Kariye Camii (Chora Manastır Kilisesi) Restorasyonunda Araştırma-Belgeleme Ve İmalatların Uygulama Seyri
Bizans mimarisinin planlanması ve kilise mimarisi üzerine günümüze dek derinlemesine araştırmalar yapılmıştır. Kariye Camii restorasyonu odaklı yaptığımız bu çalışmada uzmanların analizleri sonucu anıt eserin dönem tipolojisi ve mekânsal, yapısal gramer özellikleri ışığında; tarihsel süreçte yapılan müdahaleler ve değişik imalatlar tanımlanmıştır. yapıdaki mevcut süsleme yoğunluğu ise restorasyon sürecinde artı bir gayret ve dikkati beraberinde getirmiştir.
- Yapının Tarihçesi
1.1Khora Manastırının Kilisesi/Kariye Camii Tarihçesi
Edirnekapı yakınlarında Bizans döneminde bir manastır kilisesi olarak inşa edilen yapı İstanbul’un fethinden kısa bir süre sonra Cami haline getirilmiştir. Osmanlı döneminde etrafında zamanla oluşan medrese, tekke, türbe, çeşme, imaret ile birlikte bir manzumenin merkezi olmuştur. Cumhuriyetin ilanından bir süre sonra şehirdeki Bizans anıtlarının restorasyonu ile ilgili çalışmalar çerçevesinde Amerikan Bizans Araştırmaları Enstitüsü ile Dumbarton Oaks’ın çalışmaları ile restore edilmiş ve Ayasofya Müzesi’ne bağlı bir anıt müze olarak varlığına devam etmektedir.(bkz.1-2)
Yapının tarihi Bizans, Osmanlı olarak iki ayrı bölümde değerlendirilmiş. Cumhuriyet döneminde yapılan restorasyon çalışmaları da ayrı bir başlık olarak ele alınmıştır.
Bizans Dönemi / Hora Manastırı
Yapı Harisius Kapısı yakınında, Petra’da ve Konstantinos surlarının dışında kaldığından Hora (taşra – şehir dışı) adını almıştır. Bu durumda manastırın kuruluşunun çok erken bir dönemde 5. yüzyılda olması gerekmektedir. Kaynaklarda yapı ile ilgili veriler Erken Bizans dönemine kadar uzanır. Günümüzde yapının içindeki bazı Meryem ve İsa resimlerinin yanında isimleri ile birlikte hora sıfatı da yazmaktadır.(bkz.3) Belki de Bizans devrinde “Hora” kelime anlamı dışında mistik bir imgeleme anlamı da taşıyordu.1Manastırın kuruluşu ile ilgili bir çok hikaye anlatılmaktadır. Ancak bunların çoğu geç dönemlerde ortaya çıkmış ve bazıları birbirleri ile çelişen hikayelerdir. Bu nedenle yapının kuruluşunu ve banisini belirlemek güçtür. Yapıdan bahsedilen en eski olay 298 yılında Nikomedia (İzmit)’da öldürülen Aziz Babylas ve seksendört öğrencisinin röliklerinin İstanbul’a getirilip şehre gömülmesi olmuştur.2 Ancak Aziz Babylas’ınNikomedialı değil Antakyalı olduğu, bütün bu iddiaların geç dönemlerde ortaya atıldığını iddia edenlerde vardır.3. Ancak bu röliklerin Hora manastırından 10. ve 11. yüzyıllardaki mali sıkıntılar nedeniyle Studios Manastırına satıldığı da bazı kaynaklarda anlatılmaktadır.4 Modern kaynaklarda en çok tanınan hikaye manastırın İustinianos’un eşi Theodora’nın dayısı ve Sasanilere karşı başarılar kazanmış bir komutan olan Theodoros tarafından kurulduğudur.5 Bu iddiaya göre 536 yılından sonra inşaatına başlanan manastırdan önce burada, bir kaç hücre ile küçük ölçekli bir şapel bulunmaktaydı ve Theodoros bu yapıları geliştirip muhteşem bir tesise dönüştürdü.
1 Semavi Eyice, “Kariye Cami”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Cilt 4, İstanbul 1994, sayfa 466
2 Alexander vanMillingen, ByzantineChurches in Constantinople, 1912’nin aynı basımı.,London 1974, sayfa 288
3 Paul A. Underwood, The Kariye djami, C:I, New York-London 1966, s. 4, Berger, Untersuchungen, s. 664
4 Haluk Çetinkaya, İstanbul’da Orta Bizans Dini Mimarisi (843-1204), İstanbul 2003, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, yayınlanmamış doktora tezi, sayfa 130’dan J. Strzygowski, “Review of theKahrie camii by F. Shmit”, BZ 16 (1907),
s. 736
5 Albrecht Berger, Untersuchungenzu den PatriaKonstantinopoleos, PoikilaBizantina 8, Bonn 1988, sayfa 662
Ancak altıncı yüzyıl kaynakları, hatta İustinianos’un döneminde inşa edilen yapılar hakkında bir kitap hazırlayan Prokopios bile bu yapıdan bahsetmemektedir. Ayrıca İmparatoriçe Theodora’nın dayısının başarılı bir komutan olmasına da ihtimal verilmez. Manastırın kuruluşu ile ilgili 6.ve 7. yüzyılara ait birçok efsane ancak 9. yüzyıl kaynaklarında anlatılmaktadır. Çok güvenilir olmayan bu iddialar da birbirinden farklı hikayeler anlatır. İmparator Heraklios tarafından sürülen Phocas’ın damadı Priskos ya da Krispos olarak anılan yüksek rütbeli bir asker yapıyı 7. yüzyıl başlarında 612 yılında yenilemiş hatta bir yıl sonra orada ölmüştür. 730 yılında Patrik Germanus İmparator 3. Leon tarafından görevden alınıp bu manastıra gönderilmiştir.6Sekizinci yüzyıldan sonra manastırın varlığı kaynaklarda belirgin hale gelir. İkonoklozma dönemi boyunca bazı olaylara adı karışan manastır V. Konstantinos tarafından birçok baskılara uğrar. Muhtemelen bu nedenle rahipler manastırdan kaçar. Bizans kaynakları yaklaşık 200 yılı bu manastırdan bahsetmez.7
Dokuzuncu yüzyıl sonlarından 11. yüzyıla kadar yapıdan kaynaklarda çok az bahsedilen yapı muhtemelen harap olmuştur.8 Manastır İmparator 1. AleksiosKomnenos’un kayınvalidesi Maria Dukaina tarafından muhtemelen 1077-1081 yılları arasında yenilenmiştir.9 Müessese Komnenos hanedanının daima tercih ettiği gibi “kurtarıcı (soteros) İsa”ya adanmıştır. Bu inşaatın ardından da Patrik 1. Kosmas (görev dönemi 1075-1081) görevinden istifa ettikten sonra yaşadığı bu yapıya gömülmüştür.10On birinci yüzyıl yapısının kapalı kollu yunan haçı planlı bir yapı olduğu sanılır. Ancak ilginç olan manastır, İmparator Aleksios’un küçük oğlu İsakios tarafından kısa süre sonra yenilenmiştir.(bkz.4) Bu yeni inşaata neden gerek duyulduğu bilinmez. Komnenos ailesinin bir ferdi olan İsaakiosKomnenos’un başlangıçta bu yapıya gömülmek istediği bu nedenle bazı ciddi inşaatlarda bulunduğu bilinir. Mezar yapımı sırasında sağ duvarda Deisis sahnesi içinde Meryem‘in yanıbaşında kendisi resmedilmiştir.(bkz.5)Ancak daha sonra Yunanistan’da Meriç nehri yakınlarındaki Ferecik’teTheotokosKosmosoteira Manastırını kurup Hora manastırında bulunan bir takım eşyalarını yeni manastıra nakledilmesini istemiştir.11
On üçüncü yüzyılın ilk yarısında kent Latin işgaline uğradığında manastırın kutsal hatıralarının önemli bir kısmı yağmalanmıştır. Yüzyılın ikinci yarısında Palaiologoslar şehri geri almayı başardıklarında Tekfur Sarayı ile Haliç arasındaki Blakhernea Sarayı imparatorların tercih ettiği bir saray haline gelmiş ve sarayın etrafındaki semtlerde yerleşim yoğunlaşmıştır.
6 John Philip Thomas, Privatereligiousfoundations in theByzantineempire, Washington D. C. 1987 sayfa 118
7 Wolfgang MülerWiener, İstanbul’un Tarihsel Topografyası, 17. Yüzyıl Başlarına Kadar Byzantion-Konstantinopolis-İstanbul, İstanbul 2001, sayfa 160
8 Berger, Untersuchungen, s. 666
9 David Oates, ” A Summary Report on theExcavations of theByzantineİnstitute in the Kariye Camii 1957 and 1958″, DumbartonOaksPapers, sayı 14 (1960), sayfa 230
10 Haluk Çetinkaya, İstanbul’da Orta Bizans Dini Mimarisi (843-1204), İstanbul 2003, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, yayınlanmamış doktora tezi, sayfa 132
11 Robert Ousterhout, ” Theholyspace: Architecture andtheliturgy “, Heaven on earth, editör Linda Safran, Pennsylvania 1998, s. 104
Bu dönemde XI. İoannesBekkos (görev dönemi 1275-1282 yılları arasındadır.) ve 1. Athanasios (görev dönemi 1289-1293 ve 1303-1309 ) gibi patrikler bu manastırda kalmışlardır.12 On üçüncü yüzyılın sonuna doğru manastır kilisesinin kubbesinin bakımsızlıktan çöktüğü bilinir.
14. yüzyıl yapının bugünkü şekline ulaştığı bir dönem olarak önemlidir. 1315-1320/21 yılları arasında kubbesi çökmüş olan kilise büyük logothetesTheodorosMetokhites yapıyı çok kapsamlı bir biçimde yenilemiştir.13(bkz.6 -7)
Metokhites metruk kilisenin tamiriyle birlikte onun kuzeyine iki katlı bir mekan, batıya bir dış narteks, güneyde ise tek nefli, mezar şapeli olarak kullanılacak bir parakklesion inşa ettirmiştir. Yapının tamamını ele alan yeni bir bezeme programı da bu çerçevede belirlenip mozaik ve fresko tekniğinde resimler hazırlanmıştır. Yapının zemin ve mermer kaplamaları, taş bezemeleri, vitrayları ile en ince ayrıntısına kadar süslendiği bilinmektedir. Resim programında İsa ve Meryem’in hayatlarından sahneler, tek aziz ve azizeler resmedilmiştir.14 Kilisenin etrafında manastıra ait trapeza, refektorium, kütüphane, keşiş hücreleri gibi konumları ve biçimleri saptanamayan, ama onarılmış ve iç mekanları yeniden düzenlenmiş pek çok yapının bulunduğu bilinir.15 Bugün müzenin etrafında görülen ve daha eski araştırmalarda tespiti yapılan duvar ve tonoz parçaları muhtemelen bu yapılarla ilgilidir.
Yapının banisi TheodorosMetokhites İmparator II.Andronikos döneminin sonlarında 1328 yılı dolaylarında gözden düşürülüp sürgün edildikten bir süre sonra 1330 yılında Theoleptos adı ile rahip olarak kendi geliştirdiği ve vakıflarla zenginleştirdiği manastıra çekilmesine izin verilir. Methokites son Bizans döneminin en aydın ve bilgili kişilerindendir. Onun meşhur kütüphanesi de manastıra vakfedilmiştir. Manastırın içerisinde misafirlerini kabul ettiği onlarla ilmi tartışmalar düzenlediği özel bir dairesi vardır. Siyasi kişiliği yanında onun değişik konulara ilgisi çok çeşitli konulardaki yazıları dikkat çekicidir.16 13 Mart 1332 yılında bu manastırda vefat ettiğinde kendisi için hazırlattığı mezar şapelinde gömülmüştür. Methokites’in yakın dostlarından ve saray mabeyincisi MihaelTornikes’in’de mezarı buradadır. Palaiologoslar devrinin önde gelen aydınlarından ve tarihçi NikeforosGregoras’da yaşlılığında bu manastıra çekilmiştir. Onun da Methokites’in yakını olduğu bilinir.17Kariye’nin Bizans devrinde kaynaklarda bahsedildiği son olay 1453 kuşatmasında Sarayburnu yakınlarındaki Hodegetria Manastırında bulunan ve şehri koruduğuna inanılan meşhur Meryem Ana ikonasının surlara en yakın manastırlardan biri kabul edilip buraya getirilmesidir. Bazı kaynaklar ikonanın fetih sırasında burada tahrip edildiğini düşünür.18
13 Paul A. Underwood, The Kariye djami, New York-London 1966, C:I, s. 15
14 Çelik Gülersoy, Kariye (Chora), İstanbul 1986, sayfa 11- 16
15 MÜLLER-WIENER, Wolfgang, İstanbul’un Tarihsel Topografyası, 17. Yüzyıl Başlarına Kadar Byzantion-Konstantinopolis-İstanbul, İstanbul 2001, sayfa 162
16 DimiterAngelov, “TheodorosMetokhites : Devlet Adamı, Aydın, Şair ve Sanat Hamisi”, Bir Anıt İki Anıtsal Kişilik, TheodorosMetokhites’ten Thomas Whittemore’a, İstanbul 2007, sayfa 63-73
17 John Freely – Ahmet Çakmak, İstanbul’un Bizans Anıtları, İstanbul 2005, sayfa 221-222
18 Semavi Eyice, Son Devir Bizans Mimarisi, İstanbul’da Palaiologoslar Devri Anıtları, İstanbul 1980, sayfa 46-51
Osmanlı Dönemi Kariye Cami
Bizans döneminin bu önemli kilisesi İstanbul’un fethinden bir süre sonra cami haline getirilmiş ve etrafına eklenen bazı yapılarla bir manzumeye dönmüştür.191453 İstanbul’un fethine kadar kullanılan manastır bir süre boş kalmış şehrin içindeki bazı kilise ve harabeler bilhassa II. Beyazid (1481–1512), döneminde camiye çevrildiğinde Khora Manastır Kilisesi de 1511 ‘de Sadrazam Hadım Ali (Atik Ali Paşa) Paşa tarafından camiye çevrilmiştir.20(bkz.8)Nitekim 953 (1546) tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defterinde ‘Kenise (kilise) Camii’ adıyla zikredilen mabedin paşanın Çemberlitaş’taki evkafına bağlı olduğu kayıtlıdır.21 Aynı defterlerde caminin yakınlarındaki yeni hücrelerden ve bir bodrumdan bahseder.22
Khora Manastırı’nın cami olarak kullanılması ile ilgili farklı bir görüş ise; kilisenin 1509’dan hemen önce camiye tevdi edildiğidir.23 Şehirde diğer kiliseden çevrilmiş camilerde olduğu gibi bu yapı da bir süre kilise-cami olarak anılmış ama zamanla “Kahriye” ya da “Ka’riye” cami adı da kullanılmaya başlanmıştır. Halil Ethem caminin “Kariye” şeklinde anılmasının daha doğru olacağını belirtmiştir.24
Yapının Osmanlı dönemi için en önemli kaynağı Hüseyin Ayvansarayi’ninHadikatü’lCevami adlı eseridir. Burada yapıdan şu şekilde bahsedilir. “Cami-i mezburKilisadanmünkalibdir…..mezkur Atik Ali Paşa’nın hayrıdır. İttisalinde medresesi vardır. Ve medrese kapusı dahilinde eshabdan Ebu Sa’idü’l-Hudri -radyallahuanh- medfundur….Kurbünde bir imaret ve mekteb, ağa-yıDarü’sa’ade el-Hacc Beşir Ağa’nın hayrıdır ki Ebu Eyyub Ensari civarında medfunolub….. Mahallesi vardır. Der kurb-ı tekfur Sarayı”25
Bizans kilisesini 1511 yılında camiye çeviren Sadrazam Atik Ali Paşa Bosnalıdır ve birçok görevde bulunduktan sonra 1501-1503 ve 1506-1511 yılları arasında iki kez sadrazamlık yapmıştır. Geride birçok hayır eseri bırakan paşanın Çemberlitaş ve Karagümrük semtlerinde iki külliyesi vardır. Ayrıca Edirne, Bursa ve Mora’da bulunan hayır eserleri için geliri oldukça büyük bir yekun tutan vakıflar bırakmıştır.26
19 Mehmet Ziya, Kariye Camii Şerifi, İstanbul 1326
20 Türkiye Diyanet Vakfı ,İslam ansiklopedisi,24. s:495
21 Türkiye Diyanet Vakfı ,İslam ansiklopedisi,24. s:495
22 Ömer Lütfi Barkan, Ekrem Hakkı Ayverdi, İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 (1546) Tarihli, İstanbul 1970, sayfa 67-71
23 Yıldız Ötüken, ‘İstanbul Kiliselerinin Fetihten Sonra Yeni Görevleri, Banileri ve Adları’ Hacettepe Beşeri Bilimler Dergisi, Cilt 10,Sayı 2, Haziran 1979, sayfa 78
24 Halil Ethem, Camilerimiz, İstanbul 1932, sayfa 106
25 Ahmed Nezih Galitekin, Ayvansarayi Hüseyin Efendi – Ali Satı Efendi – Süleyman Besim Efendi, Hadikatü’lCevami (İstanbul Camileri ve Diğer Dini-Sivil Mi’mari Yapılar), İstanbul 2001, sayfa 218
26 Havva Koç, “Ali Paşa (Atik, Hadım)”, Yaşamları ve Yapıtları ile Osmanlılar Ansiklopedisi, Cilt 1, İstanbul 1999, sayfa 222-223, T. Okic, “Hadım (Atik) Ali Paşa Kimdir?”, Necati Lugal Armağanı, Ankara 1968, sayfa 501-515
İstanbul’da tarihi binalara büyük zarar veren şiddetli depremlerden bahseden ve 1059 (1648) yılına ait olduğu kabul edilen belgelere göre (TSMA, nr. D 9567) Kariye CamiiXVII. Yüzyıl ortasında oldukça hasar görmüştür. Öncekinden daha şiddetli olan ve camide önemli izler bırakan 1180 (1766) yılı depreminin hemen arkasından cami mimar İsmail Halife tarafından onarılmıştır. Ana mekânın 14.yüzyıl başına ait özgün kubbesi bu depremde tahrip olup kireç sıva ile kaplanarak ahşap bağdadi olarak yenilenmiştir.27Kubbenin pencerelerinin dalgalı kemer hattı düz hatlar haline getirilmiş diğer kubbelerde bu dönemde onarılmıştır.
- yüzyılın ikinci yarısında büyük bir onarım geçiren yapının özelikle örtü sisteminde ciddi değişiklikler yapılmıştır.(bkz.9) Bu yüzyıl sonunda 1894 depreminde bir kez daha zarar gören yapının minaresinin petek kısmı ve külah çökmüştür. (bkz.10a,b)Bir süre fotoğraflarda bu haliyle görülen yapı bir süre sonra tekrar onarılmıştır.
22 Mayıs 1766 depremi (Zelzele-i Şedide) Gözlenen hasarın büyüklüğü ve etki alanından dolayı bu depreme ait oldukça fazla bilgi ve belge mevcuttur ve belki de Marmara denizi ve çevresinde gözlenen, en ince ayrıntısına kadar detaylı rapor edilmiş tarihsel depremdir. Osmanlı arşivlerinde bu depremin ardından hasar gören cami ve külliyelerinde başlatılan onarım çalışmalarına ait belgeler mevcuttur. Bu depremde Edirnekapı ve çevresi hasar görmüştür. Kariye Caminin kubbesi bu depremde yıkılmış, ve yapı kısmen hasar almıştır. Dolayısıyla özgün kubbede var olması beklenen tezyinatta yok olmuştur. Kubbe aynı yıl Osmanlı mimarisi uygun olarak ahşap – bağdadi olarak yenilenmiştir.
1894 ‘Büyük Hareket-i Arz’ – 1310 ZelzelesiTarihi kaynaklarda ‘büyük hareket-i arz’ diye isimlendirilen bu deprem, Rumi 1310 yılına rastladığından, İstanbul halkı arasında ‘1310 zelzelesi’ diye anılıyor.Fatih, Beşiktaş, Ortaköy, Sultan Ahmet, Aksaray, Edirnekapı, Topkapı, Balat, Bakırköy, Silivrikapı zarar gören başlıca semtlerdi.Birçok resmi ve sivil bina ile birlikte Kapalıçarşı, Bitpazarı, Yağlıkçılar, Çadırcılar, Mercan Çarşı tarafları, camiler, minareler, medreseler, mektepler karakollar, rıhtımlar, hanlar, dükkânlar, evler yıkıldı.Sultan II. Abdülhamid, Atina Rasathanesi’nden Eserinisti (D.Eginitis) ile İstanbul Rasathanesinden Kumbari (Coumbary)’ye deprem hakkında bilimsel bir araştırma raporu hazırlatmıştır.
1894 Kariye Camii minaresi, Gsipka Kolleksiyonu,
Bu depremde Edirnekapı ve çevreside zarar görmüştür. Kariye Caminin minaresi yıkılmış, yapı kısmen hasar almıştır. 1898’de minare II. Abdülhamid Han tarafından klasik üslupta yeniden yaptırılmıştır.(Bkz.11a,b)
Dr. Hamiyet Sezer’in İstanbul depremleri ile ilgili makalesi daha ayrıntılı bilgi sahibi olmamızı sağlar.
27Underwood1966 : 14 -24 ; Ousterhout, 1987:32 -36
Osmanlı Döneminde yapılan değişiklikler sınırlıdır. Camiye dönüştürülen yapının naosu İslam mimarisinde harime karşılık geldiğinden ana mekâna mermer bir mihrap ile ahşap bir minber hazırlanmıştır.(bkz.12a,b) Mermer kaplı basit bir niş şeklindeki mihrap üzerinde bir şerit halinde zencerek ve üzerinde kıvrık dallar ve rumiler ile dolgulanan bir tepelik vardır. Minberlerde yer alan ayetin burada taşınabilir bir levha olarak asıldığı eski fotoğraflarda görülmektedir. Ahşap minberin görüldüğü fotoğraflar değişik yayınlarda kullanılmıştır.28 Ahşap minberin Kariye Camii’nin müze olmasından sonra Zeyrek Camii’nde kullanılan minber olduğu bazı kaynaklarda ifade edilir.
Bu dönemde Osmanlı mevcut mozaikler ve freskleri ahşap kepenklerle ve alçı sıva ile kapatmış olup kilise duvarlarını kireçle boyamış fresklere ve mozaiklere zarar vermeden koruyup yapının cami işlevselliğine uygun onarımlar yapmıştır.Yapıdaki taş kabartma ve figürler kısmen kazınmıştır.(bkz.13-14-15)Yapının güneybatı köşesine olduğu düşünülen çan kulesi iptal edilerek minare yapılmıştır. Yine dış narteks ve mezar şapelinin güneybatı köşesinde birleştiği yerde dört Bizans dönemine ait sütun ve başlıklar üzerinde muntazam kesme taştan sivri kemerli destekler görülür ki bu mimari üslup Bizansta pek kullanılmamıştır. Bazı araştırmacılar kemerlerin bu köşede yükselen çan kulesini desteklemek için inşa edildiklerini belirtir.29 Ancak Bizans mimarisinde kemerler daha çok yarım yuvarlak şeklindedir. Kesme taş duvarlara da pek rastlanmaz. Osmanlı mimarisinde kesme küfeki taş duvarlara ve sivri kemer kullanımı yaygındır. Bu durumda bu kemerli destekler 16. yüzyıl Osmanlı dönemi ekleri arasında sayılabilir.
Yıkılan kubbenin yeniden yapılması ve depremlerin meydana getirdiği hasarların onarılması dışında,Naos batı cephesinde dış narteks (Türk döneminde son cemaat yeri olarak kullanılmıştır.) pencereleri büyük ölçüde kapatılıp Osmanlı mimarisine uygun, küçük sivri kemerli açıklıklar haline getirilmiştir.(bkz.16)Arkosolıumlardaki mezar lahitleri kaldırılmış olup, güney kanadındaki şapeldeki yuvarlak, taş, kabartma süslü kemerli arkosolıum duvarı kaldırılarak ana mekânla işlevsel bütünlük sağlanmaya çalışmıştır.Yapının kuzey kanadında anneks bölümü yine bu dönemde statik sorunlar nedeniyle tuğla örgü sivri kemerlerle desteklenmiştir.
Narteks ve şapel orijinal zemini şeşhane tuğlalarla kaplanmıştır.Dış nartekste daha önce mevcut olan mermer panolar Osmanlı döneminde başka yapılarda devşirme malzeme olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Yapıdaki tüm apsis pencereleri tuğla örgü ile kapatılmıştır. Yine naosta batı cephesindeki üçlü pencereler belli bir kota kadar almaşık örgü ile kapatılmıştır.
18.yüzyılın ilk yarısında yapıya Kızlarağası Hacı Beşir tarafından bir mektep ve aşevi eklenmiş fakat bu yapılar günümüze ulaşmamıştır.
28 Ousterhout,Robert, Başgelen Nezih, Mehmet Ziya,Kariye Camii Şerifi,İstanbul 1326, S:4
29 Ousterhout, Robert, Sanatsal Açıdan Kariye Cami, İstanbul 2002, sayfa 90
Kariye Cami Osmanlı döneminde şehrin Bizans sanatlarından önemli bir örnek olarak ziyaret edilmeye devam etmiştir. 16. yüzyılın ortalarında İstanbul’da bulunan Petrus Gyllius İstanbul ile ilgili kitabında yapıdan bahsetmiştir. Gyllius, yapıdan “bu kadar yüzyıl kent içinde olmasına karşın şimdi bile Khristos Khoras (Dışarıdaki İsa) adını taşır, çünkü eskiden kent dışındaydı” diye bahsetmektedir.30
1568 yılının şubat ayında yapıyı ziyaret eden Gerlach tuhaf bir biçimde kilisenin adından bahsetmez.31ama yaptığı tanımlamaların Kariye’ye ait olduğu düşünülmektedir.32 Uzun süredir cami olarak kullanılan manastırın kilisesi resimlerinden bir kısmını koruduğu gibi yapının güneyinde büyük bir kapı ve sarnıç görülebiliyordu. Gerlach’tan kısa bir süre sonra aynı yerleri gezen Crusio da yapının adını vermeksizin bölgenin bir tasviri ile beraber yapının genel bir tanımını da verir.33 17. yüzyılda yapıdan Evliya Çelebi “Edirnekapı yakınındaki Kariye Cami evvelce bir sanatlı kilise imiş” şeklinde kısaca bahseder.34
- yüzyılda yapı çok sayıda seyyah tarafından ziyaret edilir. 1820 yıllarından sonra bazı kitaplar yapının tarihi ve süslemesi ile ilgili bilgi ve çizimler fotoğraflar yayınlar. 1860 yılında Rum mimar Peloppida Kouppas tarafından tamir edilen yapının mozaiklerinin bir kısmı temizlenmiş ortaya çıkarılan tasvirler ahşap kapaklar ve perdelerle örtülmüştür. Bu çalışmanın arkasından yapılan yayın Kariye Cami’nin bilim dünyasınca tanınmasını sağlamıştır.35
1875-1876 yılında yapının bakım ve onarım çalışmalarına girişilmiş ve büyük ölçüde değişiklikler yapılmıştır. 1855 civarı çekilmiş bir Kariye fotoğrafında ve daha eski bazı gravürlerde yapının batı cephesinde görülen dalgalı saçak hattı düzeltilmiş ve örtü sisteminin neredeyse tamamı değişmiştir. Bu restorasyon sırasında yapının minaresi de elden geçirilmiş klasik üsluptaki külah yerine armudi bir külah yapılmıştır.(bkz.17)Bu dönemde yapının önüne ahşap bir sundurma yapılmıştır.
Cumhuriyet Döneminde ise;
1929/30 tarihlerinde Evkaf İdaresi tarafından yapılan onarımda; naostakiKoimesis mozaiği bu dönemde temizlenerek ortaya çıkarılmıştır. Bu dönemde Türk devrinde yapılmış olan bazı eklemelerde çıkarılmış, muhtemelen bu onarım sırasında şapeli ana kiliseden ayıran bölme duvarda kaldırılmıştır.
1945 yılında vakıflarca, Mimar Cahide Tamer tarafından kurşun örtüleri yenilenmiş ve rölövesi çıkarılmıştır.36
Kariye Camisi bakanlar kurulunun 29.08.1945 tarihli kararı ile vakıflardan alınarak müzeler dairesine bağlandı.(bkz.18a,b,c,d)
30 PetrusGyllius, İstanbul’un Tarihi Eserleri, çeviren Erendiz Özbayoğlu, İstanbul 1997, sayfa 182
31 Stephan Gerlach, DessaelternTage-Buch, Frankfurt 1674, sayfa 455-456
32 Robert Ousterhout, “A Sixteenth Century VisitortotheChora”, DumbartonOaksPapers 39, (1985), sayfa 117 33 MartinoCrusio, Turcograeciae, Libriocto, Basel 1584, sayfa 190
34 Yüksel Yoldaş Demircanlı, İstanbul Mimarisi İçin Kaynak Olarak Evliya Çelebi Seyahatnamesi, İstanbul 1989, sayfa 115
35John Freelly – Ahmet Çakmak, İstanbul’un Bizans Anıtları, İstanbul 2005, sayfa 223
36 Cahide Tamer, İstanbul Bizans Anıtları ve Onarımları, İstanbul 2003, sayfa 144-152
1.2 Yapının Tarihsel Süreçte Mimari Açıdan Dönemsel Gelişimi
Yapı ile ilgili çok fazla yenileme ve onarım dönemleri vardır. Bu dönemlemelerle ilgili olarak 1957-1958 yıllarında Amerika Bizans Enstitüsünün yapmış olduğu arkeolojik kazılarda çok ciddi bilgilere ulaşılmıştır. Bu bilgiler ışığında Robert Ousterhout tarafından yapı 5 evreye ayrılmıştır.
- Birinci yapım evresi; yanlızca doğu tarafındaki altyapıda görülmektedir ve 5. Yüzyıla tarihlenmektedir. (şemada kırmızı olarak taranmıştır)
- İkinci yapım evresi;9.yüzyıla tarihlendirilmektedir. bu evreden günümüze sadece naos altındaki mezar ve yine doğu cephesindeki duvar kalıntıları kalmıştır (şemada koyu kahverengi olarak taranmıştır.)
- Üçüncü yapım evresi;bugünkünaos duvarlarının alt kısmında, mermer kaplamaların altında ve diakonion zemini altındadır(şemada açık turuncu renk ile taranmıştır.)
- Dördüncü yapım evresi; İsaakios tarafından yenilenen yapı 4. evredir ve naos olarak bugünkü yapının plan şeması bu evrede yapılmıştır.
- Beşinci yapım evresi; Metokhites dönemidir ki günümüze ulaşan yapı bu evrede yapılmıştır. Naos kuzey ve güney yönünde genişletilmiş, fresk ve mozaikler yapılmıştır.
- Şemada 6. Dönem olarak gösterilen değişiklikler Osmanlı dönemine aittir.
I.ve II. Evrelerin (6 ve 9. Yüzyıllar) en erken tarihli temellerini, III. Evreden naosun doğu temellerini (11.yüzyıl), IV. Evreye ait IsaakiosKomnenos Kilisesi’nin duvarlarını (12.yüzyıl), V. Evreden Theodore Metokhites Kilisesi’ni (14.yüzyıl) ve VI. Evrenin sonraki değişikliklerini gösteren arkeolojik plan (DumbartonOaks) Robert G.Ousterhout, Kariye Cami
11.yüzyıl I. Komnenos Dönemine ait kalıntılar
1957- 58 yıllarında restorasyon çalışmaları devam ettirilirken, drenaj yapmak üzere yapılan kazı calışmalarında yapının doğu duvar dibinde ilk yapım dönemine ait temel kalıntıları ortaya çıkmıştır. Yapının Komnenoslardöneminden önceye ait olduğu ortaya çıkmıştır (Oates1960: 223).Erken Bizans dönemini veren kalıntılar, daha ziyade VI. yüzyıl özellikleri göstermektedir. Bu da, yapının ilk yapımının geç dönemlere ait iddialarını dayanaksız kılmıştır. İlk yapım dönemine ait kilisenin plan özellikleri hakkında bilgimiz mevcut değildir. Kazılarda çıkan neticeye ve özellikle duvar işçiliğine göre farklı safhalar içeren yapı Oates’in tespitine göre yapıda Bizans döneminde altı müdahale izi mevcuttur. (Oates 1960: 225). İlk safhanın, elde çok delil olmamasına rağmen, yalnızca duvar işçiliği dikkate alınarak, VI. yüzyıla tarihlendirilmişti (Oates 1960: 225). İkinci donemle ilgili delil olmamasına rağmen tarihi bilgilere dayanılarak IX. Yüzyılda MikhaelSyncellus tarafından restore edilmiş hali olduğu öne sürülmüştür (Oates 1960: 227).üç ve dördüncü safhalar XI-XII. yüzyıllara işaret etmekte olup, özellikle apsis kısmının duvar işçiliği buna işaret etmektedir.(Oates 1960: 225). En son dönemi, geç Palaiologoslar dönemindeki eklemeler oluşturmuştur. Önceki beş müdahale ise ya yeni bir yapıya, ya da aynı plan üzerinde tamamlamaya işaret etmektedir.
1120 yılına gelindiğinde ise eklerle genişletildiği bilinmektedir. (Pulgher 1878: 31-40, Mathews 1976: 41). 1204 yılındaki Latin istilası sırasında tahrip edilen ve kubbesi çöken Hora Kilisesi, TheodorosMetokhites tarafından 1316-21 yıllarında yeniden ayağa kaldırılmıştır. Manastıra ait birimler olan refektorium, hastane ve trapeza gibi yapıların elden geçtiği bilinse de bu yapıların konumları dahi bugün bilinmemektedir. Bu dönem dış narteks ve şapel (Parakklesion) eklenmiştir. (Cutler/Talbot 1991: 428). On dördüncü yüzyıl yenilemesinde VI ve XI. yüzyıllara ait devşirme malzemeler yapıda kullanılmıştır. (Muller-Wiener 2007: 161). Dış duvar itibariyle 29 m uzunluğundaki Parakklesionun altı mezar iken, sonradan sarnıç olarak kullanılmıştır (Eyice 1963: 36).
Kariye Güney Sarnıcları (parekklesion)
Özellikle Orta ve Geç Bizans Dönemlerinde, kente su taşıyan isale hatlarının tahribata uğrayarak işlev dışı kalması ile manastırların bünyesinde de sarnıç inşa edilmeye başlanmış; bazı altyapı ve kripta’lar su geçirmez sıva ile sıvanarak sarnıca dönüştürülmüştür.
Kariye güney şapelinin altında yer alan beşik tonozlu paralel iki bölümlü, uzun dikdörtgen bu yapıların duvarları su geçirmez sıva ile kaplanmıştır. Başlangıçta bir kripta olarak düşünüldüğü varsayılan bu mekanların daha sonra su ihtiyacının artması ile birlikte sıvanarak sarnıç haline dönüştürüldüğü söylenebilir. Şapelin zemininden sarnıçlara açılan ikişer adet kapağın o dönemde sarnıcın beşik tonozları üzerinde açılan menfezler olduğu görülür ki sarnıçların su kuyusu gibi kullanıldığını gösterir. Yapıların beşik tonozlarının batı yönünde yer alan, iki bölümlü mekanı birbirine bağlayan pişmiş toprak künkler bu yapılara özgü bir detaydır.
Yine doğu yönünde taban seviyesinde yer alan künkler 2013-2014 yılı restorasyonunda yapının çevresinde yapılan drenaj kazıları sırasında bulunan menfez ile bağlantısını ortaya çıkarmıştır. Sarnıçta yer alan bu künklerin besleme ve tahliye kanalı olarak kullanıldığı bilinir. Bu alt yapıların doğu ucu çimento derzli, taş örgü duvar ile kapatılmıştır.
Sarnıçlarda2014 yılında yapılan araştırmada büyük ölçüde derin çatlaklara rastlanmıştır.
Bu çalışma ve daha eski zamanlı kaynaklardan elde edilen veriler ile yapının beş yapım evresi olduğu ortaya çıkartılmıştır.1
Yapım Evresi (5.y.y sonu – 6.y.y başı)
Elde edilen en erken arkeolojik bulgular VI. Yüzyıl başlarını işaret eder. Erken Bizans dönemine tarihlenen bu evre İmp. Justınıanus (527 – 568 ) döneminde bir nekropol alanında saray şapeli olarak inşa edilmiştir. Bu yapıdan günümüze ulaşan izler doğu cihette ana apsisin altındaki temel kalıntılarıdır.2
- Yapım Evresi ( 9.y.y )
İkinci yapım evresi olarak nitelendiren inşa Erken Bizans dönemine kadar uzanıp 9.yüzyıla tarihlenmektedir. Fakat bu inşa döneminden günümüze yalnızca naosun altındaki mezar ve tuğla örgü alt yapı kalmıştır. Kilisenin mimarisi ile ilgili herhangi bir bilgi yoktur.3Sanat Tarihçisi Oates bu alt yapı ve hemen üzerindeki aziz mezarının 11. yüzyıla ait olabileceğini söyler.
Onbirinci yüzyıla gelindiğinde ise; 9. Yüzyıl sonlarından 11.yüzyıla kadar kaynaklarda çok az bahsedilen yapı harap olmuştur.4
1 Ousterhout Robert G. ‘’ The Architecture Of The Kariye Camii İn İstanbul, DumbortonOaksStudies 25, (Washıngton, D.C. 1987)
2 Ousterhout1987:12
3 Ousterhout1987:12
4 Ousterhout1987:12
III. Yapım Evresi (11. y.y )
- Komnenos Dönemi : (1077 – 1081)
Komnenoslar döneminde gelindiğinde neredeyse tamamen yıkılmış olan yapı İmp. I.AleksiosKomnenos’un kayınvalidesi Maria Dukaina tarafından,o tarihlerde harabeye dönmüş olan yapıların restorasyonuile kilisenin eskisine nazaran daha değişik bir mimaride yeniden inşası dolayısıyla ikinci defa anılır. Bugünkü binanın esasını teşkil ettiği sanılan bu kilise “Soteros” yani kurtarıcı İsa’ya adanmıştı.5
Üçüncü yapım evresi olarak adlandırılan bu yapı, bugünkü yapının naos duvarlarının alt kısmında, mermer kaplamaların altında durmaktadır. Bu yapının kare içinde haç planlı bir yapı olabileceği öne sürülmektedir.6 Yapı yarım yüzyıl sonra bilinmeyen bir nedenle yıkılmıştır.
- Yapım Evresi (12. y.y )
II.Komnenos Dönemi : (1120)
- Komnenos yapısı olarak bilinen yapının yıkılmasından sonra AleksiosKomnenos’un oğlu IsaakiosKomnenos tarafından neredeyse baştan yapılmıştır. Bu II. Komnenos yapısı olarak adlandırılan dördüncü evredir ve bugünkü kilisenin planında yapılmıştır.7
On ikinci yüzyılda yapının geçirdiği bu dördüncü inşa evresinden, geriye kalan ise; IsaakiosKomnenos’un yapıyı yeniden ihya etmesi ile iç nartekste kendisi için bir mezar yeri hazırlattığı bilinmektedir. Buna göre kilisenin naos duvarları, apsisi ve iç narteks bölümlerinin 12. yüzyıla ait olduğu söylenebilir.8
5 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, İslam Tarihi Ansiklopedisi, yıl:2001, cilt 24, sayfa 496,
6 Ousterhout, 1987 :14
7 Ousterhout, 1987 :20 ; Paul Underwood ,The Kariye Djami 4 Vols (New york , 1966 – 75)
8 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi, İslam Tarihi Ansiklopedisi, yıl:2001, cilt 24, sayfa 495
- Yapım Evresi ( 14. y.y ilk yarısı – Geç Bizans Dönemi)
- Palaiologos dönemi diyebileceğimiz bu dönemde 1314 – 1321 tarihleri arasında TheodorosMetokhites tarafından yaptırılmıştır. Günümüzdeki yapı büyük oranda bu dönemde şekillenmiştir.
Diğer taraftan Metokhites’in yakın dostu NikephorosGregoras’ın bildirdiğine göre, bu büyük çaplı tamir esnasında mevcut büyük kubbeli ana mekâna dokunulmamış9 olup buna karşılık Komnenos devrine ait naos bölümünün etrafını üç taraftan çeviren bir takım aksam eklenmiştir ki bunlardan kuzeyde iki katlı ek bir mekân (anneks) dış cephesinden başka mimari bir önemi olmamasına karşılık, kilisenin batısına dış narteksi teşkil eden dış hol ile özellikle güneydeki tek nefliparekklesion bu devrin en tipik yapı sanatı örnekleridir.10
On üçüncü yüzyıl sonuna doğru manastır kilisesinin kubbesinin bakımsızlıktan çöktüğü bilinir. Dördüncü evredeki naosun yıkılan kubbesi yine bu dönemde tamamlanmıştır.
- yüzyıl başı yapının bugünkü şekline ulaştığı bir dönem olarak önemlidir. Geniş apsisli haçvari naos 12.yüzyıl ürünü ama, tüm yapıda (naos,narteksler,ek şapel) zemin ve duvarlarındaki mevcut mermer kaplamalar, mozaikler,freskler ve tezyinat büyük ölçüde Metokhites’in programı çerçevesinde tarafından yapılmıştır.11
Palailogos sülalesinden ve ileri gelenlerinden birçok kişinin gömüldüğü bu manastır İstanbul’un fethine kadar kullanılmıştır.12
- Evre Osmanlı Dönemi (1453- 1923)
Osmanlı döneminin kilisenin mimari dokusuna etkisi; üst örtünün ve cephelerin dalgalı hatlarını düz satıhlara dönüştürülmesi,güneybatı köşesine minare eklenmesi batı cephesine küçük ölçekli sivri kemerli pencereler yerleştirilmesi ve anneks zemin katının tonozlarının yaşadığı statik sorunlar nedeniyle sivri kemerlerle desteklenmesi ile sınırlıdır.
9 Gregoras, Hist. Bonn I ,459
10 EyiceSemavi,Son Devir Bizans Mimarisi, sayfa:47
11Paul Underwood ,The Kariye Djami 4 Vols (New york , 1966 – 75) ; 14-24,Ousterhout 1987: 32-36
12 İslam Tarihi Ansiklopedisi, yıl:2001, cilt 24, sayfa 496,
Kariye Kilisesi bir manastır kompleksinin merkezini oluşturmaktaydı.Bizans döneminde manastırlar kompleksyapılar topluluğu şeklindedir.Manastırlar özellikle 5. ve 7. arasında kültürel-sosyal-toplumsal gelişme göstermiş bu durum mimari dokuyu işlevsel olarak etkilemiştir. Manastırlarda dini eğitim, yaşlı ve yoksullara yardım, sağlık hizmetleri, zanaatkarlık ve meslek eğitimi verilirdi. Kültürel olarak birçok önemli eserler manastırlarda yaşayan keşişler tarafında el yazması olarak kaleme alınmış, tezhip çalışmaları ve ilahiyat araştırmaları yapılmıştır. Bu açıdan Bizans manastırları kendine yeter ekonomik bir birimdir.
Manastırlarda keşişler ve münzevi hayat yaşayanlar yaşardı. Keşiş ve rahiplerin hücreleri dikdörtgen planlı ve beşik tonozlu olup genellikle iki katlı yapılmıştır. Lavra denile hücrelerde hasır şilte üzerinde yatarak çilecilik yaparak nefsi terbiye ederlerdi. Manastırlarda kurucu aile için bir mezar şapeli yer alırdı. Manastırın merkezinde yer alan kilisenin önünde bir çeşme bulunurdu. Ayrıca yemek salonu, trapeza, mutfak, kiler, fırın, şaraphane, çamaşırhane, depolar, kütüphane, revir, dikiş odası, değerli eşyalar odası, idari bina, konuk evleri ve sarnıçlar bulunurdu.
(Kaynak.Manastırlar,Hüseyin Hakan Gazioğlu,2011)
Kariye manastır kilisesinin günümüze ulaşan mimari kurgusu 14. Yüzyıl başlarına tarihlenir.Pastophorionların yeniden tasarımı,kuzey tarafına iki katlı ek yapının yapılması, batıda dış narteks, güneyde parekklesionun da ilavesi ile planın bileşenlerinin düzensizliği göze çarpar. Yapı batı-doğu doğrultusunda meyilli bir araziorta Bizans döneminden kalan ana mekan merkez alınarak yapılmıştır.
Yapının bu ilk hali “kiborion” şeklinde tanımlan bir plan tipinin özelliklerini göstermektedir. Orta Bizans devrinde örnekleri görülen bu plan tipi aslında kare bir mekanın üzerinin kubbe ile örtülmesi ile sağlanmıştır. İç mekanda küçükte olsa parçalara ayrılmayan tek bir alanın oluşturulmasın ilginç bir denemedir. Bazı araştırmacılar bu plan tipini derin kemerler nedeniyle haç tipinin bozulmuş bir çeşidi olarak görürler. Planın kökeni olarak haç planlı yapılar gösterildiği gibi erken Bizans döneminin kubbeli yapıları da önerilir. Türkiye’de İstanbul’da Burgaz Ada Metamorphosis Kilisesi, Boğazda Yuşa Bizans Devri kilisesi, Gemlik Kurşunlu Aziz Aberkios Kilisesi, Mudanya Kumyaka köyü Taksiarhis Kilisesi gibi yapılarda bu plan tipi kullanılmıştır. Bazı yapılar İznik ve İstanbul’da alt yapı şeklinde günümüze ulaşabilmiştir. Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı gibi plan tipi manastır yapılarında karşımıza çıkar.
Yapının plan ölçüleri 27.39 m. x 29.29 m.’dir. Müzeye çevrilen caminin ziyaretçi girişi güney cephesinden, ziyaretçi çıkışı batı cephesinden, personel girişi ise kuzey cephesindendir. Kariye Müzesi, 01 sergi alanı (dış narteks), 02 sergi alanı (iç narteks), 03 sergi alanı (naos), 04 koridor, 05 depo, 06 depo, 07 sergi alanı (pareklesyon), 08 sergi alanı (diakonikon), 09 dinlenme alanı, 10 Müdür Odası (prothesis), 12 depo, ve 13 dinlenme alanı olmak üzere 13 mekandan oluşmaktadır. Batı-doğu yönünde meyilli olan arazinin, batı cephesinde ana giriş kapısının önü ±0.00 kotu olarak kabul edilirse, yapının doğusunda yer alan bahçenin en alt kotu -3.38 m.’dir. Doğu cephesi yapının en hareketli cephesidir, doğu cephesinde kubbeyi destekleyen bir paydanda bulunmaktadır. İki adet iç nartekste, bir adet naosta ,iki adet pareklesyon üzerinde, birer adet daikonikon ve prothesis üstünde olmak üzere altı adet kubbesi bulunur. Bu kubbelerden en büyüğü naosun üstünü örtendir
Sergi Alanı (Dış Narteks)
Bugün sergi alanı olarak kullanılan dış narteks, 14. yy.’daMethokites’in yaptığı kapsamlı yenileme çalışmaları sırasında eklenmiştir. Yapının ana giriş kapısı batı cephesinde yer alan K01 kapısıdır. Bugün Kariye Müzesi’ne gelen ziyaretçiler mekanı bu kapıdan terk etmektedirler. Batı cephesi boyunca devam eden dış narteksin plan ölçüleri 18. 92 m. x 4.19 m.’dir.
Dış narteksin batı duvarı 4 sıra taş ve 4 sıra tuğla almaşık örgüden meydana gelir. Tuğla boyutları ortalama 32 cm. x 4.5 cm.’dir. Mermer söveli ve iki ahşap kanatlı K01 kapısı (K01) dış narteks batı duvarının ortasında yer alır. Duvarda 4 adet niş mevcuttur. Bu nişlerden en kuzeyde bulunan niş haricindekiler mezar nişlerdir. Nişlerin içlerinde kemerli ve beton dışlıklar bulunur. Pencerelerin alt kotları +3.51 üst kotları +4.47’dir. Duvar üzerinde iki adet mermer çerçeveli mozaik pano yer alır. Bu panoların üstlerinde ve yanlarında yer mevcut olan mermerlerden duvarların mermer levhalarla kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Bütün duvar boyunca var olan mermer silmenin üst kotu +3.53’tür. Duvar silmesinin üst kısımlarından tavana kadar tesserea mozaiklerde bezenmiştir. Kuzey duvarda, kuzey cepheye açılan K02 kapısı bulunmaktadır. Kapının üzerinde kemerli bir pencere mevcuttur. Bugün bu kapı kullanılmamaktadır. Duvar 4 sıra tuğla4 sıra tuğla olmak üzere almaşık örgüdür. Duvar boyunca mevcut olan mermer silmenin üst kotu +3.53’tür. Duvar, silmenin üst kotundan tavana kadar tesserea mozaiklerle bezenmiştir.
Doğu duvarı taş-tuğla almaşık örgüdür. Duvarın orta asında iç nartekse geçişi sağlayan K03 kapısı yer alır. Kapı mermer söveli ve ahşap çift kanatlıdır. Duvarda üç adet mermer çerçeveli mozaik pano yer alır. Kapının üstü dışında bütün duvarı dolaşan mermer silmelerin üst kotu +3.52’dir. Silmelerin üst kotlarından tavana kadar mozaik bezemeler mevcuttur. Dış narteksin güneyinde, dış narteksiparekklesiyondan ayıran iki adet sütun ve bunların üzerlerine yerleştirilmiş sivri, taş kemer bulunur.
Batı cephesinde ana giriş kapısının önü ±0.00 olarak kabul edilmiştir. Dış narteks döşemesi güney-kuzey yönünde eğimlidir ve -0.07 kotundan -0.15 kotuna düşer. Döşeme kaplaması 44 cm. x 29 cm. çimento esaslı karo mozaiktir. Mekanın batı kuzeybatı köşesinde 8 adet şeşhane tuğlası yer alır. Bu tuğlaların çapı 38 cm., bir kenarı ise 22 cm.’dir. Karo mozaik kaplama ile şeşhane tuğlaları arasında kot farkı bulunmamaktadır. Dış narteks üst örtüsü, beş adet basık kubbeden meydana gelir. Kubbelerin yükseklikleri ortalama 6.25 m.’dir. Kubbelerin aralarındaki kemerlerde ve batı cephesi beden duvarındaki kemerleri birbirlerine bağlayan metal gergi elemanları mevcuttur. Kubbelerin bir kısmı tesserea mozaiklerle kaplıdır. Diğer yerlerde bulunan mozaikler yok olmuştur.
Sergi Alanı (İç Narteks)
İç narteks, Metochites’in 14. yy’da yaptığı kapsamlı yenileme çalışmaları sırasında yapılmıştır. Dış narteksten K03 kapısı ile iç nartekse geçilmektedir. İç narteksin plan ölçüleri 17.03 m. x 3.42 m.’dir.
İç narteksin batı duvarı +4.18 kotuna kadar mermer kaplıdır. Mermer kaplamalardan sonra gelen mermer silmenin üst kotu +4.27’dir. Batı duvarı, mermer silmeden kubbe altlarına kadar mozaiklerle bezenmiştir.
Kuzey duvarında kemerli bir niş yer alır. Robert Ousterhout, bu nişin aslında İsaakiosKomnenos’un kendi için yaptırdığı mezar yeri olduğu fakat daha sonradan fikir değiştirip kendi yaptırdığı Kosmosoteria Manastır Kilisesi’ne gömüldüğündenburanın kullanılmadığı ama yine yapılan mimari düzenlemenin ileriki yıllarda bozulmadığı belirtilmektedir. Yeri nişe göre daha geride kalan beden duvarında ise üç açıklıklı kermerli pencere yer almaktadır. Pencerede beton dışlık doğrama bulunur. Pencerenin alt kotu, +4.59 m., üst kotu ise +5.77 m.’dir. Kuzey duvarı kireç sıvalıdır.
İç narteksin doğu duvarında 09 mekanına açılan K04 kapısı, naosa açılan K05 ve K06 kapıları yer alır. Doğu duvarı, güneyde kubbenin altındaki yerler dışında +4.25 kotuna kadar mermer kaplıdır. Güney kubbesinin altında kalan kısım ve mermer silmelerin üstü ile kubbelerin arasında kalan kısımlar teressea mozaiklerle bezenmiştir. Silme üst kotu +4.33 m.’dir.
09 mekanına açılan K04 kapısının üzerinde kemerli bir pencere boşluğu bulunmaktadır. K06 kapısının iki yanında mermer çerçeveli mozaik panolar yer alır. Güney duvarı +4.10 kotuna kadar mermer kaplıdır. Mermer silmenin üs kotu ise +4.22 m.’dir. Silmelerin üstünde kalan kısım terresea mozaiklerle bezenmiştir.
İç narteks döşemesi +0.15 m. kotundadır. Döşeme mermer kaplıdır. Mermerler çeşitli geometrik şekiller oluşturacak şekilde döşenmiştir. Farklı kalınlıkta bordürlerin ortalarına büyük mermer plakalar yerleştirilmiştir. Mekanın kuzey yönünde bulunan döşeme kaplamalı ise daha düzensiz mermer parçalarından meydana gelmiştir. K03 kapısının önünde paralel kenar dörtgenlerden oluşan 0.30 m. genişliğinde 2.97 m. x 2.24 m. boyutlarında bordür yer almaktadır. Mermerlerin bir çok yerinde çatlaklar mevcuttur. İç narteksin üst örtüsü, kuzeyde yer alan 16 dilimli kubbe, iki basık kubbe ve güneyde yer alan 24 dilimli kubbeden oluşmaktadır. Basık ve dilimli kubbelerin taşıyıcıları olan kemerlerde metal gergiler mevcuttur. Kuzeyde yer alan 16 dilimli kubbenin çapı 3.33 m.,yükseliği ise 3.10 m.’dir. Kuzey, kuzeybatı, batı, güneybatı ve güney yönlerinde birer adet olmak üzere toplam beş adet kemerli penceresi vardır. Pencerelerin alt kotları +7.17 üst kotları ise +8.41 m.’dir. Pencere açıklıkları 0.66 m.’dir. Güney yönünde yer alan 24 dilimli kubbenin çapı 3.59 m., yüksekliği 3.62 m.’dir. Kuzey, kuzeybatı, batı, güneybatı ve güney yönlerine bakan 9 adet pencere kemerlidir. Pencerelerin alt kotları +7.32 m., üst kotları ise +8.51 m.’dir. Pencere genişlikleri ortalama 0.47 m.’dir. İki kubbede de doğramalar değiştirilmiş ve yerlerine beton dışlık doğramalar yerleştirilmiştir. Kubbelerin içleri ve tonozların alt yüzeyleri tesserea mozaiklerle bezenmiştir.
Günümüzde Kariye müzesinin sergi alanı olarak kullanılan ana mekân; naos, bema ve apsis olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Geçmişte Khora Manastırının katholikonunun ana mekânını teşkil eden ve doğu-batı yönünde uzanan dikdörtgen naos ve naosun doğusunda dıştan üç cepheli, içten yarım yuvarlak apsis ile bemadan oluşan ibadet alanı 14.84 m. x 9.87 m. ölçülerindedir. Ahşap kubbesinin yüksekliği ise 17.91 m.dir.
Ana mekânın naos nüvesinin üst örtüsünün Osmanlı döneminde 1766 yılında ahşap bağdadi olarak yenilendiğini ifade etmiştik. Yukarıda belirttiğimiz gibi naostakiana kubbenin yüksekliği 17.92 m. olup dört fil ayağı tarafından taşınmaktadır. Kare plandan dairesel plana tuğla örgü dört eşit kemerin kenarlarına yerleştirilmiş pandantiflerle (küresel bingi) geçilmektedir. Kuzeybatı ve güneydoğudaki tuğla örgü küresel binginin içbükey kısmında tuğla örgünün arasında beş ve üç sıra kaba yonu örgü ile muhtemel bir onarım yapıldığı görülür. Her kemerin yarıçapı 4.30 m.dir. Küresel bingilerle kubbe kasnağının birleştiği yerde kubbe konturunu izleyen bezemeli mermer silme mevcut olup hemen sonra 16 pencereli kubbe kasnağı yer alır. Kubbenin ahşap strüktüründe ve üst örtünün kuzeybatı ve doğu yönünde yer yer çatlak oluşumu gözlenmiştir. Yapının doğu kısmında 4 cm. genişliğinde bir çatlak görülmektedir. Başarılı bir biçimde onarılmış olmasına karşın, kutsal mekânın üst örtüsünde kırılma yapmış ve parekklesiondakifreskoların bozulmasına yol açmıştır. Yine ana kubbenin iç yüzeyinin sıvalarının kısmen döküldüğü ve tuğla örgü üst örtüde derz boşalmaları ve çimento harçlı onarım görülmektedir.
Ana mekânındoğu tarafında bema ve apsis yer alır.Bema Bizans kiliselerinde sunağı içeren bölüm olup apsisin önünde tören yapılan kısımdır. Ana neftenikonostasisle ayrılmış ve hafifçe yükseltilmiştir. Kilisenin en kutsal bölümü sayılır.Bemanın genişliği 2.22 m. x uzunluğu 6.04 m. dir. Bemanın kuzey duvarında prothesise geçişi sağlayan, yuvarlak kemerli,profilli mermer söveli, ahşap tek kanatlı kapı mevcuttur. Aziz Ogan Hora= Kariye camii kitabında prothesisibaptisterium olarak nitelemiştir.Güney duvarında ise 75 cm. yüksekliğinde kemerli bir niş yer alır. Bu nişin özgün yapıda diakonikona geçmek için kullanılan bir kapı olduğu fakat sonraki onarımlarda nişe çevrildiği düşünülmektedir. Naostanbemaya yüksekliği 5.5 cm olan profilli mermer bir yükselti ile geçilir
Bema bölümünün üst örtüsü ise ana kubbenin taşıyıcı esas kemer kavsarasına paralel gelişen alt kodu değişen kademeli bir diğer kemer ile örtülü olup böylece bemanın üst örtüsü iki adet tuğla örgü kemer ile örtülmüş olur. Batı yönüne bakanana kubbenin esas taşıyıcı kemerinin genişliği 1.48 m.dir. Üzengi seviyesi +5.89 m. kemerin tepe noktası ise +10.29 m. kotundadır. Doğu yönüne bakan kemer apsis yarım kubbesini destekleyip genişliği 2.21 m. dir ki bu kemeri esas bema üst örtüsü olarak niteleyebiliriz. Kemerin üzengi seviyesi + 5.89 m. tepe noktası ise + 9.92 m kotundadır,
Apsis ise kiliselerde altarın bulunduğu tarafta genellikle yarım daire planlı, kubbe ya da tonoz ile örtülü bölümdür. Tepe noktası + 9.58 m. dir. Böylece ana mekân (naos ve apsis ) bölümü tek ve yarım kubbe ile geçilmiştir.Ana apsisin nişinin kutru ortalama 2.77 m. olup içeriden dışa taşkın, yarım yuvarlak dışarıdan ise çok köşelidir.
Apsisin apsidiolunun merkezinde 3.11 m. yüksekliğinde x 3.66 m. genişliğinde mermer sütunceli yüksek kemerli, beton dışlıklı, üçlü pencere yer alır. Pencere kemerleri atlamalı kompozisyonda damarlı Marmara mermeri ve porfir mermer ile kaplanmıştır. Sütun başlıklarının (capital) mermer yüzeyinde işlenmiş bezemelerin izleri fark edilir durumdadır.
Khora Manastır Kilisesine 1947-1958 yılları arasında Amerikan Bizans Enstitüsü ve DumbertonOaks tarafından yapılan restorasyonda yapının ana mekânında ahşap kirişler kaldırılarak yapıyı stabilize etmek için metal çubuklar takılmıştır.Naosta taşıyıcı payelerin korniş seviyesinin üstünden üzengi hizasında kare bir kontur çizen metal çubukların diğer mekanlar arasında ve dış duvarlarda sürekliliği tespit edilememiştir. Ana mekânın kemer üzengi seviyesinde ve kemer kavsaralarında destek sağlayan özgün ahşap gergilere ait ikişer hatıl boşluğu görülmektedir.
Ana mekânın duvar kalınlıkları 1,20 m. ile 1,68 m. ve daha geniş duvar kalınlıkları arasında değiştiği tespit edilmiştir. Bu duvar kalınlıklarının değişken olmasının sebebi katholikon nüvelerinin değişik dönemlerde inşa edilmesinden kaynaklandığı düşünülebilir.
Sonuç olarak; Yapının analizinde belki de en kafa karıştırıcı şey, daha eski bir kilisenin merkezi kısmının tekrar kullanılmasıdır. Naosun düzgünlüğü ile onu kuşatan Metokhites eklemeleri tam bir tezat içinde; geniş apsisli haçvari naos 12. Yüzyıl ürünü ama mermerleri ve mozaikleri Metokhites’in programı çerçevesinde eklenmiştir. Hem eski naos korunmuş hem de onu bezeyen yeni unsurların muhafazakâr doğası ile naosun eksikliği vurgulanmıştır. ThedorosMetokhites’in bütçesi eski naosu yıkıp yenisini inşa etmeye müsaitti ama kendisi bunu tercih etmedi.(OusterhoutRobert G, Zor Yapıları Okumak : Kariye Camii’nden Dersler)
Ana mekȃnın mermer kaplamaları
Dünyanın ayakta kalabilen sanatsal açıdan en görkemli yapılarından biri olan Khora Manastır kilisesinin iç mekân duvarları ve taban döşemelerini kaplayan, çeşitli cins, boyut ve renkteki mermer plakalar adeta mekânı bir galeriye dönüştürmüştür.
Bizans Sanatının yansıtıldığı yapıların çoğunda olduğu gibi Khora Manastır katholikonunnaosu yapının diğer nüvelerinde olduğu gibi belli bir seviyeye kadar renkli mermer levhalarla kaplıdır. Naosta gözlenen Metokhites’in programı çerçevesinde eklenen mermer kaplamanın düzenliliği ve mozaiklerin muhafazakârlığı, eklentilerle uyumsuz görünüyor. Naostaki mermer kaplamalar Geç Bizans eklentisi olmasına karşın, üslup açısından düzenleri ve simetrisi ile Orta Bizans’ı çağrıştırır.
Duvar yüzeyleri ise zenginliği, gücü ve etkileyiciliği artırmak için belli seviyeye kadar renkli çerçeveli mermer panolarla kaplanmıştır. Tüm duvar cihetleri kemerlerin başlangıç çizgilerine kadar devşirme doğal taş levhalarla kaplanmıştır. Mermer panolar yüzeye kenet ve zıvanalarla sabitlenmiştir.
Khora Manastır katholikonunda dolayısıyla da naosunda kullanılan doğal taşlarda dönem şartları düşünüldüğünde mermer blokların enine kesilerek, yan yana monte edilmesiyle iki farklı yüzeyde simetrik doğal desenler elde edilmesi Bizans Döneminde tekniğin bu anlamda gelişmiş olduğunu gösterir.
Batı duvarı renkli mermer panolarla kaplanmıştır. Batı duvarı boyunca devam eden mermer silmenin üst kotu + 6.03 m.’dir. Kuzey duvarı süpürgelik kotundan silme kotuna kadar mermer levhalarla kaplıdır. Mermer silmelerin üst kotu +5.96 m.’dir. güney duvarı da diğer duvarlar gibi mermer plakalarla kaplıdır.
Ana mekânın kubbe kasnağının etrafını çevreleyen mermer kornişin üzerinde altın yaldızlı süslemeler ve dört kardinal noktada dışa taşkın dairesel yüzeylerde Metokhites’in adı ve ünvanlarının yazılı olduğu monogramlar yer alır. Naosun üst kotunu çevreleyen mermer malzemeden uygulanan opus sectile üslubunda yapılmış olan bordür ve hemen üzerinde altın yaldız boyalı, bitkisel motifli, mermer kakma silme yer alır. Silmenin üst kotu +6.03 m.dir.
Yapı genelinde doğal taşlar duvar ve zemin kaplamaları, rölyeflerde, silmelerde, kapı profillerinde, dış nartekste daha önceki dönemlere tarihlenen sütunlarda kullanılmış olup Osmanlı döneminde de eklenen mihrapta kullanılmıştır.
Khora Manastırı, naosu döşemesinin en dikkat çeken bölümü güney tarafında yer alan 110 cm küçük kare pano şeklinde opus sectile döşemedir. Panonun ortasındaki daire madalyon ile karenin dikey eksenleri üzerindeki daha küçük daireleri çevreleyen ve birbirine bağlayan yekpare turuncu traverten şerit, aynı zamanda panonun çerçevesini de oluşturur. Bu döşemede kullanılan teknik, benzerlerinden tamamen farklıdır ve tanıdığımız örgülü döşemelerin en sade örneğidir.
Zeminde veya çerçevelerde küçük geometrik parçalı dolgular kullanılmıştır. Bu kare döşeme 12.yüzyıl özellikleri sergilemektedir.(Yıldız Demiriz ,Örgülü Bizans Döşeme Mozaikleri İstanbul 2002)
Bema bölümünün zemin döşemesi ise merkezin orta ekseninde yer alan 70×70 kare, dasit kırmızı porfir bir panonun etrafında enleri 6 ile 10 cm. arasında değişen yeşil dasit porfir, yeşil serpantin breşi, Marmara mermeri, turuncu rudistli kireçtaşı, sarı renkli mermerlerden oluşan kuşaklarla çevrelenmiştir. Bu kare panonun bir benzeri naosun giriş aksında yer alır. Bemanın doğu yönünde siyah beyaz breş mermerden, yüksekliği 5. 5 cm. olan bema basamağı yer alır.
Apsisin zemininde ise özgün olarak apsidiolu çevreleyen turuncu rusidli kireçtaşı mevcut olup doğu ucunda apsidiolun merkezi kısmı ise yeşil serpantin breşi ile döşenmiştir. 1947-1958 yılları arasında Amerikan Bizans Enstitüsü ve DumbertonOaks tarafından yapılan restorasyonda yapının ana mekânındaki mermer kaplamalar; apsis ve bema bölümünde arkeolojik kazılar yapılıp apsis zemini rölik muhafazası dışında beyaz mermer ile yenilenmiş olup bema bölümünde ise zeminin mermer kaplamaları büyük oranda özgün bırakılmıştır.
Naosta mermer kaplamaların yerleştirme düzenleri mekânın mimarisini vurgulayan bir programdadır. Alt ve üst bölümler uyumlu bir görüntü sergiler. İç nartekste ise daha iyi durumdaki mermer kaplamalar mimari ile karşıtlık yaratır.
Ana mekânda templonlarda kullanılan mermer rölyeflerin yüzleri Osmanlı döneminde tahrip edilmiştir. Mermer rölyefler de büyük oranda devşirme malzemeden yapılmıştır. Templonlarda yer alan mozaik panoların silme çerçeveleri 14. yüzyıla aittir. Kuzeyde duvar kalınlığı içerisindeki mermer kapı taklitleri de 6. yüzyıla tarihlenir.
Nason ana giriş kapısın çerçevesi yeşil serpatin breşinden yapılmış olup iç nartekse bakan tarafta silmenin alt bölümünde her iki yanda haç işareti mevcuttur. Bu işaretin aynısı Ayasofya’nın dış narteksinde İmparator kapısının yanında yer alan yan kapının silmesinde de aynı cihette yer alır. Ayasofya’nın mermer kaplamalarında zanaatkârların adları bir köşede yazılıdır.
Naosta güney duvarında yer alan Osmanlı döneminde parekklesiona geçiş sağlayan bağlantı kapısı kapatılarak, hem bu yüzeyde hem de diğer mermer kaybı olan yüzeylerde mermer kaplamalar eşleştirilerek, çimento sıva üzeri uygulanarak yenisiyle değiştirilmiştir. Yine daha önce bahsettiğimiz kuzey duvarında mevcut olan nişin; Brooklyn Enstitüsü arşivinde yer alan 1903-1915 yılına ait fotoğraflarda bu nişin mermer levhalarla kapatılmış olduğu görülüyor ki 1948’den sonraki fotoğraflarında bu nişin tekrar açığa çıkarıldığı tespit edilmektedir.
Geçmişte Khora Manastırının katholikonunun ana mekânını teşkil eden ve doğu-batı yönünde uzanan dikdörtgen naos ve naosun doğusunda dıştan üç cepheli, içten yarım yuvarlak apsis ile Bizans yapılarına özgü derinbemadan oluşan ibadet alanı 14.84 m. x 9.87 m. ölçülerindedir. Naostaki Osmanlı döneminde 1766 depremi sırasında tahrip olan ve ahşap bağdadi olarak yenilenen ana kubbenin yüksekliği 17.92 m. olup dört fil ayağı tarafından taşınmaktadır. Kare plandan dairesel plana tuğla örgü dört eşit kemerin kenarlarına yerleştirilmiş pandantiflerle (küresel bingi) geçilmektedir. Kuzeybatı ve güneydoğudaki tuğla örgü küresel binginin içbükey kısmında tuğla örgünün arasında beş ve üç sıra kaba yonu örgü ile muhtemel bir onarım yapıldığı görülür. Her kemerin yarıçapı 4.30 m.dir. Küresel bingilerle kubbe kasnağının birleştiği yerde kubbe konturunu izleyen bezemeli mermer silme mevcut olup hemen sonra 16 pencereli kubbe kasnağı yer alır. Dört paye tarafından taşınan ana kubbenin yüksekliği ise 17.91 m.dir.
Ana mekânın bema bölümünün üst örtüsü ise ana kubbenin taşıyıcı esas kemer kavsarasına paralel gelişen alt kodu değişen kademeli bir diğer kemer ile örtülü olup böylece bemanın üst örtüsü iki adet tuğla örgü kemer ile örtülmüş olur. Batı yönüne bakan ana kubbenin esas taşıyıcı kemerinin genişliği 1.48 m.dir. Üzengi seviyesi +5.89 m. kemerin tepe noktası ise +10.29 m. kotundadır. Doğu yönüne bakan kemer apsis yarım kubbesini destekleyip genişliği 2.21 m. dir ki bu kemeri esas bema üst örtüsü olarak niteleyebiliriz. Kemerin üzengi seviyesi + 5.89 m. tepe noktası ise + 9.92 m kotundadır. Apsis ise tuğla örgü yarım kubbe ile örtülmüş olup dışardan çok köşelidir. Tepe noktası + 9.58 m. dir. (bkz.) Böylece ana mekân (naos ve apsis ) bölümü tek ve yarım kubbe ile geçilmiştir.
Pastaforia hücrelerinin orijinalde küçük birer kapı ile bağlı oldukları naostan 14. yüzyılda yapılan düzenlemelerle ayrılmıştır. Protesise; kuzey yönünde yer alan anneks zemin katından ve naostan ulaşılırken diakonikona ise güneyde yer alan şapelden geçiş ile mekanbireysel dua hücresi haline gelmiştir. Dilimli birer kubbe ile örtülü bu mekanlar içten yarım yuvarlak dıştan üç köşeli apsislere sahiptir. Diakonikon kubbesinin yüksek bir kasnağı varken protesiskasnaksız basit bir kubbedir.
Bemanın içinde bugün ahşap bir kapakla kapatılan kare şeklinde küçük bir kripta vardır. Bema basamağı kısmen restore edilmiş olsa da hala görülebilmektedir. Apsis yarım kubbesi dışarıdan bir uçan payanda ile destelenmiştir. Naostan iki kapı ile iç nartekse ulaşılmaktadır. Güneyde büyük bir kubbe ile örtülü birim paraklesia ile bağlantılıdır. Diğerlerine göre nispeten dar bir kemerle naosa açılan ana kapıya ulaşılır. Narteksin kuzeyi ise iki bölümlüdür. Bunun kuzeyine bir arkosolium nişi oluşturulmuştur. Buradan yapının kuzey ekine de girilebilmektedir. Bu ana yapının ilk inşa edildiğinde yan mekanları var mıydı? bilinmez.
Ana yapının güneyine inşa edilen paraklesion tek nefli bir şapeldir. (Resim 42) Bu uzun dikdörtgen yapının doğu ucunda yine bir bema kemeri ve içeride yarımyuvarlak dışarıda çok küçültülmüş ve daha sonra tamamen ortadan kaldırılmıştır.’’ denmiş.
1906 tarihi Rus Arkeoloji Enstitüsüne ait bu fotoğraflarda görülen yapıya bitişik nizam bu ahşap yapının 1914 tarihli raporda bahsedilen medrese olduğu görebiliyoruz.
1906 tarihli bu fotoğraflarda medrese işaret oku ile belirtilmiş olan yapıdır. Diğer detay fotoğraflarda daha net görebiliriz.
Mevcut mozaikler ve freskler ahşap kepenklerle ve alçı sıva ile kapatılmış olup kilise duvarları kireçle boyanmıştır.(bkz.)Yapının güneybatı köşesine minare eklenmiştir. Narteks ve şapel orijinal zemini şeşhane tuğlalarla kaplanmıştır.
İstanbul’da tarihi binalara büyük zarar veren şiddetli depremlerden bahseden ve 1059 (1648) yılına ait olduğu kabul edilen belgelere göre (TSMA, nr. D 9567) Kariye Camii XVII. Yüzyıl ortasında oldukça hasar görmüştür. Öncekinden daha şiddetli olan ve camide önemli izler bırakan 1180 (1766) yılı depreminin hemen arkasından cami mimar İsmail Halife tarafından onarılmıştır.19 Ana mekânın 14.yüzyıl başına ait özgün kubbesi bu depremde tahrip olup kireç sıva ile kaplanarak ahşap bağdadi olarak yenilenmiştir.20
Yıkılan kubbenin yeniden yapılması ve depremlerin meydana getirdiği hasarların onarılması dışında, batı cephesinde dış narteks (Türk döneminde son cemaat yeri olarak kullanılmıştır.) pencereleri büyük ölçüde kapatılıp Osmanlı mimarisine uygun, küçük sivri kemerli açıklıklar haline getirilmiştir. Arkosolıumlardaki mezar lahitleri kaldırılmış olup, güney kanadındaki şapeldeki yuvarlak, taş, kabartma süslü kemerli arkosolıum duvarı kaldırılarak ana mekânla işlevsel bütünlük sağlanmaya çalışmıştır. Yapının kuzey kanadında anneks bölümü yine bu dönemde tuğla örgü sivri kemerlerle desteklenmiştir.
18.yüzyılın ilk yarısında yapıya Kızlarağası Hacı Beşir tarafından bir mektep ve aşevi eklenmiş fakat bu yapılar günümüze ulaşmamıştır.
Kariye Camii’nde 1947-1958 yılları arasında Amerikan Bizans Enstitüsü ve Dumberton Oaks tarafından yapılan restorasyonda mozaik ve freskler açığa çıkarılmıştır. Bu restorasyonla ilgili birçok neşriyat yayınlanmıştır.
Bizans Enstitüsü, binayı restore ettikten ve mimari bakımdan etraflı bir incelemesini yaptıktan sonra Kariye Camii Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı olarak ziyarete açılmıştır.
Ebu Said El Hudri Türbesi
Günümüzde Kariye Müzesi bahçesinde 2607ada 2 parselde yer alan Ebu Said el Hudri türbesi 1733 yılında II. Mahmud döneminde barok üslupta, yığma taş sistemde medrese kapısına bitişik nizamda inşa edilmiş olup vaktiyle medrese avlusunda yer alan türbe, medresenin ortadan kalkması üzerine bugünkü müstakil konumunu kazanmıştır. Medresenin günümüze ulaşan tek bölümüana kapı, Kariye Müzesinin giriş kapısı olarak kullanılmaktadır.
Türbeyi çevreleyen duvarlarda bulunan pencere üstlerine kitabeler yerleştirilmiştir. Kapı ve pencereler baklava taksimatlı demir parmaklıklarla donatılmıştır. Türbenin kapısı batı yönündeki duvarındadır. Kuzey ve doğu cephesi oval şeklinde olup, üç tane pencere yerleştirilmiştir. Türbenin içinde, türbeyle aynı yaşta ağaçlar bulunmaktadır. Makamın iç duvarında kabrin baş tarafına gelecek şekilde, alüminyum bir tabelada sahabe hakkında bilgi yer almaktadır.
Hz. Hudri’nin kabrini çevreleyen duvarda muhtelif tarihlerde yazılmış, biri Osmanlıca, biri Arapça, biri Türkçe, biri Osmanlıca – farsça olmak üzere dört ayrı kitabe vardır.
Türbenin 1146/1733 yılında inşa edildiği Hayrat sicil kayıtlarından anlaşılmaktadır. ancak kabir tarihinin daha önceki yüzyıllara uzandığı tahmin edilmektedir.
Bu sahabe türbesi ile ilgili daha geniş bilgiler ;
Ünver, Süheyl, 1953, İstanbul’da sahabe kabirleri ve İstanbul fethi derneği yay., Ankara. -Yılmaz, Necdet, 2006, yayınlarında mevcuttur.
Türbe duvarları günümüzde strüktrel olarak sorun teşkil etmektedir.
Mustafa Ağa Çeşmesi(H.1079- M.1668)
Kariye Müzesinin kuzeybatı köşesinin karşında yer alan çeşme kesme taştan, sivri kemerli, mermer ayna taşlı, dikdörtgen formlu, hazneli, çift sekili, taş tekneli, geniş saçaklı, kiremit örtülü kırma çatı olarak yapılmıştır. Günümüzde akar durumda değildir.Çeşme ve çevresi1978 yılında Türkiye Turing ve Otomobil Kurumuadına ÇelikGülersoy tarafından restore edilmiştir
Sivri kemerinin üzerindeki kitabe taşının yeri boştur. Bu taş tamirden önce de yoktur. İ.H. Tanışık kitabenin birinci satırının Mustafa Ağa’nın ismi ile başladığını, alt tarafındaki kelimelerin kırık ve okunmaz halde olduğunu yazdıktan sonra tarih kartuşundaki yazıyı şöyle tespit etmiştir.
“ Âb-ı dii-keş can-fezâayn-ül-hayat” (1079)
Restore fotolarında Çelik Gülersoy’un Kariye (chora ) adlı çalışmasından yararlanılmıştır.