Erhan Uludağ tarafından yazılmış tüm yazılar

MUHAMMES

MUHAMMES

 

İştiyâkı, böyle mahcûr olmayınca bilmedim

Kadr-i vasl-ı yâri ben dûr olmayınca bilmedim

Neşve-i didârı, mestûr olmayınca bilmedim

Câm-ı aşkı sâfi billûr olmayınca bilmedim

Zevk-i Hakk’ı zikr-i mezkûr (1) olmayınca bilmedim.

 

Kays’ı hayrân, Leylâ’yı giryân eden aşk âteşi

Güllerin bağrın yakıp elvân eden aşk âteşi

Bülbülü ol nâr ile sûzan eden aşk âteşi

Mahvedip pervâneyi püry.n eden aşk âteşi

Cezbe-i zikr ile tennûr olmayınca bilmedim.

 

Ceyş-i nefse gâlib u mansûr-i Yezdân olmayı

Tâc-ı fakr ile serefrâz-ı cihânbân olmayı

Mülk-i tende hükm eder bir özge sultân olmayı

Şehr-i dilde câlis-i taht-ı Süleym.n olmayı

Yok olup bu varlığım mûr olmayınca bilmedim.

 

Tâlib-i dildâr olup durdum der-i dîvânda

Feyz-i Mevlâ vâsıl oldu mecma-i irfanda

Sendendir gâfil, ararsın sen seni yabanda

Aradım envâr-ı lâhûtu dil ü vicdânda

Kayd-ı nâsût aradan dûr olmayınca bilmedim.

 

Bâyezid’in cezbesinde “celle şâni” remzini x

Zât-ı Ahmed’den tecellî “men reânî” (2) remzini

“İz remeyte” (3) nass-i pâkîze (4) meânî remzini

Rü’yeti dîdâr-ı Hak’dan “len terâni” (5) remzini

Cism-i (6) zârım aşk ile Tûr olmayınca bilmedim.

 

Sa’y-u gayret eyleyip anla şerîat sırrını

Bab-i Hayder’den duhûl et, bil inâbet sırrını

Ârif-i remz-i fenâ ol, gör tarîkat sırrını

Kisve-i Âl-i Aba, Enver (6) hakîkat sırrını

Vuslat-ı mürşidle mesrûr olmayınca bilmedim.

 

Mustafa Enver Hazretleri

D.1243 H.- 1827 M.

V.1289 H.- 1872 M.


(1) daim

(2) “men reânî” : Beni gören, “Beni rüyada gören gerçekte görmüş olur” Hadis-i Şerîf’e atfen (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafa-II-250)

(3) “İz remeyte” : Attığın zaman, “Attığın zaman da (Habibim) ancak biz attık) El-Enfal sûresi Âyet 17.

(4) pakinde

(5) “len terâni” : Göremezsin, “Beni kat’iyen göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni g.rürsün” El-A’raf suresi Âyet 143.

(6) çeşm-i

SÖZLÜK

Arif : Bilgili, irfan sahibi

Bab-ı Haydar : Hz. Ali’nin kapısı

Buryân, pûryân : Kebabın bir çeşidi

Câlis : Tahta çıkan, oturan

Câm-ı aşk : Aşk şarabının kadehi

Cihân-bân : Cihanın bekçisi, hükümdarı

Ceyş : Asker, ordu

Celle şâni : Şânı yüce

Dûr : Uzak

Dîdâr : Yüz, çehre

Dil : Gönül, kalp

Duhûl : İçeri girme

Elvân : Renkler

Envar : Nurlar

Feyz-i Mevlâ : Mevlâ’nın verdiği ilim, taşma, çoğalma

Fenâ : Yokluk, yok olma

İştiyak : İstek, arzu

İnâbet : Tövbekar olup Hak yoluna dönme, bir mürşide bağlanma

İrfan : Bilme, anlama, ilahi bir feyzle kainatın sırrını bilme.

Kays : Mecnun’un adı

Kayd-ı nâsut : İnsanlık kaydı

“len terâni” : Beni göremezsin

Lâhut : ULviyet alemi

Mahcûr (mehcûr) : Terk olunmuş, unutulmuş

Mestûr : örtülü, kapalı, gizli

Mansûr : Galip, muzaffer

Mûr : Karınca

“men reânî” : Beni gören

Meânî : Manalar

Mecmâ : Toplanma, cem olma

Mesrûr : Memnun, muradına ermiş

Neşve : Neş’e

Nâs : Halk, insanlık

Nass : Açıklık, kat’ilik, delîli Kur’an’da bulunan

Rü’yet : Görme

Sûzan : Yakan, yakıcı

Tûr : Tur dağı, Tûr-ı Sina

Tennûr : Fırın, tandır

Vasl : Ulaşma, vasıl olma, kavuşma

 

PDF Dosyası olarak indirebilirsiniz: Muhammes

Hasret burcunda bir Osmanlı eseri: Manastır İshak Çelebi Camii

Hasret burcunda bir Osmanlı eseri: Manastır İshak Çelebi Camii
Hasret burcunda bir Osmanlı eseri: Manastır İshak Çelebi Camii

16’ıncı yüzyılda inşa edilen İshak Çelebi Camii tekrar cemaatine kavuşuyor.

İbrahim Ethem Gören/ Dünya Bülteni

Manastır İshak Çelebi Camii, Osmanlı Cihan Devleti’nin Balkanlar’da inşa ettiği en büyük camilerden biri. 16’ncı yüzyıl Osmanlı mimarisinin tipik özelliklerini taşıyan cami, TİKA’nın desteğiyle restore edildi.

Kadim eser, Osmanlı padişahları tarafından da zaman zaman ziyaret edilen kadim esere Sultan Reşad’ın gubari hat çeşidiyle bir levhayı bizzat astığı ve Sultan Abdülhamid Han’ın camii dört defa ziyaret ettiği bilinmektedir.

Restorasyon uzmanı Erhan Uludağ ile Manastır İshak Çelebi Camii’nin restorasyonu özelinde bir mülakat yaptık.

İbrahim Ethem Gören: Erhan Bey, evvelemirde camiinin banisi İshak Çelebi’den bahseder misiniz? Hakkında ne tür bilgiler mevcut?

Erhan Uludağ: Külliyenin kurucusu ve aynı zamanda şimdi harabe halindeki İshak Fakih Camii’nin de banisi olan İshak Fakih’in oğlu İshak Çelebi’dir. İshak Çelebi önce Manastır, daha sonra Selanik kadısıdır.

Camiinin inşası hangi zaman dilimine tarihleniyor? Bir tarih kitabesi var mı?

Giriş kapısı üzerinde yer alan dört satır halindeki Sülüs karakterle yazılmış Arapça inşa kitabesine cami, II. Bayezid devrinde, H. 912/ M. 1506 yılında, İsa Fakih’in oğlu İshak Çelebi tarafından yaptırılmıştır.

Osmanlı döneminde şehir merkezlerindeki camiler umumiyetle külliye şeklinde inşa ediliyordu. Bu bağlamda İshak Çelebi Külliyesi’nden geriye neler kalmış?

Maalesef sadece cami kalmıştır.

BALKANLARDAKİ EN BÜYÜK OSMANLI ESERLERİNDEN BİRİ

Osmanlı asırlarında külliyenin gederleri nasıl karşılanmış. Bir vakıf, vakfiye söz konusu mu?

Vakfiyenin tamamı elimizde değildir, kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Ancak vakıf eserlerinin tekrardan vakıf hizmetine alınabilmesi için Makedonya İslam Birliği ve Manastır özelinde de Manastır Müftülüğü gayret sarf etmektedir.

Camiinin teknik özelliklerinden bahseder misiniz?

Cami, içten içe 14.60 mx14.60 m. ebatlarında kare planlı harim kısmı ile kuzey cephesine bitişik konumlanmış 10.50 m.x 27.30 m. ebatlarında dikdörtgen planlı son cemaat bölümünden oluşmaktadır.

Son cemaat bölümünün harim duvarı hizasındaki ilk bölümü 3 adet kubbe ile örtülürken diğer kısımları kırma çatı ile geçilmiştir. Kagir sistemde yapılan caminin son cemaat kubbeleri geç dönemde ahşap olarak yapılmıştır. Uygulamada son cemaat kubbeleri özgününe uygun olarak tuğladan, kagir sistemden yeniden yapılmıştır. Kubbeleri taşıyan özgün mermer sütunlardan bir tanesi günümüze ulaşabilmiş, diğerleri kubbeler ahşap olarak yapıldığı geç dönemde ahşaptan yapılmıştır. Proje kapsamında bu sütunlarda özgün sütun özelliğine göre mermerden yapılmıştır.

Harim cepheleri almaşık örgü sistemine sahiptir. Bir sıra kaba yonu veya moloz taş, 3 sıra tuğla taştan düzenlenmiştir. Taş sırası düşey aralarında da dik yönde tuğlalarda yerleştirilmiştir. Minare kürsü ve pabucu da kaba yonu taş ve tuğla hatıl sırasından yapılmıştır. Gövde ve petek kısmı da kesme taştır. Minare şerefe altı stalaktitli olup estetik bir görünüşe sahiptir. Son cemaat bölümü 19. yüzyılda kapatıldığından cepheleri o dönemin mimarisine uygun olarak sıvalıdır.

Cami geride kalan asırlarda restorasyondan geçmiş mi?

Cami’nin, inşa edildiği zamandan bugüne pek çok kez onarım gördüğü hem yapının mimari ve hem de bezeme özelliklerinden anlaşılmaktadır. Özellikle son cemaat yerine yapılan ilave bölümler ile iç duvar ve kubbe yüzeylerinde bulunan kalemişi bezemelerdeki üslup-renk farklılıkları, onarıma ilişkin en somut veriler arasındadır. Eldeki bilgilerden hareketle Cami’nin, 1890, 1910-1911, 1959, 1963, 1980, 2003, 2005, 2014 yıllarında müdahale gördüğü ve bazı kısımlarının elden geçirildiği düşünülmektedir. Ancak, bu onarımlarda yapının hangi kısımlarının onarıldığı/yenilendiği konusunda arşivlerde yeterli bilgi-belge bulunmamaktadır. Ancak, son cemaat mahalline ilave yapıldığı, kadınlar mahfilinin düzenlendiği, minarenin onarıldığı, kalemişi bezemelerin bakım ve onarımlarının yapıldığı araştırmalar sonucunda saptanmıştır.

BALKAN HARBİ YILLARINDA MEZAR KİTABELERİ KALDIRIM TAŞI OLARAK KULLANILMIŞTIR

Siz restorasyona başladığınızda tarihi ibadethanenin genel görüntüsü nasıldı?

Maalesef cami bakımsız ve kötü durumda idi. Harimde ve son cemaat duvarlarında çok ciddi rutubet sorunu vardı. Harim ana kubbede 1. Dünya Savaşı’nda düşen havan topunun geldiği bölüm hasarlı bir şekilde idi. Harim minber, mihrap, vaiz kürsüsü, pencere kepenkleri yağlı boya ile özgün olmayan şeklide boyalı idi. Harimin kadınlar mahfili ahşapları kötü durumda idi. Harim cepheleri boyalı idi ve çoğu dökülmüştü. Harim pencere doğramaları çürümüştü ve kötü durumda idi. Son cemaat sağ ve sol cephelerdeki kadınlar mahfili kısımları yerinde değildi. Son cemaat yeri çatı karkasında ciddi sehim oluşmuştu, çatı örtüsü kötü durumda idi. Son cemaat kuzey duvarı kalemişlerinin büyük bir bölümü boya ile kapatılmıştı. Son cemaat pencere ve kapı doğramaları çürümüştü ve kötü durumda idi. Son cemaat ve harime ekli gasilhanenin bulunduğu ek bina yapının mimari karakterini bozmakta idi. En acısı da hazire taşlarının sökülerek yapı çevresinde kaldırım taşı olarak kullanılmış olması idi.

MANASTIR HALKI CAMİİNİN BİR AN ÖNCE İBADETE AÇILMASINI BEKLİYOR

Restorasyona Manastırlılar ne türden tepkiler verdi?

Restorasyon sonrasında camimizin görkemi ve ihtişamı kat ve kat artmış; Manastırlılar da bu güzellik karşısında tebriklerini, mutluluklarını ifade etmişlerdir ve etmektedirler. Bir an evvel ibadete açılmasını istemektedirler.

Camide yaptığınız hizmetleriniz hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Camide statik ve mimari uygulamalarımız olmuştur. Taşıyıcı sistem olarak yapı cephelerinde belli kotlarda karbon çubuk uygulaması yapılmıştır. Harim ana kubbesinde eteklerden başlamak üzere belli bir kota kadar karbon elyaf uygulaması yapılmıştır. Son cemaat kuzey cephesi ile kasnak duvarlarındaki çatlaklara dikiş atılmış ve enjeksiyon uygulaması yapılmıştır.

Mimari olarak ise özgün olmayan ahşap karkaslı son cemaat kubbe ve sütunlar sökülmüş, yerine özgününe uygun malzeme ve yapım tekniğine göre yeniden yapılmıştır. Sütunlar mermer, kubbeler tuğladan yapılmıştır. Son cemaati örten kırma çatı ahşap karkası, çatı örtüsü, tavan kaplaması yeni yapılmıştır. Son cemaatteki iki adet ahşap kadınlar mahfili, ahşap döşemesi, üç adet giriş kapısı özgününe uygun olarak yapılmıştır. Cephe sıvaları, kırık olan taş pencere söveleri özgün malzeme özelliklerine göre yapılmıştır. Son cemaat ve harimdeki özgün olmayan ve kötü durumdaki tüm pencereler özgününe uygun olarak yenilenmiştir. Harimdeki kadınlar mahfili öncelikle boya raspası yapılmış,çürüyen ahşap korkuluk, ahşap döşeme karkasları, küpeşte ve tavan kaplamları sökülmüş, yerine özgün detayına uygun olarak tamamlamalar yapılmıştır.

Harim özgün olmayan döşemesi sökülerek 1. sınıf çam malzemeden ahşap döşeme yapılmıştır. 16. yüzyıldan günümüze ulaşan ceviz ağacından yapılmış pencere kepenkleri ile harim ahşap kapısı boya raspası yapılmış, çürüyen bölümleri özgün ahşap malzemesine uygun olarak değiştirilmiş ve korunarak yerine takılmıştır. Minber, vaiz kürsüsü ve mihraptaki özgün olmayan boyalar raspa edilmiş, özgününde varak olan kısımlar tespit edilerek özgününe uygun olarak restorasyonları tamamlanmıştır. Harim ve son cemaat kuzey duvarındaki kalemişleri için itinalı kalemişi raspası yapılmış, özgün dönem tespit edilip projelendirilmiştir. Özgün kalem işi canlandırma dediğimiz yöntemle restore edilmiş, özgününe uygun duruma getirilmiştir.

Camide ısıtma sistemi olarak elektrikli halı kullanılmıştır.

Minarenin şerefe altında bozulan mukarnaslı geçiş onarılmış, yok olan kesme taşlar çürütülerek tümlenmiştir.

Açılış ne zaman?

Sayın Cumhurbaşkanımız “Seçimlerden sonra açarız” demişlerdi ancak şu anki duruma göre resmi açılış ne zaman olur bilmem. Bütün İslam âleminde olduğu gibi Makedonya Müslümanları da Sayın Cumhurbaşkanımıza olan muhabbetlerinden dolayı O’nu hasretle bekliyorlar.

Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

Ecdadın 16. yüzyılda yapmış olduğu ve Balkanların en büyük camilerinden olan İshak Çelebi Caminin restorasyonunu yapmak, gelecek kuşaklara doğru bir restorasyon ile bu eserimizi bırakmak onuru ve gururu içerisinde olduğumuzu belirtmek isterim. Manastır’daki Müslüman kardeşlerimize daha uzun süreler ibadet edebilecekleri bu güzel eseri restore etmekten sevinç duymaktayız. Bu restorasyon ile atalarımızın eseri yüzyıllar boyunca ayakta kalacak ve gelecek kuşaklara aktarılacaktır.

KAYNAK: DÜNYA BÜLTENİ

‘Uzman’ ama Rumelihisarı’nda tarihi esere karşı

'Uzman' ama Rumelihisarı'nda tarihi esere karşı

İstanbul’un fethinden önce yapılan Rumeli Hisarı içindeki caminin aslına uygun olrak yapılmasına İBB’nin ve Vakıflar’ın projelerinde danışman olarak yer alan pek çok mimar ve bilirkişinin ideolojik tercihlerle karşı çıkması tepkilere enden oldu.

İbrahim Ethem Gören/ Dünya Bülteni

“Bu cami, İstanbul’la ilk nişan yapan kumandanın mührüdür. İstanbul’a ilk yapılan İslam mabedidir. Bu anlamlı yapı doğal afetlere karşı durabilmiş ancak beşer-i insanın şerrinden kendini koruyamamıştır.”

Boğazkesen Mescidi’nin; namı diğer Ebu’l-Feth Camii’nin inşa tarihi 560 sene öncesine, Rumelihisarı’nın yapım tarihine kadar uzanır. Akşemseddin’in rahle arkadaşı, Hacı Bayram Veli’nin halifelerinden Seyyid Mahmud Bedrettin ve arkadaşlarının Ermeni duvar ustalarından destek alarak 1452 tarihinde inşa ettikleri Rumelihisarı’nda, İstanbul’un fethi öncesinde bölgede ve hisardaki evlerde yaşamakta olan muhyî dervişlerin ibadet etmesi için cami yapılmıştı. 3 ay gibi kısa bir sürede her biri sanat harikası olan birbirinden âlâ burçlarıyla birlikte yapımı tamamlanan edilen Ortaçağ döneminin en görkemli ve sağlam askeri mimari yapısı olan Rumelihisarı, tüm vurdumduymazlığımıza rağmen altı asırdır Boğaz’ın en mutena yerinde dimdik ayakta duruyor.

Asırlar boyunca Boğazkesen, Ebu’l-Feth, Rumelihisarı Kale Camii ve Cuma Mescidi olarak da isimlendirilerek Hisar’ın içindeki inşa edilen Ebu’l Feth Camii 18’inci yüzyılın ortalarına kadar Rumelihisarı ve bölge halkının hizmetinde bulundu. Bundan yaklaşık 200 yıl önce üzerine bina edildiği Bizans sarnıcının çökmesi sebebiyle yıkılan camiden geriye minaresi kalmıştı…

30 dönümlük bir alana yerleştirilen Rumelihisarı birinci derece tarihi eser hüviyetini haiz. Rumelihisarı’nın içinde ahşaptan inşa edilen mahallede bundan 60 yıl öncesine kadar hayat sürülüyordu. Kaleiçi Mahallesi olarak bilinen tarihi evler 1953’te dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın emriyle kamulaştırılarak “restorasyondan” daha doğrusu “tarih kıyımı”ndan geçirilerek yıkıldı ve hisar böylelikle şimdiki halini aldı.

ANITLAR KURULU CAMİ YERİNE KONSER ALANI İSTEMİŞTİ!

2009 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Anıtlar Kurulu tarihi ibadethaneye yönelik saygısız bir tasarrufta bulunmuştu. İstanbul 3. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, Rumelihisarı’nda tarihi Boğazkesen Mescidi’nin yerinde bulunan platformda konser düzenlenmesine müsaade etmişti. Burada düzenlenen açık hava konserleri tarihi dokuya zarar verdi. Ebu’l-Feth Camii’nin minaresinin çepeçevre kuşatan alana büyükçe bir daire şeklinde konuşlandırılan beton oturma yerleri mihrap, minber ve kürsünün de yer aldığı ibadethanenin tam üzerine yapıldı. Çünkü kale yıkıldığı yerden yapılırdı, Fatih’in, Din-i Mübîn-i İslam’dan aldığı ışığı Bizans’ı işte tam bu noktadan fethetmişti. Ulubatlı’nın mızrağı işte tam bu mahalde Constantiniyye’nin kalbine saplanmıştı!

Fatih’in, Fethin kutlu askerlerinin ve medeniyetimizin değerlerinin neş’et ettiği Ebu’l-Feth Camii özellikle hedef seçilerek tahkir edildi. Ve buna cümle âlem uzun yıllar sessiz kaldı!

Çünkü Kurul, Boğazkesen Mescidi’nin kalıntıları üzerinde sahne kurularak konser verilmesinin, Rumelihisarı’nın toplumsal açıdan tanıtımı ve benimsenmesini sağlamak gibi bir amaca hizmet edeceği kanaatine varmıştı!

Anıtlar Kurulu böylelikle II. Mehmed’i İstanbul’u fethetmezden önce inşaatını başlattığı ve Asitane’nin fetihten sonra bu şehirde yapılan ilk cami olma özelliğini taşıyan Boğazkesen Camii’nin yerinde bulunan platformda sazlı-sözlü eğlencelerin düzenlenmesine onay vermiş oldu.

Hatırlanacağı üzere Sarıyer Belediyesi de Rumelihisarı Şehitlik Dergâhı’nın üzerinde bulunan Nispetiye Caddesi’ni Muhabbet Sokağı (Barlar Sokağı) kapsamında yenileyerek (!) şehitlik arazisinin üzerinde 11 barın açılmasına müsaade etmişti. Tarihe, geçmişimize, medeniyetimize ihanet üzerine ihanet!

TARİHİ CAMİYE KAST EDEN KURUL KARARI’NIN METNİ ŞÖYLE:

Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul 3. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun, 6 Temmuz 2009 tarihli kararında, şu ifadelere yer verildi:
“Rumelihisarı’nda tarihi Boğazkesen Mescidi yerinde bulunan platform ve tiyatro alanının 2009 yılı sonuna kadar haftada maksimum 1 (bir) faaliyet ile sınırlandırılarak ve hiçbir şekilde aşılmamak, izleyici sayısını en fazla 1000 (Bin) ile sınırlamak kaydıyla tiyatro, stand-up, konferans, seminer, oda müziği (klasik müzik ve Türk sanat müziği) gösterileri için; yüksek güçlü ses düzeni kullanılmamak, izleyici hareketlerinden oluşan titreşimi en aza indirgeyecek önlemleri almak, tiyatro alanı dışında burç ve duvarlar üzerinde hiçbir izleyicinin bulundurulmamasına dikkat etmek ve yapıda ve tarihsel kalıntılara zarar verebilecek veya görünüşü engelleyebilecek afiş vb. elemanların kullanılmaması kaydıyla yukarıda belirtilen kültürel faaliyetlerin Rumelihisarı’nın toplumsal açıdan tanıtımı ve benimsenmesini sağlamak amacı ile (sınırlı süre ve izleyici için) gerçekleştirebileceğine (…) karar verildi.”

Bu kararda Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul 3. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Başkanı Binan Can, Kurul üyeleri Yusuf İzzettin Aydın, Semih Halil Emür, Yüksel Sayan, Mustafa Çakır, Şevket Cinbir, Kurul üyesi İstanbul Büyükşehir Belediye Temsilcisi Şule Savaş, Kurul üyesi Boğaziçi İmar Müdürlüğü Temsilcisi Yusuf Koç’un imzası bulunuyor. Bölge Kurulu Müdür Vekili Lalefer Duygan da, Kurul’un aldığı kararı onayladı.

Aynı Kurul, bilahare tarihi mescidin minaresinin, duvar ve sarnıç kalıntılarının mevcut durumları ile muhafaza edilmesine karar verirken, mescit I. grup kültür varlığı olarak tescil etti.

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ RUMELİHİSARI’NDAKİ MESCİDİ İHYA EDİYOR

Kurulun kararının ardından İBB, Rumelihisarı’nda 18’inci yüzyılda yıkılan tarihi mescidin ihya edilmesine yönelik önemli bir projeye imza attı.

Koruma Kurulu’nun onayından geçen proje kapsamında tarihi mescidin yeniden ihya ve inşa edilmesi için 28 Mayıs 2013 tarihinde ruhsat alındı. Ardından da İBB ile İstanbul Kubbe Derneği arasında 6 Eylül 2013’de inşaat sözleşmesi yapıldı. Yapım işini İstanbul Kubbe Derneği üstlenirken, inşaat faaliyetleri geçtiğimiz yıl Haziran ayında başlandı.

Restorasyon projesi kapsamında Rumelihisarı’nda ilk olarak sarnıç duvarları ve derz yapımı tamamlandı. Ardından da sarnıç üzerindeki ahşap döşeme kirişleri yerleştirilerek, sarnıcın üst kotunda yer alan mescit ana duvarlarının inşasına başlandı. Mayıs 2015’te tamamlanması öngörülen mescit için açık hava tiyatrosunun olduğu alan saç levhalarla kapatıldı.

ENTELLER TARİHİ CAMİYE KARŞI!

İBB’nin ve Vakıflar’ın projelerinde danışman olarak yer alan pek çok mimar ve bilirkişi ne hikmetse Ebu’l-Feth Camii’ne karşı çıkıyor. Aynı çevreler Nafi Baba Tekkesi’nin 15 dönümlük mandıra arazisi üzerine Tarihi Eser ve Müze Restorasyon ruhsatıyla yapılmakta olan devasa Köşk’e hoşgörüyle yaklaşarak ses çıkarmamışlardı! Enteller, Fatih’in ve İstanbul’un fethinin hatırası olan tarihi mescidin yeniden imarına karşı, lakin, Ahmet Nazif Zorlu’nun Nafi Baba Tekkesi’nin 15 dönümlük mandıra arazisinin üzerine inşa ettiği devasa köşkü görmezden geldi!

Ebu’l-Feth Camii’in restorasyonunu “Rumelihisarı’nın konser ve sanatsal etkinliklerle talep gören, gezilip görülmesi gereken bir mekâna dönüşmesini gerekir” sözleriyle eleştiren mimar Sinan Genim, Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’daki ikametgâhı olan Vahdettin Köşkü’ne imzasını atmış. İBB’nin desteğiyle temel taşları üzerinden yerinden imar ve inşa edilen Okçular Tekkesi’nin de mimarı olan Sinan Genim. Ebu’l-Feth Camii’ne muhalefet eden Sinan Usta’nın İBB’den aldığı ihaleleri görünce akıllara çayın taşıyla çayın kuşunun vurulması hikâyesi geliyor!

İSTANBUL’DA CAMİ YAPMAK ZOR ZANAAT

İstanbul’da cami yapmak ve tarihi camileri restore etmek zor zanaat! Ne demek istediğimi bihakkın kavrayabilmek için İstanbul’da tarih kıyımına sahne olan bir camiinin ihyasına talip olmak; yani Hoca Nasreddin’in deyimiyle “Ağaçtan düşmek” gerekli. Bir mesal verelim. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün yapımı sırasında bağlantı yollarında kalan Uçaksavar Camii 1985 yılında yıkılmış. Belediye, yıkılan camiye bedel olarak bölgede üç buçuk dönümlük bir cami arsası ayırmış. Gelgelelim, geride kalan 29 yılda cami arsasına cami yapmak hiç kimseye nasip olmamış… Söz konusu camii; Uçarsavar Camii’ni ihya etmek için 37 aydır uğraşıyoruz. Henüz çivi çakamadık.

Osmanlı’da kale/hisar mimarilerinde cami/mescid önemli bir yapı taşı. Rumelihisarı’nda olduğu gibi evlad-ı Fatihan diyarındaki kalelere de ecdadımız cami inşa etmiş. Bunlardan biri Tiran’daki Preze Kale Camii.

Kale Camii, Preze Kalesi içerisinde bulunuyor. Kale ve müştemilatı tamamlanıp da içinde içtimai hayat yaşanmaya başlanınca cami, kalenin sur duvarlarının üzerine inşa edilmiş… İbadethanenin, gönlü, fetih aşkıyla yanan imamı, akıncı cemaatine “Allah’u ekber” tekbirini getirerek ilk Cuma namazını kıldırdığında Miladi takvimin yaprakları 1547 yılını göstermektedir.

Preze Kalesi arkeolojik sit alanı… Cami, sit alanı içerisinde titiz bir çalışma ile yeniden ayağa kalkmış; Arnavut bürokratlar, dosyayı sümenaltı etmemiş, işi kolaylaştırmış ve ibadethane hizmete açılmış. Tiran’ın tiranları tiranlık yapmamış!

Haydi! Kolaysa, Rumelihisarı’nın içerisinde temelleri üzerine yıkılıp giden tarihi camii yeniden yapın bakalım!

ENTELLER CAMİDEN RAHATSIZ

Arkitera mimarlık portalına demeç veren mimarlar, sanat tarihçileri “Restorasyonun Altından Mescit Çıktı!” mülahazasıyla cami inşaatına muhalefet ediyor. Hisar’daki tarihi camiinin yeniden ihya ve inşa edilmesine karşı çıkan mimar ve restorasyon uzmanlarının İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün işlerini almasıyla tanınıyor.

YAPILAN SAHTE BİR DEKORTAN İBARET OLACAKTIR

İTÜ Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kutgün Eyüpgiller

Rekonstrüksiyon yeterli bilgi belgenin bulunması durumunda geçerli olabilecek bir koruma yöntemidir. Yeniden inşa edilmesi düşünülen yapının özgün durumunu ortaya koyan plan, proje, fotoğraf gibi görsellerin var olması durumunda kabul edilebilir. Özgün çevresel bağlamını kaybetmiş bir eserin yeniden inşası anlamlı olmayacaktır. Bunun aksi geçerli ise yapılan sahte bir dekordan ibaret olacaktır.

“HİSARA CAMİ POLİTİK YATIRIM”

Sanat tarihi uzmanı Prof. Dr. Zeynep Ahunbay

Yapılacak cami kuşkusuz yeni olacak ve burada ayakta duran Fatih dönemi yanında gıcır gıcır 21. yüzyıl eseri olduğunu belli edecektir. Aslında öncelik camide değil uzun zamandır bakımsız duran ve ziyaret edilmeyen burçlarda olmalıydı. Tarihi eserlere dini oldukları için öncelik vermek ve ihtiyaç olmadığı halde cami yapmak politik yatırım olarak görülüyor.

TİYATRO ALANINA CAMİ YAPMAK İDEOLOJİK

Mimarlık Tarihi Uzmanı Prof. Dr. Uğur Tanyeli

Buradaki mesele kamusal bir sanat alanını yok ederek mahallesi ve cemaati olmayan bir yere mescit yapmaya çalışmaktır. Mimarlık üzerinden ideolojik bir inatlaşma yaşanıyor. Hisardaki tiyatro alanı 50 yılı aşkın süredir sanatsal etkinlikler için kullanılıyordu. Kapısında bilet kesilen bir müzeye insanlar ibadet için mi gidecek? Rumeli Hisarı’nın birkaç adım ilerisinde 18. yüzyıldan kalma bir mescit varken, tiyatro alanına dini eser yapmak alenen ideolojik bir davranıştır.”

Sinan Genim (Mimar)

ÖNCELİK MESCİT ONARMAK OLMAMALI

Rumelihisarı’nın konser ve sanatsal etkinliklerle talep gören, gezilip görülmesi gereken bir mekâna dönüşmesini gerekir. Boğazkesen Mescidi 15 ve 16. yüzyıl kayıtlarında yer almakta. Yapının 18.yüzyılda yıkıldığı tahmin ediliyor. Ancak hisarın, duvarlarından otlar fışkırırken, bakımsızlık nedeniyle burçlarına çıkılamazken öncelik mescit onarmak mı olmalıdır?

URUMELİ’NDE CAMİ YAPTIRMAMAK


Bekir Cantemir (Harita Yüksek Mühendisi)

Restorasyon, restitüsyon ve renevasyon kavramları kaybolan tarihi ve kültürel mirasın korunması amacıyla üretilmiş kavram ve uygulamalardır. Bu kavramlar ve uygulamaların ülkemizde 100 yıllık bir tarihi geçmişi vardır. Ancak, ülkemizde sivil mimari eserlerimiz olan köşkler ve ahşap güzellikler, mal sahipleri tarafından ihtiyaçların değişmesi ve hayat tarzı değişimi üzerine rant kavgalarıyla tarihe gömülmüşlerdir. Bu sivil mimari eserlerin sahipleri Osmanlı dönemi elitlerinin çocuklarıdır. Bu aileler 1950’li yılların sonrasında güzelim şehri, merkezi İstanbul’u yok ederken çevrede oluşan gecekondulaşmadan rahatsız olarak kendilerini konumlandırmışlarıdır. İstanbul sadece dışarıdan gelenler tarafından tarumar edilmemiştir. İstanbul’un sivil mimari eserleri, bu kentin yerlileri eliyle yıkılmıştır.

1950 sonrası imar faaliyetlerinde ise İstanbul’u lastik tekerlek fethetmiştir. Demokrat Parti iktidarında Menderes eliyle İstanbul, modern ihtiyaçlar için yeniden biçimlendirilirken tarih ve estetik küçük bir azınlık dışında kimsenin ilgisini çekmemiştir. Bu yıllarda İstanbul’da yol yapım çalışmalarında birçok cami ve mescit yıkılmıştır. Bu yıkım kararlarını alan siyasi irade yanında bu yıkımı onaylayan birçok arkeolog ve sanat tarihçisi de görev almıştır.

Ülkemizdeki tarihi eserlerin korunması günümüzde daha çok dikkat çekmektedir. Ancak tarihi eser bir eviniz var ise Anıtlar Kurulu üzerinden projelerinizin onaylanması ve kurul kararlarına göre restorasyon yapmanız gerekmektedir. Kişilere ait tarihi eserlerde uygulanan prosedür sıradan kişileri tarihi eserlere uzak tutmaktadır. Örneğin evinizin banyosunun yerinin bile değişimi çoğu zaman Anıtlar Kurulu üyeleri tarafından reddedilmektedir.

Ayrıca konumuz olan Rumeli Hisarı’nda bulunan cami, Boğaziçi İmar Müdürlüğü sınırları içerisinde bulunmaktadır. Boğaziçi İmar Müdürlüğü sınırlarında bir parsel içerisinde tarihi değere sahip herhangi bir yapınız yok ise, bu parsel üzerine herhangi bir restorasyon yapamazsınız. Hatta Boğaziçi İmar Müdürlüğü sınırları içerisinde parseli olan kişiler bu parsellerinde eski bina olduğunu ortaya koymak için birçok çalışma yaparlar. Eski eser hukukunu bu şekilde işleten Anıtlar Kurulu üyeleri ve bunu akademik olarak ortaya koyan kişilerin Rumeli Hisarında, hisarın da inşasıyla yaşıt olan bir camii hakkındaki yorumları ibretliktir. Tabii ki cemaat kalmadığı için buranın kullanımı hakkında yorum yapılabilir. Ancak, eski eserin fonksiyon icrası tartışması başladığında bu tartışmanın gideceği yeri İstanbul için düşünmek bile istemiyorum.

Bu tartışmada cami savunucularını siyaset yapmakla suçlayanlar, kendilerinin siyasetini nötr göstermeye çalışmaktadırlar. Burası Osmanlı döneminde yapılmış bir kaledir ve kalenin içinde inşa edilen cami de bu yapının bir bütünüdür. Buradaki caminin inşası, tarihsel dokunun yeniden canlandırılması ve ihyası için karşı çıkanları da kuşatacak bir rahmet esintisi içermektedir.

RUMELİHİSARI EBU’L-FETH CAMİİ

Esra Yılmaz (Restorasyon Uzmanı Yüksek Mimar)

Asıl sorun tarihimize verdiğimiz önem ve hassasiyettir. Sadece mesele Rumelihisarı’nda cami inşası olmamalıdır. Asıl mesele atalarımızın bize miras bıraktığı eserlerimizi bizimde gelecek kuşaklara aktarmamız, doğru bir şekilde taşımamızdır.

İnşası 1452 yılına dayanan Rumelihisarı mimarisi, yapım süreci, kurgusu, yapım amacı ile mükemmel bir eserdir. Bununla birlikte Ebu’l-Feth Camii de hisarın vazgeçilmez değerlerindendir. Her iki eser de birbirinin içinde birbirinin tamamlayıcısıdır. “İstanbul’un fetih yolunda önemli bir rol üstelenen Rumelihisarı’nda, şehitlerimizin namaz kıldığı bu cami nasıl olur da belgeleri olmasına karşın ihya edilmemelidir!” kurgusu, anlaşılacak bir durum değildir ki sonunda camimizin restorasyonuna başlanılabilmiştir.

Bir eserin ziyaret edilmesi, çevresinin ve kendisinin canlanması şekillenmesi için illa bir konser alanı veya tiyatro sahnesi olması şart değildir. Ayrıca bu tip kullanımlar için o eserin taşıyıcı sistem özellikleri dikkate alınmalı, incelenmeli ve iyice irdelenmelidir. Eseri ayağa kaldıralım derken bu tip işlevler daha fazla esere zarar verebilmektedir. Tüm bunlar bir bütündür. Konser yeri ya da açık hava tiyatrosu olacak diye tarihi ve kültürel değeri bilinen bir başka eserimizin ihya edilmemesi mantık dışıdır.

Yazımın ilk paragrafında da belirttiğim gibi Rumelihisarı surları ile, burçları ile camisi ile bir bütündür. Gönül ister ki tümü ile bu kültür mirasımızın ayağa kaldırılması gerçekleşebilsin. Gönül ister ki hisarın üzerindeki ahşap külahlar da tekrar yapılsın, caminin önündeki şadırvan da ve geçmişimize ait tüm eserlerimiz de doğru ve düzgün bir şekilde restore edilsin.

RUMELİHİSARI’NA CAMİ


Mehmed Akif Köseoğlu (Kültür Tarihçisi)

Tarihî mekânların ve tarihî yapıların otantik hallerinde korunması veya tahrip olmuşsa yine otantik hallerine uygun olarak ihyası esastır. Tarihî yapıların muhafazasını ise nefes sağlar. Nefes ne kadar derinden ve samimî geliyorsa bina o kadar dayanıklı olur. İlk inşadan 1950’lere kadar bir mahalle olarak gelen Rumelihisarı’nın müze adı altında insansızlaştırılması en büyük hatalardandı. Rumelihisarı Mahallesi’nin merkezinde yer alan cami de büyük hasar görmüş dahi olsa mahalle ile birlikte yaşamayı sürdürdü. 19. yüzyıla ait resimlerden yapı üslûbunu ve yerini bildiğimiz caminin aslî hususiyetlerine uygun olarak ihya edilmesi gayet tabiidir. Bu çalışma kaçınılmaz olarak restorasyon değil; rekonstrüksiyon işlemidir.

Yıllar önce Topkapı Sarayı’nı ziyaretimde namaz kılmak için içeride –ne yazık ki- açık bir cami bulamamıştım. Hâlbuki Sarayın faaliyet gösterdiği dönemde en az 3 cami mevcuttu. Son gidişimde ise saatler süren gezime Sofa Camii’nde mola vermiş ve ibadete açıldığını görüp ferahlamıştım.

Eğer Rumelihisarı açık hava müzesi olarak kullanılmaya devam edilecekse gelen ziyaretçiler için de –Müslümanların beş vakit namaz kılması zarureti düşünüldüğünde- cami en tabii ihtiyaçlardan olacaktır. Bir başka açıdan bakıldığında ise otantik halinde cami olduğu belli olan bir alanın konser sahnesi olarak kullanılması mensubu olduğu toplumun değerlerine tezat teşkil eden bir yaklaşımdır.

HİSAR’DA EZAN SESİ


Mehmed Doğan Bayın (Kültür Tarihçisi)

Rumeli Hisarı’ndaki yıkık, harabe halinde duran caminin yeniden inşasını duyduğumda, “Yaşasın artık hisarda ezan sesi olacak diyerek çok mutlu olmuştum. Malum bu eser, Fatih Sultan Mehmed Han vakfından Cuma Mescidi’dir. Ekrem Hakkı Ayverdi Beyefendi’nin yazısına göre; bu cami kalenin bir parçası Ve Boğaziçi’nde kurulan ilk Türk mahallesinin esasıdır.

Burası Fethin sembolü bir mekânıdır. İlk mahallemiz de burasıdır. Geleneklerimize uygun olarak da bir mescid yapılmıştır.Bizim kültürümüzün zaviyesi budur.

Nasıl ki İstanbul surlar içinde bir şehir ise burası da sanki küçük bir İstanbul’dur. Fethin başladığı nokta burasıdır ve merkezinde mescid vardır.

Şimdi bu mescid yeniden yapılıyor ama burada müze var namaz kılınır mı? ihtiyaç var mı? Mescid varsa mutlaka namaz kılacaklar olacaktır ama her şeyin ötesinde burası sıradan bir mabed değildir. Fethin ruhunu taşıyan bir merkezdir ve bir vakıf eseridir, bizlere emanettir. Bizler gerekli mi gereksiz mi tartışmasını bir kenara bırakalım da, bu mescid klasik mimarimize uygun mu olacak onun kaygısı içinde olalım. Açıkçası Salıpazarı’ndaki Süheyl Bey Camii’nin başına gelenler burada da yaşanır mı diye epey korkmuştum.

Ayrıca, bölgedeki Şehidlik ve Şehidlik Dergahı’na da mutlaka dikkat etmemiz gerekmektedir. Bir oldu bittiyle ruhundan koparılmış bir hale gelmemelidir. Buradaki şehidlerimiz Fatih Sultan Mehmed Han’ın bizlere emanetidir.

EBU’L FETH CAMİİ


Sevilay Tuncer Uludağ (Yüksek Mimar, Restorasyon Uzmanı)

Yıllardan 1452… Fatih Sultan Mehmet Han’ın bir rüyası var, âlemlere rahmet olarak yaratılan alemlerin ve Yaradan’ın sevgilisi Hz. Muhammed’in (s.a.v) “İstanbul’u feth eden, ordu, kumandan ne güzel kumandan; o ordu ne güzel ordudur!” hadisinde ki övgüye mazhar olmak ve peygamberimizin güzel kumandanı olabilmek için Fatih 20 yaşında bu büyük hayalini gerçekleştirmek için 1452’de Hocası Akşemseddin, Seyyid Mahmud Bedrettin ve nice büyük şahsiyetlerle Rumelihisarı’nı askerler, ermeni taş ustalarıyla birlikte 139 gün gibi kısa bir sürede inşa etmiştir.

İstanbul’un Fetih başlangıcının; nişan hazırlığının yapıldığı bu yerde, nişan merasimi için surların içine bir camii yapıldı. Bu camide padişahla birlikte vezirler ve askerler secde ederek ve dua ederek İstanbul’la Osmanlı ordusu nişan yüzüklerini taktılar. Bu anlamlı yapıya önce “Kale Camii” deniyor, sonra ”Sultan Mehmed Mescidi” olarak anılıyor. Sultan II. Mehmed’e “Fatihlerin babası anlamında Ebu’l Feth denilince, Ebu’l-Feth camii adını alıyor.

Bu cami, İstanbul’la ilk nişan yapan kumandanın mührüdür. İstanbul’a ilk yapılan İslam mabedidir. Bu anlamlı yapı doğal afetlere karşı durabilmiş ancak beşer-i insanın şerrinden kendini koruyamamıştır. Camii’nin son kalıntıları, hisar mahallesiyle birlikte 1953 yılında dönemin cumhurbaşkanı Celal Bayar tarafından kamulaştırılarak yıkılmış, bu anlamlı eserimizin günümüzde minaresi kalmış, caminin zemini, oraya yapılan anfi tiyatronun sahne zemini olarak yıllarca kullanılmıştır. Bir zamanlar bu zeminde alnı secdeye varanların yerine aynı zeminde dans ve eğlenen insanlar yıllarca bu zeminde ecdadın ve bizlerin gönüllerini zedelemişlerdir.

Nihayet İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın talimatıyla bu camiinin rölöve restitüsyon ve rekonstrüksiyon projeleri 2013 yılında koruma kurulundan onaylanmış ve 2015 Mayıs ayında açılması hedeflenmektedir. Maalesef mimarlık camiasında hatırı sayılır dediğimiz müstesna şahsiyetler(!) bu anlamlı eserimizi ayağa kaldırmanın iyi bir fikir olmadığından hareketle (!) önce surların onarılması gerektiği gibi bana göre sudan sebeplerle tarihi ibadethanenin yerli yerine konmasına karşı çıkmışlardır. Bu savları, caminin yeniden yapılması, surların onarılmayacağı anlamına mı geliyor anlayabilmiş değilim. Elbette surlar da onarılacak, kezâ surların onarım projeleri hazırlandığını ve ilgili yerlerden onay beklemekte olduğunu biliyoruz. Rumelihisarı’nda surlar da onarılacak!, camide ayağa kalkacak! Hatta içinde bulunan sivil mimarlık örneklerinden nitelikli olanlarının rekonstrüksiyonu da yapılacaktır.

İstanbul’da kaybolan eserlerimizi ayağa kaldırmaya çalıştığımız bu dönemlerde gönül ister ki tüm meslektaşlarım müspet katkı sağlasınlar; sağlasınlar ki bu dönemde hızla yapılan restorasyonlar ve rekonstrüksiyonlar en az hatayla tamamlansın. Ne yazık ki bu iyi niyetli çalışmaların devamlı eksik ve kusurları üzerinden yorum yapılması ve bu yorumların kemikleşmesi esere uzman katkılarını uzaklaştırmakta ve katkı sağlamak isteyen uzmanları da ötekileştiren bir durumla karşı karşıya bırakmaktadır.

Elbette eserlerimizi onarırken ya da ayağa kaldırırken rekonstrüksiyona ve restorasyona veri sağlayacak anlaşılabilir belge, resim vb. donelerin olması eseri ihya ederken yapının elemanları hakkında görsel ve yazılı bilgiler ışığında yapılmalıdır. Aksi takdirde yapılan yapılara doğruyu söyletemeyiz, yanlış konuşan ve anlatan yapılardan sahte bilgiler alınmaktansa hiç almamayı açıkçası tercih ederim. Şükür ki bu yapımızın görsel ve yazılı birçok belgesi bulunmakta bu belgeler ışığında İstanbul’a yapılan ilk mabedimiz ayağa kalkmaktadır.

Bu çalışmada katkı sağlayan tüm meslektaşlarımı ve bürokratları kutluyor, kendilerine teşekkürü İstanbullu Müslüman bir mimar olarak borç biliyorum.

RUMELİHİSARI KONSER ALANI DEĞİLDİR


Doç. Dr. Süleyman Berk (Hattat-Öğretim Üyesi)

Tarihi yapılarda aslolan orijinal şeklin muhafazasıdır. Burada bir yapı varsa bunun ibkâsı gerekir. Burada, “Önce şu yapılmalıydı bu yapılmalıydı” gibi polemiklere girmek ne derece doğrudur, bilemem! Üstelik zamanında bir ibadet mekânı olan yerde konser vs. tertiplemek de hiç yakışık almamaktadır. Kaldı ki burası bir konser alanı da değildir!

Restorasyonda mescide öncelik verilmesine karşı çıkılmasını anlamak mümkün değil! “Türk entelijansiyası batının ileri karakoludur” diyen Cemil Meriç’e rahmet olsun. Mescidin ihya kararını alanları tebrik ediyorum.

RUMELİHİSARI CAMİİ


Dr. Talip Mert (Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi)

Rumeli Hisarı Cami-i Şerifi yapılsın mı, yapılmasın mı? Bu meseleye hangi açıdan bakmalı? Veya hangi gözle bakmalı? Çünkü bu suallere verilecek müspet bir cevap bizim cami, mescid, ezan, Kur’an… gibi bu toprağın olmazsa olmaz değerleriyle barışamayanların, bu değerlerle bir türlü alışamayanların iyiden iyiye uykusunu kaçıracaktır. Çünkü bu zümrenin “Namazda gözleri olmadığı için ezana da kulak vermezler.” Verenlerden de pek hoşlanmazlar. Her tür ve cinsten düşünce, fikir ve faaliyetlere son derece saygılı olan, saygıda kusur etmeyen (!) bu zevat elektrik devri olan devrimizde mum ışığını bile aratacak kadar aydınlıktan ve aydın düşünceden uzaktadırlar. Bu insanlar İslâm ve İslâm’a dair bir şey duyunca bunları birden bire hafakanlar basar, buhrana düşerler. Meselâ orada Bizans’tan kalma bir lahit veya herhangi bir eserin kalıntısı var diye kazılar yapılsa ve bir kaç parke taşı veya kaldırım taşı çıksa da orası korumaya alınsa hepsi bir anda saygı duruşuna geçerler. Ne konser, ne sinema ve de herhangi bir sanat faaliyeti akıllarına gelmez. Onlar için tarih, kültür ve sanat İslâmî bir kimlik taşımadığı sürece tarihtir, sanattır ve kültürdür. Bugünlerde basında yer alan ve Budist mabedi isteyen bir Budist’e destek vermek bunlar için medeni bir görevdir. Ve bu işi seve seve de yaparlar. Sümela Manastırı’nın, Ahtamar Kilisesi’nin, Edirne’de bir sinagogun ibadete açılması bu zümreyi şâd eder, keyiflendirir. Eğer konu mabet ise bu mabet mutlaka cami dışında bir mabet olmalıdır. Kat’iyyen cami olmamalıdır.

2012’de Marmaray hizmete girdi. Bu tesisin normal şartlarda 2008’de bitmesi gerekirdi. Arkeolojik kazı adı altında dört sene bu hizmet geciktirildi. Peki ne çıktı? Karun’un hazinesi mi? Üzerine maddî değer takdir edilemeyen İskender lahdi mi? Eski Mısır’ın Nefertiti veya kâtip heykeli mi? Çıkanlar ortada. 21 tane insan iskeleti, birkaç tane kayık iskeleti, 8-10 tane bakır para, 8000 sene önceki adamların ayak izleri. Bir yılda 50 milyon insanın yararlandığı bu tesisten 200 milyon insanın yararlanması gerekirdi. Bir taraftan çıkan bu iskeletleri, paraları müzayedeye koysak diğer taraftan 150 milyon insanın ödeyeceği ücretleri hesap etsek ortaya ne çıkar? Benim matematiğim oldum olası zayıftır, ben bu hesabı yapamam. Yapanlar bir zahmet bu hesabın sonucunu bana da bildirsinler. Bu işin bir tarafı.

Geçelim işin diğer tarafına: Bu kazılardan bir Osmanlı cami kitabesi çıksaydı. Mesela üzerindeki tarihten de İstanbul’da ilk yapılan camilerden biri olduğu, biraz da okkalıca bir eser olduğu anlaşılsaydı ve imarı cihetine gidilseydi ne olurdu? Olacak Hz. Yunus’un ifadesiyle aynen şuydu:

Yerden göğe küp yığsalar/Tepesine dek çıksalar

Sonra bir tekme vursalar/Ne hoş olur gümbürtüsü.

Bu memlekette 1927 tarihli ve 1057 sayılı kanunla ortadan kaldırılan levhalar, kitabeler, nice sanat eserleri vardır. Bunlar hakkında bu zevatın hangisi ne yazmıştır? Daha da vahimi bu sanatseverlerin kaç tanesi kanunla böyle bir kıyımın yapıldığından haberdardır? Peki şu anda bu kıyımı duysalar tepkileri ne olacaktır? Koskocaman bir hiç. Hem de en celî hatla ve devâsa ebatta yazılmış bir hiç. Onlar için böyle bir kanun haktır ve doğrudur. Sanata ve sanat eserlerine karşı bir kıyım ve katliâm değildir. Yeryüzünde böylesine abes ötesi bir kanunun çıkarılmasından, hukuk tarihine geçirilmesinden de ayrıca bir rahatsızlık duyacaklarını şahsen düşünmüyorum.

2015 yılının Mart ayı, arkasında dehşetli bir acı bırakarak gitti. Görev başında bir savcı çok aşağı seviyeden bir muameleye maruz bırakılarak şehid edildi. Bu milletin yüreğine kor basıldı, basılan kor az geldi. Üstüne bir de tuz biber ekildi. Ve bu dehşet karşısında sesi çıkmayan, bıyık altından gülen, bu vahşeti kınamak nezaketini dahi gösteremeyenler oldu. Hatta ve hatta savcıyı suçlu bulanlar (!) bile vardı. Bunu yapanlar kim dersiniz?

ENTELLERİN ÜZERLERİNDEKİ ZIRH PATİSKAYA DÖNDÜ

Benim kanaat-ı âcizaneme göre bunu yapanlar Rumeli Hisarı camiine “hayır, istemezük” diyenlerin tâ kendileridir. Bu milletin de artık bu seslere tahammülü yoktur. Bunlar İstanbul’un Osmanlılarca işgal edildiğine (!) candan, gönülden inanan tek hücreli amip gibi basit mahlûklardır. Bu milletin uzun tarihinde “kısa bir devir” bunları allayıp, pullayıp bu milletin karşısına “aydın” olarak çıkardı. Çıkarmanın ötesinde âdeta dayattı. Bu ışıktan mahrum aydınlar şu anda bu imtiyazlarını bırakmak istemiyorlar, açıkça böyle bir niyetleri yok. Ama Allah’a şükür her geçen gün etrafları biraz daha fazla boşalıyor. Allah’ın nuru daha fazla yayılıyor. “Cenaze namazı, kurban derisi, zekât fitre toplamak dışında” İslâmî hiçbir şeye hayat tanımak istemeyen devletin onlara giydirdiği çelik zırhları da son senelerde âdeta patiskaya döndü. Kendilerini semirtip geliştirenlerin devri ise kapandı. Tabuları yıkıldı. Bunlar son bir gayretle “eski geleneklerimizi acaba nasıl sürdürebiliriz?” sualine cevap bulma çabası içerisindeler. Ama bu çaba boş bir çabadır. Ve bu seslerin de gök kubbede bir baykuş sesinden öte bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Çünkü gök kubbede bülbül sesi, kanarya sesi, saka sesi… Baaki kalır. Daha da ötesinde Kur’an, ezan, zikir, tekbir ve tesbih sesleri baaki kalır. Çözüm için son söz:

Her şeye rağmen bu cami-i şerif yapılmalı. Ezan-ı Muhammedî 29 Mayıs 1453’teki heyecana eş bir sadakat, samimiyet ve Davudî bir letâfetle tekrar gök kubbeyi doldurmalı.

Kaynak: Dünya Bülteni

NALÇACI TEKKESİ / NALÇAÇI HALİL ZAVİYESİ / ŞEYH TULUİ TEKKESİ

Üsküdar, Zeynep Kamil Mahallesi’nde, Nalçacı Hasan Sokağı’nda yer alan tekke, Nalçacı Halil Tekkesi, Nalçacı Tekkesi;  4. postnişinin Mudurnulu Şeyh Mehmed Tuluî Efendi (Ölm. 1756) “Tuluî Tekkesi” ve “Şeyh Tuluî Tekkesi” adlarıyla da anılmakta olup banisi Antalyalı Vehhâb Ümmî’nin halifesi olan Nalçacı Şeyh Halil Efendi (Ölm.1630-31)dir (Ayvansarayi:626 Mehmet Raif:179, Tanman:42). Ne zaman inşa edildiği bilinmeyen tekke 17. Yüzyılın başlarına tarihlenebilir.

Mescidin minberini Maraş Valisi Abdullah Paşa (Ölm. 07.04.1956) vezir olmadan önce koydurmuştur(Ayvansarayi:626). Şabaniye Tarikatından Nalçacı Halil Zaviyesi’nin 18.Ra.1267 ( 17 Tem. 1851) tarihinde esaslı bir onarım geçirdiği Başbakanlık Osmanlı Arşivlerindeki(B.O.A.) bir belgeden anlaşılmaktadır(B.O.A. AMD, D.29,G.1)

Zamanla harap olan tekke H.1291/M.1874 tarihinde Namık Paşazade Cemil Paşa tarafından tamir ettirilmiş ve bu sırada da ahşap türbe binasını inşa ettirmiştir (Haskan285). Tanman, BOA’da bulunan 1301/1883 tarihli bir belgeye dayanarak tekkenin yıkılmaya yüz tuttuğu ve 20.334 kuruş harcanarak onarılması için irade çıktığını belirmektedir (Tanman:41). I.Dünya savaşı sırasında içine asker yerleştirilen tekke daha sonra aynı tarikata mensup Trabzonlu Mehmet Efendi tarafından esaslı bir onarım daha geçirir (Haskan: 285)

1913-14 yıllarına tarihlenen ve Alman Mavileri olarak adlandırılan haritalarda D.8/4 paftasında Nalçacı Sokak üzerinde  “Tekke” olarak gösterilen taşınmaz bütün birimleriyle ve dış kontur ölçüleriyle birlikte verilmiştir(Resim1)

1931 tarihli Pervititch Sigorta Haritaları’nda (Resim 2) ise Nalçacı Hasan Sokağı’nda 254-525 adalar arasında kalan bölümde kagir olan türbe ile minare işaretlenmiş, diğer kısımlar ise “ruines” (harabeler) olarak gösterilmiştir. Yine bu yıllarda tekke alanı hazire dışında gecekondularla işgal edilmişti (Resim 3,4,5).

Harap durumda olan mescid ve tevhidhane 1946’da,tekkenin müştemilatı ise 1970’te şahıslara satılmış olup rekonstrüksiyonu gerçekleştirilmeden önce minare ve hazire dışında tamamen ortadan kalkmıştı (Resim 6,7).

Halvetîliğe bağlı olarak faaliyete geçen Nalçacı Tekkesi, M. Tuluî Efendi’nin 1155/ 1742’de posta geçmesiyle, silsile itibariyle Halvetîliğin Şabani koluna bağlanan Nasuhî koluna, 1280/1863’ten kısa süre önce de Şeyh Mustafa Enveri Efendi’nin (Ölm. 1872) bu görevi devralmasıyla, aynı silsileden Kuşadavî koluna intikal etmiş ve bu durum tekkelerin kapatılmasına kadar sürmüştür (Tanman:42).

Tekkenin şeyhleri şu kimselerdir: Mudurnulu Nalçacı Şeyh Halil Efendi (ölm. 1657); Mudurnulu İplikçi Şeyh Ebubekir Efendi (ölm. 1671); Şeyh Mehmed Efendi (ölm. 1742); Mudurnulu Şeyh Mehmed Tuluî Efendi (ölm. 1756): Halvetîliğin Nasuhî kolunu kuran Şeyh Nasuhî Mehmed Efendiye (ölm. 1718) intisab etmiş, oğlu Şeyh Ali Alaeddin Efendi’den (ölm. 1751) hilafet almıştır. Mudurnulu Şeyh Abdullah Rüşdî Efendi’nin oğlu ve Şeyh M. Tuluî Efendi’nin damadı Şeyh Hüseyin Efendi (ölm. 1767); Şeyh Hüseyin Efendi’nin oğlu Şeyh Mehmed Rüşdî Efendi (ölm. 1816); Şeyh M. Rüşdî Efendi’nin oğlu Şeyh Ahmed Reşid Efendi (ölm. 1863); Şeyh Mehmed Tevfik Bosnevî’nin (ölm. 1866) halifesi Şeyh Mustafa Enveri Efendi (ölm. 1872). Aynı zamanda güçlü bir âlim ve şair olan M. Enveri Efendi, Nalçası Tekkesi postnişini M. Rüşdî Efendi’nin dervişi iken gizlice M. Tevfik Bosnevî’ye intisap ederek kendisinden hilafet almış, durumu sonradan öğrenen M. Rüşdî Efendi meşihat makamını kendisine terk etmiştir. Tekkenin postuna kendisinden sonra oğulları Şeyh Mehmed Tayyar Bey (ölm. 1910) ile Şeyh İhsan Bey (ölm. 1946) geçmişlerdir. (Tanman:42, Haskan: 285,286)

Nalçacı Şeyh Halil Efendi’ye ait kabrin şâhideleri günümüze gelememiştir. Hazirede gömülü olanlardan biri de mezarı günümüze kadar gelebilen Şeyh Mehmed Tevfik Bosnevi’dir.

Nalçacı Dergâhı 2005 yılında İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından Bosnavî Mehmet Tevfik Efendi Nalçacı Halil Külliyesi Yaptırma ve Yaşatma Derneği’ne ihya edilmek üzere tahsis edilmiştir. Dernek projenin başlangıcında sonuna kadar konuyla yakından ilgilenmiş olup çıkan güçlüklerin aşılmasında ön ayak olmuştur.

Tekke ve müştemilatın görsel ve yazılı belgelere göre hazırlanan rekonstrüksiyon projesi(Resim 8), 16.09.2008 tarihinde İstanbul VI. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nca uygun bulunmuştur. Bu rekonstrüksiyon projesine göre Üsküdar Belediyesi tarafından İl Özel İdaresi katkılarıyla ihale edilen uygulama ihalesi TAKSİM YAPI Mimarlık İnşaat Restorasyon Ltd. Şti. olarak uhdemizde kalmıştır.

Yapının parselasyonu ve bina köşe noktalarının arazi üzerinde köşe noktaları belirlenmesi işlemi sırasında parselin ve parsel içinde kalan yapıların alana yerleştirilmesinde bir takım sorunlarla karşılaşılmıştır. Üsküdar Belediyesi ile yapılan toplantılar sonucunda proje müellifi rekonstrüksiyon projesinde tadilata giderek mevcut parsele göre proje revize edilerek Koruma Bölge Kurulunun onayına sunulmuştur. Tadilat projesi Bölge Kurulu’nun 04.02.2010 tarihi ve 2394 sayılı karar ile uygun bulunmuştur.

Bu proje göre tekkenin uygulamasına başlanıldı. Mevcut dolgu toprak üzerine (Resim 6) yapı temellerinin yapılması statik açıdan sakıncalı olduğundan, daha önce alınan jeoteknik rapora göre onaylı tadilat projesindeki bina ve bahçe kotları dikkate alınarak, tekke ve müştemilatın oturacağı zemindeki dolgu toprak kaldırılarak, sağlam zemine temeller atılmıştır. Kısa zamanda yapının taşıyıcı strüktürü oluşturulmuş oldu (Resim 9).

Uygulama esnasında tespit edilen; minare (Resim 11) sisteminde belirsizliklerin olması, ayrıca rekonstrüksiyon projesine mihrap, minber, tavan kaplama detayları (Resim 16,17,18), mahfil, merdiven korkuluklarının ne şekilde olacağının belirtilmemesi, kapı, pencere oranlarının, dönem örnekleri ile cephelerin ve minarenin dönemin mimarisiyle uyuşmaması sonucunda, dönem örnekleri araştırılarak dönemine uygun olarak proje ikinci kez revize edilmiştir. Ayrıca tekkenin çevresine ait peyzaj projesi hazırlanarak, bahçe düzenlemesinin de uygulaması yapılmıştır. Avlu iç bölümü zemin kaplamaları küfeki taş olarak yapılmıştır (Resim 12).

2010 baharında başlanılan Nalçacı Tekkesi uygulama işi iki yılda tamamlanmış 2 Mart 2012 tarihinde aralarında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Eskişehir milletvekili Prof. Dr. Nabi Avcı, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Mimar Kadir Topbaş, İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı, İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili, Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara, İstanbul İl Özel İdare Genel Sekreteri Sabri Kaya, Vakıflar İstanbul II. Bölge Müdürü Saffet Ertürk, Kiptaş Genel Müdürü İsmet Yıldırım, TRT İstanbul Bölge Müdürü Şakir Özbek’, Üsküdar Belediye Başkan Yardımcıları Hilmi Türkmen ve Sami Er’in de bulunduğu ve geniş katılımın olduğu açılış töreniyle hizmete girmiştir (Resim 19).

KAYNAKÇA

Alman Mavileri Cilt I, yayına Haızrlayan: İrfan Dağdelen, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğü yayınları, İstanbul 2006

Ayvansarayî Hüseyin Efendi: Ali Sati Efendi/Süleyman Besim Efendi: İstanbul Cami ve Diğer Sivil Mimari Yapılar (Haz. Nezih Galitekin), İstanbul 2001

Başbakanlık Osmanlı Arşivleri AMD, Dosya:29,Gömlek:1

Haskan, Mehmet Mermi, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar I,Üsküdar Belediyesi Yayınları,İstanbul 2001.

Esin Demirel İşli, İstanbul Tekkeleri Mimarisi, Eklentileri ve Restorasyonu, Y.T.Ü. Fen Bilimleri Enst. Yayımlanmamış Doktora Tezi, 1998

Kolağası Mehmed Raif, Mir’at-ı İstanbul 1.Cilt, Yayına haz. Günay Kut-Hatice Aynur, İstanbul 1996.

Konyalı, İbrahim Hakkı. Üsküdar TarihiI, Türkiye Yeşilay Cemiyeti Yay. İstanbul 1976.

Pervititch, Jacques; Sigorta Haritalarında İstanbul, Axa Oyak ve Tarih Vakfı Yay. Pafta 57.

Tanman Baha, “Nalçacı Tekkesi”, D.B.İstanbul Ansiklopedisi, C.6, K.Bakanlığı ve Tarih Vakfı Ortak Yayını, İstanbul 1994,s.41-42

Sevilay Tuncer ULUDAĞ

Restorasyon Uzmanı Y. Mimar

1-almanmavisi 1914
1-almanmavisi 1914
2-Pervititch 1931
2-Pervititch 1931
3.-Tekke-arsasının-gecekondulaştığı-dönem-İ.VI-N.K.V.K.B.K.Arşivi
3.-Tekke-arsasının-gecekondulaştığı-dönem-İ.VI-N.K.V.K.B.K.Arşivi
4-Tekke-arsasının-gecekondulaştığı-dönem-İ.VI-N.K.V.K.B.K.Arşivi-
4-Tekke-arsasının-gecekondulaştığı-dönem-İ.VI-N.K.V.K.B.K.Arşivi-
6-Tekke arsasının uygulamaya başlanmadan önceki görünüşü
6-Tekke arsasının uygulamaya başlanmadan önceki görünüşü
7-Tekke arsasının sokaktan görünüşü
7-Tekke arsasının sokaktan görünüşü
9-Tekkenin-inşaatının-taşıyıcı-iskeletinin-kurulması.
9-Tekkenin-inşaatının-taşıyıcı-iskeletinin-kurulması.

11-Minarenin-inşaatı-sırasındaki-görünümü

12-Dergahın mescit ve müştemilatın avludan görünüşü
12-Dergahın mescit ve müştemilatın avludan görünüşü
14-Dergahın minareden görünüşü
14-Dergahın minareden görünüşü
16- Mescidin harim kısmı minber ve mihrabı (2)
16- Mescidin harim kısmı minber ve mihrabı (2)
17. Mescidin üst mahfilde görünüşü
17. Mescidin üst mahfilde görünüşü
18-Mescidi harim kısmı kapı ve mahfil kısmının ögünüşü
18-Mescidi harim kısmı kapı ve mahfil kısmının ögünüşü
13-Dergahın müştemilatı
13-Dergahın müştemilatı

Bursa’dan Manastır’a cami tezyinatı desteği

 

Bursa’dan Manastır’a cami tezyinatı desteği

Manastır İshak Çelebi Camii’nin Çihâr-ı Yâr-ı Güzîn yazıları özelinde Bursalı hattat Feride Ateştepe Altun ile görüştük

İbrahim Ethem Gören/ Dünya Bülteni

Bursalı sanatkârlar Manastır İshak Çelebi Camii’nin yazılarını camaltı tekniğiyle fisebilillah hazırladı…

‘Camın kaygan zemini  ve cam boyasının akıcı bir kıvamda olması işimizi daha da zorlaştırdı. Biz hattatlar için aharlı kâğıda yazmak tabi ki daha rahat oluyor.’

Anadolu ustalarının el ve göz nurlarının ürünü camaltı sanatı ürünleri geçmişte olduğu gibi gününüzde de duvarlarımızı tezyin etmeye devam ediyor. Daha çok dini mimari tezyinatında kullanılan camaltı sanatı stilize çiçeklerden şahmeran tasvirlerine; Zülfikar betimlemelerinden Çihâr-ı Yâr-ı Güzîn yazılarına kadar oldukça geniş temalar üzerinden sanat sevdalılarına camın müşfik yüzüyle selam veriyor.

Günümüzde son ustalarının elinde hayatiyetini sürdüren camaltı sanatı üzerine, Manastır İshak Çelebi Camii’nin Çihâr-ı Yâr-ı Güzîn yazıları özelinde Bursalı hattat Feride Ateştepe Altun ile görüştük.

MANASTIR İSHAK ÇELEBİ CAMİİ

İshak Çelebi Camii Manastır’ın merkezine Miladi 1506-1507 yıllarında şehrin kadısı İshak Çelebi tarafından inşa ettirilmiş. Osmanlı dini mimarisinin klasik özelliklerini haiz olan ibadethane tarih boyunca birçok kez onarım görmüş. Osmanlı camileri, Türkiye’deki örnekleri gibi Avrupa’da da külliye şeklinde inşa edilmiş. İshak Çelebi Camii, daha doğrusu külliyesi vaktiyle medrese, zaviye, mektep ve kütüphaneden teşekkül etmiş. Günümüze devasa külliyeden sadece miras olarak kalabilmiş. Tarihi cami şu anda TİKA’nın destekleriyle restore ediliyor.

29 Mayıs 2015 tarihinde hizmete açılması planlanan cami kare plana sahip ve tek kubbe ile örtülü. İç tezyinatında 19. yüzyıla ait kalem işi tekniğinde stilize çiçek motifleri kullanılmış.

Feride Hanım önce sanatı, hattı sorayım. Hüsn-i hatla birlikteliğiniz nasıl başladı? Hocanız kimdir?

Hüsn-i hat sanatına 2009 yılında hocam Hattat Mahmut ŞAHİN’den rika, sülüs ve nesih dersleri alarak başladım. 2012 yılında icazet almaya hak kazandım. 2014 yılında Kültür Bakanlığı sanatçısı ünvanını aldım. Halen hocamdan talik dersleri almaktayım. Sanat çalışmalarımı üyesi olduğum Şabaniye Tekkesi Bab-ı Nun Gelenekli Sanatlar ve Kültür Derneği’nde sürdürüyorum.

CAMİ VE MESCİDLERE FİSEBİLİLLAH ESER HAZIRLIYORLAR

Şu anda neler yapıyorsunuz? 

Atölyemizde hocamızın gözetiminde hattat arkadaşlarımla birlikte sergi projelerimizi yürütüyoruz. Ayrıca camilere, tekkelere ve özel koleksiyonlara eserler hazırlıyoruz.

Şabaniye Tekkesi dediniz… Şabaniye Tekkesi’nin Bursa’da öz sanatlarımıza yönelik ne gibi bir misyona sahip?

2011 yılında Büyükşehir Belediyesi tarafından derneğimize tahsis edilen bu tarihi mekanda hat, tezhip, ebru ve musiki dersleri verilmektedir. Son yıllarda geleneksel sanatlara olan ilgi oldukça arttı. Bu durum güzel bir gelişme gibi görünse de maalesef birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. İşin ehli olmayan kişilerin elinde bu sanatlar yanlış noktalar gitme tehlikesiyle karşı karşıya. Şabaniye Tekkesi’nde klasik sanatlarımızın hepsi alanlarında usta olan hocalar tarafından geleneksel yöntemlerle öğretilmektedir.

Manastır İshak Çelebi Camii’nin yazı takımlarını cam altı tekniği ile hazırladınız? Camaltı tekniği hakkında bilgi verir misiniz?

Camaltı sanatı, Osmanlı Devleti’nden günümüze kadar gelmiş geleneksel sanatlarımızdan biridir. Camaltı tekniğinin en önemli özelliği eserin camın arka yüzüne tersten yapılıyor olmasıdır.

HÜSN-İ HAT İLE CAMALTI ARASINDA ÇOK FARK VAR

Hüsn-i hat daha çok kâğıt zeminlerin üzerinde tatbik ediliyor. Burada cam üzerine çalıştınız? Kâğıt üzerinde çalışmakla cam üzerinde çalışma arasında ne gibi farklılıklar/benzerlikler var?

Manastır İshak Çelebi Camii cihar-ı yar-i güzîn yazılarını camaltı tekniğinde hazırladık. İki sanat arasında çok fark var. Yazıyı tersten yazmak çok zor oldu. Camın kaygan zemini  ve cam boyasının akıcı bir kıvamda olması işimizi daha da zorlaştırdı. Biz hattatlar için aharlı kâğıda yazmak tabi ki daha rahat oluyor.

Şabaniye’de pek çok camiinin yazılarının el ve gönül birlikteliğiyle fisebilillah hazırlandığını biliyoruz. Kolektif bir çalışmaya imza attınız. İshak Çelebi Camii’nin yazılarına kimlerin eli değdi? Ne kadar zamanda camaltı çalışmaları tamamlandı?

Camaltı yazılarını altı hanım hattat ve bir müzehhib arkadaşımla birlikte hazırladık. Talia Sonsaat, Beytinaz Kükrek, Nurşen Karahasanoğiu, Elif Yeşilırmak, Semra Güler ve Müzehhib Elif Birkan ile yoğun bir çalışma sonucunda yazıları bir hafta içinde tamamladık. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim.

Bir camaltı yazısının camın kesilmesinden boya alımına, tasarımından duvar levhası haline gelinceye kadar geçirdiği serüveni anlatır mısınız?

Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Birliği’nden (TİKA) Erhan Uludağ Beyefendi hocam Mahmut Şahin aracılığıyla bizimle irtibata geçti. Biz de cami yazılarına olan hassasiyetimizden ötürü seve seve yazacağımızı kendilerine bildirdik. Öncelikle yazıların orijinallerine yakın olması için elimizden geldiğince çaba gösterdik. Mevcut eserlerin renkleri solmuş ve camları kırılmıştı. Bulduğumuz zemin renginin orijinal rengine yakın olabileceğini düşündük. Camlarımızı orijinal ölçülerde kestirdikten sonra, geriye yazma işi kaldı ve özverili, güzel ve zevkli bir ekip çalışmasıyla eserleri tamamladık.

HÜSN-İ HAT İSLÂM ALEMİNİ BİRLEŞTİREN UNSURLARDAN BİRİDİR

Son olarak okuyucularımıza öz sanatlarımıza dair neler söylemek/Bursa’dan nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

Hüsn-i Hat sanatı İslam âlemini birleştiren, birbirine bağlayan bir unsurdur. Nereye gitseniz, nereye dönseniz tanıdıktır. Hüsn-i hat Kur’an-ı Kerim’in manadaki kadar görsel güzelliğini de ortaya çıkarır. Biz de geleneksel sanatlarımızı yeni nesillere sevdirmenin, üstadlardan gelen zincire halka olmanın gayreti içindeyiz.  Bursa Osmanlı Devleti’nin dibacesi… Ulu Cami ise gözlerin gönüllerin bayram ettiği bir mekân… Bu ruhaniyetli şehirde İslam sanatlarını devam ettirme gayreti içinde olmanın şükrünü eda etmeye çalışıyoruz.

İlginiz için teşekkür ederim.

Ben de teşekkür ederim İbrahim Ethem Bey

Kaynak: DÜNYA BÜLTENİ

HZ.ALİ’DEN YÖNETİCİYE NASİHATLER

193

Bismillahirrahmanirrahim

Allah’ın kulu, müminlerin halifesi Ali’nin, Mâlik b. el-Hâris el-Eşter’i, vergisini toplamak, düşmanlarına karşı mücadele etmek, ülkesinin durumunu iyileştirmek ve imar etmek üzere Mısır’a vali olarak atadığında kendisine verdiği emir şöyledir:

O’na Allah’dan korkmasını, Allah’a kulluk etmeyi seçmesini ve Kitab’ında emrettiği farzlarla sünnetlere uymasını emreder. O farzlar ve sünnetler ki onlara tabi olmadıkça, hiç kimse huzur ve mutluluk yüzü görmez ve onlara bağlı kaldıkça da hüsrana uğramaz.

Bir de ona eliyle, kalbiyle, diliyle Allah’ın dinine yardımda bulunmayı emreder. Çünkü Allah, dinine yardım edene yardım etmeyi ve ona onurlu bir üstünlük sağlamayı vaadediyor.

Sonra, ona nefsin istek ve arzularına gem vurmasını, itaatsizlik ettikçe dizginlerini çekmesini emreder. Zira nefs alabildiğine fenalığı ister, meğer ki Cenab-ı Hak, merhametiyle insanı korumuş olsun.

Şimdi bilmiş ol ey Malik, ben seni öyle bir yere gönderiyorum ki, senden evvel oralarda adaletle hükmeden yöneticiler de oldu, zulmedenler de oldu. Sen vaktiyle nasıl senden evvelki idarecilerin yönetimini takip ettiysen; halk da

şimdi öylece senin yönetimini takibe alacak. O zaman senin onlar hakkında söylediklerini halk da şimdi senin hakkında söyleyecek.

Kimlerin salih olduğu, ancak Allah’ın kullarına söyletmesiyle anlaşılır. Onun için biriktirmeyi en sevdiğin şey, yararlı işlerin olsun. Heveslerine hakim bulun. Sana helal olmayan şeylerde nefsine karşı cimri ol. Zira hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeyler hususunda nefse cimri davranmak, adaletin ta kendisidir.

İdaren altında bulunanlar için kalbinde muhabbet, merhamet ve iyilik duyguları besle. Sakın çaresizlerin başında fırsat kollayan bir canavar gibi durma! Çünkü bu insanlar ya senin dinde kardeşin,

veya yaradılışta eşin, yani senin gibi insandır. İnsanın ayağı sürçebilir, kendisinde bir takım kusurlar görülebilir. Ama çoğu zaman, hata ile, yahut kasdi görünen kabahat işleyenleri bile ellerinden tutup doğru yola getirmek mümkündür.

Kendin nasıl Allah’ın seni affedip bağışlamasını istersen, sen de onları affedip, bağışla. Çünkü sen onların üzerinde bulunuyorsun; seni yöneticilik ile vazifelendiren senin üzerinde bulunuyor; Allah ise sana bu vazifeyi verenin üzerinde bulunuyor. Ve senden kullarının işlerini hakkıyle görmeni istiyor, seni onlarla imtihan ediyor.

Sakın Allah ile savaşa girip kendini O’nun gazabına hedef yapma. Çünkü intikamına dayanacak kuvvetin olmadığı gibi, af ve merhametine de ihtiyacın var.

Sakın affettiğin bir şeyden dolayı asla pişman olma, verdiğin hiç bir ceza için de kat’iyyen sevinme. Bertaraf edebileceğin hiçbir badireye atılma.

Bir de sakın “ben tam bir kudret sahibiyim, emrederim, itaat ederler.” deme. Çünkü bu, kalbin bozulması, dinin zaafa uğraması ve felakete yaklaşmak demektir. Şayet elindeki güç sana bir büyüklük hissi verirse derhal varlık aleminin büyüklüğüne bak. Kendinle ilgili elinden bir şey gelmeyen hususlarda Allah’ın senin üzerindeki kudretini düşün. İşte bu düşünce senin o yükseklerden uçan bakışını aşağı indirir; şiddetini giderir; seni bırakıp giden aklını başına getirir. Sakın Allah ile büyüklük yarışına kalkışma, sakın büyüklük ve ululukta kendisine benzemeye çalışma. Çünkü Allah, bütün büyüklük taslayanları küçültür, hor ve hakir hale getirir.

Nefsin hakkında, sana yakınlıkları olanlar hakkında, idaren altındakiler arasından kendilerini yakın buldukların hakkında, Allah’a ve Allah’ın kullarına karşı adaletten kat’iyyen ayrılma. Şayet böyle yapmazsan zulmetmiş olursun. Halbuki Allah’ın kullarına zulmedenin davacısı yine Allah’dır.

Allah da birinin düşmanı oldu mu, o kimsenin tutunabileceği hiçbirşey kalmaz. Ve .lünceye, yahut tevbe edinceye kadar kendisiyle harb içinde bulunur. Dünyada zulüm kadar Allah’ın lütfuna mani olan, kahrını çabuklaştıran birşey olamaz. Zira Cenab-ı Hakk zulüm altında inleyenleri işitiyor; zalimleri ise gözetleyip duruyor.

İşlerinin içinden öylelerini tercih etmelisin ki, hak hususunda en dengelisi, adalet itibariyle en kapsayıcısı ve halkın rızasını en çok kazanmış şey olsun.

Zira toplumun hoşnutsuzluğu kişilerin rızasını hükümsüz bırakır; kişilerin kızgınlığı ise toplumun rızası içinde kaynar gider.

Sonra bir yönetici için yakınındaki özel kimseler kadar iyi günlerde yükü ağır basan, zor günlerde yardımı az dokunan, adaletten hoşlanmaz, istemekten usanmaz, verilince şükür bilmez, verilmezse ne yapsan başından gitmez, zorluklara sabırsız bir kişi bile yoktur.

Halbuki dinin temeli, müslümanların ölçüsü, toplumun kendisini esas almak olduğu gibi düşmana karşı duracak bir silah varsa ancak yine toplumdur. Onun için samimiyetin, eğilimin ve hassasiyetin daima topluma yönelik bulunmalı.

İdaren altındakiler arasında asla yanına yaklaştırmayacağın, en çok uzak durman gereken adamlarsa, halkın özel hallerini ve ayıplarını en fazla araştıran kimseler olmalıdır. Zira insanların öyle ayıpları vardır ki örtülmesi herkesten fazla yöneticiye düşer. Binaenaleyh bu ayıpların sana gizli kalanlarını sakın eşeleme. Senin vazifen, öğrenmiş olduklarını düzeltmeye çalışmaktan ibarettir. Bilmediklerine gelince, onların hakkındaki hükmü Allah verir.

Evet, sen idaren altındakilerin özel hallerini ve ayıbını gücün yettiğin kadar ört ki Allah da senin onlardan gizli kalmasını istediğin şeyleri örtsün.

İnsanlar hakkında bütün kin düğümlerini çöz; seni intikama sürükleyecek bağların hepsini kes. Sence açıklık kazanmayan şeyleri anlamadığını belli edip bildir, şunu bunu ihbar edenlerin sözüne sakın çarçabuk inanma. Çünkü gammaz ne kadar saf görünürse görünsün yine hilekardır.

Sakın, ne seni darlığa düşme ihtimaliyle korkutarak cömertlikten çevirecek cimriyi, ne büyük işlere girişmek hususundaki azmini gevşetecek korkağı, ne de aşırıya kaçarak sana hırsları iyi gösterecek harisi danışacakların arasına sokma. Çünkü cimrilik, tembellik, korkaklık, hırs, ayrı ayrı huylardır ki, bunları meydana getiren şey, Allah hakkında iyi duygulara sahip olmamaktır.

Sana danışmanlık yapacakların en kötüsü, senden önce k.tü kimselerle düşüp kalkan, onların suçlarına ortak olan kimselerdir.

Böyleleri kat’iyyen senin yakınında olmamalı. Çünkü bu gibiler ancak canilerin ve zalimlerin yakınıdır. Bunların yerine, hiçbir zalime zulmünde, hiçbir günahkara suçunda yardım etmemiş olanların arasından öylelerini bulacaksın ki, aynı yeteneklere sahip, ama kötülüklerden uzak olsunlar. İşte senin için böylelerinin yükü en hafif, yardımı en çok, sana şefkati herkesinkinden fazla, senden başkasına sevgisi ve bağlılığı o nisbette az olur.

Bu gibileri hem özel, hem genel toplantılarında yakınında olsunlar. Sonra bu adamların içinden en fazla onu beğenmelisin ki, sana acı da olsa gerçekleri herkesten çok o söylesin; ve şayet Allah’ın razı olmayacağı bir harekette bulunmak istersen, hoşuna gideceğini-gitmeyeceğini hiç düşünmeden, sana boyun eğmeyi bıraksın, seni onaylamasın.

Bir de Allah korkusuna sahip ve sadık adamları kendine mahrem et. Seni alkışlamamalarına, yapmadığın bir takım işleri sana malederek keyfini getirmemelerine alış. Zira alkışın çoğu insanı büyüklüğe sevk eder, gurura yaklaştırır.

Sakın, adamın iyisi ile kötüsü, indinde bir olmasın. Zira bu durum iyileri iyilikten soğutur; kötülerin de fenalığa yönelmelerini sürdürmelerine sebep olur.

Bilmiş ol ki, yöneticinin idaresi altındakiler hakkında iyi düşünmesini sağlayan şey, kendilerine iyilikte bulunması; yüklerini hafifletmesidir. İyi niyetli olursan uzun uzun yorgunluklardan kurtulursun. Sonra hakkında olumlu düşünmeye en çok layık olan adam, senin hakkındaki tecrübeleri iyi çıkanıdır; olumsuz kanaate en layık olanı da hakkındaki tecrübeleri kötü çıkanıdır.

Bu ümmetin ileri gelenleri tarafından tatbik edilen, her kesin severek alıştığı ve uyguladığı bir adeti sakın kaldırayım deme. Ve bu eski adetlerin her hangi birine aykırı gelecek yeni bir adeti yerleştirmeye de asla yanaşma. Çünkü sevaplar o adeti hayata geçirenin, vebali ise o adeti kaldıranındır.

Memleket işlerinde uygun gelen tedbiri düşünmek ve senden evvelki insanlara faydası olmuş, onları doğru yolda bulunduran hususları devam ettirmek için sık sık konuyu bilenlerle müzakere et, uzmanlar ile sohbette, görüş alışverişinde bulun.

Malumun olsun ki idaren altındakilerin seviyesi farklı farklıdır. Bunlardan herbirinin düzeni ve rahatlığı diğerinin rahatlığına bağlıdır ve hiçbiri için diğerinden bağımsız bulunmak imkanı yoktur. Bunlardan bir kısmı, Allah yolunda askerlik edenler, bir kısmı kamunun ve özel sektörün işlerini görenler, bir kısmı adalet dağıtmaya memur hakimler, bir kısmı hayır hasenat işlerini insaf ile takip edecek görevliler, bir kısmı vergi mükellefi müslim ve gayrimüslimler, bir kısmı ticaret ve zanaat erbabı, bir kısmı da fakirler ve ihtiyaç içindeki tabakadır.

Cenab-ı Hak bunlardan herbirinin hissesini, herbiriyle ilgili ölçüleri bildirmiş ve herbirine ait farzları ve sınırları ya Kitabı ile, ya Nebiyy-i Muhterem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin sünnetiyle gösterdikten sonra yürürlüğe koymuş ve bağlı kalınması ve korunması gereken kayıtlar olarak bizlere görev vermiştir.

Güvenlik güçleri, Allah’ın izniyle, halkın güvencesi, yöneticilerin şerefi, dinin izzeti, düzen ve nizamın sağlayıcılarıdır. Halk ancak bunların sayesinde düzen içinde yaşayabilir.

Bununla beraber güvenlik gü.lerinin düzeni de Allah’ın kendilerine ayrılmasını istediği imkanlar ile mümkündür ki, düşmanlarına karşı onunla mücadele edebilirler; görevlerini yerine getirebilmek için ona güvenirler ve bütün ihtiyaçlarını temin etmek üzere arkalarında o bulunur.

Sonra bu iki sınıfın varlıklarını sürdürmesi, diğer resmi görevlilerin varlığıyla mümkündür. Çünkü toplum yararına olan tüm işleri yasalar çerçevesinde gerçekleştirenler bunlardır.

Hepsinin yaşaması için de tüccar ve sanayicilerin varlığı şart. Zira ekonominin gelişmesini, ticaret hayatını ve başkalarının meydana getiremeyeceği şeyleri bunlar temin edecek.

Sonra fakir fukara ve yardıma muhtaç son tabaka geliyor ki korunup gözetilmeleri gerekir. Bunlardan her birinin Allah’dan kısmeti ve ihtiyaçları miktarınca yöneticiler üzerinde hakkı vardır. İdareciler Allah’ın kendilerine yüklediği bu vazifenin altından, ancak tam bir gayret ve özenle, ve yardım etmesi için Allah’a müracaatla, bir de hafif, ağır bütün işlerde nefsini hakka, adalete, sabır ve tahammüle alıştırmakla kalkabilir.

Sonra, güvenlik gü.lerinin başına öylelerini geçir ki Allah’a ve Resulüne ve üstlerine karşı sence hepsinden daha sadakatle bağlı bulunsun; kalbi hepsinden temiz olsun ve aklı başında olmak itibariyle hepsinin üzerinde olsun; öfkelendiği zaman ağır davransın; mazeretleri sakince dinlesin; zayıflara acısın; güçlülerden uzak dursun; öyle hiddetle kalkıp acz ile oturan takımından olmasın.

Sonra gerek cömertlik, iyilik ve asaletleriyle bilinenlere, gerek yardımseverlikleriyle tanınmış ailelerin mensuplarına, gerekse cesaret ve fedakarlık göstermiş olanlara yakınlıkta bulun, iltifat et. Çünkü bunlar kerem halkıdır, lütuf topluluğudur.

Ana-baba, çocuklarının işini nasıl araştırırsa sen de güvenlik birimlerinin işlerini öylece gözet.

Kendilerini takviye için verdiğin şey çok bile olsa nazarında asla büyümesin; haklarında taahhüd ettiğin lütuf az bile olsa gözüne kat’iyyen küçük görünmesin. Çünkü sana bağlanmalarını ve hakkında iyi düşünmelerini sağlar.

Bir de onlara ait işlerin büyüğünü görüyorum diye küçüğünü takipten geri durma. Zira ufak da olsa büyük de olsa iyiliklerinden yararlanacak mevkiler vardır.

Güvenlik güçlerinin başındakiler içinde sence en makbulü o kimseler olmalı ki emri altındakilere iyilikte bulunsun ve hem şahıslarını, hem geride kalan ailelerini sıkıntıdan kurtaracak kadar kendi imkanlarından fedakarlık etsin de bu sayede düşmanlara karşı mücadele ederken hepsinin düşüncesi bu noktada birleşebilsin.

Yöneticiler için memlekette adaletin yerleşmesinden, bir de halkın kendilerine karşı muhabbet göstermesinden büyük kazanç yoktur. Zira yürekler salim olmadıkca muhabbet görünmez.

Sonra güvenlik birimlerinin sana bağlılığı ancak amirlerinden memnun olmalarıyla ve onları küçümseyip, bir an evvel başlarından çekilmelerini istememeleriyle mümkündür. Sen kendilerine ümit verecek alanlar aç. Övgüyü hakedenleri övmekte, büyük şeyler başarmış olanların yeteneklerini dile getirmekte kusur etme. Zira bunların kahramanlıklarını sık sık anmak, inşallah onları motive eder, tembellik edenleri de gayrete getirir.

Sonra, bunlardan herbirinin fedakarlığını iyice tanı; sakın birinin hizmetini başkasının hizmetiyle beraber zikretme. Kimseye de gösterdiği başarıyla orantısız, düşük bir paye verme.

Bir de ne makam ve mevkısinin büyüklüğü bir adamın ufak hizmetini büyük görmene, ne de makam ve mevkısinin küçüklüğü bir adamın başarısını küçültmene asla sebep olmamalı.

Sonra altından kalkamadığın durumları, halledemediğin işleri Allah’a ve Resulüne gönder. Zira Cenab-ı Hak sıkıntılarını gidermek istediği bir kavme “Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Peygambere ve içinizdeki Ulü-l Emre itaat edin; şayed bir şeyde anlaşamazsanız onu Allah’a ve Peygambere gönderin” buyuruyor. Allah’a göndermek demek, Kitabındaki hükümlere sarılmak demektir. Resul’e göndermek demek, onun toplayan, ayrılıklara, bölünmeye meydan vermeyen sünnetine uymak demektir.

İnsanlar arasında hüküm vermek için öyle bir adam seç ki sence idaren altındakilerin en değerlisi bulunsun; işten sıkılmasın; kendisine danışmak, hakemlik yapması için müracaat edenlerden sinirlenerek inada kalkışmasın; hatasında ısrar etmesin; hakkı gördüğü gibi, döneceği yerde dili tutulup kalmasın; hiçbir zaman hedeflediği menfaat kaybolacak endişesine düşmesin; meseleyi tamamen anlamadıkca üstünkörü ulaştığı kanaati kafi görmesin. Şüphelerde en çok durur, delillere en fazla sarılır, hasmın müracaatından en az usanır, işlerin açıklığa kavuşmasını titizlikle en fazla bekler, hükmün açıklanmasında en kat’i davranır, övgü ile şımarmaz, coşkuyla eğilip bükülmez olsun. Gerçi böyleleri pek azdır.

Sonra bu adamın vereceği hükümleri sık sık incele ve kendisine, ihtiyacını giderecek, halktan beklentisi kalmayacak kadar ödemede bulun; hem senin yanında öyle bir mevki ver ki yakınlarından kimse o mevkiye göz dikemesin ve o adam başkalarının sana gelip de kendisine karşı hainlik edemeyeceğinden emin olabilsin.

Evet, bu hususta gayet dikkatli bulunmalısın. Çünkü bu din kötü adamların elinde esir oldu: Onun namına istenilen yapılıyor ve onunla dünya imkanları elde etmeye uğraşılıyor!

Kendilerini işbaşına getireceğin kimselere dikkat et, vazifeye öyle getir. Tarafgirlik veya keyfilikle kimseye görev verme. Çünkü bu iki sebep ihanete sevkeder. Bir iş için düzgün ve bilinen ailelerden yetişmiş tecrübeli ve haya sahibi, İslam’a hizmetleriyle öne çıkmış adamlar araştır.

Zira ahlakı en dürüst, namusu, şerefi en sağlam, paranın ve gücün cazibesine en az kapılır, işlerin sonucunu en doğru görenler, böyle insanlardır. Geçim şartlarını da geniş ve rahat bir surette temin et. Çünkü nefislerini doğruluğa sevk hususunda bu bir kuvvet olacağı gibi, elleri altındaki şeylere el uzatmayı düşünmeyen, tok gözlü kişiler olurlar.

Bundan başka şayet emrine muhalefet ederler, yahut emanete zarar verirlerse, geçim şartlarını iyileştirmiş olman, elinde onların aleyhlerine kullanacağın bir delil olur.

Sonra bunların icraatını takip et. Arkaları sıra vefa ve doğruluklarından emin bulunduğun gözcüler gönder. Zira işleri nasıl gördüklerini takip ederek öğrenmen, emaneti muhafazalarını ve halka iyi davranmalarını sağlar.

Yardımcılarına karşı da dikkatli ol. Şayet içlerinden biri elini hainliğe uzatır ve görevlilerin verdiği haberler herifin bu hiyaneti üzerinde toplanırsa şahitliğin bu kadarını kafi görerek layık olduğu cezayı kendisi üzerinde uygularsın; topladığı paraları alır, kendisini alçaklığıyla başbaşa bırakır; alnına hainlik lekesini vurur, boynuna suçluluk utancını geçirirsin.

Sonra, vergi meselesini, vergi sorumlularının doğruluk, dürüstlük ve rahatıyla birlikte takip et. Çünkü başkalarının da iyiliği, vergi sistemi ve sorumlularının iyiliğine bağlıdır.

Bu sayede herkes rahata erişebilir. Ancak, memleketin imarına ve gelişmesine sarf edeceğin gayret, vergi toplamaya yönelik gayretinden fazla olmalı. Zira vergi gelirleri ancak ülkenin gelişmesiyle elde edilebilir.

Gelişme sağlamadan vergi isteyen kimse memleketi harabeye çevirir, halkını mahveder. İşi de pek kısa bir zaman için yürür.

Şayet yükün ağırlığından, yahut bir afetten, yahut yağmurların, suların kesilmesinden, yahut toprakların su altında kalmasından, yahut kuraklık istilasından şikayette bulunurlarsa tesirini umduğun bütün imkanları kullanarak dertlerini hafifletmeye çalış. Bu hususta hiçbir fedakarlık sana kat’iyyen ağır gelmesin. Zira o bir sermaye ki memleketini imara, ülkeni geliştirip güzelleştirmeye sarf etmek için sana iade edecekler. Fazla olarak övgülerini kazanacaksın, haklarında gösterdiğin adaletten dolayı iftihar edeceksin.

Hem sen bu sermayeyi fazlasiyle iade edeceklerine güvenerek veriyordun. Zira kendilerine sağladığın refah için biriktireceklerine ve adalet ve merhamet ile muamelen sebebiyle sana emin bulunduklarına güveniyordun. Evet, günün birinde, yardımlarını isteyeceğin bir olay zuhur eder. Bakarsın ki hatır hoşluğu ile bütün yükü üzerlerine almışlar, taşıyorlar.

Gelişmiş bir toplum ve ülke, ağır yükler taşıyabilir. Memleketin harap olması halkının sefaletindendir; toplumu sefil eden sebep de ancak idarecilerin servet toplamaya hırsları, uzun müddetle mevkilerinde kalacaklarını zannetmemeleri, bir de geçmiş ibretlerden gereği kadar ders çıkaramamalarıdır.

Sonra, ekibinin haline iyi dikkat et. İşlerine en iyilerini getir. Özellikle plan-programını, özel bir takım mektuplarını, öyle adamlara yazdır ki, soyu temiz, ahlakı düzgün olsun; gördüğü itibar ile şımarıp başkalarının yanında sana karşı gelmeye cür’et edenlerden olmasın.

Sana yazılanları getirip göstermekte, senin tarafından verilecek cevapları dosdoğru yazarak göndermekte ve senin hesabına alıp, senin hesabına vereceği şeylerden gafleti sebebiyle kusur etmesin. Senin lehinde bulduğu bir anlaşmayı her yönüyle incelesin, sağlıklı şekilde muhafaza etsin, aleyhinde bulduğunu da çözmekte zayıflık göstermesin. Kendisine verdiğin işler itibariyle nasıl bir mevkiide olduğundan habersiz bulunmasın. Zira kendi kıymetini bilmeyen başkasınınkini hiç bilmez.

Sonra bunların göreve getirilmesinde yalnız dış görünüşlerini incelemen ve iyi niyetin kafi gelmemeli. Çünkü insanlar, dış görünüşle yetinen idarecilerin g.züne, daima yalnızca iyi yanlarını göstererek ve yapabileceklerinden fazlasını vaadederek kolayca girebilirler. Halbuki işin ötesinde samimiyet namına birşey yoktur. Onun için senden evvelki iyi yöneticilere hizmet etmiş olanları araştırarak halk arasında en iyi intiba bırakmış, emanetleriyle en ziyade tanınmış olanlarını göreve getir. Böyle bir hareket senin Allah’a ve kendisinden görevi yerine getirmesini emrettiğin kimseye karşı samimiyetini gösterir.

Bir de işleri sınıflandırarak her sınıfın başına bu adamlardan birini geçir ki iş büyük olursa altında ezilmesin, çok olursa toplamasını bilemeyip de dağıtmasın.

Şayet ekibinden birinin hatasını görür de aldırmazsan kendin sorumlu olursun.

Sonra ticaret ve sanat erbabı vardır ki, bir kısmı oturduğu yerde çalışır, bir kısmı şuraya buraya mal götürür, bir kısmı da elinin emeğiyle geçinir; bunların cümlesi hakkında iyi muamele et ve başkaları tarafından da benzer muamele edilmesine dair nasihatte bulun. Çünkü bunlar memleket için hayır ve faydalara sebep olur.

Ve o hayır ve faydaları senin toprağındaki, denizindeki, ovalarındaki, dağlarındaki uzak uzak yerlerden ve başkalarının gidemeyeceği, yahut cüret edemeyeceği yerlerden getiriyorlar. Bunlar memleket için barış ve refah adamlarıdır: Ne olay çıkarmalarından korkulur, ne fesatlarından endişe edilir.

Kendilerinin gerek nezdindeki, gerek memleketin diğer taraflarındaki işlerini takip et. Maamafih şurasını da bil ki bunların çoğunda aşırı ve çirkin şekilde haksız ve yüksek kazanç hırsı ve alım satımda hilekarlık olur. Bu ise halk için zarar, yönetici için ayıptır. Binaenaleyh haksız kazanca mani ol. Çünkü  aleyhüssalatü vesselam Efendimiz vurgunculuğu yasakladılar.

Alım satım doğru .l.ülerle olmalı ve alanı da, satanı da ezmiyecek hakkaniyete uygun bir fiyatlandırma üzerinden yürütülmeli. Kim, senin yasağından sonra vurgunculuğa yanaşırsa, ifrata varmamak şartıyla hemen cezalandır.

Hele alt tabakalardaki her türlü çareden mahrum fukara ve çaresiz felaketzedeler, k.türümler hakkında Allah’tan korkmalı, hem çok korkmalısın. Bu tabakada halini söyleyen de var, söyleyemiyen de var. Allah’ın bunlara ait olmak üzere korunmasını senin sorumluluğuna verdiği hakları muhafaza et.

Oradakilere Devletin imkanlarından bir hisse, başka yerlerde bulunanlara da her bölgenin ihtiyaç sahipleri için ayrılan imkanlardan hisse ayır. Çünkü en uzaktakilerinin de en yakınındakiler gibi hakları var. Hepsinin hakkını gözetmek ise sana yüklenmiş bir görev.

Sakın büyüklüğe kapılmak, seni onların işleriyle uğraşmaktan alıkoymasın. Zira işlerin önemlilerini iyi gördüğün için önemsiz görünenlerini yüzüstü bırakırsan mazeretin olmaz.

Bu sebepten kendilerini düşünmekten geri durma ve zavallılara karşı suratını asma. Yine bunlardan olup da ileri gelenlerin küçümsemeleri yüzünden sıkıntı ve ihtiyaçlarını sana ulaştıramayanları araştır. Sırf bunlar için, vicdan sahibi, mütevazı, emin sorumlular tayin et ki arada vasıta olsun, işlerini sana bildirsinler. Özetle, öyle çalış ki Allah’ın huzuruna çıktığın zaman “elimden geleni yapmaya gayret ettim” diyebilesin.

Halkın bu tabakası adalet ve yardıma başkalarından daha çok muhtaçtır. Onun için her birinin hakkını vermeye son derece itina et. Sonra, yetimleri ve yaşlı bulunduğu halde hiç bir çaresi olmayan kimseleri üzerine al. Gerçi bu işler yöneticilere ağır gelir. Ama ne kadar hak varsa hepsi ağırdır; bu yükü Allah yalnızca, bulundukları durumdan daha fazla, geleceği gözeterek sabırlı davrananlara, vaadettiğini gerçek bilip Allah’a dayananlara ve inananlara hafifletir.

İhtiyac sahipleri için, sırf kendileriyle meşgul olacağın bir zaman ve mekan ayır. Ve hepsiyle beraber otur da seni yaratan Allah’ın rızasını kazandıracak bir tevazu göster. Burada, askerini, yardımcılarını, muhafızlarını, yanlarında bulundurma ki söylemek isteyen çekinmeden derdini dökebilsin.

Ben aleyhüssalatü vesselam Efendimizden bir kaç yerde işittim: “İçindeki zayıfın hakkı serbestçe güçlüsünden alınamayan bir ümmet hiç bir zaman kuvvetlenemez” buyurmuşlardı.

Bir de bunların bazı uygun düşmeyen sözlerini, yahut dertlerini anlatmadaki yetersizliklerini hoş gör. Kendilerine hırçınlık etme, büyüklük taslama. Bu yüzden Allah sana rahmetini yayar; yaptıklarına karşılık sevabını ihsan eder. Hem verdiğini güler yüzle, gönül hoşluğuyle ver. Veremediğin zaman da kabul olunabilecek özürler dile.

Sonra, sorumluluğun içinde öyleleri olur ki bizzat görmekliğin lazım. Mesela görevlilerin yetersiz kaldığı yerde cevabı sen vereceksin. İnsanların ihtiyacı artık yardımcılarının tahammül edemeyeceği dereceyi buldu mu, icabına yine sen bakacaksın.

Bir de her günün işini o gün gör; çünkü diğer günlerin kendine mahsus işleri vardır.

Gerçi niyet halis olmak ve toplumun selametine yaramak şartiyle bu meşgalelerin hepsi Allah için iseler de sen yine de vakitlerinin en hayırlısını Allah ile arandaki halin için nefsine hasret.

Allah için dinini halis kılan farzlara bilhassa dikkat et. Gecende, gündüzünde bedeni ibadetlerini, onlarla Allah’a yaklaşmak kasdıyla, kusur etmeden, riyaya düşmeden, nasıl gerekse öylece yerine getir. Şayet namazında halka imam olmuşsan, sakın ne bıktıracak, ne de bir hayra yaramıyacak gibi kıldırma. Çünkü insanların içinde öyleleri de vardır ki iş sahibidir. Aleyhissalatü vesselam Efendimiz beni Yemen’e gönderirken “Onlara namazı nasıl kıldırayım?” demiştim. “En zayıflarının namazı gibi.” buyurmuşlardı.

Mü’minlere merhametli ol. Bundan sonra, sakın idaren altındakilerden uzun müddetle saklı durma. Çünkü yöneticilerin toplumdan uzak kalması bir nevi sıkıntı olduktan başka memleket işleri hakkındaki bilgilerini azaltır. Bunların perde arkasında oturmaları perdenin dışında dönen işleri görüp bilmelerine manidir. Binaenaleyh nazarlarında hadisatın büyüğü küçülür; küçüğü büyür; güzeli çirkin, çirkini güzel olur; hak ile batıl karışır.

İdareci de nihayet beşerdir. Halkın kendi nazarında gizli kalan işlerini, ihtiyacını nereden bilecek? Hakkın üzerinde işaretler yok ki ona bakarak sadakatin her türlüsünü, yalan ve hilenin her türlüsünden ayırmak mümkün olabilsin.

Şimdi, sen mutlaka şu ikisinden birisin; Ya hak yolunda veren, g.nlü zengin bir adamsın.. O halde neye vacib olan bir hakkı ödemekten, yahut kerimane bir harekette bulunmaktan çekinip de saklanıyorsun? Yahut öyle değilsin de cimrilik hastalığına yakalanmış bir adamsın. Bu ihtimale göre de halk senin ihsanından ümidi kestikleri gibi, istemekten o kadar çabuk vazgeçer ki!..

Halbuki toplum tarafından sana arzedilecek meselelerin çoğu ya bir zulümden şikayet; ya bir işlemde adalet talebi gibi seni doğrudan meşgul etmeyecek şeylerdir.

Sonra yöneticinin mahremi ve yakınında olanlar vardır ki bunların zaman zaman adaletten sapmaları, işlemlerde keyfilik ve insafsızlıkları görülür. Sen onların zararını bu gibi durumların sebeplerini ortadan kaldırmak suretiyle kes. Etrafındakilerden, yakınlarından, akrabandan hiç birine kat’iyyen toprak verme.

Ve bunlardan hiçbiri senden cesaret alıp da müşterek su, yahut müşterek diğer bir iş tutarak etrafındakilere zarar verecek ve zahmeti başkalarına  yükletecek surette mal stoklamasına kat’iyyen cüret edemesin. Çünkü bunun kârı senin değil, onun; ârı ise dünyada ahirette senindir.

Sonra sana yakın uzak herkesi hakkı kabule mecbur et; ve mahremin ve yakınların için her neye mal olursa olsun bu hususta sebat ve dikkat göster. Nefsine ağır gelecek olan bu hareketin sonunu gözet, çünkü sonu hayırdır.

Şayet halkta senin zulmettiğin kanaati olmuşsa kendilerine durumu açıklayarak, özrünü bildirerek zanlarını değiştir. Çünkü bununla hem nefsini kırmış, hem idaren altındakilere güzel davranmış, hem kendini mazur göstermiş oluyorsun ki onları hak üzerinde daim kılmaktan ibaret bulunan maksadına o sayede ulaşabilirsin.

Düşmanın tarafından sana teklif olunan barış, Allah’ın rızasına uygun ise kat’iyyen reddetme, zira sulhta, askerine istırahat, sana endişeden rahat, ülken için de selamet var.

Lakin sulhtan sonra düşmanından sakın, hem çok sakın. Öyle ya belki seni gafil avlamak için sana yaklaşmak istemiş olabilir. O sebepten ihtiyata sarıl, bu hususta iyi niyetin tedbirli olmana mani olmasın.

Şayet düşmanla aranızda bir sözleşme yaptınsa veya ona karşı bir taahhüdün varsa, mukaveleye muhakkak uy, verdiğin sözü yerine getir. Verdiğin sözü yerine getirmek için gerekirse hayatını bile feda et; çünkü yaratılışları ve hedefleri farklı, görüşlerinin çok değişik olmasına rağmen insanların ilahi farzlar arasında sözünde durmak kadar, üzerinde birleştikleri bir şey yoktur.

Hatta müşrikler de ihanetin vahim sonuçlarını gördükleri için müslümanlara karşı sözlerinde durmaya özen gösteriyorlar.

Binaenaleyh sakın verdiğin sözden dönme; sakın ahdine ihanet etme; sakın düşmanını aldatma. Zira nasipsiz ve herşeyden mahrum kalmaya mahkum akılsızlardan başkası Allah’a karşı gelmek cür’etini gösteremez. Çünkü Allah, rahmeti icabı, ahde vefayı, verilen sözde durmayı, kulları için şefkati sayesinde barınacakları güvenli bir yer, içerisinde esenlik içinde kalacakları, sığınmak için civarına koşacakları özel bir mekan gibi kılmış. Onun için bunda fesad çıkarmak, buna ihanette bulunmak yahut aldatmak olamaz.

Bir de bir takım yorumlara göre farklı anlaşılabilecek, değişikliklere açık olabilecek sözleşmelerde bulunma. Kabul ettiğin, imzaladığın bir sözleşmeyi geçersiz kılmak için de sakın kelimelerin farklı anlamlarından istifade etmeye kalkışma. Allah’ın ahdi icabı girmiş olduğun bir işin darlığı, haksız yere onu genişletmene kat’iyyen sebep olmasın.

Zira genişliyeceğini ve sonunun iyi olacağını umduğun bir darlığa tahammül etmek, senin için, günahından çekindiğin ve dünyada da ahirette de ilahi cezasından kurtuluş imkanı olmadığını bildiğin bir ihanetten elbette daha iyidir.

Sonra kandan ve onu haksız yere dökmekten son derece sakın. Çünkü haksız yere kan dökmek gibi felaketi davet eden, bunun kadar sorumluluğu büyük, bunun kadar nimetin azalmasını, devletin zayıf hale gelmesini hak eden bir şey yoktur.

Allahu zü’l-celal kıyamet günü kulları arasında hükmünü verirken, döktükleri kanlardan başlayacak. Sakın haram bir kanı dökerek iktidarını kuvvetleştirmek sevdasına kapılma; zira bu hareket onu zaafa düşürecek, daha doğrusu söndürecek, başka ellere geçirecek sebeplerdendir.

Hele kasden uygulayacağın bir katl için ne Allah’ın indinde, ne benim indimde hiç bir özürün olamaz. Çünkü bedenen kısas lazım. Şayet bir kazaya uğrarsan.. Cezalandırırken kırbacın, yahut kılıcın, yahut elin ifrata varırsa -zira zaman olur ki yumruk, yahut daha biraz fazlası bile ölüme sebep olur- sakın sahip olduğun nüfuza güvenerek maktulün velilerine haklarını vermiyeyim demeye kalkışma.

Bir de sakın kendini beğenme, sakın nefsinin sana hoş gelen taraflarına güvenme, sakın yüzüne karşı medhedilmeyi isteme. Zira iyilerin ne kadar iyiliği varsa, hepsini mahvetmek için şeytanın elindeki fırsatların en sağlamı budur.

Sonra sakın idaren altındakilere ettiğin iyilikleri başlarına kakma; yahut yaptığın işleri mübalağalı gösterme; yahut kendilerine olan vaadinde değişiklik yapma. Çünkü minnet ihsanı bitirir; mübalağa hakikatı söndürür; sözünden caymak ise Allah’ın da, halkın da nefretine sebep olur.

Cenab-ı Hak “Böyle sizin yapmadığınızı söylemeniz, Allah indinde ne kötü bir harekettir” buyuruyor. Sakın bir işe vaktinden evvel atılma. Sakın vakti gelince de geciktirme; sakın açıklık kazanmayan işlerde inad etme. Sakın açıklık kazandığı zaman da gevşeme.

Sonra, işlerin her birini yerine yönlendir; görevlilerin her birini yerlerinde bulundur. Herkesin bir olduğu noktalarda kendini kayırmaktan çekin.

Ekibindeki adamlarının açıkca görünen kötülüklerine karşı senden beklenen hareketten habersiz gibi davranma. Çünkü suç senin üzerine kalır ve az vakit sonra işlerin üzerindeki perdeler gözlerinin önünde açılır ve mazlumun hakkı senden alınır.

Hiddetine, öfkene, eline, diline hakim ol; ve bunların hepsinin kötülüklerinden korunabilmek için badirelerden geri durup şiddetini ertele ki öfken geçsin de kendine hakim olasın.

Bundan başka, bir gün Yaratan’ın huzuruna çıkacağını hatırlayarak endişeye düşmedikçe nefsine hakim olmak imkanını kat’iyyen bulamazsın.

Şimdi sana düşen, senden evvel adaletle hükmedenlerin adil bir hükmünü yahut iyi ve güzel bir usulü, yahut Aleyhissalatü vesselam Efendimizden gelmiş bir haberi, yahut Kitabullah’dan bir farzı hatırlamaktır. Ta ki o gibi meselelerde bizden gördüğün hareket tarzına uyasın ve şu emirnamemde bildirdiğim ve ileride nefsinin arzularına kapılmanı mazur göstermemekliğin için elimde sana karşı sağlam bir delil bildiğim hükümleri uygulamaya çalışasın.

Artık, Cenab-ı Hakk’ın sonsuz rahmetinden ve bütün talepleri kapsayan büyük kudretinden dilerim ki rıza-yı ilahisi yolunda, kulları arasında güzel hatırlanmak ve memleketimiz içinde hayırların yerleşmesi ve devamı için gücümüz yettiği kadar çalışmaya seni de, beni de muvaffak etsin; hakkımızdaki ni’metini ve keremini artırarak tamamına erdirsin ve sana da bana da saadetle, şahadetle can vermeyi nasip eylesin. Bizim niyazımız Allah’adır. Ve’s-selamu ala Resuli’llah..

Bu Kitapçığı indirebilirsiniz. Cep Telefonlarında okunabilmesi için optimize edilmişir Kitap TR CEP

 

MAKEDONYA, RADANYA MAHMUT AĞA CAMİİ’NİN RESTORASYONU

1

16.YÜZYIL OSMANLI MİRASININ DOĞUŞUNUN ÖYKÜSÜ

1.Yapı Tarihçesi

      1.1.Yapının 2012 yılındaki durumu

2.2012-2014 yılları arasında yapılan restorasyon uygulaması

      2.1 Yapıda yapılan güçlendirme müdahaleleri

      2.2 Cephelerde yapılan onarımlar

      2.3 Minarede yapılan onarımlar

      2.4 Son cemaat bölümünde yapılan onarımlar

      2.5 Cami içerisinde yapılan onarımlar

      2.6 Yapı çevre düzenlemesi

 3.SONUÇ

4.UYGULAMA ÖNCESİ VE SONRASI FOTOĞRAF BELGELEMESİ

1.Yapı Tarihçesi

Radanya köyü, Makedonyanın İştip şehrinden 15-20 km uzaklıkta bulunan Karbintsi Belediyesi’ne bağlı bir köydür. Radanya köyünde bulunan Mahmut Ağa Camii, 15. yüzyılda Osmanlı Devleti tarafından inşa edilmiştir. Bu cami bir zamanlar bu toprakların Türklere ait olduğunu simgelemektedir. Türkiye’ye göç ile beraber Radanya köyünde de Türkler kalmamıştır ve cami yalnızlığa terk edilmiştir. Harap durumda olan caminin uygulama ihalesi Türk İşbirliği Kalkınma Ajansı Başkanlığı (TİKA) tarafından yapılmış ve Taksim Yapı firması tarafından ihale alınmıştır. Radanya Mahmud Ağa Cami restorasyonu Eylül 2014 yılında restorasyonu tamamlanmıştır.

1.1.Yapının 2012 yılındaki durumu

Radanya Mahmud Ağa Cami bakımsızlık, hava koşulları gibi etkenlerle günümüze sadece beden duvarı ve minaresi ile ulaşabilmiş Osmanlının Balkanlarda yapmış olduğu eserlerden biridir.

2012 yılında alanda harap bir yapı ile karşılaşılmıştır. Son cemaat çatısı, taşıyıcı sütunları olmayan, harim çatı örtüsü yıkılmış yok olmuş, döşemesi, kapı penceresi, minberi olmayan içerisi kar dolu kültür mirasımız  Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Makedonya Cumhuriyeti Hükümetinin ortak çalışmaları sonucunda ayağa kaldırılmıştır.

Beden duvarları ve minaresi ile günümüze ulaşan yapıya geç dönemde betonarme döşeme, merdiven,hatıl ..vb. muhdes ekler eklenmiştir.
Beden duvarları ve minaresi ile günümüze ulaşan yapıya geç dönemde betonarme döşeme, merdiven,hatıl ..vb. muhdes ekler eklenmiştir.
2012 senesi, uygulama öncesi yapının durumu
2012 senesi, uygulama öncesi yapının durumu
2012 senesi, uygulama öncesi yapının durumu (üst kot pencerelerinin olduğu duvarlar geç dönemde köyde oturanlarca yapılmıştır)
2012 senesi, uygulama öncesi yapının durumu (üst kot pencerelerinin olduğu duvarlar geç dönemde köyde oturanlarca yapılmıştır)
2012 senesi, uygulama öncesi yapının durumu (üst kot pencerelerinin olduğu duvarlar geç dönemde köyde oturanlarca yapılmıştır)
2012 senesi, uygulama öncesi yapının durumu (üst kot pencerelerinin olduğu duvarlar geç dönemde köyde oturanlarca yapılmıştır)

2.2012-2014 yılları arasında yapılan restorasyon uygulaması

      2.1 Yapıda yapılan güçlendirme müdahaleleri

Radanya Mahmud Ağa Cami Projelerinin hazırlanması için Makedonya Milli Konzervasyon Merkezi (MKM) ile Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı TİKA arasında bir sözleşme yapılmıştır. Bu sözlşemeye göre proje yüklenicisi Tika, projeyi yürütüp hazırlayacak ekip ise MKM’ de bulunun uzman ekip olmuştur. Cami mimari, taşıyıcı sistem, makine ve elektrik projeleri hazırlanmıştır.

Türkiye ve Makedon yetkililerince onaylanan projelere uygun olarak yapımına başlanan cami restorasyonun da öncelikle Taşıyıcı sistem projesinde istenen harim köşe noktalarındaki kolonların ve temellerinin yapımına başlanılmadan önce restorasyon projesinde ön görülen beden duvarlarında özgün olmayan geç dönem örgülerin sökümü yapılmıştır. Söküm yapılmadan önce sökülecek her taş numaralandırılmış, daha sonra tekrardan kullanılacağı için itina ile sökülerek toprak üstünde söküldüğü yerlerine göre yerleştirilmiş, projelendirilmiştir.

Şekil 1; Onaylı restorasyon projesinde güneydoğu duvarının üzerinde kırmızı hat ile işaretli bölüm özgün olmayıp geç dönem örülmüştür. Bu nedenle bu bölümdeki taşlar numaralandırılarak itina ile sökülmüştür. Diğer tüm cephelerdeki sökümler onaylı projesine uygun olarak yapılmıştır.
Şekil 1; Onaylı restorasyon projesinde güneydoğu duvarının üzerinde kırmızı hat ile işaretli bölüm özgün olmayıp geç dönem örülmüştür. Bu nedenle bu bölümdeki taşlar numaralandırılarak itina ile sökülmüştür. Diğer tüm cephelerdeki sökümler onaylı projesine uygun olarak yapılmıştır.
Söküm öncesi (fotoğraf 1)
Söküm öncesi (fotoğraf 1)
Söküm sırasında çekilen fotoğraf (fotoğraf 2)
Söküm sırasında çekilen fotoğraf (fotoğraf 2)

Sökümü yapılacak duvarlarda önce taşlar numaralandırılmış daha sonra restorasyon projesine uygun olarak itinalı bir şekilde sökülmüştür.

Zemin kot pencerelerine kadar sökümü yapılan beden duvarları (fotoğraf 3)
Zemin kot pencerelerine kadar sökümü yapılan beden duvarları (fotoğraf 3)
Zemin kot pencerelerine kadar sökümü yapılan beden duvarları (Fotoğraf 4)
Zemin kot pencerelerine kadar sökümü yapılan beden duvarları (Fotoğraf 4)

Söküm işlemleri sonucunda hafifleyen beden duvar köşeleri öncelikle taşıyıcı sistem projesine uygun olarak çürütülmüştür. Taşıyıcı sistem projesindeki detaylara uygun olarak demirleri bağlanan kalıpları oluşturulan köşe kolonlarının betonu dökülmüştür. Bu iş kalemi ile birlikte korunacak olan beden duvarlarında tespit edilen çatlaklara MKM den alınan rapor doğrultusunda hazırlanan malzeme karışımları ile enjeksiyon yapılmıştır.

Mkm tarafından hazırlanılan taşıyıcı sistem projesinde planda da görüldüğü üzere köşelerde betonarme kolon yapılmıştır. (şekil 2)
Mkm tarafından hazırlanılan taşıyıcı sistem projesinde planda da görüldüğü üzere köşelerde betonarme kolon yapılmıştır. (şekil 2)
Mkm tarafından hazırlanılan taşıyıcı sistem proje kesitinde yapılacak uygulamalar detay numaraları ile gösterilmiş, detaylar diğer paftalarda verilmiştir. (şekil 3)
Mkm tarafından hazırlanılan taşıyıcı sistem proje kesitinde yapılacak uygulamalar detay numaraları ile gösterilmiş, detaylar diğer paftalarda verilmiştir. (şekil 3)
Köşe kolon detayı (şekil 4)
Köşe kolon detayı (şekil 4)

Kolon temel imalat fotoğrafları;

Kolonların geleceği köşe noktalarda çürütme yapılmış, taşıyıcı sistem projesindeki temel alt kotuna kadar temel kazısı tamamlanmıştır. (fotoğraf 5)
Kolonların geleceği köşe noktalarda çürütme yapılmış, taşıyıcı sistem projesindeki temel alt kotuna kadar temel kazısı tamamlanmıştır. (fotoğraf 5)
Kolon ve temel imalatları (fotoğraf 6 ve 7)
Kolon ve temel imalatları (fotoğraf 6 ve 7)
Kolon ve temel imalatları (fotoğraf 6 ve 7)
Kolon ve temel imalatları (fotoğraf 6 ve 7)

Köşe kolon imalatları ile birlikte şekil 3 de belirtilen pos 2; yatay kiriş bağlantıları, pos 3 deki kolon detayları, pos 4 de yine yatay kiriş bağlantıları projelerine uygun olarak yapılmıştır. İç kısımda betonarme güçlendirme ile birlikte dış bölümde, beden duvarları da kesme taş ile örülmeye devam etmiştir.

Kubbe kasnak ve kubbe örtüsü de betonarme olarak yapılmıştır.

Betonarme olan kubbe kalıplarının yapılması (fotoğraf 8)
Betonarme olan kubbe kalıplarının yapılması (fotoğraf 8)
Betonarme olan kubbe kalıplarının yapılması (fotoğraf 9)
Betonarme olan kubbe kalıplarının yapılması (fotoğraf 9)
Betonarme kasnak dış yüzüne kesme taş kaplama yapılmıştır (fotoğraf 10)
Betonarme kasnak dış yüzüne kesme taş kaplama yapılmıştır (fotoğraf 10)

2.2 Cephelerde yapılan onarımlar

 

Caminin iç kısmında betonarme güçlendirmeler devam ederken, restorasyon projesine uygun olarak sökülen taş duvarlar özgün taş ve özgün taş özelliğine sahip alana getirtilen taşlar ile yeniden örülmüştür. Beden duvar üst kotuna projesine uygun taş silme işlenerek paslanmaz kenet ve zıvanalarla yerine montajlanmıştır. Betonarme olan kasnak duvarı ön cephesi kesme taş ile kaplanmış, kubbe eteğinde taş silme işlenerek kubbe etek kısmı tamamlanmıştır. Beden duvarlarında MKM tarafından onaylanan derz numunesine göre derzleme yapılmıştır.

Mevcutta bulunan lokmalı demir parmaklıklar paslarından arındırılmış, kopmuş olan lokmalar özgün ebatlarına uygun olarak imal ettirilerek yerlerine konulmuştur.

Zemin katta pencere yan ve üst lentoları pencere aynaları özgün taş özelliğine sahip taş ile tamamlanmıştır. Üst pencere kemerleri sivri kemer olarak yeniden örülmüştür.

Kubbe üst kısmı ve saçak bölümleri kurşun örtü ile kaplanmış, yapı 16. Yüzyıl klasik mimari camisi olarak restorasyonu tamamlanmıştır.

İçerideki betonarme karkas sistem yapımı devam ederken dış cephede kesme taş kaplama ve moloz örgü duvar sistemi yapılmaya devam edilmiştir (fotoğraf 11)
İçerideki betonarme karkas sistem yapımı devam ederken dış cephede kesme taş kaplama ve moloz örgü duvar sistemi yapılmaya devam edilmiştir (fotoğraf 11)
İçerideki betonarme karkas sistem yapımı devam ederken dış cephede kesme taş kaplama ve moloz örgü duvar sistemi yapılmaya devam edilmiştir (fotoğraf 11)
İçerideki betonarme karkas sistem yapımı devam ederken dış cephede kesme taş kaplama ve moloz örgü duvar sistemi yapılmaya devam edilmiştir (fotoğraf 11)
Beden duvarı üst kısım silme taş montajı (fotoğraf 12)
Beden duvarı üst kısım silme taş montajı (fotoğraf 12)
Silme montajı (fotoğraf 13)
Silme montajı (fotoğraf 13)
Cephede kullanılan yeni taş yüzeylerin ön yüzleri, eski taşlar ile uyumlu bir görüntüye sahip olması için el ile mucartalanmıştır. (fotoğraf 14)
Cephede kullanılan yeni taş yüzeylerin ön yüzleri, eski taşlar ile uyumlu bir görüntüye sahip olması için el ile mucartalanmıştır. (fotoğraf 14)
Söveler yenilenmiş, lokmalı parmaklıklar onarılarak antipas sürüldükten sonra yağlı boya ile boyanmıştır (fotoğraf 15)
Söveler yenilenmiş, lokmalı parmaklıklar onarılarak antipas sürüldükten sonra yağlı boya ile boyanmıştır (fotoğraf 15)

2.3 Minarede yapılan onarımlar

Minare petek bölümü, külah kısmı özgün olmayıp geç dönem eklentisi olduğundan restorasyonda sökülmüştür. Restorasyon projesine uygun olarak kesme taştan petek kısmı ve şerefe korkulukları yeniden yapılmıştır. Külah kısmı, alemi de yenilenmiştir.

Derzleri alınan gövde ve petek kısmı su ile temizlendikten sonra MKM tarafından seçilen derz karışım oranlarına göre yeniden yapılmıştır.

Minare gövdesinde derz yapımı (fotoğraf 16)
Minare gövdesinde derz yapımı (fotoğraf 16)
Yeni yapılan petek taşları el ile mucartalanmıştır (fotoğraf 17)
Yeni yapılan petek taşları el ile mucartalanmıştır (fotoğraf 17)
Minare petek ve korkulukları (fotoğraf 18)
Minare petek ve korkulukları (fotoğraf 18)
Minare iç duvarlarında da derzler alınmış ve tekrar derzleme yapılmıştır (fotoğraf 19)
Minare iç duvarlarında da derzler alınmış ve tekrar derzleme yapılmıştır (fotoğraf 19)

2.4 Son cemaat bölümünde yapılan onarımlar

Son cemaat bölümünün su basman döşemesi dışında yok olmuş bir şekilde ulaşmıştır. Çatı örtüsünü taşıyan taş sütunlarının alanda dağınık olarak bulunmuş, numaralandırılarak imitasyon harç ve taş ile onarımları yapılmıştır. Mevcuta olmayan sütun başlıklarına özgününe uygun olarak taştan işlenmiştir.

Son cemaat su basman taş örgüsü onarımları ve derzlemeleri yapılmış, döşemesi için kotlar alınarak hafriyatı yapıldıktan sonra blokaj ve şapı atılmak sureti ile taş kaplama yapılmıştır. Özgününe uygun olarak taşlar belli ebatlarda değil kayrak taş döşeme şeklinde yapılmıştır.

Sütunlar özgün yerlerine onarımları tamamlandıktan sonra monte edilmiştir. Sütunlar birbirlerine ve beden duvarlarına özgün yapım sistemine uygun olarak5x5 dolu gergi demiri ile bağlanmıştır. Ahşap karkaslı kırma çatı sütuna ve cami kuzey beden duvarına oturtularak yapılmıştır. Ahşap çatı iç tavanı da ahşap çıta tanzimi ile kaplanmıştır. Çatı üst örtüsü kurşun olarak yapılmıştır.

Taş sütunlar üzerine ahşap kemer sistemi yapılarak oturtulan çatı altında kalan alınlar bağdadi sıva ile sıvanmıştır.

Son cemaat su basman taş örgüsü yenilenmiş, onarımları yapılarak derzlenmiştir. (fotoğraf 20)
Son cemaat su basman taş örgüsü yenilenmiş, onarımları yapılarak derzlenmiştir. (fotoğraf 20)
Kayrak taş düzeni ile son cemaat döşemesi yapılmıştır (fotoğraf 21)
Kayrak taş düzeni ile son cemaat döşemesi yapılmıştır (fotoğraf 21)
Kayrak taş düzeni ile son cemaat döşemesi yapılmıştır (fotoğraf 22)
Kayrak taş düzeni ile son cemaat döşemesi yapılmıştır (fotoğraf 22)
Sütunlar gergi demiri ile özgün sistemine uygun olarak bağlanmıştır (fotoğraf 23)
Sütunlar gergi demiri ile özgün sistemine uygun olarak bağlanmıştır (fotoğraf 23)
Sütun başlıklarında bulunan kayıplar taş tümleme ile tamamlanmıştır. (fotoğraf 24)
Sütun başlıklarında bulunan kayıplar taş tümleme ile tamamlanmıştır. (fotoğraf 24)
Son cemaat sütun üst kısımları ahşap kemer sistemi ile geçilmiştir (fotoğraf 25)
Son cemaat sütun üst kısımları ahşap kemer sistemi ile geçilmiştir (fotoğraf 25)

2.5 Cami içerisinde yapılan onarımlar

Cami içerisi uygulama öncesi moloz yığınları ile dolu olup hiçbir mimari elemanı günümüze ulaşamamış durumda idi.

Öncelikle yapı kubbesi yapıldıktan sonra beden duvarları kubbe ve kasnak duvarlarında kaba ve ince sıvalar tamamlanmış, su bazlı boya ile boyanmıştır.

Restorasyon projesine uygun olarak zemin kotuna göre harim döşemesi hafredilmiş, blokaj yapıldıktan sonra düzeltme şapı atılmıştır. Üst kısmında ahşap kadronlar yapılarak ahşap rabıta döşeme imalatı tamamlanmıştır.

Denizlikler taş olarak yapılmıştır.

Yine projesine uygun olarak ahşap karkas sistemli kuzey duvarına bitişik konumlanmış kadınlar mahfili tamamlanmıştır.  Kadınlar mahfiline girişin sağında olan ahşap karkaslı bir merdiven ile çıkılmıştır. Mahfil tavanı da Osmanlı klasik tavan tanzimlerine uygun olarak çıtalı tavan yapılmıştır.

Ahşap kanatlı pencere doğramaları, harim giriş kapısı imalatları gerçekleştirilmiştir.

Mevcutta olmayan ahşap minber ve vaiz kürsüsü yapılmıştır. Taş olan mihrap bölümünün onarımları, konservasyonu bitirilmiştir.

Harim içerisinde elektrikli halı döşenmiş, ayrıca bir ısıtma sistemi yapılmamıştır.

Sıvaları yapılan harimde döşemede yeniden yapılmıştır (fotoğraf 26)
Sıvaları yapılan harimde döşemede yeniden yapılmıştır (fotoğraf 26)
Yerinde olmayan kadınlar mahfili ahşap olarak yeniden yapılmıştır (fotoğraf 27)
Yerinde olmayan kadınlar mahfili ahşap olarak yeniden yapılmıştır (fotoğraf 27)
Mihrap bölümü onarımları yapılmış, sağ ve sol kısımdaki taş sekiler yenilenmiştir (fotoğraf 28)
Mihrap bölümü onarımları yapılmış, sağ ve sol kısımdaki taş sekiler yenilenmiştir (fotoğraf 28)

2.6 Yapı çevre düzenlemesi

Cami restorasyonu ile birlikte avlu bölümü çevre düzenlemesi de işin kapsamında yapılmıştır.

Öncelikle özgün şadırvan yerinde arkeolojik kazı yapılmış, şadırvanın su haznesi bulunmuştur. Bu tespitler ışığında şadırvan su hazne bölümü, oturakları ve çatı örtüsü ile restorasyon projesine uygun olarak yeniden yapılmıştır. Çokgen planlı ahşap karkaslı çatı örtüsü ahşap dikmelere taşıtılmıştır. Ahşap dikme pabuçları yine klasik Osmanlı mimarisine uygun olarak taş kaideden yapılmıştır. Şadırvan çatı karkas altı ahşap çıta tanzimi ile kaplanmıştır.

Projesinde bulunan tuvalet ve ofis yapısının olduğu dikdörtgen planlı betonarme yapı bahçenin kuzeydoğu yönünde inşa edilmiştir.

Kayrak taşı ile yürüme yolları yapılmış, cami etrafına drenaj sistemi yapılmıştır. Özgün olan doğu bahçe duvarı ihya edilmiş, diğer bahçe duvarları moloz taş duvar sistemi ile derzli olarak örülmüştür. Harpuşta olarak alaturka kiremit ile bahçe duvarı sonlandırılmıştır. Kuzey yönündeki özgün bahçe girişi yine kesme taş olarak onarılmıştır.

Çevre düzenlemesi kapsamında çevre aydınlatmaları da yapılmıştır.

Yeniden örülen bahçe duvarları (fotoğraf 29)
Yeniden örülen bahçe duvarları (fotoğraf 29)
Şadırvan, yürüme yollu ve ihya edilen kuzey avlu giriş kapısı (fotoğraf 29)
Şadırvan, yürüme yollu ve ihya edilen kuzey avlu giriş kapısı (fotoğraf 29)

3.Sonuç

Balkanlarda günümüze ulaşan ve çok az kalan Osmanlı Mirası Kültür Eserlerimizin onarılarak gelecek kuşaklara aktarılması konusunda Makedonya Radanya Mahmud Ağa Cami Restorasyonu çok önemli ve değerli bir uygulama olmuştur.

Tika ve Makedonya Konservasyon Merkezinin karşılıklı protokol ile yaptırdığı cami restorasyonu Taksim Yapı Mimarlık İnşaat Restorasyon Turizm San.ve Tic. Ltd. Firması tarafından yapılmıştır.

Klasik dönem (16.yüzyıl) Osmanlı mirası olan yapı uygulaması restorasyon ilke ve kriterlerine uygun olarak tamamlanmış olup gelecek kuşaklara aktarımı sağlanmıştır.

RADANYA MAHMUD AĞA CAMİ RESTORASYON ÖNCESİ VE SONRASI FOTOĞRAF BELGELERİ

RESTORASYON ÖNCESİ FOTOĞRAFLAR

 

Kuzey cephesi
Kuzey cephesi
Güney ve doğu cepheleri
Güney ve doğu cepheleri
Güney ve doğu cephesi ile minare
Güney ve doğu cephesi ile minare
Harim iç bölümü
Harim iç bölümü
Betonarme kadınlar mahfili döşemesi
Betonarme kadınlar mahfili döşemesi
Harim kuzey duvarı
Harim kuzey duvarı
Harim içinden geç dönemde örülen duvar bölümü
Harim içinden geç dönemde örülen duvar bölümü

RESTORASYON SONRASI FOTOĞRAFLAR

 

Güney cephesi
Güney cephesi
Güney ve doğu cephesi
Güney ve doğu cephesi
Batı cephesi
Batı cephesi
Kuzey cephesi
Kuzey cephesi
Kuzey cephesi
Kuzey cephesi
Cami,şadırvan ve tuvalet yapısı
Cami,şadırvan ve tuvalet yapısı
Son cemaat
Son cemaat
Son cemaat
Son cemaat
Harim güney cephesi
Harim güney cephesi
Kadınlar mahfili
Kadınlar mahfili
Harim
Harim
Harim batı cephesi
Harim batı cephesi
Mahfil ahşap tavanı
Mahfil ahşap tavanı
Harim doğu cephe
Harim doğu cephe

 

Na’ti Ali

MEVLÂNA

DİVAN-İ KEBİR’DEN SEÇME ŞİİRLER

Çeviren:

Mithat Baharî BEYTUR

İSTANBUL 1959 – MAARİF BASIMEVİ

Herkese acıyan merhametli Tanrının ismiyle başlıyorum

Kaside                                                                                                                                           Na’ti Ali

O Açıklayıcı İmam, o Tanrı velisi safa ehlinin vücüt güneşidir. Yerde, gökte, mekânda, zamanda Hakla duran o İmamın zati, iç ve dış temizliğiyle vasıflanmak vâciptir. Çünkü küfürden, ikiyüzlülükten kurtulmuştur, temizdir…

Onun konağı birlik âlemidir. Dünyevî ve beşerî sıfatlardan dışarıdır. O, insanın hakikati ve canı gibiydi. Her şey fânidir, fakat can yaşar, ölmez. Onun hareketi kendinden diri olan ezelî varlıktandır. Beka çevresinde döner dolaşır, yaratıkları yaratanın zati gibi o bâkîdir. Hakkın yüksek sıfatları Alinin vasfıdır. Hakkın sıfatları zatten ayrı değildir. O, Tanrının zatine yapışmış o olmuştur. Hani duyduğun lâhûtun o gizli hazinesi yok mu; işte o odur. Çünkü o, haktan hakla görünmüştür. O hazinenin nakdi, tükenmez ilimdi. İşte o ilimden maksûd, yüce Alidir. hakkın hikmetini ondan başka kimse bilmez. Zira o hakîmdir, her şeyin bilginidir.

İbtidasız evvel o idi, sonsuz âhir de o olur. Peygamberlere yardım eden o idi, velilerin gören gözü de hakikaten odur. Yüzünün nurlu pırıltısı, kendi ziyasından bir güneş yarattı. O, hak iledir; hak ondan görünür. Hakkâ ki, o hak ile ebedîdir.

Âdemin toprağı onun nûrundan idi. O sebeple meleklerin tâcı oldu; Allahın isimleri ondan belirdi. O temiz ve yüce İmamın ilmi sayesinde Âdem, her şeyi anladı. O nûr tek olan yaradanın nûru olduğu içindir ki, melekût onun huzurunda secde ettiler. Evet, muhakkak ki, Âdem, o İmamın nûriyle bütün ilahî isimleri bildi…

Şît, kendisinde Alinin nûrunu gördü de yüksek âlemi öğrendi. Nuh, kendini yüksek menzile ulaştırıncaya kadar, istediğini hep ondan buldu. Gene ondandır ki, kurtuluşa eren Nuh, dehirde gayret tûfânını buldu da belâdan kurtulmuş oldu. Halil Peygamber, doslukta onu andı da ateş ona al lâle oldu. Nemrûdun ateşi, o Allahın dostuna hep gül, nesrin, lâle oldu… Gene o idi ki, keyfiyle kendi koyununu, İsmaile kurban etti. Yûsüf, kuyuda onu andı da o saltanat mülkünü süsleyen tahtı buldu. Yâkûb, onun önünde birçok inledi de Yûsüfün kokusunu alıp gözleri açıldı. İmrânın oğlu Mûsâ, onun nûrunu gördü de uzun geceler hayran kaldı. Kırk gece kendinden geçti; kavuşma ve görüşme zevkine daldı. Sonra dedi ki: Yarabbi! Bana bu lûtfundan bir alâmet ver.

Hak ona işte sana (Yed-i Beyzâ = nûrlu el) i verdim; dedi.

Gene Alinin vergisidir ki, Meryeme arkadaş oldu da İsâ vücüde geldi…

O, şeriatte ilim şehrinin kapısıdır. Hakikatte ise iki cihanın beğidir. İki cihanın sultanı Muhammed, hakka yakınlık gecesinde, Allaha kavuşmanın harem yerinde onun sırrını gördü. Alinin nutkunu, Aliden dinledi. Ali ile birleşilen o yerde, Aliden başka bulunmaz. (Çünkü Tanrı Kur’anda kendini: (Ali) diye vasfediyor.)

Allah yolunda gidenler isteyicidirler; Ali istenilendir. Söyleyenler söylerler, susarlar. O, susmaz, söyler. Ebedî ilim, onun göğsünde parlayıp göründü. Vahyolunanların sırlarını, o hakikat olarak bildi ve bildirdi. Ümmetlere haykırdı:

  • Allah yolunda Ali, sizin kılavuzunuzdur.

Allaha ici doğru olanlar yüzlerini ona çevirmişlerdir. Zira o şahtır, doğru yolu gösterendir, efendidir…

O, bütün Peygamberlerin sırrında idi. Cenabı Mustafa:

  • Benimle açıkça beraber bulundu, dedi. ( << ان الله بعث علياً مع كل نبيّ سراً  و بعثه معى جهراً>> (Tanrı Ali’yi her Peygamberle gizli gönderdi, benimle ise açık gönderdi) hadis-i şerifinden alınmıştır.)

Dinde evvel, âhır o idi. Allah ile içli, dışlı o idi…

İşte bunları söyledim ki, bu yüksek mânânın nüktesini öğrenesin de yüksek velâyete eresin. Sence apaçık bilinsin ki, hakkiyle yüce olan odur.

Ey Efendi! Benimle boşuna kavga etme. Bu böyledir. hakikat budur ki, biz hepimiz zerreyiz, güneş odur. Biz hepimiz damlayız, deniz odur.

Ey Şems-i din! Mademki sen âşıksın, Mevlâna için aşkta canını fedâ et ki, canın canâne kavuşsun ve aşka ulaştırıcı kılavuz olasın.

IMG_0732.JPG IMG_0728.JPG IMG_0729.JPG IMG_0730.JPG

OSMANLI’DA SIBYAN MEKTEPLERİ GELİŞİMİ

Anadolu Türk mimarisinde Sıbyan Mektepleri yaygın olarak Osmanlı mimarisinde görülür. Özellikle gelişme döneminden itibaren mektep mimarisinde sayısal ve niteliksel gelişmeler, Osmanlı’nın son dönemine dek devam eder.

Türk Mimarisinde, Osmanlı öncesi Sıbyan Mekteplerine rastlanır. Mısır’da 1250-1390 yılları arasında hüküm süren Türk Memlükleri devrinde yapılan külliyelerde, sebil-ül küttab diye adlandırılan Sıbyan Mektepleri yapılmıştır. Ancak bu yapıların mimarisi, plan ve mekan anlayışı Osmanlı mekteplerinden farklıdır.

Osmanlı Sıbyan Mekteplerinin mimari kaynağını Anadolu’da aramak daha bilimsel olacaktır. Nitekim Osmanlı yapıları (cami, medrese, türbe, han, saray … gibi) Selçuklu mimari uslubunu özümseyen yeni etki ve gelişimlerin sentezidir. Selçuklu medreseleri ile Osmanlı medreseleri tasarım amacı itibari ile genelde aynıdır. Osmanlılar medreselerdeki birimleri ve dershaneyi kubbe ile örtmekle, Selçuklu medrese şemasına yeni boyut getirmiştir. Bu tip örnekler diğer yapı tiplerinde de görülebilir.

Osmanlı Sıbyan Mekteplerinin köklerini, Osmanlı öncesi Anadolu Türk Mimarlığında araştırılmalı. Osmanlı mektepleri ya tek ya da çift birimlidir. Çift birimli mekteplerde iki dershane vardır. Biri yazlık, diğeri kışlık dershanedir.

Çift birimli Sıbyan Mekteplerinin planları, Selçuklu medreselerinde görülen yazlık, kışlık dershane eyvanları ile aynı planı ihtiva eder. Kayseri Hacı Kılıç Camii ve Medresesinin eyvanları en güzel örneğidir. Osmanlı mekteplerinin Selçuklu geleneğini devam ettirdiği veya esinlendiği düşünülebilir. Tek birimli Sıbyan Mekteplerini de Karamanlı eseri olan Konya’daki Hasbey Da-rül Huffazı model olmuş olabilir. Türk mimarisinde Sıbyan Mektebi mimarisi ancak Osmanlı mimarisinde oluşumunu ve gelişimini tamamlayabilmiştir. Osmanlı mimarisinde Sıbyan Mektepleri, kendine has karakteri ile İslam ve Türk mimarisinde özel bir yer tutmaktadır.

1.1.1 SIBYAN MEKTEPLERİNİN MİMARİSİ

1-Plan: Osmanlı mimarisinde görülen Sıbyan Mekteplerinin büyük çoğunluğu kare planlıdır. Nadir olarak dikdörtgen plan görülür. Sıbyan Mekteplerinde plan çeşitliliğine pek rastlanmaz. Bu yapıların planlamasında en önemli ve ortak özellik, mekteplerin boyutlarının hemen hemen aynı boyutlarda (8×8:64 m2 ) olmasıdır.

Külliyeler içinde yeralan Sıbyan Mektepleri , Osmanlı mimarisinde külliyenin odağı olan camiden mümkün olduğu kadar uzaklaştırılmıştır. Külliye tasarımında, mekteplerin simetriyi tamamlayan yapılar olduğu dikkati çeken unsurdur.

Mahalle mektepleri, sokakların kesiştiği ve mahallenin ortası sayılabilecek yerlerde ve özellikle köşebaşlarında yapılmışlardır.

2-Malzeme: Osmanlı Sıbyan mekteplerinde genellikle iki malzeme kullanılır. Kesme taş ve tuğla. Mektepler, ya kesmetaştan inşa edilirler ya kesme taş-tuğla karışımı almaşık denilen düzende inşa edilirler. Almaşık örgülü veya kesmetaştan yapılmış mekteplerin, önemsiz cepherinde moloz taştan örgü düzenine rastlanır.

Sıbyan Mekteplerinin en dikkat çekici özelliği , duvar malzemesi olarak ahşabın (benim gördüğüm kadarı ile) hiç kullanılmamış olmasıdır.

3-Üst Yapı(Mimari elemanlar, Cepheler): Sıbyan mekteplerini, genellikle kare planlı olduklarından dolayı  sütun, paye gibi taşıyıcılara rastlanmaz. Bu yapılarda sınırlayıcı ve taşıyıcı özelliğe sahip duvarlar en önemli elemandır. Sıbyan mektepleri ufak boyutlarda oldukları için, statik amaçlı duvar payelerine de gerek duyulmamıştır. Kübik bir forma sahip mekteplerin cephelerinde, sivri kemerli üsr kat pencereleri ve dikdörtgen alt kat pencereleri ile kitlesel görünüm yumuşatılmıştır. Sıbyan Mekteplerinde pencere ve kapılar diğer anıtsal yapılara göre daha ufak ölçülerdir. Bu uygulama yapıların amacı ile bağlantılıdır. Bazı çift birimli mekteplerin yazlık birimlerinin eyvanla açıldığı görülür. Tek birimli mekteplerin girişlerine bazen sundurma veya sütunlu revak bulunmaktadır.

4-Örtü Sistemi: Osmanlı Sıbyan Mekteplerinde, örtü sistemi çoğunlukla kubbedir. Kubbeden sonra en çok ahşaptan düz çatı sistemi kullanılmıştır. Pek az örnekte ise kubbe ve tonoz birlikte kullanılmıştır.

Mektepler kare oldukları için kubbe çok kullanıla gelmiştir. Kubbeli yapılarda geçiş öğesi genelde tromp ve pandantiftir.

1.2 16.YÜZYIL SIBYAN MEKTEPLERİ ÖRNEKLERİ

YAVUZ SULTAN SIBYAN MEKTEBİ (1528-1535)

Yavuz Selim Camii kuzeybatı köşesinde tek birimli bir yapıdır. Kare planlı 6.70 m. çapında kubbeye sahiptir. Kubbe sekizgen kasnak yardımıyla pandantiflere oturmaktadır. Giriş kısmı revaklı olup geniş bir saçakla örtülüdür. Almaşık duvar örgüsüne sahiptir. Kuzey duvarında ocak iki yanında niş vardır.

YAVUZ SULTAN SIBYAN MEKTEP PLAN KROKİSİ
YAVUZ SULTAN SIBYAN MEKTEP PLAN KROKİSİ

EDİRNE SELİMİYE SIBYAN MEKTEBİ (1569-1575)

Sinan’ın tasarladığı yapı Davut ağa tarafından yapılmıştır. Tek birimli yapının önünde dikdörtgen planlı giriş bölümün vardır. Almaşık duvar örgüsüne sahiptir. Mektep içinde mihrap nişi ve ocak vardır. Mektep bugün çocuk kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.

EDİRNE SELİMİYE SIBYAN MEKTEP PLAN KROKİSİ
EDİRNE SELİMİYE SIBYAN MEKTEP PLAN KROKİSİ
EDİRNE SELİMİYE SIBYAN MEKTEP KESİT KROKİSİ
EDİRNE SELİMİYE SIBYAN MEKTEP KESİT KROKİSİ

KARA AHMET PAŞA MEKTEBİ

15.yy.-16.yy.tipik mekteplerindendir. Yazlık ve kışlık olmak üzere 2 birimden oluşur. Almaşık duvar örgülü yapı duvarları 80 cm. dir. Kırma çatılı yapı ahilik araştırma merkezi tarafından kullanılmaktadır. Pencere söveleri mermerdir. Dikdörtgen formlu pencere üstlerinde sivri kemer hafifletme kemeri vardır.

KARA AHMET PAŞA MEKTEBİ
KARA AHMET PAŞA MEKTEBİ

ŞAH-I HUBAN MEKTEBİ (1585-1595)

Şah-ı Huban mektep ve türbesi aynı avlu içinde yer alırlar. Türbe Sinan yapıları arasında geçse de mektep ile ilgili bir bilgi yoktur. Plan tipolojisi dikkate alındığında 16.yy. yapısı olması kuvvetli bir ihtimaldir. ‘ kubbeli 2 mekândan oluşur. Yazlık ve kışlık olarak bu mekanlar ayrılırlar. İç ölçüleri 6.6x 6.87 dir. Duvar kalınlığı 95 cm.’ dir. Kubbeli mekanların önünde ahşap direkli giriş saçağı bölümü vardır.

ŞAH-I HUBAN MEKTEBİ VE TÜRBESİ PLAN KROKİSİ
ŞAH-I HUBAN MEKTEBİ VE TÜRBESİ PLAN KROKİSİ
ŞAH-I HUBAN MEKTEBİ VE TÜRBESİ
ŞAH-I HUBAN MEKTEBİ VE TÜRBESİ

RÜSTEM PAŞA MEKTEBİ (1540-1550)

Üsküdar da Doğancılar Caddesi üzerindeki yapı biri yazlık, biri kışlık olarak iki birimden tasarlanmıştır. Yazlık olan bölüme giriş bölümü de diyebiliriz çünkü 2 tarafı da açıktır. 2 mekanda tek çatı altında toplanmıştır. Beşik çatı duvar olmayan yazlık bölümde sütunlara taşıtılmıştır.

RÜSTEM PAŞA MEKTEBİ PLAN KROKİSİ
RÜSTEM PAŞA MEKTEBİ PLAN KROKİSİ
RÜSTEM PAŞA MEKTEBİ
RÜSTEM PAŞA MEKTEBİ

ÜSKÜPLÜ YAHYA PAŞA SIBYAN MEKTEBİ

Üsküplü Yahya Sıbyan Mektebi Eminönü İlçesinin Kadırga semtinde yer almaktadır. Kadırga Limanı Caddesi ile Katip Sinan Sokak’larının kesiştiği köşede konumlanmıştır.

II. Beyazıt’ın damadı olan Yahya Paşa tarafından 1506 tarihinde yaptırılmıştır.

Bina yaklaşık aynı ölçülere sahip, kubbeyle örtülü iki kare planlı mekan (derslik, eyvan) ve bunların önüne yerleştirilmiş revak bölümünden oluşmaktadır. Bir bahçe içerisine yerleştirilmiştir.

Üsküplü Yahya Paşa Sıbyan Mektebi
Üsküplü Yahya Paşa Sıbyan Mektebi

İZMİR TARİHİ HAVAGAZI FABRİKASI KÜLTÜR MERKEZİ

pasted-image-2 pasted-image-3 pasted-image

Havagazı Fabrikasının Tarihçesi:
19. yy’ın ikinci yarısında ticaret hacmindeki hızlı büyümeyle birlikte, İzmir’in sanayi
yaşantısında da önemli gelişmeler olduğu bilinmektedir. Bu dönemde İplik Fabrikası,
Havagazı Fabrikası, Su Fabrikası gibi büyük sanayi işletmeleri açılmıştır. Havagazı
fabrikasının inşaatına 1862 yılında başlanır. 1900’lü yılların başında elektrik
kullanımı daha ucuz alternatif olarak ortaya çıkınca, havagazının yalnızca mutfakta
kullanılmas› gündeme gelmiş ve havagazı ile aydınlatma terk edilmiştir. Cumhuriyet
döneminde yabancı şirketlerin imtiyazları uzatılmadığından tesis belediyeye devredilmiş
ve havagazının mutfaklarda kullanımı uzun süre devam etmiştir.

Yazının devamını PDF olarak buradan okuyabilirsiniz: tarihihavagazi_kitap