Kategori arşivi: Haberler

Çeşitli Habeler

‘Bektaşilik Arnavutluk’ta büyük problem’

'Bektaşilik Arnavutluk'ta büyük problem' (Foto)
‘Bektaşilik Arnavutluk’ta büyük problem’ (Foto)
Sondevir yazarı İbrahim Ethem Gören, 10 gün önce Arnavutluk’a tarihi Preze Kale Camii’nin açılışı vesilesiyle gittiği Nisan ayında açılışı yapılan Kruja Kale Camii’ni de ziyaret ederek orada Kruja Müftüsü Agim Terzi ile mülakat yaptı.

İBRAHİM ETHEM GÖREN/SON DEVİR

Kruja, Arnavutluk’un başkenti Tiran’a 30 km. mesafede bulunan eski bir yerleşim birimi… Osmanlı medeniyetinin izlerini yoğun olarak taşımakta olan Kruja kasabası ve Kruja Kalesi, Fatih Sultan Mehmed Han’ın Balkanlarda kuşatıp da alamadığı ilk kale/belde olma özelliğine sahip… Fatih’ten sonra Osmanlı topraklarına katılan kasabanın ismi Akçahisar olarak değiştirilmiş.

Kruja ovasına hâkim oldukça yüksek bir tepe üzerine inşa edilen kalede Mimari 1533 tarihinde Murad Bey tarafından cami inşa edilmiş. Uzun yıllar Tiran Müslümanlarının hizmetinde bulunan cami 1970’li yılların başında dönemin Devlet Başkanı Enver Hoca tarafından kapatılmış… TİKA’nın destekleriyle restore edilerek 19 Nisan 2014 Cumartesi günü hizmete açılan Kruja Murad Bey Camii’nde Edirne ve Bursa camileri gibi Osmanlı mimari sanatının naif izlerini taşıyor…

Yine TİKA tarafından yakın zaman önce restorasyonu tamamlanan Preze Kale Camii’ni ziyaret maksadıyla yaptığımız Tiran seyahatimizde Kruja Murad Bey Camii önemli uğraklarımızdan biri olmuştu…

(…)

Klasik Osmanlı mimarisiyle 481 yıl önce inşa edilen Kruja Murad Bey Camii’nde tahiyyet’ül-mescid namazına niyet edip abdest almak için şadırvanın naif kurnasını çevirdiğimde su şırıltısıyla birlikte bir ses daha işittim: “İsterseniz abdestinizi içeride lavaboda alabilirsiniz. Şadırvanın su gideri kanala bağlanmadığı için abdest suları camiinin bahçesinden akıp gidiyor…”

(Camiinin restoratörü, TİKA’nın müteahhidi Erhan Uludağ arkadaşımıza meseleyi niçin çözmediğini sorduğumda Türkiye’deki bazı bürokratlar gibi bazı Arnavut makam sahiplerinin de kendilerine dört dörtlük bir plan sunmalarına rağmen tarihi camiinin su gideri projesine onay vermediklerini belirtti.)

Belirtilen yerde abdestimi alıp muhatabımın yanına vardığımda “Herhalde biz bu camiinin imamı olmalısınız” dediğimde aldığım cevap “Ben Kruja Müftüsüyüm” oldu… Ve böylelikle Kruja Müftüsü Agim Terzi ile hasbıhalimiz başlamış oldu… Sohbetimiz tarihi camiinin bahçesinde, son cemaat yerinde ve içinde devam etti.

KRUJA MÜFTÜSÜ AGİM TERZİ TÜRKİYE’DE 8 YIL DİNİ EĞİTİM GÖRMÜŞ

Kruja “Kruya” şeklinde telaffuz ediliyor. Mülakatın bir yerinde kasabanın ismini yazıldığı gibi “Kruja” şeklinde telaffuz ettiğim de hocaefendi “Kruya’ya Kruja deme!” diye uyardı.

Tiran’ın en mutena ilçelerinden biri olan Kruja müftüsünün Agim Terzi oldukça akıcı bir şekilde Türkçe konuşuyor. Müftü Terzi Türkiye’de sekiz yıl geçirmiş, dini eğitimini Türkiye’de tamamlamış.

“Soyadım “Terziu” şeklinde yazılıp okunuyor ama sizin “Terzi” demeniz kâfidir” diyen Müftü Efendi’nin hikâyesine gelince…

HAKİKİ İLİM, İSLÂMİ İLİMLERDİR

Şu anda Suk(th)vendas’ta ikamet etmekte olan 83 yaşındaki emekli imam babası, Tiran’da Ziraat Mühendisliği tahsili gören oğlu Agim’e içten gelen bir temenniyle “Dünya fani… Hakiki ilim, hikmet ve mana içeren İslâmi ilimlerdir. Ziraat Mühendisliğini bırakıp da İslâmi ilimlere yönelsen ne güzel olur evladım…” der…

Baba öğüdü. Tavsiyesi önemli… Tiran Üniversitesi Ziraat Mühendisliği Fakültesi ikinci sınıfta okuyan Agim Terzi işte babasının bu minval üzere olan isteğini yerine getirmek için “Bismillah” der: Vira bismillah.

Suk(th)vendaslı Agim, İslâmi ilimleri en iyi öğrenebileceği yerin Türkiye olduğuna kanaat getirdikten sonra babasının elini öperek 1994 yılında gurbet yoluna, İstanbul’a revan olur… Tıpkı bir asır önce Tiran’dan, Elbasan’dan, Silistre’den, Üsküp’ten ilim erbabının yüksek tahsil için Fatih ve Sahn-ı Semân medreselerine gidiyor olması misali henüz yirmili yaşların başında olan Agim, Asitane’nin yolunu tutar.

Agim Terzi, -bilahare İstanbul Müftülüğü görevinde de bulunacak olan Selahattin Kaya Hocaefendi’nin idareciliğini yaptığı- Ünalan’daki Kur’an-ı Kerim kursunda bir yıl boyunca temel İslami ilimleri tahsil eder, Türkçesini geliştirir. Daha sonra, Yabancı Öğrenci Sınavı YÖS’e girerek Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazanır. Kısa sürede Konya iklimine alışır, yeni bir Türkiye şehrindeki yeni arkadaşlarına adapte olur… Agim Terzi’nin Mevlana şehrinde ilahiyat lisans eğitimini tamamladığında takvimin yaprakları 2000 yılını göstermektedir.

KRUJA MÜFTÜSÜ TERZİ, İSLÂMİ İLİMLERE YÖNELİK TETEBBUATINI BURSA’DA GELİŞTİRMİŞ

İlahiyat eğitimi yönünde iyi bir karar verdiğini düşünen Agim Terzi, dini eğitimini derinleştirmek için yüksek lisans yapmaya karar verir… Ailesinin de rızasını aldıktan sonra girdiği ilk yüksek lisans sınavında Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni kazanır. Bursa’da İslâmi ilimlere yönelik tetebbuatını geliştirirken diğer yandan arkadaş çevresini de genişletir. İlahiyat yüksek lisans eğitiminin ardından memleketi Arnavutluk’a dönen Agim Terzi dört camide imamlık yaptıktan sona Kruja müftülüğüne tayin edilir. Phormet, Drums ve Kurbin Terzi Hoca’nın Arnavutluk’ta mihrabına durduğu camilerin bulunduğu ilçelerin ismi…

Hocamıza “Türkiye size ne kattı?” sualimi yönelttiğimde aldığım cevap şöyle oldu?

“Hamdolsun Türkiye’de çok iyi bir ilahiyat eğitimi aldım. Dolayısıyla İslâm dini adına bildiklerimin büyük bölümünü Türkiye’de öğrendim. Selçuk Üniversitesi’nde kaliteli bir ilahiyat eğitim sistemi var. Ayrıca Konya gibi bir şehirde üniversite tahsili yapıp güzel bir İslâmi ortam içinde bulunarak Türkiye’nin ictimai hayatını gözlemledim. Bunun üzerine Bursa tecrübesi de oldukça iyi geldi.”

Bursa’yla Konya’yı kıyaslar mısınız?

“Konya’da İslamiyet’in daha güzel yaşandığını söyleyebilirim. Bursa’da hiç yabancılık çekmedim. Orada çok Arnavut var. Arnavut hemşehrilerimizle hemhâl olduk…”

Agim Hoca, Bursa’daki Arnavut hemşehrilerinden söz edince bir soru daha iletmek vacip oldu!

ARNAVUTLARDA MİLLİYETÇİLİK ASABİYESİ GELİŞMİŞ DURUMDA

Arnavutlarda milliyetçilik asabiyesi oldukça gelişmiş. Bunu hemen her yerde, mekanda görmek/gözlemlemek mümkün… 100 kişiyi Tiran Uluslararası Hava Limanı’na indiren uçaktan iner inmez pasaport kontrolü sırasına girdiğinizde 40 Arnavut vatandaşı için 4 kontrol görevlisi; 60 kadar yabancı ülke vatandaşı içinse sadece bir görevli tahsis ediliyor olmasını bu cümleye dahil edebiliriz.

Hemen her mahalde, sokakta birçok evin, işyerinin duvarlarında/üzerinde Arnavut bayrakları da bu tesitsimizi kuvvetlendiren görseller olarak karşımızda duruyor.

ASLINI İNKAN EDEN BİZDEN DEĞİLDİR

Konuyla ilgili olarak Agim Hoca’ya “Arnavutlar biraz fazla milliyetçi herhalde!” dedim… Hocamız şu cümlelerle mukabelede bulundu: “Türkiye milliyetçi değil mi? Her halkta belirgin bir şekilde milliyetçik unsurları göze çarpar. Dolayısıyla bu damar Arnavutlarda da mevcuttur. Lakin bizim milliyetçiliğimiz İslâm’a uygun bir milliyetçiliktir. Kur’an-ı Kerim’de de bu türden bir milliyetçilik kabul görür. Efendimiz Muhammed Mustafa (sav) “Aslını inkâr eden bizden değildir” buyurmuştur. Dolayısıyla biz hiçbir zaman aslımızı inkâr etmeyiz.”

KRUJA’DA 8 ÖĞRENCİYE SIBYAN HİZMETİ VERİLİYOR

Kruja Müftüsü Agim Hoca’ya cemaatine yönelik irşad hizmetlerini; özellikle çocuklara dair neler yaptıklarını sordum. “Şu anda Murad Bey Camii’nin müftülük makamı müştemilatının hemen girişindeki küçük mekânda (eliyle işaret edip ders mahallini gösteriyor) 8 talebeye sıbyan hizmeti veriyoruz. Çocuklarımız henüz ortaokul çağında.

Neler öğretiyorsunuz?

Hanefi fıkhını öğretiyoruz. Fıkıh çok önemli, çocuklar ibadetlerimizin usul ve erkânını öğreniyor böylece. Ayrıca Kuran-ı Kerîm okumasını öğretiyoruz.

Siyer-i Nebi’ye dair neler okuyorsunuz?

Siyer-i Nebi’ye de mutlaka sıra gelecek ama öncelik olarak akaidi öğretiyoruz. Dinin; imanın, İslâm’ın esaslarını öncelikli olarak öğretme, anlatma gayretinde bulunuyoruz.

Cemaatiniz ne kadar?

Vakit namazlarında 20-30 kişi geliyor. Cuma namazlarında 100 kişi geliyor. Bayram namazları sebil oluyor; camiimizin içi dışı, avlusu her yer dolup taşıyor elhamdülillah.

Camii’nin geçtiğimiz ay düzenlenen açılışı nasıl oldu?

“Çok güzel oldu elhamdülillah… Camiinin içinde-dışında, çevresinde adım atacak yer kalmadı. Bakanımız Emrullah İşler Bey geldi… Şu gördüğünüz levhayı hediye etti.”

Agim Hoca, Bakan Bey’in Kruja Murad Bey Camii’ne hediye ettiği Hattat Mehmet Özçay’ın altın yaldız baskı Besmele levhasını orijinal zannediyormuş. Orijinal yazıların nasıl olduğunu caminin cihar-ı yâr-i güzîn levhalarına ketebe koyan Hattat Mahmut Şahin’in talebesi Gaziantepli Hattat Erkan Bakım’ın eserleri özelinde izah ettim. İbadethanede Eskişehirli Hattat Emre Özdemir’in de celi sülüs bir yazısı bulunuyor.

BEKTAŞÎLİK ARNAVUTLUK’TA BÜYÜK BİR PROBLEM ALANI…

İçinden tasavvuf neşesi ile namaz ve İslâm’ın sair emir ve yasakları çıkartılan Bektaşîlik, Arnavutluk’ta AB desteğiyle yeni bir dini inanış; bir adım öte İslâm dinine karşı alternatif bir din olarak pazarlanıyor.

AB misyonerlerinin her türlü maddi desteğini alan nevzuhur Bektaşilik anlayışı, günden güne artan misyonerlik çalışmalarıyla birlikte nüfusunun yüzde yetmişi Müslüman olan Arnavutlukta önemli bir problem alanı olarak hacim, güç ve taraftar kazanıyor.

Agim Hoca’ya “En büyük sıkıntınız nedir?” sualini yönelttiğimde “Bektaşîlik” dedi ve ekledi. “Arnavutluk’ta Bektaşiler büyük sorun…

Neden?

Burada Bektaşilik problem. Bektaşîlerle mücadele halindeyiz. Vakit namazı bırakın, Cuma ve Bayram namazlarına dahi gelmiyorlar. Namaz olmadan olur mu? Bektaşilerde bozulmuş Şia inancı var.

Bu dine hizmet ediyor olmak bizatihi mutluluk kaynağıdır.

TİRAN CAMİLERİ GÜN BOYU MÜSLAMÜNLARIN HİZMETİNE AÇIK

Tiran ziyaretimizde Kruja Murad Bey Camii ile birlikte Preze Kale Camii’ni ve Edhem Bey Camii’ni de ziyaret etme fırsatı bulduk. Vakit namazı kıldığımız camiler gün boyu ibadete açık tutuluyor. Üç camide de namaz aralarında Arnavutluk Müslümanlarını namaz, Kur’an-ı Kerim tilaveti ve zikirle meşgul bulduk.

Tiran Edhem Bey Camii’nin girişinde dini kitaplar satan Müslim Bey’le hasbıhal ettik. Müslim Bey, 2014 yılında inşa edilmesi planlanıp da bir türlü inşaatına başlanamayan Kalender Camii’nin temel atma törenini büyük bir iştiyakla bekliyor.

Preze Kale Camii’nde Hucurât Suresi’nin tefsirini okurken görüştüğümüz Habib Aga Türkiye Müslümanlarına selâmlar iletti…

DÎN-İ MÜBÎN-İ İSLÂM’A HİZMET EDEBİLİYORSAKNE MUTLU BİZE!

Ensar isimli delikanlıyla da Kruja Murad Bey Camii’nde iki namaz vaktinde sohbet ettik. Arnavutların milli kahramanı İskender Bey Lisesi’nde tahsil gören Ensar’ın evi Murad Bey Camii’ne bir hayli uzak olmasına rağmen sabah namazı da dâhil olmak üzere vakit namazlar için Murad Bey Camiinin yoluna koyuluyormuş.

Camiinin inşa sürecinde de bir cemaat olarak elinden gelen yardımı yapan Ensar, yiğit bir delikanlı… Lise ikinci sınıfta okumakta olan Ensar’la ilk olarak öğle namazı vaktinde hasbıhal etmiştik. İkindi namazı için tarihi camiye geldiğimizde imam efendinin hemen arkasında saf tutmuş olarak bulduk. Osmanlı medeniyetinin Kruja’daki son temsilcilerinden biri o…

Yazımızı Kruja Müftüsü Agim Terzi’ye yönelttiğimiz Arnavutluk’ta imamet görevinde bulunuyor olmak halet-i ruhiyenize nasıl yansıyor?” sorumuza aldığımız cevap ile nihayete erdirelim:

“Burada Dîn-i Mübîn-i İslâm’a hizmet edebiliyorsak ne mutlu bize.”

Notlar:

Kruja Murad Bey Camii’nin restorasyon hikayesini Dünya Bizim’in aşağıdaki linkinde okuyabilirsiniz.

Murad Bey Camii nasıl restore edildi? http://goo.gl/OC3atF

Preze Kala Camii özelindeki yazımızı da Son Devir Haber portalının aşağıdaki linkinde yer alıyor.

İhlâsla inşa edilen bir Osmanlı eseri: Preze Kale Camii: http://goo.gl/1Tozos

 

Kaynak: SON DEVİR

2012 FERRARA RESTORASYON FUARININ ARDINDAN…

Banner_Edizione_EN

FERRARA RESTORASYON FUARININ ARDINDAN…

Bu sene XIX’uncusu düzenlenen RESTAURO fuarına Türkiye’den hem firmalar hem de idareler anlamında ilgi büyüktü. Fuar ile ilgili izlenimleri anlatmadan önce Ferrara’ya ilişkin kısa bilgiler vermek yerinde olacaktır:

CIMITERO DELLA CERTOSA
CIMITERO DELLA CERTOSA
CIMITERO DELLA CERTOSA
CIMITERO DELLA CERTOSA
CIMITERO DELLA CERTOSA
CIMITERO DELLA CERTOSA

Ferrara (Ferrara lehçesi:Fràra) İtalya’nın Emilia-Romagna bölgesinde aynı ismi taşıyan Ferrara İli merkezi olan ve Adriyatik kıyısına 1 saatlik uzaklıktaki tarihi kenttir. Şehir 14. ve 15. yüzyılda Este Hanedanının idaresindeyken bu yüzyıllardan kalma sokaklar ve çok sayıda konaklar ve saraylar halen şehirde bulunmaktadır. Şehir karayolu ile, dâhil olduğu bölge olan Emilia-Romanga merkezi Bolonya’nın 50km kuzey-kuzeybatısında ve İtalya başşehri olan Roma’dan 448 km kuzeyindedir. Po Nehri ana akımından 5 km kuzeyinde bu nehrin bir değişik dalı olan Po di Volonte adlı akarsu kıyısında konumlanmıştır.

Ferrara kenti Orta Çağ ve Rönesans devrinden kalma kentin planının korunması ve Po Deltası’nın korunan doğal yapısı nedeni ile 1995’den bu yana UNESCO Dünya Kültürel Mirası Listesi’nde yer almaktadır.[1] [1] http://tr.wikipedia.org/wiki/Ferrara

Şehrin sokaklarında dolaşırken yoğun bir Ortaçağ havası ve Rönesans’ın etkisini hissediyorsunuz. UNESCO Dünya Kültürel Mirası Listesine girmeyi neden hak ettiğini derinden anlıyorsunuz.

Mimari eserler, yapı malzemeleri, şehir mobilyaları, sokaklar, yapılar, meydanlar hep bir uyum içinde. Şehirde insanı rahatsız eden bir unsur yok. Binaların zemin katları kat kat asfalt yapılmadığından bodrum kata dönüşmemiş. Sokak döşemeleri halen pek çok yerde podima döşeme olarak korunmuş. Pek az ana ulaşım aksı asfalt kaplanmış. Kaldırımlar neredeyse sokak kaplamasıyla hemyüz. Sur içinde binalar 3-4 katlı. Sur dışında ise ortalama 2-3 katlı binalar. Oranlar da gayet insani boyutlarda.

Her nedense kaçak-göçek işlerine pek merak sarmamışlar. Yüksek katlı binalara hiç rastlamadık. Acaba yok mu diye merak edince 22’şer katlı iki tane bina olduğunu internetten bulabildim. Darısı bizim şehirlerimizin başına!

Rönesans Mimari Örneklerinden Palazzo dei Diamanti
Rönesans Mimari Örneklerinden Palazzo dei Diamanti
Palazzo dei Diamanti detaylar
Palazzo dei Diamanti detaylar
Palazzo dei Diamanti detaylar
Palazzo dei Diamanti detaylar
Palazzo dei Diamanti detaylar
Palazzo dei Diamanti detaylar
Ferrara sokaklarından genel görünüm. Corso Ercole I D'Este Sabah 07:00 civarı
Ferrara sokaklarından genel görünüm. Corso Ercole I D’Este Sabah 07:00 civarı

Gece-gündüz şehir tertemiz. Çöp konteynerlerinin etrafında çöp yok. Sadece çakıl taşı kaplı sokaklarda alabildiğince sigara izmaritleri. Adeta kadın-erkek, yaşlı-gençherkes sigara içiyor. Hanımlardaki sigara içme oranı da insanı şaşırtıyor. Her durumda sigar içiliyor. Otururken, yürürken, bisiklet kullanırken…

Orta avlulu tiyatro binası (Teatro Comunale)
Orta avlulu tiyatro binası (Teatro Comunale)
Orta avlulu tiyatro binası (Teatro Comunale)
Orta avlulu tiyatro binası (Teatro Comunale)

Ulaşım için genelde bisiklet kullanılıyor. Sokaklarda pek fazla lüks otomobil yok. Hele hele şehirde arazi araçlarına rastlamak imkânsız gibi…

Bu kısa bilgilerden sonra restorasyon fuarına dönelim.

Restorasyon fuarı 28-31 Mart 2012 tarihlerinde İtalya’nın Ferrara kentinde gerçekleştirildi. Her ne kadar ismi sadece fuar olsa da, fuar alanında ve her gün ayrı ayrı konferanslar, seminerler, workshoplar, sunumlar ve çeşitli etkinlikler yapıldı. Ancak, yapılan faaliyetlerin tamamı İtalyanca idi. Maalesef İngilizce bilene de rastlamak pek mümkün olmadı. Dolayısıyla konferans, seminer ve workshoplara katılmak İtalyanca bilmeyenler için imkansızdı .

Fuar ziyaretçileri arasında çeşitli kurumlardan, yerel yönetimlerden, mimarlık ve uygulama firmalarından yoğun bir katılım gözlendi. İstanbul İl Özel İdaresi, İstanbul Sit Alanları Alan Yönetimi, pek çok serbest mimarlık – mühendislik firmasının temsilcilerinin yanı sıra, çalışma alanı Tarihi Yarımada olan İstanbul 4 Numaralı Koruma Kurulu’nun Üyeleri, İstanbul Üniversitesi Yapı İşleri Daire Başkanlığı’nın çalışanları da ziyaretçiler arasındaydı.

Restorasyon alanında hem proje yapanlar, hem uygulama yapanlar, hem denetleyenler ve hem de idareler tarafından yoğun katılımın olması ülkemiz adına memnuniyet verici bir gelişmedir.

Fuarda sergilenen ürünlere baktığımızda, ülkemizle gurur duymak için yeteri kadar nedenimiz olduğunu görüyoruz. Sergilenen projeler abartısız bizlerin 5-6 yıl ve hatta daha önce ürettiğimiz projeler seviyesindeler. Sergilenen son teknoloji ürünü lazer tarama sistemleri bizim de hâlihazırda Yerebatan Sarnıcı ve Şerefiye Sarnıcı Projelerini hazırlarken kullandığımız teknolojinin aynısı. Fuar’da daha çok malzeme tanıtımına önem verilmiş. Uygulama açısından da ulusal firmalar olarak daha iyi konumda olduğumuzu söylemek yanlış olmayacaktır.

Restauro 2012’de mimari restorasyona yönelik stantların oldukça kısıtlı olduğu gözlenmektedir. Fuar, mimari restorasyondan çok konservasyona yönelik düzenlenmiş ve özellikle taşınabilir eserlerin restorasyonunu konu alıyor. Zemin problemleri, malzeme restorasyonu, çağdaş teknolojiyi kullanarak müzecilik ve obje konservasyonu konularında gayet başarılı uygulamalar yapılmış.

Fuar’ı ziyaret eden hocamız Prof. Dr. K. Kutgün Eyüpgiller’in dikkatimizi çektiği temel konu yapılan yayınlar oldu. Bu yayınlarda farklı uzmanlık dallarını bir araya getirip ortaya gerçek bir bilimsel çalışma koymayı başarmışlar. Bizdeki temel eksiklerden biri de bu yayınların Türkiye’de bulunmaması ve benzeri yayınların ülkemizde üretilmiyor olması. İtalyanların yayımladıkları eserlerin tamamı İtalyanca. Bu eserlerin acilen dilimize çevrilip yayınlanması gerekir. Proje ve uygulama alanında çalışan bizler de yaptığımız işleri bilimsel bir çerçevede yayınlamamız gerektiğini artık biliyoruz.

Erhan Uludağ-Nisan 2012

Proje firmalarından bir stand örneği. Prof. Dr. K. Kutgün Eyüpgiller ve Y. Mimar Sevilay Tuncer Uludağ Stantları incelerken
Proje firmalarından bir stand örneği. Prof. Dr. K. Kutgün Eyüpgiller ve Y. Mimar Sevilay Tuncer Uludağ Stantları incelerken

 

Proje bazlı Workshop örneği.
Proje bazlı Workshop örneği.
IMG_3081
Lazer tarama cihazları ve bu teknoloji ile hazırlanmış modellemeler
Toprak mamulleri üreten bir firmanın standı
Toprak mamulleri üreten bir firmanın standı
Obje bazlı restorasyon uygulamaları
Obje bazlı restorasyon uygulamaları
Resim ve fresk restorasyonu yapan bir firmanın standı
Resim ve fresk restorasyonu yapan bir firmanın standı
Ekibimiz fuar sonrası Venedik’te
Ekibimiz fuar sonrası Venedik’te

 

Murad Bey Camii yeniden açıldı

Murad Bey Camii yeniden açıldı

Murad Bey Camii yeniden açıldı

Arnavutluk’ta Kruja kentinde Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) tarafından restore edilen tarihi Murad Bey Camii’nin restorasyondan sonra ibadete açıldı. Caminin açılışı için düzenlenen törene Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler de katıldı.

Sağanak yağmur altında yapılmasına rağmen ülkenin farklı şehirlerinden yüzlerce vatandaşın katıldığı tören, Arnavutça-Türkçe ilahi ve şiirlerin okunmasıyla başladı. Başbakan Yardımcısı İşler, törende yaptığı konuşmada, 1534 yılında yapılan caminin bugün hala dimdik ayakta kaldığını, yapılan restorasyonla gelecek nesillere de intikal edeceğini söyledi.

Caminin 1837 yılından bu yana hiç tadilattan geçmediğini vurgulayan İşler, caminin restorasyonunun TİKA’ya nasip olduğunu belirterek, restorasyonda katkısı bulunan herkese teşekkür etti.

Bakan İşler, “Şu anda kendimi bir Anadolu şehrinde hissediyorum. Bu tür eserler ayakta kaldığı müddetçe, dostluğumuz ve kardeşliğimiz de ilelebet devam edecek. Yaptığımız işin ne kadar güzel ve doğru bir iş olduğuna sema da indirdiği rahmetle, yağmurla şahitlik etmektedir” diye konuştu.

Arnavutluk Kültür Bakanı Mirela Kumbaro Furxhi de TİKA’nın iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesinde önemli bir rol üstlendiğini, bakanlık olarak TİKA ile birçok alanda işbirliği yaptıklarını belirtti.

“Kruja, geçmişi, bugünü ve geleceği birleştiren bir şehir” diyen Furxhi, hükümet olarak da kültürel mirasın korunmasına katkıda bulunacak faaliyetler yürüttüklerini ifade etti.

Kaynak: Haber7

Prof. Çılı: Ağa Camii’nde gereken yapılmıştır!

Prof. Çılı: Ağa Camii’nde gereken yapılmıştır!

Tarihi eser ve restorasyon uzmanı İstanbul Teknik Üniversitesi Restorasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feridun Çılı ile Ağa Camii restorasyonunu konuştuk

İbrahim Ethem Gören/ Dünya Bülteni – Kültür Servisi

İki yıl süren yenileme çalışmalarının ardından Beyoğlu Hüseyin Ağa Camii geçtiğimiz ay ibadete açılmıştı…

M. 1594 yılında Galatasaray Ağası Şeyhülharem Hüseyin Ağa tarafından yaptırılan İstiklal Caddesi’ndeki Hüseyin Ağa Cami 2 yıllık restorasyon çalışmaları tamamlanarak 14 Şubat Cuma günü yeniden ibadete açıldı.

Halk arasında Ağa Camii olarak bilinen 420 yıllık geçmişe sahip Osmanlı dini mimari eseri, 1999 yılındaki Gölcük depreminde hasar görmüş, ardından kontrollü olarak ibadete açık tutulmuştu.

Ağa Camii’ndeki tahribatın bir bölümünün Demirören AVM inşaatından sonra ortaya çıktığına dair kamuoyunda bir kanaat bulunmakla birlikte İstanbul Teknik Üniversitesi Restorasyon Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. FERİDUN Çılı tarafından hazırlanmış Ağa Camii’nin 1999 depreminde zarar gördüğüne ve Demirören AVM yapımında zarar görmediğine dair raporu var.

AVM inşaatı esnasında çatlaklardaki hareketleri izlemek üzere çatlaklara komperatör çatlak ölçer yerleştirilerek periyodik ölçümleri yapılmış, teknik ölçümlerde AVM inşaatının AĞA Camii’ne zarar vermediği kanaatine varılmış.Bunlarla birlikte kamuoyunda Demirören AVM’nin Ağa Camii’ne zarar verdiği kanaati üzerine mezkur şirket Ağa Camii’ni restorasyon masraflarını üstlenmiş.

Cami yıkılma riskiyle karşı karşıya kalınca 2 yıl önce restorasyona alınmıştı. Tonozları çelik halat sistemiyle desteklenerek güçlendirilen camiinin çatı makas sistemi, ahşap döşemeleri, kalem işleri yenilendi.  Osmanlı dönemindeki orijinal mimari kurgusunda yer almayan tuvaletler yer altına indirilerek, avlu mermerle kaplandı.

Geçtiğimiz ay, uzun bir aradan sonra cemaatine kavuşan camiyi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından ibadete açılmıştı…

Geride kalan bir aylık süre zarfında Ağa Camii restorasyonu gündemde tutulma gayretine girildi. Hükümetle hesabı olanlar sanat, estetik ve mimari çalışmalara da gölge düşürecek yayınlar yaptı. Bu bağlamda yapının üzerindeki çok katmanlı tarihsel dönemlerin izlerini taşıyan müdahalelerin kazınarak homojen bir hale dönüştürüldüğü, camiinin anonim bir 16. Yüzyıl eseri haline dönüştürüldüğü ve Ağa Camii’nin 2013 model bir yapı haline getirildiği iddia edildi…

Ağa Camii’nde konuyla ilgili olarak tarihi eser ve restorasyon uzmanı İstanbul Teknik Üniversitesi Restorasyon Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feridun Çılı ile görüştük…

İbrahim Ethem Gören: Feridun Bey, Ağa Camii restorasyonunu genel anlamda değerlendirir misiniz?

Prof. Dr. Feridun Çılı: Ağa Cami restorasyonu, çatısı olduğu gibi çökme tehlikesinde olan bir yapının yoktan var edilmesidir.

Binada hangi türden hasarlar vardı?

Caminin çatısını oluşturan iki tonozda aralığı 15cm~20cm’ye ulaşan ve yarılma da denilebilecek iki adet diyagonal çatlağa ek olarak tüm cephe duvarlarında, minarede ve avluda çeşitli açıklıklarda sistematik çatlak oluşumu bulunuyordu.

Bahsettiğiniz hasarlara nasıl müdahale edildi?

En önemli çatlak/ayrılma denilebilecek tonoz çatlaklarının daha fazla açılmasına izin vermemek amacı ile tonozlara dik doğrultuda dört adet ön gerilmeli gergi düzenlendi.

Benzer gergiler, yapının bütünlüğünü korumak amacı ile tonozlara paralel doğrultuda da yerleştirildi. Gergilerde paslanmaz çelik kullanıldı. Yapının bütünlüğünü ve kararlılığını sürdürebilmek için cephe duvarlarının en üst kotunda yine paslanmaz çelikten bir hatıl sistemi düzenlendi. Yapıdaki diğer tüm çatlaklar genişliklerine bağlı olarak değişik şekillerde onarıldı.

Binanın sıvalarını sökerken sürprizlerle karşılaştınız mı?

Gayet tabii. Bu aşamada yapıya daha önceki dönemlerde yapılmış tüm müdahaleler görüldü. Bunların bir bölümü günümüz restorasyon ilkeleri ile uyuşmadığı için değiştirildi/kaldırıldı.

 

Binanın cephelerinde mühür gibi yuvarlak metal parçaları duruyor. Bunlar ne işe yarar?

Bunlar, tonozlara paralel ve dik doğrultuda düzenlenmiş gergilerin sabitleme/ankraj plakalarıdır.

Mimar Koray Gümüş, Zaman Gazetesi’ne verdiği bir mülakatta Ağa Camii’nin dışarıdan bakıldığında yapının üzerindeki çok katmanlı tarihsel dönemlerin izlerini taşıyan müdahalelerin kazınarak homojen bir hale dönüştürüldüğü ve camiinin 2013 model bir bina olduğunu söylüyor… Bu hususta sizin kanaatleriniz nelerdir?

Kesinlikle katılmıyorum, daha doğrusu yapının tarihi ve hasar durumu hakkında hiç bir bilgisi olmayan insanların fikir belirtmesini gereksiz buluyorum. Yoldan geçerken bakılınca tonozların göçmenin eşiğinde olduğu görülemez. Dahası, bu restorasyon, kurullarca da onanmış bir restorasyon projesi kapsamında ve bir bilim heyetinin gözetiminde yapıldı. Yapılan, bu emeğe saygısızlıktır.

Camiinin eski fotoğraflarına baktığımıza tonozlarda ciddi çatlak ve yarıklar olduğunu görüyoruz. Bunlar nasıl tamir edildi? Yapılan işlem bilimsel açıdan doğru mudur?

Yapılan müdahale bilimsel açıdan doğrudur. Daha iyi bir yöntem bulunduğunda yapılan müdahale bir gün içinde kaldırılabilecek kadar basittir.

Camiinin eski fotoğraflarına baktığımızda kolonların daha büyük ve heybetli olduğu görülüyor. Şu anki durumda kolonların ince ve narin olduğunu görüyoruz. Bu camiinin statiği açısından tehlike oluşturur mu?

Hayır oluşturmaz. Camide mihrap cephesine yakın tuğla ayakların üzerinde kalınlığı 20cm~25cm’ye varan çok az donatılı kalitesiz betonla oluşturulmuş betonarme mantolar bulunmaktaydı. Bu tabaka tamamen alınarak yerine çelik köşebentler ve etriye gibi çalışan ön gerilmeli çubuklarla oluşturulmuş çelik manto konuldu. Çelik manto, tuğla ayağın üst kotlarında kapatılmayarak görünür halde bırakıldı.

Sizce restorasyonla yeniden inşa projeleri arasında nasıl bir denge sağlanmalıdır? Bu denge Ağa Camii örneğinde nasıl korunmuştur?

Ağa Camii’nde yapılan işin adı “restorasyon” olup yapıda korunması gereken ya da korunabilecek tüm öğeler korunmuştur. Yeniden yapım ise, laftan da anlaşılacağı üzere “yeniden yapım” dır. Bu iki kavramı karıştıranların eleştirisine kulak asmamak gerekir.

“Ağa Camii 16. Yüzyıla ait anonim bir yapı hüviyetine dönüşmüştür” iddiası hakkında neler söylemek istersiniz?

Cami gerektiği şekilde restore edilmiş ve güçlendirilmiştir. Gerisi boş laftır…

 

 

Ağa Camii de gerçeklerin üzeri örtüldü

Yüksek Mimar Uludağ: Ağa Camii tartışmalarında bilimsel gerçeklerin üzeri örtüldü

Ağa Camii de gerçeklerin üzeri örtüldü (Foto-Galeri)

SON DEVİR-İbrahim Ethem Gören

Beyoğlu’nun simgelerinden Hüseyin Ağa Camii restore edilerek Şubat ayında ibadete açılmıştı. Ağa Camii, iki yıllık restorasyon sürecinin ardından 14 Şubat Cuma günü cemaatiyle buluşmuş, Cuma namazı öncesinde yapılan törende Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ibadethanenin kurdelesini kesmişti…

M. 1594 yılında Galatasaray Ağası Şeyhülharem Hüseyin Ağa tarafından yaptırılan İstiklal Caddesi’ndeki Hüseyin Ağa Camii 400 yılı aşkın geçmişiyle Beyoğlu silüetinde önemli bir yer edinmişti.

Halk arasında Ağa Camii olarak bilinen 420 yıllık geçmişe sahip Osmanlı dini mimari eseri, 1999 yılındaki Gölcük depreminde hasar görmüş, ardından kontrollü olarak ibadete açık tutulmuştu.

Cami yıkılma riskiyle karşı karşıya kalınca restore edilmişti. Geride kalan bir aylık süre zarfında Ağa Camii restorasyonu gündemde tutulma gayretine girildi. Hükümetle hesabı olanlar sanat, estetik ve mimari çalışmalara da gölge düşürecek yayınlar yaptı.

Bu bağlamda yapının üzerindeki çok katmanlı tarihsel dönemlerin izlerini taşıyan müdahalelerin kazınarak homojen bir hale dönüştürüldüğü, camiinin anonim bir 16. Yüzyıl eseri haline dönüştürüldüğü ve Ağa Camii’nin 2013 model bir yapı haline getirildiği iddia edildi…

Ağa Camii’nde konuyla ilgili olarak tarihi eser ve restorasyon uzmanı yüksek Mimar Sevilay Uludağ ile görüştük

İbrahim Ethem Gören: Sevilay Hanım, Ağa Camii mimarisinin Beyoğlu, Taksim ve bir adım öte İstanbul için önemi hakkında neler söylemek istersiniz?

Sevilay Uludağ: Osmanlının her döneminde özellikle ticaretin canlandığı 18. ve 19. yüzyıllardan itibaren İstiklal Caddesi yerleşim olarak İstanbul’un kalbi, merkezi olmuştur. İstiklal Caddesi, Beyoğlu, gayrimüslim ve Müslümanların yüzyıllardan beri birlikte yaşadığı kültür ve ticaret  merkezidir. İstiklal Caddesi farklı dinlere mensup vatandaşlarımızın birlikte yaşadığı bir mekândır ve Hüseyin Ağa Camii de buradaki tek cami olmasından dolayı önemli bir yapıdır. Ağa Camii Beyoğlu için ve İstanbul için bir simgedir.

Ağa Camii’nde hangi sebeplerle restorasyon yapılması gündeme geldi?

İstiklal Caddesi üzerinde günümüze ulaşan önemli kültür varlıklarımızdan olan Hüseyin Ağa Camii restorasyonu harim tonozundaki çatlaklar nedeni ile gündeme gelmiştir. Ancak bu sadece nedenlerden biridir.

Bu konuyla ilgili tarihi belgeler ne diyor?

Çok şey… Eski belgelerde görüldüğü üzere Ağa Camii’nin restorasyon öncesindeki durumu yapının özgün cephe ve plan şemasından oldukça uzakta idi. Cami, özgün özelliğini kaybetmişti. Yapılan araştırmalar sonucunda doğru verilere dayandırılarak hazırlanan restitsüyon ve restorasyon projelerinin yine doğru bir şekilde uygulamasının yapılması ile cami özgün mimarisine kavuşmuştur.

Camiinin restorasyon öncesindeki genel durumu hakkında bilgi verir misiniz?

Cami her ne kadar dışarıdan iyi durumda gözüküyor idiyse de, projelerini hazırlamaya başladığımızda bünyesinde birçok sıkıntının mevcudiyetini tespit ettik. Pencerelerin ahşap doğramalarında çürümeler vardı. Tepe pencerelerinin durumu kötüydü. Alçılarında kırılmalar ve bozulmalar vardı. Minber ve vaaz kürsüsü yapının mimarisi ile uyuşmuyordu. Ahşap korkuluklarında doğramalarda olduğu gibi çürümeler vardı. Duvarlarında çatlaklar, tonozunda daha ciddi çatlaklar vardı. Kadınlar mahfili döşemesi betonarme idi ve sağlıklı değildi.

AĞA CAMİİ ÖZGÜN YÜZÜNE KAVUŞMUŞTUR

Restorasyon süreci nasıl ilerledi?

Restorasyon projeleri ve uygulaması Bilim Kurulu danışmanlığında ilerlemiştir. Özellikle uygulama sürecinde en az 2 haftada bir, alanda kontrollerimizle ve bilim kurulumuzla toplantılar yapılmak sureti ile imalatlar kontrol edilmiş, böylelikle uygulamaya yön verilmiştir.

Çimento harçlı sıvaların yapıdan uzaklaştırılmaya başlamasından kısa bir süre sonra özellikle son cemaat yerinin duvarlarında proje ve belgeleri doğrulayan pencere yerlerinin çıkması, yapılan restorasyonun doğru yöntem ve belgelemelerle yapıldığını gösteren en önemli tespit olmuştur.

Aynı şekilde saçaklardaki dendanların betondan yapıldığı ve özgün olmadığının tespit edilmesi, mihrap nişinin yine çimento harçlı tuğla ile değiştirildiğinin tespit edilmesi restorasyonun doğru bir şekilde yapıldığını gösteren tespitler olmuştu.

Restorasyon sürecinde kontrolör olarak İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü ve İstanbul’daki teknik üniversitelerde öğretim üyesi olarak görev yapmakta olan bağımsız bilim kurulu Ağa Camii restorasyonunu özverili şekilde denetlemiştir. Tüm çalışmalar uygulamada kullanılan yöntemler, teknikler bilimsel şekilde yapılmıştır.

Eleştiri bu süreç içinde ve sonrasında da olmuştur. Bizler açıkçası böyle eleştirileri bekliyorduk çünkü Ağa Camii bugüne kadar özgün olmayan yüzü ile İstiklal’deydi ve insanlar bunu görmeye alışmıştı.

Son yapılan restorasyon ile Ağa Cami özgün yüzüne kavuşmuştur. Bilinmesi gereken en önemli nokta restorasyonun sırf olabilecek eleştirilerden kaçarak restorasyon ilkelerine uymayan bir yöntemle yapılmayıp tamamen yapıyı özgün kimliğine kavuşturmak için bilimsel yöntemlerle yapılmış olmasıdır.

AĞA CAMİİ 1930’LU YILLARDA YAPILAN RESTORASYONLA ÖZGÜNLÜĞÜNÜ KAYBETMİŞTİ

Maalesef şunu belirtmeliyiz ki 1930’lu yıllarda yapılan restorasyon ile yapı büyük ölçüde özgünlüğünü kaybetmiştir. Yapının duvarları, çatı saçak bölümleri, harime bakan kolonlarının etrafı, kadınlar mahfil döşemesi betonarmeye çevrilmiş, formları değiştirilmiştir.

Camiinin tarihi dokusunun korunması için neler yapıldı?

Az önce de bahsettiğim üzere yapıdaki raspalar elimizdeki arşiv belgeleri ile tamamen örtüşmüştür. Eski harita belgesi Alman Mavilerindeki kontürü ile de örtüşmüştür.

Bu belgeler ve izler doğrultusunda uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Minaresi, külah ve şerefe alt kısmı tamamen eski fotoğraf belgelerine göre yapılmıştır. Pabuç kısmının çimento harç ve tuğla dolgularla değiştirildiği tespit edilmiş, bu dolgular alınarak taş ile bu kısımlar aslına uygun yapılmıştır.

Son cemaat önündeki betonarme giriş muhdes olduğundan alınmış, cami cepheleri özgün haline kavuşmuştur. Son cemaat yerinin yüksek pencereleri arşiv belgeleri ve raspa sonucunda ortaya çıkan sonuçlara göre doğru bir şekilde restore edilmiştir.

Yapılan restorasyon ile yapı özgün dış duvar örgü sistemine kadar sıvalarından soyulmuş, çıkan verilere göre rstorasyonu yapılmıştır. Yapıda harim pencere sistemi aynen korunmuştur. Tepe alçı pencereleri onarılarak korunmuştur. Yapı içindeki kalem işleri de büyük ölçüde korunmuştur.

Cami tarihi izleri barındırmaya devam ediyor mu?

Tabiii ki… Biz camideki özgün olmayan pencere ve mihrap gibi değiştirilmiş elemanları restore ettik. Yapıyı yıkmadık, yeniden yapmadık. Cami kendisi tamamen tarihidir. Günümüze kadar yapılan yanlış uygulamalar ile kaybettiği, yitirdiği değerlerine bu restorasyon uygulaması ile kavuşmuştur. Zaten yapıda sıva altında bugün yapılan restorasyona ışık tutan tüm izler duruyordu, sadece bu restorasyonla bu izler gün ışığına çıkarıldı.

Ağa Camii’ndeki çalışmalar “Müteahhitlik ürünü” yakıştırmasını hak ediyor mu?

Kesinlikle hayır. Yapılan tüm uygulamalar restorasyon ilkelerine göre olması gerektiği gibi yapılmıştır. Camide kullanıla ahşap elemanlar eleştiri konusu yapıldı. Ahşap elemanların tamamı birinci sınıf malzemedir.

Empreyenlenmiş, fırınlanmıştır. Yapılan güçlendirmelerin tamamı paslanmaz demir ile yapılmıştır. Sıvalar laboratuar sonuçlarında verilen özgün horasan karışım harcı ile yapılmıştır. Kullanılan taşlar küfegi taşıdır.

Özgününe uygun olarak alana getirilmiştir. Kalem işleri tezyinat sıvası üzerine olması gerektiği gibi yapılmıştır. Böyle bir çalışma müteahhitlik ürünü olamaz. Zaten hiçbir restorasyon müteahhitlik ürünü olamaz ve olmamalıdır.

Tarihimizin en önemli değerleri olan taşınmaz kültür varlıklarına bir çivi dahi düşünmeden, bilinçsizce çakılamaz, bu yapılara yapılacak her hangi bir yanlış müdahalenin geri dönüşü olmayacağından tüm ekibimiz tüm dikkati ve enerjisi ile alanda çalışmalarını yapmıştır.

Camide rekontrüskiyon çalışması yapıldığına dair iddialar var? Böyle bir çalışma yapıldı mı? Ağa Camii’nde restorasyon projesi mi yeniden inşa projesi mi yapılmıştır?

Yeniden inşaa, rekonstrüksiyon; adından da anlaşılacağı gibi olmayan bir yapının ya da statik açıdan yıkılarak yapılması ön görülen yapıların yapılmasıdır. Biz Hüseyin Ağa Camii’ni yıkmadık, temelini yeniden atmadık, çimento harçlı sıvaların altında gizlenmiş özgün izleri görünür hale getirdik. Restorasyonda zaten budur…

AĞA CAMİİ RESTORASYONU TARTIŞMALARINDA BİLİMSEL GERÇEKLERİN ÜZERİ ÖRTÜLDÜ

Peki sizce bu türden tartışmalar niye ortaya atılıyor?

Hüseyin Ağa Cami İstanbul’un kalbi olan Taksim’in simgelerinden biridir. 1940’lı yıllardan beri insanların gördüğü bir yüzü vardı Hüseyin Ağa Camii’nin bu restorasyon ile bu yüz değişti. İnsanlar şaşırdı ve tam araştırılmadan, nedenini niçinini bilmeden talihsiz tartışmalar yapıldı.

Bizler de sizler gibi kültür sanat ve estetik değerlere önem atfeden ve at gözlüğü takmayan gazetecilerin yardımı ile Hüseyin Ağa Camii’nin özgün yüzüne kavuştuğunu anlatmaya çalışıyoruz ve anlatacağız da… Ama bir yandan da üzülmüyor değiliz çünkü gerçekten bilimsel araştırma ve yöntemlerle yapılan bir uygulamanın, bizlere sorularak tartışılacaksa tartışılması gerekliliğine inanıyoruz. Maalesef tartışmalar hakikatin üzeri örtülerek, bilimsel gerçekler çarpıtılarak yapılıyor.

Erdemli gazetecilik çünkü böyle bir şeyi gerektirir. Bize Ağa Camii’nde neler yaptığımızı, neler yapmadığımızısorabilirlerdi.

TARİHİ CAMİLERİN KORUNMASINDA DİN ADAMLARINA BÜYÜK GÖREVLER DÜŞÜYOR

Camiinin bu haliyle kuşaklar sonrasına miras kalması için nasıl bir koruma/bakım sağlanmalıdır?

Ülkemizde yapılan restorasyon uygulamalarından sonra restore edilen eser yine kendi kaderi ile başbaşa kalmaktadır. Biz, alandan çıktığımız anda yapının tarihe mâl olduğu unutulmakta, işlevler ön plana çıkmaktadır.

Burada en önemli görev camideki din görevlilerine düşmektedir. Cemaate yapının tarihi değeri anlatılmalı ve ona göre yaklaşmaları sağlanmalıdır.

Ağa Camii’nde yapılacak en ufak bir müdahalede İstanbul Vakıflar I. Bölge Müdürlüğü’ne, İlgili Koruma Kurullarına başvurulmalı, yapılacak müdahaleler restorasyon ilkeleri çerçevesinde gerçekleştirilmelidir.

Ağa Camii de gerçeklerin üzeri örtüldü

 

Sıfır hatalı bir restorasyon nasıl olmalı?

Uzmanlara göre restorasyon sırasında zamanla yarışmak büyük hata.

UZMANLARA GÖRE RESTORASYON SIRASINDA ZAMANLA YARIŞMAK BÜYÜK HATA.
BÜNYAMİN KÖSELİ

19 Ağustos 2012, Pazar

Türkiye, geçtiğimiz 10 yılda yüzlerce tarihi eseri onararak restorasyon alanında büyük bir atılım yaptı, standartlarını yükseltti. Bu süre zarfında özellikle Anadolu’da yapılan bazı yanlış uygulamalar ise geri dönülmez hatalara yol açtı. Uzmanlar, ‘tüccar zihniyet’in değişmesi gerektiğini söylüyor.

Geçtiğimiz haftalarda basına yansıyan, ‘Süleymaniye’nin akustiği bozuldu’ iddiası, ‘Sıfırhatalı bir restorasyon nasıl yapılır?’ sorusunu gündeme getirdi. Aslında bu soru, 10 yılı aşkın bir süredir devlet yetkililerinin gündeminde. Çünkü Cumhuriyet tarihi boyunca bakımsızlıktan harabeye dönen eserlerin çok büyük bir kısmı restore edildi. Bazı anıt eserlerin restorasyonları da devam ediyor. Türkiye, restorasyon alanında standartlarını da bir hayli yükseltti. Bütçe, yetişmiş insan gücü ve kullanılan malzemelerin kalitesi belli bir ölçüde sorun olmaktan çıktı. Restore edilen bazı tarihî eserler ise aslına sadık kalınmadığı ve yanlış malzeme kullanıldığı için uzmanlardan eleştiri aldı. Özellikle Anadolu’daki bazı cami, medrese ve kervansaraylar, bilim kurulu oluşturulmadığı için restorasyon süreçleri mimar ve mühendislerinin inisiyatifine bırakıldı. Sanat Tarihçisi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Vefa Çobanoğlu’na göre, Sivas’taki Gök Medrese ve Kale Camii’nin restorasyon sürecinde standartların dışına çıkıldı, dinlendirilmiş kireç yerine çimento kullanıldı. Van depremi sonrasında restore edilen kısmı yıkılan Hüsrev Paşa Camii de durumun vahametini ortaya koyuyor. Bazı eserlerin restorasyonu sırasında adeta zamanla yarışılması da yanlış sonuçlar doğurabiliyor.

Türkiye’de restorasyon süreci nasıl işliyor?

Uzmanlar, tarihî bir eserin restorasyona ihtiyacı olduğunu tespit ettikten sonra proje ihalesi yapılıyor. İhale, röleve, mekanik, elektrik, aydınlatma gibi yapının ihtiyaçlarına paralel doğrultuda gerçekleştiriliyor. Daha sonra bu hizmetlerin satın alınması için Anıtlar Yüksek Kurulu’nun onayına başvuruluyor. Kurul, projeyi ve eseri inceliyor, yapıya ait statik ve sanat tarihi raporlarını gözden geçiriyor. Proje onaylanırsa uygulama süreci başlıyor. Uygulama ihalesine çıkarken eserin mahiyetine göre şartlar da değişiyor. Mesela çok özel bir yapı restore edilecekse davet usulü ile ihale yapılabiliyor. Bu ihaleye her firma katılamıyor. Firmaların daha önce yaptığı işlere bakılıyor. Devlet tarafından onaylı bir iş bitirme raporu firmaya büyük bir artı sağlıyor, referans oluyor. Bünyesinde çalıştırdığı deneyimli teknik kadro, makine parkuru, şirketin banka hesap hareketleri gibi kriterler de inceleniyor. Eser, ihale edildikten sonra bilim kurulları inşat sahasında müteahhit firma ile temaslarını sürdürüyor, her hafta yapılan mutat toplantılarda tavsiyelerini bildiriyor. Tabii bilim kurulu sadece anıt eserler için bir araya geliyor. Anadolu’daki çok sayıda tarihî eser, restore edilirken maalesef bilim kurulları tarafından incelenmiyor.

Siyasilerden değil cemaatten baskı var

İbrahim Özekinci (Vakıflar İstanbul 1. Bölge Müdürü): Süleymaniye’nin ses sistemindeki birtakım arızalar kulaktan kulağa yayılarak restorasyon sırasında akustiğin bozulduğu iddialarını gündeme getirdi. Akustiğin bozulması için caminin doğal mimarisinin değişmesi gerek. Biz camideki çimentoları kaldırdık. Yerine Horasan harcı yapıldı. Kubbe onarıldı. Son yıllarda genel müdürlüğümüz restorasyonlarla ilgili hizmet içi eğitim programları düzenliyor. Bu programlara Anadolu’daki görevli arkadaşlarımız katılıyor. Restorasyonun çabuk bitirilmek istenmesinin nedeni siyasi baskıdan çok caminin açılmasını isteyen cemaatin devreye girmesinden kaynaklanıyor.

Her eser için bilim kurulu şart

Sevilay Uludağ (Mimar): “Türkiye’de uzun yıllar tarihî eserlere el atılmadı. Son 10 yıl, restorasyona farklı bir anlayış getirdi, yeni bir iş alanı doğdu. Hal böyle olunca da herkes pastadan payını almak istiyor. Ben gelinen noktayı çok vahim olarak görmüyorum çünkü idare, restorasyon sürecinde çok titiz davranıyor. Restorasyon sırasında zamanla yarıştığımız dönemler oluyor. Bazen açılışlar öne çekilebiliyor. Böylesi durumlarda ekipler çift vardiya çalışıyor. İş, imkânsız bir zaman diliminde bitirilmiyor çünkü restore sırasında her şeyin bir sırası var. Mesela bir sıvanın yapılması için birkaç ay beklenmesi gerekiyor. Eğer beklemezseniz sıva patlar, fire verirsiniz. Bütün restorasyon süreçlerinde bilim kurulu olmadığı için bazı sıkıntılar çıkabiliyor. Ayrıca yeterli uzman çalıştırmayan firmalar var. Müteahhitlerin restorasyondan anlayan meslek erbabı kişiler olması gerekiyor.

“Bazı restorasyonlar tam bir facia”

Yrd. Doç. Ahmet Vefa Çobanoğlu (İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü): “Küçük sorunlara müdahale etmiyoruz, küçük sorunlar büyüyor. Sonra ihaleye açıp bir anda bütün sorunları çözmeye çalışıyoruz. Tarihî binaların eskiden vakıfları vardı. Her yıl bakımları yapılırdı. Anadolu’daki bazı restorasyonlar bana göre tam bir facia. İstanbul bu konuda nispeten daha iyi. Özellikle Anadolu’nun farklı şehirlerindeki Selçuklu’ya ait kervansaraylar restore edildikten sonra adeta gece kulübü gibi kullanılıyor. Bilim kurullarının denetiminde olan eserler sağlıklı bir restorasyon sürecinden geçiyor. Restorasyonlar, Anadolu’da, ihaleyi alan firmanın mimar ve mühendislerinin inisiyatifine bırakılıyor. Mesela Sivas’taki Gök Medrese ve Kale Camii’nin restorasyon sürecinde standartların dışına çıkıldı. Bu restorasyonlarda çimento kullanıldı. Normal şartlarda duvarlarda dinlendirilmiş kireç kullanılmalı.

 

“Aynı şef, üç farklı şantiyede çalışıyor!”

Kaya Üçer (Kalemişi ustası, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi): Tarihî eserlerin restorasyon ihalesinde en düşük fiyatı verenin işi alması çok yanlış. Çünkü bu bir hastane ya da okul yapmaya benzemez. Bazen restorasyon sırasında zaman uzayabilir, maliyet artar. Firmalarda çalışanların diplomasından iş tecrübesine kadar kriterlerin olması gerek. Ben, yönetmenlikte bir şantiyede çalışması gereken şefi birden fazla şantiyede görüyorum. Yani bazı firmalar maliyeti düşürmek için kitabına uyduruyor. Vakıflar, eskiden kendi restoresini yapıyor, kendi elemanlarını yetiştiriyordu. Bunun izin özel bir kanun vardı. Tabii müteahhitler siyasiler üzerinde baskı kurdu ve bu kurum kapatıldı. Bazı işleri sıradan müteahhitler yapıyor. Sağdan soldan adam bularak şantiye kuruyor. İhaleyi en düşük fiyata verdiğinizde işin kalitesini, üretim sürecini, çalışanların vasıflı olup olmamasını da belirlemiş oluyorsunuz. Bu işlerde çalışacak, üniversitelerin ilgili bölümlerini bitirmiş, restorasyonun teknik kısımlarını bilen diplomalı eleman yetiştirmek gerek. Firmalar üniversitelerle uyum içinde çalışmalı. Tarihî eserleri farklı bir anlayışla restore etmek gerek çünkü müteahhitler sonuçta bir tüccar, para kazanmaya çalışıyor.

KAYNAK: ZAMAN

Annem bizi tamirci sanıyor

ESRA KESKIN DEMIR

1 Nisan 2012, Pazar

Sevilay ve Erhan Uludağ çifti, geçtiğimiz haftalarda Başbakan’ın katılımıyla açılan ve yaklaşık bir asır sonra ilk kez ezan sesinin yükseldiği Nalçacı Halil Dergâhı’nı restore eden karı-koca iki mimar. Onların hayatı, restorasyon üzerine kurulu. Buna tanışma süreçleri de dahil!

Üsküdar Zeynep Kamil Mahallesi’nde ufak, sevimli bir dergâh Nalçacı Halil. 1600’lü yıllarda inşa edilmiş fakat günümüze kadar ayakta kalamamış bir yapıydı. Neyse ki restorasyonu geçtiğimiz haftalarda tamamlandı. Minareden bir asır sonra yeniden “Allahu ekber” seslerini duydu mahalleli. Başbakan da vardı açılışta. O da cuma namazını Nalçacı Halil Dergâhı’nda kıldı. Ardından civardaki evlerden birini ziyaret etti… Tüm bunlar Nalçacı Halil Dergâhı ile ilgili basına yansıyanlardı. Yazıldı ve bitti!

Ama dergâhın restorasyonunun arkasında ciddi bir emek var. Hiç olmayan bir yapıyı yeniden ayağa kaldıran bu ekibin başındaysa Sevilay ve Erhan Uludağ çifti bulunuyor. Sevilay Tuncer Uludağ, restorasyon bölümünden mimarlığa geçiş yapmış, ardından Kültür Varlıklarını Koruma üzerine yüksek lisansını tamamlamış bir isim. Erhan Uludağ ise Beyoğlu Belediyesi’nin şehir planlama bölümünde 5 yıl çalıştıktan sonra kendi şirketini kurmuş. Daha doğrusu eşiyle ortak şirketini… Her ikisi de restorasyon çalışmalarının bugün geldiği noktadan memnun. Fakat on beş yıl öncesini hâlâ gülerek anlatıyorlar.

Annem bana ‘tamirci’ derdi!

Her ne kadar o günlerde bu kavrama birçok kişi yabancı olsa da Uludağ çiftinin tanışmasını sağlayan “restorasyon” kelimesi. Tuncer o günleri şöyle anlatıyor: “Restorasyon kelimesinin henüz tanınmadığı, hatta restoran sanıldığı yıllardı. Bazen de dekorasyonla karıştırılıyordu. Kavrama yabancı olunduğundan herkes anneme, ‘Bu kız ne olacak?’ diye sorar, o da “Tamirci, tamirci!” diye açıklardı. Çünkü o zaman restorasyon bölümünden mezun olanların yapacağı en iyi şey şantiyelerde tavan süslemeleri ya da altın varak işlemeler yapmaktı. Boyacılar günlük 20 lira alıyorsa, restoratörlere 12-13 lira veriyorlardı. Mimar olmayı kafama koymuştum ben de. Bin bir zorlukla fakülteye girdim, 2. sınıfın yazındaydım. Bir gün telefonum çaldı. Arkadaşım arıyor, inanılmaz heyecanlı ama. ‘Sevilay, biliyor musun gazeteye ilan vermişler, restoratör arıyorlarmış!’ Duyduğuma inanamadım. İlk kez bir firmanın restoratör ilanı verdiğini görmüştük. Hemen gittik oraya. Kapıyı bize açan Erhan’dı. Meğer ilanı da o vermiş!”

Erhan Uludağ, o yıllarda Beyoğlu Belediyesi’nde çalışıyor. Fakat kendisine Osmanlıca öğreten hocasına yardım için onun şirketinde organizasyon şemasını ayarlıyor, şirkete alınacak elemanlara karar veriyormuş. Şirkete aldığı elemanlardan biri de ileride eşi olacak Sevilay Tuncer. Tuncer, orada 2 ay staj yaptıktan sonra ayrılıyor fakat Uludağ ile irtibatları kopmuyor. Nitekim Tuncer mezun olduktan sonra evleniyorlar. E-S Yapı Mimarlık şirketi ise nişanlılık döneminde kuruluyor.

İstanbulun ilk camisini de restore ediyorlar

Şirketin kurulduğu 2000 yılında daha çok şahsî mülkleri restore ediyorlar. Hatta Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki tarihî eserlerin sahiplerini tek tek ziyaret edip hepsine teklif vermişler. Erhan Uludağ, o zamanlar haftada 20-30 teklif hazırladıklarını söylüyor. Bu teklif verilen şirketlerden kimi hemen dönmüş, kimi bir yıl sonra kimi de hiç dönmemiş. Fakat işsiz kalmamışlar. Hatta 2 yıl sonra Taksim Yapı Mimarlık şirketini de kurmuşlar. 7 yıldır kamu kurumlarına ait tarihî eserleri de restore ediyorlar. Restorasyonunu üstlendikleri yapılar arasında; İzmir Konak Yalı Camii, Edirne Selimiye Camii-Darü’l-Kurra Medresesi, Yerebatan Sarnıcı, Rüstem Paşa Medresesi, Şerefiye Sarnıcı, Nalçacı Halil Dergâhı ve çalışmaları hâlâ devam eden İstanbul’un ilk camisi Fatih Sultan Mehmet Camii var.

İkiz annesi olan Tuncer, restorasyon çalışmalarını hasta bebeği iyileştirmeye benzetiyor. Ona göre restorasyon, sabır işi olmasına rağmen çok keyifli. Çocuklarından çok tarihî yapılara zaman harcadığını söyleyen mimar, “Eskiyle yeniyi karşılaştırmak, sonucu görebilmek hep hoşuma giderdi. Birçok kişi şaşırıyor ama ütü yapmak ve cam silmek en sevdiğim işler. Kırışık bir şeyin düzelmesi, yeni gibi görünmesi, aradaki farkın anlaşılması çok güzel çünkü. Mimarlık da bunun gibi.” diyor.

KAYNAK: ZAMAN

Prof. Dr. Feridun Çılı ile Hüseyin Ağa Camii üzerine

Mülakat: İbrahim Ethem Gören

Prof. Dr. Feridun Çılı ile içinden Beyoğlu Hüseyin Ağa Camii geçen bir sohbet…

1-Ağa Camii restorasyonunu genel anlamda değerlendirir misiniz?

Ağa Cami restorasyonu, çatısı olduğu gibi çökme tehlikesinde olan bir yapının yoktan var edilmesidir. 

2-Binada hangi türden hasarlar vardı?

Caminin çatısını oluşturan iki tonozda aralığı 15cm~20cm’ye ulaşan ve yarılma da denilebilecek iki adet diyagonal çatlağa ek olarak tüm cephe duvarlarında, minarede ve avluda çeşitli açıklıklarda sistematik çatlak oluşumu bulunuyordu.

3-Bahsettiğiniz hasarlara nasıl müdahale edildi?

En önemli çatlak/ayrılma denilebilecek tonoz çatlaklarının daha fazla açılmasına izin vermemek amacı ile tonozlara dik doğrultuda dört adet ön gerilmeli gergi düzenlendi. Benzer gergiler, yapının bütünlüğünü korumak amacı ile tonozlara paralel doğrultuda da yerleştirildi. Gergilerde paslanmaz çelik kullanıldı. Yapının bütünlüğünü ve kararlılığını sürdürebilmek için cephe duvarlarının en üst kotunda yine paslanmaz çelikten bir hatıl sistemi düzenlendi. Yapıdaki diğer tüm çatlaklar genişliklerine bağlı olarak değişik şekillerde onarıldı.

4-Binanın sıvalarını sökerken sürprizlerle karşılaştınız mı?

Gayet tabii. Bu aşamada yapıya daha önceki dönemlerde yapılmış tüm müdahaleler görüldü. Bunların bir bölümü günümüz restorasyon ilkeleri ile uyuşmadığı için değiştirildi/kaldırıldı.

5-Binanın cephelerinde mühür gibi yuvarlak metal parçaları duruyor. Bunlar ne işe yarar?

Bunlar, tonozlara paralel ve dik doğrultuda düzenlenmiş gergilerin sabitleme/ankraj plakalarıdır. 

6-Mimar Koray Gümüş Zaman Gazetesi’ne verdiği bir mülakatta Ağa Camii’nin dışarıdan bakıldığında yapının üzerindeki çok katmanlı tarihsel dönemlerin izlerini taşıyan müdahalelerin kazınarak homojen bir hale dönüştürüldüğü ve camiinin 2013 model bir bina olduğunu söylüyor… Bu hususta sizin kanaatleriniz nelerdir?

Kesinlikle katılmıyorum, daha doğrusu yapının tarihi ve hasar durumu hakkında hiç bir bilgisi olmayan insanların fikir belirtmesini gereksiz buluyorum. Yoldan geçerken bakılınca tonozların göçmenin eşiğinde olduğu görülemez. Dahası, bu restorasyon, kurullarca da onanmış bir restorasyon projesi kapsamında ve bir bilim heyetinin gözetiminde yapıldı. Yapılan, bu emeğe saygısızlıktır. 

7-Camiinin eski fotoğraflarına baktığımıza tonozlarda ciddi çatlak ve yarıklar olduğunu görüyoruz. Bunlar nasıl tamir edildi? Yapılan işlem bilimsel açıdan doğru mudur?

Bu sorunun yanıtı 3.soruda var. Yapılan müdahale bilimsel açıdan doğrudur. Daha iyi bir yöntem bulunduğunda yapılan müdahale bir gün içinde kaldırılabilecek kadar basittir. 

8-Camiinin eski fotoğraflarına baktığımızda kolonların daha büyük ve heybetli olduğu görülüyor. Şu anki durumda kolonların ince ve narin olduğunu görüyoruz. Bu camiinin statiği açısından tehlike oluşturur mu?

Hayır oluşturmaz. Camide mihrap cephesine yakın tuğla ayakların üzerinde kalınlığı 20cm~25cm’ye varan çok az donatılı kalitesiz betonla oluşturulmuş betonarme mantolar bulunmaktaydı. Bu tabaka tamamen alınarak yerine çelik köşebentler ve etriye gibi çalışan ön gerilmeli çubuklarla oluşturulmuş çelik manto konuldu. Çelik manto, tuğla ayağın üst kotlarında kapatılmayarak görünür halde bırakıldı.

9-Sizce restorasyonla yeniden inşa projeleri arasında nasıl bir denge sağlanmalıdır? Bu denge Ağa Camii örneğinde nasıl korunmuştur?

Ağa camide tapılan işin adı “restorasyon” olup yapıda korunması gereken ya da korunabilecek tüm öğeler korunmuştur. Yeniden yapım ise, laftan da anlaşılacağı üzere “yeniden yapım”dır.  Bu iki kavramı karıştıranların eleştirisine kulak asmamak gerekir. 

10-“Ağa Camii 16. Yüzyıla ait anonim bir yapı hüviyetine dönüşmüştür” iddiası hakkında neler söylemek istersiniz?

Cami gerektiği şekilde restore edilmiş ve güçlendirilmiştir. Gerisi boş laftır…

Beyoğlu Hüseyin Ağa Camii Basın Bülteni

Hüseyin Ağa Camii Kuzey Cephesi HÜSEYİN AĞA CAMİ-BEYOĞLU/İSTANBUL

nda Galatasaray ncaya rultusunda tespit edilen 3
l, II. Dönemi 1834, III. leri, smen de olsa stanbul Kültür
ndan 14.08.2012 tarih ve 2643 nolu karar ile r. Restorasyon sürecinde; duvarlarda ortaya özgün tir.

Restorasyon  çalışmalarının en önemli uygulaması yapıdaki güçlendirmeler olmuştur. İTÜ Döner Sermaye İşletmeleri Yönetmeliği Uyarınca Mi-2011-159 No.lu Proje Kapsamında ; İTÜ Mimarlık fakültesinden Prof.Dr.Feridun ÇILI ve  Prof.Dr.Oğuz Cem ÇELİK tarafından yapının taşıyıcı sistem durumu, çatlaklar ve  çözümleri ile ilgili  rapor hazırlanmış, ilk  uygulama çatlak onarımı olmuştur. Danışmanlar ve kontrol teşkilatı denetiminde  çatlak içleri su veya hava jeti ile temizlenmiş ve çatlak onarım müdahalesi enjeksiyon  yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Yapının tonozları ve duvarlarındaki tüm  çatlak oluşumları gelecekte karşılaşabileceği açılma zorlanmalarına karşı paslanmaz  çelik gergilerle güçlendirilmiştir. Bu müdahaleler dışında tonozlardan gelen  yükün duvarları açmaması ve binanın duvarların çerçeve sistemi içinde çalışması amacı ile saçak silme kotunda çelik hatıl yapılmıştır. Sütunlarda paslanmaz  çelik elemanlarla çemberleme yapılmıştır. Minare, eski fotoğraf belgeleri  dikkate alınarak belli bir kota kadar sökülmüş ve tekrar küfegi taş ile  örülmüştür. Yapıda yapılan tüm güçlendirmelerden sonra ahşap strüktürlü asma  çatı yeniden yapılmıştır. Cami içerisindeki tüm kalem işleri özgününe uygun  olarak yeniden yapılmıştır. Minber ve vaaz kürsüsü 19. Yüzyıl cami örneklerinin  analizleri yapılarak yeniden yapılmıştır.Kadınlar mahfili betonarme zemin  döşemesi alınarak özgününe uygun olarak ahşap kiriş sistemde yapılmıştır.
Pencereler projesine uygun olarak çift kanatlı olarak, cami içerisindeki  merdiven kaplamaları, korkulukları projesine uygun olarak imal edilmiştir. Cami  avlusu Marmara mermerinden yapılmıştır. Doğu bahçe duvarı önüne üst katta abdestlikler,  bodrum katında tuvalet birimleri yapılmıştır. Mevcut müştemilat binalarının
onarımları yapılarak yenilenmiştir. Avlu duvarları özgün horasan harç ile  sıvanmış, duvarlar üzerine küfegi taştan harpuşta yapılmıştır. Son cemaatteki  yüksek sivri kemerli pencereleri, mihrap cephesindeki yuvarlak penceresi,
minaresi ile 19.yüzyıl cami mimarisine uygun olarak restorasyonu bilimsel  yöntemler ve kararlar doğrultusunda Bilim Kurulu kontrollüğünde belgelere  dayandırılarak gerçekleştirilen Hüseyin Ağa Cami Beyoğlu’ nun Osmanlı dönemine  ait yüzü olmaya devam edecektir.

————————————————————

HÜSEYİN AĞA CAMİİNİN RESTORASYONU VAKIFLAR BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ DENETİMİNDE, DEMİRÖREN AİLESİ SPONSORLUĞUNDA, TAKSİM  YAPI TARAFINDAN YAPILMIŞTIR.

 

Sevilay Uludağ: Restorasyon medeniyetin yeni nesle aktarılmasıdır

Sevilay Uludağ: Restorasyon medeniyetin yeni nesle aktarılmasıdır

Mimar Sevilay Uludağ ve eşi Mimar Erhan Uludağ

Edirne’den Afyon’a; İzmir’den Manisa’ya oradan da Balkanlar’daki Osmanlı eserlerine varıncaya kadar yüzlerce tarihi eserin restorasyonunu gerçekleştiren Mimar Sevilay Uludağ ile tarihi eser restorasyonu üzerine konuştuk

İbrahim Ethem Gören/ Dünya Bülteni

Yüksek mimar Sevilay Uludağ, mimar eşi Erhan Uludağ ile birlikte 10 yıldır tarihi eser restorasyonu üzerine çalışıyor…

Selimiye Dar’ul Kurra Medresesi, Manisa Zeynelzade Kütüphanesi, Kasımpaşa Mevlevihanesi, Afyon Arapmescit Camii ve Fatih Aşık Paşa Camii gibi asırlık geçmişi bulunan sivil ve dini mimari eserlerini restore eden Sevilay Uludağ, şu sıralar Makedonya Radanya Camii ile Manastır İshak Paşa Camii’nin restorasyonuyla meşgul.

Sevilay Uludağ medrese, cami, mescid, türbe, hazire, imarethane, sebil, sıbyan mektebi, Mevlevihane ve kütüphane gibi Osmanlı medeniyetinden günümüz Türkiyesine miras kalan tarihi eserleri, abide binaları aslına uygun bir keyfiyette restore ediyor…

Edirne’den Afyon’a; İzmir’den Manisa’ya oradan da Balkanlar’daki Osmanlı eserlerine varıncaya kadar yüzlerce tarihi eserin restorasyonunu gerçekleştiren Mimar Sevilay Uludağ ile tarihi eser restorasyonu üzerine konuştuk…

İbrahim Ethem Gören: Tarihî eser restorasyonuna nasıl başladınız?

Sevilay Uludağ: Meslek yüksek okulunda restorasyon bölümünü  okurken uygulamanın içersinde hemen bulunmak istememden dolayı okuldan arta kalan  zamanlarımda çalışmaya  başladım ve böylelikle restorasyon uygulamalarıma ilk adımlarımı atmış oldum.

Bu hizmete restorasyon alandaki eksiklikleri müşahede ederek, medeniyet, tarih ve kültür bilincini proje ile hayata geçirmek amacıyla başladık.

Geride kalan 10 yılda İstanbul başta olmak üzere memleketimizin pek çok yerinde eski eser restorasyon projelerine imza attık.

Evvelemirde cami, mescit, medrese, tekke, çeşme, türbe, gibi vakıf medeniyeti mahreçli eserlerin yayında havagazı fabrikası, un fabrikası, konut gibi sivil mimari olmak üzere 100’ün üzerinde eserin rölöve, restitüsyon ve restorasyon projelerini hazırladık. Aralarında pîrimiz Mimar Sinan’ın da birçok eserinin olduğu bu yapıların uygulama projelerini de hayata geçirdik.

Bu alanda neler yapıyorsunuz?

Taşınmaz kültür varlıklarının konservasyonu ve restorasyonunu yapıyoruz.

Hâlihazırda Kazlıçeşme’deki Fatih Camii, Mesnevihane Camii, Çorlu Fatih Camii, Osmanlı Camii ve Kariye Müzesi gibi tarihi eserler başta olmak üzere muhtelif çeşme ve sebil restorasyonlarını geçekleştiriyoruz.

Balkanlardaki Osmanlı eserleriyle de ilgilendiğinizi biliyorum…

Evet, ilgileniyoruz… Balkanlar, eski Osmanlı toprağı… Evlad-ı Fatihan’ın memleketlerinde yüzlerce Osmanlı eseri var… Balkan coğrafyasıyla özel olarak ilgileniyoruz. Oralar yıllarca ihmal edilmiş… Bunca ihmale rağmen Balkanlarda yaşayan akrabalarımız medeniyetiyle bağlarını sımsıkı muhafaza etmiş… Bahsettiğim medeniyet bağında camilerin, tekkelerin, Osmanlı mezarlarının ayrı bir yer ve önemi var. Bu bağlamda şu anda Makedonya’da ve Arnavutluk’ta bulunan dört Osmanlı camiinin restorasyonunu gerçekleştiriyoruz.

Kazlışeçme’deki Fatih Sultan Mehmed Camii’ni restore ettiğinizi söylediniz… Bu cami, İstanbul ve tarihimiz için ne ifade ediyor?

Fatih Sultan Mehmed’in banisi olduğu Fatih Camii, İstanbul’un en eski İslam ibadethanelerinden biridir… İstanbul’un Fatihi  “haricisur”da yerleşimin teşvik edilmesini teşvik babında bu kutlu mescidi inşa ettirmiştir.

6 asırlık cami pek çok kez onarılmış olmalı…

Doğrudur… Camii günümüze gelene kadar birçok kere onarım geçirmiştir. Caminin cümle kapısının üzerinde II. Mahmud’un tuğrasının olması yapının bu dönemde esaslı bir onarım geçirdiğinin bir göstergesidir. Fatih Camii sırasıyla 1814, 1954 ve son olarak da 1983 yıllarında kapsamlı bir onarım geçirmiştir.

Camiinin mimari üslubu ve iç tezyinat unsurları hakkında bilgi verir misiniz?

Cami 13,80×10,70 cm. ölçülerinde, kareye yakın, dikdörtgen plan şemasında olup oldukça sade bir görünüm arz eder. Son cemaat yeri 1950 yılında betonarme olarak yapılmıştır. Caminin kuzey doğusunda kare kaideli ve kesme taş ile inşa edilen bir minaresi vardır ki minare özgün şeklini korumaktadır. Kâgir olan yapı dört yöne meyilli ve üzeri kiremit örtülü bir çatı ile kapatılmıştır.

Mescidin tam karşısında semte adını veren Kazlı Çeşme ile Fatih’in Sakabaşısı Ali Ağa’nın türbesi yer almaktadır. Mihrab sade bir niş şeklindedir, minber ise ahşap olup yenidir. Tavan ahşap çıtalarla düzenlenmiş olup ampir üslupta motiflerle süslenmiştir.

Tarihi eser restorasyonu deyince ne anlamalıyız?

Kısaca, medeniyetin, tarihin, kültürün yaşatılmasını ve nesillere aktarılmasını sağlamayı… Eserler, ancak gerektiğinde, özellikleri muhafaza edilerek tamir ve bakımdan geçerse nesilden nesile aktarılabilir…

Restorasyon projelerinde dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir?

İşin uzmanlarıyla çalışmak. Çok kapsamlı araştırma yapmak. Uygulama yapılacak yapının benzerlerini incelemek, dönem ve üslubunu çok iyi anlamak projenin olmazsa olmazlarındandır.

En önemli hususlardan biri de çalışma ekibidir. Tarihi eser restorasyonu bizatihi ekip işidir. Araştırma safhasından, çizim safhasına kadar teknik desteğe ihtiyaç duyar. Konusunun uzmanı kişilerin özveri ve aşk ile yapması gereken bir faaliyettir.

Eski eser restorasyonu sırf kâr için yapılabilir mi?

Hayır…  Medeniyetimize ait kadim eserlerin aslına uygun olarak yenilenmesi kesinlikle ticari faaliyet olarak görülmemesi gereken bir hizmettir. Para bahis mevzuu olmayacak mı? Tabii ki olacak ama her zaman ikinci planda kalacak. Restorasyon işinde kullanılan malzemeden işçi ve usta seçimine kadar dikkatli davranmak lazımdır.

Kullanılan malzemenin mevcut yapı ile uyumu, işçilik kalitesi, keyfi uygulamalar ve daha fazla kâr elde etmek amacıyla özensiz iş yapma ve imitasyon uygulamalar sıkça rastlanılan hatalardır.

Hatasız bir restorasyon projesi düşünmek mümkün mü?

Çok zor…  Gerçi proje hatasız olsa da uygulamada mutlaka bazı sorunlarla karşılaşılır. Bir de eski malzemeyle yeni malzemenin uyumu var ki bunu sağlamak oldukça güçtür.

Bir tarihî eserin aslına uygun bir şekilde restore edilme sürecinin nasıl olması gerektiğine dair tecrübelerinizi paylaşır mısınız?

Çok iyi araştırma yapılarak hazırlanacak restitüsyon ve restorasyon projelerinin ehil ellerde uygulanması gerekmektedir. Süreç yapının rölövesinin alınmasıyla başlar. Bunu restitüsyon ve restorasyon projelerinin hazırlanması ve Koruma Kurullarının onayının alınması izler. Daha sonra restorasyon projesinin uyulama safhası gelir. Yapının malzeme analizlerinin, zemin etüdünün yapılması gerekir. Malzeme analizi, yapıda kullanılacak malzemenin özgün malzemeyle uyumunun sağlanması açısından, zemin etüdü ise yapının strüktürel sorunlarının giderilmesi için oldukça önemlidir. Bunu işin ehli ustalarla çalışmak takip eder.

Asırları geride bırakan Sultanahmet Camii dimdik ayakta dururken Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii 40’ncı yılını göremeden yıkıldı… Cumhuriyet döneminde inşa edilen kimi dini ya da sivil mimari eserlerinin bir insan ömrü kadar ayakta kalmakta zorlanmasını neye bağlamamız gerekir?

Yapıda kullanılan malzemelerin burada etkili olduğu görülmektedir. Anıtsal yapıların malzemesi  taş, tuğla ve Horasan sıva olması ve bu malzemelerin dayanıklılığının, kimyasal malzemelerin dayanıklılığından fazla olmasına bağlanabilir.

Eski eser restorasyonu alanında ülkemiz ne durumda? Kadim camilerimizden medreselerimize; oradan, mezar kitabelerinden çeşmelere kadar tarihimize yeterince sahip çıkabiliyor muyuz?

Büyük camiler ve anıtsal yapılarla ilgili özellikle 2006-2010 yılları arasında çok kapsamlı bir faaliyet gerçekleştirilmiştir. Onarım gerektiren büyük yapıların tamamına yakının projeleri hazırlanmış olup onarımlarına da başlanılmıştır. İstanbul’daki anıtsal camilerin büyük bir bölümünün onarımları gerçekleştirilerek ibadete de açılmış durumdadır.

Medrese, çeşme, hazire, türbe vs. gibi yapıların onarılmasında başta Vakıflar Genel Müdürlüğü olmak üzere il ve ilçe belediyelerinin de gereken ilgiyi gösterdiği söylenebilir.

Tarihi eser restorasyonlarında yeterli araştırma yapılıyor mu? Eser bazında bilim kurulu göreve davet ediliyor mu?

Tarihi eser restorasyonlarının gerçekleşebilmesi için; o eserlerin mevcut durumu yani rölövesi, yapının ham hali, yani ilk yapıldığı andaki durumu veya nitelikli eklemelerini içeren durumunu gösteren ve kapsamlı bir araştırma gerektiren  restitüsyon projesi hazırlanması gerekmektedir.

Bu projeler ve genellikle de restitüsyon projeleri doğrultusunda hazırlanan restorasyon projelerinin Bölge Koruma Kurullarınca uygun bulunmasından sonra uygulamaya geçiliyor. Anıtsal yapıların uygulama projelerinin onayında genellikle bölge kurul kararıyla bilim kurulları oluşturulması isteniyor.

Restorasyon müteahhit işi mi? Müteahhitler inşaattan mutlaka anlar ama aynı şey, tarihi eser restorasyonu için söylenebilir mi? Tarihî eser restorasyonu yapan, bu alanda ihale kazanan firmalarda işin uzmanları çalışıyor mu?

Tarihi eser uzmanı bulundurmayan firmaların bu tür ihalelere girmesi son yıllarda neredeyse imkansız hale getirilmiştir. Hatta anıtsal yapıların restorasyonunda farklı meslek uzmanlarından oluşan bilim kurulları oluşturulmaktadır. Bu onarımlar oluşturulan bilim kurulların denetiminde gerçekleştirilmektedir.

Tarihi eserler, ihaleyi alan firmaların ustalarının, mühendislerinin insafına mı bırakılıyor? Bu alanda yeteri kadar denetim yapılıyor mu?

Böyle bir durum söz konusu olamaz. Olmamalıdır. Birkaç kötü örnek çıkabilir. Ama bunlar genelin denetimsiz olduğu anlamına gelmemelidir. Tarihi eserlerin restorasyonu hazırlanmış ve Koruma Kurullarınca uygun bulunan uygulama projeleri kapsamında  müellif mimar ya da konu kamu veya  vakıfsa bölge müdürlükleri denetiminde yapılıyor. Proje dışında yapılan uygulamalar ise meslekten mene varacak cezaları gerektirdiğinden, onaylı projelerin dışında keyfî uygulamaların yapılması güçleşiyor. Denetim konusunda bizim yaptığımız işler üzerinden konuşabilirim ancak. Onlarda da oldukça sıkı denetim yapılmıştır.

Türkiye’de tarihi eser restorasyonu alanında yetişmiş iş gücü sayısı, restorasyon uzmanı sayısı yeterli mi?

Tarihi eser sayısıyla kıyaslarsak nitelikli eleman ve yetişmiş iş gücü kesinlikle yeterli olmadığını düşünüyorum.

Tarihi eser restorasyonunda kullanacağınız malzemeleri nasıl/nereden temin ediyorsunuz? Sanatkâr dedelerimizin klasik mimaride el altında bulundurdukları, evvelemirde akla gelen Horasan sıva gibi malzemeleri nasıl temin ediyorsunuz?

İş ve hizmetin mahiyetine göre çalışıyoruz. Bir abidevi eserde Horasan sıva gerekliyse bunu mutlaka temin ediyoruz. Horasan sıvanın yapımında gerekli olan dört malzemeyi de Manisa ve Aydin illerimizden  getirtiyoruz.

Restorasyonda “Olmayana ergi” yöntemi geçerli midir? Rumelihisarı’nda, Şehitlik Dergâhı’nda herkesin gözü önünde Rumelihisarı’nın silueti bozuldu? Üzerinde en az 100 yıldır hiçbir eski ve yeni binanın bulunmadığı bilinen 14 dönümlük bir alanda “Tarihi Eser, Müze ve Sosyal Tesisler Restorasyonu” ruhsatıyla sıfırdan betonarme yapılar, restoranlar, havuzlar, binalar inşa edildi? Restorasyonun sınırları yok mudur?

Restorasyonun tabii ki sınırları vardır… Proje kapsamında olmayan hiçbir şey yapılamaz, yapılmamalıdır. Bir mekânda tarihi eser ya vardır ya da yoktur. Mezkûr bölgede önceki dönemlerde tarihi bir eser yoksa oraya normal şartlar altında “sonradan” gece kondu mantığıyla “tarihi eser kondu” yapılamaz/yapılmamalıdır. Bu noktada görev kontrolörlere ve haliyle Boğaziçi İmar Müdürlüğü’ne düşmektedir…

Son olarak tarihi eser restorasyonu üzerine neler söylemek istersiniz?

Eserlerimiz geçmişimizi anlamamız, yaşanmışları ve geçmişteki birikimleri, tarihi sosyal hayatı kısacası geçmişte ne varsa tamamen yalan söylemeden yorum katmadan anlatan  tek şahitlerdir. Bunları ne kadar uzun yaşatırsak ve esere yalan konuşturmazsak  o kadar çok nesle aktarılmış olur.

İlginiz için teşekkür ederim.

Asıl ben teşekkür ederim İbrahim Bey.

Kaynak: Dünya Bülteni