü ve basamakların hiçbir şekilde gövdeye oturmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda betonarme olan merdivenlerin alınmasının minarenin özgün yapım sistemi açısından daha doğru bir yaklaşım olduğuna karar verilmiştir. Bu nedenle minare ile ilgili uygulamalar durdurularak özgün yapım sistemine uygun revize restorasyon projesi hazırlanarak ve koruma kurulu bilgisine sunulmuştur.
Minarenin külah ve petek kısmı sökülmüştür. Uygulama sırasında minare gövdesinde yapılan raspalarda minare tuğla gövde duvarı ile betonarme çekirdek arasında 8,5 cm. kalınlığında tuğla 2. Bir duvarın örüldüğü ve basamakların hiçbir şekilde gövdeye oturmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda betonarme olan merdivenlerin alınmasının minarenin özgün yapım sistemi açısından daha doğru bir yaklaşım olduğuna karar verilmiştir. Bu nedenle minare ile ilgili uygulamalar durdurularak özgün yapım sistemine uygun revize restorasyon projesine göre yapılmıştır.
Minare merdiveni tuğla ve ahşap ile yapılmıştır.(bkz.fotoğraf-43)
Musalla taşı mevcut yerinde durarak betonarmelerden arındırılmıştır.(bkz.fotoğraf-45)
Restorasyon öncesi kapalı bir mekan durumda olan son cemaat
mahallinin alüminyum kapı ve pencere doğramaları sökülerek ahşap konstrüksiyon olarak yeniden yapılmıştır.(bkz.fotoğraf-46-47)
Harim giriş kapısı atölyede onarılmış bakım yapıldıktan sonra
fümügasyon ve emprenyesi uygulanmıştır. Üzerine boyamı işlemi yapılmıştır.
Harimdeki jadınlar mahfili,minber,mihrap ve tavanlarda boya
raspası yapılmış,emprenye sürüldükten sonra çift renk düzeni ile boya yapılmıştır.(bkz.fotoğraf-50)
Kurul kararı ile yapı içerisinde kalem işi araştırma raspası yapılmıştır. Caminin birçok onarım geçirdiği dikkate alındığında günümüzde çimento harçlı olan özgün olmayan sıva bölümlerinden kalem işi raspası sonucunda bir belgeye ulaşılamamıştır. Raspa sonucunda bir ize rastlanılmamasına karşın elimizdeki fotoğraf belgeleri dikkate alınarak kalem işi programı hazırlanmıştır. Fotoğraflarda koltuk altı silmelerinde, silmelere sabitlenen alın kısımlarında ve harime bakan mahfil dikme üst kısımlarında rozetlerin yapıldığı tespit edilmiştir. Fotoğraflar da tespit edilen formlar rokoko tarzı yapıldığını göstermektedir. Ancak fotoğrafların çözünürlüğü’ nün iyi olmamasından dolayı motif ana hatları çizilebilse de detaylarının tamamlanamadığı görülmüştür.
Kalem işi programının sağlıklı yapılabilmesi için dönem olarak aynı olan Malkara Gazi Süleyman Paşa Cami incelenmiştir. Yapıda mevcutta kalem işi olamamasına karşın yapıda yapılan raspalarda alttan çıkan kalem işleri dikkate alınarak Fatih Camin de de bu detaylardan yararlanılmıştır.
Bu benzerlikler göz önünde bulundurularak Malkara Gazi Süleyman Paşa Camii tezyinatının Çorlu Fatih Camii’ne aynı dönemi ve renkleri yansıtan benzer tarzda rokoko bezemelerin projesi çizilerek uygulanmıştır.
Mihrap üzerindeki boya raspalnmış ve özgün yüzey ortaya
çıkarılarak iyileştirilmiştir(bkz.fotoğraf-54)
Minber üzerindeki yağlı boya temizlenerek ahşap yapısındaki bozulmalara karşı gerekli yenilemeler yapılmıştır.(bkz.fotoğraf-55)
Mevcut vaaz kürsüsü çürümüş olduğundan dönemine uygun olarak birinci sınıf çam malzemeden yapılmıştır.(bkz.fotoğraf-58)
Mevcut çatı restorasyon sırasında kaldırılmıştır. Ahşap malzeme kullanılarak projeye uygun alaturka kiremit ile örtülmüştür. Çatı içerisine girilerek çürüyen ahşap elemanlar 2.sınıf cam malzeme ile yenilenmiştir. Ahşap tavan alttan teraziye alınarak kot düzeltilmiştir.
Çatı kiremitleri alaturka kiremit olarak yenilenirken alt kısmına su
yalıtımı yapılmıştır.(bkz.fotoğraf-60)
İç mekanda ki ahşap dikme ve hatılların üzerindeki boya tabakaları kimyasal usulle temizlenmiştir. Çürüme ve kurtlanma olan ahşaplar ise birebir değiştirilmiştir.(bkz.fotoğraf-61)
Cami içerisinde yer alan klima ve ısıtma sistemleri kaldırılarak yerden elektrikli ısıtma sistemi yerleştirilmiştir.
Mevcut pencere ve kapı boşlukları iyileştirilmiş, çift camlı ahşap doğramalar takılmıştır.
Camide ki demir parmaklıklar kaldırılarak demir lokma parmaklıklar takılmıştır.(bkz.fotoğraf-62)
Cami avlusunda ise peyzaj ve çevre düzenlemesi yapılmıştır. Yeşil alanlar çimlendirilmiştir. Ayrıca cami avlusunda yer alan imam lojmanı abdesthane kaldırılmıştır.(bkz.fotoğraf-59)
Betonarme olan son cemaat mahalli projeye uygun olarak kaldırılmıştır yine proje ve eski belgelerine uygun olarak ahşap strüktürlü kapalı son cemaat yeri yapılmıştır. Son cemaat yeri 2.sınıf cam doğramalar, kaplamalar ise 1.sınıf camla imal edilmiştir. Yapıda kullanılan tüm ahşap elemanlar fırınlanmış ve emprenye edilmiştir.
KAYNAKÇA
1. O.ASLANAPA “Fatih Devri Abideleri,” Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, 1, 1963, 1- 20
2. E.H.AYVERDİ, Fatih Devri Mimari Eserleri, İst. Fetih Derneği Yayını 1953 (1961)
– Osmanlı Mimarisinin İlk Devri, İstanbul 1966
3. Sedat ÇETİNTAŞ, Fatih Devri Mimarisi, Türk Düşüncesi, C.5, S.29, 1956, S. 267- 277
4. Selçuk MÜLAYİM,” Fatih Devri Kültür ve Sanat Hayatı Bibliyografyası”, İstanbul Armağanı Fetih-Fatih 1, İstanbul B.Ş.B. Yayını, İstanbul 1995, S. 273- 282
5. O.ASLANAPA, “Fatih Sultan Mehmet zamanındaki Mimari Eserler”, İstanbul Armağanı Fetih-Fatih 1, İsanbul B.Ş.B. Yayını İstanbul 1995, S. 143- 149
6. O.ASLANAPA, Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1985, S. 83- 114
7. E.H.AYVORDİ, Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri 755- 786 (1453- 1481) 3- 4 2cilt, İstanbul 1973- 74
8. O.ENGİN, Fatih Mehmet 2 Vakfiyeleri, Ankara 1938
9. E.H.AYVERDİ,” Osmanlı Mimarisinin İlk Asrı”, Milletlerarası Birinci Türk Sanatları Kongresi, Ankara 19- 24 Ekim 1959 Tebliğler, Ankara 1962, S. 70- 82
10. S.EYİCE, ”Fatih Devri Mimarisi, ”Bilgi, C. 11, S. 122, 1957, S.23- 25
11. D.KUBAN, Osmanlı Mimarisi, Yem Yayını, İstanbul 2007
Klasik çağlarda İstanbul ilk defa kurulduğu zaman Byzantion diye adlandırıldı ve kurulduğu yer olan Topkapı sarayı çevresinde bu ilk döneme ait 5 su kuyusu tespit edilmiştir. Bunlardan bir tanesi Topkapı Sarayının birinci avlusunda Dolap Ocağı denen yerdeki kuyudur
İstanbul M.Ö 2yy da Roma devletinin eline geçince şehir kademeli olarak genişletilmiş ve buna bağlı olarak şehrin su sistemi de gelişmiştir. Şehrin gerek Roma gerekse Bizans döneminde bu kadar teşkilatlı bir su sitemine sahip olması şu nedenlerle özellikle eski başkent Roma ile kıyaslanarak açıklanabilir. Roma da şehrin içinden geçen Tiber nehri eski başkente yeteri kadar su sağlayabiliyordu bu yüzden eski başkentte İstanbul’daki kadar sarnıç yoktur. İstanbul batıya doğru büyütüldüğünden şehrin gelişmesi hep tepelik engebeli arazide olmuştur. Bütün bunlara ilaveten şehirde az sayıda su kaynağı vardır artan nüfus ve ona bağlı olan imar faaliyetleri su ihtiyacını da arttırmıştır. İlerleyen zaman içerisinde özellikle 7. Ve 8.yüzyıllarda şehrin düşman saldırılarıyla kuşatılması esnasında dışarıdan şehre su getiren tesislerin tahrip olması ya da deprem gibi başka nedenlerden etkilenmesi su ihtiyacını daha da arttırmıştır.
İstanbul da Bizans dönemi su şebeke sistemi hakkında ilk kapsamlı incelemeler 19yy da yapılmaya başlanmış ve günümüze kadar değişik yoğunlukta devam etmiştir. Yapılan münferit çalışmalarla birçok sistem unsuru yapı elemanı aydınlatılmışsa da bunların çapı sistemin esasını ortaya çıkartmaya yetmediği için, bu konuda bazı hipotezler ortaya atılmıştır.
İstanbul da Bizans dönemi su şebeke sisteminin ilk oluşumu hakkında ileri sürülen bir yaygın görüşe, İstanbul un kuzeyindeki Belgrat Ormanı çevresinde yapılan bentler vasıtasıyla yerel sular toplanmış. Toplanan sular boru hatlarıyla Halicin kuzeyine getirilmiş. Oradaki derelerin vadileri su kemerleri yapılarak aşılmış. Haliç yönünden Eğri kapı civarında şehir suruna kadar getirilmiştir oradan şehre sokulduktan sonra belli bir yerde 3e ayrılmış üç ana koldan üç merkezde (Muhtemelen At Pazarı Fatih-Yeni Bahçe-Ayasofya) yer alan su taksim tesislerine ulaştırılmış ve böylece buralardan şehrin tüm mahallelerine su dağıtılmış olabileceği ileri sürülmüştür. Bu akla yatkın görüşe ilaveten başka öneriler de vardır. Bunlardan şu çıkarımlar yapılabilir.
Şehrin batısında Trakya bölgesinden getirildiği düşünülen ilk suyolunun İmparator Hadrianus (117-138) tarafından yaptırıldığı ileri sürülür. Bu günümüzd de kabul edilen ve varlığı arkeolojik olarak ispatlana bilen bir görüştür (J.CROW The Water Supply of Byzantine Constantinople London 2008 s.14-15) Şehir 4yy da Romanın başkenti haline getirilince imar edilip nüfusun arttırılması ile birlikte getirilen su miktarı da arttırılmış olmalıdır ki bu arttırmaya yarayan en önemli tesis Valentinianus (Valens)(364-378) su kemeridir.
Yeni başkentin yerüstü ve yer altı su yollarının inşa faaliyetleri yanında,yine bu dönemde(4yy da)yeraltında ve üstünde sarnıçlar yapıldığı bilinmektedir.7. ve 8. Yy dan itibaren bu tesisler önceleri batıdan gelen akınlarla ve zaman zaman yaşanan depremlerle tahrip olmuştur.Çeşitli zamanlarda yapılan onarımlar yeterli olmadığı için artık küçük çaplı sarnıçlar da yapılmaya başlanmıştır.Bunlar tahrip olmuş su taşıma sistemlerinin yetersizliğinden dolayı genellikle yağmur ve sızıntı sularla beslenecek şekilde inşa edilmişleridir.
Şehre gelen suyun dağıtımı konusunda çok taraftar bulan bir diğer görüş de suyun çok yükseklerde yapılmış açık hava rezervuarlarında toplanıp buradan şehirdeki daha küçük sarnıçlara kanal veya borularla dağıtıldığıdır. Halk arasında mevzubahis olan ve şehrin neredeyse her tarafında Aya Sofya ya çıkan tüneller efsanesinin nedeni de budur(S.Eyice İstanbul’un Bizans Su Tesisleri Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi 5/2 1989 s.5)Sözü geçen bu üç açık su toplama havuzları günümüze kadar sağlam vaziyette gelmiştir.
Fetihten sonra, Osmanlı devrinde şehrin su şebekesinin onarıldığı bilinmektedir. Valens su kemeri tekrardan hayata geçirilmiştir. Su kaynaklarını şehre bağlayan su kanalları onarılmış ve bakım işi için suyolcu denilen görevliler istihdam edilmiştir. İstanbul’un Bizans döneminde oluşturulan ve zaman içinde geliştirilen su şebeke siteminin başlıca bilinen elemanları kuyular, suyolları, su kuleleri, çeşmeler, ayazmalar, hamamlar, sarnıçlar olarak sayılabilir. Bunlardan bazılarını kısaca açıklayıp esas konumuz olan Yerebatan Sarayı ve Şerefiye Sarnıcı hakkında daha detaylı bilgiler vereceğiz.
II. Kuyular
İstanbul’un Bizans döneminde n önce görülen kuyular bu dönemde hem sur içinde hem de sur dışında yeni ilavelerle kullanılmaya devam etmiştir. Bu kuyular taş ya da muntazam kesme taşlardan yapılmışlardır. Formları yuvarlak ya da köşeli başlayıp sonra yuvarlaklaşan biçimler gösterir. Ağız kısımlarında bilezik taşları yer alır. Bazılarında yukarıdan aşağı inen döner merdivenler vardır. Diplerinde kemerli(veya tonozlu)galeriler bulunabilir. Zeminleri taş kaplıdır. Hayvan gücüyle dolap usulü su çıkarılırdı İstanbul sur içinde şimdiye kadar Topkapı Sarayı çevresindekiler hariç başka bir örnek bulunamamıştır.
III. Çeşmeler.
İstanbul’da günümüze çık az örnek gelebilmiştir. Yunan kültüründe görülen çeşmelere Nymphaion denir. Yunan ve onu takip eden Roma döneminde birçok değişik çeşme örnekleri yapılmıştır.(S.Eyice age s.11 J.CROW age s.9-10)
IV. Ayazmalar.
Bunlar halkın su ihtiyacı için yapılmamışlardır dini su tesisleridir.Kelime manası Kutsal-Mübarek tir.Kutsal sayılan,şifa ve hayır getirdiğine inanılan bazı doğal su kaynaklarının genel olarak basit havuz ya da suya yaklaşmayı huşu uyandırarak sağlayan yapılardır.Belli aziz veya azizelere ithaf edilmişlerdir.İstanbul’da çok bulunurlar en önemlisi Ayvansaray’daki Blakherna Ayazmasıdır.sur dışında en meşhur olanı Zoodokhos Piği adıyla anılan Balıklı Rum ayazmasıdır.Bu ikincisi aynı zamanda İstanbul Rum Patriklerinin resmi mezar kilisesidir.
(Ö.Ertuğrul İstanbul’da Bizans Devri Su Mimarisi İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi İstanbul 1989 s.78.E.Karakaya Ayazmalar Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi 1 1993 s.473-474 )
V-Hamamlar:
Yıkanmaya ve temizliğe yönelik tesisledir. Kaynaklarda çok sayıda hamam adı geçse de çok azı tespit edilebilmiştir. Ayrıca eldeki bilgiler bu yapıların mekân özelliklerini ve işlevlerini öğrenmek için yeterli değildir. İstanbul’daki bir zamanlar var olan Bizans hamamlarının erken örnekleri bilinen Roma Hamamlarından farklı değildir. En belirgin farklılıkları Roma Hamamlarında görülen aksiyalitenin kaybolmuş olmasıdır zaten bu yüzden mekân özellikleri tam olarak öğrenilememektedir. İstanbul’da kazılarla ortaya çıkartılan bu tip hamamlardan bazıları şunlardır,
a-Sultanahmet Hipodrom yakınındaki Zeuksippos Hamamı 2yy sonu b-Valens Su Kemeri bitişiğinde Saraçhanede Kalenderihane yanındaki çifte hamam
c-Sultanahmet Peykhane sokak da bulunan ve 5yy tarihlenen hamam kalıntısı(F.Özgümüş 2007 Istanbul Suriçi Arkeolojik Yüzey Araştırması Araştırma Sonuçları Toplantısı 26/1 Ankara 2009 s.5 Çizim 2)
VI.Sarnıçlar:
İstanbul’daki su sisteminin en önemli elemanlarındandır. Genellikle kâgir yer altı su depolarıdır. İstanbul un antik su şebeke sisteminin kapsamlı incelemesi olmadığından bu sarnıçların nasıl işlediği ve nasıl kullanıldığı hakkında tam bir fikrimiz yoktur.
Sarnıçlar şehrin çeşitli yerlerinde yapılmışlardır. Ayrıca şehir dışında ve Anadoluda da görülürler. Bugün İstanbul da bilinen sarnıç sayısı 65 den fazladır. Yayınlananların yanında yayınlanmayanlar olduğu gibi tümden ortadan kalkmışlar da vardır. Hepsinin tüm bir envanteri çıkarılmamıştır.
Sarnıçlar genelde açık ve kapalı sarnıçlar diye ikiye ayrılırlar. Üstü açık olanları sarnıç olarak değerlendirenler olduğu gibi farklı şeyler söyleyenler de vardır. Mesela bunların büyük su toplama havuzları olduğu ve bu havuzlardan Sur hendeklerine su verildiği ileri sürülmüştür. Fakat bu öneri ilim dünyasında pek kabul görmemiştir.(S.Eyice age s.5).
5 -Karagümrükteki Sarnıç (Karagümrük Stadyumu)
Bu sarnıca Aetios Sarnıcı da denmektedir ana bu durum tam olarak açıklığa kavuşmamıştır.421 senesinde yapıldığı kabul edilir.Toprağa gömülü inşa edilmiştir.244X85m ölçülerindedir.15m derinliğindedir
-Sultan Selim deki Çukur Bostan
Bu su haznesi de yukarıdaki gibi toprağa gömülü olarak inşa edilmiştir.459 senesinde yapıldığı kabul edilip Aspar sarnıcı diye anılır. Fakat inşa tarihi daha sonra olmalıdır. Bitişiğindeki Selimiye Camisi altında kalan Bonos sarayının sahibi 7yy da yaşamış Vali Bonos tarafından yaptırılmış olmalıdır.15X152m ölçülerinde kare bir mekândır 11m derinliği vardır
-Fındıkzade Altı Mermerdeki Çukur Bostan
Adı tam olarak belli olan tek açık hava su haznesidir. İmparator Anastasios zamanında(491-518) toprağa gömülü olarak yapılmıştır.170X147m ölçülerindedir. Mokios Sarnıcı olarak bilinir
Üstü Kaplı Sarnıçlar:
Kamu ya da özel binaların alt yapı olarak veyahut bağımsız inşa edilmiş tesislerdir. Bunların çeşitli fonksiyonları vardır.
1-Su ihtiyacı için yapılanlar şehrin suyunu karşılamak amacıyla inşa edilmişlerdir
2-Meyilli bir araziyi düzeltmek için yapılanlar üzerine oturacak binaya düz bir zemin teşkil eder. Bu tip kapalı sarnıçlara emprovize sarnıç da denir.
3-Bazen de bu alt yapılar sığınak olarak kullanılmışlardır.
Üstü kapalı bu sarnıçlara ilave ten mahzen sarnıçlar denin bir grupta bazı Bizans kiliselerinin alt yapıları sarnıç sıvasıyla sıvanarak su ihtiyacını karşılamak üzere değişik fonksiyon verilmiştir. Bunun nedeni Bizansın son yıllarında şehre su getiren suyolları çalışamaz olmuş, su kemerleri gerek düşman istilası gerekse depremlerden zarar gördüğünden kullanım dışı kalmış dolayısıyla bu mahzen su sarnıçları su biriktirmek için çok işe yaramıştır.
Üstü kapalı sarnıçların genel özellikleri şu şekilde açıklanabilir: Çoğunlukla kare planlıdırlar ancak bazı farklı plan tiplerinde de olabilirler. Duvarları düz olabildiği gibi bazen içten dıştan payandalarla takviye edilmişlerdir. Bunların üzerinde derin nişler vardır(Zeyrek Sarnıcı)Bunun nedeni su basıncına karşı statik bir koruma olmalıdır. Üst örtülerinde çeşitli tonoz tipleri kullanılmıştır. Bazılarının içinde destek yoktur ama genellikle üst örtü sistemi kolonlarla desteklenmiştir. Burada bizim konumuz olan Yerebatan ve Şerefiye sarnıcı bu tipe girer. Taşıyıcılar sütunlarla oluşturulur bazen payeler de vardır (ikisi karışık)Payeli olanlarda payeler genellikle Osmanlı döneminde mevcut sütunun ağır bir kılıf içine alınmasıyla statik amaçlı yapılmışlardır. Yerbatan Sarayı sarnıcında bunun örnekleri görülmektedir.
Kapalı sarnıçlardaki sütun başlıkları başlı başına bir çalışma konusudur. Bu başlıklar devşirme olabildiği gibi özellikle belli bir sarnıç için yapılanları da vardır. Konumuz olan Şerefiye Sarnıcındakiler buna en güzel örnektir orijinal 5yy olup bu sarnıç için yapılmışlardır. Başlık tipleri geç antik dönemin özelliklerini gösteren türdendir. Korent, Kompozit ve Sepet başlıklar(=İmpost Başlık) kullanılmıştır. Sütunlar yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanır. Gene bir Geç Antik dönem özelliği olarak kemer ayağı ile sütun başlığı arasında ikinci bir başlık gibi duran impostlar bulunur.Bunlardan bazıları da İyonik Volütlere sahiptir bu tip 6yy İyonikl impostlar 6yy Jüstinianus devrine tarihlenir.Bir çok sarnıçta devşirme olarak kullanıldığından tarihleme konusunda dikkatli olunmalıdır.
Sütunların kaideleri iki kısıma ayrılır çoğunda iç bükey dış bükey kesitli Attik kaideler kullanılmıştır. Zemin kare tuğlalarla kaplıdır eğer Osmanlı tamiri varsa çokgen kaplama görülür. Zeminlerin bir noktasına su tahliye gideri vardır ve bu kısımları genel olarak yapı dışında inşa edilmiş kuyularla bazen de çeşmelerle bağlantılıdırlar.
Tesislere su girişi ya da zemine iniş genellikle tonozların muhtelif yerlerinde açılan (Bir köşesinden )menfezlerle sağlanmıştır. Su bacaları denen bu açıklıklar ile sarnıç yanındaki kuyunun aynı zamanda sarnıçta toplanan suyun bozulmasını önlemiş olabileceği ileri sürülmüştür. Bazen pandantiflerde görülen amfora delikleriyle bu açıklıklar karıştırılmamalıdır. Su getiren delikler künklerle birbirlerine bağlıdır.Bu tip künkler Zeyrekteki Zeyrek Sarnıcında yapılan restorasyon çalışması sırasında bulunmuşlardır.
Yapıların duvarları kemer başlangıçlarına kadar taş ve tuğla örgüsü şeklinde yapılmış üzeri su geçirmez hidrolik sıvayla kaplanmıştır. Üst örtü ise tamamen tuğla ile inşa edilmiştir ancak sıvanmamıştır. Bazı yapıların duvarlarında konsollar bulunur kademeli dizilmişlerdir ama zemine ulaşmazlar.Bunların su seviyesini ölçmeye yaradığı düşünülebilir.Bazı yapılarda üst örtü bir duvarla çevrilidir ve buralarda pencere açıklıkları vardır(Zeyrek)
Sarnıçlarda kullanılan su geçirmez sıva sarnıcın için ne kadar su konacaksa o hizaya kadar duvarları kaplar. Bunların genellikle sütun başlığı seviyesine kadar oldukları görülür buradan da içindeki su seviyesinin bazen başlıkları da içine aldı anlaşılmıştır. İstanbul’da Sayısı bilinen kapalı sarnıçlar 65 den fazladır.Bizim konumuz olan Yerebatan ve Şerefiye sarnıcı haricindeki belli başlı kapalı sarnıçlar şunlardır.Sultanahmet Binbirdirek,Zeyrek Sarnıcı,Fatih Sultan Sarnıcı,Kadir Has Üniversitesindeki sarnıç,Soğuk çeşme Sokaktaki Sarnıçlar,Topkapı Sarayındaki Kapalı Sarnıçlar,Yedikule Studios Sarnıcı,Sultanahmet Manganlarda ki Sarnıçlar, Mercan Yokuşu Eski Bible House günümüzdeki Red House kitabevi altındaki Sarnıç,Fatih Müftü Ali mahallesi müftü hamamı sokaktaki sarnıç,Fatih Arat Pazarındaki Sarnıç,Fatih deki Otlukçu yokuşundaki sarnıç, Pammakristos olan Fatih deki Fethiye Camisi altındaki su dolu sarnıç, Hipodromdaki Sphendone sarnıcı, Ayasofya nın altındaki sarnıç,Eski adı Pantepoptes olan Esski İmaret camisindeki su dolu sarnıç, Karagümrük Kasımağa deki Sarnıç,Haydar Semtindeki Sarnıç,Eminönü Acı Musluk sokağı(şimdiki Cemal Nadir sokağı)nda bulunan Botaniates Sarayı denen yerdeki su dolu sarnıç,Beyazıt Antik Otelin altındaki Sarnıç,Beyazıt Yeniçeriler Caddesi Kafar Handaki sarnıçlardır.Sadece sur içerisinde değil İstanbul un başka semtlerinde de kapalı sarnıçlar bulunur,Küçükyalıdaki Bryas Sarayı sarnıcı bunlara örnektir.
Yerebatan Sarayı Sarnıcı:
Yeri:İstanbul Sultanahmet semtinde Yerebatan Caddesi No:13 de bulunmaktadır.Kuzey Batısında Aya Sofya hemen bitişiğinde 4yy dan kalma Million anıtı vardır
Araştırmalar:Yerebatan Sarayı hakkında onu merak eden ve gezi notları arasına alan en eski bilgin ve gezgin 16yy da İstanbula gelen Petrus Gillius tur(P.Gilles The Antiquities of Constantinople Yay.Ball and Musto New York 1988 s.111-112)Yapının varlığını bir evin içine girerek öğrenmiş ve üzerindeki Basilika adlı yapı hakkında da bilgi vermiştir(J.Crow age.s.244)Bunu takip eden yıllarda kronolojik olarak sırayı A.F.Andreossy almaktadır 19yy başlarında Napolyon tarafından Fransa elçisi olarak İstanbul’a gönderilen Andreossy nin vazifesi Osmanlı İmparatorluğunun Fransa ya karşı savaşan Rusya ile ittifakını önlemekti.İstanbul’da kaldığı kısa süre içerisinde şehirdeki su sistemleriyle çok ilgilenmiş ve bir de kitap yazmış Yerebatan hakkında bilgiler vermiştir(A.F.Andreossy Constantinople et le Bosphore de Thrace,pendant les annes 1812,1813 et 1814 et pendant 1826 Paris 1828)Fakat arkeolojik olarak en eski ve oldukça doğru bilimsel araştırmalara dayanan bilgilerimiz 19yy ın ,ikinci yarısından gelmektedir.Bir Sanat Tarihçi ile bir mühendisin yazdığı kitap hala geçerliliğini korumaktadır(P.Forcheimer-J.Strzygowskı Die Byzantinischen Wasserbehalter von Konstantinopel Vienna 1893 s.54- 55 no 5)Bunu takip eden araştırmaların başında Mamboury ve Wiegand ın çalışmaları gelir.O güne kadar yazılmış en detaylı Yerebatan çalışmasıdır.Günümüzün bilgileri bile halen ona dayanmaktadır.Çok düzgün bir planıda mevcuttur(E.Mamboury-Th.Wiegand Kaiserpalaste von Konstantinopel Leizig1934).İstanbul un Topografyasını araştıran ve bu konuda ilk kapsamlı bir kitap yazan R.Janin de bu yapıdan bahsetmekte ve konu hakkında çalışanların eserlerini yazmaktadır(R.Janin Constantinople Byzantine:Developpement urbain et repertoire topographique Paris 1964 s.208-9 no 71)İstanbul un tarihsel topografyası hakkında o güne kadar yazılmış en kapsamlı kitaptır.İçerisinde bahsi geçen her eser için bibliografya verilmiştir.
Son zamanlarda yukarıda bahsi geçen eserlere dayanılarak daha başka topografya araştırmaları ve monografileri de yapılmış bunlar da yayınlanmıştır.(Tarih sırasıyla yapılan bu çalışmalar şöyle sıralanırlar A.M.Schneider Byzanz:Vorarbeiten zur Topographie und Archaologie der Stadt İstanbuler Forschungen 8 Berlin 1936 s.23-26 ve 86.W.Kleiss Topographisch-archaologischerPlanvonIstanbul1965Tübingen No 71) Sadece sarnıcın değil ama yaptıkları araştırmalarda önemli bir yer tuttuğu için J.Crow bilimsel çalışmaların en sonuncusudur(J.Crow-J.Bardill- R.Bayliss The Wtaer Supply of Byzantine Constantinople London 2008 s.140 ve 222-232-233-241-244)
Bulunuşu:İstanbul un Osmanlı Türkleri tarafından fethinin üzerinden 100 yıl geçmesinden sonra şehre gelen ve şehirdeki anıtlar hakkında bilgi veren ve özellikle Yerebatan Sarayını anlatan en iyi kitap yukarıda da bahsettiğimiz Petrus Gillius un notlarıdır.Yerebatan Sarayı sarnıcının onun tarafından keşfedildiği dahi ileri sürülebilir çünkü kendisi en heyecanlı ve zevkle okunan bilgileri keşiften sonra çok akıcı bir dille anlatmıştır.İstanbul’daki birçok kapalı Sarnıcın ve diğerlerinin adları tam olarak bilinmezken Yerebatan Sarayının Bazilika Sarnıcı olduğu açıktır.(J.Crow age s.128)
Tarih:Ayasofya’nın yakınında olan ticaret bazilikasından adını alan sarnıç,kayalık olan arazinin oyulması suretiyle İmparator I.Jüstinianus tarafından yaptırılmıştır(hd527-565).Bu imparatorun inşa ettirdiği binalar hakkında bir eser yazan Prokopios Basilike Stoa denilen etrafı revaklı meydanın bir kenarında şehrin su ihtiyacını büyük ölçüde karşılayan bu su haznesini onun yaptırdığını bildirir(Prokopios Buidings 6Trns.H.B.Dewing- G.Downey The Loeb Classical Library 1940 London s.91-91)Tahmine göre,sarnıcın yapımı 542 yılından az sonra gerçekleşmiştir.Üzerindeki taş döşeli meydan zamanla bozulmuş ve Bizans dönemi içinde burada evler yapılmaya başlanmıştır.Fetihten sonra ise Sarnıcın üzerinde evler hatta konaklar inşa edildikten başka daha ll.Mehmet döneminde (1451- 1481)Mehmet Ağa adlı biri tarafından Üskübiye Mescidi denen bir mescit yapılmıştır.Böylece sarnıcın üstünün yoğun yerleşmelere sahne olduğu anlaşılır.Üstündeki evlerden tonozlarda delikler açılarak buradan su çekiliyordu.18yy ilk yarısında sarnıcın kuzeydoğu tarafında sekiz sütun etrafları taşlan duvarlarla çevrilerek takviye edilmiştir.Fakat en büyük değişiklik güneybatı tarafta yapılarak sarnıcın geniş bir bölümü doldurulmuştur. Bu dolgu Abdülhamid döneminde yapılmıştır(1876-1909)
İstanbul’a gelen yabancı seyyahların meraklarını çeken Yerebatan Sarayı ile ilgili hurafelerde çıkmıştır. Bazı intihar olaylarından hatta sarnıç içerisinde bulunan cinlerden bahsedilir. İçeride kayıkla dolaşıp kaybolan insanların hikâyeleri anlatılır.19yy ait İstanbul a ait bazı gravürlerde sarnıca da yer verilmiştir(Resim 2). Daha sonra üzerine Vakainüvist Mehmet Esat Efendinin konağı yapılır(1789-1848)Yan tarafında da kütüphanesi vardı. Ölünce bu kütüphanenin yanına defnedilmiştir.
19yy da Ph.Forcheimer ve J.Stryzygowskı Yerebatan’ın en batıdaki ucunu tespit edemediklerinden buradaki sütun sayısını tahmini olarak vermişlerdir(P.Forcheimer-J.Strzygowskı age s.54-55)Fakat sonraki inceleme ve ölçümler tahminlerinin doğru olduğunu göstermiştir.
Yerebatan Sarayı denen sarnıcın tam ölçüleri l.Dünya Savaşı yıllarında alınabilmiştir. Istanbula kadar gelebilen bir Alman Denizaltısının katlanabilir botu buraya getirilerek arkeolog E.Unger tarafından etraflı bir inceleme yapılmıştır. Sonraları sarnıcın içine bir sandal indirilmiş ve üstteki evin sahibi tarafından ücret karşılığı sarnıcın içinde dolaşma imkânı sağlanmıştır.
1940 lı yıllarda giriş kısmındaki evler istimlak edilmiş,giriş için muntazam bir bina yapılmıştır.Çok geniş ölçüde temizlik ve onarım İstanbul Büyük Şehir Belediyesi tarafından 1985-1989 yılları arasında yapılmıştır
İçerisindeki su ve dipteki çamur birikintisi boşaltılmış, temizlenmiş, batıdaki ucuna kadar uzanan bir iskele yapılmıştır
Ayrıca kuzeydoğu köşeye de kafeterya olarak kullanılması tasarlanan bir platform inşa edilmiştir(Yukarıdaki tarih açıklamaları S.Eyice den alınmıştır Bknz.S.Eyice Yerebatan Sarayı Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi 7 İstanbul 1994 s.503-504)
Yerebatan Sarayı olarak adlandırılan sarnıç içten 138X64,6m ölçülerindedir. Herbir dizide 28 tane olmak üzere 12 sıra sütun tuğla kemerleri ve bunların desteklediği tonozlar taşır. Toplam sayıları 336 olan sütunlardan 8 tanesi kuzey bölümde örme kılıf içerisine alınmıştır güneybatıda 37 kadar sütun etraflarını çeviren bir dolgu duvar içinde kalmıştır. Sütun başlılarından yaklaşık 98 tanesi korent düzenindedir ve bu yapı için yapılmışlardır. Bazılarda başka yapılardan getirilmişlerdir Bu konuda daha fazla açıklama Sütun balıkları bölümündedir. Üzerilerinde impost bulunur.Kemer başlangıçlarında evvelce var olan ağaç gergilerin yuvaları görülmektedir.Tonozlar kalıp kullanılmadan örülmüş manastır tonozlarıdır.Ortalara doğru bir sütun bir sütun gövdesi dalları budan mış bir ağaç gibi işlenmiştir.Herhalde bu 4yy ait devşirme malzemedir.Sarnıcın duvarlarında 3-5cm kalınlığında su geçirmez sarnıç sıvası vardır.Son onarımlarda içerisi tamamen temizlendiğinden,sarnıcın tabanını muntazam tuğla döşeli olduğu görülür. Duvarlar kemer başlangıcına kadar sıvalı olduğuna göre içerideki su bu seviyeye kadar doluyordu. Zaten sütun gövdelerinde suyun yükseldiği seviyelerin bıraktığı izler görülür.Son restorasyonda içi kuru olmasına rağmen sarnıca tekrar su geldiğinden içeride halen su vardır ama derin değildir.(S.Eyice agy. S.503)Son onarımlar sırasında o ana kadar bilinmeyen bir keşifte bulunulmuş ve sarnıcın güney batı köşesinde geç dönemde yapılan dolgu duvarının arkasındaki sütunların, kısa gelen gövdelerini yükseltmek için altlarına kaide olarak ilk çağa ait muhtemelen Septimius Severus(193-211) zamanında yapılmış mermeden bir anıtın parçalarının konulduğu görülmüştür. Bunlar medusa(veya Gorgo) başları olup Geç Antik Çağda bir İstanbul anıtını süslüyordu. Yerebatan Sarayı yapıldığında bu dev ölçülü kafalar sütunların kaidesi olarak kullanılmıştır. Bu son yıllarda Yerebatan da ortaya çıkan en önemli buluştur.(S.Eyice age.s.504)Eskiden inanıldığına göre bakışlarıyla insanları taşa çeviren bir güce sahipmiş.Antik Çağda bu özelliğimden dolayı halk yararına olan binaların önüne konur ve böylece bu binaların hırsızlığa karşı korunduğuna inanılırdı. (C.Barsanti Note Archeologice su Bizansio romana in Constantinopoli e l!arte dele Provincie Orientali Milion 2 Roma 1990 s.37-38)
Yerebatan Sarayı hakkında yazanlardan en önemlilerin den Gillius Osmanlı dönemi suyolcu denen ve su sisteminin bir çeşit bakıcısı ve mühendislerinden çok etkilenmiştir. Hatta Gillius Yerebatan anlatırken büyük bir akarsuyun borulardan akarak Yerebatan Sarayını doldurduğunu görmüştür. Su dolarken çok büyük gürültüler çıkarıyormuş.Dolan suyun sütun başlıklarını da içine aldığını yazmaktadır.(J.Crow age s.114)Bazı kayıtlarda yapının ilk döneminin Anastasius dönemine gittiğini sarnıcın ortasındaki sütun sırasının onun döneminde inşa edildiğini snoradan Justinianus tarafından sarnıcın tamamlandığı yazılıdır fakat bu konuda araştırmacıların daha dikeli olmaları gerekmektedir Fakat bu kayıtlarda açık olarak belirtilen Sarnıcın ilk yapıldığında Hadrianus dönemi su tesisleriyle doldurulduğunun anlatılmasıdır(J.Crow age s.232- 241)İnandırıcılı güç olan bir diğer olayda Petrus Gillius un anlattığı balık tutma sahnesidir. Onun kayıtlarında sarnıcın üzerindeki bir eve misafir olmuş orada ev sakinlerinin sarnıcın tonozunu delerek su aldıklarını ve hatta balık tuttuklarını söylemiştir.Su lamsı doğru olabilir ama balık tutma meselesi bira şüphelidir(J.Crow.age s.244)
Son araştırmacıların anlattığına göre Yerebatan Sarayının kapladığı alan 9000m karedir. Forchemer ve Stryzgowskı yapıyı dıştan dışa 154mX90m olarak ölçmüşlerdir.Tarihi yarımada daki en büyük kapalı sarnıçtır(Bknz.Plan 1)
Sütun başlıkları: Sütun başlılarından yaklaşık 98 tanesi bu bina için yapılmış olup orijinal başlıklardır. Korent düzeninde yapılmışlardır. Bir tane başlık devşirme olup Septimius Severus (193-211)zamanındandır.Yerebatan sarayında korent düzenindeki sütun başlıklarının yanı sıra gene aynı döneme ait ve yakınındaki Binbirdirek sarnıcında da görülen impost sütun başlıkları vardır.( W.E.Betsch age s.344-345)Bunlarda 6yy ait Justinianus devrindendir. İmpost sütun başlıkları altta yuvarlak üstte kare biçimlidir ve Nika isyanından sonra ortaya çıkmışlardır. Genellikle süssüzdürler. Bazen bunlara sepet başlık da denir. Bilinen bu iki yapı yanında İstanbul da başka yapılarda da kullanılmışlardır(Zeyrek sarnıcı-Beyazıt Kafar Handaki sarnıç- Sirkeci Cemal Nadir Sk.Botaniates Sarayı) Bu tip süssüz impost başlıklar bilindiği kadarıyla sadece sarnıçlarda kullanılmışlardır yerüstü yapılarında Zeyrek Sarnıcı hariç bilinmezler Fakat Kiliselerde kullanıldığı bilinmektedir kiliselerde kullanılanlarında ajur denen bir süsleme biçimi de ortaya çıkmıştır.Bu impost başlıkların yanı sıra sarnıçta korent düzeninde olanların 7 tanesi taslak halinde olup bitirilmemiştir.İstanbul da bu tip yarı fabrik sütun başlıkları en çok kapalı sarnıçlarda bulunurlar.Taş ocağında işlenen başlığın detayları şehirdeki atelyelerde tamamlanmıştır(W.E.Betsch The History,Production and the Distribution of The Late Antique Capital in Constantinople Ann Arbor 1977 s.11-122,123)Fakat Yerebatan Sarayındaki yukarıda bahsedilen 98 adet ve de orijinal olarak bu sarnıç için yapılmış korent sütun başlıkları tam olarak bitirilmişlerdir.Bunlar C.Mango tarafından yanlış olarak stoklardan kalma başlıklar diye sınıflandırılmışlardır(W.E.Betsch age s.134)İstanbul da bilinen en eski 2 tane korent başlık Yerebatan Sarayındadır(Resim 5)Klasik ruhu yansıtan normal tipteki başlıklardır.Bir korent başlığın tüm özelliklerine sahiptirler.Bazı araştırmacılar bunları Theodosius öncesine tarihlerken Kautzsch M.S.200 dolayları yani Severus lar dönemi demektedir(W.E.Betsch age s.183-184)Bizce de bu tarih doğrudur.İstanbul’da bilinen Konstantinos öncesine ait tek sütun başlığıdır.Yedici yüzyıldan önce Prokennenos Adasındaki işerin durmasıyla İstanbul da devşirme sütun başlığı kullanımı hızla arttı.Halbuki 6yy sonuna kadar durum pek böyle değildi.Mesela bizim konumuz olan Yerebatan sarayında 336 tane sütun başlığından sadece 3 tanesi devşirmedir.En eskisi 2yy sonu 3yy başı olup diğer ikisi Konstantinos dönemine aittirler.( W.E.Betsch age s.251Sütun kaidelerinin çoğu attik tipi iç bükey-dış bükey kaidelerdir.Tahminlerimize göre çoğu bu sarnıç için yapılmışladır ama aralarında devşirme olanlarda vardır.Bazıları örneğin Medusa başlarının üzerindekiler devşirme olup tahminen Severuslar dönemine aittir.(Resim 5-6).Tüm bunlara ilaveten sarnıcın içerisinde 3 veya 4 adet gene aynı dönemden kalma sütun başlıklarıyla devşirme malzeme olarak kullanılmış 4.yy ait Theodosius forumundan gelme tavus kuşu kuyruğu bezemeli sütun gövdeleri vardır.(Resim 7-8).Medusa başlarının ve Abdülhamid dönemi duvarın önünde görülen kitabeli devşirme parçanın da Konstantinos forumundan(Çemberlitaş) getirildiği sanılmaktadır.Üzerinde tavus kuşu kabartmaları olan bu sütun gövdesinin hemen arkasında Resim 7 de gösterilen Roma Dönemi sütun başlığı vardır ve sütunun kendisi üzerindeki alışılagelmemiş geç antik çağ bezemesi tavus kuşu motifi bir çok hikayeye konu olmuştur.
Yerebatan Sarayının Bizans Mimarisindeki Yeri:
İmparator Justinianus devrinde 6yy ikinci çeyreğinde yaptırılan bu sarnıç İstanbul’daki Geç Antik Çağ arkeolojisinin en önemli anıtlarından biridir. Kapalı Sarnıçların en büyüğüdür. Ayasofyanın batısından başlayan antik yol Mese nin bitişiğinde onun kuzey-batısında yer alır. Karşısında antik Augusteion Meydanı bulunmaktadır. Birinci derecede arkeolojik sit olan bu mevkide yapının güneyinde Alemdar semtinde 5yy ait Khalkepreteia Basilikası bulunur. Dikdörtgen planlı yapının çevre duvarları tuğladandır.Üst örtü sistemi tonozlarla kaplıdır.Bu tonozların çoğu ayanlı tonozdur. Geleneksel olarak tümü tuğladandır8Bknz.Resim 9)
Sütunlar yaklaşık 5m yüksekliğindedir. Yukarıda anlatıldığı gibi Attik kaidelere sahiptir.Bazılarının altında (devşirme olanlarda)Kısa geldiği için yükseltmek amacıyla ikinci bir malzeme kullanılmıştır.Tüm sütunlar monolittir.Tüm sütun başlıklarında ikinci bir başlık iigibi olan impostlar vardır.Bu bir Geç Antik Dönem özelliğidir.Bizans Mimari geleneğine uygun olarak kemerler yuvarlaktır.Dört sütunun çevrelediği birimlere pandantiflerle geçilir.
Yapıya giriş güney doğu köşesindendir. Burada duvara bitişik olarak aşağıya inen taş merdiven yer alır. Bugünkü merdiven 1985 onarımıdır ama Bizans döneminde de burada merdiven olduğu düşünülmektedir.Yapının duvarları tamamen hidrolik sıvayla kaplıyken diğer kapalı sarnıçlarda olduğu gibi üst örtüsü sıvasızdır.Üst örtüde tonozların bazılarında su bacaları yer almaktadır bunların bir kısmı restorasyonlarda kapatılmıştır.
Zeminde suyun tahliyesi için bir kanal yoktur veya varsa da bugün görülemez.Bu gün görülen zemin suyu sızıntı olup gerektiği zaman motor- pompalarla boşaltılmaktadır.Günümüzde İstanbul’un en ilgi çekici müzelerinden olan Yerebatan Sarayında düzenlenen bazı aktivitelerin bu anıtla hiçbir ilgisi olmadığı gibi,bu aktiviteler sırasında çalınan yüksek volümlü müzik binaya zarar da vermektedir.Yapılacak restorasyon ve koruma çalışmalarında bunlar muhakkak göz önünde bulundurulmalıdır.