Osmanlı döneminde İstanbul nüfusu sürekli arttığı için işyerlerinin, hanların kapladığı alanlar da giderek genişledi. Ticari alanların dışında, mahallelerde gündelik ihtiyaçları karşılayan dükkânlar vardı. Bununla beraber İstanbul’da her zaman çok sayıda seyyar satıcı olmuştur.
İstanbul bu kalabalık nüfusuyla her zaman bir tüketim şehri olmuştur. Başkent olması nedeniyle imparatorluk halkını rahat yaşatma gereği duyuyordu. Bunun nedeni, normalde bir sürü gibi görülen halkın, yokluğun artması durumunda birdenbire ayaklanabilecek olmasıdır. ( Belge 1994:s89). Bunun için tüketim dengelerinin çok fazla bozulmamasına dikkat etmek gerekiyordu. Osmanlı döneminde şehrin ticaret hayatının temelinde bu denge yatıyordu. Bu anlayış doğrultusunda başkentin ihtiyaçlarının yeterince karşılanması için gerekli malları üreten bütün bölgeler her yıl ürünlerinin belli bir bölümünü İstanbul’a göndermekle yükümlüydü ( Belge 1994:s.91). Aynı zamanda fiyat kısıtlamaları da vardı. Bu gibi yöntemlerle sonuçta şehir halkı rahat etti, fakat imparatorluk içinde sermaye birikimi de gerçekleşemedi.
İstanbul’ da üretim vardı, ancak kendi tüketimine yetecek ölçekteydi. Ülke çapında bir pazar anlayışı gelişemedi. Saray zaten çeşitli nedenlerle zengin insanlar istemiyordu. Böyle durumlarda kişilerin mallarına el konulur ve çoğu zaman bu kişiler hayatlarını kaybederdi.
Değişen dünya düzeni Batı Avrupa ülkelerini kapitalist ekonomiye geçmeye zorlarken, Osmanlı İmparatorluğu bu tür baskıları daha geç hissetti. İmparatorluk hala güçlü görünüyordu.
Nitekim kapitalizmin gelişmesinin yarattığı sınıfsal uçurumlar, kutuplaşmalar yaşanmadı. Öte yandan batı ülkeleri kapitülasyonların da yardımıyla, Osmanlı İmparatorluğunu pazar haline getirirken, burada üretimin artmasını ayrıca geciktirdiler. Öyle ki 19.yüzyılda durumun kötü olduğu ve böyle yürümeyeceği anlaşıldığında, büyük ölçüde iş işten geçmişti.
Bu yüzyılda bozulan dengeleri düzeltmek, dünyada kabul gören anlayışı uygulamak için çaba gösterildi ama istenilen sonuca ulaşılamadı. Ayrıca bu yeni sistemin Osmanlı toplumuna gelişi, ortaya yeni bir sınıf çıkardı. Galata ve Beyoğlu tarafındaki gayrimüslim tüccarlar, bankerler, sarraflar başka bir deyişle, ağırlıkla tarihi yarımadada yaşayan ve çalışan Osmanlı iş çevreleri bu yeni sistemden çok çabuk etkilenemedi, çünkü yapısı buna uygun değildi.
Gene de zamanla birçok şey değişti. Özellikle 20.yüzyılın ilk çeyreğinin sonunda Cumhuriyetin kurulmasıyla kozmopolit imparatorluktan ulus – devlete geçiş süreci başladı. Gayrimüslim burjuvazinin büyük kısmı çeşitli zamanlarda ve çeşitli nedenlerle İstanbul’ u ve Türkiye’yi terk ederken bir yerli burjuvazi de gelişti. Bu yeni koşullarla İstanbul Türkiye’nin başlıca sanayi merkezi haline geldi. Siyasi başkent olmasa bile ekonominin kalbi İstanbul’da atıyordu.
Eski tüketim şehri böylece üretmeye ve ürettiğini ulusal pazara sürmeye başladı. Bu gelişmelerle şehrin her zaman kalabalık olan nüfusunda patlamalar yaşandı. Şehrin çevresinde kısa zamanda üç dört İstanbul daha kuruldu.
Çarşılar bölgesi bu yeni gelişmelerle tam olarak bütünleşememiştir diyebiliriz. Ne var ki, aksak ve güçsüz yürüyen modernleşme, bu geleneksel iş hayatını yok etmedi. Ve eski ile yeni bu alanda da kendine özgü bir biçimde aynı sistemle eklemlendi ( Belge 1994:s.92).
Son dönemde İstanbul’un yeni konukları, Doğu Avrupa ülkelerinin bavullu turistleri de bu bölgedeki ve başka bölgelerdeki alışveriş karmaşasına katıldılar.
I.II TİCARET BÖLGESİNİ MEYDANA GETİREN YAPILAR
( Bedesten, dükkân, han, arasta ve diğer destek yapılar )
Anadolu Türk ,özellikle Osmanlı döneminde , Çarşı dokusunu perakende ticaret esas olmak üzere , dükkan, dükkan – yapı adaları ve bedesten oluştururdu. Çevrede özellikle depolama ve konaklama , büro gibi işlevleri üstlenen ticaret hanları , ibadet işlevini üstlenen Ulucami veya camiler , temizlik ve içme suyu ihtiyacını karşılayan hamam , çeşme ,sebil gibi su yapıları yer alırdı. ( Ceylan 1989:s.96).Şehrin büyüklük durumuna göre, küçük çarşı parçaları birbirinden farklı yerlerde teşekkül edebilirdi. Asıl çarşı ise yani ticaretin en canlı ve yoğun bölümü bedesten çevresinde toplanırdı. Çarşıyı meydana getiren yapılar içinde arasta ve bedestenler bir defa inşa edilen yapılardı.
Fetihten sonra yeni başkent İstanbul’da da merkez çarşıyı, bedesteni odak noktası alarak gelişen dükkân, ticaret hanları, arasta ve diğer destek yapılar meydana getirmiştir.
Sonuç olarak İstanbul merkez ticaret bölgesini meydanı getiren ticaret yapıları, diğer Türk şehirlerinde de olduğu gibi;
-Dükkân
-Han
-Bedestendir.
Bunların dışında çarşı dokusunu meydana getiren destek yapılar ise;
-Cami
-Hamam ve diğer çarşıya alışveriş etmeye gelenlere hizmet etmeye yönelik, çeşme, sebil, şadırvan gibi su yapılarıdır.
Bin yüzyıldan daha uzun bir süre Doğu Roma – Bizans ‘ a başkentlik etmiş olan İstanbul’un en önemli Bizans yapıları surlarla çevrili tarihi yarımada içinde inşa edilmiştir. Şüphesiz İstanbul Bizans devrinde de ticarette en büyük paya sahip bir başkent idi. Buna bağlı olarak fetihten hemen sonra şehrin yeni sahibi olan Türklerin kültürlerinin özüne dayalı ürünlerle şehre kendi damgalarını vurmaya çalışırken, ticaret alanı dışında Bizans devri İstanbul’unun herhangi bir şeyiyle bağımlılık içinde olmayacaklardı. Böylece ticaret yapıları fonksiyon bakımından uluslararası mahiyette yapılar olduğundan değişik kültürdeki toplumlar tarafından hiç yadırgamadan ve fazla bir değişikliğe uğratılmadan aynı amaçla kullanılabilirdi. ( Cezar 1963:s.376 ).
Bizans devri İstanbul’unu inceleyen eserler; Bizans’ın çarşı alanının Ayasofya yakınlarından başlayıp şimdiki Divan yolu ve Çemberlitaş’ı takiben Beyazıt ve Şehzadebaşı ‘ na, Aksaray – Koksa ‘ya uzandığını yine çarşının bir kısmının şimdiki Kapalıçarşı’nın bulunduğu alanın bir parçasına kadar geldiği şimdiki Sirkeci’nin bir bölümünde de çarşı olduğunu her meslek sahibinin bir arada bulunduğunu belirtirler.
Türkler zamanında İstanbul’un ana ticaret alanı Ayasofya Cami civarında zayıflamış ve gerilemiş, buna karşılık Kapalıçarşı bölgesinde hızla yoğunluk kazanan dükkanlar grubu, bedestenler ve hanlar topluluğu şehrin karakteristik çarşı merkezini oluşturmuştur. Kapalıçarşı merkezinden Sirkeci, Eminönü ve Tahtakale’ye doğru gelişip genişleyen ana ticaret alanını Beyazıt Cami ve Külliyesi ile eski saray sınırlayıcı olmuşlardır
( Üniversite binalarının bulunduğu alan, hava fotoğrafı ) .
Bunun yanında şehrin en canlı yeri genellikle ticaret merkezi durumundaki ticaret alanının belirginleşmesinde ya da şehir içindeki konumunun kararlaştırılmasında muhakkak ki sultan ve vezirlerin yaptırdıkları inşaatlar da etkili olmuştur (Cezar 1963:s.376 ). Nitekim fetihten sonraki imar faaliyetleri arasında yer alan bedesten inşaatını ve etrafındaki dükkanların büyük bir kısmını Fatih Sultan Mehmet yaptırmıştır. Daha Önceki uygulamalara baktığımızda örneğin , Orhan Gazi’nin Bursa’daki imar hareketini gerçekleştirdiği yerin daha sonra Bursa’nın çarşı bölümünü oluşturduğu görülür. Birer vakıf eser olan bu yapılar şehrin ticaret bölgesinin oluşmasında vakıf sisteminin önemli etkileri olduğunu göstermektedir. Özellikle bedesten, dükkân ve han gibi ticaret yapılarının inşaatları vakıf sistemini geliştiği 15.ve 16. yüzyıllara rastlamaktadır. ( Ceylan 1989:s.67 ). Çarşının yapılanması vakıf sisteminin gelişmesiyle önemli bir itici güç kazanmış ,imaret sitelerinin bakımını ve işletmesini karşılayacak
Kaynaklar, bu külliyeler bünyesinde, yakın çevresinde ya da tamamen bağımsız yerlerde kurulan çarşılardan ve benzeri gelir getirici kurumlardan sağlanmıştır. Bu amaçla yeni dükkân grupları inşa ettirilmiştir. Bir seferde planlanarak uygulanan çarşılara ise en iyi örneği arastalar oluşturmuştur.
Eminönü19. yüzyıl Tarihi yarımadaTarihi yarımadaİstanbul’un 1848 yılı Tarihi Yarımadaİstanbulİstanbul 1863
İstanbul 19601960 Hava fotoğrafı1982 Hava fotoğrafıGünümüz hava fotoğrafı
I.III EMİNÖNÜ TİCARET BÖLGESİNİN TARİHSEL VE FİZİKSEL YAPISI
Tarihi ve doğal zenginliklerin ikisini de bünyesinde toplayan İstanbul ‘ un bu özellikleri açısından bir dünya şehri olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Ancak İstanbul ‘ un bu değeri, çevre yerleşmelerinden değil, daha ziyade Tarihi Yarımada’dan gelmektedir.
Eminönü, bu tarihi hazinenin doğuş yeri, en eski yerleşim bölgesidir. Tarihi ve turistik önemi yanında ilçenin ana karakteri, İstanbul ‘ un iş ve ticaret merkezlerinden biri olmasıdır. Konumu ve tarihi eserleriyle de İstanbul ‘ un silueti üzerindeki etkisi ise çok büyüleyicidir.
1990 yılı geçici sonuçlarına göre Eminönü’ nün nüfusu 83230 olmuştur. Eminönü ‘ nün alanı ise 432 hektar olup ortalama yoğunluk 176 kişi / ha’ dır. Yerleşik nüfusun, diğer bir deyimle gece nüfusunun azlığına karşın, ilçe, yaklaşık 2 milyon olarak tahmin edilen gündüz nüfusunun ağır baskısı altındadır ( Özdeş 1991 : s . 1 ).
Eminönü, İstanbul metropoliten alanının merkezinde ve bu alanın bir bölümünü oluşturmaktadır. Ulaşım sisteminin yeterli olmadığı çok açıktır. Bu yetersizliğe rağmen Eminönü ‘ nün yoğun gelişme baskısı altında ezilmesi önlenememiştir. İstanbul ‘ un diğer alanlarına ulaşmak için çoğu zaman zorunlu geçilen bir alan konumundadır.
Eminönü sınırlı turistik alanlar dışında belirgin bir yaya ulaşım ağına sahip değildir. Taşıt ulaşımının yoğunluğu, düzensizliği ve karmaşıklığı nedeniyle yaya hareketi yeterince gelişmemiştir. Yaya mekânları olması gereken önemli yapı çevreleri, meydanlar ve dar sokaklar otomobillerin istilası altındadır.
Eminönü, Fatih İle birlikte İstanbul ‘ a erişilmez silueti kazandıran yerdir. Sarayburnu kesiminde Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultanahmet Cami ve bu alandan başlayarak Beyazıt, Süleymaniye, Şehzade Camileriyle devam ederek, Edirnekapı ‘ ya kadar sıralanan tepeler ve bu tepelerle bütünleşen ihtişamlı kubbeler ve çok sayıda minareler
ünlü mimar Le Corbusier ‘ nin not defterine çizdiği kroki yanına şu cümleyi yazmıştır: ‘’ Plancılar , dikkat siluet … ‘’ ( Özdeş 1991 : s.2).
Deniz seviyesinde olan düz arazi Eminönü’nde çok daha geniş saha kaplamaktadır. Bu saha kaplamaktadır. Bu sahanın büyük bir kısmı meydan, cami ve depolar arasında paylaşılmış olmasına rağmen merkezi iş faaliyetleri burada gelişmiştir. Eminönü’nde boydan boya yükselen dik yamaç yoktur. Burada aksine arazi, özellikle başlangıçta tatlı meyille yükselmektedir. Bu topografik özellikle sayesinde ticaret anlarının geriye, karaya doğru devamı mümkün olmuştur. Böylece Ankara Cad. Mahmut Paşa Rıza Paşa gibi yokuşlar merkezi iş sahaları haline gelmişlerdir. Bu gelişmede tarihi faktörlerinde çok önemli yeri vardır ( Tümertekin 1996 : s.30 ) .
İş sahalarının dikkati çeken özelliklerinden biri de az katlı yapıların çoğunlukta oluşudur. Diğer özellikte yapıların çok eski olmasıdır. Çok katlı İşhanları 1900 ‘lü yıllarda ortaya çıkmaya başlamıştır. ( Tümertekin 1996 :s.31 ).
Eminönü’n merkezi iş faaliyetleri açısından da en zengin alandır. Her çeşit malın satıldığı yerdir. Ticari faaliyetlerin kendi aralarında gruplandıkları gözlenmektedir. Örn: Giyim eşyası Mahmut Paşa , Bakırcılar , Sultanhamam , öteler Sirkeci v.b .
Bu bölge ikamet alanlarından uzak kalmış olmasıyla da bir özellik taşımaktadır. Merkezi ticaret alanlarındaki dış görünüm değişimi iki şekilde incelenebilir.
Dikey gelişim ve gelişim kıyıya yakın yerlerde, alt katlarda olan ticari faaliyetler, üst katlara da çıkmış olarak bulunmaktadır.
Yatay değişim ve gelişme ticari alanların gelişmesi anlamına gelir. Konut alanlarının yerlerini terk etmesiyle oluşan değişimdir. Eminönü’ nün güneyinde gözlenir.
Bazı ticari faaliyetlerin yeni yerlere taşınması ( matbaacılar, oteller, bankalar ) ve bunlardan boşalan yerler içyapı değişimini başlatmıştır. Bu değişim günümüzde ticari hareketin merkezi olma ihtiyacının olmamasından kaynaklanmaktadır. ( Tümertekin 1996 : s. 32 ).
Hanlar Bölgesinin gerek güncel canlılığının tanımlanması gerekse bölgeye yönelik iyileştirme çalışmalarının yapılabilmesi için bölgenin tamamından soyutlanmak imkânsızdır. Çünkü bu bölge kendi içinde, alan, satan küçük bir evren olmakla birlikte İstanbul dışındaki yerleşimlerle ticari ilişkileri olan bir yapıya sahiptir.
II.RÖLÖVE RAPORU
YAPININ KONUMU
Fatih ilçesi , Ş. Mehmet Geylani Mah., Mimar Kemalettin Caddesi üzerinde bulunan yapı bitişik nizam olarak konumlanmıştır. Bodrum kat, zemin kat ve iki normal kattan oluşan yapı toplam dört katlıdır. Yığma sistemdeki yapı duvarları kâgirdir. Döşeme sistemi volta döşemedir. Mimar Kemalettin Caddesine bakan cephesi özellikli olup, arka cephesi ön cephesine göre daha az özelliktedir.
MİMARİ ÖZELLİKLER
PLAN ÖZELLİĞİ
Mimar Kemalettin Caddesinden girilen han bodrum kat, zemin kat ve iki normal kattan oluşmaktadır. Zemin katın yüksekliğinin fazla olmasından dolayı kısmi asma katı da vardır.
Eminönü hanlarında görülen tip plana sahiptir. Koridor etrafına sıralanmış odaları arasındaki kapılarla da birbirine bağlanmaktadır.
Yapı cephe orta aksından iki kanatlı demir kapıdan hana girilir. Merdiven evi kapı aksının karşısında yapı arka duvarına bitişik konumlanmıştır. Yarım daire formundaki merdiven iki kolludur. Merdiven evinin baktığı alanda zemin kattan üst kata doğru yükselen galeri boşluğu cam örtü ile kapatılmıştır. Bu şekilde merdiven evinin, odalara giriş sağlayan hollerin ışık alması sağlanmıştır.
Zemin katta kapıdan 2.80 m.x 13.21 m. ebadındaki geniş bir hole geçilir. Holün sağ ve sol duvarları üç aksa bölünmüştür. Kolonların ön yüzleri taş kaplamadır. Kolonlar arasındaki boşluklar günümüzde muhdes bölücü duvar ile kapatılmıştır. Holden merdiven evinin baktığı ara bir hole geçilir ve merdivenlerle yukarıya çıkılır. Giriş
holünün sağ bölümünde tek kollu bodruma inan taş basamaklı merdiven vardır. Mevcutta kötü durumdadır.
Zemin katta giriş kapısının sağ ve solunda kalan dükkânlara içeriden değil sokak cephesinden giriş sağlanmaktadır. Her iki dükkânın zemin kat yüksekliğinden yararlanılarak yapılmış asma katları vardır ve kendi içlerindeki merdivenlerle bu katlara ulaşılır.
Giriş kapı üstündeki küçük odaya yine sağda kalan tek kollu merdivenle çıkılmaktadır.
Zemin katta giriş holü döşemesi mermer kaplamadır. Mermerler serbest boyda döşenmiştir. Merdivenlerde mermer kaplamadır. Zemin kat dükkânları döşemesi ise karo mozaik ve seramik kaplamadır.
Tavanlar volta döşemedir. Duvar ve tavanlar sıva üzeri boyadır. Asma katlarda ise zemin döşemesi ahşap kaplamadır.
Birinci kat ve ikinci kat planı bazı küçük değişikliklerin dışında aynı özelliktedir. ‘U’ şeklindeki holün etrafına sıralanmış dükkânlardan oluşan birinci katta K1-14 ve K1-15 olarak tanımlanan mekânlarda tuvaletler bulunmaktadır. Bu bölümlerde üst katta bir oda vardır. Bu değişiklik dışında iki kat planı da birbirinin aynıdır. Her iki katta toplam yirmi beş adet oda vardır.
Galeriye bakan dikdörtgen planlı döşemeler her katta dikdörtgen formun köşe ve uzun kenarının orta aksına gelecek şekilde yerleştirilen altı adet dökme demir sütuna taşıtılmaktadır.
Odalarda döşemeler ahşap kaplamadır. Hollerde ise karo simandır. Tavanlar her katta volta döşemedir. Sıva üzeri boyadır. Duvarlarda boyadır.
Özgününde birbiri içinde geçile bilen odaların kapıları mevcutta kapatılmıştır.
Teras olan çatıya merdiven evinden devam eden tek kollu bir merdiven ile çıkılmaktadır.
Bodrum kat dükkânların depo alanı olarak kullanılmaktadır. Rölövede ZK-5 olarak tanımlanan dükkânın içindeki merdivenden kendine ait bodrum kat depo alanına inişi sağlanmıştır. Zemin kat giriş holündeki ortak merdivende de bodruma iniş sağlanmaktadır.
CEPHE ÖZELLİĞİ
Yapının arka ve ön cephesi vardır. İki yan cephesi bitişik konumlanmıştır. Mimar Kemalettin Caddesine bakan cephesi çok özelliklidir. Neo klasik üslupta olan cephe taş kaplamadır.
Cephe zemin kattan üst kata devam eden sütunçelerle beş eşit aksa ayrılmıştır. Üst kat sütunçelerin üst başlıkları korent üslupta yapılmıştır. Zemin kattakilerin ise üst başlığında koçboynuzu kullanılmıştır. Zemin kat sütunçe üst başlığı birinci kat ile zemin kat arasındaki kat silmesine yaslanırken birinci kattan başlayan sütunçelerin üst başlığı saçak silmesine yaslanmaktadır.
Zemin katta giriş kapısı orta aksta yer alır. Kapı demir olup üç adet göbeğe sahiptir. Sabit olan yarım daire kemerli üst kısmında ‘C’ ve ‘S’ kıvrımlı parmaklıklar dikkat çekicidir. Dükkân cepheleri bina cephesini bozan bir şekilde değiştirilmiştir. Ayrıca reklam panoları cepheyi bozan elemanlardır.
Birinci kat ile zemin kat arasındaki kat silmesi altında furuş detayı yine C ve S kıvrımlı bitki motiflerinden yapılmıştır. Kat silmesine yapı cephesini bölen altı adet sütunçe dışında bu cepheye bakan Fransız balkon görünümündeki pencerelerin yanlarındaki sütunçelerde oturur. Pencereler dikdörtgen atkılıdır. Üst bölümündeki düz bölüm yanlardaki sütunçelerle taşınıyor etkisi yaratılması için sütunçe başlıkları bu bölümün hemen altında yapılmıştır. Düz alnın üstüne basık kemerli orta kısmında C ve S kıvrımlı bitki motifleri ve palmet yaprağının olduğu bir süsleme ile geçilmiştir. Bu süslemede ampir üslupta kullanılan çelenk motifi vardır.
İkinci katın pencereleride dikdörtgen formdadır ve üstü düz atkılıdır. Yanlarında denizliğe oturan sütunçeler kullanılmıştır. Denizlikte altta 2 adet furuş ile desteklenir. Kat silmesinin üst kısımlarında ortalama 60 cm. olan parapet duvarı üzerinde yumurta, friz desenli saçak silmesi gelir. Sağ ve sol köşelerde 2 aks arasında üçgen alınlıklarla geçiş yapılmıştır. Orta aksta bu alınlık kullanılmamıştır.
Giriş aksının çatı parapetinde madalyon içinde yapının yapım tarihi, 1895 yazılmıştır.
YAPIDAKİ BOZULMALAR
Yapının taşıyıcı sisteminin yeterliliği ile ilgili; İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından yapılan karot ve kaydırma testleri ile Kaya Mühendislik LTD. ŞTİ’ nin hazırladığı zemin etüdü raporları sonucu yapıda güçlendirme gerektiği belirtilmiştir. Yapının statik ve güçlendirme projesini hazırlayan NC mimarlık mühendislik inşaat san. ve tic. Ltd. Şti güçlendirmenin yan cephe duvarlarında ilave betonarme olarak ve diğer gerekli noktalarda I 240 L profil kullanılarak yapılmasını öngörmüştür.
Yapının duvarlarında ve tavanlarında bulunan çatlaklar dışında görülen diğer hasarlar ise döşemede sehim, malzeme aşınması ve kaybıdır. Restorasyon projesi sırasında mevcut döşeme sağlamlaştırılırken, eksik olan kısımlar özgüne en yakın malzeme ile tamamlanacaktır. Yapıdaki göze çarpan bir diğer ana hasar ise başta demir dikmeler olmak üzere tüm demir elemanlarda mevcut olan korozyon ve deformasyondur. Bu deformasyonlardan en göze çarpan örnek zemin katta bulunan dükkân içerisindeki demir dikmededir.
Yapının bodrum katında rutubetlenmeden kaynaklı biyolojik bozulma ve sıvada dökülme görülmektedir.
İnşa edildiği tarihten günümüze kadar aktif olarak han görevi gördüğünden yapıda yılların verdiği yorgunluk ve yanlış müdahalelerden dolayı muhdes bölücüler eklenmiş, özgün kapı açıklıkları kapatılmış, cephedeki kablolar, antenler, reklam panoları kirlilik yaratmıştır.
Zemin kattaki dükkânda bulunan demir dikmeYapı merdiven evi ve galeri bölümüYapı odalarına giriş kapıları ve her odaya açılan hole de bakan pencerelerOda içlerinin mevcut durumuGiriş cephesiGiriş cephesiGiriş cephesi
III. RESTİTÜSYON RAPORU
Yapı 1895 yılında yapılmıştır. 19. Yüzyıl sonlarında yapılan bina Mimar Kemalettin caddesindeki özellikli yapılardan biridir. Günümüze büyük ölçüde cephe ve plan tipolojisini koruyarak gelen yapının restitüsyon projesi kurul arşivindeki dosyasında 1988 yılında hazırlanan rölöve projesine ve yapıdaki izlere göre hazırlanmıştır.
Buna göre;
Bodrum kata -yukarıdaki dükkândan- inen merdiven 1988 yılındaki rölöve projesine uygun olarak kaldırılmıştır. Bodruma mevcutta da bulunan zemin kat giriş holündeki taş basamaklardan sadece iniş verilmiştir. Depo alanlarındaki bölücüler eski rölövesine uygun olarak restitüe edilmiştir.
Zemin katta giriş holünün 2 sahında kalan dükkânlar korunmuştur. Hole bakan ve yakın dönemde kapatılan açıklıklarda eski rölövesine uygun olarak ahşap doğrama kullanılması önerilmiştir. Doğrama önlerine ise demir kepenekler yapılmıştır.
Asma katlar, eski rölöve projesine uygun olarak hazırlanmıştır.
Birinci ve ikinci kat plan şemasında mevcut durum ile farklılık yoktur. Sadece odalar arasında geçiş sağlayan ve yakın dönemde kapatılan bölümler açılarak özgün olarak ahşap kapı çizilmiştir. Birinci katta eski rölövesine uygun olarak bayan tuvaleti yerine depo alanı yapılmıştır.
Cephelerde mevcut durum korunmuş, doğramalar kanatlı ahşap doğrama olarak önerilmiştir. Dükkân vitrinleri eski rölöve projesi ve Ali Talat’ın kitabı dikkate alınarak restitüe edilmiştir.
Goad haritası 19051988 yılındaki rölöveye ait bodrum kat planı1988 yılındaki rölöveye ait zemin kat planı1988 yılındaki rölöveye ait birinci kat planı1988 yılındaki rölöveye ait ikinci kat planı1988 yılındaki rölöveye ait kesit
Yrd.Doç.Dr. Yonca Kösebay Erkan, Kadir Has Üniversitesi
GÜNÜMÜZDE HADIMKÖY
Hadımköy[1] günümüzde Arnavutköy ilçesine bagh olup Avcılar ve Kücukçekmece ilgeleri ile komşudur. istanbul’u Avrupa’ya bağlayan TEM otoyolunun kuzeyinde yer almakta ve Eşikinoz Vadisi içinde konumlanmaktadır (Karakuyu, 2008, 1).
Hadımköy Istanbul’u batıdan koruyan önemli askeri merkezlerden biri olma özelliğini 1959 yıhna kadar korumuş, bu tarihten sonra Kolordu nitelikliğindeki birlik, küçülerek Tugay birliğine dönüşmüştür (Karakuyu, 2008, 23). Askeri yapılardan Hadımköy Hastahanesi, demiryoluna yakm olarak konumlanmıştır. Hadımköy’ün merkez mahallelerini Hastane ve istasyon Mahalleleri oluşturmaktadır. Günümüzde Hadımköy önemli bir lojistik merkezi durumundadır. Bölgede bulunan önemli yapılar arasında Hadımköy Hastahanesi sayılabilir. gatalca Bölgesi Kumandanhk Merkezi olan Hadımköy’deki Hastahane, II. Abdülhamid döneminde 1887 temeli atılarak 1891 yıhnda tamamlanmıştır. Hastahane, Balkan Savaşı (1912), I. Dünya Savaşı ve ganakkale Savaşlan sırasmda önemi görevler üstlenmiştir. Bu yıllarda hastahanenin kapasitesinin yeterli olmadigı anlarda vagonlann koğuş olarak kullanıldigi bilinmektedir. Yapı 1927 yıhnda ?ikan bir yangınla tahrip olunca iki yıl kapah kalmış, onanldıktan sonra 1938 yıhna kadar kışla olarak kullanılmıştır. Bu tarihten sonra 1985 yıhna kadar orduevi olarak hizmet vermiştir (Özbay, 1981, 461-463). Yapmın 2005 yıhnda revir olarak hizmet verdiği bilinmektedir (Cifci, 2005, 216).
JSTASYONUN KONUM ÖZELUKLERJ
Günümüzde Kü?uk?ekmece istasyonu (23+897), gatalca istasyonu (61+673), Kabak?a istasyonu (74+460) yer almakta, Hadımköy istasyonu ise Ömerli-Yeşilbayır arasında inşa edilen tünelin 14 Kasım 1980 tarihinde hizmete aglmasıyla istasyon işlevini yitirmiştir (Karakuyu, 2008, 3). Günümüzde Hadımköy istasyonu’nda raylar görülmez. Ancak Hadımköyü, yalnızca bu niteliği ile yani 1980 yıhnda terk edilmiş kü?uk bir istasyon olarak hayal edenler, büyük bir aymazhk i?inde olduklannı bilmelidirler.
Hadımköy gatalca’ya bagh önemli yerleşmelerden biridir. gatalca’da yer alan inceğiz Mağarası bölgenin Traklar döneminden beri bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir (www.catalca.bel.tr). gatalca ‘nm Büyük iskender’in generallerinden Aya Metris tarafından kurulduğu ve buna bagh olarak Metris2 (Metron, Metraj, Metrai ) adı ile anıldigı bilinir. Bir diğer inancışa göre kentin admın Haniçe olduğunu belirtilirken, Krai Yağfur (Yekfur)’un kızı Haniçe’nin yaylagi olması nedeniyle bu ismi aldigını ve Krai tarafından burada bir kale yaptınldigi belirtir. Sözü edilen kalenin gatalburgaz kalesi olduğu tahmin edilmektedir.
Bizans döneminde Konstantinopol’u korumak için Bizans Imparatoru Anastasius tarafından 507-511 yıllan arasında gatalca’nın Karadeniz kıyısmdaki Evcik iskelesi (Plajından)’nden Silivri ilçesinin batısmdaki Kanncaburnu’na kadar uzanan surlan yaptırmıştır. Karadeniz ve Marmara kıyılan arasında uzan bu uzun sur duvannın bir bölümü halen ayaktadır. Aynı zamanda Konstantinopol’e su ihtiyacını sağlamak üzere inşa edilen su kemerleri Kurşun Germe ve Balh Germe Su Kemerleri o dönemden bugüne uzanan izlerdendir.
Çatalca’nın Osmanh himayesine geçmesi I. Bayezid zamanında olmuştur. Alanın stratejik niteliği her zaman önemini korumuş, 1865 yılmda Istanbul’un kazalanndan biri haline gelmiştir. Tanm alanı ve çayır niteliği, Istanbul’a bu ürünlerin pazarlanmasında etkin olmuştur. Aynca Bizans ve Osmanh Dönemlerinde gatalca’nm av alanı olarak rağbet görüdugu bilinmekte, bu özelliğini 20. yüzyıhn başlanna kadar koruduğu, yabancı elgi ve misafirlerin sıkhkla bu alanda, özellike Hadımköy Korusu’nda av yapmak igin izin talep ettikleri resmi belgelerden izlenebilmektedir3.
Ancak Osmanh imparatorluğu’nun 19. yüzyıhn ortalanndan itibaren toprak kaybetmesi, gatalca bölgesini Balkanlar’dan gelen göçmenler igin önemli bir iskan bölgesi haline getirmiştir. Bunun da ötesinde Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar geçen dönemde aktif çatışmaların yapıldigi bir savaş alanı neteliğindedir. 1877-78 Rus Harbi yıllan sırasmda Ruslar ile, 1912 yıhnda Balkan Savaşı sırasında Bulgarlar ile çarpışılmıştır. Aynı yıllarda Yunan ve Fransız ordulannm bu bölgede karargahlan bulunmaktadır.
Bölge, Cumhuriyetin Kuruluşu’na kadar oldukça harektli yıllar geçirmiştir. 1909 yıhnda Sir William Mitchell Ramsay[2] ve eşi Lady Ramsey ingiltere’den istanbul’a yaptıklan bir seyahatte gatalca ve Hadımköy’ün o sıradaki durumunu bizlere aktarmaktadır. Seyahat 17 Nisan’da iskoçya’da başlayıp, Hamburg üzerinden Berlin’den trenle devam etmiştir. Ramsay ailesi 20 Nisan’da gatalca ve Hadımköy civanna ulaşılabilmiştir.
“Geg ak§am üzeri, Qatalca’da uzun saatler bekledikten sonra, bu ogleden soma Constantinople^ saat ll’de ulaşmş olması gereken Orient Express arkasmdaki Paris ve Ostend vagonlarıyla gelerek bizim trenin arkasma eklendi. Epey sonra gitmemize izin verilirken arkamızda bir trooop askeri treni Çatalca’da bıraktık. Cunkü birlikler meğer burada tren değiştirmiyormuş da bir sonraki Hadem-Keui’de değiştiriyorlarmis. Oroya ulaştgimzda, iki tabur asker gördük, acemi bir göztin tespitine göre tahminen toplam 800- 1.200 asker olmalıydılar.Sola doğru ilerliyorlardı, ileri saflarda yer alacaklarmis, ki bulunduğumuz noktadan toprak siperlergok uzakta olmayan siperlerini görebiliyordukd ancak orada görünen hie asker yoktu. Taburlar zaten bir miktar uzaktaydılar ve istasyon ve diğer yapılar onları trenden fotoğraflamayı olanaksız kılıyordu. Trenin Constantinople’e tarn gaz hareket edebileceği riskini alarak karimm fotoğraf makinasmı alıp da ha yakmdan fotoğraflarim gekmeye gittim. Burada ve her yerde serbestge istediğimiz kişinin veya yerin fotoğrafmi gekebiliyorduk. Kimse bizi bölmedi, aksine hepsi Hürriyet yanhsıydı ve saklayacak birşeyleri yoktu” (Ramsey, 2005, 50).
1924 yıhnda gerçekleşen Mübadele ile bölgedeki Rumlar Yunanistan’a giderken, Yunanistan’ın Selanik, Naseliç, Drama, Serez, Demir hisar ve Langaza yerleşmelerinden çok sayıda göçmen bu bölgeye gelmiştir. 1923 tarihli bir beige Osmanh topraklanna gelen göçmenlerin durumunu gösterir. Mübadele, imar ve iskan Vekaleti tarafmdan coğrafi olarak sınıflanan on mıntıka halindeki gruplardan gatalca bölgesi, Istanbul Mıntıkasmda yer almış ve Istanbul’a gelen toplam 265091 kişinin 18759’unun gatalca’ya geldiği belirtilmiştir (Cengizkan, 2004, 28). Söz konusu kişilerden ancak 6045 kişisi iskan edilebilmiştir. Bu yıllarda bakanhk eli ile Osmanh Devleti, göçmen sorununa elden geldiğince eğilerek ilgili düzenlemeleri yapmıştır. Çok sayıdaki girişimden biri 1924 yılında göçmenlere nasıl arazi ve emlak dagitılacağı konusunda yayınlanan bir talimatnamedir (Cengizkan, 2004, 31).
Osmanh topraklanna gelen çok sayıdaki Müslüman gocmenlerin dışmda, Osmanh’ya sigman gruplar da mevcuttu. 1920-23 yıllan arasında Rusya’dan gelen mültecilerin sorunlanna , Amerikan Kızılhaç örgütünün bölgede kurduğu kamplarda sağlanan saghk ve bannma olanaklan merhem olmuştur. Amerikan Kızıl Haci Doğu Asya Müdürü Binbaşı Charles Claflin Davis[3]’in önderliğinde Hadımköy, Sancaktepe, Kabak?a ve gilingir’de mülteci kamplan kurulmuştur. Söz konusu kampların çevresi, istasyonlann durumu, kurulan barınaklar, hastaneler ve hatta mültecilerin bir günlük tayınlan bile fotoğraflarla belgelenmiştir.
Bölgedeki istasyonlar yukanda sözü edilen askeri, siyasi ve toplumsal olaylann büyük bir bölümüne tanıklık etmiştir. Bazı durumlarda insan ve mal taşınması, bazı durumlarda istasyon alanlannda muhacirlerin misafir edilmeleri, diğer başka zor anlarda ise vagonlann hasta yatakhanesi olarak kullanılması gerekmiştir. Hadımköy istasyonu ise bu olaylann merkezinde yer alır.
[1] TCDD I.Bölge Eğitim Miiclür Yardımcısı Saym Ruhan gelebi’ye desteği için çok teşekkiir ederim. Belediye kaynaklan Metris’in Osmanhca siper anlamma geldiğini ileri siirmektedir (www.catalca.bel.tr)
[2] BOA Tarih: 26/R /1310 (HicrT), Dosya No: 28, Gömlek No: 38, Fon Kodu:Y..PRK.B§K.ö W.M. Ramsay (1851-1939) iskoç arkeolog ve Yeni Ahit Profesörii. Özellikle KLiciik Asya tarihi konusunda uzmanlaşmış, Oxford’da Klasik Sanat ve Mimarhk Tarihi Profesörlügii yapmıştır (www. en.wikipedia.org)
[3] Daha detaylı bilgi için bkz. Charles Claflin Davis Arşivi, Harvard Universitesi. Binbaşı gösterdiği üstün başandan ötürü 1921 yılında Osmaniye Nişanı ile ödüllendirilmiştir. BOA Tarih: 26/Ra/1340 (HicrT)ö Dosya No:74, Gömlek No:23, Fon Kodu: J..DUJT.
Şekil 1. Mültecilerin ekmek, kurutulmuş sebzeler, kuru et, çay, şeker ve tuzdan oluşan günlük tayınlarŞekil 2. Hadımköy, Genel g6rünü§, 1921.Şekil 3. Hadımköy istasyonu gevresi, 1921Şekil 4. Hadımköy istasyonu 1921
KÜCUKÇEKMECE-ÇATALCA DEMİRYOLU ‘NUN İNŞA SÜRECi
Rumeli Demiryolu, “Société Impériale des Chemins de Fer de la Turquie d’Europe” [Rumeli Demiryollan Şirket-i Şahanesi] adıyla 1870 yılmda Paris’te bir Fransız şirketi olarak kurulmuştur (Engin, 1993, 61). Baron Hirsch tarafmdan 1878 yılma kadar işletilmiş, bu tarihte şirket Avusturya himayesine geçerek Şark Demiryollan admı almıştır. 1889 yılmda Şark Demiryollan Almanlara devredilmiştir (Engin, 1999, 696). 1910 yılmda §irket bir Osmanh Anonim şirketi haline gelmiş ve Türkiye topraklannda kalan bölümü 1936 yılmda ulusalla§tınlmı§tır (Erkan, 2011, 42). Rumeli demiryolunun Kücukçekmece – gatalca arası 21 Temmuz 1872 tarihli irade ile hizmete girmi§tir. Buna göre Sirkeci- gatalca arası 26 Ağustos 1872 tarihinden itibaren i§letmeye agılmı?, Konstantinople (Sirkeci), Yedikule- Makriköy (Bakırköy), San Stefano (Ye§ilk6y), Kü?uk?ekmece, Hadımköy ve gatalca istasyonlanndan olujmaktadır[1]. 25 Mart 1896 yılmda Bulgaristan Prensi Hadımköy istasyonu’ndan ge?erek Dersaadet’e gitmi§tir[2]. Söz konusu yıllarda bu bölge büyük oranda kırsal bir nitelik göstermekte, hayvanlann istasyon alanına sokulmaması konusunda uyanlar yapılmaktadır[3]. 1890 yılmda Hadımköy’den Yassıviran’a 12 km uzunluğunda bir dekovil hattı in§ası için güzergahm belirlenmesinde Erkan-ı Harbiye’den görevlilerin nezaret etmesi istenmi§tir[4].
[1] Bkz. 26 Ağustos 1872 tarihli Levant Herald Gazetesi, Chemin de Fer de la Turquie D’Europe Service de Voyageurs adlı ilan. Aynı gazetenin Ekim 1874 tarihli niishasında söz konusu istasyonlar KLicLikçekmece, Hadımköy, Qatalca, Kabakg, Sinekli, Qerkezköy olarak belirtilmiştir.
Demiryolu yapılanna ili§kin belirtilmesi gereken ilk konu terminolojiye aittir. istasyon, trenlerin durduğu alanın tamammı tarif ederken, bu alan içinde birden fazla yapı yer ahr. Bu yapılar bir istasyon alanında trenlerin yolcu ve yük ta§ımacıligmı gerçekle§tirebilmeleri için gerekli türn i§levlere cevap verecek çe§itliliktedir. Bunlar kamu kullanımma yönelik olanlar ile demiryolu çalı§anlanna yönelik olanlar olarak iki gruba aynlabilir. Halkın yararlandigi yapılar yalnızca yolcu binalanndan olu§maz; mallann indirileceği nhtımlar ve bunlarla ili§kili depo alanlan, helalar, büfeler olabiliriken, demiryolu çalı§anlannın kullandıklan yapılar arasmda ise en büyük bölümü çalı§anlann yaptıklan i§lerle tanımlanan lojman binalan oluşturmaktadır. Yani makasgınm kalacağı konut, tren şeflerinin kalacagi mekanlar, iscilerin bannacağı lojmanlar, demirciler, marangozlann ikamet ettikleri lojmanlar gibi. Lojmanlarla ilişkili olarak içme suyu kuyulan, temiz su kuyulan, kümesler, bahçeler de çalışanlarm yaşamlan igin gerekli alanlardır. Bir de trenlerin teknik olarak işletilmesinde yardımcı yapılar söz konusudur. Örneğin, buharh trenlerin galı$tınlabilmesi için kömür depolan, lokomotifin su ihtiyacı için gereken suyun depolandigı zeminden yüksekte planlanan su depolan, depodaki suyu lokomotife aktaracak olan su cendereleri, yanan kömürün küllerinin boşaltılacağı alanlar da istasyonlarda sıkca karşılaşılan birimlerdendir. Yük taşımachgı ile bağlantıh olarak vagonlardaki yükü tartan hidrolik tartılar, vagon yüksekliğini işaretleyen yükleme gabarileri teknik ekipman arasmdadır. Bunlann dışında lokomotif depolan, bakım depolan gibi yapılar önemli kavşak noktalannda yer alabilmektedir.
Elimizdeki Hadımköy’e ait 1/1000 ölgekli vaziyet planmda istasyonun 1891 yıh ile 1905 arasındaki gelişimi gözler önüne serilmektedir. Vaziyet planı üzerinde yapılan tanımlayan yazılar Almanca kaleme ahnmıştır (Bilindiği üzere Osmanh devleti nezninde demiryolu şirketlerinin dili Fransızca ve Osmanhca’dır. Ancak 20.yüzyıl başına ait belgelerde, yani Almanlann demiryolu inşaatlannda hegomonya elde ettikleri yıllarda üretilen planlarda Almanca’nın kullanılmış olduğu tespit edilmektedir. Bu planlann inşaatı yürüten Alman firmanın i? belgeleri mi olduğu yoksa Osmanh Devleti ile paylaşılan evraklarda Fransızca’nm yerini mi aldigı kesin değildir). Yapılar üzerinde kırmızı mürekkep ile bazı yapılann inşa, bazılannın ise yıkılma tarihi belirtilmiştir. Bu vaziyet planına göre istasyon sahasınm olduk?a değişken bir topografyaya sahip olduğu, belli noktalarda arazinin şev yaptigı görülmektedir.
Şekil 6. Hadımköy istasyonu Vaziyet Planı 1/1000
istasyon alanının yakın çevresinde askeri nitelikli yapılar dikkati çekmektedir. Hattın güney yakasında yolcu binasınm yanısıra Zaptiye Barakası ve bir hela görülmektedir. Buna karşm hattın kuzey yakasında farkh görevliler igin lojmanlann inşa edildiği görülmektedir. Lojmanlar arasmda bir bahçe düzenlenmiş olduğu dikkatlerden kaçmaz. Bu tiir bahçelere, lojmanların yaşam alanı olarak düşünüldugu, 20. yüzyıl başma ait istasyonlarda sıkca karşılaşmaktayız (Lüleburgaz istasyonu gibi). Hat boyunca kuzey batı yönünde ilerlendiğinde, hattın güney yakasında Kaiserlisches Magasin (imparatorluk Deposu) ve Kaiserlisches Telegrapheanant (imparatorluk Telgrafhanesi) olduğu belirtilmiştir. Sözü edilen istasyonun özellikle güney yakasınm askeri niteliği dikkat çekicidir.
Hattın Yolcu Binasınm bulunduğu güney tarafında, 1905 yılmda yıkıldigi belirtilen bir lojman ile bir hela yer almaktadır. Vaziyet planında yolcu binasınm gerisinde I ile işaretlenmiş yapı için Vermietheter Lagerplatz an Henri Bariola 240m (Henri Bariola[1]’ya kiralan depo) aciklaması yer almaktadır. Yolcu binasınm güneyinde Askeri Kumandanm Evi (Wohnung der Militaire Comandament) ve Hükumet Binalan (Regierungs Gebaude) olduğu görülür. I ile işaretlenmiş yapının güneyinde ise Bakal (Bakkal?) adı verilen 5 adet farkh boyutta bina yer almaktadır.
[1] Henri Bariola, 1883 yılmda Teselya Demiryollan hakkmda, 1885 yılmda ise Les Chemin de fer la Turquie d’Europe adlı kitaplan yazmıştır. Bu kitapta ek 4. yer alan belgede 1874 yılmda italyan bir heyetin Selanik Üskiip demiryollan hakkmda yazdigi rapor sunulmuştur. Burada Henri Bariola’nm kendine adma bir şirketi olduğu belirtilmiştir.
Şekil 7. Hadımköy istasyonu Vaziyet Planı, ÖI?ek 1/1000 Hattın kuzeyinde de bir Bakkal binası ve ekleri işaretlenmiştir.Şekil 8. Lojman Binası, Plan, Ölçek:l/100
§ekil 8’de görülen lojman binası, bu tür belgelerde görmeye ahşık olduğumuz bir şekilde lojmanın kime/kimlere ait olduğunun ipuglarmı verir. Yapının bir bölümü Zimmerman’lara (Odacı) bir diğer bölümü ise Schmied’lere (Demirci) aittir. (Vaziyet planı üzerinde Schnied’ler ve Tisch’ler (Marangoz) olarak belirtilmiştir). Ancak boyutlan itibariyle demircilerin daha fazla sayıda oda/mekana sahip olduklan görülmektedir. Odacılann yan tarafmda ise trenlere ait malzemenin depolandigi bir alan ile odun deposu yanında ise kümes (stall) yer almakta diğer yanındaki kiler ile odacılann konutu önünde bir avlu oluşturmaktadır. Bu tiir birimler, istasyon alanlanndaki domestik yaşam ihtiyaçlanna cevap vermektedir. Demircilerin de kendilerine ait bir kümesleri bulunmaktadır. Depo alanlannda, mevcut yapmın ahşap bir yapıya dönüştürülmesi yönünde kırmızı mürekkep ile revizyon yapıldigi anlaşılmaktadır.
§ekil 9. Yolcu Binası, I.Kat ve Giriş Katı Planlan, Ölçek:l/100
Vaziyet planmda bağımsız kat planlan ile görülebilen 1872 yıhnda inşa edilen yolcu binasınm onanm gördugü 1891 yılmdan sonra 1892 ve 1905 yıllannda genişletildiği, kırmızı mürekkeple işaretlenmiş ve tarihleri ile belirtilmiştir. Yolcu binasınm ilk hali 11.25 m uzunluğundaki ana bina yanındaki 8.1m uzunluğundaki kiler/depo alanmdan oluşmaktadır. Buna göre ana bina iki bölümden oluşmakta, ilkinde üst kata erişim sağlayan merdiven ve büm, iki açıkhkla geçilen diğer bölüm ise bekleme salonu olarak planlanmıştır. Daha sonra 1892 yıhnda bekleme salonunun yanında I. ve II. Smıf bekleme salonu ile Haremlik bekleme salonundan oluşan 4.5 m genişliğinde bir ek yapılmistır. Yolcu Binasınm bu ana birimi yanındaki kiler/depo alanı da üçe bölünerek §eflerin (Chefs), tren müdürleri (Bahnmeisters) ve istasyonun kullanımma aynlmıştır. 1905 yıhnda bu birimin diğer yanma 4.4m genişliğinde bir ek yapılarak (Makasçı Lojmanı olarak) bu bölüm geni§letilmi§tir. Daha ileriki bir tarihte ise bu birimin yanma 4m genişliğinde bir ahşap bir ek ilave edildiği anlaşılmaktadır.
Yolcu binasmın ana biriminin I. Katı lojman olarak kullanılmaktadır. list katta merdivenin bir kolu üzerinde tuvalet yer almaktadır. Merdivenin sırasmda yer alan iki oda Bahnmeister’lerin, karşısmdaki sırada yer alan üç oda ise istasyon §eflerine aittir. Kiler/deponun üzerine denk gelen kısım eşya deposu olarak kullanılmakta, bu alanm içinde bir bölme ile aynlmış olarak istasyon eleven(?) konutu yer almaktadır. Eşya deposunun hem hat yönünde hem de arka cephede birer nhtımı bulunur. Hat yönündeki nhtımın genişliği 1.85m iken diğeri oldukça dardır. Bu nhtımlara altı basamak ile çıkılmaktadır. Deponun her iki cephede yük geçişine olanak tanıyan boyutlarda birer kapısı bulunmaktadır.
Hattın giiney yakasmda kücuk birer yapı olmakla birlikte bir Hela ve Zaptiye Barakası kagir olarak inşa edilmiş yapılardır. Hela kadın/erkek olmak üzere sırt sırta yer alan iki birimden oluşur. Boyutlan 3.56m x 2.72mdir. Zaptiye barakası ise bir köşesinde ocagm yer aldigı 5.09m x 4m boyutlannda bir yapıdır.
Şekil 10. Bahnerhaltung Konutu ve işçi Lojmanı, Planlan, Ölçek: 1/100
Sözü edilen belgede kat planlanyla belirtilmiş olan bir diğer yapı Bahnerhaltung’un Konutu (Trenlerin bakımını yapan kişi) başhgını taşımaktadır. Bu yapı da hattın kuzey yakasmda konumlanmıştır. Konut olarak kullanılan 10.4m x 8.27m boyutlannda iki kath kagir bir birimin yanmda kagir tek kath ahır, çamaşırhane, odun deposu ve bir avludan oluşan yardımcı birimler yer ahr. Bu tür kendi avlusu olan bir yapı kentsel bölgelerde karşımıza cikmaz. Konut olarak kullanılan diğer birim Tren Müdürü (Bahnmeister) ve Katip (Schreiber) için iki bölümden oluşur. Her birimin kendine has mutfağı bulunur. Katta, merdiven sahanhgma yerleşen tek bir tuvalet vardır. list katta ise bir yaşama birimi, bir oda ve bir büm mekanı ile bir mutfak ve bir tuvalet yer almaktadır. Aynca kısmi bir bodrumu bulunmaktadır.
Aynca 8.35×6.30m boyutlannda kagir iki kath bir işçi lojmanı kırmızı mürekkep ile çizilmiş ve yapım yıh olarak 1901 tarihi belirtilmiştir. Bu yapınm giriş katmda bir oda ve mutfak, üst katta ise iki oda yer almaktadır. Konutun tuvaleti yine merdiven altında cozülmustür.
Demiryolu yapılan inşa edildikleri dönemden günümüze gelene değin siirekli değişim geçirmişlerdir. Mevcut duruma bakarak bu değişimin izleri yalnızca kısmen izlenebilmekte, yapınm özgiin durumuna ilişkin kesin yargılara vanlamamaktadır. Bunun nedeni, özgün mimari dilin tekran olacak şekilde yapılann eklerle geliştirilmiş olmasıdır. Bu durumda özgün mimari çizimlerin varhgi, yapılann gegirdikleri evrimi anlamamıza büyük katkı sağlamaktadır.
Yapı günümüzde lojman olarak kullanılmaktadır. Yolcu Binası işlevini uzun zaman önce yitirmiştir. Mevcut rölöve üzerinde 1891 öncesi ve 1892 yılmda yapılmış olan ekleri yapı üzerinde hala izlebiliyoruz. Ancak yapınm her iki yanına inşa edilmiş yeni ekler de olduğu gözlenmektedir. Ancak bu eklerin 1958 yılmdan önce yapıldigi bilinmektedir.
SONUÇ
işlevini yitirmiş olan Hadımköy istasyonunda günümüzde dokuz adet tescilli yapı dikkati çekmektedir. Bunlar, yolcu binası, mal deposu, yatakhane, istasyon şefinin lojmanı, kısım şefinin lojmanı, baş memur lojmanı, iki adet lojman, yol çavuşu ve baş manevracı lojmanından olarak adlandınlan yapılardır. Edinilen bilgiler, Hadımköy istasyonu’nun Arnavutköy Belediyesi tarafından bir kültür kompleksi haline çevrileceğidir. Bu amaçla mevcut tescilli yapılann korunarak işlev değiştireceği, bunun yanısıra çağdaş yapılar ile alanın uygun işleve kavuşturulacağı belirtilmektedir.
Demiryolu yapılan, özellikle Hadımköy istasyonu gibi tarihten önemli izler taşıyan alanlar, bu misyona uygun şekilde işlevlendirilmelidir. Söz konusu yapılar günümüzde hala oldukça sağlam durumda olmalanna rağmen, insanın devreden cikmasıyla hızla tahrip olabilmektedir. Ancak insanın devreye girmesi, doğanm tahrip hızınm çok ötesinde zararlara neden olmakta, bizleri toplu(msal) hafıza kaybma itebilmektedir. Koruma/kullanma dengesi, tarihi ön plana cikaracak şekilde gözetilmeli, uluslarası kuruluşlann benimsediği ve örnek gösterdiği kriterler ışigında ele ahnmadır. Önemli bir demiryolu mirası kabul edilen Hadımköy istasyonu, kadınlann-erkeklerin, milletlerin-muhacirlerin, prenslerin-sultanlann, askerlerin-çocuklann, hastalann-şehitlerin, savaşın ve banşın kesişim noktası olmuştur. Anılan proje hayata geçecek olursa, bu değerli kültürel peyzaj alanmda yer alan Hadımköy demiryolu yapılannın Kültür Kompleksi olarak gelecek nesillerin yükselmesine olumlu katkılan olması ümidiyle…
Şekil 18. Yolcu Binası içinde merdivenin yanındaki su pompası
KAYNAKÇA
BARIOLA, H. (1885), Les Chemin de fer la Turquie d’Europe.
CENGIZKAN, A. (2004) Miibadele Konut ve Yerleşimleri, ODTÜ Yayınlan, Ankara.
ENGiN, V. (1993), Rumeli Demiryolları, Eren Yayınlan, Istanbul.
ERKAN, Y. (2011) 20. Yüzyıhn Başında Lüleburgaz Tren istasyonu, METU JFA, 2011/1 (28:1), 177-190.
ERKAN, Y. (2007) Anadolu Demiryolu çevresinde Gelişen Mimari ve Korunması, Yayınlanmamış Doktora Tezi, iTU Fen Bilimleri Enstitüsü, Istanbul.
KARAKUYU, M. (2008) Hadımköy; Bejeri ve Ekonomik Coğrafya Özellikleri ve Kentlejme Süreci,
Hadımköy Belediyesi Bilimsel Kültür Yayınlan, istanbul.
RAMSEY, W.M. (2005), The Revolution in Constantinople and Turkey: A Diary, Elibron Classics.
İSTANBUL MESCİTLERİNİN MİMARİ GELİŞİMİ(15.16.17.YY)
yüzyılda İstanbul’da inşa edildiği tespit edilebilmiş olan 74 adet mescitten 8 külliye mescidi, mimari özellikleri bakımından özgünlüğünü koruyarak günümüze gelebilmişlerdir. 34 adet bağımsız ve tekke mescidi ise zaman içinde çeşitli tamirler ve yenilenmeler sonucu büyük ölçüde özgün karakterlerinin yitirmişler, daha geç dönemlerin mimari ûsluplarını günümüze taşıyarak gelmişlerdir. Bugün, geriye kalan 32 mescitten birçoğunun yerini dahi tespit etmek mümkün değildir. Bu mescitlerden tekke ve bağımsız mescitler grubuna girenlerin tamamına yakının, dikdörtgen ya da kareye yakın dikdörtgen olan, plan şemalarını korumuşlardır. Ancak bazılarının 17. yüzyılda İstanbul şehrinin yapılaşmasındaki yoğunluğun arasında sıkışıp kalarak planlarının zorunlu bir deformasyona uğradığı görülür. Bu açıdan farklılık yaratan mescitlerin dışında kalanlar, özgünlüklerini büyük ölçüde koruyarak günümüze gelebilmiş olan Sinan mescitlerinin plan şemalarıyla benzerlik gösterirler.
Gerek 17. yüzyıl İstanbul mescitleri, diğer dönemlerde inşa edilen mescitler gibi zaman içinde en çok tahribata (özellikle yangın ve depremler gibi doğal afetler sonucu) ve değişime uğrayan yapı tipleri olmuşlardır. Her iki dönemde de mimari karakterlerinin ve plan şemalarının fazlaca değişmeden günümüze gelebilen az sayıdaki örnekleri karşılaştırıldığında, planlarının yanı sıra örtü sistemlerinin (ki bunlar düz ahşap tavanlı ve kiremit örtülü kırma çatılardır) ve duvar örgülerinde kullanılan yapı malzemelerinin benzerlikleri dikkati çeker. Kare (Davud Ağa, Ahmed Çelebi ve Defterdar mescitleri) ve dikdörtgen (Mimar Sinan ve Sokullu) planlı Sinan mescitlerinin moloz taş (Davud Ağa, Hacı Hamza, Ahmed Çelebi), taş ve tuğla (Sokollu ve Mimar Sinan mescitleri, kesme taş (Defterdar ve Hasan Çelebi mescitleri) duvar örgüler 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde de karşımıza çıkmaktadır, örneğin Arapkapısı, Tuti Abdüllatif ve Kadirihane Mescitleri moloz taş duvar, Sirkecibaşı ve Yalıköy Mescitleri taş ve tuğla duvar, Bayrampaşa Külliyesi ve Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi Mescitleri ise kesme taş duvar örgülüdür.
Sinan ve 17. yüzyıl mescitlerinde genel olarak alt pencereler dikdörtgen açıklıktı ve taş söveli, üst pencereler ise kemerli ve alçı şebekelidir.
Genelleme yapıldığında diğer bir ortak özellik, minarenin yapıdaki konumudur. Yine Sinan mescitlerinde son cemaat duvarının bir ucunda ya da kütleden uzak, avlu kapısı yanında bulunan minare, 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde farklı bir konumda değildir. Anadolu Selçuklu çağının minareli taç kapılarını hatırlatan avlu kapısına bitişik minare uygulaması 17. yüzyılda inşa edilen Tulumcu Hüsam Mescidi’nde de minarenin giriş kapısı üzerine yerleştirilmesi ile tekrarlanmıştır. Sinan mescitlerinden Sokullu Mescidi’nin açık merdivenli “minber minare “sinin bir benzeri olarak, 1614 tarihli Arabacılar (Hoca Halil Attar) Mescidi’nin ilk minaresi gösterilebilir.
Sinan mescitlerinde son cemaat yeri, cephede beş ya da dört, yanlarda iki açıklıklıdır. Son cemaat yeri ile harimi ayıran duvarın merkezinde kapı ve iki yanında birer pencere bulunmaktadır. Kapı merkezden sağa kaydırılmış ise, yanındaki iki pencere arasında bir son cemaat yeri mihrabı yer alır Bu düzeni 17. yüzyılın ilk yansına tarihlenen Defterdarburnu Mescidi’nin son cemaat yeri duvarında görülür. Ancak 17. yüzyılda inşa edilen mescitlerde son cemaat yeri, harim bölümünden çalınarak ya da kapalı mekanın giriş cephesine sonradan ilave edilerek yapılmıştır.
Klasik dönem Sinan mescitleri ile 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinin mimari açıdan karşılaştırılmasında, bazı farklılıkların dışında genel olarak klasik dönem ve onu takip eden 17. yüzyıl boyunca bu yapı tipinin benzer mimari özelliklere sahip olduğu ve herhangi bîr tipolojik gelişim göstermediği sonucuna varılabilir.
yüzyıl Sinan yapıları, padişah, Valide Sultan ve sadrazamlar tarafından şehrin önemli mevkilerine cami ve külliyeler olarak inşa ettirilirken, bu asrın sonlarına doğru devlet bütçesinin zaafı, mimari alanda da etkili olmuş ve duraklama hissedilir bir şekilde belirmiştir. 17. yüzyıl ise, bu etkilerin en çok hissedilen asrı olmuş, büyük dini yapılar hemen hemen (Sultan Ahmed ve Yeni Camii gibi istisnalar dışında) hiç bir örnek veremez duruma gelmiştir.
Bu yüzyıl içinde, Fatih dönemi İstanbul’unun iskan sahaları yoğunlaşma ve dolayısıyla da gelişme göstermektedir. Yeni semtler ve mahalleler oluşmakta, şehir metropolünden uzaklaşmalar izlenmektedir. Bu yeni mahalleler sivil yapı gelişimlerini sürdürürken, günlük dini ibadetin uzak semtlerde kalan büyük camilerden ziyade yeni oluşan mahallelere daha küçük ölçekli ibadet yapılarının yapılmasını teşvik etmiştir.
Özellikle bağımsız mescitler (Mahalle mescitleri) sivil mimariyi örnek almış, semt sakinin ibadet için başvurduğu, adeta evlerinin oda ve sofası gibi, sakıflı bir görüntü sergilemişlerdir. Yapıların semtlerde imkân bulduğu yer ölçüsünde, yolların kesiştiği köşelerde veya mahalle ortalarındaki alanlarda, fakat çok kere de sivil yapı blokları arasında inşa edilmişlerdir. Bütün bu unsurlar bize, mescit yapısının sivil mimari ile en sıkı biçimde bütünleşen ve kaynaşan bir dini yapı tipi olduğunu kanıtlamaktadır.
Ancak külliye mescitleri, ihtiva ettikleri işlevsel yapılar topluluktan ve banilerinin sadrazam, vezir, hanım sultan gibi kimseler olmaları sebebiyle bağımsız ve tekke mescitlerinden daha muntazam ve kaliteli bir mimari sergilemektedirler. Tekke mescitleri ise özellikle 17. yüzyılda bağımsız mescitlerin dönüştürülmesi ile oluştuklarından, onlarla aynı özellikleri gösterirler.
Mescitlerin yapı malzemeleri de, adeta bu yapısal etkinliğin değişmez bir normu olarak ortaya çıkarlar. 16. ve 17. yüzyıllarda bağımsız ve tekke mescitlerinde genelde moloz taş, taş-tuğla tekniği yaygın olmasına karşın, külliye yapılarında istisnasız kesme taşın kullanıldığı görülür. Çatı örtüsü yüzyıllar arasında benzerlik gösterirken 16. yüzyıldaki mescit yapılarında görülen direkli son cemaat yeri, 17. yüzyılda ortadan kalkmış bunun yerini harim kısmı bölünerek ya da yakın tarihlerdeki onarımlarda sonradan eklenen, genelde ahşap bir kısım olarak ilave edilen, son cemaat yerleri almıştır.
Mescitler çeşitli nedenlerle (özellikle yangınlar ve depremler sonucu) çok sık yıkılan ve tahribata uğrayan yapılar olduklarından, çoğu kez onarım görerek ya da yenilenerek günümüze gelebilmişlerdir. Bu nedenle onarıldıkları ya da yenilendikleri dönemin bezeme unsurlarını taşımaktadırlar. 17. yüzyıl içinde inşa edilen, fakat farklı dönemlere ait bezeme unsurlarının yer aldığı bir çok mescit yapısı ile karşılaşılmaktadır. Bunların çoğu yakın dönemlere tarihlenmektedirler. Bu nedenle 17. yüzyıl için, bu yüzyılda inşa edilmiş mescit yapılarındaki bezeme unsurları göz önüne alınarak bir üslup birliğinden söz etmek mümkün değildir.
KAPTAN PAŞA CAMİİ TARİHÇESİ
Eyüp Vapur İskelesi karşısında, İskele Caddesi üzerinde, Kızıl Mescit Sokağı karşısında yer alan cami “Çevri Usta”, “Hacı Mahmud”, “Büyük İskele Camii ” adlarıyla da anılmaktadır.
Hadikat’ül-Cevâmi’ye göre “Eyüp İskelesi Mescidinin banisi Gürcü asıllı el-hac Mahmud Ağa’dır ki İbrahim Hân-Zâdeler’in kethüdalık hizmetinde bulunmuştur. Vefatı, Sultan II, Selim saltanatının başlarındadır. 975 (1567) Mescid, Çevri Usta’nın vefatından sonra malından Şehremini Hayrullah Efendi marifetiyle yenilenmiştir. Çevri Usta, Sultan Mahmud Hân Hazretlerinin hazinedarı olup 1235 muharreminin 21. günü (9 Kasım 1819) vefat ederek Fâtih Sultan Mehmed Cami’i şerifi civarında Nakşidil Valide Sultan Türbesi içine defin olunmuştur.(Hadika,s.345)
Mescit üçüncü kez Bahriye Nazın Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa tarafından 1900’de yapılmıştır. Cami kapısı üzerinde bunu belirten dört satırlık kitabe bulunmaktadır. Bu kitabedeki satırlar Şair Refet Efendi’ye aittir. Minare ilk kez bu dönemde eklenerek cami bugünkü haline getirilmiştir. Eskiden ahşap olan cami bu kez kâgir malzemeyle yenilenmiştir. Bu onarım sırasında tamir sebebi ile masrafı artmış ve tamirden sonra Eyyûbi elhac İzzet Efendi adındaki hayırsever mescide minber koymuştur. Mescit, daha sonra Hasan Hüsnü Paşa tarafından şimdiki şekli ile yeniden yapılmış ve bir de minare ilave edilmiştir. Bunu belirten kitabesi cami kapısı üzerindedir. Dört satır halinde hazırlanmış olan kitabe şudur:
Kapûdân-ı hüsn-ü siret Hasan Paşa-yı deryâ-cûd
Bu âli ma’bedi te’sis idüb çün Cennet’ül-me’va
Okundukça… âyeti mihrâb-ü minberde
Hulûs ile du’â-hân ola tâ-kim millet-i beyzâ
Hüdâ banisin ecr ü mükâfat eylesün inşân
Bi-Hakk beyt-i ma’mûr ü becâyı Ka’bet’ül-ülyâ
Nola mihrabına yazılsa Re’fet bu güher târih
Yapdı Ma’bed’ül-envar-ı pür-feyz Hasan Paşa 1318 (1900) (Haskan, s.36)
Caminin altında çeşme vardır. Önceleri cami vakfı olarak kiralanan iki dükkânı ise günümüzde lojman olarak kullanılmaktadır.
Camiye iki taraflı bir merdiven ile çıkılır. Sade bırakılmış kapalı son cemaat yerinin doğu yönünde iki, giriş kapısı yönünde ise bir pencere ile aydınlatma sağlanmaktadır. Batı yöndeki pencereye ait iz belli olmakla beraber bu pencere sonraki bir tamiratta kapatılmıştır. Sağ tarafta ise kadınlar mahfiline girişi sağlayan merdivenler bulunur. Kadınlar mahfili ahşap malzeme ile oluşturulmuştur. Alçak tutulmuş korkuluklar orta kısımda dışa doğru yarım yuvarlak çıkma yapar.
Harime giriş kapısının iki yanında basık kemerli birer pencere mevcuttur. Harim, kare planlıdır. Mihrap, yay kemerli ve iki yanda plastırlarla sınırlandırılmış çok derin olmayan bir niş şeklindedir. Çiçek motifleriyle bezenmiş olup sade bir görünüm arz eder.
Cami içten kubbe, dıştan ise basit bir çatı ile örtülüdür. Kubbe göbeğinde 1318 tarihli bir ayet vardır. Tavan silmesi oymalı tahtalarla süslenmiştir. Kadınlar mahfili de dahil olmak üzere tavan aplike olarak bezenmiştir. Motifler natüralisttir. Bu süslemelerin bir kısmı sökülmüş, bir kısmının da boyası akmıştır. Cami dıştan, hareketli bir saçak ve silmelerin yanı sıra pencere etrafında plastırlarla hareketli bir görünüme sahiptir.
1984-1985’te yapılan istimlakler sonucu cami doğal dokusundan koparılarak tek başına kalmış, Çevri Usta’nın, caminin yakınında olduğu söylenen mezarı hakkında kesin bir bilgi ya da belge mevcut değildir.
RÖLÖVE RAPORU
PLAN ÖZELLİĞİ
Dikdörtgen planlı olan yapı 13.00 mx 8.80 m. Ebatındadır. 2 katlı olan yapı kesme taş duvarlı, kagir bir camii dir. İlk dönemi ile ilgili belge olmayan camiinin ahşap bir mescit olduğu daha sonradan 1900 yılında tekrardan inşaa edilen yapı günümüze gelmiştir.
Camii alt bölümü mevcutta kadınların abdest yeri ile camii görevli lojmanı olarak kullanılmaktadır. Son cemaat ve harim kısmına kuzey cephesindeki 2 kollu ‘I’ formlu merdivenle ulaşılır. Girişte yapı ile uyumsuz olan yakın dönemde yapılmış pvc doğrama rüzgarlık vardır.
Rüzgarlıktan sonra kapalı son cemaat bölümüne girilir. Son cemaat bölümünün sağ köşesinde minare kürsüsü yükselir. Hemen yanında kadınlar mahfiline çıkış sağlayan ahşap merdiven evi vardır. Son cemaat yeri dikdörtgen formlu olup 4.23 m. X 8.80 m. Ebatlarındadır. Tavanı ahşap çıta tanzimlidir. Döşeme sistemi volta döşemedir. Bu sistem üzerine ahşap kaplama yapılmıştır. Duvarlar sıva üzeri boyadır. Duvarlarda kalem işi yoktur. Son cemaat bölümüne kuzey cephesinde, batı cephesinden 1, doğu cephesinden 2’ şer adet pencere açılır. Harime bakan güney duvarında da 2 adet pencere bulunur.
Son cemaate giriş kapısı cephe orta aksındadır. Kapının karşı aksındaki diğer bir kapıdan da harime girilir. Ahşap olan kapılar özgündür.
Harim 7.40 m.x 7.40 m. Ebadında kare planlıdır. Her cepheden 2’ şer adet pencere harime açılır. Ahşap doğramalı pencereler yakın dönemde yenilenmiştir. Harimin içi muazzam bir işçiliğe sahiptir. Dışarıdan kırma çatı olan üst örtünün iç kısmı, harim üstü kubbe ile geçilmiştir. Kubbe iç kısmı muazzam bir kalem işçiliğine sahiptir. Minber ve vaiz kürsüsünde tavandaki kalem işlerini ahşap işçiliğe bırakır. Mihrap minber ve vaiz kürsüsüne göre daha az işçiliklidir. Mihrap nişi yarım daire formundadır ve üst kısmı da yarım daire formu ile kapanır. Mihrap nişi etrafında üzengi seviyesine kadar ahşap sütunçeler yapılmıştır.
Ana sahın döşemesi de son cemaat gibi ahşap kaplamadır. Duvarları çalışma sürecinde tekrardan boyanmıştır. Duvarlarda tavanlardaki zenginliğe karşın sadelik hakimdir.
Zemin kat yukarıda da değinildiği üzere abdestlik ve lojman kısımlarından oluşur. Kadınların abdestliğine kuzey cephesinde merdiven alt kısmından girilir. Lojmana ise güney cephesindeki tek kanatlı demir kapıdan girilir. Demir kapıdan dar ve küçük bir hole geçilir. Hole banyo, mutfak ve iki odanın kapısı açılır. Holün solunda kalan odanın içinden 3. odaya geçilir. Lojmanın hol ile soldaki odaları ayıran kagir duvarı ve abdestlikle arasındaki kagir duvar dışındaki diğer bölücü duvarları özgün değildir. Islak mekan döşemeleri seramik, diğerleri laminat parkedir. Duvar ve tavanlar sıva üzeri boyadır. Tavanlar volta döşemedir.
CEPHE ÖZELLİKLERİ
Kuzey cephe fotoğrafı
Yapı cepheleri kesme taştır. Kuzey cephesi dışında diğer 3 cephenin pencere açıklıkları aynı özelliktedir.
Kuzey cephesi aynı zamanda camii giriş cephesidir. Orta aksında sağ ve soldan tek kollu taş basamaklı merdiveni vardır. Bu merdiven ile yakın dönemde yapılan rüzgarlığın sahanlığına oradan da son cemaat bölümüne ulaşılır. Zemin kat ile birinci kat arasında kat silmesi dolanmaktadır. Köşeler sütun görünümünü vermek için dışarıya doğru çıkarılmıştır.
Cephenin orta aksının 2 yanında biri sağır olma üzere iki adet pencere vardır. Bunlardan minare kürsüsüne yerleştirilen pencere sadece pencere nişi olarak yapılmıştır. Dikdörtgen formlu pencere üst kısmı sivri kemer ile geçilmiştir. Kapı etrafı dikdörtgen söve ile dönülmüştür. Kapı üst kısmındaki yuvarlak kemerli pencere açıklığının üst bölümünde kitabesi vardır (bkz. Kuzey cephe fotoğrafı).
Doğu cephe fotoğrafı
Doğu cephesinde harime ve son cemaate bakan 4 adet pencere vardır. Pencereler 3.89 m. yüksekliğindedir. Alt kısımları açılır kanatlıdır. Üst kısımlarındaki doğramalar sabittir. harime bakan pencerelerin üst bölümü yarım daire kemer ile geçilmiştir. Son cemaate bakan bakan soldaki pencere üst sövesiArap mimarisinde olduğu gibi tam daire formuna sahiptir. Sağdaki pencere yüksekliği 2.54 m. olup dikdörtgen formludur. Üst kısmında arapça kitabesi ve onunda üstünde ‘C’ ve ‘S’ kıvrımlı motifler vardır. 2 pencere arasında sütunçede konulmuştur. Harim ile son cemaat arasında da köşelerdeki sütunçelerden tekrarlanmıştır (bkz. Doğu cephe fotoğrafı).
Zemin katta üst kat pencere akslarında pencereler yerleştiriliştir. Yuvarlak kemerli pencereler 2 farklı ebatta sahiptir. Abdestliğe açılan pencereler 0.97 m. x 1.39 m. ; lojmana açılan pencereler ise 1.16 m. x 1.82 m. ebadındadır. Doğu avlu duvarına yaslanana abdestilkerin üst örtü sistemi doğu cephesine yaslanmaktadır.
Kırma çatı parapet içinden yükselmektedir. Parapetler 85 cm. yüksekliğindedir.
Güney ve batı cepheleri
Güney cephesine harim katından 2 pencere açılmıştır. Zemin kat açıklıkları üst kat pencere açıklıkları orta aksının her iki yanına yerleştirilmiştir. Yakın dönemde kapatılarak değiştirildiği anlaşılan zemin kat pencere boşluk ebatları küçültülmüştür. Zemin katta sol bölümde 2 adet pencere vardır. Sağda lojmana açılan demir kapı ve sağ yanında küçük banyo penceresi vardır.
Zemin kat pencerelerindeki değişiklik dışında cephe kesme taş düzeni, harim pencere özellikleri doğu cephesi ile aynı özelliktedir.
Batı cephesi doğu cephesi ile aynı özelliktedir. Sadece minare kürsüsü nedeni ile son cemaate açılan doğu cephesindeki dikdörtgen formlu pencere burada yoktur. Minare alt kısmında küçük bir çeşmesi vardır.
Minare kesme taştır. Yıkılan minare gövdesi yerine yakın dönemde kurul kararı dönemine uygun olarak kesme taştan mevcut minare yapılmıştır.
YAPIDAKİ BOZULMALAR
Yapı özgün plan şemasını büyük ölçüde koruyarak günümüze ulaşmıştır. Yapıda yapılan yakın dönem değişiklikleri cephelerdeki uyumsuzluk ve kullanılan malzemeler nedeni ile anlaşılmaktadır. Zemin katta kaynaklarda ve eski fotoğraf belgelerinde görülen dükkanlar yerine abdestlik ve lojman gelmiştir. Lojman nedeni ile batı ve güney cephesindeki pencere açıklıkları değişmiştir. Mermer kaplı merdivenler yenilenmiştir. Rüzgarlık bölümü yakın dönemde yapılmıştır.
Pencereler yakın dönemde ahşap doğrama ile yenilenmiştir.
Cephelerde kesme taşlarda ciddi hasarlar vardır. Taşlarda çatlak ve malzeme kaybı ciddi durumdadır. Cephelerde kirlenmeler vardır.
Doğu avlu duvarına bitişik konumlanan abdestliklerin üst örtüsü doğu cephesine yaslanmaktadır ve bu durum camii cephesinin algılanmasına neden olmaktadır.
RESTİTÜSYON RAPORU
Cami günümüze gelinceye kadar birçok kez yenilenmiştir. İlk olarak ahşap sistemde 1567 yılında yapılan camii, 17. Yüzyılda yenilenmiş en son 1900 yılında kagir olarak mevcut durumu ile yapılmıştır. Erken dönemlerine ait elimizde belge olmadığından 1900 yılına ait restitüsyon projesi hazırlanmıştır. Restitüsyon projesi hazırlanırken elimizdeki yazılı ve görsel belgeler ile yapıdaki izlerden yararlanılmıştır.
Buna göre restitüsyonda alınan kararlar şunlardır;
Yapının zemin katında yakın dönem lojman yapısı olarak kullanılan bölümdeki geç dönem bölücü duvarlar kaldırılmıştır. Lojmanın olduğu kısımda yazılı belgelere göre 2 adet dikdörtgen formlu dükkan yapılmıştır (bkz. Restitüsyon plan paftası). Abdestliğin olduğu kısımda 3. Dükkan bölümü olarak restitüe edilmiştir.
Zemin katta batı ve güney cephesinde yakın dönemde kapatılan dükkan vitrin boşlukları özgün durumuna getirilmiştir. Dükkan vitrinleri belge-1 doğrultusunda restitüe edilmiştir.
Kuzey cephesindeki giriş saçağı yerine belge-2 deki fotoğrafta görülen ahşap doğramalı rüzgarlık yapılmıştır.
3. Dükkana yine merdiven altından giriş verilmiştir.
Üst kottaki mevcut pencere düzeni korunmuştur. Sadece belge 1-2 ve 3’ e göre ahşap doğrama sistemi restitüe edilmiştir.
Minare ile ilgili elimizde kesin veriler olmadığından, kurul kararı ile dönem özelliğine uygun yapılan minare formu mevcut hali ile korunmuştur.
Çatı örtüsü kurşun olarak değiştirilmiştir.
Dükkan zemin kaplaması, karo siman kaplama olarak önerilmiştir. Duvar ve tavanlar malzeme raporuna uygun olarak kireç harçlı sıva önerilmiştir.
Harim ve son cemaat bölümü mevcut hali ile korunmuştur. Döşemeleri ahşap kaplamadır. Duvarlar malzeme raporu doğrultusunda kireç harçlı sıva yapılmıştır (bkz. Malzeme raporu).
Avlu duvarına yaslanan abdestlikler ve doğu cephesine yaslanan üst örtüsü kaldırılmıştır.
Tavanlar mevcut durumu ile korunmuştur.
Minber, vaiz kürsüsü ve mihrapta özgün olduğundan projede korunmuştur.
Giriş merdivenlerinin altı mevcutta mermer kaplamadır. Belge 6 ve 1 de görüldüğü üzere sıvalı olan bu bölümler belgeler doğrultusunda sıvalı olarak restitüe edilmiştir.
Belge-1 (dükkan cepheleri)Belge 2 (ahşap doğramalı rüzgarlık görülmektedir)Belge 3 ( kuzey ve doğu cephesi)Belge 4Belge 5Belge 6 (1946 yılı)Belge 7 (1946 yılı)
RESTORASYON RAPORU
Yapı restorasyonu, restitüsyon doğrultusunda yapılmıştır. Buna göre alınan kararlar şunlardır;
Öncelikle yapı cepheleri mekanik yöntem ile (mikro kumlama ) temizlenmelidir. Taşlardaki 5 cm. büyük olan malzeme kayıplarında bu bölgeler çürütme yöntemi ile özgün taşa uygun taş malzeme ile tümlenmelidir. 5 cm.’ den küçük olan malzeme kayıplarına dokunulmamalıdır. Taşlarda tabaka halinde kalkma olan bölümlerde yine çürütme yöntemi ile tümleme yapılmalıdır.
Uygulamada çatı arasına girilmeli, ahşap tavan alttan askıya alındıktan sonra çürüyen tüm ahşap elemanlar aslına uygun malzeme ile değiştirilmelidir. Çatı üst örtüsü restitüyona uygun olarak kurşun yapılmalı ve altına su yalıtımı için keçe kullanılmalıdır.
Yağmur iniş boruları çinko olarak yenilenmelidir.
Tüm doğramalar sökülmeli ve restorasyon projesine uygun olarak 1. Sınıf çam ile yapılmalıdır.
Tavanlarda kalem işlerinin ve ahşapların bozulduğu bölgeler aslına uygun olarak onarılmalıdır.
Kuzey cephesindeki merdiven yan duvarlarındaki mermer kaplama sökülerek kireç harçlı sıva ile sıvanmalıdır.
İç duvarlarda önce boya raspası yapılmalı ve altta kalem işi var ise projelendirilerek restorasyonu uzman kişilerce yapılmalıdır.
Yapı iç duvarlarında sıva raspası da yapılması gereklidir. Cephe taşlarındaki bozulmalar ciddi oranda olduğundan mevcutta tespit edilemeyen var ise çatlakların tespiti için raspa işlemi yapılmalıdır. Çatlaklar konunun uzmanlarınca yerinde değerlendirilmelidir. Değerlendirme yapıldıktan sonra;
*1 cm.’ den küçük kılcal çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapılması önerilir.
*1 ila 4 cm. olan çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapıldıktan sonra paslanmaz çelik çubuklarla dikiş atılmalıdır.
*4 cm.’ den büyük çatlak oluşumlarında ise çatlağın etrafı 20-30 cm. açıldıktan sonra özgün malzemesi ile yeniden örülmelidir.
Ahşap döşeme kaplamaları kontrol edilmeli ve çürüyen kısımlar özgün ahşap malzeme ile yenilenmelidir.
Zemin katta tavanlar sıva raspası yapıldıktan sonra paslanan volta döşeme putrelleri ince zımparalar ile temizlenmeli ve üzerine antipas sürülmelidir.
Yapılarda kullanılan ahşaplar 1. Sınıf çam olmalı, fırınlanmış ve emprenye edilmiş olmalıdır. Mevcutta kullanılacak olan ahşap elemanların üzerine böceklenmelere karşı emprenye sürülmelidir.
Doğu avlu duvarına bitişik konumlanan abdestlikler projede tasarlanmıştır. Mevcutta tuvaleti olmayan camiinin ihtiyacını karşılamak için projede abdestlik altına tuvaletler önerilmiştir. Abdestliğin 2 yanından bodrum kattaki bay ve bayan tuvaletine inen merdivenler çözümlenmiştir.
KAYNAKÇA
ASLANAPA; Oktay : Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1983
Ayvansarayi Hüseyin Efendi, Ali Satı Efendi, Süleyman Besim Efendi: Hadikatü’l Cevami, Haz. Ahmed Nezih Galitekin, İstanbul 2001
(ELDEM)Halil Edhem: Nos Mosquees de Stamboul, İstanbul 1934
HASKAN; Mehmet Mermi: :Eyüp Tarihi I, İstanbul 1993
Müler-Wiener; Wolfgang : İstanbul’un Tarihsel Topografyası, Çeviren Ülker Sayın, İstanbul 1997.
ERDOĞAN; Esra Güzel : “Kaptan Paşa Camii”T.T.V.D.B.İ.A.,C. 5, İstanbul 1994
ÖZ; Tahsin : İstanbul Camileri, C.ll, 8.İstanbul 1964
TOZUN; Aylin : XVI.Yüzyıl İstanbul Mescitleri, M.S.G.S.Ü.Sos. Bil.Ens.San.Tar.Ana Bil.Dalı, Türk İslam Sanatları Programı Yayımlanmamış Y.Lis.Tezi, İstanbul 2002.
ÜSTÜN; Ayşe : Osmanlı Arşivindeki İstanbul Cami ve Türbelerinin Tamirleriyle İlgili Belgeler, D.E.Ü. Sos.Bil.Ens. İsl.Tarihi ve San. Ana. Bil. Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2000
İSTANBUL MESCİTLERİNİN MİMARİ GELİŞİMİ(15.16.17.YY)
yüzyılda İstanbul’da inşa edildiği tespit edilebilmiş olan 74 adet mescitten 8 külliye mescidi, mimari özellikleri bakımından özgünlüğünü koruyarak günümüze gelebilmişlerdir. 34 adet bağımsız ve tekke mescidi ise zaman içinde çeşitli tamirler ve yenilenmeler sonucu büyük ölçüde özgün karakterlerinin yitirmişler, daha geç dönemlerin mimari ûsluplarını günümüze taşıyarak gelmişlerdir. Bugün, geriye kalan 32 mescitten birçoğunun yerini dahi tespit etmek mümkün değildir. Bu mescitlerden tekke ve bağımsız mescitler grubuna girenlerin tamamına yakının, dikdörtgen ya da kareye yakın dikdörtgen olan, plan şemalarını korumuşlardır. Ancak bazılarının 17. yüzyılda İstanbul şehrinin yapılaşmasındaki yoğunluğun arasında sıkışıp kalarak planlarının zorunlu bir deformasyona uğradığı görülür. Bu açıdan farklılık yaratan mescitlerin dışında kalanlar, özgünlüklerini büyük ölçüde koruyarak günümüze gelebilmiş olan Sinan mescitlerinin plan şemalarıyla benzerlik gösterirler.
Gerek 17. yüzyıl İstanbul mescitleri, diğer dönemlerde inşa edilen mescitler gibi zaman içinde en çok tahribata (özellikle yangın ve depremler gibi doğal afetler sonucu) ve değişime uğrayan yapı tipleri olmuşlardır. Her iki dönemde de mimari karakterlerinin ve plan şemalarının fazlaca değişmeden günümüze gelebilen az sayıdaki örnekleri karşılaştırıldığında, planlarının yanı sıra örtü sistemlerinin (ki bunlar düz ahşap tavanlı ve kiremit örtülü kırma çatılardır) ve duvar örgülerinde kullanılan yapı malzemelerinin benzerlikleri dikkati çeker. Kare (Davud Ağa, Ahmed Çelebi ve Defterdar mescitleri) ve dikdörtgen (Mimar Sinan ve Sokullu) planlı Sinan mescitlerinin moloz taş (Davud Ağa, Hacı Hamza, Ahmed Çelebi), taş ve tuğla (Sokollu ve Mimar Sinan mescitleri, kesme taş (Defterdar ve Hasan Çelebi mescitleri) duvar örgüler 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde de karşımıza çıkmaktadır, örneğin Arapkapısı, Tuti Abdüllatif ve Kadirihane Mescitleri moloz taş duvar, Sirkecibaşı ve Yalıköy Mescitleri taş ve tuğla duvar, Bayrampaşa Külliyesi ve Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi Mescitleri ise kesme taş duvar örgülüdür.
Sinan ve 17. yüzyıl mescitlerinde genel olarak alt pencereler dikdörtgen açıklıktı ve taş söveli, üst pencereler ise kemerli ve alçı şebekelidir.
Genelleme yapıldığında diğer bir ortak özellik, minarenin yapıdaki konumudur. Yine Sinan mescitlerinde son cemaat duvarının bir ucunda ya da kütleden uzak, avlu kapısı yanında bulunan minare, 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde farklı bir konumda değildir. Anadolu Selçuklu çağının minareli taç kapılarını hatırlatan avlu kapısına bitişik minare uygulaması 17. yüzyılda inşa edilen Tulumcu Hüsam Mescidi’nde de minarenin giriş kapısı üzerine yerleştirilmesi ile tekrarlanmıştır. Sinan mescitlerinden Sokullu Mescidi’nin açık merdivenli “minber minare “sinin bir benzeri olarak, 1614 tarihli Arabacılar (Hoca Halil Attar) Mescidi’nin ilk minaresi gösterilebilir.
Sinan mescitlerinde son cemaat yeri, cephede beş ya da dört, yanlarda iki açıklıklıdır. Son cemaat yeri ile harimi ayıran duvarın merkezinde kapı ve iki yanında birer pencere bulunmaktadır. Kapı merkezden sağa kaydırılmış ise, yanındaki iki pencere arasında bir son cemaat yeri mihrabı yer alır Bu düzeni 17. yüzyılın ilk yansına tarihlenen Defterdarburnu Mescidi’nin son cemaat yeri duvarında görülür. Ancak 17. yüzyılda inşa edilen mescitlerde son cemaat yeri, harim bölümünden çalınarak ya da kapalı mekanın giriş cephesine sonradan ilave edilerek yapılmıştır.
Klasik dönem Sinan mescitleri ile 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinin mimari açıdan karşılaştırılmasında, bazı farklılıkların dışında genel olarak klasik dönem ve onu takip eden 17. yüzyıl boyunca bu yapı tipinin benzer mimari özelliklere sahip olduğu ve herhangi bîr tipolojik gelişim göstermediği sonucuna varılabilir.
yüzyıl Sinan yapıları, padişah, Valide Sultan ve sadrazamlar tarafından şehrin önemli mevkilerine cami ve külliyeler olarak inşa ettirilirken, bu asrın sonlarına doğru devlet bütçesinin zaafı, mimari alanda da etkili olmuş ve duraklama hissedilir bir şekilde belirmiştir. 17. yüzyıl ise, bu etkilerin en çok hissedilen asrı olmuş, büyük dini yapılar hemen hemen (Sultan Ahmed ve Yeni Camii gibi istisnalar dışında) hiç bir örnek veremez duruma gelmiştir.
Bu yüzyıl içinde, Fatih dönemi İstanbul’unun iskan sahaları yoğunlaşma ve dolayısıyla da gelişme göstermektedir. Yeni semtler ve mahalleler oluşmakta, şehir metropolünden uzaklaşmalar izlenmektedir. Bu yeni mahalleler sivil yapı gelişimlerini sürdürürken, günlük dini ibadetin uzak semtlerde kalan büyük camilerden ziyade yeni oluşan mahallelere daha küçük ölçekli ibadet yapılarının yapılmasını teşvik etmiştir.
Özellikle bağımsız mescitler (Mahalle mescitleri) sivil mimariyi örnek almış, semt sakinin ibadet için başvurduğu, adeta evlerinin oda ve sofası gibi, sakıflı bir görüntü sergilemişlerdir. Yapıların semtlerde imkân bulduğu yer ölçüsünde, yolların kesiştiği köşelerde veya mahalle ortalarındaki alanlarda, fakat çok kere de sivil yapı blokları arasında inşa edilmişlerdir. Bütün bu unsurlar bize, mescit yapısının sivil mimari ile en sıkı biçimde bütünleşen ve kaynaşan bir dini yapı tipi olduğunu kanıtlamaktadır.
Ancak külliye mescitleri, ihtiva ettikleri işlevsel yapılar topluluktan ve banilerinin sadrazam, vezir, hanım sultan gibi kimseler olmaları sebebiyle bağımsız ve tekke mescitlerinden daha muntazam ve kaliteli bir mimari sergilemektedirler. Tekke mescitleri ise özellikle 17. yüzyılda bağımsız mescitlerin dönüştürülmesi ile oluştuklarından, onlarla aynı özellikleri gösterirler.
Mescitlerin yapı malzemeleri de, adeta bu yapısal etkinliğin değişmez bir normu olarak ortaya çıkarlar. 16. ve 17. yüzyıllarda bağımsız ve tekke mescitlerinde genelde moloz taş, taş-tuğla tekniği yaygın olmasına karşın, külliye yapılarında istisnasız kesme taşın kullanıldığı görülür. Çatı örtüsü yüzyıllar arasında benzerlik gösterirken 16. yüzyıldaki mescit yapılarında görülen direkli son cemaat yeri, 17. yüzyılda ortadan kalkmış bunun yerini harim kısmı bölünerek ya da yakın tarihlerdeki onarımlarda sonradan eklenen, genelde ahşap bir kısım olarak ilave edilen, son cemaat yerleri almıştır.
Mescitler çeşitli nedenlerle (özellikle yangınlar ve depremler sonucu) çok sık yıkılan ve tahribata uğrayan yapılar olduklarından, çoğu kez onarım görerek ya da yenilenerek günümüze gelebilmişlerdir. Bu nedenle onarıldıkları ya da yenilendikleri dönemin bezeme unsurlarını taşımaktadırlar. 17. yüzyıl içinde inşa edilen, fakat farklı dönemlere ait bezeme unsurlarının yer aldığı bir çok mescit yapısı ile karşılaşılmaktadır. Bunların çoğu yakın dönemlere tarihlenmektedirler. Bu nedenle 17. yüzyıl için, bu yüzyılda inşa edilmiş mescit yapılarındaki bezeme unsurları göz önüne alınarak bir üslup birliğinden söz etmek mümkün değildir.
KAYNAKÇA
ASLANAPA; Oktay : Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1983
Ayvansarayi Hüseyin Efendi, Ali Satı Efendi, Süleyman Besim Efendi: Hadikatü’l Cevami, Haz. Ahmed Nezih Galitekin, İstanbul 2001
(ELDEM)Halil Edhem: Nos Mosquees de Stamboul, İstanbul 1934
HASKAN; Mehmet Mermi: :Eyüp Tarihi I, İstanbul 1993
Müler-Wiener; Wolfgang : İstanbul’un Tarihsel Topografyası, Çeviren Ülker Sayın, İstanbul 1997.
ERDOĞAN; Esra Güzel : “Kaptan Paşa Camii”T.T.V.D.B.İ.A.,C. 5, İstanbul 1994
ÖZ; Tahsin : İstanbul Camileri, C.ll, 8.İstanbul 1964
TOZUN; Aylin : XVI.Yüzyıl İstanbul Mescitleri, M.S.G.S.Ü.Sos. Bil.Ens.San.Tar.Ana Bil.Dalı, Türk İslam Sanatları Programı Yayımlanmamış Y.Lis.Tezi, İstanbul 2002.
ÜSTÜN; Ayşe : Osmanlı Arşivindeki İstanbul Cami ve Türbelerinin Tamirleriyle İlgili Belgeler, D.E.Ü. Sos.Bil.Ens. İsl.Tarihi ve San. Ana. Bil. Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2000
Kaşgarî Mürteza Efendi Tekkesi’nin Rölöve-Restitüsyon-Restorasyon Raporu
KAŞGARÎ TEKKESİ TARİHÇESİ
Eyüp Merkez Mahallesi, İdrisköşkü/Karyağdı mevkiinde, Hüsam Efendi Sokağı ile Karyağdı Sokağı’nın arasında yer almaktadır.
Tekkeler genelde İslâm, özelde tasavvuf düşüncesinin; anlayış ve terbiyesinin hem teorik hem pratik bakımdan işlendiği, halka da sunulduğu mekanlardır. Gündelik hayatın sıkıntıları içinde bunalan insanlar, buralara gönül dünyâlarını, ruhlarını dinlendirmek için gelirler, aradıkları huzur ve rahatı bularak manevi doyuma erişirlerdi. Böylece tekkelerde bulundukları süre içinde insanlar, hem boş zamanlarını en güzel şekilde değerlendirirler; hem de sıkıntılarını atarak ferahlamış olurlardı. (Kazıcı, s.29)
Her tarikat kendi anlayışını halka ulaştırmak için tekkesini kurmuş böylece, tarikatlarla birlikte İslâm dünyasının hemen her tarafında tekkeler daha yoğun bir şekilde görülmüştür. Hatta aynı mahallede birbirlerine yakın mesafelerde onlarca tekke inşâ edilmiştir. Kâşgarî, Hatûniye, Karyağdı tekkeleri Eyüp’te aynı mahallede kurulmuş olan tekkelerin sadece birkaç tanesidir.
Devlet ricalinden Tersane Emini Yekçeşm Hacı Mürteza Efendi (1747) tarafından Nakşibendiyye’ye bağlı bir cami-tekke olarak tesis edilmiştir. Cami-tevhidhane, harem, selâmlık, derviş hücreleri, şadırvan, kuyu ve sair müştemilattan oluşan tekkenin inşaatı 1744’te başlamış, 1745’te sona ermiş, postuna evvelce Eyüp’teki Kalenderhane (Özbek) Tekkesi’nin şeyhi olan Kaşgârlı Hâce Abdullah Nidaî Efendi(1688-1760/61) oturmuştur.(Tanman,s.475)
Kuruluşunu izleyen yüzyıllarda Kaşgârî Tekkesi çeşitli eklerle donatılmış, yapıları onarılmış ve yenilenmiştir. Bu meyanda Kaşgârî Abdullah Efendi’nin 1760/61’de vefatını takip eden yıllar içinde kabri üzerine türbe inşa edildiği, III. Selim tarafından 1790’da vefat eden 3. postnişin Şeyh İsa Geylanî(1699-1790)için diğer bir türbe yaptırdığı, cami-tevhidhanenin muhtemelen 19. yüzyılın 2. çeyreği içinde harem, selâmlık ve diğer bölümlerin aynı yüzyılın 2. yarısı içinde yenilendiği, tekkenin mensuplarından Sürre Emini Hacı Ahmed Bican Paşa
Eyüp (tarihi bilinmemektedir)Eyüp sahil yolu (tarihi bilinmemektedir)
tarafından 1873’te diğer bir kuyunun vakfedildiği bilinmektedir (Tanman, s.475) Vakıflar eliyle cami-tevhidhane ile türbelerin 1967’de, harem-selâmlık kesiminin de 1988’de tamir ettirildiği tespit edilebilmektedir. 1925’ten sonra cami-tevhidhane yalnızca cami olarak kullanılmış, tekkenin şadırvan avlusunda bulunan ve kullanılmadığı için harap olan bir takım ahşap bölümler (derviş hücreleri vs.)1962’de çökmüştür. (Tanman,s.475)
Kuruluşundan kapatılışına kadar Nakşibendiyye tarikatına bağlı kalan Kaşgârî Tekkesi’nin ayin günü Hankâhname, Asitâne ve M.Cevâmi‘ de cuma, M.Tekâyâ‘da ise perşembe olarak kayıtlıdır.
Nakşibendîliğe bağlı olan Kaşgarî Tekkesi “Mürteza Efendi Tekkesi” ve “Kâşgarî Şeyh Nidaî Abdullah Efendi Tekkesi” adları ile de tanınmakta, Haliç manzarasına hâkim olan yapı, son yıllarda onarım geçirmiş bulunmaktadır. Nakşibendîliğe bir hac yolculuğu sırasında Mekke’de Ahmed Yekdest tarafından dahil edilen Şeyh Yekçeşm el-Hac Mürteza Efendi (ö. 1753) tarafından 1158/1745-46’da tesis edilmiştir. Gerçek adı Ahmed Carullah Cüryanî olan Ahmed Yekdest’in Mekke’de Nakşibendîliğin Müceddidî kolunu temsil eden Hintli şeyhlerden olduğu bilinmekte, dolayısıyla Kaşgarî Tekkesi’nin, yine Eyüp’te bulunan Şeyh Murad Tekkesi ile beraber Müceddidî kolunun İstanbul’da belli başlı yayılma merkezlerinden olduğu anlaşılmaktadır.(Tanman, s.479) Tekkeyi kuran Mürteza Efendi’nin önemi inkâr edilemez ise de, Kaşgar’dan 17. yy’da İstanbul’a gelen, İstanbul daki faaliyetlerinin başlangıcında Müceddidî koluna mensubiyeti şüpheli olan ve tekkeye adım veren Şeyh Abdullah Nidaî Kaşgarî (ö. 1760) asıl kurucu olarak kabul edilebilir. Önceleri Eyüp’teki Kalenderhane Tekkesi’nin şeyhliğini üstlenen Abdullah Nidaî, kalender hayatının katı kurallarına, özellikle de mücerredlik (bekârlık) erkânına uymak istemediği için bu görevden ayrılmak zorunda kalmıştır. Doğu Türkistan kökenli olduğundan İstanbul’a gelir gelmez aynı bölgeden olan dervişlerin toplandığı Kalenderhane Tekkesi ile bağlantı kurduğu anlaşılmaktadır.
Kalenderhane Tekkesi ile Kaşgarî Tekkesi’nde birbirinden oldukça farklı tasavvufi telakkilerin egemen olduğu hemen fark edilir. Kalenderhane Tekkesi Nakşibendîliğin Kalenderîlikle karışmış bir biçimini, Kaşgarî Tekkesi ise aynı tarikatın sıkı kurallarla donatılmış dinamik bir yorumunu temsil edegelmiştir. Zâkir Şükrî Efendi, Kaşgarî
Eyüp Feshane-i Amire (tarihi bilinmemektedir)
Tekkesi’nin, kumlusundan tarikat faaliyetlerinin yasaklandığı 1925’e kadar postuna geçen şeyhlerin listesini vermektedir. 19. yy’ın sonlarında tekkenin şeyhliğini üstlenen Mehmed Aşir Efendi’nin (ö. 1903) Meclis-i Meşâyih’in üyelerinden olduğu bilinmektedir. Zâkir Şükrî Efendi’nin verdiği listeye Şeyh Bahaeddin Efendi (ö. 1918) ile Cumhuriyet döneminde tekkenin harem dairesinde ikamet etmeyi sürdüren Seyyid Abdülhakim Arva-sî’yi (ö. 1943) eklemek gerekir. Aslmda ilmiye sınıfından olan, Güneydoğu Anadolu kökenli Abdülhakim Arvasî 1919’dan itibaren Süleymaniye Medresesi’nde tasavvuf dersleri vermiş, 1931’de, Menemen Olayı’nın üzerine, tekkede gizli ayinler tertip ettiği gerekçesi ile polis tarafından tutuklanmış, ancak kısa bir süre sonra beraat etmiştir.(Tanman s.478)
Tekkenin Kurucusu Murtazâ Efendi:
Devletteki görevinin yanı sıra, başta Kaşgarî Tekkesi olmak üzere, bir çok hayır kurumunun kurulmasında katkıları olan önemli bir şahsiyettir. Bu hayır işlerine başta kızı ve hanımı olmak üzere yakınları da iştirak etmiş ve güçlü bir vakıf müessesesi oluşturmuşlardır. Kurdukları Kâşgarî Tekkesi iki asrı aşkın bir zamandır hâlâ varlığını korumaktadır.
Murtazâ Efendi’nin Tersâne-i âmire emîni, cizye muhasebecisi olarak görev yaptığını, İstanbul’da Mahmutpaşa’da Veli Câmii yakınında ikamet ettiğini bizim için birinci elden kaynak olan vakfiyeden öğrenmiş oluyoruz. Murtazâ Efendi ilmiyeden yetişmiş, muhasebecilik gibi hesap işleri alanında yüksek görevlere getirilmiştir. Murtazâ Efendi Tersâne emîni olarak görev yapmıştır. Osmanlı Devleti’nde böyle bir vazifede bulunan kişiye tersâne veznesinden çıkan paranın yüzde onu maaş olarak ödeniyordu.
XVIII. yüzyılda kurulan Kâşgarî Dergâhı ile ilgili en önemli kaynaklardan biri, bu tekkenin kurucusu Murtazâ Efendi’ye ait vakfiyedir. Vakfiyenin tamamında Murtazâ Efendi, eşi Behri Hatun, kızı Selime Hanım’ın vakfettiği mülkler sıralanmıştır. Söz konusu vakfiyenin kısa bir bölümünde Kâşgarî Dergâhı’na yer verilmiştir.
Tekkenin yapımına 1157/1744’de başlanmış, 1158/1745’te bir sene içerisinde tev-hidhâne ve şeyhin evinden ibâret olan kısmı tamamlanmıştır.(9) Bu iki bölüm günümüzde mevcuttur. 1159/1746’da Tekkenin bânisi Murtazâ Efendi tarafından tekke vakfedilmiştir.(10) Gördüğü bir rüyâ üzerine, tekkeyi ve yanındaki câmiyi Nakşbendiyye tarîkatı müntesiplerine verilmesini şart koşmuştur. (Ayvansarayi, s.260)
Vakfiyeden edindiğimiz bilgilere göre kuruluşu itibariyle tekkede beş oda, tekkeye ait bir mescid, fakirlerin yemek yiyebileceği büyük bir oda ve helâ bulunmaktaydı. Bir odanın şeyhe, dört odanın da tekkenin dervişlerine tahsis edilmesi şart koşulmuştur. Vakfiyede dört odanın dervişlere tahsis edilmesi istendiğinden tekkede şeyhin haricinde dervişlerin de
barındıkları anlaşılmaktadır. İlgili bir arşiv belgesinde, XIX. yüzyılın ortalarında tekkede kalan şeyh ve dervişlerin isimleri açıklanmıştır.(Çetin, s.296)
Vakfiyede ifade edildiği gibi tekkede kalan bu dervişlerin yemek ve barınma ihtiyaçları tekkenin vakfından karşılanıyordu. Çünkü vakfiyede sırf yemek masrafları için günlük otuz akçe ayrılması istenmektedir. Barınma ihtiyacının da temin edilmesine yönelik olarak, vakfedilen beş odadan dördü, dervişlerin ikamet etmeleri için tahsis edilmişti. Bunun yanında şeyhin, imamın, müezzinin, aşçının, hademenin vb. tekkede görev alan vazifelilerin günlük ücretleri de yine tekke vakfından karşılanıyordu. Bütün bu giderlerin temin edilmesi için Murtazâ Efendi, İstanbul’un ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde mülkler vakfetmişti. Vakfedilen akârlar kiraya verilmekte ve kira gelirleriyle, Kâşgarî Tekkesi ve Rûmeli’de Silistre kasabasına bağlı Baylar Kö-yü’nde yaptırdığı câmi ve mektebin ihtiyaçları karşılanmaktaydı. Murtazâ Efendi’den sonra kızı Selime Hanım ve eşi Behri Hatun da çeşitli akarlar vakfetmişler. Kendilerine âid vakfı Murtazâ Efendi’nin vakfına dâhil etmişlerdir.
Kısaca Murtazâ Efendi’nin vakfı, eşi ve kızının vakıflarının da buraya ilhak edilmesiyle daha da güçlenmiştir. Murtazâ Efendi’ye âid vakfiye 105 varaktan ibarettir. Eşi Behri Hatun, kızı Selime Hanım’ın vakfiyesi de buna dâhildir. Türkçe, sâde bir dille yazılmıştır. Vakfiyede üzerinde durulan hususlardan biri vakfın nesilden nesile intikali ile devamının sağlanmasıdır. Tekkenin girişindeki kitâbeden de anlaşıldığı gibi, Kaşgarî Tekkesi, kuruluşundan tekkelerin kapatıldığı tarihe kadar Nakşibendiyye tarikatına bağlı olarak faaliyetlerini yürütmüştür.(Çetin, s.297) Vakfiyede tekkenin, Nakşbendiyye müntesiplerine âit olduğu şu ifadelerle vurgulanmıştır. “….Medîne-i Eyyüb el- Ensâ-ri’de binâ ve ihyâ eylediğim zâviye-i latîfe-i Nakşbendiyye fukarasına meşruta….” (Vakfiye, vr. 13b)
Tekkede, camide ve mektepte imâmet, hitâbet ve hoca olarak görevini ifa edenler vefat ettiğinde, bu vazifelere tâyin edilen kişilerin, vakfın mütevellisinin de uygun bulduğu Kur’ân tilâvetine ve İslâmî ilimlere vâkıf kişilerden seçilmesini istenmiştir.(Çetin, s.297)
Yani işin ehli olan kimselere vazife verilmesi istenmiştir. İlgili vakfiye kaydı: “… İmâmet ve hitâbete ve hocalığa mutasarrıflar fevt oldukta mücevvid ve tilâvete kâdir ve şerâît-i İslâmiyyeye ârif müstahik ve muhtâr cemâat evlâdları bulunur ise mütevelli arzı ile evlâdına tevcîh oluna. Müstahik olmayan evlâdına verilmeyip müstehik olan kimselere verile….”(Vakfiye, vr. 19b,20a)
Murtazâ Efendi hayatta olduğu sürece vakfın tevliyetinin kendisinde, vefatından sonra ise neslinden gelen kişilere âid olmasını şart koşmuştur. (Vakfiye, vr. 17b-19b)
Vakfiyede ev, tarla, arsa gibi gayr-i menkullerin satılmamak şartıyla kendisinden sonra gelen mirasçılara bırakılması “ev-lâd-ı evlâd-ı ..batnen ba’de batnin meşruta ola” diyerek vakfın devamlı olarak kuşaktan kuşağa intikal etmesi istenmiştir. Bahsi geçen şartlarda azaltma, çoğaltma, değiştirme vs. bütün bunların hepsinin kendi üzerinde olduğu, ifade edilmiştir. (Vakfiye, vr.20a-b,21a)
Vakfiyenin ikinci bölümünde Murtazâ Efendi’nin İstanbul ve Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki vakıf ve akaratına yer verilmistir. Murtaza Efendi, ayrıca Silistre kasabasına bağlı Baylar denilen yerde bir câmi, bir mektep vakfetmiştir. ( Vakfiye, vr. 27a)
Tespit edebildiği kadarıyla, Murta-zâ Efendi 51 ev, 1 yalı, 5 yahudihâne, 1 mes-cid, 1 câmi, 1 tekke, 1 mektep, 2 hamam, 22 oda, 480 akçe kira geliri, 10 bin kuruş, 1 gümrükhâne, 1 bakkal dükkanı, 1 berber dükkanı, 1 hallaç dükkanı, 1 manav dükkanı, 1 dükkan, 1 ticârethâne, tatlı su gelirleri, balıkçı mahzenleri vakfetmiştir.(Çetin, s.298)
Kızı Selime Hanım ise, 2150 kuruş vakfetmiş ve bununla İstanbul’un çeşitli yerlerinde 7 ev, 4 dükkan alınmıştır. Eşi Behri Hatun ise, 6000 kuruş vakfetmiş bunun 5550 kuruşu ile günlük 30 akçe kira getiren 23 ev alınmıştır. Vakfedilen evlerde genelde altlı üstlü odalar, sofa, kiler, mutfak, hamam, helâ, su kuyusu, ahır, avlu, ambar,ocak, mahzen, bahçe, köşk, odunluk, hol, geniş salon, mağsel, meyveli meyvesiz ağaçlar, su kuyuları gibi unsurlar bulunuyordu. Vakfedilen mülkler genelde Eyüp olmak üzere İstanbul’un çeşitli semtlerinde yer almaktadır.
Vakfiyedeki bilgiler ışığında Murtazâ Efendi’nin vakfettiği mülkleri ve yapılacak harcamalar şu şekildedir:
Vakfiyede yer alan Kâşgarî Tekkesi ile ilgili bölümde de tekkede imâm, müezzin, kayyım, hademe aşçı vs. olarak görev üstlenen kişilere ne kadar yevmiye verileceği, bilhassa vefât eden şeyhin yerine tâyinin nasıl yapılacağı, tekkenin masrafları için ne kadar meblağ ayrılacağı, vakfedilen akâr ve mülklerin neler olduğu, tek tek açıklanmıştır(Çetin, s.299).
Vakfiyeye göre tekkede görev alan kişilere ve tekkenin masraflarına ödenmesi gereken meblağlar:
Murtazâ Efendi Vakfı’ndan Tekkenin Personeline Ödenecek Meblağ
Görevli Yevmî akçe
Şeyh 10
İmâm- Hatip 4
Müezzin-Kayyım 4
Aşçı 3
Hademe 2
Vakıf Mütevelli 4
Katip 2
Câbî 3
Râh-ı âbî (su yolcusu) 2
Toplam 9 kişi 34 Akçe
Murtazâ Efendi Vakfı’ndan Tekkenin İhtiyaçları İçin Ödenecek Meblağ
Tekkenin İhtayaçları Yevmî akçe
Yemek Masrafları 30
Revgan-ı Zeyt, Mum 3
Toplam günlük 67
Tekkenin İhtayaçları Senevî akçe
Mefruşat meblağı 1000
6 Okka Mum-ı asel ….
Toplam senelik 1000
Kâşgarî Tekkesinin Mimarisi
TEKKE PARSELİ İÇİNDE YER ALAN YAPILAR
XVIII. yüzyılda kurulan Kâşgarî Dergâhı adını, tekkenin ilk şeyhi Abdullah Nidâî’nin memleketi olan, bugün Çin idaresinde bulunan Doğu Türkistan’ın merkezi Kâşgar’dan almaktadır. Dergâh, Eyüp semtinde, İdris Köşkü mevkiinde Hüsam Efendi Sokağı ile Karyağdı Sokağı’nın arasında bulunmaktadır. Dergâhın her iki sokak yoluna açılan avlu kapıları bulunmaktadır. Tekke, tarihî, manevî özelliğinin yanında, Haliç’e bakan yamaçta yer alması bakımından doğal güzelliği ile de dikkat çekmektedir. Tapu kayıtlarındaki bilgilere göre, 43 pafta, 35 ada, 2 parsel üzerinde 2001 m2 alanı kaplar. Tekkenin faal olarak kullanılan alanı fazla büyük değildir.
Tekke ahşaptan yapıldığı için zamanla çürüme ve yıkılmalar olmuş, varlığını koruması için birtakım onarımlar geçirmiş fakat tamiratlarla tekkedeki müştemilâtın kendine özgü hali kaybolmuştur. Bu yapılan onarımlarla orijinal hâli korunamamış olsa bile, on beş, yirmi yıl öncesine nazaran daha bakımlıdır. Tekkenin avlusunda yer alan derviş hücreleri ve ahşap misafirhane haricinde tekkede yer alan diğer ek yapılar bugün mevcuttur.
Tekkelerin kapatıldığı 1925 tarihinden sonra tekkedeki bu faaliyetler durmuş, sadece câmi kullanıma açılmıştır. Günümüzde hâlen camisi kullanıldığı için, halk nazarında daha çok “Kâşgarî Câmii” olarak bilinir.
Câmi-tevhidhâne tek katlı, bitişikte yer alan harem-selâmlık bölümü iki katlıdır. Tekkenin asıl öğelerinden biri harem- selâmlık kısmıdır. Dış görünüm olarak normal bir ev gibidir. Fakat asıl fonksiyonları bakımından normal bir evden farklı unsurlardan oluşur. Kâşgarî Tekkesi’nde ahşaptan önü revaklı odaların sıralamasıyla meydan gelen derviş hücreleri vardı. Tekkenin avlusunda yer alan ve 1925’ten sonra, uzun süre kullanılmadığı için harabe olan bu derviş hücreleri 1962’de çökmüştür. Daha sonrasında ise tamamen yıkılan derviş hücrelerinin yerinde, bugün cami derneğinin kullandığı sonradan yapılan bir oda ve ağaçlık bir alan bulunmaktadır. Kâşgarî Tekkesi’nde muhtemelen tekkeye gelen misafirlerin ağırlandığı iki katlı misafirhane (köşk) bugün mevcut değildir.
Tekkenin dışındaki kişilerin veya mahalle sakinlerinin faydalanabilmesi için hayır amaçlı olarak yapılan Kâşgarî Tekkesi’nin doğu ve batı giriş yönlerindeki duvarlarında iki çeşme yer alır. Üzerinde herhangi bir kitâbesi olmadığı için çeşmelerin ne zaman kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.
Bazı tekkelerde abdest almak için yapılmış şadırvanlar vardır. Kâşgarî Tekkesi’nin ilk inşâ edildiği dönemde yapıldığı tahmin edilen şadırvan mevcuttur. Fotoğraflarda görülen şadırvanın dış kısmını örten camekânın yerine beton atılmıştır. Şadırvan, eski halinden bugün oldukça farklıdır.
Tekkelerde su ihtiyacı sadece çeşmelerden karşılanmıyordu; suyun her zaman rahatlıkla temin edilmesi için açılmış kuyular da vardı. Kâşgarî Tekkesi’nde günümüzde kullanılan kuyu vardır. Bu kuyu tekke mensuplarından Sürre emîni Hacı Ahmed Bican Paşa tarafından 1873’te vakfedilmiş-tir.(20) Üzerinde talik hatla şu ifadeleri içeren bir kitâbe bulunmaktadır: “Sürre-i Hümâyûn Emîni sâbık es- Seyyid Hacı Ahmet Bican Paşa’nın ruhu içun fatiha fi sene 1290 13 Sefer (1873).”
Ayıca, Ahmed Bican Paşa 22109 kuruş vakfetmiş ve tekkede her yıl Recep ayında “Mirâc-ı Nebî” okunmasını istemiş, Bu iş için tekkenin şeyhine 500 kuruş verilmesini istemiştir.(21)
Tekkede Ahmed Bican Paşanın lahdinin yanında merdivenlerle çıkılan Abdullah Kaşgari’nin türbesine göre biraz daha yüksek konumda yer alan İsa Geylânî’nin türbesi vardır. Bu türbenin Hadîkatü’l- Cevâ-mî, Sefîne-i Evliyâ,(22)gibi klasik kaynaklarda Osmanlı padişahlarından III. Selim tarafından yaptırıldığı ifâde edilmektedir. Türbede Îsâ Geylânî’ye âid olan tek bir ahşap sanduka bulunmaktadır. Tekkenin diğer türbesinde Abdullah Kâşgarî ile oğlu Ubeydullah Efendi’ye ait iki lahit bulunmaktadır. Merdivenlerden inilerek ulaşılan bu türbenin, eski hali bugünkünden oldukça farklıdır. Sonraki yıllarda tamir edilen türbe, her onarımdan sonra orijinalliğini kaybetmiştir.
Cami-Tevhidhane, Harem, Selâmlık ve Mutfak
Tekke cami-tevhidhaneyi barındıran güney-doğu kesimi tek katlı, diğer bölümlerin yer aldığı batı kanadı ise iki katlı olarak inşa edilmiştir. Cami-tevhidhane ile harem/selâmlık üst katta yer almaktadır. Cephe oranlarından ve mimari detaylardan 19. yüzyılın 2. çeyreğinde son şeklini aldığı anlaşılan cami-tevhidhane kıble ekseninde, aynı sebeplerden ötürü daha geç bir döneme (19. yüzyılın 2. yarısına) tarihlendirilen harem/selâmlık/mutfak grubu ise cami-tevhidhane ile yaklaşık 45 derecelik açı teşkil edecek şekilde kuzey-güney doğrultusunda uzanmaktadır. Planda da izlenebileceği gibi bu yüzden yekdireğine bitişik olan bu bölümler arasında üçgen planlı taşlıklar ve belirli hiç bir geometrik tanıma girmeyen sofalar, yamuk planlı depolar ortaya çıkmıştır.(Tanman, s.476).
Minare, hamam ve mutfağın kuzey duvarı dışında bütün diğer bölümler ahşaptır. 20 cm. kalınlığındaki duvarlar içerden bağdadî sıva, dışarıdan ahşap kaplama ile donatılmış, çatı alaturka ve Marsilya tipi kiremitlerle örtülmüştür. Bütün kapı ve pencereler dikdörtgen açıklıklıdır.
Cami-tevhidhane 8.5 x 3 m.lik kapalı bir son cemaat yeri ile 8.5 x 8.5 m.lik bir harimden meydana gelmektedir. Üst katı kadınlar mahfiline tahsis edilmiş olan son cemaat yerine doğu kenarındaki kapıdan giriş sağlanmaktadır. Tablalı ahşap kanatları ile sıradan bir görünüme sahip olan kapının önünde demir konsollara oturan, alaturka kiremit örtülü saçak bulunur. Kapıdan son cemaat bölümüne geçmeden ara bir girişe geçilir. Bu girişin sağında yakın dönemde yapılan abdest alma yeri görülür. Kapı aksı karşısındaki çift kanatlı muhdes kapıdan son cemaate girilir. Son cemaatin kuzeybatı köşesindeki minare kürsüsünün yanındaki dar kapıdan selamlık bölümünün hol kısmına geçilir. Kadınlar mahfiline çıkış ahşap limon kirişli merdivenler kuzey duvarına yaslanır. Alt kısmı depo olarak kullanılmaktadır. Son cemaat yerinin kuzey duvarındaki üç pencereden ikisi harem taşlığına açılır.
Son cemaat yerinin kuzey batı köşesinde kare planlı kaideli kagir minare yer alır. Ahşap kütle içinde yükselen silindir gövdeli, konik külâhlı minare kaidesi ile son cemaat yerini harimden ayıran duvar arasına sıkıştırılmış bulunan dar kapı yukarıda da değinildiği üzere cami-tevhidhane/selâmlık bağlantısını kurar. Son cemaat yerinin üstüne denk gelen ve aynı boyutlara sahip olan kadınlar mahfili doğuya ve kuzeye bakan pencerelerden ışık almaktadır. Harime bakan güney kenarı boyunca kare kesitli dört ahşap sütün mevcuttur. Sütunlar arasında ise ahşap korkuluklar yer alır.
Dengeli ve simetrik bir düzene sahip olan harimin kuzey duvarının ekseninde giriş, bunun tam karşısında, güney duvarının ekseninde yarım daire planlı nişi dışa taşkın mihrap, dört duvarda da karşılıklı yerleştirilmiş dörder pencere vardır. Kuzey duvarının pencereleri son cemaat yerine, batı duvarındakilerden üçü selâmlık sofasına, diğerleri de dışarı açılmaktadır.
Ahşap minber mekânın güney batı köşesine yerleştirilmiştir. Cami-tevhidhanenin pencerelerinde görülen demir parmaklıklar yatay ve dikey çubuklar ile bunların sınırladığı dikdörtgen açıklıklara yerleştirilmiş damla biçiminde, kesişen unsurlardan meydana gelir.
Harem/selâmlık/mutfak kanadının şadırvan avlusuna açılan kapısı cephenin geriye çekilmiş olan kesiminde, ortada yer almakta, yanlardan birer pencere ile kuşatılmış bulunmaktadır. Gerek bu pencerelerde ve gerek diğer harem pencerelerinde bulunan kafesler onarımlarda iptal edilmiştir(Tanman, s.476). Girişin yanlarındaki pencerelerin altında kalan kesimler mermer levhalar ile kaplanmıştır. Girişi izleyen ve solda son cemaat yerine bitişik olan üçgen planlı taşlıktan geniş bir kapı ile harem sofasına geçilmektedir. Haremin, zemin katından başlayan merdivenin ulaştığı bu sofanın batı yönüne, merdiven boşluğu ile birbirinden ayrılmış olan iki oda, kuzey-doğu köşesine bir tuvalet/abdestlik, güney kenarına harem sofasına açılan kapı ile minare kaidesine yaslanan, yamuk planlı bir depo yerleştirilmiştir.
Cami-tevhidhanenin son cemaat yeri ile olduğu gibi harem sofası ile de bağlantılı olan selâmlık sofası yamuk, üçgen ve dikdörtgen alanların birleşmesi ile ortaya çıkmış, ilginç bir plana sahiptir. Batı yönünde yan yana eşit büyüklükte iki oda, güneyde bir tuvalet, cami-tevhidhane kesimine komşu olan güney doğu köşesinde, selâmlık sofasından bir kapı ile tecrid edilmiş, harim pencerelerinin açıldığı, yamuk planlı ikinci bir sofa ile bunun çevresinde boyutları küçük bir hamam ya da gusülhane olarak nitelendirilmesi mümkün, kagir duvarlı bir mekân ile bir oda bulunur.
Hem doğrudan büyük sofa ile hem de hamamın önündeki küçük sofa ile bağlantılı olan bu odanın hamamla ilişkili bir kullanımı olduğu, bir nevi soyunmalık/soğukluk gibi tasarlandığı düşünülebilir(Tanman,s.477).
Zemin katı doğu yönünde sınırlayan istinat duvarının girintileri bir dizi dikdörtgen ve yamuk planlı ardiye olarak değerlendirilmiştir. Kuzeydeki şadırvan avlusuna doğru yükselen bahçe merdivenlerine, batıdaki harem bahçesine açılan iki giriş vardır. Kuzey girişinden (L) planlı bir taşlıktan (projede b03 olarak tanımlanan hol) doğrudan mutfağa ulaşılır. Taşlığın güneyinde dikdörtgen bir kömürlük yer alır. Zemin katın kuzey batı köşesinde bulunan mutfağın kuzey duvarı kagirdir. Kemerli geniş bir ocakla donatılmış olan mutfağın tavanı doğu batı doğrultusunda uzanan bir kirişle desteklenmiştir. Batı girişi ise mutfakla bağlantılı ve iki ayrı muslukla donatılmış olmasından ötürü aynı zamanda taam-hane olarak kullanıldığı anlaşılan bir sofaya açılır. Söz konusu mekânın kuzeyinde üst kata çıkan merdiven ile mutfağa geçit veren kapı, doğusunda istinat duvarına gömülmüş bir niş içinde iki yalaklı musluk ile yamuk planlı bir depo, güneyinde (T) planlı sofanın çevresinde toplanan yüklüklü iki oda, bir tuvalet, banyo ve diğer bir yamuk planlı bir oda bulunmaktadır. Bu oda mutfak olarak kullanılmaktadır. Cami imamının lojmanı olarak kullanılan bölümün projede b09 olarak tanımlanan odasında yüklük kısmı bozularak genişletilmiş, 2.67 m. x 2.58 m. olan bir oda haline getirilmiştir.
Zemin katta özgün döşeme üzeri ya halı yada mineflo kaplama ile döşenmiş ve bu nedenle de özgün kaplama malzemesi tespit edilememiştir. Yamuk planlı ardiye, tuvalet ve aş evine giriş ile mutfak tavanı sıvadır. Duvarlarda sıva olan mekanların sıralanan mekanları dışındaki odaların tavanı sade ahşap kaplamadır. zemin katta mekanlara açılan ½ oranındaki ahşap giyotin doğramalar yakın dönemde yenilenmiştir.
Tekkenin en önemli bölümlerini barındıran bu yapının cephelerin de süsleme bulunmayıp gayet sade bir görünüm arz eder. Gerek cami-tevhidhanenin ve gerek diğer bütün mekânların tavanları çubukludur. Duvarlarda kalem işi görülmez. Dış görünüşü açısından bu yapının herhangi bir ahşap konak olmadığını hatırlatan yegâne unsur ahşap kitle içinde yükselen silindir gövdeli, konik külâhlı minaredir. Zira mihrap çıkıntısını ne avludan ne de başka bir yerden görmek kabil değildir.
Derviş Hücreleri
Şadırvan avlusunun kuzey sınırı boyunca doğu batı doğrultusunda uzanan ve günümüzde tamamen ortadan kalkmış olan derviş hücrelerinin ahşap olduğu, dikdörtgen kapılar ve pencereler ile şadırvan avlusuna açıldığı, önlerinde kare kesitli ahşap dikmelere oturan ve aynı çatı altına alınmış bulunan bir sundurmanın uzandığı anlaşılmaktadır. Bu hücre dizisi ile Kaşgarî Abdullah Efendi Türbesi arasında, fonksiyonu tam olarak anlaşılamayan (misafirhane) iki katli ahşap bir bölümün varlığı tespit edilmektedir.
Türbeler ve Hazire
Şadırvan avlusuna göre çukurda kalan ve bu yüzden batı duvarındaki girişine basamaklarla inilen Kaşgarî Abdullah Efendi Türbesi 9.5 X 6.5 X 6 m. boyutlarında yamuk planlı bir alanı kaplar. Türbe son onarımlarla duvar örgüsü tamamen değiştirilerek 50 cm. kalınlığında düzgün moloz taş örgülü duvarlar inşa edilmiştir, Doğu ve güney cephelerindeki ahşap pervazlı pencereler, klasik Osmanlı üslubuna uygun biçimde ufaltılarak kesme taş sövelerle kuşatılmış, ayrıca lokmalı demir parmaklıklarla donatılmış, yapının üstüne muhtemelen ilk haline uygun alaturka kiremit kaplı ve saçaklı bir çatı oturtulmuştur.
Türbede Abdullah Kaşgârî ile oğlu Şeyh Ubeydullah Efendi (-1770)’ye ait iki kabir yer alır. Her ikisinin de üzerinde, tekkenin inşa edildiği döneme oldukça yabancı, Anadolu,Türk mezar anıtlarının erken tarihli olanlarında görülen, yarım silindir biçiminde lahitler bulunmaktadır. Abdullah Kaşgârî’nin, boyutları oğlununkinden daha büyük olan lahdi kagir, Ubeydullah Efendi’ninki ahşaptır. Bu sonuncusunu kuşatan ahşap şebekenin köşelerindeki babalar sikke biçiminde tepeliklerle son bulmaktadır. Tavanda çıtalarla meydana getirilmiş kareli bir bölümlenme görülür.
Zemini avludan bir miktar yükseltilmiş olan Şeyh Ali Geylanî Türbesi 5.5 X 4.75 m. boyutlarındadır. 60 cm. kalınlığındaki duvarları moloz taş ve tuğla ile örülmüş, üstü alaturka kiremitle kaplı bir çatı ile örtülmüştür. Zemini kare tuğlalar ile kaplı, tavanı çubuklu olan türbede Şeyh Ali Geylanî’ye ait tek bir ahşap sanduka bulunmaktadır. Yapının girişin yer aldığı kuzey cephesinin önüne 1.15 m. Derinliğinde bir revak yerleştirilmiştir. Doğu yönünden basamaklarla çıkılan ve türbe harimi ile aynı çatı altında bulunan bu revakta taşıyıcı olarak sekizgen kesitli üç ince ahşap dikme kullanılmış, plastır başlıklar ve çok basık, yalancı (ahşap) kemerlerle taçlandırılmış olan bu dikmelerden en doğuda yer alması gerekeni, girişi rahatlatmak için iptal edilmiş, yeri saçakta ahşap bir sarkıtla belirtilmiştir. Doğu ve güney duvarlarında dikdörtgen açıklıklı birer pencere vardır. Kuzey duvarının ekseninde yer alan giriş kesme taştan sövelerle kuşatılmış, Bileşik kemer biçiminde kesilmiş olan üst söve başlığının üzerine türbenin inşa tarihi ile baninin ve içinde gömülü olanın kimliğini açıklayan talik hatlı, manzum bir kitabe yerleştirilmiştir. “Zihni” mahlaslı bir şaire ait ol metin şöyledir:
… Selim Hân merakim şeh-i dehrin serveri
Çok … yapdı vâr olsun anın himmeti
Bahusus bu türbe-i vâlâyı bünyâd etdirüb
Pây-i kesretden masun etdi bu zât-ı ekberi
Hayli dem bu hankâhda postnişîn olmuş idi
Ya’ni Şeyh İsa Efendi râh-ı tevhidin eri
Heman erdi nidâ-yı irci’ ya Hû dedi
Elveda etdi tarîkin şeyh-i sâlik-perveri
Geldi bir âh ile Zihnî fevtine târih dedi
Göçdü bakî âleme ehl-i muhabbet rehberi
Kaşgârî Tekkesi’nin haziresi arsanın doğu sınırında Karyağdı Sokağı, şadırvan avlusu ile Kaşgârî Abdullah Efendi Türbesi arasında kalan ince uzun üçgen bir alanı işgal eder. Son yıllarda oldukça iyi bakılan hazirede tekke şeyhlerine ve mensuplarına ait ilginç mezar taşları yer alır. Ayrıca Şeyh İsa Geylanî Türbesi ile cami-tevhidhane arasında kalan ufak alan basit bir demir parmaklıkla şadırvan avlusundan tecrid edilmiş, son devrin ricalinden, tekkeye bir kuyu bileziği vakf etmiş ve belki de geçen yüzyıldaki onarımlardan bazılarını gerçekleştirmiş olan Sürre Emini Hacı Ahmed Bican Paşa ile aile efradı buraya gömülmüştür.
Şadırvan ve Kuyu Bilezikleri
Tekkenin ilk inşa dönemine ait olması gereken şadırvanın beyaz mermerden inşa edilmiş olup ongen prizma biçimindeki haznesinin her yüzünde bir musluk yer alır. Muslukların üstüne birbirinden farklı kabartmalı ikişer motif işlenmiştir.
Konturları yatay, dikey ve kavisli hatlardan oluşan, yüzeyi dümdüz bırakılmış olan bu panolar dikdörtgen çerçeveler içine alınmıştır. Şadırvanın bazı kenarlarına maşrapa konulmasına mahsus küçük konsollar oturtulmuştur.
Eski fotoğraflarda şadırvanın altıgen planlı, üstü alaturka kiremit kaplı, basık altıgen koni biçiminde bir çatı ile örtülü bir yapı ile kuşatılmış olduğu, duvarların belirli bir yüksekliğe kadar ahşap kaplama ile donatıldığı, bunun üstünde çepeçevre bir camekân kuşağının dolaştığı görülmektedir. Zamanla ortadan kalkmış olan bu ahşap köşkün yerine çokgen planlı, ancak düz damlı oranları bozuk pencerelere sahip, betonarme bir yapı inşa edilmiştir.
Her ikisi de mermerden yontulmuş olan kuyu bileziklerinden cami tevhidhane duvarına bitişik olanda Osmanlı baroğuna has profil gözlenir. Bilezik dört adet maşrapa konsolu ile donatılmıştır. Silindir biçimindeki çıkrık babaları bilezik ile aynı türde bir profile sahip kaidelere oturur ve armudî tepeliklerle son bulur.
Şadırvana yakın olan diğer kuyu bileziği 19. yüzyılın 2. yarısında İstanbul’da çok sayıda görülen bir tipi yansıtır. Alt kesiminde kaval silme ile son bulan bileziğin ortasında dalgalı çift şerit kabartması dolaşır. Şeridin üstüne kondurulmuş iki rozetin arasında kalan alana talikle:
Sürre-i Hümâyûn Emîni sabık el-Seyyid Hacı Ahmed
Bican Paşanın ruhi içün Fatiha fi sene 1290 13 Sefer(1873) Yazılıdır.
ÇEŞME (rölöve raporu)
Dikdörtgen planlı olan çeşme 4.58 m. X 3.16 m. ebatlarındadır. Batı cephesi ihata duvarları ile bitişik konumda olup çeşme ön yüzü bu cephededir. Batı cephesi kesme taştır. Kuzey ve güney cepheleri çimento harçlı sıvadır. Kuzey cephesinin köşesinde kesme taş duvarın devam ettiği görülmektedir. Tonozlu olan üst örtüsü alaturka kiremit örtülüdür. Doğu cephesine muhdes tek katlı bir yapı bitişik konumda yapılmıştır. Günümüzde yalak kısmı büyük ölçüde yükselen yol kotunun altında kalmıştır.
RESTİTÜSYON RAPORU
Kaşgari Tekkesi bir çok birimi olan büyük bir komplekstir. Yapı restitüsyonu yazılı ve görsel belgelere dayanarak hazırlanmıştır. Buna göre restitüsyonda alınan kararlar şunlarıdır;
CAMİ-TEVHİDHANE, HAREM, SELÂMLIK VE MUTFAK
Yapı günümüze gelinceye kadar bir çok onarım görmüş olmasına rağmen; tavan plan şemalarından yapının özgün formunun korunduğu anlaşılmaktadır. İlk tespitlerde camii bölümünün önce, haremlik-selamlık-mutfak kısımlarının geç bir dönemde eklendiği düşünülse de yazılı kaynaklarda 18. Yüzyılda cami ve diğer bölümlerin birlikte inşaa edildği ve 19. Yüzyılın . yarısında onarıldıkları bilgisi yer almaktadır. Restitüsyon bu açıdan 19. Yüzyılın 2. Yarısının restitüsyonudur. Çünkü ilk yapıldığı döneme ait elimizde belge yoktur.
Bu belge ve izler doğrultusunda cami ölümünde özgün olmayan son cemaatteki giriş kısmında yer alan abdestlik kısımları kaldırılmıştır. Ayrıca son cemaati ikiye bölen muhdes bölücüde restitüsyonda kaldırılmıştır. Yakın dönemde yenilenen camii giriş kapısı hareme giriş kapısına göre restitüe edilmiştir.
Halı kaplı döşemeler ahşaptır. Restitüsyonda da son cemaat ve harim döşemesi ahşap kaplama olarak çizilmiştir.
Camii pencereleri mevcutta ahşap ve kanatlıdır. Yakın dönemde yenilenen ahşap pencere sisteminin 1935 de çekilen bir fotoğrafta aynı sistemde olması nedeni ile restitüsyonda da pencere kanat sistemi aynen korunmuştur. Hatta bu fotoğrafta pencere önündeki demir korkuluklar mevcut ile aynıdır (bkz. Belge-1) Bu nedenle resitüsyonda demir parmaklıklar aynen korunmuştur.
Pencere açıklıkları ve yerleri mevcut durumu ile korunurken yakın dönemde yenielnen ve ebatları değiştirilen ahşap cephe kaplaması, harem bahçesine bakan cephede görülen özgün kaplama sistemine göre restitüe edilmiştir.
Duvarlar bağdadi sıva, tavanlar ahşap çıta tanzimi olarak restitüe edilmiştir.
Harime giriş kapısı, minber ve mihrap özgün olduğundan aynen korunmuştur.
Minare mevcut durumu ile restitüe edilirken, sıvalı gövde ve şerefe bölümleri korunmuştur.
Haremlik ve selamlık kısımları plan olarak mevcut durumu ile korunmuştur. Baha Tanmann çizdiği restitsüyon plan şemasına göre restitüesi yapılan . katın mevcut plan şeması ile bir farkı görünmemektedir.
Z06 olarak rölövede tanımlanan oda hamamın bekleme, soğukluk odası olarak tanımlanmıştır.
Baha Tanman restitüsyonu1935 yılında çekilen fotoğraf (belge-1)1964 yılına ait hava fotoğrafı (belge2)1983 yılı hava fotoğrafı (belge 3)
Selamlığa giriş veren avlu içinden açılan taşlık kısmı özgündür. Buraya açılan kapıda onarılmıştır ancak özgündür. Mevctta bu girişin döşemesi karo mozaiktir. Restitüsyonda zemin kattaki mutfak kısmının döşemesi gibi taş olarak önerilmiştir.
Hareme girişten sonra açılan sofa kısmındaki tuvalet bölümü restitsüyonda da korunurken onun önündeki abdestlik bölümü kaldırılmıştır. Selamlık ve harem kısmındaki odalar tavan planlarından da anlaşıldığı üzere özgün olduğundan korunmuştur.
Birinci katta ıslak mekanlar dışında döşeme ahşaptır. Islak mekanlardaki döşemelerde taş olarak restitüe edilmiştir. Ayrıca ıslak mekanların tavanı horasan sıva olarak restitüe edilmiştir.
Birinci katta harem bölümünün giyotin pencere önlerine yazılı kaynaklarda olduğu belirtilen kafes bölümleri eklenmiştir.
Bodrum katta bulunan mutfak kısmı aslen aş evidir ve restitüsyonda aşevi olarak tanımlanmıştır. Batı duvarından girilen giriş kısmı ile mutfak bölümü arsındaki betonarme kiriş ahşap kiriş olarak restitüe edilmiştir. Bu bölüme açılan kömürlük bölümü depo olarak tanımlanmştır.
Haremlik bahçesinden girilen, mutfağın güneyindeki sofaya bakan hazneli mermer yalaklı çeşme bölümü korunmuştur.
Bu bölümün batısındaki selamlıkta yer alan yüklüğü olan odalar aynen korunmuştur. Yüklüğü bozulan b09 nolu oda yüklüğü tavan plan şemasındaki yerine göre restitüe edilmiştir.
Rölövede b10 olarak tanımlanan mutfak bölümü de oda olarak restitüe edilmiştir.
Tavan plan şemaları mevcut durumu ile korunmuş, değişen muhdes tavanlarda özgün tavan planlarına göre restitüe edilmiştir.
Islak mekanlar, mutfak kısmı taş döşeme, diğer mekanlar ahşap rabıta olarak restitüe edilmiştir. Duvarlar bağdadi ve horasan sıvadır. Yine ıslak mekanların ve mutfak ile giriş kısmının, depo bölümlerinin tavanı sıvadır.
Çatı üst örtü sistemi korunurken kaplaması alaturka kiremittir.
DERVİŞ HÜCRELERİ
Parselin kuzeydoğu köşesinde olduğu bilinen derviş hücreleri ile ilgili yeterli görsel belge olamadığından restitüsyonu yapılamamıştır. Sadece vaziyet planında noktalama olarak yeri Alman mavilerindeki kontür gabarisine uygun olarak işlenmiştir.
·İsa Geylani türbesi ve Kaşkari Abdullah türbesi mevcut durumları ile restitüe edilmişlerdir. İsa Geylani türbesinde sıvalı olan cephe bölümleri arka cephesindeki kaba yonu taş duvar örgüsü dikkate alınarak aynı örgü sistemi ile çizilmiştir.
·Kapı sistemi orta göbekli olarak mevcut durumu ile korunmuştur. 1960’ lı (belge-5) yıllarda da aynı kapı sistemi olduğundan mevcut durumu ile çizilmiştir.
·Pencereleri ahşap kanatlı olarak restitüe edilirken, döşemesi altıgen pişmiş toprak olarak önerilmiştir. İç beden duvarları horasan sıvadır.
·Tavanı özgün değildir. Griş kısmındaki dikdörtgen çerçeveli ahşap çıta tanzimli tavan dikkate alınarak içerideki mekanın tavanıda dikdörtgen çerçeveli ahşap çıta tanzimli olarak restitüe edilmiştir.
·Çatı sistemi ahşap karkas, üst örtüsü alaturka kiremittir.
·Kaşgari Abdullah türbesi ise Baha Tanmanın tezinden öğrenildiği üzere geçirdiği onarımlar sonucunda çok fazla değişmiştir. Baha Tanmanın tezinde yapının gelişi güzel ahşap dikmeli, moloz taş örgüsüne sahip olduğu, 1960’ lı yıllarda yapılan onarımda duvarların özgün örgü sisemine dönüştürülerek düzgün bir kaba yonu örgü sistemi ile örülerek onarıldığı bilgisi verilir. Restitüsyon çizimlerinde yapının 1960’ lı yıllarda onarımından önceki bir belgesine ulaşılmadığından duvar örgü sistemi mevcut durumu ile korunmuştur. Çünkü bir belge tespit edilmiş olsa idi bile bu duvar örgüsünün de özgün olmadığı aynı belgelerde yazılmıştır. Bu belgelerde yazan pencerelerin taş söve ile çevreli olmadığı ahşap pervaz ile çevrelendiği bilgisi dikkate alınmış ve pencerelerde taş söveleryerine ahşap söve yapılmıştır.
·Türbe döşemesi altıgen pişmiş toprak olarak önerilmiştir. Duvarları horasan sıvadır. Pencere denizlikleri de pişmiş topraktır.
·Kapı doğraması mevcutta özgün değildir. Tekke harem kısmı giriş kapısı dikkate alınarak restitüe edilmiştir.
·Tavanları mevcuttaki gibi kare karalojlı ahşap tavan tanzimli korunmuştur. Baha bey tezinde kare planlı tavan çıtalı olarak tavan döşemesinden bahsetmektedir ve bu bilgi ışığından mevcut tavan sistemi değiştirilmemiştir.
·Çatı sistemi ahşap karkas, üst örtüsü alaturka kiremittir.
·Hazireler mevcut durumları ile korunmuştur.
Kaşgari Abdullah Türbesi (belge 7 tarihi bilinmiyor)Kaşgari Abdullah Türbesi (belge 8 tarihi bilinmiyor)İsa Geylani Türbesi (belge 9 tarihi bilinmiyor)
ŞADIRVAN VE KUYU BİLEZİKLERİ
Mevcuttaki şadırvan altıgen planlıdır. Elimizdeki belgelerden tarihini bilmediğimiz bir döneme ait fotoğrafta şadırvan üst örtüsünün olmadığı görülmektedir. Bu nedenle mevcut altıgen üst örtünün yakın dönem onarımlarında yapıldığını söylememiz yanlış olmayacaktır. Alman mavilerindeki altıgen üst örtü sistemi dikkate alınarak. Mevcuttaki ongen mermer şadırvan haznesinin üstü ahşap direklere oturtulan altıgen formdaki çatı örtüsü ile geçilmiştir. Ahşap sütunların formları İsa Geylani türbesinin revağını taşıyan sekizgen ahşap dikmelerden örnek alınarak restitüe edilmiştir. Mevcutta da mermer hazne avlu kotundan ortalama 20 cm. yukarda olduğundan restitüsyon da da şadırvan döşeme kısmı avludan yukarıda oluşturulmuştur. Ahşap dikmeler mermer döşeme üzerine mermer bir kaide üzerine oturtulmuştur. Ahşap dikmelerin sütun başlıkları basık kemerler ile geçilmiştir. Çatı sistemi ahşap strüktürlü olup eğimi az olan çatı sistem örtüsü alaturka kiremit ile kaplanmıştır.
Kuyular özgün halleri ile günümüze ulaştığından mevcut durumları ile restitüe edilmişlerdir.
Dikdörtgen planlı olan çeşme 4.58 m. X 3.16 m. ebatlarındadır. Günümüze özgün plan şeması ve cephe özelliklerini koruyarak gelmiştir. Kuzey ve güney cepheleri mevcutta sıvalıdır. Restitüsyonda ön cephe duvarı gibi kesme taş çizilmiştir. Üst örtüsü tonozlu olup mevcuttaki gibi alaturka kiremit örtü önerilmiştir. Güney cephesindeki pencere ön kısmına lokmalı demir parmaklık önerilmiştir. Yol kotu aşağıya çekilerek yalak kısmı düz bir taş olacak şekilde restitüe edilmiştir.
RESTORASYON RAPORU
Tekke yapısının restorasyon projesi restitüsyon projesine uygun olarak çizilmiştir. Buna göre alınan kararlar şunlardır;
CAMİ-TEVHİDHANE, HAREM, SELÂMLIK VE MUTFAK
Öncelikle cephede yakın dönemde kaplanan özgün olmayan ahşap kaplama sökülmelidir. Alt kısımda tespit edilen ve iyi durumda olan özgün ahşap kaplamalar korunmalıdır. Ancak kötü durumda olanlar değiştirilmelidir. Ayrıca uygulama sırasında iç sıvalar raspa yapılarak ahşap strüktür açığa çıkarılmalı ve bozulan, çürüyen bölümler özgün malzeme ve yapım tekniğine göre yenilenmelidir. Ahşap dikme arasına taş yünü ısı yalıtım malzemesi konmalıdır.
Uygulama sırasında çatı aralarına girilmeli ve çürüyen, bozulan ahşap çatı elemanları özgün malzeme ve ebatlarına uygun olarak değiştirilmelidir. Mevcutta haremin birinci kat sofa tavanı ahşa kirişlerdeki bozulma nedeni ile sehim vermiştir. Bu bölüm tamamen sökülerek yenilenmelidir.
Tavan kaplamalarında çürüyen bölümler derz yerlerinden alınarak bu kısımlar özgün malzeme ve detayına uygun olarak yenilenmelidir.
Camii ve diğer bölümlerdeki çürüyen ahşap doğramalar projedeki detaya uygun olarak yenilenmelidir.
Döşemelerdeki muhdes örtüler kaldırıldıktan sonra döşeme kaplamalarında var ise bozulmalar tespit edilerek ahşap kaplamalar yenilenmelidir.
Islak mekanlar taş döşeme olarak yapılmalıdır.
Cami giriş kapısı projesine uygun olarak hareme giriş kapı detayına uygun olarak yapılmalıdır.
Camii son cemaatinde bulunan abdestlik ve bölücü duvar kaldırılmalıdır.
Minare sıvaları sökülerek alttaki taş yüzey açığa çıkarılmalıdır. Raspadan sonra konunun uzmanlarınca minare gövde ve şerefesi değerlendirilmeli gerekli müdahale yöntemine karar verilmelidir. Duvarlardaki malzeme kayıpları 5 cm. büyük olanlarda çürütme yöntemi kullanarak özgün malzeme ile tamamlanmalıdır. 5 cm.’ den küçük ise müdahale edilmemelidir. Minare gövdesi mikro kumlama ile temizlenmelidir.
Çatlaklarda ise;
1 cm.’ den küçük kılcal çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapılması önerilir.
1 ila 4 cm. olan çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapıldıktan sonra paslanmaz çelik çubuklarla dikiş atılmalıdır.
4 cm.’ den büyük çatlak oluşumlarında ise çatlağın etrafı 20-30 cm. açıldıktan sonra özgün malzemesi ile yeniden örülmelidir.
Çatı örtüsü alaturka kiremit olarak yenilenmeli, mevcutta iyi durumda olan alaturka kiremitlerde kullanılmalıdır. Kiremit altı kaplama tahtası üzerine su yalıtımı yapılmalıdır. Yağmur suyu iniş boruları ve dereler çinko olmalıdır.
Ahşap limon kirişli merdivenlerde çökme olan yada yatan bölümler onarılmalıdır.
Yapıda kullanılan ahşaplar 1. Sınıf çam olmalı, fırınlanmış ve emprenye edilmiş olmalıdır. Mevcutta kullanılacak olan ahşap elemanların üzerine böceklenmelere karşı emprenye sürülmelidir.
Demir korkuluklar zımpara ile temizlenmeli ve üzerine antipas uygulandıktan sonra yağlı boya sürülmelidir.
Ahşap mihrap ve minberin yağlı boyaları kimyasal malzemeler ile temizlendikten sonra sürme emprenye ile böceklenmeler karşı korunmalı ve gomalak cila ile boyanmalıdır.
Ahşap tavanların muhdes bölümleri projesine göre sökülmeli ve yine projedeki detaylar doğrultusunda yenilenmelidir.
DERVİŞ HÜCRELERİ
Belgelerin yetersiz olması nedeni ile restitüe edilemeyen derviş hücrelerinin restorasyonu da yapılamamıştır. Derviş hücreleri yerinde bulunan yakın dönemde yapılmış tek katlı betonarme yapı kaldırılmış, derviş hücrelerinin olduğu alanda peyzaj düzenlemesi yapılmış, gelecek kuşaklara yanlış bir belge aktarımı yapılmamış, gelecekte bulunacak bir belge ile özgün şekli ile restorasyonunun yapılabileceği nedeni ile bu bölümde yapılaşma önerilmemiştir.
TÜRBELER VE HAZİRE
İsa Geylani türbesinde sıvalı olan cephelerde raspa yapılmalıdır. Mevcut çimento harçlı derz müdahaleleri de sökülmelidir. Raspa sonucunda açığa çıkan duvarlar ve mevcuttaki duvarlar öncelikle sağlamlaştırılmalıdır. Boşalan derzler özgün karışımı olan horasan harç karışımına uygun olarak tamamlanmalıdır. Duvarlardaki malzeme kayıpları 5 cm. büyük olanlarda çürütme yöntemi kullanarak özgün malzeme ile tamamlanmalıdır. 5 cm.’ den küçük ise müdahale edilmemelidir. Duvarlar mikro kumlama ile temizlenmelidir.
Çatlaklarda ise;
*1 cm.’ den küçük kılcal çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapılması önerilir.
*1 ila 4 cm. olan çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapıldıktan sonra paslanmaz çelik çubuklarla dikiş atılmalıdır.
*4 cm.’ den büyük çatlak oluşumlarında ise çatlağın etrafı 20-30 cm. açıldıktan sonra özgün malzemesi ile yeniden örülmelidir.
Uygulamada çatı arasına girilmeli, çürüyen ahşap elemanlar özgün malzeme ve ebadı da uygun olarak değiştirilmelidir. Ahşap kiremit altı kaplaması üzerine su yalıtımı yapılmalıdır. Çatı üst örtüsü alaturka kiremittir.
Özgün olmayan tavan kaplaması sökülmeli ve projesine uygun ahşap çıta tavan yapılmalıdır.
Revak tavanı yağlı boyadan temizlendikten sonra çürüyen bölümleri derzlerinden sökülerek bu kısımları yenilenmelidir.
Korunacak ahşap elemanların yağlı boyaları kimyasal malzemeler ile temizlendikten sonra sürme emprenye ile böceklenmeler karşı korunmalı ve gomalak cila ile boyanmalıdır.
Kaşgari Abdullah türbesi duvarları mevcut durumu ile korunacaktır.
Restitüsyon projesine uygun olarak taş söveler sökülmeli ve yerine proje detayına uygun olarak ahşap söveli pencere ve kapı imalatı yapılmalıdır.
Uygulamada çatı arasına girilmeli, çürüyen ahşap elemanlar özgün malzeme ve ebadına uygun olarak değiştirilmelidir. Ahşap kiremit altı kaplaması üzerine su yalıtımı yapılmalıdır. Çatı üst örtüsü alaturka kiremittir.
Duvarlarda ki boşalan derzler özgün karışımı olan horasan harç karışımına uygun olarak tamamlanmalıdır. Duvarlardaki malzeme kayıpları 5 cm. büyük olanlarda çürütme yöntemi kullanarak özgün malzeme ile tamamlanmalıdır. 5 cm.’ den küçük ise müdahale edilmemelidir. Duvarlar mikro kumlama ile temizlenmelidir.
Çatlaklarda ise;
*1 cm.’ den küçük kılcal çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapılması önerilir.
*1 ila 4 cm. olan çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapıldıktan sonra paslanmaz çelik çubuklarla dikiş atılmalıdır.
*4 cm.’ den büyük çatlak oluşumlarında ise çatlağın etrafı 20-30 cm. açıldıktan sonra özgün malzemesi ile yeniden örülmelidir.
Hazirelerde çatlak oluşumları enjeksiyon ile onarılmalıdır. Yatan hazire taşları düzeltilmelidir.
Yapılarda kullanılan ahşaplar 1. Sınıf çam olmalı, fırınlanmış ve emprenye edilmiş olmalıdır. Mevcutta kullanılacak olan ahşap elemanların üzerine böceklenmelere karşı emprenye sürülmelidir.
ŞADIRVAN VE KUYU BİLEZİKLERİ
Şadırvanın mevcut üst örtüsü sökülerek projesine uygun olarak ahşap direkli üst örtüsü yapılmalıdır. Uygulama sırasında şadırvan etrafındaki kapalı bölüm söküldükten sonra alt kısımda özgün üst örtü sistemi ile karşılaşılması durumunda gerekli ise projede revize yapılması önerilir.
Mermer haznedeki kirlenen bölümler mikro kumlama yöntemi ile temizlenmelidir.
Abdest oturakları mermer ve üzeri ahşap oturma olarak yapılmıştır.
Yapılarda kullanılan ahşaplar 1. Sınıf çam olmalı, fırınlanmış ve emprenye edilmiş olmalıdır. Mevcutta kullanılacak olan ahşap elemanların üzerine böceklenmelere karşı emprenye sürülmelidir.
Kuyu ve kuyu bileziği mikro kumlama ile temizlenmelidir. Kuyuda tümlenecek bir malzeme kaybı olmamakla birlikte yakın dönemde kuyu bileziğinde yapılan çemberleme kaldırılmalı ve konunun uzmanlarınca değerlendirildikten sonra gerekli görülür ise paslanmaz çelik ile çemberleme yapılmalıdır.
Avlu taş kaplaması sökülerek küfegi taş kaplama ile 30 x serbest boy olarak döşenecektir.
Bahçe duvarlarındaki çimento sıva ve derz müdahaleleri sökülmelidir. Duvarlarda ki boşalan derzler özgün karışımı olan horasan harç karışımına uygun olarak tamamlanmalıdır. Duvarlardaki malzeme kayıpları 5 cm. büyük olanlarda çürütme yöntemi kullanarak özgün malzeme ile tamamlanmalıdır. 5 cm.’ den küçük ise müdahale edilmemelidir. Duvarlar mikro kumlama ile temizlenmelidir.
Çatlaklarda ise;
*1 cm.’ den küçük kılcal çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapılması önerilir.
*1 ila 4 cm. olan çatlaklarda özgün harç ile enjeksiyon yapıldıktan sonra paslanmaz çelik çubuklarla dikiş atılmalıdır.
*4 cm.’ den büyük çatlak oluşumlarında ise çatlağın etrafı 20-30 cm. açıldıktan sonra özgün malzemesi ile yeniden örülmelidir.
Çeşme
Dikdörtgen planlı olan çeşme 4.58 m. X 3.16 m. ebatlarındadır. Günümüze özgün plan şeması ve cephe özelliklerini koruyarak gelmiştir. Restitüsyon doğrultusunda restorasyonu hazırlanmıştır. Sıvalı cephelerinin sıva raspası yapılması ve özgün taş dokusunun açığa çıkarılması önerilmektedir. Derzlerde boşalma olan yerler özgün sıva karışımına göre tamamlanmalıdır. 5 cm. küçük malzeme kayıplarına müdahale edilmemeli ancak 5 cm.’ den büyük olan malzeme kayıpları çürütme yöntemi ile özgün taş cinsine uygun olarak tümlenmelidir.
Çeşme haznesi döşemesi temizlendikten sonra özgün döşeme tespit ediliyorsa korunmalı tespit edilemiyorsa projesine uygun olarak pişmiş toprak yapılmalıdır. Mevcut alaturka kiremit yeni olduğunda uygulamada öncelikle dikkatli bir şekilde kaldırılmalı, alttaki horasan sıva durumu tespit edildikten sonra gerekiyorsa yenilenmeli ve tekrar üstüne toplanan alaturka kiremit örtü konulmalıdır. Doğu cephesine bitişik yapılmış muhdes yapı çeşmeye zarar vermeyecek şekilde itinalı olarak kaldırılmalıdır.
KAYNAKÇA
Algar, Hamid. “Nakşbendiyye Tarikatı Üzerine Bibliyoğ-rafik Notlar” Tercüme: İrfan Gündüz, İslâm Medeniyeti Mecmuası, c. V sayı: 3 , İstanbul, 1982, s. 37-44.
-Algar, Hamid. “Halidîyye” DİA, XV. İstanbul, 1997.
-Çetin, Nuran; “Kaşgari Tekkesi” Tarihi, Kültürü ve Sanatıyla Eyüp Sultan Sempozyumu VIII Tebliğler 2-9 Mayıs 2004, İstanbul 2004, s.294-305
-Dişören,N.Esra; İstanbul’daki Ahşap Cami, Mescit ve Tekkeler, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Bölümü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
-Güner, Ahmet; Tarikatlar, Milliyet Yay., İstanbul 1986.
-Işın, Ekrem; “Nakşibendîlik”, DBİA, c.VI, İstanbul 1994.
-İşli, Esin Demirel; İstanbul Tekkeleri Mimarisi Eklentileri Ve Restorasyonu, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Y.T.Ü.Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul 1998.
-Kara, Mustafa; “Medeniyet Tarihimizde Tekkeler”, Türk Yurdu 7. Devre, c.18 (50) sayı:127-128 (488489), 1998, s. 108-115.
–Koman, M.M..; Eyüp Sultan Loti Kahvesi Çevresi, İstanbul 1966,
-Kreiser, Klaus; “Kâşgarî Tekyesi-Ein Istanbuler Nakşbandî-Konvent Und Sein Stifter”, Naqshbandis, Varıa Turcica, XVIII, İstanbul- Paris, 1990, s.331-335.
-Kufralı, Kasım; Nakşibendiliğin Kuruluşu ve Yayılışı, (Yayınlanmamış Doktora Tezi) Türkiyat Araştırma Enstitüsü Kütüphanesi, No:337. İstanbul, 1949.
-Tanman, Baha; ;İstanbul Tekkelerinin Mimari ve Süsleme Özellikleri Tipoloji Denemeleri, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi,İstanbul 1990.
-Zâkir Fikrî Efendi; İstanbul’daki Tekkelerin Tarihleri, Bânileri ve Semtleri, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı K.75.
-Zarcone, Thierry. “Kâşgarî Tekkesi”, DBİA, IV. İst.1994.
-Zarcone, Thierry. “Histoire Et Croyances Des Derviches Türkestanais Et Indiens, Istanbul” Anatolia Moderna (Yeni Anadolu), II, Paris- 1991. s. 160-165.
Eyüp Nişanca’sında Şeyh Murad Tekkesi civarında, Sertarikzade Tekkesi yanında ve Davut Ağa Caddesi üzerindedir.
Yapının banisi Bâbüssaade Ağası Da¬vud Ağa’dır. İnşaat 926/1554’te tamamlanmıştır. Aynı yıl ölen Davud Ağa, mescidin haziresine gömülmüştür. Minarenin önünde yer alan hazirede de mezarı bulunan Davut Ağa (Ö.1554-1555), Kanuni Sultan Süleyman’ın saray-ı hümayun ak hadım ağalarındandır. Akhadımlar (tavaşiler) için en yüksek makam babüssaade (kapı ağalığı) ağalığına kadar yükselmiş ve adına da bu mescidi yaptırmıştır. Davut Ağa’nın kabir taşında üç satır halinde Osmanlı Türkçesiyle sülüs celisiyle:
Sâhibül-hayrât
Merhum Davud
Ağa ruhi çün fatiha
sene 962 (Haskan, s.39) yazılıdır.
Davut Ağa Mescidi, Mimar Sinan’ın her iki tezkiresinde de “Saray Ağası Davut Ağa Mescidi” olarak kayıtlıdır. Nitekim kitabede de “Davut Ağa-yı Saray” şeklinde yazılmıştır.(Yüksel,s.104).
Cümle kapısının basık kemerinin üzerinde bulunan kitabelerinden üstte küçük olanı dört satır olarak sülüs celisiyle yazılmıştır. İlk satırda “Muhammed Resulullah” ibaresinden sonra “rebbena Atina” duası yazılıdır. Alttaki daha büyük kitabe ise mescidin inşa kitabesi olup üç satır sülüs celisiyle ve Arapça yazılmıştır.
İbadet sahnı kapısı üzerinde üç satır halinde hazırlanmış şu kitabe vardır:
7.70×7.75m. ölçülerin de kare formundaki mescit bir avlu ortasında olup son cemaat yeri ahşap, asıl ibadet alanı yığma taş ve kiremitli ahşap çatı ile örtülmüştür. 19.yy’ın sonlarında son cemaat yerinin dış yüzü ahşapla kaplanmıştır.
Eski ahşap direkleri kaplamanın altında durmakta olup asıl direklerin cephede dört, yanlarda iki açıklıklı olduğunu göstermektedir. Mescidin zaman zaman geçirdiği onarımlarla asıl mimari karakterini yitirdiği görülmektedir. Fakat Mimar Sinan’ın yaptığı plan düzeni bozulmadan günümüze gelmiştir. Yapı son olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce 1968’de onarılmıştır.
RÖLÖVE RAPORU
YAPININ KONUMU
Yapı Eyüp ilçesi, Nişanca mahallesi, Sertarıkzade Tekkesi yanında ve davut Ağa caddesi üzerindedir.
Yapının banisi Babüssade Ağası Davud Ağa’ dır. İnşaası 1554 ‘ te tamamlanmıştır. Aynı yıl ölen Davud Ağa mescidin haziresinde gömülüdür.
Yapı yol kotu altındaki bir sette inşaa edilmiştir. Bahçe kapısından merdivenlerle ulaşılan camii avlu ortasında yapılmıştır. Güney bahçesinde 15 adet haziresi bulunur.
PLAN ÖZELLİKLERİ
Yapı dikdörtgen formdadır. 10.33 m. X 14.61 m. ebadındaki mescidin son cemaati kapalıdır. Avlu ortasında yapılan mescide yakın dönemde batı yönünde yapılar eklenmiş, bina kitlesi batı bahçe duvarı boyunca büyütülmüştür.
Yapının kuzey batı köşesine tek katlı kütüphane eklenmiştir. Avlunun kuzey köşesinde zemin katta tuvalet ve abdestliklerin olduğu üst katta bir odanın bulunduğu 2 katlı betonarme yapı ile
kütüphane arasındaki bahçe alanı da bir üst örtü ile geçilmiş ve kapatılmıştır. Bu bölümden kuzey bahçesine girilir. Abdestliklerin kuzey doğu köşesinde tek katlı imam evi vardır. Mescit bu yapılar nedeni ile Davud Ağa caddesi üzerinden görünmez bir duruma gelmiştir.
Batı bahçe duvarı kaba yonu taş duvardır. Bahçe duvarı üzerinde dikdörtgen formdaki pencere açıklıklarının bir bölümü zaman içinde yükselen yol kotunun altında kalmıştır. Pencere açıklıklarının içinde demir lokmalı parmaklıkları vardır. Dikdörtgen formdaki pencerelerin taş söve genişliği 20-25 cm. arasında değişmekledir.
Hazire bölümü avlunun güneybatı köşesindedir. 15 adet olan hazire içinde Davud Ağa’ nın haziresi de vardır.
Avluya batı bahçe duvarın üzerindeki kapıdan girilir. Lokmalı demir kapıdan 6 rıhtlı basamaklar ile kapatılmış avlu bölümüne girilir. Bu alanın sağında mescidin son cemaatine girişi sağlayan alüminyum kapı ile güneybatı köşesinde yapılmış kütüphaneye giriş kapısı da kapatılan avluya açılmıştır.
Kapalı son cemaate kuzeybatı köşesindeki kapıdan girilir. Kapı karşı aksında cami harimine girişi sağlayan cümle kapısı vardır. Ahşap olan kapı milli sistemde yapılmıştır ancak özgün değildir. Giriş koridorunun solunda kalan son cemaat alanı ile bu koridor arası duvar ile bölünmüştür. Duvar orta aksındaki kapı ile son cemaate girilir. Yine koridorun sağındaki dar kapıdan minareye girişi sağlayan kapının içinde kaldığı kütüphaneye girilir.
Son cemaat yeri ahşap karkas olup yakın dönemde dış cephesi çimento harç ile sıvanmıştır. Kuzey ve doğu duvarında dikdörtgen formlu 2’ şer adet pencere açıklığı vardır.
Güney duvarında ahşap kaplamalı mihrapçesi vardır. Mihrapçe nişi beşgen planlıdır. Mihrapçenin sağ ve solunda birer adet pencerede harim kısmına açılır. Pencereler dikdörtgen formda olup düz atkılıdır. Son cemaatin döşemesi ahşap kaplamadır. Duvarları çimento harçlı sıvadır, tavanı lambri kaplamadır.
Kuzeybatı köşesindeki cümle kapısından harime girilir. Cümle kapı sövesi basık kemerli ve taş sövelidir.
Cümle kapısından girilince sol bölümde mahfil vardır. Mahfil döşemesi harim döşeme kotundan ortalama 17 cm. yüksektir. Ahşap mahfil döşemesi üzerinde kadınlar mahfili vardır. Mahfil döşemesi 8 adet ahşap dikme tarafından taşınır.
Kadınlar mahfiline ahşap mahfilin doğu köşesindeki limon kirişli ahşap merdivenlerden çıkılır. Yarım döner formdaki merdiven, 9 rıhtlıdır. Merdivenin başladığı bölümde dikmeler arasındaki ahşap korkuluklar devam etmez.
Kadınlar mahfili harime doğru çıkma yaparak genişletilmiştir. Mahfil döşemesini taşıyan ahşap dikmeler mahfil katında süreklilik göstermez. Harim ile kadınlar mahfili tavanı tak tavandır ve ahşap çıta tanzimlidir. Basit bir çıta tanzimi olan tavan ahşap kiriş sistemindeki bozulma nedeni ile değişik bölümlerinde sehimler yapmıştır.
Harim döşemesi ahşap kaplamadır. Duvarlar çimento harçlı sıvadır. Ahşap minber güneybatı köşesine yerleştirilmiştir, özgün değildir. Güneydoğu köşesinde yine özgün olmayan mermer vaiz kürsüsü yerleştirilmiştir. Güney duvarındaki mihrap yakın dönemde Marmara mermeri ile kaplanmıştır. Mihrap nişi 10’ gendir. Nişin önünde küçük bir seki vardır.
Harime zemin kotta her cepheden 2’ şer pencere açılmıştır. Kuzey duvarı dışında diğer cephe duvarlarındaki tepe pencereleri de zemin kot pencereleri aynı akstadır. Tepe pencereleri alçı, renkli cam vitraydır. Batı duvarı üzerinde pencere arasında ahşap kapaklı niş yeri vardır.
Zemin kotta pencere denizlikleri tek parça Marmara mermeridir. Kuzey duvarı dışındaki diğer 3 duvarda yerden ortalama 85 cm. yüksekliğinde Marmara mermeri ile kaplanmıştır. Bu elemanlar özgün değildir. Pvc pencere doğramaları özgün değildir. Ancak; kuzey duvarında mihrapçenin sağındaki pencerenin harime bakan bölümündeki ahşap kapaklar özgündür. Pencere denizliği de kare formlu pişmiş toprak olup özgün mimari özelliği ile günümüze ulaşmıştır.
Minare kuzeybatı köşesindedir. Bodur minare çokgen formludur ve giriş kapısı kuzey yönündedir.
CEPHE ÖZELLİKLERİ
Yapı duvarları kaba yonu taş duvardır. Sürekli olmayan ahşap hatılların üzeri derzlenerek kapatılmıştır. Derzlerin cepheden kopması nedei ile ahşap hatılların malzemesi tespit edilebilmektedir.
Kuzey cephesi ahşap karkas üzeri sıvadır. Ahşap dikmelerin yeri sıva üzerindeki çatlaklardan belli olmaktadır. Ayrıca kuzey doğu köşesindeki sıva dökülen bölümlerde bu noktadaki dikme örülmektedir. Bu izlerden ahşap dikmelerin doğu yönünde 2 kuzey yönünde ise 4 adet olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Son cemaate bakan pencerelerin üst kısımlarında ahşap hatıllar görülmektedir. Dikme aralarının dolu tuğla ile doldurulduğu yine dökülen sıva bölümlerinden görülmektedir. Ahşap strüktürlü son cemaat çatısı yakın dönemde harim çatısı ile birleştirilmiştir. Bu iki çatı arasındaki eğim farklılığı özgün kuzey cephe ahşap kaplamalı çatı saçak kotundan anlaşılmaktadır. Kuzey cephesine bakan 2 adet pencere pvc doğramadır. Ön kısmında demir parmaklık vardır ve özgün değildir. Son cemaate giriş sağlayan kuzeybatı köşesindeki kapı batı avlusunun kapatılan bölümü içinde kalır.
Doğu cephesi kaba yonu taştır ve Su basman kotunda 3 sıra tuğla hatıl tüm cephe boyunca devam etmez. Eğimli bir arazi üzerine kurulan cami güney ve doğu cephe duvar köşelerinde payandalar ile desteklenmiştir. Ancak buna rağmen bina saçak kotundaki farktan yapının güneye doğru yattığını söyleyebiliriz. Zaten bu yatma göz ile de anlaşılmaktadır.
Doğu cephesine zemin kottan son cemaat bölünde 2, harimden de 2 adet pencere açılır. Pencereler dikdörtgen formda olup düz atkılıdır. Harime bakan pencereler taş söve ile çevrelenmiştir. Pvc doğrama önü lokmalı demir parmaklıdır. Harime bakan tepe pencereleri
DOĞU CEPHESİGÜNEY VE BATI CEPHESİKUZEY CEPHESİMİNARE KÜRSÜSÜ
zemin kat pencereleri ile aynı akstadır ancak; daha dardır. Son cemaat pencereleri harime bakan zemin kot pencerelerden üst kotta yer alır.
Cephede yüzey kirlenmesi, malzeme kaybı vardır. Yakın dönemde yenilenen derzler taş yüzeyden dışarda yapılmıştır. Cephe yüzeyinde çatlaklar vardır.
Güney duvarında kaba yonu taş örgünün arasında 2 kottaki ahşap hatıl üzeri sıvanarak kapatılmıştır. Güney cephesine zemin kotta ve üst kotta 2’ şer pencere açılmıştır. Pencere özellikleri doğu cephe pencere özellikleri ile aynıdır. Cephede bitkilenme, kirlenme ve çatlaklar tespit edilmiştir.
Batı cephesi doğu ve güney cepheleri ile aynı özelliktedir. Kaba yonu taş örgünün güney köşesinde sürekli devam etmeyen ahşap hatıllar görülür. Güney cephesindeki 2 kotta bulunan hatıllar bu cephede aynı kotlarda kısmi devam etmektedir.
Pencere düzeni diğer 2 cephe ile aynıdır. Tepe pencere süt atkıları betonarme olarak yenilenmiştir. Zemin kot pencere üst sövelerinin yüzeyi de imitasyon harç ile onarılmıştır. Cephede çatlaklar tespit edilmiştir. Batı cephesindeki bodur minarenin kürsüsü almaşık duvar örgüsüne sahiptir. Kare planlı kürsü, üç sıra tuğla hatıllı kesme taş örgülüdür. Gövdesi yivlidir. Gövdenin üzeri tek şerefeli, konik külah ile son bulur.
Yapı avlusuna batı yönünden girilir. Bahçe duvarı kagirdir. Ancak bahçe duvarının bir bölümü ile mescid arasında kalan batı avlusu üzerinin kapatılması, muhdes yapıların eklenmesi sonucu estetik değerlerini kaybetmiş ve bozulmuştur.
YAPIDAKİ BOZULMALAR
Yapı arazisi eğimlidir. Yapıldığı dönemde eğim nedeni ile yapıdaki oturmayı engellemek için güney ve doğu cephe köşelerinde yapılan 1’ er adet payanda yapının güney yönüne doğu oturmasını kısmi engellemiş olsa da tamamen engelleyememiş ve yapı gözle görülür biçimde güney yönüne doğru oturmuştur. Yakın dönemde yapılan yeni derzleme sıvalar ile özgün
ahşap hatılla kapatılmıştır. Güney ve batı cephesinde çatlaklar tespit edilmektedir. Özellikle güneybatı köşesindeki çatlak oluşumu yapının oturması nedeni ile oluşmuş olması yüksek ihtimaldir.
Yapı harim tavanı sehimlidir. Buda bize ahşap kiriş sistemi ile çatı strüktüründeki elemanların özelliğini kaybettiğini göstermektedir.
Yapı pencereleri pvc olarak yenilenmiştir. Kapılarda özgün olmayıp ahşap ve alüminyumdur. Harim ve son cemaat döşemesi ahşap kaplamadır ve özgün değildir. Marmara mermeri ile kaplanan mihrap nişi, denizliklerde, duvardaki yüksekliği 85 cm. olan kaplamalarda özgün değildir.
Kuzey cephesi çimento harç ile sıvanmıştır. Ahşap tavan kaplaması da lambri olup özgün değildir.
Bahçe duvarı da caddeye doğru yatmıştır ve çatlaklar vardır. Duvar içindeki pencere açıklıklarının önü tel ile kapatılmıştır. Lokmalı parmaklıklarda da malzeme kaybı vardır. Taş harpuştalar da kötü durumdadır. Yakın dönemde yol kotunu yükselmesi nedeni ile bahçe duvarındaki pencerelerin bir bölümü yol kotunun altında kalmıştır.
Yapı son dönemde batı avlusuna eklenen muhdes eklerle özgün görünümünü kaybetmiştir.
RESTİTÜSYON RAPORU
yüzyıl camii olan yapı Kapı Ağası mescidi ismi ile de bilinmektedir. Son cemaati ahşap direkli sundurma çatılı olan yapının son cemaat bölümünün 19. Yüzyıl sonlarında kapatıldığını yazılı kaynaklardan öğrenmekteyiz. Ayrıca 1998 yılına ait rölövede ahşap kapalı son cemaat yeri görülmektedir. Bunula birlikte kurul arşivinde bulunan eski eser tespit fişinde de ahşap kaplamalı son cemaat yeri görülmektedir.
Mevcutta kapalı olan ve duvarları çimento harçlı olan son cemaat duvarlarında sıvası dökülen bölümlerde ahşap dikme tespit edilmektedir. Kuzey doğu köşesindeki ahşap dikmenin alt kısmında taş kaide yerine ahşap yastık olması şaşırtıcı bir ayrıntıdır.
Elimizdeki belgeler 19. Yüzyılda kapatılan son cemaat bölümüne ait;1998 yılındaki rölöve ve eski eser tespit fişi olduğundan; 16. Yüzyıla ait bir belge bulunmamasına karşın dikme yerleri tespit edilen camiide 16. Yüzyıl ve 19. Yüzyıl olmak üzere 2 dönem restitüsyon yapılmıştır.
Buna göre alınan kararlar şunlardır;
*Yapının batı avlusunda yakın dönemde eklenen tuvalet, abdeslikler, kütüphane, imam evi, avlunun üzerini kapatan örü kaldırılmış, avlu ortasındaki mescid tamamen açığa çıkarılmıştır.
*Yakın dönemde yükseltilen yoldan dolayı kapanan pencerelerin açığa çıkması için yol kotu eğimi korunmuş; ancak 40 cm. aşağıya çekilmiştir.
*Yol kotunun aşağıya çekilmiş olmasına rağmen avlu kotu daha alt kotta kaldığından mevcuttaki gibi yol kotundan avluya basamaklarla iniş sağlanmıştır.
*1. Dönem restitsüyonda kapalı son cemaat yeri açık olarak yapılmıştır. 16. Yüzyıl restitüsyonu ile 19. Yüzyıl restitsüyonu arasındaki tek fark budur. 2. Dönem restitüsyonda 1998 yılındaki rölöveye uygun olarak son cemaat kapalı olarak önerilmiştir. Eski eser tespit
formundaki ahşap kaplama yükseklikleri dikkate alınarak mevcuttaki sıvalı cephe yerine ahşap kaplama önerilmiştir.
*Son cemaate giriş mevcuttaki gibi kuzey batı köşesindendir ve aynen korunmuştur. Son cemaat bölümü pencereleri giyotin pencere olarak önerilmiştir. 15. Yüzyıl camiilerinden olan Hacı İlyas camii açık ahşap direkli son cemaat bölümü de 19. Yüzyılda kapatılmıştır. Bu camiye ilişkin bulunan eski belgelerde son cemaat bölümünün giyotin pencere olduğu görülür. Aynı şekilde 16. Yüzyıl yapısı olan ve 19. Yüzyılda yenilenen Kasap İlyas caminin kapalı ahşap son cemaat bölümü yine ahşap giyotin pencere sisteminde yapılmıştır. Harim pencereleri de yine dönem camilerindeki gibi ahşap ve kanatlı doğrama olarak önerilmiştir. Mevcutta kuzey cephesindeki 1 adet pencere iç kısmında bulunan ve özgün olan ahşap kapak diğer pencerelerin iç kısımlarında da çizilmiştir.
Cami kapısı özgün değildir. Dönem özellikleri dikkate alındığından Kasap İlyas camii son cemaat ve harime giriş kapı detayları örnek alınarak mescid kapıları restitüe edilmiştir.
Mevcutta son cemaat ve harim döşemeleri ahşaptır ve özgün değildir. Dönem camileri incelendiğinde son cemaat ve harim kare pişmiş toprak önerilmiştir ki kuzey duvarında mihrapçenin sağındaki pencere denizlikleri de kare formlu ve pişmiş topraktır.
16. Yüzyıl camilerinden Eyüp Kızıl mescid ve kara Ali Çavuş camilerinin ilgili koruma kurulundan onaylı restitüsyon ve restorasyon projeleri dikkate alınarak Davut Ağa camii minber ve vaiz kürsüsü restitüe edilmiştir.
Çok gen planlı mihrap nişi, özgün olan ahşap kaplı mihrapçeye uygun olarak ahşap kaplama olarak önerilmiştir.
Harim tavan tanzimi özgündür ve aynen korunmuştur. Özgün olmayan son cemaat ahşap tavanı harim tavanına uygun olarak restitüe edilmiştir.
Mevcutta tek bir çatı da toplanan son cemaat ve harim üst örtüsü son cemaat saçak kotunun harim saçak kotundan düşük olması nedeni ile koparılmış ve sundurma çatı olarak alt kotta restitüe edilmiştir. Ahşap strüktürlü çatı sistemleri üst örtüsü alaturka olarak önerilmiştir.
Camii minaresi mevcutta kürsü ve pabuç kısmı almaşık duvar örgüsüne sahiptir. Gövdesi çokgen olan minarenin bu bölümü ile şerefesi sıvalıdır. Şerefe bölümü daire planlıdır. Şerefe korkulukları taştır.
Araştırma sürecinde yapılan dönem analizlerinde 16. Yüzyıl ve 19. Yüzyıl camiileri incelendiğinde minarenin tamamının kesme taş olduğu örnekler olduğu gibi, kürsü ve pabuç kısmı almaşık olup, gövdesi ve şerefe bölümü tuğla örgü olan yada kesme taş olan değişik tipolojilere sahip minareler tespit edilmiştir.
Araştırma sürecinde incelenen camii minarelerinin, camii her nekadar 16. 17. Yüzyıllara tarihlense de özgün olup olmadığı bir dönem yıkılıp yenilenip yenilenmediği konusunda bir belge tespit edilememiştir. Özellikle 16. Yüzyıl ve 18. Yüzyıldaki büyük depremlerde bir çok cami minaresinin yıkıldığı bilindiği için yapılan araştırmalarda minarelerin tam yüzyılları tespit edilememiştir.
Araştırmalarda öncelikle Mimar Sinan’ın eseri olan camii ve minareleri örnek alınmıştır, aynı dönemde yapılmış diğer yapılarda incelenmiştir.
16.-17. YÜZYIL MİNARE ÖRNEKLERİ
ÇAVUŞPAŞA CAMİİ (1538)
Mimar Sinan eseri olan camii almaşık duvar örgüsüne sahiptir. Minaresinin kürsü ve pabuç kısmı kesme taş gövdesi farisili olup tuğladır. Minare ve camii günümüze özgün hali ile ulaşamamıştır. Kaynaklarda kesme taş olarak geçen minarenin yıkıldığı 19. Yüzyılda tuğla olarak yapıldığı bilgisi yer alır (bkz. İstanbul Ansiklopedisi cilt 2, sayfa,480-481)
Çavuş Paşa Cami
FERRUH KETHUDA CAMİİ (16. YÜZYIL)
Sinan eseri olan cami almaşık duvar örgüsüne sahiptir. Minaresi kesme taştır. 1950 yılında şerefe üst kısmı yıkılan minare özgününe uygun olarak kesme taş ile yeniden yapılmıştır.
Ferruh Kethüda Cami
AHİ ÇELEBİ CAMİİ (16.YÜZYIL BAŞI)
Sinan eseri olan yapı almaşık duvar örgüsüne sahiptir. Minaresi kesme taştır.
Ahi Çelebi Cami
KAZASKER İVAZ EFENDİ CAMİİ (1586)
Bir çok kaynakta Sinan eseri olarak kabul edilse de Mustafa Sâ’i’nin listelerinde böyle bir bilgi geçmez. Almaşık duvar örgüsüne sahip caminin minaresi kesme taştır.
ŞAH SULTAN CAMİ (1533)
Sinan eseri olan yapı dikdörtgen planlı, ahşap dikmeli son cemaat yerine sahip bir camidir. Cami duvarları almaşık örgüsüdür. Minare kürsü ve pabucu almaşık duvar örgüsüne sahiptir. Sıvalı olan minare gövdesinin sıvası dökülen bölümlerinde gövdesinin tuğla örgüsü görülmektedir.
Şah Sultan Camii
HACEGİ RAKIM EFENDİ CAMİ (1585)
Sinan eseri olan yapı almaşık duvarlıdır. Minaresi tuğladır. Kaidesi ve pabuç kısmı almaşıktır. Kaynaklara göre yapı 1919 yılında büyük bir yangın geçirmiştir. Minaresi yangın sonrası restorasyonda yenilenmiştir.
İSKENDER ÇELEBİ CAMİ (16.YÜZYIL)
Debbağ İskender Çelebi tarafından yapılan camiinin kesin yapım tarihi bilinmemektedir. Minare gövdesi, kürsü ve pabucu almaşık örgüdür. Şerefesi ise tuğladır.
KARAGÖZ MEHMED PAŞA CAMİ (1786)
Sadullah Çavuş tarafından yaptırılmıştır. Ahşap olan cami zaman içinde harap olduğundan 1961 yılında harap kısımları halk tarafından ihya edilmiştir. Minare pabucu kesme taş olup kürsüsü almaşıktır. Minare gövdesi ve şerefesi daire planlı olup tuğladır.
Karagöz Mehmed Paşa Camii
TEVKİİ CAFER CAMİİ (1515, ONARIMI II. ABDÜLHAMİD ZAMANI)
Banisi, Taçzade Nişancı Cafer Çelebi olup, Anadolu Kadısı iken 1515 yılında idam edilmiştir. Caminin bu tarihten önce yapılmıştır. Giriş kapısında II.Abdülhamid zamanında tamir gördüğü bilgisi vardır. Zaman içinde harap olan yapı 1978 ve 1988 yıllarında Vakıflarca ihya edilmiştir. Minare kürsü ve pabucu kesme taş olup gövde ve şerefesi tuğladır. Şerefe altı taştır.
Tevkii Cafer Camii
MESNEVİHANE CAMİ (1848)
Fatih İlçesi’nde, Çarşamba’da, Tevkii Cafer Mahallesi’nde, İsmail Ağa ve Mesnevihane Caddelerinin köşesinde ,2286 ada,1 parselde Şeyh Mehmet Murad el Nakşibendi (Ölümü: h.1264/m.1848) tarafından h.1260/m.1844 tarihli vakfiyeyle tesis olunmuştur.
Almaşık duvarlı cami minare pabucu almaşık duvar örgüsü olup gövdesi tuğladır.
Mesnevihane Camii
FEVZİYE CAMİ
Fatih ilçesi’nde, Koca Mustafa Paşa’da, Ha¬cı Hamza Mahallesi’nde güneyde Merdivenli Çeşme Sokağı, batıda Hoca Kadın Sokağı ve kuzeyde Hacı Evhat Sokağı’nın sınırladığı yapı adası yer alır.
Külliyenin esasını oluşturan cami-tekke nedeniyle daha çok Feyziye Camii, Kü¬çük Efendi, Feyzullah Efendi ya da Feyzî Tekkesi olarak da tanınmıştır. Tevhidhanesi kagir, meşrutahanesi ahşap Nakşi tekkesidir.(İşli,s.61)
Külliyenin çekirdeği, Ayasofya vaizi ve reisülkurra Feyzullah Şükrü Efendi (ö. 1814) tarafından 19. yy’ın başlarında kurulan cami-tekkedir. Halvetîliğin Sünbülî koluna bağlı olan bu tekkede Feyzullah Efendi’ nin oğlu, “Küçük Efendi” lakabıyla tanınan Mehmed Abdürreşid Efendi (ö. 1837) postnişinlik yapmıştır. Kaynaklarda tespit edi¬lebilen son şeyhi, 1890’larda meşihat makamında bulunan Nesib Efendi’dir.(Tanman 1994, s.150,Tanman 1965, s.465))
Şeyh Mehmed Abdürreşid Efendi tarafından 1825’te tekkenin yeniden inşa ettirilmiştir.
Cami mevcutta sıvalıdır. Minare pabucu sıvalıdır. Gövdesinin sıvalı kısımlarında dökülmelerinin altında almaşık örgü sistemi tespit edilmektedir. Şerefe üst kısmı tuğladır.
Yapılan dönem araştırmalarına göre cami ile ilgili olarak 16. Yüzyıl dönem restitüsyonda minarenin almaşık örgülü pabuç ve kürsü kısmı korunmuş ancak gövde ve üst kısımları kesme taş olarak önerilmiştir. 19. Yüzyılda ise raspa sonucunda tespit edilen tuğla örgü belge olarak kabul edilerek gövde ve üst kısmı tuğla olarak önerilmiş, şerefe altı mevcuttaki gibi ve eski belgelere uygun olarak taş çizilmiştir.
•Bahçe duvarları özgündür ve mevcut durumu ile korunmuştur.
Tescil fişinde bulunan fotoğraf (belge-1, tarihi bilinmemektedir.)Belge 21948 yılındaki fotoğraf; bu fotoğrafta son cemaat yeri çatısının harim çatı kütlesinden aşağıda olduğu görülmektedir. (belge-3)Vakıflar arşivinden alınan rölöve belgeleri (belge-4),tarihi bilinmemektedir.Vakıflar arşivinden alınan zemin kat rölöve belgeleri (belge-5),tarihi bilinmemektedir.Vakıflar arşivinden alınan birinci kat rölöve belgeleri (belge-6),tarihi bilinmemektedir.Minare peteğinde yapılan raspa sonucunda minare peteği Osmanlı tuğlası olarak çıkmıştır.Minare peteğinde yapılan raspa sonucunda minare peteği Osmanlı tuğlası olarak çıkmıştır.
RESTORASYON RAPORU
Restorasyon projesi 2. Dönem restitüsyon doğrultusunda hazırlanmıştır. Buna göre alınan kararlar şunlardır;
Yapı avlu içindeki batı bölümündeki tüm muhdes yapılar ile kuzeydoğu köşesindeki imam evi kaldırılmış, avlu orta kısmındaki mescid açığa çıkarılmıştır.
Bahçe duvarında yola doğru sehim yapan bölümün sökülerek özgün duvar örgü sisteminde örülmesi gerekmektedir.
Bahçe duvarı üst kısmında mevcutta olmayan taş harpuşta bölümleri özgün taş harpuşta detayına göre taş malzemeden imal edilecektir.
Malzeme kaybı olan bahçe duvarı içindeki pencere lokmalı demir parmaklıkları yenilenmelidir.
Bahçe giriş kapısı 16. Yüzyıl camilerinden Nişanca Mehmet Paşa bahçe giriş kapısı örnek alınarak çizilmiş ve uygulaması önerilmiştir.
Son cemaat yerinin çimento harçlı sıvaları raspalanmalı, alttaki sistem özgününe uygun olarak konunun uzmanları denetiminde onarılmalıdır. Projesine uygun olarak son cemaat dış cephe duvarları 1. Sınıf çam ile kaplanmalıdır.
Son cemaatin çatı bölümü sökülerek ahşap sistemde eğimi projesine uygun olarak yeniden yapılmalıdır.
Harim bölümünün ciddi şekilde sehim yapan ahşap tavan çıtalarından örnekler alındıktan sonra sökülmeli ve aslına uygun olarak ahşaptan yeniden yapılmalıdır. Açılan ahşap sistemdeki çatı elemanlarından çürüyen kısımları değiştirilmelidir. Çatı kiremit altı kaplama tahtası üzerine su yalıtımı yapılarak alaturka kiremit uygulanmalıdır.
Pencere ve kapılar restorasyon projesine uygun olarak çizilen detaylara göre imal edilmelidir. Özgün olan kuzey duvarındaki ahşap kapak ile ahşap söve diğer pencere iç kısımlarında yapılmalıdır.
Harim içindeki Marmara mermeri ile kaplanmış denizlikler, vaiz kürsüsü, mihrap nişi gibi elemanlardan bu kaplam kaldırılmalıdır. Denizlikler özgününe uygun olarak pişmiş toprak yapılmalıdır. Vaiz kürsüsü, minber yine restorasyon projesine uygun olarak ahşap malzeme ile imal edilmelidir. Mihrap nişide ahşap ile kaplanmalıdır. Ancak mermer kaplamanın mihrap nişinden sökümü sonrasında alttan çıkan başka bir iz tespiti yapılır ise bu iz doğrultusunda proje revize edilmeli ve uygulama ona göre yapılmalıdır.
Uygulama sırasında özgün olmayan ahşap döşemeler sökülmelidir. Alttan özgün döşeme sistemi tespit edilemiyorsa projesine uygun olarak pişmiş toprak döşeme yapılmalıdır.
İç sıvalar tamamen raspa edilmeli, altan çıkan duvar yüzünde var ise çatlak oluşumları statik rapor doğrultusunda onarılmalı, boşalan derzler özgün harç ile onarılmalı, malzeme kayıpları 5 cm. büyük olanlarda çürütme yöntemi kullanarak özgün malzeme ile tamamlanmalıdır. 5 cm.’ den küçük ise müdahale edilmemelidir. Duvarlar sağlamlaştırıldıktan sonra horasan harç karışımı ile sıvanmalıdır.
Sıva raspasından önce boya raspası yapılması önerilir. Eğer kalem işi tespiti yapılıyorsa özgününe uygun olarak restorasyonu konunun uzmanları yönetiminde yapılmalıdır.
Mevcut içlik ve dışlıkların muhafaza edilmesi önerilmiştir.
Cephelerde yakın dönemde yapılan tüm derzler ve sıvalar sökülmelidir. Çürüyen ahşap hatılların yerine lamine ahşap hatılların kullanımı önerilmiştir.
Duvarlardaki çatlak oluşumları statik rapor doğrultusunda onarılmalı, malzeme kayıpları 5 cm. büyük olanlarda çürütme yöntemi kullanarak özgün malzeme ile tamamlanmalıdır. 5 cm.’ den küçük ise müdahale edilmemelidir. Cepheler mikro kumlama ile temizlenmelidir. Duvarlar temizlendikten ve sağlamlaştırıldıktan sonra kaba yonu taş yüzeyden 0.5 cm. İçeride
olarak şekilde gömme derz özgün harç oranına uygun olarak hazırlanan karışım ile yapılmalıdır.
Mescid etrafındaki betonarme kaldırım kaldırılarak yapı etrafında drenaj sistemi yapılmalıdır.
Restorasyonda minare 19. Yüzyıla uygun olarak çizilmiştir. Uygulama sırasında gövde kısmındaki çimanto harçlı sıvaların raspa edilmesi, raspa sonucunda farklı bir tespit olur ise projelendirilerek kurula iletilmesi gereklidir.
KAYNAKÇA
Bibi. Öz, İstanbul Camileri, I, 81; Ayvansa-rayî, Hadîka, I, 292; İSTA, VIII, 4285; Kuran, Mimar Sinan, 307; Haskan, Eyüp Tarihi, I, 39. N. ESRA DİŞÖREN
ASLANAPA; Oktay : Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1983
Ayvansarayi Hüseyin Efendi, Ali Satı Efendi, Süleyman Besim Efendi: Hadikatü’l Cevami,
Haz. Ahmed Nezih Galitekin, İstanbul 2001
BAYRAM; Sadi ve ERDOĞAN : Kerim: Vakıflar ve Vakıf Hizmetlerimiz, Ankara 1978
(ELDEM)Halil Edhem: Nos Mosquees de Stamboul, İstanbul 1934
HASKAN; Mehmet Mermi: :Eyüp Tarihi I, İstanbul 1993
Müler-Wiener; Wolfgang : İstanbul’un Tarihsel Topografyası, Çeviren Ülker
Sayın, İstanbul 1997.
DİŞÖREN; N.Esra : “Davut Ağa Mescidi”T.T.V.D.B.İ.A.,C. 3, İstanbul 1994
KURAN, Aptullah : Mimar Sinan’ın Mescidleri, S. Eyice Armağanı S: 140)
ÖZ; Tahsin : İstanbul Camileri, C.ll, 8.İstanbul 1964
TOZUN; Aylin : XVI.Yüzyıl İstanbul Mescitleri, M.S.G.S.Ü.
Sos. Bil.Ens.San.Tar.Ana Bil.Dalı, Türk İslam Sanatları Programı Yayımlanmamış Y.Lis.Tezi, İstanbul 2002.
ÜSTÜN; Ayşe : Osmanlı Arşivindeki İstanbul Cami ve Türbelerinin Tamirleriyle İlgili Belgeler, D.E.Ü. Sos.Bil.Ens. İsl.Tarihi ve San. Ana. Bil. Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2000
YÜKSEL, İ.Aydın : Osmanlı Mimarisinde Kanuni Sultan Süleyman Devri(926-974/1520-1566) VI. Cild, İstanbul 2007.
Uçmag – Uçmak kelimesi Türk ve Altay mitolojisinde anlamı cennet kelimesine karşılık gelir.
Tekirdağ ilinin Şarköy ilçesine bağlı olan Uçmakdere köyü İstanbul’a 170 km uzaklıktadır. Köyün sırtını dayadığı Ganos Dağı (Işıklar Dağı )950 m. yüksekliği ile,Trakya’nın ikinci büyük yükseltisidir.Köy Ganos dağından doğan bir dere yatağı üzerine kurulmuştur. Konumu itibari ile doğal zenginlikleri de bünyesinde barındıran Uçmakdere köyü Marmara denizine kıyısı olan eski bir Rum köyüdür.
Köyün iklimi, Karasal iklimin bölgede Karadeniz iklimi ve Akdeniz iklimleri arasında geçiş özelliği gösterdiği Marmara iklimidir. Genel olarak bölgenin güneyi ve kuzeyi arasında bu iki iklim arasında geçiş kuşağı olurken Tekirdağ bölgesi ise Karasal iklim etkilerine açık olup 4,3 °C ile öteki kıyı yerleşmelerine göre daha düşük bir ortalamaya sahiptir. Yazları sıcak ve kurak,kışları soğuk ve yağışlı geçer. Köyün merkezi denizden 115 metre yükseklikte olup deniz kıyısına inildikçe ılıman bir iklime geçiş gözlemlenmektedir. Ayvasıl mevkinde ise Akdeniz iklimi yaşanmaktadır. Yağışların yoğunluğu köyün sularına direkt etki etmektedir.
Köyün ekonomisi günümüzde bağcılık, hayvancılık, keçi yetiştiriciliği ve keçi sütü ürünleri, pekmez, zeytinyağı, zeytin, şifalı otlar, organik bal üretimi, ıhlamur, adaçayı ve kekik otu gibi ürünlere dayalıdır. Son yıllarda köyde bağ olmayan alanlarda tütün yetiştiriciliği yapıldığı görülmektedir.
1924 yılında mübadelede aynı köyden kalkıp gelenlerin tamamı, beyannamelerinde yaptıkları işi ipek böcekçiliği olarak belirterek topluca köye yerleşmişler. Tütüncülük,bağcılık, ipek böcekçiliği ile uğraşırken Japonya’dan ipek ithal edilince fiyatlar düşmüş. 1989 yılında gelindiğine Trakya’da buğday mahsülünü yiyen böcekle süne mücadelesinde, hava akımıyla ipek böcekleri ölünce, yılda 6.5-7 ton ipek üreten Uçmakdere Köyü’nde ipek böcekçiliği ve ipek üretimi biterken, yinekökleri Rumlara dayanan şarapçılığı isehala devam ettirmektedir.
Uçmakdere Köyü, konumu itibariyle doğal zenginlikleri bünyesinde barındırmaktadır. Marmara denizine kıyısı olan köy mavi ile yeşili; tarih ve kültürel doku ile birleştiren zenginliğe sahiptir. Son dönemde yörenin bu güzelliklerigezi ve kültür turizminin ilgisini çekmektedir
Köy günümüzde dağ sporlarına ilgi duyanların yeni ilgi alanı olmuştur.Yamaç paraşütü köyün Ganos Dağı eteklerinde bulunan Nişantepe ile Uçmakdere köyü Ayvasıl mevki arasında yaygın bir şekilde yapılmaktadır. Tekirdağ valiliği ile Tekirdağ Doğa Sporları ve Havacılık Kulübü tarafından dört yıldır düzenlenen ” Tekirdağ Uçmakdere Yamaç Paraşütü Festivali” yöreye olan ilgiyi arttırmaktadır.
Uçmakdere Köyü Genel Görünüm
Adrese dayalı nüfus sistemine göre 220 adet boş ve dolu konutlara numara tahsis edilmiştir.Köy yerleşimi içinde kayıtlı 142 hane ve eklentileri olup; köyle sahil arasında bağ evleri ve yazlıklardan oluşan 78 hane ve eklentisi bulunmaktadır.
Köyün Rumca’daki adı “Avdimio”dur. “Hoş yer” anlamına gelmektedir. Rumlar AVDiMiO adını kullanırken,yörede yaşayan Türk Yörükleri Uçmakdere’ye “AVDiN” demişlerdir. Rumlar zamanında önemli bir şarap üretim merkezi olarak faaliyet göstermiştir.1918’te çekilmiş bir fotoğrafa göre; köyde yaklaşık 500 hane bulunmakta olup; evlerin çoğu 3 katlı ve camekanlıdır.Köyde 3 tane eczane, 2 kilise, 3 ayazma (kutsal çeşme), 2 Maşatlık (Rum mezarlığı) ve 2 ahşap köprü olduğu, her sokakta kandiller yandığını, 3 yol ağızlarında ise “Talika”ların birbirlerini görebilecekleri dev aynaların olduğu, her evin altında tonlarca şarap alabilen mahzenlerin olduğu, ziyarete gelen Rumlar tarafından anlatılmaktadır. Özellikle “Çavuş Üzümleri”nin Amerika’ya buradan gönderildiği resmi kayıtlarda bulunmaktadır.
Uçmakdere’nin bulunduğu bölgede antik dönemlerden Roma ve Bizans’a değin sürdüğü öngörülen bağcılık kültürü, Osmanlı döneminde de sürmüş. 14 . yüzyılda bu bölgeye gelen Osmanlılar burada yaşayan ve bağcılığı çok iyi bilen Rumların yaşam şekillerine müdahale etmemiştir. Ganos dağının fay kırıklarının zenginleştirdiği mineralli kırmızı killi topraklarından yararlanarak, yörede bağcılığı geliştirmişler.
Bu bölgede, 1950’lere değin karayolu ulaşımı büyük ölçüde kısıtlı iken; geçmişte bu yüzden bölgenin bağcılık ürünlerini ekonomiye kazandırmasında tek seçenek, deniz yolunu tercih etmekten geçiyormuş. Bu sebepledir ki, yöre bağlarının ve bağ ürünlerinin tanıtılmasında en büyük rolü denizciler oynamış. Büyük gemiler mevcut tahta iskeleye yanaşamaz iskeleden sandallarla gemilere şıra fıçıları taşınırmış.
Fırtına olduğu zamanlarda şarap dolu amforaların yüklü olduğu bazı gemilerin , Uçmakdere -Marmara Adası arasında batmış olduğunu günümüzde denizin dibinde yüzlercesi bulunan mühürlü Ganos amforalarının bulunduğu batıkların dalgıçlar tarafından tespiti ile anlayabiliyoruz.
1924 yılındaki mübadele ile köydeki Rum ahali Yunanistan’a göç etmiş, yerlerine Selanik’in Gevgeli-Karasinan ve Mayadağ kazalarından gelen Türkler yerleştirilmiştir. Köyde Osmanlı’ya ait hiçbir Kültür mirası olmaması dikkat çekmektedir.
Uçmakdere Köyü’nün hemen girişinde bulunan 4 asırlık çınar ağacı da dikkat çekiyor. Trakya Üniversitesi tarafından incelenerek anıt niteliği verilen çınar ağacı, görenleri hayran bırakıyor.
2.UÇMAKDERE KÖYÜ GELENEKSEL SİVİL MİMARİ ÖZELLİKLERİ
Tarihi, eskilere dayanan Uçmakdere taş ve ahşabın uyumlu birlikteliğinin yaşatıldığı tarihi ve mimari dokusu Rum sivil mimarisinin izlerini taşırken Türklerin bölgeye gelmesi ile geleneksel Türk sivil mimarisi köyün yerel dokusuna yerleşmiştir.
Köy günümüzde Edirne Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun kararı ile sit alanı içerisindedir.
Köyün geleneksel sivil mimarisinin şekillenmesinde coğrafi konumu,çevresel faktörler, yapım teknikleri, yerel malzeme imkanlarının yanı sıra diğer bir önemli unsur yapıların ne amaçla kullanılacakları yani üretim – ekonomik uğraşlarda etkilidir. Eskiden köyde yapılan ipek böcekçiliği ile günümüze dek süregelen bağcılık – şarapçılık Uçmakdere’nin kırsal mimarisini etkilemiştir.Geçmişte Rumlar taş evlerin zemin katlarındaki depolarda üzüm depolayıp şarap üretirlerken Türkler aynı mekanı ipek böcekçiliği sonrasında da tütün ve tarım ürünleri depolamak için kullanmışlardır.
Genel olarak köyde bulunan konutların çoğu, ahşap karkas arası dolgu ve kagir sistemlerin bir arada kullanıldığı karma sistem ile inşa edilmiş olup bu yapılarda kullanılan başlıca malzemeler; taş, tuğla, kerpiç ve ahşaptır.
Evlerin duvarları, temellerde taş, birinci kat seviyesine kadar moloz taş örgü, üst katlarda da kâgir ve ahşap kullanılmıştır.
Genellikle parselasyona göre kuzey -güney konumlanan evler avlulu, çoğunlukla ayrık nizam ve çift katlıdır.Yapıların plan tipolojisi genellikle zemin kat+1 kat olmak üzere 2 katlıdır. Zemin katta cümle kapısından girildiğinde; tabanı genellikle sıkıştırılmış toprak bazen de taş kaplı olan yarı-açık fakat sonradan kapalı olarakta kullanılan hayat veya taşlıklar, ambar, depo,
kiler, ahır,kazan-aş ocağı veya mutfak, kışlık oda ve alt kattan üst katta geçişi sağlayan merdiven vb. mekanlar yer alırken üst kat ise sofa etrafında şekillenen ve odaların yer aldığı ve ailenin esas günlük yaşamının geçtiği kattır. Odaların özellikleri aynı olup, pek az değişkendir.Sofa evin şeklini belirleyen değişken özelliklere sahip bir yapıdadır.Sofanın odalar arasındaki konumuna göre değişik plan tipleri oluşmuştur. Ara kat var ise eğer bu bölüm genellikle kışlık oda yada mutfak olarak kullanılır.
Eskiden zemin katın dış cephesinde çoğunluklu emniyet gereği dışarıya bakan pencere olmaz veya küçük pencereler olurdu.Uçmakdere köyünde de bu kurguyu çoğu evde görebiliyoruz.
UÇMAKDERE KÖYÜ DOKUZ ADET KONUTUN MİMARİ ÖZELLİKLERİ
3.1. 2474 Parselde ki Mevcut Yapı
3.1.1 Yapının Mimari Özellikleri
Arazi eğimine uygun olarak konumlanan yapı ayrık nizam ve bahçeli olmakla beraber ana kütle içerisinde zemin kotu farklıdır. Yapı günümüzde kullanılmaktadır
Yapı tek parsel üzerinde aynı ana kütle içerisinde,tek üst örtü altında iki farklı cümle kapısı olan iki ayrı konut olarak inşa edilmiştir. Yapı zemin kat+ 1 normal kat ve zemin kat+ara kat ve 1 normal kata sahip iki farklı bölümden oluşmaktadır.
Binanın zemin katı ahşap hatıllı kaba yonu taş yığma örgü, üst kat ise üç cephede ahşap çatkı sistemde üzeri ahşap kaplama,arka cephede kaba yonu yığma sistemde ile inşa edilmiştir. Üst örtüsü alaturka kiremitli, kırma çatıdır. Saçaklar düz devam etmektedir.
Dış cephe de zemin kat sıvasız, kısmen kireç badanalı olup üst kat üç cephede ahşap kaplamalı olup arka cephede taştır. Genel olarak yapıda ahşap malzemenin kullanıldığı yerler; duvarlar, tavan, döşemeler, doğramalar ve çatı olarak sıralanabilir.
Yapının üst katında giriş kapısının hemen üzerinden başlayan çıkma cephe boyunca devam ettirilmiştir. Özgün pencereler ahşap düşey sürmeli, giyotin pencerelerdir. Cephe süslemesi mevcut değildir..
1 nolu konut;
Zemin kata giriş; cephenin sağında yer alan aydınlık pencereli,çift kanatlı basit ahşap bir kapıdan sağlanır. Zemin kat döşemesi sıkıştırılmış toprak olup kiler, ambar veya depo olarak kullanılmaktadır. Zemin katta kısmen araziden kaynaklanan kot farkı yüksekliği ahşap dikmeler üzerine ara kat yapılarak değerlendirilmiş. Giriş kapısının sol tarafında yer alan ahşap köşe sahanlıklı iki kollu merdiven ile üst kata ulaşılırken ara kata merdivenin köşe sahanlığından ulaşılmaktadır. Ara katta kışlık oda olarak kullanılan bir oda mevcuttur.
Üst katta yer alan üç oda, merdivenin sahanlığına açılmaktadır. Odaların birinin uç kısmında yüklük ve kışın banyo olarak kullanılan küçük bir alan yer alır.
zemin kat kaba yonu yığma taş örgü, üst kat üç cephede ahşap çatkı üzeri ahşap kaplama arka cephe kaba yonu yığma sistemde inşa edilmiştir. Dış cephede Zemin kat sıvasız ,üst kat üç cephede ahşap kaplamadır. İç mekanda ise bölme duvarlarda ahşap bağdadi sistem kullanılmış olup üzerine kireç-saman-çamur karışımı harçla sıva yapılmıştır.
2 nolu konut;
Zemin kata giriş; cephenin sağında yer alan düz ahşap lentolu çift kanatlı basit ahşap,yalın bir kapıdan sağlanır. zemin kat döşemesi sıkıştırılmış toprak olup giriş kapısının hemen solunda taş bir yemlik yer alır. Zemin kat ahır ve depo olarak kullanılan bir mimari hacim durumundadır.
Üst kata; ara kat olmadığı için taş pabuçlu tek kollu,sahanlıksız ahşap bir merdiven ile ulaşılır. Ahşap merdiven üst katta sofaya açılır. Sofanın iki yanında ikişer oda yer alıp üst kat iç sofalı plan tipine sahiptir.
Zemin kat yer yer ahşap hatıllı kaba yonu yığma sistemde inşa edilmiş olup üst kat yine ahşap çatkı üzeri ahşap kaplama ve arka cephede kaba yonu yığma taş sistemle inşa edilmiştir.
3.2. 2536 Parselde ki Mevcut Yapı
Ayrık nizamlı , bahçeli zemin kat+ 1 normal kattan oluşan bir yapıdır. Günümüzde kullanılmamaktadır.
3.2.1 Yapının Mimari Özellikleri
Yapı ahşap hatıllı kaba yonu yığma ve ahşap çatkı arası taş dolgulu olup karma sistemde inşa edilmiştir.Üst örtüsü alaturka kiremitli çatıdır. saçaklar düz devam eder.
Dış cephe de iki cephe sıvasız taş , giriş cephesi ve diğer yönde üst kat cepheler ahşap kaplama zemin kat cepheleri taştır. Giriş cephesinde üst kat,cephe boyunca az miktarda ana kütleden çıkma yapmıştır.Yapıda ahşap malzemenin kullanıldığı yerler; duvarlar,tavan, döşemeler, doğramalar ve üst örtü olarak sıralanabilir.
Özgün pencereler ahşap düşey sürmeli, giyotin pencerelerdir. Özgün tavanlar çıtakari düz ahşap kaplamadır.Cephe süslemesi mevcut değildir.
Zemin kata orta akstan ahşap çift kanatlı basit yalın bir kapıdan girilir. Zemin kat tabanı sıkıştırılmış toprak olup giriş kapısının sağ aksında bir oda mevcuttur. zemin kat depo, kiler ve genel hizmet işleri için kullanılır. giriş kapısının sol aksında tek kollu, taş pabuçlu ahşap merdiven ile üst katta ulaşılır. Üst kat planı köşe sofalı olup iki oda ve bir ocaklı mekandan oluşur. oturma odası olarak düzenlenen odanın pencereli cephesinde boyunca uzanan sedir mevcuttur.
3.3. 2544 Parselde ki Mevcut Yapı
Ayrık nizamlı , bahçeli, zemin kat+ 1 normal kattan oluşan bir yapıdır. Günümüzde kullanılmaktadır.
3.3.1 Yapının Mimari Özellikleri
Yapı ahşap hatıllı kaba yonu yığma ve ahşap çatkı arası taş dolgulu olup karma sistemde inşa edilmiştir.Üst örtüsü alaturka kiremitli kırma çatıdır. Saçaklar düz devam eder.
Dış cephe de arka cephe sıvasız taş , giriş cephesi ve diğer yönde üst kat cepheler ahşap kaplama+ sıva, zemin kat cepheleri ise taştır.Özgün mimari kurguda günümüzde mevcut olmayan giriş kapısının hemen üzerinde sofada aydınlık tepe pencereli ahşap küçük balkon olmalıdır.Yapıda ahşap malzemenin kullanıldığı yerler; duvarlar,tavan, döşemeler, doğramalar ve üst örtü olarak sıralanabilir.
Özgün pencereler ahşap düşey sürmeli, giyotin pencerelerdir. Özgün tavanlar düz ahşap kaplamadır.Cephe süslemesi mevcut değildir.
Zemin kata orta akstan ahşap çift kanatlı basit yalın bir kapıdan girilir. Zemin kat tabanı şap beton olup giriş kapısının sol aksında bir oda ve sonradan eklenen mutfak sağ aksta bahçeden girişi olan depo olarak kullanılan bir mekan mevcuttur. Zemin katta orta hacim taşlık olarak kullanılıp depo, kiler ve genel hizmet işleri için kullanılır. Üst kata taşlıktan iki kollu sahanlıklı ahşap merdiven ile ulaşılır.Üst kat planı iç sofalı olup iki yanında birer odadan oluşur. Oturma odası olarak düzenlenen odanın pencereli cephesinde boyunca uzanan sedir mevcuttur. Diğer odada yaşmağı sonradan kapatıldığı anlaşılan ocak ve hemen yanında kışın sıcak olması için ocağın yanında yapılan banyo yapmak içinde kullanılan mekan bulunur. Sofada ise bir adet ahşap yüklük mevcuttur.
3.4. 2496 Parselde ki Mevcut Yapı
Yapı eğimli arazi üzerinde ayrık nizam,iki cephesi sokağa bakan,bahçeli, zemin kat+ 1 normal kattan oluşan tek üst örtü altında iki farklı yaşam alanı olarak düzenlenmiştir. Yapı günümüzde kısmen kullanılmaktadır.
3.4.1 Yapının Mimari Özellikleri
Yapı zemin katta yer yer yatay ahşap hatıllı kaba yonu yığma taş ve üst katta ahşap çatkı üzeri kalamut+ kerpiç sıva ile ahşap kaplama olup karma sistemde inşa edilmiştir.Üst örtüsü alaturka kiremitli kırma çatıdır. Özgün saçaklar; düz devam eder, alınlıklı ve ahşap kaplamalıdır.Saçak altında cepheler ahşap profilli silmeler ile çevrelenmiştir.
Dış cephe de zemin kat büyük oranda sıvasız taş, üst kat cepheler ahşap kaplamadır. Yapının kuzey ve güney cephelerinde iki farklı girişi mevcuttur.
Üst kat güney cephe düzenlemesinde; köşe gönye basit çıkma mevcuttur. Çıkma ahşap döşeme hatıllarının zemin kat tavanından dışarıya doğru uzatılması şeklinde olup,hatıllar ahşap malzeme ile kapatılmıştır. Bu çıkma cephe boyunca kademeli olarak tekrarlanır. Köşe çıkma yan cephede ise paralel düz çıkma olarak biçimlenip ahşap eli böğründe payandalara oturur. Özgün pencereler ahşap düşey sürmeli giyotin penceredir. Cephe düzenlemesi oldukça sade ve yalındır. Süsleme mevcut değildir.
1 Nolu Konut ( güney Cephe) : Zemin kata sokağa bakan cepheden sağ akstan ahşap düz lentolu,çift kanatlı basit yalın bir kapıdan girilir. Kapının sol yanında aydınlık penceresi mevcuttur. Zemin kat tabanı sıkıştırılmış toprak olup orta hacim taşlık olarak evin genel hizmet işleri için kullanılır. Zemin katta orta mekan dışında iki oda yer alır. Zemin katın tavanları yapımı basit olan Bakkal Tavan ya da Ters Tavan sistem dediğimiz ahşap strüktürün göründüğü tavandır.
Üst kata taşlıktan taş pabuçlu,çeyrek döner, tek kollu ahşap merdiven ile ulaşılır. Merdiven yuvasında köşede gömme basit bir niş mevcuttur. Üst kat planı iç sofalı, iki yanında ikişer odadan oluşun bir yaşam alanıdır.Üst katın iki odası evin kış damı(kış odası) ve aş ocağı olup yaşmaklı ve piramit külahlı ocaklar bulunur.Özgün mimari kurguya uygun olarak ocağın yanında kapaklı dolaplar mevcut olması gerekirken bunlar kapatılmıştır. Aş ocağı- mutfak olarak kullanılan odanın köşesinde taş döşeme yükseltili küçük hacimli bir bölüm kışın banyo olarak kullanılmaktaydı. Sofa ve diğer odalarda pencere alt hizası boyunca sedirler yer alır. Yine sofa ve bazı oda duvarlarını 80-85 cm yüksekliğinde çepeçevre dolaşan sandalye çakması bulunmaktadır.
Sofada merdiven üzeri boş hacim ahşap yüklük olarak değerlendirilmiş olup bir diğer yüklük oda kapısının hemen üzerinde yer alan ahşap kapaklı tavan arasındaki boş hacmin değerlendirildiği niştir.
Üst kat tavanları yalın çıtalarla hareketlendirilen düz tavan olup taban döşemeleri ahşaptır. Duvarlar kireç-saman karışımı veya çamur harcıyla sıvalıdır.
Kışlık damı veya ocaklı oda, üst kat
2 Nolu Konut (Kuzey Cephe): Zemin kata bahçeye bakan öne cephe sağ akstan ahşap düz lentolu,çift kanatlı basit yalın bir kapıdan girilir. Zemin kat tabanı sıkıştırılmış toprak olup samanlık ve eklenen ahır bölümünden müteşekkildir. Zemin katın tavanları yapımı basit olan bakkal tavan(ters tavan) sistem olup ahşap strüktürün göründüğü tavandır.
Giriş cephesi2 nolu konutun cephe görünümü
Zemin kat belirliaralıklarla yatay ahşap hatıllı kaba yonu taş ve üst katta ahşap çatkı üzeri kalamut + kerpiç sıva ile ahşap kaplama olup karma sistemde inşa edilmiştir. Üst kata samanlıktan tek kollu ahşap merdiven ile ulaşılır.Üst katdış sofalı ve iki odası mevcut olup sofada dikmelerle ve çatkılarla ayrılan yaşmaklı ocağı ve küçük bir penceresi olan bölüm mevcuttur. Odalardan birinde pencere boyunca devam eden sedir mevcuttur. Özgün pencereler ahşap düşey sürmeli giyotin penceredir.İç cepheler kerpiç sıva üzeri kireç badanadır.Sofanın ve ocaklı bölümün tavanı bakkal sisteme benzeyen ahşap strüktürün ve kalamutlarıngörüldüğü açık sistemdir. Diğer odalar düz ahşap lambiri tavandır.
3.5. 2526 Parselde ki Mevcut Yapı
3.5.1 Yapının Mimari Özellikleri
Yapı arazi eğimine uyumlu olarak inşa edilmiş olup ayrık nizam, iki cephesi sokağa bakan, köşe konumlu, arka bahçeli, kısmi bodrum kat+ zemin kat+ 1 normal kattan oluşmaktadır. Günümüzde oldukça harap durumdadır.
Yapı zemin ve üst katta ahşap karkas arası tuğla, dolgu ahşap bağdadi, yan ve arka cephelerde tuğla örgü ve belli kotlarda tuğla hatıllı kaba yonu taş yığma,Bodrum katta ise kaba yonu taş yığma sistemlerin kullanıldığı karma bir sisteme sahiptir. Yine arka cepheye bitişik ek müştemilat yığma taş örgü sistemde inşa edilmiştir. İç duvarlar ahşap bağdadidir. Üst örtü alaturka kiremit kaplı oturtma sistemli kırma çatıdır.
Yapıda kullanılan ahşap karkas elemanlar alın alına bindirme tekniğinde çivilerle sabitlenmiştir. Fakat bir iki noktada da geçmeli tekniğin uygulandığını görebiliriz.
Bina günümüzde cephelerde büyük oranda yapı strüktürünün tamamen görüldüğü köşe konumlu bir Rum evidir. Mübadele ile köye yerleşen Türkler yaptıkları evlerde genellikle bodrum kat yapmazlardı. Rumlar ise yörede bağcılıkla beraber şarap üretimi yaptıkları için bodrum katları mahzen olarakta kullanırlardı. Rumlar inşa ettikleri yapılarda ahşap karkas arası dolgu tuğla tekniğini taşla beraber sıklıkla kullanmışlardır. Ayrıca zemin katta yaşam alanları uzun ve geniş pencere oranları ile dışarıya dönük olup bu yapıda pencereler zemin kat ve üst katlarda farklılık göstermemektedir. Oysa Türk sivil mimari geleneğinde zemin katta çoğunlukla pencere olmaz yada küçük ölçekli az sayıda pencereler olurdu. Yapıda geniş bir teras mevcuttur.
Zemin kat üç oda+ ıslak zeminler+ giriş sahanlığı ve hol+ depo/geçiş mekanlarından oluşur. Binada yıkılma tehlikesi olduğu için üst kat ve zemin katta bazı mekanlara girilememiş dışarıdan gözlem ile tespit yapılmıştır. Bu nedenle bodrum üstünde yer alan odanın hemen üzerinde terasta devam eden tuğla örgü baca, odada bir ocak olabileceğine işaret eder ki bu mekanın büyük olasılıkla mutfak olarak kullanıldığını gösterir.
Zemin katın özgün dış cepheleri ise; üst kat köşesinde yer alan çıkmanın hemen altında muhtemel ki sonradan kapatılan ahşap çatkı üzeri ahşap kaplamalı mimari hacmin (depo veya geçiş alanı) cephesi ahşap kaplama olup diğer cepheler horasan sıva üzeri boyadır.
Ön cephenin orta aksında derin bir nişin içinde yer alan ahşap çift kanatlı yan ve üst aydınlık pencereli cümle kapısına, beş basamaklı taş merdiven ile ulaşılır. Kapı nişinin sövelerinin köşelerinde süs amaçlı ahşap kare kesitli pilasterlar yer alır. Yapıya bir diğer giriş ise yan cepheden, depo olarak kullanılan mekandan tek kanatlı basit bir ahşap kapı ile sağlanır. Yine, bodrum kata giriş ise ön cephede ahşap basit bir kapı ile sağlanmıştır.
Özgün pencereler, ahşap düşey sürmeli giyotin pencerelidir. Sadece depo olarak kullanılan mekanın penceresi ahşap kanatlı olup ölçüleri cephe pencerelerinden daha küçüktür.
Zemin katın taban döşemeleri ıslak zemin hariç tüm mekan hacimleri ahşap kaplamadır. Zemin kat tavanları ise yalın çıtalarla hareketlendirilen düz tavan olup ahşaptır. Odalarda pencerelerin alt pervazı seviyesinde oda duvarını çepeçevre dolaşan “sandalye çakması” mevcuttur. Alt kattan üst kata depo ve ayrıca holde yer alan iki kollu çeyrek döner ahşap merdivenlerle üst katın sofasına ulaşılır.
Üst kat salon veya sofa +2 oda ve üstü sundurma ile kapatılan,terastan oluşmaktadır. Dış cephe düzeninde sofanın ahşap döşeme hatıllarının zemin katın tavanından yol aksına doğru uzatılması şeklinde köşeden çıkma yaparak ahşap eli böğründeler ile desteklenmiştir. Yan cephe düzeninde sofanın ve köşeden ön cepheye dönen odanın cephesi üst katta ahşap bağdadi teknikle inşa edilmiş olup ahşap kaplamadır. Ön cephe oda ise tuğla dolgulu ahşap karkas duvar olup sıvalıdır. Saçak altı ahşap kaplamadır. Cephelerde saçak altılarında ahşap dişli friz, profilli silmeler ve furuşlar tüm cepheleri kuşatır. Özgün pencereler zemin katta olduğu gibi düşey sürmeli olup oranları aynıdır.
Üst katta taban döşemeleri ahşap düz kaplamadır. Günümüzde odanın tavanları yıkık durumda olduğu için tespit mümkün olmamıştır. Fakat zemin kattaki odaların ahşap düz,çıtalı tavan kaplamasının burada da tekrar edilmiş olması mümkündür. Sofanın tavanı ise ahşap çıtalı tavan sistemde geometrik bir kurgu ile uygulanmıştır.
Zemin katta olduğu gibi üst katın odalarında da pencerelerin alt pervazı seviyesinde oda duvarını çepeçevre dolaşan “sandalye çakması” mevcuttur.Zemin katta oda ön cephesinde pencere alt hizalarında sedir yer alır.
Üst kat yan cephede yer alan seyir terası ahşap dikmeler üzerine oturan çatı hatıllarının uzatılması ile devam eden bir üst örtü ile kapatılmıştır. Etrafı ahşap parapet ile çevrelenmiştir. Terasta yer alan tuğla örgü baca sıvasızdır.Terasın döşemesi ahşap kaplamadır.
Yapının yan ve arka cephesine bitişik dikdörtgen planlı yığma moloz taş sistemde doğal zemine yapışık inşa edilmiş müştemilatın ahşap düşey sürmeli penceresi mevcuttur. muhtemelen yapıda simetrik bir pencere daha mevcut iken duvarın yıkılan bölümü ile beraber yok olmuştur. Üst örtüsü alaturka kiremitli kırma çatıdır.
güneydoğu köşeden görünüm
3.6. 2560 Parselde ki Mevcut Yapı
Yapı bitişik nizam,bahçeli,zemin kat+ 1 normal kattan oluşmaktadır. Zemin kat arka ve yan cephelerde belirli aralıklarla yatay ahşap hatıllı kaba yonu taş, ön cephede kaba yonu yığma taş örgü sistemde ve üst katta ahşap çatkı üzeri ahşap kaplama olup karma sistemde inşa edilmiştir. Yapı günümüzde kullanılmaktadır.
3.6.1 Yapının Mimari Özellikleri
Taş örgü subasmanı üzerinde yer alan yapının zemin katına orta akstan özgün olmayan ahşap düz lentolu,tek kanatlı basit yalın bir kapıdan girilir. Kapının sağ yanında aydınlık penceresi mevcuttur. Zemin kat döşemesi şap olup orta hacim taşlık olarak evin genel hizmet işleri için kullanılırken, katta orta mekan dışında mutfak ve banyo olarak kullanılan iki mekan daha yer alır. Ayrıca banyo ve mutfak arasında gömme bir yüklük mevcuttur. Zemin katın tavanları yapımı basit olan Bakkal Tavan ya da Ters Tavan sistem dediğimiz ahşap strüktürün göründüğü tavandır.
Zemin kattan üst kata taşlıklıktan taş pabuçlu tek kollu ahşap merdiven ile ulaşılır. Üst kat köşe sofalı ve üç odası mevcut olup odalar ve sofanın büyük bir bölümü düz ahşap lambiri tavandır. Sağ ve sol aksta yer alan odaların arasındaki bölümde günümüzde ahşap elemanları mevcut olmayan bir yüklük yer alır.
Dış cephede zemin kat taş örgü, üst kat ise arka ve yan cephe taş örgü,ön cephe ve diğer yan cephe ahşap kaplamadır.
Ön cephe dış görünümzemin kat tavanı; ters tavan veya bakkal tavan
3.7. 2689 Parselde ki Mevcut Yapı
Yapı eğimli arazi üzerinde ayrık nizam, bahçeli, zemin kat+ 1 normal kat olarak inşa edilmiştir. Günümüzde kullanılmaktadır.
3.7.1 Yapının Mimari Özellikleri
Zemin kat belirli aralıklarla yatay ahşap hatıllı kaba yonu taş sistemde ve üst kat ahşap çatkı üzeri ahşap kaplama olup karma sistemde inşa edilmiştir. Yapı günümüzde kullanılmaktadır. Üst örtüsü alaturka kiremitli kırma sistemdir.Saçaklarda ahşap hatıllar düz devam edip saçak altında ahşap kaplama mevcut değildir.
Zemin kata orta akstan ahşap düz lentolu, çift kanatlı basit yalın bir kapıdan girilir. Sol aksta cephede aydınlık penceresi mevcuttur. Zemin kat döşemesi sıkıştırılmış toprak olup orta hacim taşlık olarak evin genel hizmet işleri için kullanılırken, katta orta mekan dışında mutfak,depo/banyo ve tuvalet olarak kullanılan mekanlar yer alır. Zemin katın tavanları yapımı basit olan Bakkal Tavan ya da Ters Tavan sistem dediğimiz ahşap strüktürün göründüğü tavandır. Zemin kattan üst kata taşlıklıktan taş pabuçlu tek kollu ahşap merdiven ile ulaşılır.
Üst kat iç sofalı ve karşılıklı aksta yer alan dört odadan oluşur. Sofa dışarıya orta aksta gömme balkon ile açılır. Arka cepheye bakan sol aksta ki oda da aş ocağı,bir adet niş ve yüklük yer alır. Yine ön cephede sağ akstaki odada bir adet niş mevcuttur. Sofa bölümünde tavanlar ters tavan dediğimiz ahşap çatı strüktür sistemde olup diğer hacimlerde ahşap kaplamadır. Döşemeler üst katta ahşap kaplamadır. Özgün pencereler ahşap düşey sürmelidir.
Dış cephe de iki cephe sıvasız taş , giriş cephesi ve diğer yönde üst kat cepheler ahşap kaplama, zemin kat cepheleri taştır. Giriş cephesinde üst kat, orta aksında demir korkuluklu gömme balkon yer alır.
Özgün pencereler ahşap düşey sürmeli, giyotin pencerelerdir. Cephe süslemesi mevcut değildir.
Özgün ahşap düşey sürmeli pencereler
3.8. 2530 Parselde ki Mevcut Yapı
Köşe konumlu, ayrık nizamlı, özgün yapıdan günümüze kısmen zemin kat ulaşmıştır. Dış cephe ahşap kaplama ve taş örgüdür.
foto: Kayıhan Bölükbaş
3.8.1 Yapının Mimari Özellikleri
Yapının günümüze ulaşan mevcut kısmı ahşap karkas arası tuğla dolgu,ahşap bağdadi ve arka cephede belli sıralarda ahşap hatıllı yığma taş örgü sistemlerin kullanıldığı karma sistemde inşa edilmiştir. Yapının zemin katına giriş; köşe pahında, dar, üst aydınlık pencereli, tek kanatlı, ahşap kapı ile sağlanır. Köşe pahlı olan bu cephe doğrudan sokağa açılmaktadır.
Bu mekan nitelikli tavanı ile dikkat çekerken, mekanın mimari kurgusu buranın öncesinde bir ticarethane işlevselliğinde tasarlandığını düşündürmektedir. Mekanın ön cephesinde yer alan, genişliği 100 cm’ yi geçmeyen ve dikdörtgen formu koruyan dışta iki yana doğru açılan ahşap çakma kepenkli, içte ise; sabit kanatlı (açılmayan), geniş pervazlı, yatay ve dikey kare kesitli çıtaların çatılmasıyla oluşturulan kasetleme sistemde kare camları olan pencereler mevcuttur.
Zemin katta yer alan dükkanda bir oda hemen yanında orta aksta ahşap basit bir merdiven ile tavan yüksekliği oldukça az olan sekiliğe ulaşılır. Ahşap dikmelere oturan sekilik ahşap korkulukla çevrelenmiştir. Ayrıca sekiliğin ahşap düşey sürmeli,küçük bir penceresi mevcuttur. Zemin katta dükkan içerisinde mekan ile bağlantılı bir oda yer alır. Odanın hem dükkanın içine hem de sokağa açılan tek kanatlı basit ahşap kapıları mevcuttur. Ayrıca odanın dükkan içerisine bakan cephesinde, ahşap söveli sabit kanatlı bir penceresi vardır. Zemin katın tabanı şap olup odanın ve merdivenli yüksek sekilerinin ise ahşap kaplamadır. Seki merdiveninin diğer tarafında zemin kodu farklı tabanı sıkıştırılmış toprak olan, ve sonradan özgün duvarın yerine delikli blok tuğlalarla örülerek elde edilmiş depo olarak kullanılan bir mekan mevcuttur ki olasılıkla yapının günümüzde büyük ölçüde mevcut olmayan yaşam alanlarına bağlantıyı sağlar.
Dükkanın tavanı dikkat çeker, ahşap tekne tavan sistemde yapılmış olup göbeklidir. Tavan zemini ile pervaz arasına köşelerde ve belli noktalarda ahşap furuşlar yerleştirilmiştir.
Tekne tavan kaliteli işçilik ve fazla malzeme gerektiğinden genellikle zengin ailelerin evlerinde ya da evin baş odalarında uygulanmıştır. Uygulama alanı düz tavanlar kadar yaygın olmayan tekne tavanların en çok kenar pervazlarında ve göbeklerinde süsleme vardır ki dolayısıyla bu yapının ilk sahipleri de büyük olasılıkla yörenin belli başlı ailelerinden olmalıydı. Tekne tavanlı mekanın içerisinde yer alan odanın tavanı düz ahşap kaplama olup dükkan sekilerinin olduğu bölümünde ise seki altı ve seki üstü kot farklılığı nedeniyle olacak ki bu bölümde tekne tavandan düz çıtalı ahşap tavana geçiş yapılmıştır.
Dükkan özgün durumunda iç mekanda zeminden pencere altlarında belli bir kota kadar ahşap kaplama olup üst kotları kerpiç sıva üzeri kireçtir. Dükkanda mevcut olan odanın da duvarları kısmen kerpiç sıva üzeri kireç badana ve belli kotta ahşap kaplamadır.
Dış cephede günümüze ulaşmayan normal katın varlığı parselasyonu düzeltmek için yapılan köşe ve gönye çıkmaların saçak ve saçak altı eğrisel iri payandaların mimari kurgularından tespit edilebilmektedir. Geniş saçak altları ahşap kaplamadır.Payandaların cephede bini yaptığı ve saçağı desteklediği noktalar kare kesitli kademeli silme ile çevrelenmiştir. Payandaların ön alt yüzleri sac kaplı olup üzeri renkli stilize bahar dalları ile bezenmiştir. Saçak altlarında ve ahşap payandaların yan yüzeylerinde hayvan figürleri, servi ağaçları vb. bitkisel bezemeler mevcuttur.
Dış cephe yan ve ön cephede zeminden itibaren ahşap kaplama olup arka cephede belli aralıklarla yatay ahşap hatıllı taş örgüdür. Yapının inşa sisteminde kaba yonu ahşap hatıllı yığma taş örgü,ahşap bağdadi ve kısmen ahşap karkas arası tuğla dolgu tekniklerinin kullanıldığı görülebilir.
Eski fotoğraflardan ve yapı üzerindeki izlerden yapının parsel boyunca devam ettiği tespit edilmiştir. Yapı bu tespitlere göre dükkan olarak kullanılan mekandan sonra da devam eden zemin kat ,ara kat ve 1 normal kattan oluşan bir yapıdır.
Yapının eski bir fotoğrafı
3.9. 2393 Parselde ki Mevcut Yapı
Yapı arazi eğiminde doğal zemine oturtulan bir Rum mimarisi örneği olup zemin kat + asma kat ve 1 normal kattan oluşur. Yapı günümüzde kullanılmamaktadır.
Doğal zemine dayanan bu yapıda, zemin kat arkaya doğru araziye oturmuştur. Üst kat ve zemin kat parselizasyon sınırlarının dışına taşmamıştır. Girişler, yapının araziye oturumu ile değişen farklılıklar göstermektedir. Ön cephede, zemin kotunda yer alan ana kapıdan giriş sağlanırken yan arka cephede yer alan girişin, kotu daha yüksekte kalmaktadır. Genel olarak; yapının araziye oturum şekli dış sınırları değişmeyen bir anlayışla tasarlanmıştır.
3.9.1 Yapının Mimari Özellikleri
Zemin kat belirli aralıklarla üç sıra tuğla hatıllı kaba yonu taş sistemde ve üst kat duvarları yığma delikli ve dolu tuğlalarla bölme duvarları kısmen ahşap bağdadi tekniğinde inşa edilmiş olup, asma kat ise içte bölme duvarlarında ahşap çatkı ahşap kaplama üzeri çamur sıva ve kireç badana olup karma sistemde inşa edilmiştir. Yapı günümüzde kullanılmamaktadır. Üst örtüsü marsilya kiremitli kırma sistemdir. Dar saçaklarda ahşap hatıllar düz devam edip saçak altında ahşap kaplama mevcut değildir. Ön cephe orta aks 1.katta metal payandalara oturan ferforje korkuluklu, orta sofanın çıkması olan cephe balkonu yer alır.
Dış cephede zemin kat tuğla hatıllı taş örgü sıvasız, üst katta ise tuğla örgü yığma sistem,üzeri çamur sıva üzeri kireç badana olup zemin kat yüksekliği ve birinci kat ayrımı cephede çepeçevre tuğla örgü silme ile vurgulanmış olup eşit aralıklı noktalarda güçlendirme için metal kılıçlar saplanarak cepheler güçlendirilmiştir. İç mekanda bölme duvarlar ahşap bağdadi üzeri çamur sıva olup üzeri kireç badanadır.
Ön cephede zemin kata girişte; ana kapı ve çevresindeki elemanlar, zemin katın işlevselliği ile birlikte çözümlenmiştir.Geniş tuğla yuvarlak kemerli, kilit taşlı, nişin içerisinde aydınlık pencereli, ahşap lentolu ve pervazlı dikdörtgen formlu kapının bir kısmı çift kanatlı ahşap kapı olarak düzenlenip diğer bölümü tek kanatlı taşlık girişi olarak düzenlemiştir. Evin mimari tasarımdan evin ilk sahibinin olasılıkla yörenin tüccarlarından olduğunu varsayabiliriz.
Çift kanatlı cümle kapısı olarak düzenlenen bölüm ahşap kapı ve pencere kepeklerinde çokça rastlanan çakma ve kabartmalı, yapıştırmalı yalancı (taklit) kündekari tekniği kullanılmıştır. Üç göbek olarak tasarlanan kapıda geometrik şekillerden oluşan ahşap bloklar,çıtalar yan yana getirilerek çiviyle veya yapıştırılarak tutturulmuştur. Üst göbek üçgen alınlıklı rölyef süsleme ile dikey ve yatay ahşap çıtalar düşey dikdörtgen formlu olarak birbirlerine çivilerle tutturulmuş olup orta göbek üzerinde dikdörtgen form içerisinde yatay uzanan rölyef süsleme mevcuttur. Alt göbekte ise üst kotun yatay ve dikey çıtaları simetrik olarak tekrarlanmıştır.
Kapının diğer tek kanatlı bölümü ise basit ve yalın ahşap bir kurguda yapılmıştır. Çakma kapı yapım tekniğinde, yan yana sıralanmış dikey tahtalar, arkalarından kalın kesitli ve yatay üç adet kayıta çakılarak sabitlenmiştir.
Kapının kemerli alınlığından ahşap testere dişli kuşak geçmektedir. Çift kanatlı kapının arka tarafta yer alan kilidi kapazlama yani bindirme kilit olup gullep menteşelidir. Kapı ön tarafında ise kanatlarda birer halka ile asma kilit yer alır.
Yan cephe arka köşede yer alan diğer giriş kapısı tuğla örgü yuvarlak kemerli, ahşap tek kanatlı kapısı mevcuttur.
ön cephe ana giriş kapısıön cephe ana giriş kapısıkapazlama / bindirme kilit
Zemin kat ve ara kat dış cephelerde düz ahşap lentolu pencerelerin üstünde tuğla örgü yuvarlak sağır kemerler yer alırken iç tarafta ise yuvarlak kemerli nişlerin içine oturmuştur. Pencerelerin yan, alt ve üst kenarlarından oldukça geniş boyutlarda boşluklar bırakıldıktan sonra alt kotta içe doğru genişleyen eğimli denizliklere sahip nişler oluşmuştur. Özgün pencereler ahşap düşey sürmelidir.
Üst kat pencereleri dış cephede dikdörtgen formlu dar nişli, içten duvar yüzeyinde sıfırlanan ahşap doğramalı düşey sürmelidir. Pencerelerin bazıları kullanım amacına ve mimari kurguya uygun olarak oranları daha farklıdır. Pencere üstlerinde tuğla örgü basık sağır kemerler mevcuttur.Üst kat özgün pencere doğramaları ahşap düşey sürmeli olup bir de dikdörtgen formun içerisinde üstte ahşap kasetleme altta ahşap çift kanatlı olan pencerelerde mevcuttur. Bu pencereler baş oda da kullanılmıştır. (oturma odası)
zemin kat içten görünümzemin kat dıştan görünüm
Zemin katta ana kapıdan girildiğinde duvarları kerpiç sıvalı üzeri kireç badanalı giriş sahanlığından geçilerek, depo, kiler, ve ahır olarak kullanılan taşlığa girilir. Ayrıca taşlıkta ahşap karkas üzeri ahşap kaplama teknikle oluşturulan bir oda olup hemen yanında taş bir yalak mevcuttur.
Zemin katın giriş sahanlığının hemen yanından çeyrek döner, tek kollu, ahşap korkuluklu ahşap merdiven ile ara katta ulaşılır. Yine zemin katın kuzeybatı köşesinden birinci kata zemin kotu ve girişi farklı olan tek kollu ahşap merdivenden çıkılır. Merdiven zemin kataçakma kapı yapım tekniğinde, yan yana sıralanmış dikey tahtalar, arkalarından kalın kesitli ve yatay üç adet kayıta çakılarak sabitlenmiş basit ahşap tek kanatlı bir kapı ile bağlanır.
Zemin kat iç duvarları sıvasız taş örgü, tuğla hatıllıdır. Kuzey cephesinde tuğla basık kemerli bir niş mevcuttur. Tavanlar ahşap strüktürlü olup ters tavan sistemdedir.
zemin kattan normal kata çıkışzemin kattan ara kata çıkış
Ara kat zemin katın ölçülerini dengeleyen bir kurguda ve bölme duvarlarında ahşap karkas üzeri ahşap kaplama tekniğinde inşa edilmiştir. Ara kat kışlık bir yaşam alanı olarak düşünüldüğü için kat yüksekliği normal kata göre daha alçaktır.
Ara katın zemin kattan görünümü
Ara kat iç sofalı olup yanlarda iki oda ve ocaklı geniş bir odadan oluşur. Ayrıca sofanın her iki ucunda zemin kattan sofaya bağlanan ahşap merdiven diğer ucunda ise 1. kata bağlanan ahşap yarım döner tek kollu merdiven mevcuttur. 1.kata çıkan merdivenin alt boşluğu ahşap kapaklı kiler olarak değerlendirilirken diğer yanında yine duvar içinde yer alan mimari bir hacim mevcuttur.
Sofanın batı cephesinde iki oda mevcut olup karşı aksta ocaklı oda yer alır. Ocaklı odanın kuzey cephesi boyunca zeminden tavana ahşap yüklük yer alır ki oda da bulunan ocak ile beraber kışlık oda olarak nitelendirebiliriz. Odanın güney cephesinde ahşap bir set de yer alırken ocağın aynı zamanda işlevsel olarak aş pişirmek içinde kullanılmış olabileceğini düşünebiliriz.
Ara katın kışlık damı (odası)Ara katın kışlık damı (odası)
Odanın yine güney cephesinde zemin katın giriş sahanlığına, iç mekana bakan ahşap düşey sürmeli giyotin pencereler yer alır. Ayrıca sofanın kuzeydoğu köşesinde zemin kat giriş sahanlığına bakan ahşap korkuluklu bölüm yer alır. Bu bölümde muhtemel zemin katın ana giriş kapısından geleni gideni görebilmek veya iletişim kurabilmek için böyle bir düzenleme yapılmıştır.
Ara katta zemin kat giriş sahanlığının hemen üstünde yer alan mimari düzenlemeAra katta zemin kat giriş sahanlığının hemen üstünde yer alan mimari düzenleme
Yapıda merdiven, genel plan düzeninde belirgin olarak yer almıştır.Üst kata ara kattan ahşap yarım döner bir merdiven ve kuzeybatı köşeden ayrı girişi olan tek kollu ahşap merdiven ile ulaşılır. Üst kat plan şeması ve mimari kurgusunda iki farklı yaşam alanı düzenlemesi mevcuttur. Esas yaşam alanını oluşturan bölüm dış cephe orta aksta balkona açılan orta sofa, sofanın iki yanında odalar,mutfak ve ıslak hacim yer alır. Merdiven kovasının yanından açılan kapı ile ikinci bölüme geçilir bu bölüm kapalı dış sofalı olup üç oda sıralı olarak tek aksta yer alır ve sofaya açılır. Muhtemel ki bu bölümdeaçık dış sofalı plan bu yapıda farklı bir şekil almış gibidir. Yapı da zemin döşemeleri ıslak hacim hariç ahşap kaplamadır.
Üst katın orta sofası ve sofaya açılan odalarÜst katın orta sofası ve sofaya açılan odalarÜst katın dış sofalı bölümü ve sofaya açılan odalarÜst katın dış sofalı bölümü ve sofaya açılan odalar
Esas yaşam alanında ön cephe köşede yer alan oda, baş oda olarak düzenlenmiştir. Odaya üç göbekli, ahşap çift kanatlı yalın bir kapıdan girilir. Diğer odaların kapıları ise ahşap tek kanatlı basit ve yalın kapılardır. Odanın tavanı çıtalı düz tavandır. Tavan kaplaması yapıldıktan sonra tavan yüzeyine değişik şekillerdeki çıtalar yardımı ile çeşitli geometrik desenler ile oluşturulmuş bir kompozisyona sahiptir. Tavan ortasında göbekte kelebek deseni dikkat çeker.Tavanın profilli silmeleri ile alın tahtası arasında küçük, basit dişler çepeçevre tavanı kuşatır. Orta sofanın çıtalı tavanı ise sade bir düzenleme sergilemektedir. Bunun dışında üst katta dış sofa hariç tüm mimari hacimlerin tavanı düz ahşap kaplama tavandır. Dış sofa ise ahşap strüktürün göründüğü ters tavan tipindedir.
Baş odanın ahşap çıtalı,göbekli tavanıOrta sofanın düz çıtalı ahşap tavanı
Mutfakta ki aş ocağı ; yanlarında yer alan derin nişli pencere denizliklerinin hemen altında kapaklı ahşap dolaplarla oluşturulan bir düzenlemeye sahiptir. Ayrıca ocak üst kotunda kısmen sergen de yer alır. Mutfakta tabandan tavana ahşap bir dolap da mevcuttur. Ocağın güney cephesinde ise duvara gömme, raflı ve alt kotta kapaklı dolap olarak düzenlenen mutfak dolabı yer alır. Zemin döşemesi ahşap kaplamadır. Pencere oranları diğer cephe pencerelerine göre farklıdır.
üst kat mutfağın tasarımıüst kat mutfağın tasarımı
Ön cephe güneydoğu köşede küçük bir oda yer alır. Odanın sokağa bakan cephesinde sedir yerleştirilmiştir. Zemin döşemesi ahşap kaplama olup tavan düz çıtalı ahşaptır. Tüm odalar ve sofada olduğu gibi pencere hizasında mimari hacmi kuşatan sandalye çakmaları (koltuk silmesi) mevcuttur. Bu küçük oda ile mutfak arasında ahşap kapı ile sofaya açılan bir hol ve tuvalet (hela) yer alır.
Diğer bir oda ise yatak odası olarak tasarlanmış olup tabandan tavana ahşap kapaklı bir yüklüğü vardır. Yine burada da zemin döşemesi ahşap kaplama, tavan düz çıtalı sistem olup pencere hizasında sandalye çakması mevcuttur
Merdivenin hemen yanından ahşap tek kanatlı bir kapı ile ikinci bir sofa olan oldukça geniş dış sofaya geçilir. Üst katın bu bölümüne ulaşım aynı zamanda tek kollu ahşap merdiven ile de sağlanır. Bu sofaya aynı aksta sıralı olarak üç oda kapısı açılır. Odaların bölme duvarları ahşap çatkı üzeri ahşap kaplama tekniğinde üzeri çamur sıva olarak yapılmıştır. odaların ikisinde üst kotta dışa dirsekli bacalar mevcuttur. Zemin döşemeleri ahşap kaplama olup tavanlar üç odada da düz ahşap tavandır. Sofanın tavanı ise ahşap strüktürlü ters tavandır. Pencereler ahşap düşey sürmelidir.
3.10. 2514 Parselde ki Mevcut Yapı
Yapı eğimli arazi üzerinde ayrık nizam, bahçeli, zemin kat+ 1 normal odadan oluşan tek üst örtü altında farklı kullanım amaçları ve işlevsellikte düzenlenmiştir. Yapı günümüzde kullanılmaktadır.
3.10.1 Yapının Mimari Özellikleri
Arazi eğimine uygun olarak konumlanan yapı ayrık nizam ve bahçeli olmakla beraber sokağa bitişik sağır cephesi mevcuttur. Yapı günümüzde kullanılmaktadır
Yapı tek parsel üzerinde aynı ana kütle içerisinde, tek üst örtü altında oldukça farklı ve basit bir mimari kurguya sahiptir. Yapının özgün mimari kurgusu şöyledir;
Zemin kat yüksekliği 2 kat yüksekliğinde tutularak aynı hacim içerisinde taşlık; ahır, kiler, depo,kazan ocağı, mutfak gibi genel hizmet işleri için kullanılırken taşlık alanının bir kısmına bir oda, aynı odanın üstünde de tek kollu ahşap basit bir merdiven ile çıkılan sahanlıklı bir oda ve küçük bir mimari hacim ekleyerek bir barınma alanı kurgulanmıştır. Taşlığa daha sonradan eklendiği tespit edilen bir oda ve ıslak hacim oldukça düzensiz tasarımla uygulanmıştır.
Zemin kat taşlığa eklenen odanın kodu taşlık döşeme kotundan daha yüksektedir. Taşlıkta yer alan kazan ocağı kullanılmamakta olup sonradan taşlığa eklemlenen odanın bacası bu ocağa bağlanmıştır. Yapının ana giriş kapısı özgününde çakma, iki kanatlı basit bir ahşap kapıdan oluşurken kapının bir kanadı iptal edilerek yapıya sonradan ilave edilen banyo ve tuvalet gibi ıslak hacimler için ayrılarak içeriden bu bölüme girişi sağlamak için kullanılmıştır.
Taşlığın doğu cephesinde ahşap tek kanatlı girişin sağında yer alan bir oda, kapının solunda mutfak olarak kullanılan alan yer alırken güney cephe girişin solunda sonradan eklenen ıslak hacimler sağında kazan ocağı ve ek bir oda yer alır. Özgün oda kapaklı dolap ve yüklük mevcuttur. Odada taşlığın mutfak olarak kullanılan alanına bakan ahşap düşey sürmeli penceresi özgünlüğünü muhafaza etmektedir. tavan düz ahşap kaplama olup zemin şap betondur.
Ek oda yüksekliği; taşlığın iki kat yüksekliğinde yapılan tavanından oldukça aşağıda kaldığı için dolayısıyla tavan taşlık aydınlatma penceresinin hemen altında kalmaktadır. Ek odanın tavanının ahşap strüktürü suntalam ile kapatılmıştır. Odanın bahçeye bakan penceresi geniş dikdörtgen formlu ahşap kanatlıdır.
Bu ek odaya iki basamaklı sahanlıklı bir merdiven ile ulaşılırken sahanlıktan da ahşap tek kollu basit bir merdiven ile doğu giriş kapısının sağında yer alan özgün odanın hemen üzerinde yer alan iki yönden ahşap korkuluklu sahanlığa sahip, odaya çıkılır. Bu üst odanın da tavan yüksekliği yapının üst tavan yüksekliğinin altında kalmaktadır. Odanın tavanı düz ahşap kaplama, zemin döşemesi ise yine ahşap kaplamadır. Bahçeye bakan dar dikdörtgen formlu iki adet pencerenin tek kanatlı doğramaları özgün değildir.
Taşlığın güney cephesinde yer alan ana girişin üzerinde cephede büyük ölçüde özgünlüğü bozulan ahşap, dikdörtgen formlu taşlık aydınlanma pencereleri yer alır.
Yapıda kullanılan kapılar çakma kapı yapım tekniğinde, yan yana sıralanmış dikey tahtalar, arkalarından kalın kesitli ve yatay üç adet kayıta çakılarak sabitlenmiştir. Taşlığın geri kalan alanları depo ve kiler olarak kullanılmaktadır.
Dış cephede sokağa ve arka bahçeye bakan cepheler sağırdır. Yapı ahşap hatıllı yığma taş sistemde inşa edilmiştir. Sadece güney cephede yer alan giriş kapısının üzeri ahşap kalaslarla kapatılmıştır. Yapının barınma alanı olarak kullanılan doğu bölümünde doğu ve güney doğu yönünde cepheler büyük ölçüde ahşap kaplamadır. Diğer cepheler taş örgü sıvasızdır. Cephenin doğu ve güneydoğu yönlerine ekler yapılarak özgün mimari kurguya zarar verilmiştir. Yapının üst örtüsü alaturka kiremitli, kırma çatıdır. Saçaklar düz devam etmektedir. Dar saçak altları kapatılmamıştır.
3.11. 2494 Parselde ki Mevcut Yapı
Ayrık nizamlı, bahçeli, zemin+ 1 normal kattan oluşan yapı zemin katta kaba yonu yığma taş örgü üst katta ahşap karkas dolgu sistemde inşa edilmiştir. Özgün mimari kurguya yenilemelerle zarar verilmiştir. Dış cephe zemin katta taş örgü üzeri kireç badana üst katta ise strafor üzeri sıva+ boyadır.
3.11.1 Yapının Mimari Özellikleri
Geleneksel köy mimarisine uygun olarak inşa edilen yapının günümüzde yapılan yenilikler ve onarımlarla özgün dokusuna zarar verilmiştir.
Zemin kata giriş; cephenin solunda yer alan ,tek kanatlı basit demir bir kapıdan sağlanır. Özgün zemin katın taşlık kısmının döşemesi ahşap lambiri ile yenilenmiş olup mutfak, oda ve ıslak hacimlerin olduğu evin genel hizmetlerinin yapıldığı birimlerden meydana gelir. Taşlığın giriş kısmında mutfak olarak kullanılan orta hacim yer alır. Taşlıktaki odadan tek kollu merdiven ile üst katta ulaşılır. Zemin katta betonarme giriş ile güçlendirme yapılmıştır.
Üst katta ise köşe sofa ve aynı aksta sofaya açılan iki oda yer alır. Sofa muhtemelen sonra ilave edilen dışa taşkın balkon yer alır. Merdiven kovasının yanında ıslak hacim mevcuttur.
Yapıdaki tüm pencere ölçüleri ve doğramaları değiştirilerek pvc malzeme ile yenilenmiştir. Zemin döşemeleri ıslak hacimler dışında ahşap lambiri ile değiştirilmiştir. Tavanlar ahşap lambiri kaplamadır. İç mekan kapıları tek kanatlı ve mdf üzeri preslenen kaplama malzemeli kapılarla yenilenmiştir.
Yapının üst örtüsü marsilya kiremitli kırma çatıdır. Saçaklar düz inip saçak altı ahşap hatılları kapatılmamıştır.
Yapının zemin kat çevresine beton dökülerek yürüme yolu ve giriş bölümünde oturma alanı yapılmıştır.
Yapı günümüzde yapılan yenileneme ve onarım ile özgün mimari kurgusunu kısmen kaybetmiştir.
3.12. 2548 Parselde ki Mevcut Yapı
Yapı arazi eğimine uyumlu olarak inşa edilmiş olup ayrık nizam, bahçeli, zemin kat+ 1 normal kattan oluşmaktadır. Günümüzde kullanılmaktadır.
3.12.1 Yapının Mimari Özellikleri
Zemin kat belirli kaba yonu taş sistemde ve üst kat ahşap çatkı üzeri ahşap kaplama ve kaba yonu yığma taş olup karma sistemde inşa edilmiştir. Yapı günümüzde kullanılmaktadır. Üst örtüsü alaturka kiremitli kırma sistemdir.Saçaklarda ahşap hatıllar düz devam edip saçak altında ahşap kaplama mevcut değildir.
Zemin kata orta akstan demir düz lentolu, çift kanatlı basit yalın bir kapıdan girilir. Günümüzde ki mevcut ana kapı geçmişte ahşap çift kanatlı bir kapı olmalıdır. Zemin kat döşemesi dökme şap olup orta hacim taşlık olarak evin genel hizmet işleri için kullanılır. Zemin katta orta mekan dışında mutfak,banyo ve tuvalet olarak kullanılan mekanlar ve özgün kurguya dahil olmayan bir oda yer alır. Zemin katın tavanları yapımı basit olan Bakkal Tavan ya da Ters Tavan sistem dediğimiz ahşap strüktürün göründüğü tavandır. Zemin kattan üst kata taşlıklıktan taş pabuçlu iki kollu sahanlıklı ahşap merdiven ile ulaşılır. Yapının sağ cephesine bitişik moloz taş örgü yığma ek bir bölüm depo olarak kullanılmaktadır.
Üst kat iç sofalı ve karşılıklı aksta yer alan dört odadan oluşur. Sofa dışarıya orta aksta gömme balkon ile açılır. Sofa bölümünde tavanlar ters tavan dediğimiz ahşap çatı strüktür sistemde olup diğer hacimlerde ahşap kaplamadır. Oda kapıları çatma ahşap kapı olup üzerlerinde yer alan tavan arası niş olarak düzenlenmiştir. Döşemeler ise bu katta ahşap kaplamadır. Yapının özgün pencereleri ahşap düşey sürmelidir.
Dış cephe de üst kat iki yan cephe ile zemin kat ön cephe taş örgü üzeri sıvalı, yan cepheler zemin katta ise moloz taş ,giriş cephesinde üst kat cephe ahşap kaplamadır. Giriş cephesinde üst kat, orta aksında beton parapetli gömme balkon yer alır.Bu beton parapet özgün kurguda yapının genelmimari kurgusu içerisinde ahşap korkuluklu olmalıdır.
Günümüzde pencerelerin ölçüleri ve doğramaları kısmen değiştirilmiştir. Özgün pencereler ahşap düşey sürmeli, giyotin pencerelerdir. Cephe süslemesi mevcut değildir.
Samsun ve çevresinde, 13. 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu Selçukluları, Pervaneoğulları, İlhanlılar, Candaroğulları, Canik Beyleri (Kubadoğulları, Bafra Beyleri, Taceddinoğulları, Taşanoğulları ve Hacı Emiroğulları) ve Osmanlıların hakimiyeti görülmektedir. Sultan II. Murad devrinden itibaren Osmanlılara geçen Samsun ve çevresi, 1774–1808 yılları arasında Canikli Ali Paşa ayan ailesinin, ardından 1807–57 arasında bir başka ayan ailesi olan Hazinedârzâdeler yönetiminde kalmış, bundan sonra da merkezden atanan mutasarrıflar tarafından yönetilmiştir. Kırım’ın elden çıktığı 1774 yılından sonra iyice gerileyen şehrin, 19. yüzyıl ortalarından itibaren hızla geliştiği bilinmektedir. 1869’da büyük bir yangınla kentin hemen tamamı yanmış, akabinde yeniden plânlanmıştır. 1939, 1942, 1943 yılı (Erzincan) depremlerinde Samsun ve ilçeleri hasar görmüş, birçok tarihi eser, az çok yıkılıp zarar görmüştür. (Samsun’da Türk Mimarisinin Gelişimi/ Sami Bayraktar)
Yaklaşık 900 yıldır Türk-İslam kültürünün yoğrulduğu Samsun ili sınırları içerisinde devrinin önemli ilim yuvaları görevi görmüş çok sayıda medrese inşa edilmiştir. Zaman içerisinde medrese görevi görmüş yapıların çoğu ya tamamen yıkılmış, ya da bir kısmı ancak günümüze ulaşabilmiştir. Günümüze ulaşan eski medrese yapıları ise ya atıl durumda ya da buralardan çoğunlukla farklı amaçlarla faydalanılmaktadır.
Söz konu medrese yapısının inşa vakfiyesi 1813 tarihli olup Süleyman Behram Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Genel olarak yapılan araştırmalarda medrese ve cami ile ilgili görsel ve yazılı belgeler yok denecek kadar azdır.
19 yüzyıl Samsun şer‘iyye sicillerini kapsayan bir araştırmada medrese ve caminin gelirlerinin tasnifi yapılmıştır.
– Hazinedar-zâde Süleyman Pasa Medresesi ve Medrese Camisi ile Diğer Camisinin Gelirleri
Medrese ve içinde bulunan caminin banisi, uzun yıllar Canik muhassılı ve Trabzon Valiliği yapan Hazinedar-zâde Süleyman Pasa’dır.
Evail-i Recep 1249/Kasım ortaları 1833 tarihinde aslen Bursalı olan Hacı Çetin İbrahim Ağa’nın zevcesi Fatma Hatun, Medrese Camisi müezzinliğine vakfettiği 100 kuruş, Medrese Camisi müezzini Güdülcü-zâde Hafız Hüseyin Efendi’ye teslim edilmiştir.
Yine 15 Safer 1246/5 Ağustos 1830 tarihinde Medrese Camisi müezzini Güdülcü-zâde Hüseyin Hafız Efendi’ye Köprülü Terzi Usta Hasan Ağa, devir-hanlık için 100 kurus vakfetmiştir. Bu meblağ adı geçen müezzine teslim edilmiştir. Samsun köylerindenBüyükoyumca köyünden Karaköseoğlu Hüseyin’in esi Fatma Hatun, emlakinden bağışladığı 300 kurusun rıbhı ile Medrese Camisi’nde 3 kıyye yağ yakılmasını şart koşmuştur.
Yine Pazar mahallesinden Nalbant Usta Yakup’un Yüksek Kahve altında olan bir dükkân hasılatı icarından Medrese Camisi’nde üç kıyye yağ yakılmasını şart koşmuştur.
( 19.Yüzyılın Ortalarında Samsun Vakıfları ve Gelirleri / Mehmet Beşirli)
-Osmanlı Arşivi’nde bulunan ve 1863-1864 Müfettiş Ali Rıza Efendi teftişi dönemi yapılan inşa ve tamiratlar (Abdülaziz Dönemi ) adlı bir araştırmada medrese ve camide onarımlar yapıldığından bahsetmektedir.
”
Tamir edilen camilerin ilki Hazinedârzâde Süleyman Paşa Vakfına ait medrese camiiydi. Müftü Said Efendi tarafından teyemmünen18 her sabah Buhari-i Şerif okutulan19 cami yaklaşık üç misli büyütülmüştü. Caminin sağ tarafına eski mimarisine uygun yeni bir kubbe daha ilave edilerek son cemaat mahalli genişletilmişti. Avlusundaki medrese ve şadırvan da tamir edilecekti. Tahminen 60.390 kuruş tutacak olan masraf vakfın mütevellisi Abdülhamid Bey tarafından karşılanacaktı.
-Daha sonraki dönemlerde 1869 yılında medresede çıkan yangınla Samsun şehrinin hemen tamamı yanmış, bu yangının ardından kent bir Fransız mimar tarafından yeniden planlanmıştır. Bu plana göre, şehirde birbirini dik olarak kesen cadde ve sokak sistemi içinde çoğunluğu iki katlı kâgir binalardan oluşan evler ve diğer kamu binaları inşa edilmiştir. Özellikle 1870’lerden itibaren söz konusu plânın da etkisi ile şehir nispeten düzenli ve modern bir görünüm kazanmaya başlamıştır. ( Samsun şehir kimliği çalıştayı sonuç raporu)
1869 ”Büyük Samsun Yangını” felaketinden sonra medresenin ilk inşadaki mimari kurgusunun büyük ölçüde değişim geçirdiği ve yeniden ihya edildiği bilinmektedir. Yazılı ve görsel kaynakların bu döneme dair kısıtlı olmasından dolayı şu aşamada ilk inşa dönemine dair her hangi bir belgeye ulaşılamamıştır.
Medresenin günümüze ulaşan mimari kurgusu 19. yüzyılın son dönemlerini yansıtmaktadır. Türk neo-klasik (1877-1930) üsluptadır. Bu dönem cumhuriyetin ilk yıllarında inşa edilen yapılarda da etkisini sürdürmüştür. Neo klasik üslup Osmanlıda ki batılılışmaya bir tepki olarak doğmuştur. Bu dönemde sivri kemerler, at nalı kemerler gibi klasik üsluptaki öğeler yeniden kullanılmaya başlanmıştır. Bu bilgiler doğrultusunda medresenin bu dönemde bir kez daha onarım geçirmiş olabileceği olasıdır.
Tüm bu kısıtlı bilgilerin dışında yaptığımız genel araştırma çerçevesinde Yıldıray Özbek ‘in ” Son Dönem Osmanlı Medreselerine Bir Örnek Şıhlı Hamidiye Medresesi ” adlı çalışmasında önemli bir bilgiye rastladık. Şöyle ki;
”Son dönem Osmanlı medreseleri içinde en geç tarihli eser olarak tespit edebildiğimiz Samsun Süleyman Paşa Medresesi 1904 tarihlidir. Kitabesinden 11 hücreli olduğu anlaşılan medrese iki katlı olup, revaklı avlu etrafına sıralanmış mekanlardan oluşmuştur. Kuzey-güney doğrultuda dikdörtgen bir plân arz eden medresenin üst örtüsü kırma çatı olup kiremitle örtülüdür. Avlu revak kemerleri dikdörtgen payelere oturmaktadır. Süleyman Paşa Medresesinde, II. Abdülhamid dönemi eserlerinde gördüğümüz ve neo-klasik akımın unsurlarından olan üçgen alınlık kullanılmıştır.
Esasen, araştırmacılar tarafından Osmanlı medrese mimarisinde kabul edilmiş bir klasik plân şeması olmamakla birlikte, revaklı avlu etrafına sıralanmış öğrenci hücreleri ve hücrelerden daha geniş yapılarak çoğu zaman kubbeyle örtülü ve beden duvarından dışa taşırılarak vurgulanan dershane hücresinden oluşan medrese plânı klasik şema olarak kabul edilebilir.”
Yine Yıldıray Özbek’in çalışmasında geçen bu bilgi Şevki Duymaz’ın “II. Abdülhamid Dönemi İmar Faaliyetleri” isimli Doktora Tezi’nde de verilmiştir.
Bu veriler ışığında II. Abdülhamid’ in Samsun’ daki imar faaliyetleri düşünüldüğünde yukarıdaki bilgilerin büyük oranda doğru olduğunu söylenebilir.
Ayrıca yapıda kullanılan volta döşemelerin varlığı yapının Osmanlı Dönemi’nin sonlarında müdahale gördüğünü kanıtlar niteliktedir ki volta döşeme sistemi Osmanlı Dönemi’nin sonlarında ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında sıklıkla kullanılmıştır.
Yapı 1914 yılına dek medrese olarak kullanıldıktan sonra 1928 yılına kadar da özgün işlevine uygun olmayan bir şekilde önce otel sonra kahvehane olarak kullanılmıştır.
Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise 1943 yılında Samsun’un Ladik ilçesi yakınlarında bölgeyi tamamen etkileyen büyük bir deprem olmuştur. Bölgede binlerce insanın ölmesi ve %80 oranında şehrin yıkımı ile sonuçlanmıştır. Saathane meydanının ve civarının bu depremden etkilendiği belgelerle tespit edilmiş olup meydanda bulunan saat kulesinin depremde yıkıldığı bilinmektedir. Bu dönemde medrese ve caminin bölgeyi büyük ölçüde etkileyen bu depremden zarar gören yapılar arasında olması muhtemeldir.
1974 sonrasında bir dönem vakıflar bölge müdürlüğü olarak kullanılan yapı daha sonra iş hanı olarak kullanılmış ve yapı günümüze değin özgün tasarımına uygun olmayan bu işlevsellikte ulaşmıştır.
Tüm bu tarihsel süreçte medrese ve camisinin içinde olduğu bölge büyük yangınlar ve depremler gibi afetler geçirmiş olup büyük ölçüde değişikliğe uğramıştır.
Ayrıca medresenin farklı kullanım amaçları doğrultusunda yapılan değişiklikler ve niteliksiz muhdes ekler bu kültür varlığını önemli ölçüde tahrip etmiş ve tüm bu müdahaleler cami ve medresede çok katmanlı bir tarihsel süreci beraberinde getirmiştir.
Yapının ana kütlesinin 19.yüzyıl sonlarının yapısal kurgularını taşıyan günümüzdeki mevcut halide dönemi yansıtan bir değer olarak önemlidir.
19 yüzyıl ortaları Süleyman paşa medresesi
1943/44 yılında depremde yıkılan saat kulesinin yeri (1950/60’lı yıllar)
saat kulesi ve Medrese camii 1944 öncesi1942 medrese cami ve saat kulesiSamsun genel görünüm ve Süleyman Paşa Medresesi-camii 1950’li yıllarBelediye meydanı ve Medrese
Dergâh ve Tekke: Farsça “barınak kapısı” ve “dayanma” anlamlarına gelen dergâh
ve tekye sözcükleri tasavvuf terminolojisinde hem bir araya gelip ibadet, zikir
gibi tarikat eylemlerinin yapıldığı somut mekânları hem de gene aynı nedenlerden
doğan soyut bir birlikteliği anlatır. Bu anlamda da tüm tarikat yapıları için
kullanılabilen kelimelerdirler. Çoğulu “tekaya” olan tekye Türkçe’de “tekke” olarak
yerleşmiştir.
Asitane: “Astane” diye de yazılan Farsça “eşik” anlamına gelen asitane, bir
tarikatın fikri yapısını oluşturan pirinin bulunduğu veya mezarının olduğu tekkenin
adıdır. Tekke kavramı içinde “pir makamı”, “pir evi” diye de anılan bu yapıların
“manevi merkez”i çağrıştıran bu adlandırmalarının, örneğin Osmanlı başkenti
İstanbul için de kullanılmış olması bu tezi güçlendirmektedir.
A.YAPININ TARİHİ GELİŞİMİ
1.OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİ (1585 – 1925)
1.1. III. Murat Dönemi: (1574 – 1595)
Fatih İlçesi’nde, Kocamustafapaşa’da, (Kuvay-i Milliye Caddesi) Arabacı Bayezıt Mahallesi’nde, Ramazan Efendi Sokağı, Bezirgân Odaları Sokağı, Bezirgân Odaları Çıkmazı ve Dağıstan Çıkmazı tarafından kuşatılan arsa üzerinde yer alan camii kitabesine göre 1585/1586 yıları arasında Bezirganbaşı (saraya mal veren) Hacer (Hâce – Hacı) Hüsrev Çelebi adında bir tüccar tarafından Halvetiye tarikatinin Ramazaniyye kolunun kurucusu olan Şeyh Ramazanüddin el Mahfi Efendi için Mimar Sinan’a inşa ettirilmiş olup yapı silsilesinin ilk hali tevhidhane (camii),çilehane,şadırvan,dergah ve derviş hücrelerinden oluşan bir tekke idi.
Yapının banisi hakkında fazla bir bilgi yoktur. Şeyh Ramazan Efendinin mürşidlerinden biri olduğu bilinir ve ticaretle uğraşanlara verilen bir lakap olan “hâce”, halk arasında “hoca” ve “hacı“ şeklinde de söylendiğinden caminin banisi Hüsrev Çelebi, her üç şekilde de anılmıştır. Kitabeye göre de Hâce Kemal adlı bir kişinin yetiştirmesidir.
Caminin sülüs hatlı inşa kitabesi XVI. yüzyılın meşhur şairlerinden ve Mimar Sinan’ın yakın dostu Şair Mustafa Sai Çelebi tarafından manzum olarak düzenlenmiştir. Ayvansaraylı Hüseyin Efendi’nin Mecmua-i Tevarih’inde caminin kitabesinin tam metnini vermiş olup açıklamasında aynı yerde mevcut bir mescidin yanmasından sonra bu camii ve tekkenin Hâce Hüsrev tarafından Mimar Sinan’a yaptırıldığını açıklar. Fakat İbrahim Hakkı Konyalı’ ya göre bu kitabe kısmen yanlış okunmuştur ve üçüncü mısrada ihrâk (yangın) kelimesi olmadığı gibi, İmâd adı da Kemal olarak düzeltilmelidir. Bu aydınlatılması gereken durumu İstanbul Ünv. Sanat Tarihi Anabilim Dalı Osmanlıca öğretim görevlisi Prof. Dr. Hüsamettin Aksu hocamız yapının inşa kitabesini yeniden inceleyerek İbrahim Hakkı Konyalı’nın haklı olduğunu ortaya koymuştur. Kitabede ki farklı yorumlanan bir iki noktayı Hüsamettin Aksu hoca kitabenin transkripsiyonunda şu şekilde açıklamıştır. Hâce Hüsrev Camii bir yangından sonra yeniden yapılmamıştır. Hüsrev Çelebi, Hâce İmâd değil Hâce Kemal adlı bir kişinin yetiştirmesidir.
Tekkeye ait dört bölüm ve oniki kartuş içerisine üç satır olarak sülüs hât ile isitiflenen yapım (inşâ) kitabesi ; (Nicholas V. Artamonoff/ 1936)
Hamdulillah Murâd Hân-ı zamân
Adlile oldu şöhre-i âfâk
Hassa-i durr-i şâm olunca hem çu nuçum
Bu bina câmi içre nice çırâk
Hâce Husrev gulâm-ı Hâce Kemâl
Bunca Hayrâtâ buldu İstihkâk
Yaptı bu camii ki ehl-i safâ
Oldular hep ibadete müştâk
Tekye-gâh ü mesâkin-i fukarâ
Kıldı bünyud nice tâk ü revak
Çün tamâm oldu sai -i dâ’i
Didi tarih ka’bet-ül Uşşak 994 (1585-1586)
Caminin son cemaat mahalinde orta aksta bulunan ana giriş kapısında yer alan cel-i sülüs kitabe; (Nicholas V. Artamonoff/ 1936) Bismillâhirrahmânirrahîm “Selâmun ‘aleykum bimâ sabertum fe-ni’me ‘ukbâ’d-dâri” “Sabretmenize karşılık selam size dünyanın sonu ahret yurdu ne güzel (derler)”. Rad Suresi 24. Ayet
Kitabelerle daha sonra yapının bezeme, tezyinat ve çinileriyle ilgili hazırlayacağımız raporda ayrıntılı olarak değinilecektir.
Ayrıca belirtmeliyiz ki yaptığımız diğer bir araştırmada caminin vakfiyesinin sadeleştirilmiş halindeki şu ifade dikkat çekicidir.
(……) İstanbul Kocamustafa Paşa Camii yakınında yazıcı bahçesi denilen mülküm olan evde padişahın izni ile Allah rızası için bir camii yaptırıp, beş vakit farz namazları ve sair ibadetleri eden müslümanlara vakıf yaptım. Bu caminin kuzeyinde sufiler pazartesi ve perşembe gecelerinde toplanıp tevhit ve tahmit yapsın diye on odalı bir hangah (dergah) yaptırıp vakfettikten sonra (…)
Vakfiye Tarihi: Evail – i Muharrem H. 10.01. 1002 / M. 06.10. 1593
Vakfiye Kurucusunun adı: Bezistan – ı Atik kethüdası Bezirgan el – Hac Hüsrev Ağa bin Abdullah (Ramazan Efendi), Bezirgan Hoca Hüsrev diye meşhur……….
Öyle ise günümüzde mevcut olmayan dergahın tevhidhaneden (camii) daha sonra yapıldığını kesin olmamakla beraber söyleyebiliriz… (?)
1.2. I. Ahmet Dönemi: (1603 – 1618)
Ramazan Efendi kırk dört yaşlarında İstanbul’a gelip, Kocamustafapaşa’da Bezistânî Hâce Hüsrev Çelebi tarafından 994’te (1586) Mimar Sinan’a yaptırılan, tevhidhâne (câmi), çilehâne, türbe, şadırvan, harem-selâmlık ve diğer müştemilâtı barındıran ve Bezirgân Tekkesi adıyla mârûf dergâhta yaklaşık otuz iki yıl irşâd hizmetinde bulunmuştur. Daha sonraları bu tekke Pîr’in adına nisbetle Ramazânî âsitânesi (pîr evi) olarak anılmıştır.
Bânisinden ötürü “Bezirgân Tekkesi” olarak da anılan tekke, 17. yüzyılın son çeyreğine (1586 – 1674 yılları arasında) kadar Halvetî tarikatının Ramazanî kolunun âsitanesi ve pir makamı olmuş, H. 1085/M. 1674’te Şeyh Musa Şükûrî Efendi’nin (ö.1678) posta geçmesiyle (1674-1688 yılları arasında) Celvetîliğe, 1688 -1925 yılları arasında Halvetîliğin Sünbülî koluna intikal etmiştir. Tekkede pazartesi ve perşembe günleri zikir icra edilir idi. Günümüzde “Ramazan Efendi Camii” veya ” Hüsrev Çelebi Camii ” adıyla anılmaktadır.
Tekkeye ismini veren Ramazan Efendi 1616 yılında vefat etmiş ve tekkenin yanı başında ahşap kubbeli olarak yaptırılan türbeye defnedilmiştir. Türbe yapısı daha sonraki yıllarda genişletilecektir.
1.3. II. Ahmet (Gazi) Dönemi: (1603 – 1618)
Camii’nin avlu kapısı bitişiğindeki abdestlik alanın avlu dışına bakan yüzeyinde Kuvay-i Milliye Caddesine bakan cephede yer alan duvar çeşmesi, eski Edirne kadısı Çavuşzade Ahmet Efendi hayratıdır. Sivri kemeri üzerindeki günümüzde kullanılmayan çeşmenin tek taşlığı bulunmaktadır.
Kesme taştan klâsik tarzda yapılmıştır. Dikdörtgen formlu,tek yüzlü,sivri kemerli olup küçük, mermer bir ayna taşı oldukça tahrip edilmiştir. Teknesi sokak seviyesinin altında kalmıştır. Sivri kemerinin altında tas koyacak bir yuva mevcuttur. Ö zgün kurgusunda kemerin hemen üzerinde yer alan dört kartuşlu sülüs hatlı kitabesi günümüzde mevcut değildir. Yakın dönemde ki fotoğraflarına bakıldığında kitabesine göre H. 1106/M. 1694 yılında inşa edilmiş, kitabesi.
“Sâhibu’l-hayrât ve’l-hasenât” “ Sâbıka Edirne Kadısı merhûm ve mağfûr” “ Çavuşzâde Ahmet Efendi” (Rebiulevvel sene) 1106Çeşmenin günümüzdeki mevcut durumu
1.4. III. Mustafa Dönemi (1757 – 1774)
Bu dönemde İstanbul’u etkileyen depremler arasında yapısal hasarlara yol açan en büyük depremlerden biri 22 mayıs 1766 yılında yaşanan ”Zelzele-i Şedide” olarak adlandırılan depremdir. Yaşanan bu felakette % 30 ‘u camii olmak üzere çok sayıda yapı yıkılmış olup en çok hasar gören yapılar kagir yapılar olmuştur. Osmanlı belgelerinde camilerde ve minarelerinde yıkıma sebep olduğu belirtilmiştir. Deprem ile ilgili başka bir belgede üç yapı dışında (ayasofya camii, valide hanı ve büyük han dışında depremden etkilenmeyen hiç bir taş yapının kalmadığı belirtilmektedir. Bu belgeler ışığında ramazan efendi caminin de Yedikule, Samatya ve civarını etkileyen bu depremden zarar görmüş olması mümkündür. Nitekim 18.yüzyılın ikinci yarısında caminin minaresinin onarım gördüğü bilinmektedir. Dolayısı ile bu onarımın depremden sonra gerçekleştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Cami ve içindeki çinilerin bu dönemde kısmi hasarlar görmüş olması muhtemeldir.
1.5. I. Abdülhamit Dönemi (1774 – 1789)
Bu dönemde yine İstanbul’un en çok etkilendiği felaketlerin başında gelen yangınların en çok tahribat yarattığı dönemlerden biridir. Bu yangınların en etkililerinden biri 22 Ağustos 1782 yılında meydana gelen ”Harik-i Kebir” olarak anılan ”Büyük İstanbul Yangını” dır.
1782 yangını, (Thomas Lopez,1783 Madrid)
18.yüzyılda istanbul da geniş alanları etkileyerek büyük can ve mal kaybına yol açan bu yangın sırasında Ramazan Efendi Camii’ninde etkilendiği bilinmektedir. Kaynaklarda vuku bulan bu felaket hakkında detaylı bilgilere rastlanmaktadır.
”1782 yılının ilk yangınından Ahmed Cevdet Paşa bahseder. Ona göre yangın, 29 Receb 1196/10 Temmuz 1782’de Samatya’da harabeler civarında keresteci dükkânlarından başlamıştır. Sultan I. Abdülhamid ve Sadrazam İzzet Mehmed Paşa kısa sürede buraya intikal etmiş ve söndürme faaliyeti vakit kaybedilmeden başlatılmışsa da, yangın Koca Mustafa Paşa’ya kadar uzanmış, 1000’den fazla ev ve dükkânın yok olmasına engel olunamamıştır. Hollanda elçisi Reinier van Haeften, yangının Yedikule’de bir mahallede çıktığını, 3000 civarında ev ve dükkânın yok olduğunu bildirmektedir.”
1782 yılında bir yangın daha çıkar ki bu yangın bu yılda meydana gelmiş yangınlar arasında en tahripkâr olanıdır. 13 Ramazan 1196/22 Ağustos 1782’de Perşembe gecesi saat üç civarı cibaalide başlayan yangın üç gün sürmüş olup Aksaray,Cerrahpaşa, Avretpazarı, Molla Gürani, Davudpaşa Camii etrafı, Koca Mustafa Paşa, Topkapı, Mevlânakapı, Narlıkapı, Samatya, Silivrikapı ve Yedikule ciddi şekilde zarar gören semtler olmuşlardır. Tüm bu veriler ışığında caminin ve içinde bulunduğu alanın bu yangından etkilendiği çok açıktır. Yapının bu tarihten sonra yakın bir dönemde ciddi bir onarım geçirdiği arşivlerde mevcuttur.
1.6. II. Mahmud Dönemi (1808 – 1839 )
Hadikatü’l- cevami’in bazı yazma nüshalarında rastlanan bir kenar notunda, Bezirganbaşı Camii’nin harap bir halde olduğu sırada Bestekar Hamamizade hattat ve hanende Derviş Dede İsmaili Efendi tarafından tamir ve ihya edildiği bildirilmektedir. Bu onarımın açık bir belge olmamasına rağmen yangının hasarlarını gidermek için yapıldığı söylenebilir.
Camii Osmanlı döneminde deprem ve yangın gibi afetler geçirmiş olup mimari kurgusunda özgünlüğünü büyük ölçüde oransal olarak korumuştur. Fakat cami ve tekkenin yapı silsilesi zaman içerisinde tahrip olup eksilerek günümüze ulaşmıştır. Tekke yapısından günümüze camiisi, türbesi,şadırvanı,haziresi ve duvar çeşmesi ulaşmıştır.
***Bu dönemden sonra 1894 yılında istanbul’da büyük bir deprem meydana gelmiştir. Yapının bu depremde de hasar görmüş olması muhtemel olabilir.
2.CUMHURİYET DÖNEMİ (1923 – ∞)
Cumhuriyet ile beraber 1925 yılında Osmanlı döneminden kalan tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasına dair çıkan kanuna dek Ramazan Efendi Tekkesi de toplumsal – sosyal fonksiyonunu sürdürmüştür. Bu tarihten sonrada camii olarak kullanılmaya devam edilmiştir.
Bu yapı silsilesinden cumhuriyet dönemine kalan; vakıf belgelerinde yaptığımız araştırmalara dayanarak söyleyebiliriz ki bezirgan odaları sokağına cephesi bulunan bir iki katlı ahşap şeyh evinin varlığını 1980’li yıllara dek sürdürdüğünü ulaştığımız belgelerden tespit ettik.
B.YAPININ MİMARİ GELİŞİMİ
1.OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİ (1585 – 1923)
ilk dönem (1585/1819)
1585 yılında yaptırılan ve bir tekkeyi de bünyesinde barındıran Ramazan Efendi Camii (hüsrev çelebi camii) tezkirelerde Mimar Sinan eseri olarak kayıtlıdır. Ayrıca tevhidhane (camii), çilehane, türbe, şadırvan, harem-selamlık ve diğer müştemilatı barındıran ve Bezirgan Tekkesi adı ile bilinen dergahın tezkirelerde adı Hüsrev Çelebi Camii (ramazan efendi ) olarak kayda alınmıştır.
Geniş bir avlu içerisinde yer alan Ramazan Efendi Camii’nin ilk dönem mimari kurgusu; ahşap kırma çatılı ve önünde ahşap direklere dayalı yalın bir son cemaat yeri bulunan sakıflı camiler tipolojisinin bir örneğidir. Ana kitle üç sıra tuğla hatıllı yığma taş örgü sistemde inşa edilmiştir. Harim dikdörtgen kitleli olup kıble yönünde mihrap çıkıntısı yoktur. Bununla alakalı olarak yaptığımız görsel tespitleri; sonrasında yaptığımız araştırma raspaları, belgeler ve daha önce yapılmış nitelikli araştırmalarla destekleyerek son cemaat yerinin ilk dönem özgün kurgusunda açık olan ahşap direklerin arasının sonradan kapatıldığı ortaya çıkmıştır. Prof. Dr. Aptullah Kuran son cemaat yerinin sonradan kapalı hale getirilmiş olsa da özgün ahşap direklerin oranlarının ve ölçülerinin bozulmadığını ifade eder. Yapının ilk dönem mimari kurgusunda ahşap dik kırma çatısının saçak genişliği son cemaat yerinin olduğu bölümde diğer taraflardan daha geniş tutularak ahşap direklerle taşıtılmış idi. Ramazan Efendi Cami’sinin bu ilk dönem mimari kurgusunu Takkeci İbrahim Ağa camiinde günümüzde de görebiliriz.
Takkeci İbrahim Ağa Camii, son cemaat mahalliTakkeci İbrahim Ağa Camii, son cemaat mahalli
İbadethanenin özgün cephe düzeni yan duvarlarda alt kotta tuğla örgü hafifletme kemerlerinin altında dikdörtgen formlu, profilli silmeli, mermer söveli ,iç ahşap kapaklı üçer pencere olup bunlar dökme demirden geçmeli lokma tekniğinde şebekelidir. Kıble yönünde ve giriş yönünde tıpkı yan cihetlerde olduğu gibi simetri korunmuş, alt kotta dörder pencere yine aynı düzende dikdörtgen formlu, mermer söveli olup demir lokma şebekelidir. Üst kotta ise yuvarlak basık kemerli pencereler kıble yönünde dörder,yan cephelerde ise üçer adet olmak üzere yer alır. Duayen Hoca Semavi Eyice bu durumla ilgili olarak ;
”Duvarlarda iki sıra halinde pencereler açılmıştır. Caminin çini süslemesinin zenginliği göz önüne alınırsa üst sıra pencerelerde evvelce renkli camlı müzeyyen pencerelerin bulunduğuna ihtimal verilebilir. Bu güzel eser bir yangından veya bir zelzeleden büyük ölçüde zarar görmüş ve bu arada müzeyyen pencerelerini de kaybetmiş olmalıdır ” der.
Dolayısıyla deprem ve yangın felaketlerini atlatan yapının giriş yönünde bugün mevcut olan ahşap kadınlar mahfilinin inşası öncesinde kıble yönünde ki hali hazırda mevcut cephe düzeninin giriş cephesinin üst kotunda da tekrarlandığını düşünmek yanlış olmaz.
Ramazan Efendi camii, Güney ve Batı cepheleri cephe düzeniRamazan Efendi camii, Güney ve Batı cepheleri cephe düzeni
Ana giriş ise doğrudan harime açılıp çift renkli taşlardan yapılmış yay kemerli mermer söveli bir kapıdır. Bu cümle kapısının hemen üzerinde yapının inşa kitabesi mevcuttur. Cümle kapının sağ ve sol akslarında zemin kodu orta akstaki giriş zemininden daha yüksekte taş döşeme iki namazgah yer alır. Yine cephede alt kotta sağ ve sol aksta yer alan ikişer pencerenin arasında istiridye motifli mihrap nişleri vardır.
Daha sonraki dönemde kapatılan son cemaat mahali ve cümle kapısı
Fakat cümle kapı ile ilgili olarak dikkatimizi çeken bir detay vardı. Bu detay kapının kemeri ve dikdörtgen profilli silme kuşağının arasında kalan üçgen alanlarda klasik üslupta taş üzeri kalem işlemelerdi. Bu bezeme detayı bize bu tezyinatın yapının ana kütlesi içerisinde farklı mimari ögelerde de kullanılmış olabileceğini akla getirir. Yaptığımız araştırmalarda Semavi Eyice Hocanın bu konuyla ilgili açıklaması bizi yanıltmadı. Şöyle ki
”Cümle kapısının üst sövesinde görülen kalem işi nakış kalıntıları da evvelce burada varlığı anlaşılan başka tekniklerdeki süslemelerin son izleridir” der.
Kapı kemer üzerindeki kalem işleri ve mermer söve üzeri taş kakma klasik bezemelerKapı kemer üzerindeki kalem işleri ve mermer söve üzeri taş kakma klasik bezemeler
Yapının üst örtüsü son cemaat ahşap direkliğini içine alan bir biçimde dik ahşap kırma meyilli bir çatıdır. Çatının dik meyilli olması ile ilgili olarak ilk dönemde kubbeli olma ihtimali üzerinde durulmuş fakat bu durumla ilgili her hangi bir iz ve belgeye rastlanmamıştır. Ayrıca yaptığımız araştırmalarda Semavi Eyice’nin de belirttiği üzere o devirde esnaftan olan bir hayır sahibinin kubbeli bir camii yaptırmasına pek ihtimal verilmez. Dolayısıyla ilk yapıldığında da şimdi olduğu gibi ahşap bir çatı ile örtülü olmalıydı. Fakat kısa bir zaman sonra yapılan Takkeci İbrahim Ağa Cami gibi burada da çatı içinde ve yalnız içeriden görülebilen bir kubbe olması da ihtimal dahilindedir. Ki eğer öyle ise bu ahşap kubbenin de zengin nakışlar ile bezenmiş olması gerekir. Ve buna paralel olarak iç mekanda harim cephelerinin üst kotlarında da bir bezeme programı olması muhtemeldir. Fakat daha önce ifade ettiğimiz gibi depremler ve yangınlar geçiren yapının kubbeli olabileceğine ilişkin her hangi bir belgeye mevcut değildir. Eğer öyle ise bile bu ahşap tavan ve kubbe de yok olmuş yerine göbek motifli düz kasetleme bir tavan yapılmıştır.
Prof. Dr. Aptullah Kuran ise bu konu ile ilgili olarak düşüncelerini şu şekilde ifade etmiştir.
” Tüm yapıyı örten kurşun kaplı dik ahşap çatı da aslına uygun görünümünü korumaktadır. mimar sinanın günümüze ulaşmış sakıflı camilerini toplu halde değerlendirdiğimizde, sekizden altısının beden duvarlarının tuğla hatıllı kesme küfekiden yapıldığı, biri dışında ahşap çatılarının kiremit döşeli ve hepsinin düz tahta tavanlı olduğu görülür. Diğer yandan aslında hepsinin Ramazan Efendi Camii gibi kurşun kaplı olduğu ve en azından Çavuşbaşı ve İskender Paşa camilerinin çatı boşlukları içinde eskiden Takkeci İbrahim Ağa Camii’nkine benzer birer ahşap kubbe olduğu unutulmamalıdır.”
Takkeci İbrahim Ağa Camii İç Ahşap Kubbesi
Yine araştırmalarımızda Muzaffer Batur tarafından yazılan 1958 tarihli bir makalede de caminin kubbesiz olduğunu ifade eder.
Tüm bu fikirlerin dışında ilk inşa döneminde iç ahşap kubbeli olması mümkündür fakat bununla ilgili şu ana dek bir belgeye rastlanmamıştır. 2016 restorasyon uygulamasında yapılacak çalışmalarda ulaşılacak izler büyük önem taşımaktadır. Ayrıca günümüzde ki iddiasız ve basit göbekli düz tavan kaplamasının geçmişte, ilk dönemde büyük olasılıkla altın yaldızlı, çıtalı ve nakışlı olduğu dönemine binaen düşünülmektedir.
Bir dipnot olarak kanatimizce 1819 yılında yapılan onarımlarda eğer harim iç ahşap kubbeli olsa idi. Bu dönemde türbenin ahşap iç kubbeli üst örtüsü yapılırken harimde de aynı kurguyu takip edip ahşap düz tavan yerine ahşap iç kubbe yapılması gerekmez miydi?
Bu sakıflı ve iç ahşap kubbeli camilere bir erken örnekte Fatih Sultan Mehmet tarafından 1462 yılında inşa edilen Çanakkale de bulunan Fatih Camii’ni de verebiliriz. Yine bu camide de son cemaat mahali daha sonraki dönemlerde iç mekana eklenmiştir.
Çanakkale Fatih camii ve restorasyonuÇanakkale Fatih camii ve restorasyonuRamazan Efendi Camii kurşun kaplı dik meyilli ahşap kırma çatısıRamazan Efendi Camii ahşap çıtalı düz tavan kaplaması
Caminin yalın ve gösterişsiz mimarisine karşın iç mekanın XVI.yüzyıl İznik çiniciliğinin en güzel örnekleri ile kaplanmış olduğu görülür.
Duvarların iç yüzeyi üst kot pencerelerinin alt kenarlarına kadar, üç metre yüksekliğe dek nefis İznik çinileriyle tezyin edilmiştir. Bu tezyinat bugün bile bazı eksikliklerle varlığını korumaktadır. Caminin içerisine bahar havası veren bu çiniler nar çiçekleri, şakayıklar,laleler karanfiller, yapraklar, çin bulutları, rumi ve hatai kıvrımları gibi klasik üsluplu motiflerce bezenmiştir. Harim iç cephelerinde kalem işi günümüzde mevcut değildir.
İç mekanda harimin doğu ve batı giriş aksına yakın bir yerde simetrik aksta karşıklıklı tek kanatlı ahşap iki kapı yer almaktadır. Kapılardan biri minareye çıkışı, diğeri harime girişi sağlar.Bu kapıların üzerindeki bölümde çini süslemeler kapıların hemen üzerinde sonlanmıştır. Bu durumla ilgili olarak aklımıza gelen düşünce ilk dönem mimari kurgusu içerisinde burada geçmişte var olan küçük bir ahşap bir mahfil olabilir miydi ? Yapının geçirmiş olduğu deprem ve yangın gibi afetler düşünüldüğünde muhtemel olabilir.
Ramazan Efendi Camii çini bezemeleriRamazan Efendi Camii çini bezemeleri
Caminin güneybatı yönünde harim duvarı bitişiğinde klasik tarzını koruyan tek şerefeli bir minaresi bulunmaktadır. Kare kesitli kaidesi üç sıra tuğla bir sıra taş örgü olup pabuç,gövde ve şerefe tümüyle yonu taş örgü ile inşa edilmiştir. Minare daha sonra pek çok onarım ve müdahale görmüş ise de inşa edildiği dönemde ki klasik üslubunu korumuştur. Ayrıca cami küçük ve sade bir yapı olmasına karşın minaresi, “vüzera” (vezirler) camilerinde rastlanan tiptedir.(Halil Ethem, Camilerimiz, İstanbul Kanaat Kütüphanesi, İstanbul 1932, s.77-78)
Caminin klasik üslupta inşa edilen minaresiCaminin klasik üslupta inşa edilen minaresiCaminin klasik üslupta inşa edilen minaresi
Tekkenin ilk şeyhi olan Halveti tarikatının Ramazaniyye kolunun kurucusu olan Ramazan Efendi 1025/ (1616) yılında vefat ederek caminin yanında ki türbeye defnedilmiştir. Türbe Hadfkatü’l- cevami’de, yazıldığı XVIII. yüzyılın sonlarındaki son şeyhi Abdülaziz Efendi’ye kadar şeyhlerinin adları ve her birinin ölüm tarihleri verilmiştir. Zakir Şükrü Efendi’nin tekkelere dair eserinde ise daha sonraki şeyhlerin adları bildirilmektedir.
Avlunun iki tarafında hazire bulunmaktadır. Buradaki mezarlar arasında, caminin kurucusu Hüsrev Çelebi’nin kabri olarak kabul edilen, mermerden tarihsiz ve isimsiz bir mezar da vardır.
Semavi Eyice Hoca türbeyi şöyle ifade eder:
”kubbeli dikdörtgen biçiminde bir türbede Şeyh Ramazan Efendi yatmaktadır. Aynı türbede altı sanduka daha vardır. Bu türbe mimari üslubundan açıkça anlaşıldığına göre çok geç bir dönemde yapılmış veya eski temeller üzerine yeniden inşa edilmiştir ” der.
Bu ifadeleri temel alarak yapının iki farklı döneme işaret eden duvar örgüsü tespit edilmiş olup farklı bir çıkarım olarak da ramazan efendinin sandukasının üzerinde yer alan ahşap kubbeli bölüm ve giriş cephesinin oluşturduğu dikdörtgen kısmın beden duvarları ilk döneme ait olup sonra ki dönem ahşap üst örtüsü ve ahşap dikmeleri yapılmış olabilir. Fakat Semavi Eyice Hoca’nın da ifade ettiği gibi bu bölümün eski temeller üzerine yeniden inşa edilmiş olması daha muhtemeldir. 19.yüzyıl başında olan bu değişimler türbenin ikinci dönemine işaret eder.
Ramazan efendi türbesinin ilk döneme ait olabilecek kısmı ve ikinci döneme ait kuzeye doğru genişletilen altıgen çıkma cephe
”Bezirganbaşı Camii’nin, mütevazi mimarisine ters düşen, adeta Süleymaniye Camii’nin avlusunu süsleyen sahte şadırvanın daha basit ve daha iddiasız bir benzeri olan çok zarif bir şadırvanı vardır. Dikdörtgen biçiminde olan bu şadırvan mermer şebekelerle bezenmiş olup üç tarafındaki musluk aynaları Bursa kemeri biçiminde işlenerek aralarına selvi kabartmaları yapılmıştır. Haznenin üst kenarında da bir dizi tomurcuk kuşak halinde dolanır.” Semavi Eyice
Şadırvanın 1936 yılında ki fotoğrafında üst örtüsünün alaturka olması muhtemel kiremitleri marsilya olarak yenilenmiş. şadırvanın klasik üslubunu günümüze dek büyük ölçüde koruduğunu söyleyebiliriz.
1818 – 1819 Onarımları (İkinci dönem)
Bestekar Hamamizade hattat Derviş Dede İsmail Efendi tarafından tamir ve ihya edildiği bildirilmektedir. Bu onarımın açık bir belge olmamasına rağmen yangının hasarlarını gidermek için yapıldığı söylenebilir. Bu dönemde ahşap direkli son cemaat yerinin ahşap dikmelerinin arası taş duvar örülerek kapatılmış olup hemen üzerine ahşap karkas sistemde kadınlar mahfili yapılmıştır.18.yüzyılda batılılaşma akımının etkilerini bu onarımlarda görebiliyoruz.
ilk dönemde ahşap direklikli ve açık olan son cemaat yeri bu dönemde ahşap direklerin araları taş ile örülerek kapatılıp iç mekana dahil edilmiştir. daha öncede ifade ettiğimiz gibi asıl ahşap direklerin ölçüleri ve oranları bozulmamıştır.Son cemaat yerinin hemen üzeri ahşap bağdadi teknikte kapatılarak kadınlar mahfili olarak düzenlenmiştir.Ahşap üst örtüyü destekleyen kare kesitli altı adet ahşap payeyi bağdadi sepet kulpu kemerler bağlar. Kadınlar mahfili üst kotta barok mimarinin etkisini yansıtan bir şekilde harime s ve c kıvrımlı olarak uzanır. Kadınlar mahfiline son cemaat mahalinden sağ köşeden ahşap bir merdiven ile ulaşılır. Son cemaat mahalinin dış cephe düzenlemesi zemin katta; orta aksta yuvarlak kemerli bir ana giriş kapısı yan akslarda dikdörtgen ahşap kanatlı ikişer pencereden oluşup üst katlarda beşi ön cepheye diğeri güneybatı köşeye açılan bir pencere olmak üzere dikdörtgen formlu ve ahşap kanatlı olarak düzenlenmiştir. Tüm pencereler demir şebekelidir. Zemin katta ahşap direkliklerin arası taş örülüp üzeri ahşap ile kaplansa da yerlerini görebiliyoruz.
Ayrıca zemin katta sonradan kadınlar mahfiline ulaşımı sağlayan bir kapıya dönüştürülen ve ikinci döneme tarihlenen bir adet pencere daha vardır.
Ramazan Efendi Camii son cemaat mahali, giriş cephesi
Esas yapının mimari karakterine uymasa da bir dönem karakterini yansıttığı için önemli ve değerlidir.
barok etkili kadınlar mahfili düzenlemesi
Bu dönemde iç mekanda ahşap üst örtüsü yenilenmiş kadınlar mahfilinin orta aksta yer alan çıkmasının altında barok etkili çelenk süsleme yer alır.
Yine bu onarım sırasında türbede bir takım tamiratlar ve genişletme yapılmıştır. Dış cephede kuzeydeki altıgen çıkma cephede yer alan yuvarlak kemerli, mermer söveli, kenger yapraklı motifle bezeli kilit taşlı hacet (niyaz, dua, muvacehe) pencerelerinde ve cephe düzeninde barok mimari etkiler göze çarpar. Ramazan Efendi sandukasını barındıran kuzey kesimi, avlu yönünde yarım altıgen planlı bir çıkma ile genişletilmiş, kiremit kaplı ahşap çatının bir kısmı kurşun kaplı ve alemli bir ahşap kubbe ile donatılmıştır. Ayrıca daha önce belirtilmiş olduğu üzere türbe duvarlarında iki farklı dönem örgüsünün varlığı türbenin aynı zamanda genişletildiğine işaret eder.
Tekkenin diğer halifelerinin sandukalarının bulunduğu bölümün duvar örgüsü altıgen çıkmanın olduğu almaşık örgülü birinci bölümden farklı olup sadece tuğla örgüdür. dolayısı ile burada daha sonra bir genişletme çalışması yapılmış olmalıdır. İç mekanda ki düzenlemede benzer hissi yaratır. Şöyle ki ahşap çatıyı ve kubbeyi destekleyen ahşap ve kaideli, kompozit başlıklı sütunlar türbenin dikdörtgen planlı birinci bölümünü çevreleyip giriş kapısının olduğu yönde birbirlerine bağdadi sepet kulpu kemerler ile bağlanır. Ki biz bu bağdadi sepet kulpu kemerlerin kadınlar mahfilinde de kullanıldığını görüyoruz.
Diğer tekke büyüklerinin kabirlerinin bulunduğu tuğla örgülü bölümde bu sütunlardan kullanılmamıştır. Ayrıca pencereler yuvarlak kemerli olmasına rağmen altıgen çıkma cephede yer alan pencerelerden daha basit olarak yapılmıştır.
Türbenin sütunlu bölümü ve türbenin mevcut durumuTürbenin sütunlu bölümü ve türbenin mevcut durumu
CUMHURİYET DÖNEMİ (1923 – ∞)
Üçüncü dönem
Ramazan efendi tekkesi 1925 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması kanuna kadar açık kalmıştır. Bu döneme kadar yapı silsilesinin aynen korunduğunu söylemek güçtür. yaptığımız araştırmalarda 1975’e dek Bezirgan Odaları sokağına cephesi olan iki katlı ahşap şeyh evinin (meşruta) halen mevcut olduğunu öğreniyoruz. Ayrıca 1970 yılına ait bir belgede bugün avlu kapısının sağında dernek odası olarak kullanılan küçük odanın geçmişten bu yana var olup özgün olduğunu öğreniyoruz.
Vakıflarda ki belgeleri incelediğimizde; ulaştığımız bilgiler
-1956 yılında türbenin sıvası ve boyası yapılarak basit onarım yapılıyor.Yine aynı yılda şadırvanın ahşap çatısı ve saçak tavanının onarımı yapılıyor.
-1960’lı yıllara genel olarak bakacak olursak;
1960/61’de avlunun güney ihata duvarları yapılıyor. Ve çinilere düşme ve şişmelere karşı lokal müdahaleler gerçekleştiriliyor. bu müdahalelerin bir kısmı da niteliksiz olarak camii cemaati tarafından gerçekleştiriyor.
1963’te türbenin ahşap çatısı kısmen çökmüştür. Tamiratı daha sonra ki yıllarda yapılacak onarıma dahil edilmiş.
1963/65 yılında minare şerefe altına kadar numaralandırılarak sökülmüş ve onarılmıştır. Çatı kurşunları onarılmıştır.
1967/68’de minare pabuç kısmına kadar sökülüp bağlantı kenet ve kurşunları da yenileniyor. Bu yılda çatıda da kısmi olarak kurşun yenilenmesi ve çürüyen ahşap üst örtü elemanlarının tamiratı gerçekleştirilmiştir. Ve yine bu yılda yıkılan avlu duvarı yeniden yapılmıştır.
1968 yılına ait vakıf belgelerinde minarenin ve caminin mevcut durumu ifade edilmiş olup yakın geçmişe dair önemli bilgiler vermektedir. Özellikle mihrap yönünde gördüğümüz temelde ki oturmalar oluşturduğu çatlaklar sebebi ile duvarın dışa doğru şişme yaptığını ve ekseninden kaydığını ifade eder. Bugün dahi mevcut olan bu durumun 1964 yılında da tespit edildiği anlaşılmaktadır.
güney cephe ve mihrap yönünde görülen morfolojik tahribatGünümüzde mihrap duvarında mevcut olan çatlaklar ve cephenin kısmen öne kayma yapan bölümleri
1968 tarihli bir belgede camide izinsiz yapılan müdahalelerde ki ifadeler oldukça dikkat çekicidir. Cami döşemesinin şeşhane tuğlaları ve aşı boyasının nadir bir numune olarak özgünlüğünden bahseden kısımlar oldukça önemlidir. Ki Osmanlı dönemi aşı boyasının bileşiminde kullanılan maddeler bugün bile özgün olarak birebir uygulanamamaktadır. Aşı boyası devrinde ahşap yapılarda yangına ve dış etkenlere karşı diğer boyalardan daha iyi ahşabı muhafaza edebilen muhteviyatı diğer boyalardan daha farklı bir boyadır. Ahşap cephede yaptığımız araştırma raspalarında da büyük olasılıkla ikinci döneme tarihlenen aşı boyasına ulaşıldı.
-1970’li yıllara genel olarak bakacak olursak yapılan onarımların bir çoğu Cami güzelleştirme derneğinin başvurusu üzerine gerçekleştiriliyor.
1970 yılında kötü durumdaki kubbesi ve tavanının tamiratı yapılıp iç-dış sıva ve boyası yenilenmiş olup kötü durumda ki sandukalara ve döşemelere de müdahale edilmiştir.
1972 yılında caminin kuyu suyu iptal edilmiş ve kullanılmasının sakıncalı olduğu bildirilmiştir. Aynı yıl Çilehanenin yanındaki muhdes gecekondu ve izinsiz yapılan müezzin yeri kaldırılmıştır.
1973’te çatı tekrar kısmen onarılıyor, saçak altı kaplamaların ve saçakların ıslahı yapılıyor.
1977/1979 ‘da caminin kurşunları yenileniyor.
1974 tarihli bu belgede avlunun taş döşeme olduğu ve beton dökülemeyeceği ifade edilmektedir.
-1980’li yıllara gelindiğinde; Cami çevresi güzelleştirme derneğinin başvurusu üzerine
1980 yılında avlu girişi ve türbenin üst örtüsünde bulunan alaturka kiremitlerin aktarılması ve düzenlenmesi aslına uygun olarak kısmen yenilenmiştir. Bu belgeye dayanarak avlu giriş kapısının alaturka kiremitli bir sundarma ile kapatılmış olduğunu söyleyebiliriz.
1884 yılında caminin üst örtüsünde delinen ve akma yapan kurşunlar onarılmıştır.
Yaptığımız araştırmada camii cemaatinin bilgisine başvurduğumuzda 1999 yılında gerçekleşen büyük İzmit depreminde avlu döşemesinin kısmi olarak hasar gördüğü sözel olarak tarafımıza ifade edilmiş olmak ile beraber daha önce bahsettiğimiz üzere 1964 yılına ait belgede caminin Temel ve beden duvarlarında ki mevcut çatlakların, beden duvarının öne doğru bombe yapması aynı yılda tespit edilmiş olup ancak ve ancak 1999 yılında ki depremin bu sorunu biraz daha hareketlendirdiğini söyleyebiliriz.
Bu nedenle de avluda ki çatlakları kapatmak için özgün döşeme üzerine mozaik ve beton dökme yapılmış.
Avluya döşenen mozaik betonşadırvanın bu dönemde üst örtüsü kurşunla kaplanmış ahşap saçak ve kaplaması da tamir edilmiştir. Kurna altları niteliksiz seramik kaplamalarla kaplanmış olup özgünlüğe zarar verilmiştir.
Nicholas V. Artamonoff’un mart 1936 yılına ait fotoğrafları yapının yakın dönem tarihsel sürecini gözler önüne serer.
iç mekan kuzey cephe, çilehanenin pencereden dönüştürülen geçiş açıklığı
Caminin MinberiCaminin mihrabıKuzey cephesicaminin güney yönündeki maksure
cümle kapısıcümle kapısıson cemaat giriş kapısıtürbe ve caminin giriş cephesi,son cemaat yeri dış cephe ve şadırvan
Kudretil ayini Resul-i Şâh-ı Server’e,
Katil kastiyle cem oldular bir yere,
Nasıl da lâyık gördüler cism-i pâki hançere!
Ümmet olmak böyle midir Hz. Peygambere?
Hem ciğerpâre-yi Fâtıma, nur-i çeşm-i Haydare
Biat vâcib iken iman etmedi ol layın,
Kurdular dini fesadı oldular dini hayın,
Hüseyne kast fitneyi hayasız bi’din,
Ümmet olmak böyle midir Hz. Peygambere?
Hem ciğerpâre-yi Fâtıma, nur-i çeşm-i Haydare
İncittiler evlad-ı Resulü, Hakkın da kulu,
Vermediler Kerbela’da mazluma bir katre su,
Ey hayasız zâlim, senin yüzüne pû!
Ümmet olmak böyle midir Hz. Peygambere?
Hem ciğerpâre-yi Fâtıma, nur-i çeşm-i Haydare
Hüseyn’in katlinin hiç kalır mı yanına,
Şimir mel’un hançer çaldı ol Şâh’ın gerdanına,
Ey münâfık nasıl girdin Şâh Hüseyin kanına!
Ümmet olmak böyle midir Hz. Peygambere?
Hem ciğerpâre-yi Fâtıma, nur-i çeşm-i Haydare
Kuran’ı, din-i İslam’ı metâ gibi sattılar,
Ehl-i Beyt’i üryan büryan Şam’a esir ettiler,
İnsanığa reva olmaz böyle bir iş tuttular,
Ümmet olmak böyle midir Hz. Peygambere?
Hem ciğerpâre-yi Fâtıma, nur-i çeşm-i Haydare
Ey müslümanlar dinlediniz, feryâd figân ettiniz,
Din-i İslam olmuşuz, Resûl’e imân ettiniz,
Ya buna nasıl dayansın, Sultan Halife Abdülaziz!
Ümmet olmak böyle midir Hz. Peygambere?
Hem ciğerpâre-yi Fâtıma, nur-i çeşm-i Haydare