KARİYE MÜZESİ (TOPOGRAFYASI-ÇEVRESİ) BAHÇE DUVARLARI SANAT TARİHİ RAPORU

İçindekiler

1. Kariye Müzesi Tarihçesi

2. Kariye Müzesi ve Mevcut Bahçe Duvarlarının Konumu

3.Tarihsel Süreçte Kariye Müzesi ile Edirnekapı Semtinin Topografyasındaki ve   Çevresindeki Değişim

   3.1 Bizans Dönemi

   3.2 Osmanlı Dönemi

   3.3. Cumhuriyet Dönemi

4.Tarihsel Süreçte Kariye Müzesi Bahçe düzenlemesi

    4.1 Giriş

   4.2 Günümüzde Kariye Müzesi Bahçe Düzenlemesi

   4.3.Kariye Müzesi Bahçe Duvarlarının Dönem Analizi

5. Kaynakça

1.Kariye Müzesi Tarihçesi

Günümüzde Kariye Camii veya Kariye Müzesi adları ile tanınan yapı, Ayasofya’dan sonra en fazla tanınan anıt eserlerimizdendir. Yapı geçmişte İstanbul’un altıncı tepesinde Haliç’in güneyinde inşa edilen Khora Manastırı’nın İsa’ya ithaf edilmiş ana kilisesiydi. Altıncı yüzyıla giden tarihsel geçmişi ile çok katmanlı bir yapıya sahip olan Kariye Müzesi, Bizans’ın geç döneminde (Paleologos Hanedanı Dönemi) 1316-21 yılları arasında Theodoros Metokhites tarafından büyük ölçüde yenilenerek ve bezenerek bugünkü şeklini almıştır. Mozaik ve freskleri ile Bizans sanatının ve dünya sanatının gelişiminde çok önemli bir yere sahip olan yapı Erken İtalyan Rönesansı anıtlarıyla özellikle de Giotto’nun Arena Şapeli’ndeki freskolarıyla kıyaslanır.

Bizans döneminin bu önemli kilisesi İstanbul’un 1453 yılında fetih edilmesi ile bir süre boş kaldıktan sonra II. Beyazıd döneminde 1511 yılında Sadrazam Hadım Ali (Atik Ali) Paşa tarafından camiye çevrilmiştir.

Kariye, naos, kuzey taraftaki iki katlı ek yapı (anneks), iç narteks, dış narteks ve güney taraftaki mezar şapeli (parekklesion) ile beş ana mimari mekandan oluşan haç planlı bir yapıdır. Osmanlı döneminde etrafında zamanla oluşan medrese, tekke, türbe, çeşme, imaret ile birlikte bir manzumenin merkezi olmuştur. Cumhuriyetin ilanından bir süre sonra şehirdeki Bizans anıtlarının restorasyonu ile ilgili çalışmalar kapsamında Amerikan Bizans Araştırmaları Enstitüsü ile Dumbarton Oaks’ın çalışmaları ile restore edilmiştir ve Ayasofya Müzesi’ne bağlı bir anıt müze olarak da varlığına devam etmektedir.

2.Kariye Müzesi ve Mevcut Bahçe Duvarlarının Konumu

Kariye Müzesi ve bahçesi İstanbul İli, Fatih İlçesi, Dervişali Mahallesi, Kariye Cami sokak, no: 8’ te bulunan müze ve mevcut bahçe duvarları 473 pafta, 2607 ada, 1 parselde kayıtlı olup sit alanı içerisinde yer almaktadır. Bahçe duvarları, eğimli bir arazide yer alan yapıyı ve içinde bulunduğu araziyi, doğu, güney- güneybatı ve kuzey ve kuzeydoğu yönlerinden çevrelemektedir (Şekil-1).

Şekil-1Kariye Müzesi, bahçe duvarları ve tarihi yapı kalıntılarının mevcut vaziyet planı

Anıt eser ve bahçesi kuzeyde Kariye Türbesi Sokak, batıda Kariye Camii Sokak, güneyde Kariye Camii sokak ile kesişen Kariye Bostanı Sokak ve Neşter Sokak doğuda Kariye Parkı ve Salman Tomruk Caddesi ile çevrelenmiştir.

Foto 1.Kariye Müzesi ve çevresi, havadan görünüm,2015

Kariye müzesinin konumlandığı Edirnekapı semti; Tarihi yarımada içerisinde yer alıp Ayvansaray semtini de içine alan ve aynı zamanda kentin batı surları ile çevrelenen İstanbul’un en yüksek tepesi olan Edirnekapı tepesinde yer alır. Sur dışında kalan tarihi Edirnekapı Şehitliği ve Edirnekapı Mezarlığı’da semtin bütünü içinde düşünülür. Semt Edirnekapı’ya dek uzanan Fevzipaşa Caddesi ile güney ve kuzey olarak kesilmektedir. Batıda Bizans surları ve Edirnekapı’sını da içine alan Sulukule Caddesi ile doğusunda ve güneydoğusunda Fevzipaşa caddesinin her iki tarafında da devam eden Karagümrük mahallesi, kuzey batısında Dervişali Mahallesi, sur dışında batıda Eğrikapı semti yer almaktadır. Edirnekapı Tepesi İstanbul’un tarihi yarımadasın da bulunan yedi tepesinden altıncı tepedir.  Söz konusu bu tepe üzerinde Mihrimah Sultan Cami, Kariye Müzesi, Ayios Yeoryios Rum Kilisesi, Ayios Dimitrios Kilisesi, Atik Ali Paşa Camii ve Tekfur Sarayı gibi anıt yapılar bulunmaktadır.

Foto 2.Edirnekapı semtinin havadan görünümü, 1966
Foto.3.Edirnekapı semti havadan görünüm, suriçi, 2018
Foto.4.Edirnekapı semti, sur içinden sur dışına genel görünüm 2018
Foto.5 Edirnekapı ve Mihrimah Sultan Camii ile Aeitus (Çukurbostan-Karagümrük) sarnıcı genel görünüm, 2018

3. Kısaca; Tarihsel Süreçte Kariye Müzesi ve Edirnekapı Semtinin Topografyasında ve Çevresindeki değişim

3.1Bizans Dönemi Edirnekapı semti, adını buradaki sur kapısından almaktadır. Kapının Bizans dönemindeki adı ‘’porta harisius veya ‘’Mezarlık Kapısı’’ anlamında kullanılan ‘’Miriadron’’dır. Ayrıca Bizans döneminde kapının, merasim kapısı olarak kullanıldığı da bilinmektedir. Bizans imparatorlarının sefere çıkarken veya seferden dönerken bu kapıdan geçtikleri ve kapının Mese Caddesi üstünde yer aldığı bilinir. Ayrıca Bu kapının İstanbul’un fethi sırasında ilk açılan sur kapısı olduğu söylenir.

Foto.6.Edirnekapı semti havadan görünüm, 19.yüzyıl sonu

Edirnekapı semti geç roma döneminden itibaren önem kazanmaya başlamış İstanbul’un eski semtlerinden biridir.  4. Yüzyılda Konstantin surlarının dışında kalan bu bölge; 5. yüzyılda II. Theodosios tarafından inşa ettirilen ve batıya doğru genişletilen surların içinde kalarak son sınırı teşkil eder.  Yine 5. yüzyılda yazılan Natitia Urbis Costantinopolinae’ ye göre şehir 12’si sur içinde olmak üzere 14 bölge ve 322 alt birime ayrılmıştır. Edirnekapı’nın da içinde olduğu bölge 14. bölgedir.

Şekil 2. Büyük Konstantin Surları ve II. Theodosios Surlarını gösteren plan
Şekil 3. Kostantinopolis’in yönetim açısından 14 bölgeye ayrılan planı, ‘’İstanbul dünya kenti’’ sergisinden YKM

İstanbul (Kostantinopolis) kentinin kurulu olduğu yedi tepenin en yükseği olan Altıncı tepenin (Edirnekapı) sırtını ve eteğini kapsayan bu bölge;  tepenin en yüksek noktasından itibaren güney yönünde Lykos Deresine (Bayrampaşa) doğru vadiden aşağıya hafif eğimli, kuzey yönünde ise Haliç’e doğru inen dik bir yamaçtan müteşekkildir. Lykos Deresi’nin (Bayrampaşa) bir yarık meydana getirdiği hat, doğal bir sınır meydana getirmekteydi. 1959 yılında Lykos Deresi (Bayrampaşa Deresi) kapatılarak yerine kuzeybatı-güneydoğu yönünde uzanan bugünkü Vatan Caddesi yapılmıştır.

Şekil 4. Bizans Döneminde Tarihi Yarımadayı gösteren bir planda Edirnekapı ve bölgesi

Şehre Porta Harisius veya diğer bir adıyla Andrinopolis kapısından (Edirnekapısı) girilmekte idi. Kapı Edirne yolu üzerinde bulunduğu için bu ismi almıştır.  Söz konusu bu yol Doğu ve batı arasındaki en büyük uluslararası ticaret yolundan biri Egnatia Yolu veya özgün adıyla Via Egnetia’dır.  Porta Harisius (Edirnekapısı) kapısına uzanan bu Antik Roma ticaret yolu Bizans dönemi ile birlikte eski önemini yeniden kazanmıştır.  Dolayısıyla Trakya’dan gelen yolcu ve mal getiren esnaflar bu kapıdan girer ve şehir merkezine uzanan çeşitli dükkanlar, nalbantlar, aşevlerinin yer aldığı yol boyunca (Bizans Döneminde ki adı ile Mese Caddesi) ticaret yapılırdı.

Kapının hemen karşı tarafında yolun sağında 9. Yüzyılda inşa edilen Ayios Georgios Kilisesi bulunmaktaydı. Kilise 1562-1565 yıllarında Mihrimah Sultan Camisi’nin inşası üzerine yıkıldı ve bugünkü yerinde yeniden inşa edildi. 1726’da restore edilen kilise, kayıtlara göre 1836’da Mimar Hacı Nikolaos tarafından yeniden inşa edildi.  Aya Yorgi Kilisesi kayıtlara o dönem Aziz Nikolas diye geçmişti. 1974’te Vakıflar idaresine geçen kilise, 2017’de restorasyonu yapılarak ve ibadete açık durumdadır.

Foto.9 Edirnekapısı ve çevresi, 2018

Mese caddesinin solunda, (günümüzde ise Fevzipaşa Caddesi’nin solunda ve Salma Tomruk olarak adlandırılan caddenin kavşak oluşturduğu köşe noktada) Bizans’ın dört büyük açık sarnıcından biri olan Aetios Sarnıcı bulunmaktaydı. Sarnıç dönemin valisi Aetius tarafından 421 yılında yaptırılmıştır. Anıtsal bir yapısı olan Aetius Sarnıcı, 244×84 metre ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Derinliği yaklaşık 13-15 metre, duvar kalınlığı 5-20 metredir. P.Gylles, 1540 yılında burasının bütünüyle kurumuş bir halde olduğunu ifade eder. Osmanlı dönemine suları boşalıp bütünüyle kurumuş halde ulaşan sarnıç, toprakla doldurulup bostan haline getirilmiştir. Çukurda bulunmasından ötürü “Çukurbostan” adıyla da anılmıştır.1926 sarnıç kalıntılarının üzerine eski adı ile Vefa yeni adıyla Karagümrük Stadı kuruldu.

Foto.10 Karagümrük Çukurbostan bir yanda küçük futbol sahası diğer yanda bostan, solda Kariye Camii ve Tekfur Sarayı

Mese Caddesi Konstantinopolis’in ilk ve önemli arteri idi.  Bu yolun Havariyun Kilisesi’nden (Günümüzde yerinde Fatih Cami’si bulunmaktadır) geçerek Harisius Kapısı’na (Edirnekapısı) ulaşan kısmı Mese’nin kuzeybatı aksını teşkil ederdi. Bu yol bugünkü Fevzipaşa Caddesi ile örtüşmektedir. Bizans döneminde şehrin yerleşim dokusu, esas olarak Marmara Denizi’ne paralel şekillendiğinden Edirnekapısı’na yönelen yol, şehrin daha az meskûn bölgeleriydi.

Şekil 5. Bizans Dönemi, Mese’nin kuzeybatı aksı üzerinde caddenin gösterimi (Feyza İlter, 2018)

Konstantinopolis’in kentsel alanı XI. yüzyıldan itibaren kuzeybatıda, Blakhernai bölgesinde yoğunlaşmaya başlamıştır. Latin istilasına kadar eski kent çekirdeği ile beraber gelişen bu yeni kentsel alandaki Blakhernai Sarayı, 1204’ten itibaren yönetim merkezi olarak kullanılmıştır. (Bu dönemde (1204) Latin istilası sırasında, kentin paha biçilmez anıtları ve binaları yağmaya ve büyük bir tahribata uğramıştı. 1260 yılında Latin İmparatorluğunun sona ermesi ile kent yeniden Bizans egemenliğine girmişti. ) Bu durumda, Mese’nin kuzeybatı aksında Havariyun Kilisesi – Blakhernai Sarayı güzergâhı önem kazanmıştır. Bu aks günümüzde kentin ihtiyacına göre işlevlendirilerek Fevzipaşa Caddesi olarak kentin ulaşım hattında halen varlığını korumaktadır.

Şekil 6. 1260 yılı Bizans İstanbul’unu gösteren bu haritada pempe renk ile gösterilen yerler sivil bina alanları kırmızı ile gösterilen dini yapıları, yeşil renk ile gösterilen noktalar resmi yapıları işaret etmektedir.

 Fevzipaşa Caddesi sınırının bir ucunu oluşturan Edirnekapı, Osmanlı dönemi boyunca da önemini korumuştur.  Fatih Sultan Mehmed döneminden Cumhuriyet’in ilanına kadar Osmanlı padişahlarının tahta çıkışlarında kılıç kuşanma merasimi için Topkapı Sarayı ile Eyüp Sultan arasında yapılan kılıç alayının güzergâhında devam eden Fatih Külliyesi ile Edirnekapı aksı günümüzdeki Fevzipaşa Caddesi’dir. Bizans döneminde olduğu gibi, kentin yönetim merkezi ile kutsaliyet merkezini birbirine bağlayan bu aks, Osmanlı Divanyolu’nun (Bizans Döneminde Mese) da bir parçası niteliğindedir. Ayrıca Avrupa’daki seferlere çıkılırken ordunun Edirnekapı’dan gönderilmesi ve Tanzimat’a kadar İstanbul’a gelen elçilerin kente Edirnekapı’dan girmesi, bu önemi destekler nitelikteki geleneklerdir.

Şekil 7. Osmanlı Dönemi Mese/ Fevzipaşa güzergahı ve sonradan genişletilen cadde

Cumhuriyet Döneminde ise 1929 yılında Fatih-Edirnekapı Tramvay hattının açılışı yapılmış olup cadde 1959 yılında da genişletilmiştir. Cadde bir süre sonra, 1960 yılların sonunda surlara açılan yeni bir geçitle son halini aldı. Ayrıca Fevzipaşa Caddesi aksı üzerinde Osmanlı Döneminde Fatih Külliyesi’nin inşası, Yavuz Sultan Külliyesi ve Mihrimah Sultan Külliyesi’nin de inşası ile kentin üç tepesi üzerinde silüetin önemli parçaları tamamlanmış oldu

Foto 13. Eski geçiş yolu olan Edirnekapısı ve 1960’lı yılların sonunda surların bir bölümünün yıkılarak açıldığı yeni geçiş yolu

Harısıus Kapısı’nın (Edirnekapısı) kuzeydoğuya doğru inen yamaçında ise Khora Manastır Kilisesi (Kariye Müzesi) yer alır.  Osmanlı Devleti’nin Bizans’tan devir aldığı önemli anıt yapıtlarından biri olan Kariye Müzesi Bizans Dönemi İstanbul’unun en önemli dini yapılarından biri olan Khora Manastırı’nın ana kilisesiydi.  4. Yüzyılda manastırın yerinde evvelce var olan küçük bir kilise İmparator Konstantin tarafından inşa ettirilen surların dışında kalmakta idi.  Buna istinaden yapıya muhtemelen  ‘’şehir surlarının dışındaki topraklar’’ anlamına gelen Chora (()ρα)adı verilmiştir. II. Theodosius ‘un 5. yüzyıl başlarında yeni şehir surlarını inşa etmesi ile manastır ve bulunduğu semt günümüzdeki adı ile Edirnekapı şehrin yeni sınırları içerisinde kalmıştır.  Daha sonraki dönemlerde birçok kez ihya edilen yapının son hali 14. yüzyıldan günümüze ulaşmıştır.

Chora çevresinde birçok önemli yapılar yer alır. Bizans döneminde kilisenin manastıra ait oluşu ve Ayvansaray’da kalıntıları tespit edilebilen Blakhernai Sarayı’na yakınlığı yapıyı önemli bir konumuna getirmiştir. Yine bunlardan biri Harısıus Kapısı’ndan  (Edirnekapısı) kuzeye devam eden surların en kuzey noktasında, Eğrikapı ile Edirnekapı arasında Chora Manastırının kuzeydoğusunda surlara bitişik Tekfur Sarayı olarak adlandırılan Blakhernai Sarayı’nın müştemilatı veya bir birimi olduğu düşünülen Bizans yapısıdır.  Bizans’ın ilk sivil mimari tarzını yansıtması açısından dünya sanat tarihi açısından da büyük önem taşıyan Tekfur Sarayı, Osmanlı Döneminde halk dilinde Tekir Sarayı olarak adlandırmalarına karşılık, yabancılar genellikle, 16. yüzyılda da  Konstantin Sarayı (Palatium  Constantini),  sonraları Porfirogennetos Sarayı  derler.  Bizans  kaynaklarının 14. ve 15. yüzyıllarda ‘’Porfirogennetos  Evi’’  olarak adlandırdıkları yerin burası olduğu sanılmaktadır.

Foto 14. Tekfur Sarayı ve surlar, 19.yüzyıl

Bizans imparatorlarının  12. yüzyıldan içinde yaşadıkları  Blakhernai Sarayı kompleksinin en güneyde ve yüksekteki  bir parçası, bir pavyonu olarak yapılan Tekfur Sarayı‘nın  hangi tarihlerde ve kim tarafından inşa ettirildiği net olarak bilinmez. Tekfur    Sarayı, fetihten sonra çeşitli maksatlarla kullanılmıştır. 16. yüzyılda Pirî  Reis’in İstanbul resminde burası, üstünü örten  çifte meyilli çatısı ve bitişiğinde burç üzerindeki balkonu ve bunu koruyan sundurmasıyla gösterilmiştir. Yine 16. yüzyılda İstanbul’a gelen Melchior Lorichs’in İstanbul panoramasında  da bina sağlam bir halde ve üstü çift meyilli beşik çatıyla örtülü olarak gösterilmiştir.  18. yüzyılda seramik ve çini atölyesi olarak kullanılan Tekfur Sarayı daha sonra camhane, ardından 19. yüzyılda Yahudiler‘in ikamet ettiği barınak olarak kullanılmış ve 1865 yılında çıkan yangınla beraber ara katları çökerek kullanılmaz hale gelmişti. Ayrıca; ünlü Kaşıkçı Elması buradaki çöplükte bulunmuştur.

1891 yılında Fernand de Mély tarafından yayınlanan Ortaçağ’da Konstantinopolis adlı haritada o tarihte hali hazırda mevcut binaların topografik incelemesi yapılmış, Bizans ve Osmanlı dönemlerinin eserleri ve bulundukları bölge üst üste getirilerek çakıştırılmış ve böylece Osmanlı ve Bizans dönemini kıyaslama imkanı verilmiştir.

Şekil 9. Edirnekapı, Tekfur Sarayı, Aya Yorgi Kilisesi, Kariye Cami, Çift sıra surlar ve önünde hendek, Haritadan Detay, 1891

Kariye Müzesi’nin en kuzeyinde yer alan Bizans döneminde, II. Theodosios dönemine ait İstanbul’un mahallelerini anlatan Notitia Urbis Constantinopolitanae’ye göre şehrin kuzeybatısında, şehir surlarından ayrı bir surla çevrili, şehrin 14. Bölgesi içinde olan Blakhernai mahallesiydi.  Blakharnıa Saray Kompleksi, Haliç’e dik inen yamaçta teraslara kurulmuş olup 1204’ten itibaren yönetim merkezi olarak kullanılmıştır. Blakhernai Sarayı’nın olduğu bölgenin duvarları Haliç kıyısına uzak kaldığından kıyıyı korumak için 5. yy. duvar uzatılmış, bu bölüme de “Pteron” (siper) adı verilmiştir. 11. yy’da Komnenoslar döneminde imparator sarayı Blakhernai’ye taşınınca Blakhernai duvarı önüne, şehir dışına doğru yay çizerek uzanan 13 burçlu güçlü bir duvar olan “Manuel suru” yapılarak saray bölgesi tahkim edilmiştir. Eğrikapı bu surun içinde yer alır.  Bölgenin üç ana mahallesi vardı: Blakherna Sarayı ve çevresi dışında, Eğrikapı bölgesini içeren Kaligaria Mahallesi ve Lonca ile çevresini, Haliç’e bakan düzlüğü kapsayan Kynegion Mahallesi. Kaligaria Mahallesi XII. yüzyıla, yani İmparator Manuel Komnenos (1143-1170) dönemine kadar sur dışında kalmıştır. Blakhernai’dan günümüze dehlizler, bu kompleksi içinde yer alan Tekfur Sarayıve Anemas Zindanıdenilen yapılar ile pencereli cepheler geriye kalmıştır.

Foto 17. Blakharnıa bölgesi, Ayvansaray, 2018

Yapının bulunduğu bölge fethin hemen öncesinde 1344 civarında genel olarak bostanlar, bağlar ve aralarda yer alan etrafı çevrili küçük küçük yerleşim birimlerinden oluşmaktaydı. Bu yerleşim birimlerinde ve bahçelerde arazinin eğimine uygun olarak teraslamalar yapılırdı. 14. yüzyılda şehir tekrar küçülüyor; koca mahalleler terk ediliyor; bunların yerine, bahçeleri ve bağları ile büyük manastır kurumları oluşuyordu.

Söz konusu manastır bölgelerinin yanında, bir de onlar kadar geniş, yüksek memurlara ait konaklar ve bunların müştemilatı vardı.  Ayrıca Bizans imparatorlarının Büyük Saray ve Blakherrnia Sarayı dışında, kendi mülkleri olan ya da ailelerinden kişilerin sahip oldukları konakları (domus – oikia) ya da sarayları da vardı. Palaiologoslar döneminin ünlü isimlerinden Theodore Metokhites’in sarayı ise Blakherna yakınlarındaki, Khora Manastırı yakınlarında yer alıyordu. 1328’de bir isyan sebebiyle tahrip olunan Khora Manastır Kilisesinin banisi Theodore Metokhites’in sarayı yalnız bir kiliseyi, vezirin çocuklarına mahsus evleri ve birtakım iş ve idare dairelerini ihtiva etmiyor, aynı zamanda bağlı, havuzlu, çimenli bir parkı da içeriyordu; hatta burada, o zaman nadir olan develer dahi görülüyordu.

Yine Clavijo ‘nun 1403’te geldiği İstanbul’a dair verdiği bilgilere göre surlar arasında kalan kısımlar tarla ve meyve bahçeleriyle birbirinden ayrılmış bir dizi küçük mahalle barındırmaktaydı. Saray ve kiliselerin yıkıntıları her yerde görülebiliyordu. Aynı şekilde su kemerlerinde de, buna göre yoğun olarak meskûn olan yerler yalnız Marmara Denizi ile Haliç boyunca sahil kordonudur. Yalnızca kıyı bölgeleri, özellikle de Haliç’e bakan ticari alanlar oldukça yoğun bir nüfusa sahipti.

Özetle, şehrin ortası (Likos Vadisi ile su kemerleri civarı) bir de, surlar boyunca olan saha, tarlalar ve bahçelerle işgal edilmişti. Bütün şehir sahası üzerinde ve ada hâlinde birtakım geniş manastır ve saray yapıları ve bunların bahçeleri, bağları ve zeytinlikleri dağınık olarak serpilmişti. Fakat Haliç sahili yoğun olarak meskûndur, küçük limanların [Kadırga (Sophia) Limanı, Kumkapı (Kontoskalion)] bulunduğu Marmara sahili herhalde daha az yoğundu.

Dolayısıyla Kariye Müzesi’nin (Chora Manastır Kilisesi) bulunduğu bölge Bizans döneminde ekseriyetle nüfusun ve yerleşimin az olduğu bağlık, bahçelik alanlardı. Bizans İmparatorluğu döneminde yedi tepenin şekillenişi, Roma döneminde benzer şekilde olmuştur. Tepeler üzerine büyük çoğunlukla anıtsal nitelik taşıyan dinî yapılar yerleştirilmiş, topoğrafya ve yapılaşma uyumlu bir biçimde genişleyen kenti beslemişti.

Şekil 10. Bizans Döneminde tarihi yarımadayı gösteren bir şehir planı, (resimsel topografik harita görünümünde kuşbakışı illüstrasyon)

Tarihi yarımadayı gösteren yukarıda ki planda Geç Bizans Dönemine kalıntıları ulaşan Konstantin Surları ile II. Theodosios Surları arasında kalan bölgenin nüfusun ve yerleşiminin az olduğu bağlık ve bahçelik alanlar olduğu görülmektedir.

3.2. Osmanlı Dönemi

Tarihi Yarımada bölgesi, Roma İmparatorluğu’nun da en önemli merkezlerinden biri olma özelliğine sahip bir yer olmasının yanında 1058 yıl Bizans’a, 469 yıl Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapmıştır. Bizans Döneminde başkentin adı Konstantinopolis iken Osmanlı döneminde ise kentin adı değişmemiş sadece Arapça söylenişi ile Kostantiniyye denmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde yedi tepenin kurgulanış biçiminde Roma ve Bizans dönemlerine benzer yaklaşımlar sergilenmiştir. Yükseltiler üzerine inanç yapıları ya da anıtsal nitelik taşıyan yapılar inşa edilmiştir ve böylece İstanbul’un silüeti ve topografyası mimari değer taşıyan eserlerle şekillenmeye devam etmiştir.

1453 yılında Osmanlı kuşatması sonucunda Konstantinopolis’in fetih edilmesi ile birlikte

kent tarihinde yeni bir dönem başladı. Kentin Osmanlı başkentine dönüşmesi yolunda büyük bir dönüşüm süreci başlamıştır. Fethin hemen öncesinde ve sonrasında kent oldukça bakımsız ve harap durumda idi.  İstanbul sur içi 13 km²’dir. Şehrin fethedildiği dönemde nüfus Haliç ile Marmara sahili arasında yoğunlaşmıştır. Fetih öncesindeki nüfusu için 30.000-50.000 arasında tahminler bulunan kentin nüfusu 1477 tahririne göre 60.000-70.000 arasında tahmin edilmiştir.

Fetih ile beraber kentin imarı ve inşası için faaliyetlere başlanmış, kenti nüfuslandırmak için Trakya’dan, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden ve Bursa’dan Türkler, Rumeli’den Yahudiler ile farklı bölgelerden Hıristiyan birçok aile İstanbul’a nakledilmiştir

Fethin hemen sonrasında yeni başkentin ihtiyaç duyduğu pek çok işlev için mevcut yapıların kullanıldığı görülmektedir. Konutlar benzer işlevleriyle şehrin yeni gelen sakinleri ve nüfusu arttırmak amacıyla geri davet edilen eski sakinler tarafından aynı işlevle kullanılmaktadır. Zaman içerisinde şehre yoğun bir Müslüman nüfusun iskanı ile birlikte bir takım yapıların Müslüman ibadetine açılması zorunluluk haline gelmiştir.

Bir Türk İslam kenti kuruluyor olması sebebiyle de her birinin çekirdeğinde bir cami veya mescit yer alan mahalleler kurulmaya başlanmıştır. Dolayısıyla kentte yeni oluşturulmakta olan Müslüman mahalleleri bir mescid veya cami etrafında konumlanmış konutlardan oluşmaktadır.

Konstantinopolis’in fethine katılan komutanların Bizans dini yapılarını cami ve mescide dönüştürmedeki rolleri büyüktür. İstanbul’a gerekli nüfusu getirip yerleştirmekle görevlendirilen bu komutanlar oluşturdukları mahallelerde, mahallenin çekirdeği kabul edilen mescit ve camileri kurmuşlar ve mevcut olduğu hallerde bölgedeki Bizans kilise veya şapellerini kullanmışlardır. II. Mehmed döneminde başlayan bu değişim II. Bayezid döneminde bu defa vezirler gibi yüksek rütbeli memurların katkılarıyla devam etmiştir. 1463-70 yılları arasında inşa edilen Fatih Külliyesi bölgenin karakteristik görünümünde önemli bir yere sahiptir. Bu dönemde İstanbul’un Trakya çıkışı Edirnekapı’ya gelince dini ve sosyal işlevli yapılar ve nüfus da Edirnekapı, Sultanselim ve Fatih bölgelerinde yoğunlaşmıştır. Şehrin önemli trafik kavşağı ve bölgenin yeşil alanını oluşturan bu boş alanlar üzerinde, imari yapılaşmanın mevcut olduğunu görülmektedir. Yeni mahallelerin kurulması azaldıkça dönüştürme işlemi de azalmış 17. yüzyılla birlikte tamamen sona ermiştir.  Fatih Edirnekapı arasında kara gümrüğü kurulması ve Karagümrük semtinin oluşmasıyla Edirnekapı’ ya kadar sürekliliği olan alışveriş ve sosyal aks oluşmuştur.

Şekil 11. 1455 yılına ait tahrir defterlerinde semt semtte hane sayısı ve oturanların dağılımı gösteren tablo

Edirnekapı semtinin içinde olduğu Fatih İlçesi’nde cami çevrelerinde devlet büyüklerinin ve özellikle ulemanın yerleşimleri görülmektedir. Bu dönemde öğretim yapıları da bölgeye eklenmiş ve 18. yüzyıla kadar başkentin sosyal, kültürel ve dinsel yaşamında önemli bir etki oluşturmuştur. Fatih bölgesi dolayısıyla Edirnekapı semti de 18. yüzyıldan sonra fazla bir gelişim göstermez. Eski kent bırakılarak kıyılar boyunca, surlar dışında büyüme görülür. 18.yüzyılda bölge deprem ve yangın gibi doğal afetlerden büyük tahribat görür. Yangınlar bölgedeki eski ahşap mahalle dokusunu yok eder.

3.3 Cumhuriyet Dönemi

19.yüzyıl sonunda cumhuriyetin 1960 lı yıllarına kadar kamulaştırma, meydan ve yol açma faaliyetleri şehrin yapısını yok ettiği gibi Edirnekapı semti de bundan nasibini almıştır.  Ahşap evler yanmış, yıkılmış yerlerine betonarme sevimsiz evler- apartmanlar  inşa edilmiştir.  Apartmanlaşma etkisi ile kent sakinleri yok olmuştur. Böylece semtin devamlılığı kısmen kopmuş oldu.

Edirnekapı’ya uzanan Fevzipaşa Caddesi’nin açılması bölgenin sokak dokusunu farklılaştırmıştır. Bu zamana kadar yangın zararları dışında sokak dokusu korunmuş olan bölge apartmanlaşma ve yol çalışmaları ile özgün dokusundan uzaklaşmıştır. 1954-60 arası yapı yoğunluğu artmıştır.

Günümüzde Fatih, ana akslarda daha çok ticaret ve konaklama fonksiyonunun yer aldığı bir bölge konumuna gelmiştir.

İstanbul’un tarihsel topoğrafyasının gelişiminin son evresi olan Cumhuriyet dönemi, İstanbul’un tarihi ile kıyaslanınca oldukça kısa bir dönem ol­sa da bu dönem tarihî topoğrafyanın şekillenmesinde önemli bir yer işgal et­mektedir. Cumhuriyet döneminden günümüze kadar olan süreç, İstanbul’un metropolleşme süreci olarak değerlendirilmektedir.

Foto 18. Günümüzde Edirnekapı Semti, havadan görünüm,2018

4.Tarihsel Süreçte Kariye Müzesi Bahçe düzenlemesi

4.1.Giriş

Üç önemli devre başkentlik yapan İstanbul’un, eşsiz topografyası, fiziksel, sosyo-ekonomik ve kültürel değişimler bu tarihsel süreç boyunca farklı biçim ve ölçeklerle kentin şehirleşme kurgusuna da yansımıştır. 

Fatih ilçesi, Dervişali Mahallesi, Edirnekapı semtinde sit alanı içerisinde yer alan Kariye Müzesi; Bizans Döneminde bir manastırın kilisesi olarak inşasından sonra manastırın diğer birimleri zamanla ortadan kalkmıştır. Osmanlı Döneminde ise bulunduğu mahallenin ihtiyaçlarını karşılayan bir camiye çevrilmiştir. Bu döneminde Kariye Camii olarak anılan yapı inşa edilen imaret, türbe, çeşme sıbyan mektebi ile birlikte yapılar manzumesine dönüşmüştür.  Yapı 1948’den bu yana da “Kariye Müzesi” olarak hizmet vermektedir.

Eski belge ve haritalardan günümüze, yapının bulunduğu konumun tarihsel süreç içerisinde değişim ve dönüşümü genel hatları ile kısmen belirlenebilmektedir. Yapının bulunduğu semt, gerek Bizans gerekse  Osmanlı dönemi izlerini taşıyan kentin tarihsel belleğini yansıtan simgesel bir öge olma özelliği taşımaktadır.

Bizans döneminde yapının bulunduğu bölgede yoğun bir yerleşme görülmemektedir. Osmanlı döneminde ise; Fetihten sonra bu tenha bölgeye çeşitli bölgelerden getirilen insanlar yerleştirilerek yeni mahalleler oluşturulmuştur. Böylece semtte dükkanların yanı sıra geleneksel bahçeli ahşap konutların olduğu Türk mahalleri ve önemli yapılar artmıştır. Semt İstanbul’un büyük yangınlarında birkaç defa yanmıştır. (1861, 1871, 1900) 19. yüzyılda burada bahçeli tek katlı ahşap yapılar, konutlar bulunmakta, sokakları köy yollarını andırmakta idi.

Haliç’e bakan bir tepe de yer alan Kariye Müzesinin etrafı ve tepenin yamaçları Osmanlı döneminde bağ-bostan, bahçeli ahşap konutlar, konaklar ve  ‘planlanmamış’ kendiliğinden gelişen sokaklar ile yapının manzumesini oluşturan çeşme, sıbyan mektebi, imarethane ve türbeden oluşuyor idi.

4.2 Günümüzde Kariye Müzesi Bahçe Düzenlemesi

Kariye müzesinin batı cephesinin hemen önü semt veya mahalle ölçeğinde küçük bir meydan idi. Ki günümüzde büyük bir kısmı bir kafe-işletme tarafından kullanılmakta olup küçük bir kısmı da yapının cephesine paralel dar bir sokaktan oluşmaktadır. Kuzeybatı köşede ise surların yönünden müzeye doğru inen yokuşun kenarında 1668 tarihinde inşa edilen Mustafa Ağa çeşmesi yer almaktadır.

Yapının kuzey yönünde ise yamaç boyunca kıvrılan dar bir sokak ve ahşap evler, güney yönünde avlunun bir bölümü ve ahşap bir konuttan müteşekkil bahçeli turistik bir otel yer alırken doğu cephesinde avlusu ve yamaçta daha alt kotta 2002 yılında açılan Kariye Parkı mevcuttur. Yapının avlu duvarlarının dışında kalan ve parkın doğu cephesinde tarihi bir yapıya ait kalıntılar bulunmaktadır.

Yapının avlu duvarları, eğimli bir arazide yer alan yapıyı ve içinde bulunduğu araziyi, doğu, güney- güneybatı ve kuzey ve kuzeydoğu yönlerinden çevrelemektedir.

Yapının bulunduğu çevre ve etrafının düzenlemesi ilk olarak 1975- 1976 yılında Turing desteği ile Çelik Gülersoy tarafından yapılmıştır. Bu düzenleme sırasında yapının parselizyonuna göre bahçe duvarları inşa edilmiş, ardından yapılan çevre düzenlemeleri ile Kariye Müzesi ve Kariye Parkı bugünkü şeklini almıştır.

Şekil 13. Kariye Müzesi bahçe duvarları ve Kariye parkının doğu yönünde bulunan tarihi yapı kalıntıları.
Foto. 19 Kariye Müzesi ve çevresi, 2013
Foto.20 Kariye Müzesi, doğu cephesi, bahçe duvarları ve Kariye Parkı, 2019

Kariye Müzesi’nin bahçesine kuzeydoğu yönünden, Osmanlı döneminde vaktiyle imaret kapısı olan kesme taş örgülü, sivri kemerli, kitabesi günümüze ulaşamayan bir kapıdan girilir. Kapının sol tarafında 1733 yılında barok üslupta inşa edilen sahabeden Ebu Said el- Hudri’nin üstü açık türbesi yer alır.  Geçmişte bu avlunun içinde kalan açık türbe yapının ön tarafında yer alan ahşap medrese ile imaretin zamanla ortadan kalkması ile müstakil olarak günümüze ulaşmıştır. Sağ tarafta kesme taş örgülü ve şebekeli dikdörtgen bir pencerenin olduğu özgün duvar devam ederek Kariye müzesinin kuzeydoğu cephesinin köşe noktası ile birleşmektedir.

Türbe duvarları kuzeydoğu yönünde arazi eğimine paralel olarak Kariye’nin bahçe duvarları ile birleşmektedir. Kuzeydoğu yönünde ki bu duvar, müzenin bahçesine bitişik nizam olan ahşap konutun kenarından doğu yönüne doğru devam ederek doğu cephesindeki bahçe duvarı ile birleşir.

Bahçenin güneybatı cephesindeki duvarı, yapının güneybatı cephesi ile bitişik nizam olup, parselizasyon hattına göre şekil almıştır. Bu duvarın sol aksında ziyaretçilerin müzeden çıkışını sağlayan mızrak uçlu demir, çift kanatlı bir bahçe kapısı mevcuttur. 2013-2019 restorasyonu kapsamında güneybatı bahçe duvarı şantiyeye malzeme giriş çıkışını sağlayabilmek için yıkılmıştır.

Yapının bahçesini güneyden sınırlayan muhdes duvarlar arazinin doğuya doğru azalan eğimine göre kademeli olarak inşa edilmiştir.  Duvarın Kariye Oteli’ne bakan kısmı sıvalı ve boyalıdır.

Bahçenin doğu cephesi Kariye Parkı’na bakmaktadır. Bahçe duvarları eğimli araziyi; güneydoğu ucunda dirsek yaparak doğu yönünde düz bir hat boyunca sınırlarken Kuzeydoğu yönünde duvarın bir bölümünün kodu düşürülerek üzeri mızrak uçlu demir şebekeli olarak bir nevi seyir terası olarak düzenlenmiştir. Yine bu yönde duvarın sınırladığı eğimin alt kotunda büyük olasılıkla Bizans dönemine ait yapı kalıntıları mevcuttur.

Foto 36. Doğu cephesi ve Kariye Parkı, genel görünüm, 2013
Foto 37. Doğu cephesi, genel görünüm, 2019
Foto 38. Bahçenin Doğu cephesi, seyir terasının olduğu bölüm, iç cephe görümüm,2013
Foto 39. Bahçenin Doğu cephesi, seyir terasının olduğu bölüm, dış cephe görünüm, restorasyon çalışmaları sırasında, 2019
Foto 40. Bahçenin doğu cephesi, dış cephe görünüm, 2013
Foto 41. Bahçenin güneydoğu cephesi, dış cepheden görünüm, 2019

4.3. Kariye Müzesi Bahçe Duvarlarının Dönem Analizi

1928 öncesi – 1. dönem

Şekil 14. Alman Mavisi, Kariye müzesinin parselizasyonu, 1914

Yapının kuzeydoğu köşesinde 1733 tarihli üzeri açık türbeyi çevreleyen kesme taş örgü duvar ile müzenin kuzeydoğu köşesine saplanan duvar görülmektedir. Haritada yapının hemen kuzeydoğu cephesinde ahşap tek katlı bir yapının varlığı tespit edilmektedir. Bu yapı, ihtimalle Mimar Sinan’ın eserlerinin listesinin yer aldığı Tezkiretü ‘l- bünyfın ve Tezkiretü’l-ebniye’de adı geçen ve İstanbul medreseleri hakkında 2 Eylül 1914 yazılan bir raporda, dört odalı ahşap bir yapı olan Kariye Medresesi’nin son derece harap bir durumda olduğu belirtilen olabilir. Ve raporun devamında ‘’Anlaşıldığına göre bu yıllarda medrese küçültülmüştür.’’ denmiş.  Bu ahşap yapı ile Kariye Müzesi’nin doğu cephesindeki uçan payandasının arası kagir bir duvar ile kapatılmıştır.

Alman Mavilerinde yapının güneydoğu köşesinde, parekklesionun dış cephesine bitişik kagir kısa bir duvar görülmektedir.

Foto 44. Osmanlı Dönemi özgün kesme taş örgü türbe duvarları ve müzenin kuzeydoğu köşesine bitişik kesme taş örgü duvar; Alman Arkeoloji Enstitüsü, 19.yüzyılın ikinci yarısı

Fotoğrafta, sağ aksta günümüzde açık olan ve bahçeye bakan pencerenin kapatıldığını görüyoruz. Çatısı görülen bina muhtemel ki sonradan yapılan ve sıbyan mektebi olarak kullanılan ahşap yapı olmalıdır.

Foto 45. Kariye Müzesi bahçe giriş kapısı ve türbe, kuzey cephe, 2013

Yapının doğal bir eğilimin olduğu Doğu yamacında genel olarak her hangi bir yapılaşmanın olmadığı ve geniş bir bahçelik bir alan olduğu görülmektedir.  Ayrıca eğimin azaldığı yönde büyük olasılıkla Bizans dönemine ait yapı kalıntılarının varlığı tespit edilmekte olup bu kalıntılar komşu parselin içinde kalmaktadır. Söz konusu bu parselin çevresinin kagir bir duvarla çevrelendiği haritada tespit edilmektedir. 1906 yılına ait bir fotoğrafta bu komşu parselin moloz örgü bahçe duvarları ile çevrelendiği  görülmektedir.

Bu parsel günümüzde kısmen park ve otopark olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla 1914 tarihinde yapının etrafında her hangi bir bahçe duvarı veya çevre düzenlemesinin olmadığı bilinmektedir.

Yapının kuzey cephesi dar kıvrımlı bir sokak ile sınırlanmış olup batı cephesi önünde yine geniş bir mahalle meydanı mevcuttur.

Foto 48. Yapının kuzey cephesi, dar mahalle sokağı, Rus Arkeoloji Enstitüsü, 1906
Foto 49. Yapının batı cephesinin baktığı mahalle meydanı, Rus Arkeoloji Enstitüsü, 1906

1928 sonrası 1960 arası- 2. Dönem

Şekil 15. Pervitich Haritası1928-1933

Bu dönemde; 1906 yılına ait fotoğrafta da görülen yapının kuzeydoğu cephesine bitişik nizam ahşap yapının bu tarihlerde halen mevcut olduğu görülmekte olup türbenin doğu yönünde tek katlı bir başka ahşap yapının inşa edildiği tespit edilmektedir. Ayrıca bahçe duvarının kuzeydoğu yönünde eğime doğru devam ettiği ve yapının yanından bir giriş açıklığı olduğu görülmektedir. Haritada uçan payanda ve yapıya bitişik ahşap yapı arasındaki bahçe duvarı yine 1906 yılına ait fotoğrafta ve 1914 Alman Mavileri haritasında da tespit edildiği üzere, bu yıllarda da var olmakla beraber payandaya dikey olarak komşu parselin bahçe duvarı ile birleşen kagir bir başka bahçe duvarının eklendiği tespit edilebilmektedir. Böylece yapının doğu cephesinde ki bahçenin bir bölümünün bir duvarla sınırlandığı ve bahçenin genişletildiği görülmektedir. Ayrıca bahçeye giriş yönü burada belirtilmiştir. Batı cephesi önünde yer alan mahalle meydanının ve kuzey cephede var olan dar mahalle sokağının 1906 yılına ait fotoğraftaki gibi mevcut olduğu görülmektedir.

1935-36 yılları arasındaki fotoğraflarda doğu yönünde arazinin doğal eğimi ile payanda ve komşu parsel arasında lıneer olarak uzanan moloz örgü bahçe duvarı görülmektedir. Yine güneybatı cephesinde günümüzde müzenin bahçesine dahil olan parselde, ahşap yapıların varlığı tespit edilebilmektedir. Batı cephesinde ise yapının önünde ki mahalle meydanı görülmektedir.

Foto 55. Yapının doğu yönünde yer alan bahçe ve payandaya yaslanan moloz örgü bahçe duvarı, Arthur Kingsley Porter, 1940
Foto 54. Yapının doğu yönünde yer alan bahçe ve payandaya yaslanan doğu moloz örgü bahçe duvarı, 1930’lu yıllar, anonim
Foto 57. Encümen arşivine ait bu fotoğrafta kuzeydoğu yönünde yer alan ahşap yapının yanındaki girişin kapatıldığı görülmektedir. 1940
Foto 58. Yapının Kuzey cephesi ve kuzey batı cephesi, Kuzeydoğu cepheye bitişik nizam ahşap yapının bu yıllarda da var olduğu görülmektedir. Arthur Kingsley Porter, 1940

1945 yılında müzeye çevrilen yapı Bizans anıtlarının restorasyonu ile ilgi çalışmalar çerçevesinde 1948-1959 yılları arasında Amerikan Bizans Enstitüsü ve Dumbarton Oaks’ın çalışmaları neticesinde onarılmıştır. Fakat bu restorasyonda yapının çevresi ile ilgili her hangi bir çalışma yapılmamıştır. 1959 yılında onarımın tamamlanmasından sonra yapının özellikle doğu tarafı açık bir arsaya dönüşmüştü.

1919`da doğan Josephine Powell, Türkiye`ye ilk olarak 1955`te, Bizans mozaiklerini fotoğraflamak için geldi. Ve bu sırada müze olarak kullanılan Kariye Müzesi’ni de fotoğrafladı.

Foto 61. 1955-56 yıllarında yapının doğu ve güney cephesindeki bahçelik alanlar görülmektedir, Ayrıca uçan payandaya dikey uzanan moloz örgü duvar henüz yerinde, Josephine Powell
Foto 62. 1955-56 yıllarında yapının batı cephesinin önüne yer alan meydan halen mevcut, Josephine Powell

3. dönem 1960-1976 1966 yılına ait bir hava fotoğrafında yapının; Doğu cephesinde eğim yönündeki taraçalı bahçe duvarlarının artık yerinde olmadığı ve arazide dikili alanların söküldüğü ve kamusal bir alan görüntüsü sergilediği görülmektedir. Bu yıllarda da yapının çevresinde bir düzenlemeden ve bugünkü mevcut bahçe duvarlarından söz edilemez. Güneybatı tarafında birkaç evin istimlak edildiği tespit edilebilmekte olup kuzeydoğu cephesine bitişik ahşap medresenin artık yerinde olmadığı da görülmektedir. Fakat yine de etraf sık ahşap evler ve yeşillikler içindedir.

Foto 63. Kariye Müzesi, havadan genel görünüm, İ.B.B. arşiv, 1966
Foto 68. Yapının Batı cephesi önünde yer alan mahalle meydanı, restorasyon sonrası, Dumbarton Oaks Arşivi, 1958

4. Dönem 1976- 2019…

Kariye Müzesi’nin etrafı 1970 yılların başında oldukça bakımsız ve harap durumda iken Turing vakfı genel başkanı Çelik Gülersoy tarafından hazırlanan bir proje ile yapının bahçesini ve yakın çevresini rehabilite çalışmalarına başlandı. Bu dönemde 1975-1976 yılları arasında müzenin parselizasyonuna göre bahçe duvarları yapılmış ve pervitich haritasında tespit ettiğimiz türbenin arkasında tek katlı ahşap yapının yerine zemin kodunun aşağısında dönemin modern tuvaletleri inşa edilmiştir. Bahçesi ağaçlandırılmış ve güller ile donatılmıştır. Yapının batı ve kuzey yönündeki dar sokaklar altı beton üstü parke taşları ile yeniden yapılmıştır. Meydanda geçmişte var olduğu düşünülen bir su kuyusu açığa çıkartıldı ve müzeye ziyaretçileri taşıyan otobüslerin park etmemesi için iki katlı, altı birkaç dükkan üstü salon bir bina inşa edildi. Yine müzenin kuzeybatı cephesine bakan tarihi Mustafa Ağa meydan çeşmesi (1668-69) restore edildi. Yapının yakın çevresindeki ahşap ve kagir yapılar rehabilite edildi. Tüm bu çalışmalar 1979 yılında sonlanarak Kariye Müzesi’nin çevresi bakımsız ve harap görünümden kurtulmuş oldu.

Foto 69. Kariye Müzesi, havadan genel görünüm, Kariye Müzesi’nin bahçe duvarları görülmekte, İ.B.B. arşiv, 1982

Bahçenin duvarları çimento bağlayıcılı harçlı kayrak taş ile moloz örgü sistemde inşa edilmiş olup belli aralıklarda dikey aksta tuğla kaplama bantlarla hareketlendirilmiştir.

Kariye Müzesi’nin çevre düzenleme çalışmaları sırasında bahçe duvarları yapım aşaması, 1975
Kariye Müzesi’nin çevre düzenleme çalışmaları sırasında bahçe duvarları yapım aşaması, 1975
Foto 72. Bahçe duvarları yapımının tamamlanmasından sonra Kariye Müzesi bahçesi, 1976-78
Foto 73. Bahçe duvarları yapımının tamamlanmasından sonra Kariye Müzesi güneybatı bahçe duvarları, Günümüzde Kariye Oteli’nin bahçesinde görünüm, 1976
Foto 74. Kariye Müzesi, güney cephesinde yer alan bahçenin düzenlemeden önceki durumu, 1975
Foto 75. Kariye Müzesi, Güney yönünde yer alan bahçesinin düzenlemeden sonraki görünümü, 1976-78
Foto 76. Meydan ve çevre düzenleme çalışmalarından önce, 1970-71
Foto 77. Meydan düzenleme çalışmalarından sonra, 1978

2010 yılına Müzenin doğu cephesinde yer alan bahçesinin, alt kotunda otopark ve kısmen çocuk parkı olarak kullanılan 5520 m2lik alan Kariye Müzesinin ortaya çıkartılması, farklı panoramalarının sağlanması ve sadece çevre halkı değil yerli ve yabancı turistlere de kullanım ve aktivite imkanı sağlayan bir park olarak düzenlenmiştir.

Park içinde yeni inşa edilen 100 mlik işletme binası, çocuk oyun alanları, kültür& fizik ve basketbol alanları hali hazırda kullanılmaktadır. Yeni proje kapsamında park ile sınırı olan otopark arazisi kamulaştırılarak park arazisi genişleştirilmiştir. Yeni yapılan proje ile Kariye Müzesi önündeki peyzaj değeri olmayan ağaç ve ağaççıklar temizlenerek hem yapı hem de ağaçların ve yabani otların köklerini saldığı tarihi duvar ortaya çıkartılmıştır. Mevcut işletme binasının yanlarındaki ve arkasındaki şevli araziye işlevsellik kazandırmak amacı ile 30 mt lik doğal bir şelale ile parkta hareketlilik sağlanarak kullanıcıların su ile bütünleşik estetik ve fonksiyonel alan kullanımlarından yararlanması sağlanmıştır. Yeni yapılan düzenleme ile 10 araçlık bir otopark, andezit yürüme yolları, oturma ve dinlenme cepleri, fotoğraf panorama noktaları, seyir terasları ve rekreatif fonksiyon alanları oluşturulmuştur. 2010 da inşasına başlanmış olup ve 2011 başlarında yapımı sona ermiştir.

5. Kaynakça

-Paul A.Underwood,The Kariye djami,New York-London 1996,C.1,S.15

-Semavi Eyice,Son Devir Bizans Mimarisi, İstanbul´da Palailogoslar Devri Anıtları,İstanbul 1980,sayfa 46-51

-MÜLLER-WIENER, Wolfgang, İstanbul´ un Tarihsel Topografyası,17.yüzyıl Başlarına Kadar Byzantion-Konstantinopolis-İstanbul,İstanbul2001,sayfa 162

– Haluk Çetinkaya, İstanbul´ da Orta Bizans Dini Mimarisi[843-1204], İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Anabilim Dalı, yayınlanmamış doktora tezi, sayfa 132, İstanbul 2003

-Semavi Eyice,´Kariye Cami´,Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,cilt4, İstanbul 1994,

Sayfa 466

-Alexander Van Millingen,ByzantıneChurches in Constantinople ,1912 nin aynı basımı,London 1974,sayfa 288

-Mehmet Ziya, Kariye Camii Şerifi, İstanbul 1326

-Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi,24 sayfa 495

-Ömer Lütfi Barkan, Ekrem Hakkı Ayverdi, İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953[ 1546] Tarihli, İstanbul 1970,sayfa 67-71

-Yıldız Ötüken´,İstanbul kiliselerinin Fetihten Sonra Yeni Görevleri,  Banileri Ve Adları´

-Hacettepe Beşeri Bilimler Dergisi,cilt10,sayı2,Haziran 1979,sayfa 106

-Ahmed Nezih Galitekin,Ayvansarayi Hüseyin Efendi-Ali Satı Efendi-Süleyman Besim Efendi,Hadikatü l Cevami [İstanbul camileri ve diğer dini-sivil mimari yapılar],İstanbul 2001,sayfa 218

-Havva Koç, Ali Paşa [Atik, Hadım], Yaşamları Ve Yapıtları İle Osmanlılar Ansiklopedisi ,cilt, İstanbul 1999,sayfa 222-223

-Kariye, Bir Anıt, İki Anıtsal Kişilik Theodoros Metokhites’ten Thomas Whittemore’a. İstanbul: Pera Müzesi. Anonim (2012).

– Ayvansarayi, 2001 Hadikat’ül Cevami, (Adaptasyon: A.N. Galitekin), İstanbul: İşaret Yayınları.

– Kariye Müzesi Sanat Tarihi Raporu. Restorasyon Konservasyon Çalışmaları Dergisi.

s. 14(Temmuz Ağustos Eylül), İstanbul, s. 17-34

-Süleyman Faruk Göncüoğlu, Makale, İstanbul’un Fethi Sonrası Kurulan İlk Semt: “Saraçhane”

– Bilge Ar, İ.T.Ü, Mimarlık Anabilim, Doktara Tezi, Osmanlı Döneminde Aya İrini ve Yakın Çevresi, Haziran 2013

– Ayşegül Aykut, İ.T.Ü- Fen Fak. Mimarlık Anabilim,Yüksek Lisans Tezi,  Fatih İlçesi, 3034 Ada, 43 Parsel’de Yer Alan Ahşap Konağın (Erturan Ailesi Konutu) Restorasyon Projesi, Ocak 2013

– Yunus Koç, Büyük İstanbul Tarihi, Demografi s.458-460

Ekrem Hakkı Ayverdi, 19.Asırda İstanbul Haritası, İstanbul, 1958

Ekrem Hakkı Ayverdi , Osmanlı Mimarisinde Fatih Devri 855-886 (1451-1481), III. C.İstanbul-IV.C., İstanbul 1974.

C.C. Carbognano, 18. Yüzyılın Sonunda İstanbul, çev. E. Özbayoğlu, İstanbul: Eren Yayınları, 1993

Feridun Dirimtekin, 14.Mıntıka (Blachernae) Surlar, Saraylar ve Kiliseler, Fatih ve İstanbul, 1.Cilt, İstanbul, s.193-222, 1953

A. Cutler, Alice Mary Talbot, , Chora Monastery, Bizans Ansiklopedisi, Vol.1, New-York/Oxford, pp.428-430, 1991

-Eremya Çelebi Kömürcüyan, İstanbul Tarihi: 17. Asırda İstanbul, İst. Ünv. Edb.Fak.Yayını,1952

-Semavi Eyice, Makale, Aetios Sarnıcı, İstanbul Ansiklopedisi, C.1, İstanbul, s.86. 1994

-Semavi Eyice, İstanbul’da XVII. Yüzyılda Mescide Dönüştürülen Son Bizans Kiliseleri,17.Yüzyıl Osmanlı Kültür ve Sanatı Sempozyumu,19-20 Mart 1998 Sempozyum Bildirileri, S.Tarihi Derneği Yayınları, 1998

-Gurlitt, İstanbul’un Mimari Sanatı,(çev.Prof.Dr.Rezan Kızıltan), Ankara: Enformasyon ve Dokümantasyon, 1999

-Gyllius, İstanbul’un Tarihi Eserleri, çev. E.Ozbayoğlu, İstanbul: Eren Yayıncılık, 1997

-Millingen, A.Van, Byzantine Constantinople. The Walls of the City and adjoining historical sites, London, 1899

– Doğan Kuban, İstanbul Bir Kent Tarihi, Bizantion, Konstantinopolis, İstanbul, İstanbul: Tarih Vakfı Yayını, 1996

-J.Pervititich Sigorta Haritalarında İstanbul, Axa Oyak Yayını.

-Janin, R. Constantinople Byzantine. Developpement urbain et repertoire topographique, Paris, 1964

-Millingen, A.Van, Byzantine Churches in Constantinople: Their History and Architecture, London: Macmillan and Co. 1912

-Millingen, A.Van, Konstantinopolis,(çev.A.Gürçağlar), İstanbul: Alkım Yayınevi, 2003

-Feridun Dirimtekin, Fetihten Önce Marmara Surları, haliç Surları,1953

-Dünden  Bugüne İstanbul Ansiklopedisi., Surlar, c.7

-Anonim, “Edirnekapı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.3,1994, 131.
-İlber Ortaylı, “İstanbul’dan Sayfalar”, s.133, İstanbul 2002,
-İlber Ortaylı, “Karagümrük”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.4, s.452, 1994

-Semavi Eyice, “Karagümrük Sarnıcı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C.4, s.453, 1994
-Cem Atabeyoğlu, “Kariye Cami”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.4, s.466, 1994

-Doğan Kuban, “Mihrimah Sultan Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.5 s.454, 1994

-Doğan Kuban, “Mese”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.5, s.404 1994, 1994,
-Zafer Karaca, “Yeoryios Kilisesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.7, s.488,1994
-Nejdet Sakaoğlu, “Mihrimah Sultan”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c.5, s.452, 1994

– Çelik Gülersoy, Edirnekapısı’nda Bir Örnek, Turing Yayınları, 1985

https://gallica.bnf.fr/ark:/12148/btv1b530619789/f1.item.zoom

https://historyofarchitecture.weebly.com/byzantine.html

http://atom.doaks.org/atom/index.php/byzantine-institute-and-dumbarton-oaks-fieldwork-records-and-papers

https://sehirharitasi.ibb.gov.tr/

https://archnet.org/sites/1998/media_contents/7842

https://gis.fatih.bel.tr/webgis/

http://www.fatih.bel.tr/icerik/87/bugunku-fatih/

http://www.istanbulurbandatabase.com/#

-http://www.milliyet.com.tr/aya-yorgi-rum-ortodoks-kilisesi-gundem-2557136/

-https://www.raremaps.com/gallery/detail/45221/carte-de-constantinople-levee-par-i-kauffer-et-jb-lechev-

https://www.themaparchive.com/byzantine-constantinople.html

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/b/bb/Byzantine_Constantinople-en.png

https://www.hjbmaps.com/products/antique-map-constantinople-schedel-1493

https://byzantineperspectives.wordpress.com/

http://theswedishparrot.com/cartes-de-constantinople-depuis-1493-jusqua-1922/01-hartmann-schedel-liber-chronicarum-cxxx-1493/

https://mapsontheweb.zoom-maps.com/image/130056157398

http://couleurs-d-istanbul.over-blog.com/2015/05/antoine-helbert-son-grand-oeuvre-et-byzance.html

https://gallica.bnf.fr/ark:/12148/btv1b530619789

http://www.antoine-helbert.com/fr/portfolio/annexe-work/byzance-scenes.html

Kariye Müzesi Restorasyonu ve Konservasyonu Hakkında ICOMOS Bilgi Notu

1-Eserin Dünya Miras Listesi’ne girdiği zamanki durumu neydi?

Türkiye, UNESCO tarafından 1972 yılında kabul edilen “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Hakkında Sözleşme”yi 1983 yılında imzalamıştır.

“İstanbul’un Tarihi Alanları” adıyla 6 Aralık 1985 tarihinde 356 nolu kod ile Dünya Miras Listesi’ne alınan dört koruma alanı, söz konusu liste’ye alınmadan çok daha önce ulusal mevzuat kapsamında ilk koruma planları hazırlanmış ve onaylanmıştır. Topkapı Sarayı ve Sultanahmet Bölgesi 1953 yılında ‘’Arkeolojik Park’’ olarak ilan edilmiş; Zeyrek Camii ve çevresi 1979 yılında, Süleymaniye Camii ve çevresi 1977 yılında ve Kariye Müzesi’nin de içinde bulunduğu alan olan Kara Surları ise 1981 yılında koruma altına alınmıştır.

Dünya Miras Komitesi tarafından üstün evrensel değer taşıyan varlıkların tanımlanmasında kullanılan ölçütler kapsamında (1-2-3 ve 4 nolu) kültürel kriterleri karşılayan İstanbul Kara Surları, UNESCO’nun 1985 yılında ‘’İstanbul’un Tarihi Alanları’’ adıyla ilan ettiği dört Dünya Miras Alanı’ndan (DMA) biridir. Üstün Evrensel Değer (ÜED) beyanında bu alan, Theodosius döneminde yapılan Kara Surları’nın iki tarafındaki alan ” olarak betimlenmiştir. Kara Surları Tarihi Yarımada’yı batıda, kara yönünde sınırlayan ve güneyde Marmara Denizi’nden başlayıp kuzeyde Haliç’e kadar uzanan surları ve yakın çevresini içerir ve yaklaşık olarak 6 km uzunluğunda 16,5 hektarlık bir alana yayılır.

İstanbul Dünya Miras Alanlarının Dört Bileşeni Miras Alanı: (1) Sultanahmet Kentsel Arkeolojik Dünya Miras Alanı, (2) Süleymaniye Camii ve İlişkili Bileşenleri Dünya Miras Alanı, (3) Zeyrek Camii ve Dünya Miras Alanı ile İlgili Bileşenleri, (4) İstanbul Kara Surları ilgili Bileşenleri

İstanbul Dünya Miras Alanlarının Dört Bileşeninden biri olan Kara Surları’nın kültürel hinterlandında Chora (Kariye Müzesi), Tekfur Sarayı- Blakhernia Sarayı da dahil olmak üzere küçüklü büyüklü birçok anıt eser yer almaktadır.

Kariye Müzesi’nin konumlandığı Edirnekapı semti; Tarihi Yarımada içerisinde yer alıp Ayvansaray semtini de içine alan ve aynı zamanda kentin batı surları ile çevrelenen İstanbul’un en yüksek tepesi olan Edirnekapı da yer alır.

Altıncı yüzyıla giden tarihsel geçmişi ile çok katmanlı bir yapıya sahip olan Kariye Müzesi, Bizans’ın geç döneminde (Paleologos Hanedanı Dönemi) 1316-21 yılları arasında Theodoros Metokhites tarafından büyük ölçüde yenilenerek ve bezenerek bugünkü şeklini almıştır. 14.yüzyıldan günümüze ulaştığı düşünülen Kariye Müzesi’nin mozaikleri ve freskleri “Başkent Üslubu” dediğimiz Bizans Rönesansının en muhteşem eserleridir.

Bizans döneminin bu önemli manastır kilisesi İstanbul’un 1453 yılında fetih edilmesi ile bir süre boş kaldıktan sonra II. Beyazıd döneminde 1511 yılında Sadrazam Hadım Ali (Atik Ali) Paşa tarafından camiye çevrilmiştir. Türk devrinde, kilise dışındaki manastır yapıları zamanla yıkılarak kaybolmuştur.

Kariye Cami’si, Bakanlar Kurulunun 29.08.1945 tarihli kararı ile    Müzeye dönüştürülmüştür. Yapı bu tarihten sonrada birçok kez lokal onarımlar görmüştür. 6.12.1985 tarihinde ‘’İstanbul Tarihi Yarımda’’ genelinde Dünya Miras Listesi’ ne giren Kariye Müzesi yapı özelinde de 16.09.1987 Korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmiş ve anıt eser statüsünde koruma grubu I olarak belirlenmiştir.

Anıt eser, Dünya Miras Listesi’ne girdiği 1985 tarihinden hemen önce hazırlanan iki raporda;

1981 Mora, Kariye Camii Raporu’nda çatı örtüsünde ki kurşun levhaların ve su borularının kötü durumda olduğundan, dış cephelerde derz boşluklarının yakın dönemde doldurulmuş olduğu, tuğla kırıklı çimento bağlayıcılı harçlı sıvaların kullanıldığı ve yüzey çatlaklarına dolan yağmur suyunun buharlaşmasına engel olduğu ifade edilmekte olup, boyalı yüzeylerde tuzlanma sorunun mevcut olduğu belirtilmiştir.

1983 Massari raporunda son yıllarda restorasyonla yapının büyük ölçüde koruma altına alındığı fakat yıllar içerisinde oluşmuş tahribatın etkilerininde görüldüğü belirtilmektedir. Raporda mevcut olan nemin ölçüldüğü, yapının eğimli yoldan ve çatıdan gelen yağmur sularına maruz kaldığı belirtilmiştir. Kubbe ve kemer içlerindeki mozaik ve duvar resimleri kayıplarının çatıdan gelen sudan kaynaklı olduğu belirtilmiştir. Genel olarak sıvanın kayıplarına yol açan nedenlerden birininde nem çekici tuzlanmanın varlığından kaynaklı olduğu ifade edilmiştir. Raporun sonunda genel olarak nem, tuzlanma, yoğunlaşma nedeni ile nemlilik ve lokal olarak çatıdan sızan sulardan bahsedilmiştir. Ve sorunlarla ilgili çözüm önerileri sunulmuştur.

Her iki raporda Kariye Müzesi’nin 1985 yılındaki mevcut durumu belirtilmiştir. Anıt eser Ayasofya Müzesi’ne bağlı ulusal bir müze olarak varlığına devam etmekte olup günümüzde tarihinin en geniş kapsamlı restorasyonunu geçirmektedir.

2-Tarih boyunca kaç defa restorasyon ya da onarım gördü?

Günümüzde Kariye Camii veya Kariye Müzesi adları ile tanınan yapı, Ayasofya’dan sonra en fazla tanınan anıt eserlerimizdendir. Yapı geçmişte İstanbul’un altıncı tepesinde Haliç’in güneyinde inşa edilen Khora Manastırı’nın İsa’ya ithaf edilmiş ana kilisesiydi. Altıncı yüzyıla giden tarihsel geçmişi ile çok katmanlı bir yapıya sahip olan Kariye Müzesi, evvelce büyük bir kompleksin merkezini teşkil ediyordu. Khora kelime manası ile taşra, sur dışı demektir. Bu nedenle 413 yılında yaptırılan kara surlarından önce inşaa edildiği düşünülse de kaynaklarda yapı ile ilgili 9. yy da kesin bilgilere ulaşılmaktadır.

11. Yüzyılda İmparator I.Aleksios Komneos’un kayınvalidesi Maria Dukaina zamanında harap olan kilise yeniden ihya edilmiş olup bu inşa döneminden sonra tekrar harap olan yapı bir süre sonra İmparator Aleksios’ un küçük oğlu İsaakios tarafından 12.yüzyılda tekrar ihya edilir. Bu dönemden günümüze ana mekan (naos) kalmıştır. Fakat yapılan son araştırmalarda iç narteksin de bu dönemden kalmış olabileceği ön görülmektedir. Bizans’ın geç döneminde (Paleologos Hanedanı Dönemi) 1316-21 yılları arasında Theodoros Metokhites tarafından büyük ölçüde yenilenerek ve bezenerek bugün ki mimari kurgusu ve şeklini almıştır. Bu inşa döneminde yapıya parekklesion, anneks, pastoforium gibi mimari hacimlerin yanı sıra bir depremde yıkılan ana mekan kubbesinin bu dönemde tuğla örgülü olarak yeniden ihya edildiği bilinmektedir. İç narteks ise bazı kaynaklarda 14. Yüzyılda inşa edildiği belirtilmiş olsa da 12.yüzyıl inşa dönemine ait olabileceğini ifade eden bazı kaynaklarda mevcuttur. Mozaik ve freskleri ile Bizans sanatının ve dünya sanatının gelişiminde çok önemli bir yere sahip olan yapı Erken İtalyan Rönesansı anıtlarıyla özellikle de Giotto’nun Arena Şapeli’ndeki freskolarıyla kıyaslanır.

Osmanlı döneminde; etrafında zamanla oluşan medrese, tekke, türbe, çeşme, imaret ile birlikte bir manzumenin merkezi olan yapının mimarisini etkileyecek çok fazla bir müdahalede bulunulmamıştır. 1511 yılında yapı camiye tevdi edilirken güneybatı köşeye minare ve naosa mermer bir mihrap eklenmiştir. Önemli değişikliklerden biri de 1766 depreminde yıkılan merkezi kubbenin mimar İsmail Halife tarafından ahşap bağdadi olarak yenilenmesidir. Sultan Abdülaziz Han döneminde 1875-1876 yılında yapının bakım ve onarım çalışmalarına girişilmiş; İstanbullu Mimar Peloppida Kouppas tarafından mozaikler kısmen temizlenmiş ve ahşap kepenklerle kapatılmıştır. Aynı tarihlerde kubbelerin ve üst örtü sisteminin dalgalı hattı doldurularak düz satıhlı olarak düzenlenmiştir.

II. Abdülhamit Döneminde 1894 depreminde minarenin petek kısmı çökünce bir süre sonra 1898’de klasik üslupta tamamlanmıştır. 1903-1906 yıllarında ise yapı Rus Arkeoloji Enstitüsü tarafından kısmen onarılmıştır.

Osmanlı sonrası Cumhuriyet Döneminde ise belli başlı onarımlar, 1929/ 1930 arasında Evkaf İdaresinin yaptığı kısmi onarım, 06.09.1945/ 27.03.1946 yıllarında yapı ile ilgili iki onarım keşfinin hazırlandığı bilinmektedir. Mimar Cahide Tamer’in yaptığı ilk bilimsel restorasyon çalışmaları ki bu restorasyonda yapının özellikle kurşun örtüleri yenilenmiş ve bir rölövesi çıkarılmıştır.

1948-1959 yılları arasında  Amerikan Bizans Enstitüsü (Byzantine Institute of America) ve Dumbarton Oaks Fieldwork Committee işbirliği ile, merkezî ibadet alanı (naos) ve giriş hollerindeki (narteks) mozaiklerin ve fresklerin korunmasına yönelik konservasyon ağırlıklı kapsamlı bir restorasyon yapılmıştır.

Yapının 2013 yılından bugüne hali hazırda devam eden tarihinin en geniş ve kapsamlı restorasyonu devam etmektedir.

3-Bu müdahalelerin kararları neye göre verildi?

Yapı ile ilgili olarak Kültür bakanlığı’nın 27.06.1986 tarih 6377 sayılı yazısı gereği hazırlanan rapor

Kültür bakanlığı’nın 12.07.1990 tarih 232 sayılı yazısı gereği hazırlanan rapor

Kültür bakanlığı’nın 26.03.1991 tarih 452  sayılı yazısı gereği hazırlanan rapor

Kültür bakanlığı’nın 27.11.1998 tarih 559  sayılı yazısı gereği hazırlanan rapor

Kültür bakanlığı’nın 20.02.2001 tarih 118 sayılı yazısı gereği hazırlanan tüm teknik raporlarda genel olarak sorunlar ve çözüm önerileri benzer olup nem ve tuzlanma, çatı üst örtüsünde yağmur suyunun kılcal çatlaklardan sızması, zeminden yükselen nem, ztaş ve tuğla yüzeylerde yapısal bozulmalar, cephelerde çimento bağlayıcılı sıvanın tahribatı, vb. sorunlar tespit edilmiş ve çözüm önerileri sunulmuştur.

Bu veriler ile beraber Kültür Bakanlığı’nın talimatı doğrultusunda Kariye Müzesi Rölöve, Restitüsyon ve Restorasyon projeleri 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası kapsamında hazırlanmıştır. 2009 yılında başlayan proje çalışmaları 2011 yılında Koruma Bölge Kurulunun proje onayı ile tamamlanmıştır. Bu doğrultuda Kültür bakanlığı oluru ile Kariye Müzesi’nin 2012 yılı onarım ve restorasyon işi geçici yer teslimi 16.01.2013 tarihinde fiili yer teslimi ise 12.09.2013 tarihinde yapılmış olup Kültür Bakanlığı ve İl Özel İdaresi arasında kurumsal yazışmalar sonucunda müzenin ziyaretçilere kapatılmaması ve restorasyonun etaplar halinde yapılacağı Kültür Bakanlığı tarafından karara bağlanmıştır. 2013 yılından beri devam eden restorasyon çalışmaları Ayasofya Bilim Kurulu, İstanbul Rölöve ve Anıtlar Kurulu Kontrol Heyeti, İstanbul Anıtlar Kurulu kararları doğrultusunda gerçekleştirilmektedir.

KARİYE MÜZESİ ONARIMLARI*

Sonay ŞAKAR (Y. Mimar) – Neslihan Ecem OKSAL (Sanat Tarihçisi)

*Bu metin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Koruma Uygulama ve Denetim Müdürlüğü tarafından 20-21 Kasım 2018 tarihinde düzenlenmiş olan X. Kârgir Yapılarda Koruma ve Onarım Semineri’de Y. Mimar Sonay Şakar ve Sanat Tarihçisi Neslihan Ecem Oksal tarafından  hazırlanan 2013-2018 Kariye Müzesi restorasyonları temalı  ‘Kariye Müzesi Onarımları’ adlı sunumdan üretilmiştir.

Özet: Günümüzde Kariye Camii veya Kariye Müzesi adları ile tanınan yapı, Ayasofya’dan sonra en fazla tanınan anıt eserlerimizdendir. Yapı geçmişte İstanbul’un altıncı tepesinde Haliç’in güneyinde inşa edilen Khora Manastırı’nın İsa’ya ithaf edilmiş ana kilisesiydi. Altıncı yüzyıla giden tarihsel geçmişi ile çok katmanlı bir yapıya sahip olan Kariye Müzesi, Bizans’ın geç döneminde (Paleologos Hanedanı Dönemi) 1316-21 yılları arasında Theodoros Metokhites tarafından büyük ölçüde yenilenerek ve bezenerek bugün ki şeklini almıştır. Mozaik ve freskleri ile Bizans sanatının ve dünya sanatının gelişiminde çok önemli bir yere sahip olan yapı Erken İtalyan Rönesansı anıtlarıyla özellikle de Giotto’nun Arena Şapeli’ndeki freskolarıyla kıyaslanır.

Bizans döneminin bu önemli kilisesi İstanbul’un 1453 yılında fetih edilmesi ile bir süre boş kaldıktan sonra II. Beyazıd döneminde 1511 yılında Sadrazam Hadım Ali (Atik Ali) Paşa tarafından camiye çevrilmiştir.

Kariye, naos, kuzey taraftaki iki katlı ek yapı (anneks), iç narteks, dış narteks ve güney taraftaki mezar şapeli (parekklesion) ile beş ana mimari mekandan oluşan haç planlı bir yapıdır. Osmanlı döneminde etrafında zamanla oluşan medrese, tekke, türbe, çeşme, imaret ile birlikte bir manzumenin merkezi olmuştur. Cumhuriyetin ilanından bir süre sonra şehirdeki Bizans anıtlarının restorasyonu ile ilgili çalışmalar kapsamında Amerikan Bizans Araştırmaları Enstitüsü ile Dumbarton Oaks’ın çalışmaları ile restore edilmiştir ve Ayasofya Müzesi’ne bağlı bir anıt müze olarak da varlığına devam etmektedir.

Kariye Müzesi restorasyonu odaklı yaptığımız bu çalışmada uzmanların analizleri sonucu anıt eserin dönem tipolojisi, mekânsal ve yapısal, gramer özellikleri ışığında; tarihsel süreçte yapılan müdahaleler ve 2013-2018 devam eden restorasyon sürecinde yapılan imalatlar tanımlanmıştır. Yapıdaki mevcut süsleme yoğunluğu ise restorasyon sürecinde artı bir gayret ve dikkati beraberinde getirmiştir.

Anahtar Sözcükler:

Bizans Mimarisi, Kariye Müzesi, Restorasyon, Mozaik ve Fresk

Giriş Kariye Müzesi, ulusal ve evrensel kültürel miras alanında en önemli yapılardan biridir. Yapı, mozaik ve freskleri ile Geç dönem Bizans sanatını ve kültürünü belgeleyen günümüze kadar gelmiş korunması gereken simge yapılardan biridir. İstanbul’daki müzeler arasında günlük ortalama ziyaretçi sayısı bakımından Ayasofya Müzesi ve Topkapı Müzesi’nin ardından üçüncü müze konumundadır. Dolayısıyla bu çalışmanın amacı; gerek İstanbul kent tarihi gerekse kültür turizmi açısından bu denli büyük öneme sahip Kariye Müzesinin, ziyaretçilerine sahip olduğu değerleri yeterli düzeyde gösterebilmesi için onarım ve malzeme kullanımındaki hatalar, yapısal problemler gibi mevcut sorunlara çözüm üretmek ve fiziksel şartların olgunlaştırılması amacıyla yapılan 2013-2018 restorasyon çalışmalarını ve ilkelerini tanımlamaktır.

Şekil 1. Kariye Müzesi, doğu cephesi genel görünüm

Günümüzde Kariye Camii veya Kariye Müzesi adları ile tanınan yapı, Ayasofya’dan sonra en fazla tanınan anıt eserlerimizdendir. Yapı İstanbul İli, Fatih İlçesi, 2692 ada, 152 pafta, 1 parselde yer almaktadır.

Şekil 2. Kariye Müzesi, uydu görüntüsü

Bizans döneminde bir manastır kilisesi olarak inşa edilen yapı İstanbul’un fethinden kısa bir süre sonra cami haline getirilmiştir. Cumhuriyetin ilanından bir süre sonra şehirdeki Bizans anıtlarının restorasyonları çerçevesinde 1948-1958 yılları arasında Amerikan Bizans Araştırmaları Enstitüsünün çalışmaları ile restore edilen yapı Ayasofya Müzesi’ne bağlı ulusal bir müze olarak varlığına devam etmektedir.

Khora’dan Kariye’ye

Khora, (Hora) eski Yunancada kent dışı ve kırsal alan anlamına kullanılmaktadır. Kariye ise Arapçada kent dışı demektir. Bu adın yapının ilk inşa döneminde Büyük Konstantin’in bugünkü 5.yy. Theodosius surlarından daha geride inşa ettirdiği 4.y.y. Konstantin surlarının dışında kaldığından Hora (taşra – şehir dışı) adı verildiği sanılmaktadır. Bu görüş doğru ise;  bazı kaynaklarda manastırın kuruluşunun çok erken bir dönemde 413 yılından evvel olması gerektiği belirtilmiştir.  Günümüzde yapının içindeki bazı Meryem ve İsa mozaik figürlerinin yanında isimleri ile birlikte Hora sıfatı da yazmaktadır. Bizans devrinde “Hora” kelime anlamı dışında mistik bir imgeleme anlamı da taşıyordu.

Manastırın kuruluşu ile ilgili bir çok hikaye anlatılmaktadır. Ancak bunların çoğu geç dönemlerde ortaya çıkmış ve bazıları birbirleri ile çelişen hikâyelerdir. Amerikan Bizans Enstitüsünün 1948-1958 yılları arasında yaptığı restorasyon sırasında açığa çıkarılan 6. ve 9. yüzyıla tarihlenen yapı  kalıntıları günümüzdeki yapının doğu cephesinde görülmektedir.

Kilise daha sonra 11.yy.da temellerinden itibaren yeniden inşa ettirilmiştir. Fakat kısa bir süre sonra depremde harap olan yapı 12.yy da yenilenmiştir. Bu dönemden günümüze yapının naos bölümü ulaşmıştır. 13. yüzyılda Konstantinopolis’in Latinler tarafından istilası sırasında manastır neredeyse terk edilmiştir. 14. yüzyılın başında, kubbesi çökmüş olan kilise çok kapsamlı bir biçimde restore ve renove edilerek yenilenmiştir. 14. yüzyıl yapının bugünkü şekline ulaştığı bir dönem olarak önemlidir. Metokhites metruk manastır kilisenin tamiriyle birlikte onun kuzeyine iki katlı bir mekan, batıya bir dış narteks, güneyde ise tek nefli, mezar şapeli olarak kullanılacak bir parakklesion inşa ettirmiştir. Yapının tamamını ele alan yeni bir bezeme programı da bu çerçevede belirlenip mozaik ve fresko tekniğinde resimler hazırlanmıştır. Yapının zemin ve mermer kaplamaları, taş bezemeleri, vitrayları ile en ince ayrıntısına kadar süslendiği bilinmektedir. Resim programında İsa ve Meryem’in hayatlarından sahneler, tek aziz ve azizeler resmedilmiştir. Mozaik ve freskleri ile Bizans sanatının ve dünya sanatının gelişiminde çok önemli bir yere sahip olan yapı Erken İtalyan Rönesansı anıtlarıyla özellikle de Giotto’nun Arena Şapeli’ndeki freskolarıyla kıyaslanır.  Ayrıca Bizans sanatının Batı’daki doruk noktası olarak adlandırılan, Roma sanat ve mimarlık eserlerinin başında gelen Ravenna San Vitale Kilisesi ile de Kariye müzesinin mozaik ve fresklerinin yapım teknikleri, görsel etkileri birbirlerine çok benzemektedir.

Proje Süreci

Tarihi eserlerde tespit ve belgeleme, tüm koruma sürecinin esas aldığı ilk ve en önemli aşamadır. Bir eserin doğru anlaşılması, belgelenmesi ve tespiti bu bilgilerin ışığında yapıda gerçekleştirilecek koruma uygulama çalışmaları için daha bilimsel ve geniş bir bakış açısına sahip olunmasını sağlar. Bu aşamada yapılan tarihi araştırmalar Kariye Müzesi’nin farklı dönemlerdeki durumunu, süreç içerisinde geçirdiği onarım ve tamiratları gösteren veriler oluşturmuştur. Elde edilen ve tespit edilen tüm bu veriler ışığında yapının geçirmiş olduğu tarihsel inşâ ve onarım dönemleri kronolojik olarak ortaya konarak, yapının nitelikleri belirlenmiştir. Ayrıca yapının tarihsel süreci dışında günümüzde şehir hayatının yoğunluğu içerisinde kalması, bulunduğu arazi konumu, çevre ve iklim koşullarının da dikkatle incelenmesini gerekli kılmış, nasıl bir ortamda koruma tedbirlerinin alınacağını ve hangi sorunlarla mücadele etmek gerektiğini göstermiştir. Böylece yapının mevcut durumunun doğru ve detaylı olarak tanımlanmasına önem verilmiş, yapılacak imalatlar uygun olarak tespit edilebilmiştir. Bu inceleme ve değerlendirme süreci, sonrasında hazırlanan rölöve, restitüsyon, restorasyon çizimleri, hasar tespit projeleri, bezemeler, dönem analizleri, rölöve detayları, malzeme analiz raporları yapılan tüm uygulamalara bilimsel bir kimlik kazandırmıştır.

Şekil 5. Kariye Müzesi Kronolojik Dönem Analizi

Bu doğrultuda; Kültür Bakanlığı’nın talimatı doğrultusunda Kariye Müzesi Rölöve, Restitüsyon ve Restorasyon projeleri 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası kapsamında hazırlanmıştır. 2009 yılında başlayan proje çalışmaları 2011 yılında Koruma Bölge Kurulunun proje onayı ile tamamlanmıştır.

Tablo 1. Kariye Müzesi, Restitüsyon proje çalışmaları

Tarihsel Süreçte Yapının Geçirdiği Onarımlar

Şekil 6. Kariye Müzesi’nin Bizans dönemi inşa evreleri ve onarımları
Şekil 7. Kariye Müzesi’nin Osmanlı dönemi onarımları
Şekil 8. Kariye Müzesi’nin onarım kronolojisi
Şekil 9. Kariye Müzesi’nin onarımları
Şekil 10. Kariye Müzesi Osmanlı dönemi eklentileri
Şekil 11. Kariye Müzesi üst örtü onarım dönemleri
Şekil 12. Kariye Müzesi Cumhuriyet Dönemi onarımları
Şekil 13. Kariye Müzesi onarımları
Şekil 14. Kariye Müzesi batı cephesi onarımları
Şekil 15. Kariye Müzesi güney cephe onarımları

Restorasyon Etapları

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ve İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü’nün ‘’Kariye Müzesi Restorasyonu’’ kapsamında kurumsal yazışmalar sonucunda müzenin ziyaretçilere kapatılmaması ve gerekli önlemlerin alınarak uygulamaların etap etap yapılması gerektiği konusunda karar verilerek bu doğrultuda restorasyon uygulamalarının;

I. Etap: Naos ve Aneks bölümlerinin onarıma alınması, diğer bölümlerin ziyarete açık tutulması, müze girişi ve turnikelerin ise güney-batı yönüne alınması

II. Etap: İç narteks bölümünün ziyarete kapatılarak onarıma alınması III. Etap: Dış narteks ve parekklasion bölümünün kapatılarak onarıma alınması olarak düzenlenmiştir.

Şekil 16. Restorasyonu yapılan ve yapılacak etaplar

Restorasyon Süreci

Bu süreçte, kagir elemanların video-endeskopi ile araştırılması, kimyasal ve fiziksel laboratuar testleri ve gergi elemanlarının dinamik testleri yapılmış olup temel araştırması için en az iki temel çukuru açılması, zemin araştırma için de statik ve dinamik penetrasyon testi yapılması, analojik görüntüleme yapılması (ana çatlaklarda), temel yapısının radarla görüntülenmesi ve yapısının tespiti kararlaştırılmıştır. Ayrıca yapının matematik ortamda modellenmesi, güçlendirme projelerinin hazırlanması da bu çalışma kapsamı içindedir.

Jeoradar Çalışması

Yapılan ölçümlerde mozaik ve fresklerin zarar görmemesine dikkat edilmiş, ölçüm yapılırken pvc esaslı bez mozaik ve fresklerin üzerine kağıt bantlar ile tutturulmuş, bu bezin üstünden taranmıştır.

Şekil.17

Bina içerisinde tüm duvarlarda ve üst örtüde yapılan yüksek hassasiyetli GPR (2.3 GHz) ve ultrases (PUNDİT) ölçümleri sonucunda tespit edilen ana çatlağın bir eksen üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Bu eksendeki çatlak hatlarının bir önceki tamirat esnasında doldurulmuş olduğu GPR taramalarında belirlenmiştir. Ancak dolgu malzemesinin bina duvarlarını oluşturan yapı malzemelerinden (tuğla, derz, sıva v.b.) farklı olduğu ve aynı zamanda yer yer boşluk yapılarının olduğu belirlenmiştir

Şekil.18

Yine müze çevresinde yapılan GPR ölçümleri ile yeraltı suyu tespit edilmiştir. Bu çalışmalar ışığında yeraltı suyunun müze temeline oldukça yakın olduğu ve bu suların yaklaşık 3 m derinliğe kadar etkili olduğu tespit edilmiştir. Birbirine paralel olarak uygulanan GPR profilleri ile bu suya doygun alan takip edilmiş elde edilen 2 boyutlu kesitler interpolasyon yardımı ile 3 boyutlu görüntülere dönüştürülmüştür.

Şekil 19

GPR kesitlerinin birleştirilmesi ile oluşturulan yeraltı 3 boyutlu modeli (koyu renkli alanlar yüksek su içeriği barındıran seviyeleri temsil etmektedir.

SİSMİK ÇALIŞMA

Kariye Müzesi arazi sınırları içinde, 20-m derinliğe kadar zeminin sismik modelinin tayinine münhasır bir sismik etüt yapılmıştır.

Atılan üç sismik hat (KS01,KS02, ve KS03) ana yapıyı üç taraftan çevrelemektedir. KS01 hattıyla KS02 hattı, gösterilen A noktasında kesişmektedir. Bu nokta, KS01 hattının batı uç noktasından 33 ve KS02 hattının güney uç noktasından da 5m mesafededir. Dolayısıyla yapılacak olan sondaj noktasını vermektedir.

Yapı Sağlığı İzleme Sistemi

Zemin Araştırma Sistemi (Aletsel Gözlem)

Yapı Çatlak Hattı

Bina içerisinde tüm duvarlarda ve üst örtüde yapılan yüksek hassasiyetli GPR (2.3 GHz) ve ultrases (PUNDİT) ölçümleri sonucunda tespit edilen ana çatlağın bir eksen üzerinde olduğu tespit edilmiştir.

Kubbelerdeki çamur sıvanın alınmasından sonraki durum;

Şekil 36

Parekklesion apsis kubbe tonozunun çatlağının etrafı açılmadan önce genişliği: 7-10 cm arası derinliği: 20-30 cm arasıydı.

Şekil 44
Kuzey cephesi
Güney Cephesi
Doğu Cephesi

Drenaj Kazı Hattı Plan şemasında görüldüğü üzere binanın başlıca sorunlarından biri olan zemin suyu sorunu çözümü için yapılacak olan drenaj kazı sistemi Güney cephesinde kodlamaları yapılarak başlanılmıştır. Kazılan alanlarda duvar kalıntıları ve mezar buluntularına rastlanılmıştır.

Şekil 51.Tüm kazı alanı, plan

Kuzey doğu duvarı temelinde duvar boşluğu tespit edilmiş olup temel duvarında tümleme ve enjeksiyon yapılmıştır.

Karışım Oranı ; 

-1 kısım hidrolik kireç

-1.5 kısım 25o mk elekaltı tuğla tozu

-1.5 kısım 250 mk elekaltı  taş tozu

+Akrilik Emülsiyon (Primal AC 33 %3

-3.0-3.5 kısım su

Hasarlı ve malzeme kaybı görülen taş ve tuğla yüzeylerinde, plastik onarım harcı ile tümleme yapılmıştır.

Naos, Ahşap Bağdadi Kubbe Konservasyonu ve Restorasyonu

Ana kubbe iç kısmında Çimento esaslı sıvaların sökümü ve bağdadi çıtaların durum tespitinin yapılması;

Kubbe üst örtüsünde kurşun ve çamur sıva sökümü ahşap kaplama ve karkasların tespitinin yapılarak, Belgeleme çalışmasının ardından, niteliksiz ve çürümüş olan ahşap kaplamalar itinalı olarak sökülmüştür. Bu aşamadan sonra özgün ahşap dokular konservasyon uygulamaları ile güçlendirilmiş olup alınan ahşap kaplamaların yerine özgün dokuya uygun olarak meşe ağacından ahşap kaplamalarla yenilenmiştir.

Naos Kubbe Kasnak Dış Cephe İmalatları

Naos kubbe kasnaklarının dış cephelerinde 1950’li yıllarda yapılan çimento katkılı sıvalar alınarak örgü sistemi arasında kalan çimento kalıntıları mekanik yöntem ile temizlenerek horosan sıva ile yeniden sıvanmıştır. Ayrıca kubbe saçak altında kalan pencere kemerlerinde ki kirpi saçaklar üzerinde bulunan kir tabakaları ilk aşamada yumuşak kıl fırça ve saf su ile temizlenmiş olup daha sonra lokal olarak bistrü ile ince mekanik temizlik yapılmıştır.

Naos kasnak dış cephelerinde, niteliksiz onarımda yakın dönemde yapılan çimento katkılı sıvalar alınarak horasan sıva ile yeniden sıvanmıştır.

Naos mermer pencere imalatı

Naosta bulunan betonarme pencereler yerine 6 cm kalınlığında marmara mermerinden kasetli pencereler yapıldı. Ayrıca mermer tozu ve kaymak kireç karışımı ile yerine takılan mermer çıtalara 8 mm camları monte edildi.

Konservasyon

Konservasyon çalışmalarında ilk olarak tespit ve belgelendirme çalışmaları yapılarak onarım projesi kapsamında bütün alanlar karolajlara bölünmüş, fotoğraf ile belgelenip Hasar tespit ve desen paftaları hazırlanmıştır. Mevcut müdahale paftaları ile paralel doğrultuda sonradan yapılmasına karar verilen bütün müdahaleler belgelendirilmiştir.

Naosta bulunan zemin döşeme mermerleri ile iç cephe mermer kaplama panolarının envanter numaraları taşın yapısına zarar vermeyen tıbbi kağıt plaster bantların üzerine yazılarak taşlarda bulunan bütün çatlaklar ve boşluklar projeye işlenmiştir. Aynı zamanda taşların cinslerini gösteren ayrı paftalar hazırlanmıştır.

Kariye Müzesi’nin içinde birden çok taş cinsi görülmektedir. Duvarları kaplayan mermerlerin içinde çoğunlukla Marmara Adasından beyaz renkli ve gri damarlı olan mermerler kullanılmıştır. Ayrıca Marmara mermerinin yanı sıra Kuzey Afrika, Eğriboz Adası ve Afyon gibi değişik yerlerden getirilen Porfir, antik yeşil, oniks, kırmızı, sarı, ve pembe renkli damarlı mermerlerle zengin bir görünüm oluşturulmuştur. Aynı seri mermer blokların kesilerek, yan yana monte edilmesiyle mermerlerin üzerinde oluşan desenler, zengin simetrik şekiller ve kesilmiş ağaç desenini andıran motifleri oluşturmaktadır.

Şekil 113

Naos’da bulunan mermer kaplama levhalarının yüzey temizlikleri yapılmıştır. İlk olarak saf su ve mikro gözenekli süngerler ile taş yüzeyleri silinmiş, saf su ve kağıt havlu kompres uygulaması sonrasında yumuşak uçlu plastik kıl fırçalar ile taş yüzeyleri fırçalanıp temizlenmiştir.

Naos duvar yüzeylerinde yapılan temizlik uygulamaları sonrasında taşların derz aralarında bulunan ve bağlayıcı özelliği kaybolmuş derz dolgu harçları alınarak yerlerine kireç bağlayıcılı yeni dolgu harçları yapılmıştır. Derz dolguları sonrasında naos cephelerinde renkli mermerlerin olduğu alanlarda derz dolguları renklendirilerek duvarlarda renk bütünlüğünü sağlanmıştır.

Naos cephelerdeki yapılan çalışmalardan sonra taban döşeme mermerlerinde saf su, kağıt havlu kompres uygulaması ile yüzey temizliği, derz açma ve derz kapama uygulamaları yapılmıştır.

Hodegetrıa meryemi mozaiği desen paftası

Meryem’in Ölümü (Koımesis) Mozaiği Desen Paftası

Mozaik Konservasyonu

Yüzey bezemeleri içerisinde özgün tessera tipi olan sarı ve gümüş varaklı mozaiklerin yapım tekniğinde bir cam küp üzerine altın veya gümüş varak üstünde yapıştırılmış ince bir cam tabakası bulunmaktadır. Zamanla dış etkenlerden kaynaklı olarak düşmüş üst cam tabakasının sağlamlaştırma çalışması için öncelikli olarak camların altında kalan varakların yapıştırması %3’lük paraloid B72 ile yapılmaktadır. Varaklar sağlamlaştırıldıktan sonra kuru yumuşak fırça yardımıyla uygulayıcının diğer bir elinde  destek olacak şekilde müdahale edilen mozaiklerin üzerinden çıkan üst cam kapaklar % 10’luk paraloid B72 pens ve enjektör yardımıyla düştüğü mozaik üzerine yapıştırılır

Nem ve tuz hareketleri nedeniyle bağlayıcılık özelliğini yitirmiş olan harç tabakasından ayrılmış olanlar ve düşmüş olanların tekrar yatak harcına bağlanması için önce teseranın düştüğü yüzey temizlenip hazırlanan harç ile tesseranın bulunduğu orijinal yatak hazırlanır. Sonra tesera harç içine yerleştirilip preslenir. Harcın prizi kontrol edilip istenilen sonuç elde edilmiş ise pres yüzeyden alınır. Grup halinde oynayan ve düşmek üzere olan tesseralar için derz aralarına hazır harç enjekte edilerek preslenir ve oynamanın önüne geçilir.

Duvar yüzeylerinden ayrılmış olan sıvalı veya mozaikli bölgelerde duvara aderansın sağlanması amacıyla enjeksiyon deliklerinin sıva kalınlığına kadar açılması, kompresör yardımıyla açılan deliklerin temizlenmesi, açılan delikten küçük agregalı harç tabanca yardımı ile yüzey arkasına enjekte edilip daha sonra destek konularak yüzeyin tuğla dokuya tespiti için preslenir. Harcın prizi kontrol edilip istenilen sonuç elde edilmiş ise pres yüzeyden alınır.

Naosta; kasnak altında bulunan batı ve güney cephesi pencere kemer içlerindeki ve duvar panolarında kenar bantları özgün dokuya uygun olarak yenilenmiştir. Mozaikli yüzeyler krom ankrajlarla güçlendirilmiştir.

Aynı şekilde fresklerde mikro enjeksiyon yöntemi ile sağlamlaştırılmış olup çimento harçlı kenar bantları özgün harç terkibinde yenilenmiştir.

Naos taş -tuğla yüzeylerde kağıt hamuru ile temizlik yapılması

Naos Taş-Tuğla, İç Cephe Yüzeylerinde Derz Açma ve Derzleme

Naos iç yüzeylerinde özgün olmayan çimento katkılı derzler  ile sağlam olmayan derz yüzeyleri itina ile raspa edilerek alınmıştır. Özgün ve sağlam olan derzler korunmuş sadece yüzey temizliği yapılmıştır.

Kaynaklar

Paul A.Underwood,The Kariye djami,New York-London 1996,C.1,S.15

Semavi Eyice,Son Devir Bizans Mimarisi,İstanbul´dapalailogoslar Devri Anıtları,İstanbul 1980,sayfa 46-51

MÜLLER-WIENER,Wolfgang,İstanbul´ un Tarihsel Topografyası,17.yüzyıl Başlarına Kadar Byzantion-Konstantinopolis-İstanbul,İstanbul2001,sayfa 162

Çetinkaya,Haluk,İstanbul´ da Orta Bizans Dini Mimarisi[843-1204],İstanbul 2003,İstanbul üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Sanat Tarihi Anabilim Dalı,yayınlanmamış doktora tezi,sayfa 132

Semavi Eyice,´Kariye Cami´,Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,cilt4,İstanbul 1994,

Sayfa 466

Alexander Van Millingen,ByzantıneChurches in Constantinople ,1912 nin aynı basımı,London 1974,sayfa 288

Mehmet Ziya,Kariye Camii Şerifi,İstanbul 1326

Türkiye Diyanet Vakfı,İslam Ansiklopedisi,24 sayfa 495

Ömer Lütfi Barkan,Ekrem Hakkı Ayverdi,İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953[ 1546] Tarihli,İstanbul 1970,sayfa 67-71

Yıldız Ötüken´,İstanbul kiliselerinin Fetihten Sonra Yeni Görevleri,Banileri Ve Adları´

Hacettepe Beşeri Bilimler Dergisi,cilt10,sayı2,Haziran 1979,sayfa 106

Ahmed Nezih Galitekin,Ayvansarayi Hüseyin Efendi-Ali Satı Efendi-Süleyman Besim Efendi,Hadikatü l Cevami [İstanbul camileri ve diğer dini-sivil mimari yapılar],İstanbul 2001,sayfa 218

Havva Koç,´Ali Paşa [Atik,Hadım]´,´Yaşamları Ve Yapıtları İle Osmanlılar Ansiklopedisi´,cilt1 ,İstanbul 1999,sayfa 222-223,T.Okic,Hadım [Atik] Ali Paşa Kimdir ,Necati LugalArmağanı,Ankara 1968,sayfa 501-515

FATİH AŞIK PAŞA CAMİİ RÖLÖVE-RESTİTÜSYON VE RESTORASYON RAPORLARI

Mayıs-2006

1-YAPININ TARİHÇESİ

Aşıkpaşa Caminin yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Araştırılan kaynaklarda farklı tarihler geçmektedir. Fatih Camileri kitabında 1481 öncesinde yapıldığı, Fatih İlk İstanbul kitabında 1570 tarihinde yapıldığı belirtilmektedir. Cami içerisinde bulunan Hicri 1286 (M.1869) tarihli eski Türkçe bir levhada ise caminin tarihçesi şu şekilde anlatılmaktadır:

Mescid-i Aşık Paşa Bânisi Aşık Paşa Neslinden Kutb-ül ârifin Şeyh Ahmed Efendidir Aziz Meşârü ileyh Seyyid Velâyet Hazretlerinin Şeyhi ve Kayın Pederidir. Şeyh-i meşarü ileyh-i şeyh Zeyneddin el havâfi Kuddise sır-ruh’un hulefasından Şeyh Abdül-Latifin hulefâsındandır. Sekizyüz kırk altı senesi (846- M. Haziran 1442) muharrem-i avâhirinde rıhlet idüb binâ ve ihyâ iddigü mescid-i mezbûrun mihrâb-ı Piş-gâhına defn olundu. Mescid-i mezbûreyi hâssaten Âşık Paşa merhûmun rûh-u âliyesiçün binâ ve tokuz yüz yetmiş sekiz (978-M.1570) senesinde minberini dahi Eğri Abdi efendi zâde Muhammed Beg Efendi vaz’ itmişdir. Ve mescid-i şerifin havlinde medfun Ağâ-yı bâbüssaâde merhûm Hüseyin ağâ teyemmünen ve teberruken bin yüz toksan sekiz (1198-M.1783) tarihinde câmi-i şerifin i’mârına muvaffak olduğu halde irtihal itmiştir.

Aşıkpaşa Mescidinin banisi Aşıkpaşa neslinden Şeyh Ahmed efendidir. Seyyid Velayet Hazretlerinin şeyhi ve kayın pederidir. Şeyhin şeyhi Zeyneddid el Havafinin haleflerinden Şeyh Ablüllatifin halefidir. 846 senesi muharrem ayının sonlarına doğru (Haziran 1442) vefat edip bina ve ihya ettiği mescidin huzur dolu mihrabına defnedildi. sözü edilen mescidi özellikle merhum Aşık Paşanın ruhu için bina etti ve 978 (M.1570) senesinde minberini de Eğri Abdi efendinin oğlu Muhammed bey yapmıştır. Ve mescidin bahçesinde gömülü bulunan Babüssade Ağası merhum Hüseyin Ağa uğur ve şans kabul ederek 1198 (M.1783) tarihinde camin imarına muvaffak olduğu halde vefat etmiştir.

Yukarıdaki bilgiler ve diğer kaynaklarda da Aşıkpaşa Camiini Şeyh Ahmet Efendinin yaptırdığı yazılıdır. Ancak burada Şeyh Ahmet efendinin 1442 yılında vefat ettiğinden bahsediliyor. Ve Şeyh Ahmet Efendi, Seyyid Velayet Hazretlerinin şeyhi ve kayın pederi olduğuna göre ve de Seyyid Velayet Hazretlerinin 1451-1522 yılları arasında yaşadığı bilindiğine göre, Şeyh Ahmet efendinin 1442 tarihinde ölmüş olması mümkün değildir. Dolayısıyla camii de 1453 yılından sonra yaptırmış olması gereklidir.

İstanbul Vakıfları Tahrir defteri 428. sayfa “1912.Vakf-ı Hadice Bint İlyas” vakfiyesinde ilk defa Aşıkpaşa mescidinden söz edilmektedir. 883 zilhicce (Şubat 1497) tarihli olan bu vakfiyeden yola çıkarak Aşıkpaşa Camiinin 1479 tarihinde önce yapıldığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla Aşıkpaşa Camii 1453 ile 1479 tarihleri arasında inşa edilmiş olması gereklidir.

Tabloda verilen bilgilere göre 1570 senesinde Aşık Paşa Camiine Eğri Abdi Efendinin Oğlu Muhammet Bey tarafından minber yaptırıldığı söylenmektedir. Dolayısıyla 1570 tarihine kadar Aşık Paşa Cami mescit ve bu tarihten sonra da minberi olduğu ve hutbe okunduğu için Cami olarak sınıflandırılmıştır.

İstanbul Vakıfları Tahrir defterine baktığımızda da bu bilginin doğru olduğu ortaya çıkmaktadır. 1570 tarihinden sonraki Aşıkpaşa bahsi geçen ilk vakfiye “Vakf-ı Nefise Hatun Bint Abdullah” vakfiyesidir (sayfa 430 madde 1917) ve 979 muharrem (Mayıs 1571) tarihlidir. Bu vakfiyede Aşıkpaşa Camii olarak tarif edilmektedir. Bu tarihten önceki vakfiyelerde Aşık Paşa Mescidi denilmektedir.

1633 ve 1782 yangınlardan zarar gördüğü ifade edilen cami XVIII. yüzyılda Darussaade ağalarından Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmıştır. Hüseyin Ağa’nın kabri son cemaat yerinin solunda olup mezar taşındaki ölüm tarihi 1783’dür. Cami 1918 tarihli büyük Cibali ve Fatih yangınlarından bir kere daha zarar görmüştür. Bir müddet kapalı kalan cami Vakıflar idaresi tarafından 1971 yılında yeniden restore edilmiştir.

Pervititch Haritası (1928)

2-YAPININ MİMARİ ÖZELLİKLERİ

Cami kare planlı olup iç ölçüleri 9.19 m x9.18 m’dir. Kubbe yüksekliği 13.00 m.’dir. Kubbe sekizgen sağır bir kasnağa oturmakta olup kurşun örtüyle kaplıdır.

Sağ tarafta beden duvarına bitişik kubbe kasnağı seviyesine kadar yükselen kaide üzerinde tek şerefeli bir minare vardır. Kaide, pabuç, 16 pahlı olan gövde bir simitle son bulup şerefe ve petekten oluşan minare tamamen kesme taş ile inşa edilmiştir. Minare külahı ahşap strüktürlüdür ve kurşun kaplanmıştır.

Ayrıca 2 Ekim 1936 tarihli ve Ali Saim imzalı vakıflar idaresine ait tespitlerde:

“Cami büyük bir kubbeli olup minaresi sağ taraftadır. Minarenin külahı ve diğer aksam ile kubbe bize Bursa’nın bariz tesirlerini hatırlatıyor. Güzel bir camidir. Büyük kubbesi 8 köşeli bir mudalla tanbura oturtulmuştur. Caminin önünde bugün harab olmuş son cemaat mahalli vardır. Önündeki ufak bahçesinin duvarına bitişik bir çeşme vardır ki şekli ve kemeri tamamen klasik olup yukarıda yazılı kitabeler bu çeşmenin üzerindedir.” denmekle caminin özellikleri anlatılmıştır.

Camiye cümle kapısından girildiğinde sağda ve solda iki oda vardır. Sağdaki odadan minareye ve kadınlar mahfiline çıkılmaktadır. Ahşap olan bu kısımlar yağlı boya ile boyanmıştır. Merdiven basamaklarının yenilendiği tespit edilmiştir. Ancak merdiven küpeşte ve korkulukları özgündür. Mahfil korkulukları basit ahşap kafeslerden yapılmıştır.

(bkz. rölöve zemin kat planı).

Cami giriş kapısının karşısında yer alan ahşap kapıdan harim kısmına ulaşılır. Ancak Günümüzde giriş kısmını ikiye bölün ahşap doğramalar özgün değildir (bkz.rölöve zemin kat plan). Zemin döşemesi ahşaptır ancak; özgün değildir. Cami iç duvarları 140cm. yüksekliğinde basit ahşap lambri ile kaplanmıştır.

Cami beden duvarları kesme taş ve taş araları iki sıra tuğla ile almaşık tarzda örülmüştür (bkz.rölöve görünüşler). İç kısımlar sıva üzerine kireç badanadır. Kubbesinde ve kasnak üstünde kalem işi motifler mevcuttur. Minber ve kürsüsü ahşap olup kürsü basit ve muhdestir. Minberi ahşap olup oyma barok süslemeleri vardır. Minber yağlı boya ile tamamen boyanmıştır. Mihrap alçı olup yağlı boya ile boyanmıştır. Zaman içinde yapılan badana işleri ile duvar yüzeylerinde bilhassa mihrap üzerinde bulunması gereken  taç motiflerinin örtüldüğü düşünülmektedir. Kıble duvarında alçı kayıtlı vitray iki tepe penceresi bulunmaktadır. Diğer tepe pencereleri mavi ve beyaz olmak üzere renkli opak camlıdır. Caminin zemin kat pencereleri dış kısımlarda alüminyum iç kısımlarda ısı camlı PVC doğramadır. İç kısımda sadece eski pencere veya kepenklerin pervazları korunmuştur.

Yıkılmış olan son cemaat yerinde, minare kaidesi hizasında bir sütun ve başlığı ve camiye bağlı kemeri ile korunmuş, günümüze ulaşmıştır. Baklavalı sütun başlığının klasik Osmanlı üslubu ve oranları 15. YY. dan kalma olduğunu gösterir.

Caminin avlu duvarı üzerinde kesme taştan devrinin özelliklerini taşıyan suyu kurumuş bir çeşmesi vardır. Vakıfnamede bir kuyusunun olduğu ifade ediliyor ise de yapılan araştırma kuyu ile ilgili bir ize rastlanmamıştır.

Avlu içinde yer alan tuvalet, abdesthane ve kuran derslerinin verildiği yapılar özgün değildir.

Cami ön cephesinin kesme taş olması  gereken duvarı, çimento harçlı sıva ile sıvanmış ve yüzeyi plastik boya ile boyanmıştır. Saçak kısmına PVC oluk montajı yapılmış olup, ayrıca cümle kapısı üzerine bir sundurma monte edilmiştir. Cümle kapısı sert ağaçtan olup özgün değildir. Olması gereken mermer söve ve kemer taşları sıva veya boya altında kalmışlardır.

Giriş kapısı üzerinde ‘Selamün aleyküm tıbtüm fedhuluha halidin’ ayeti kerimesi yazılıdır.

Diğer cephelerde almaşık duvar örgüsü görülmektedir. Bir sıra kesme taş aralarına iki sıra tuğla yapılmıştır.  Sol cephe dışındaki cephelerin alt pencere söveleri küfekidir. Sol cephenin ise mermerdir.Cephelerde iki sıra altta iki sıra üstte olmak üzere toplam dört pencere bulunur. Alt kottaki pencereler düz atkılıdır. Pencere aynasını çevreleyen kemerler sivri kemerdir. Bunların lokmalı demir parmaklıkları vardır. Beton şebekeli tepe pencereleri de sivri kemerlidir (bkz.rölöve görünüşler). Uzmanlarca yapılan incelemede yapının statik açıdan sorunun olmadığı tespit edilmiştir (bkz.taşıyıcı sistem raporu). Çıplak gözle bakıldığında, oturma ve kayma çatlaklarına rastlanmamıştır. Cephe duvarlarında doğal koşullar neticesiyle taşlarda aşınmalar ve kayıplar meydana gelmiştir. Her cephe, baktığı yön konuma göre aşınma ve kararmalar ile yosunlanmalara maruz kalmıştır. Bu değişimler analiz paftaları üzerine işlenmiştir.

RESTİTÜSYON RAPORU

Cami kare plânlı olup iç ölçüleri 9.19 m. x  9.18 m. dır. Kubbe yüksekliği ise 13.00 m. dir. Kubbe sekizgen sağır bir kasnağa oturur ve kurşun örtüyle kaplıdır (bkz.rölöve ve restitüsyon vaziyet planı, zemin kat planı ve çatı planı.).

Sağ tarafta beden duvarına bitişik kubbe kasnağı seviyesine kadar yükselen kaide üzerinde tek şerefeli minare vardır. Tamamen kesme taş ile örülmüştür (bkz.rölöve ve restitüsyon görünüşler).

Celal Esad Arseven’e göre, cami klasik devir Osmanlı mimarisi içinde yer alır.  Arseven, ” Bu üslubta olan binalar Türkistan ve Selçuklu binalarını andıran ve Selçuklularda devam eden şekillerdedir. Kubbeler doğrudan doğruya köşe bingilerine oturtulmuştur.” demektedir. Cami avlu duvarları sırasında bulunan çeşme de devrin üslubunu taşımaktadır.

Caminin tarihçesi hakkında Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi cilt 1 sayfa 364’ te geniş bilgi vardır. Ayrıca İstanbul Vakıflar emekli başmüdürlerinden İhsan Erzi’nin Hadikatü’l Cevami açıklamalı çevirisinden de bilgi edinilmiştir.

1936 tarihinde çekildiği anlaşılan fotoğraflardan camii duvarlarındaki kalem işi tanzimler görülmektedir (bkz.belge 6). Ancak bu tenzilatların hepsi tespit edilemediğinden retitüsyon projesinde işlenmesi doğru bulunmamıştır. Fotoğraflardan tespit edildiği üzere tepe pencerelerinin kenarlarında kalem işleri vardır. Yine fotoğraflarda içliklerin olmadığı görülür. Ayrıca ilginçtir ki 1936 yılındaki kalem işleri ile 1971 yılındaki kalem işleri farklıdır (bkz. ek fotoğraflar). Dönemsel  analizlerde camilerde alçı içliklerin kullanıldığı tespit edildiğinden ve 1936 yılına kadar yapının çeşitli restorasyonlar geçirdiğide dikkate alındığında restitüsyon projesinde alçı revzenler korunmuştur (bkz. rölöve ve restitüsyon kesit paftaları) . Günümüzde kalem işleri kireç badana ile kapatılmıştır. Uygulama sırasında raspa yapılması ve varsa eğer kalem işlerinin ortaya çıkarılması önerilmektedir.

Zemin pencerelerinde, dış tarafta lokmalı demir parmaklıklar vardır. Günümüzde alüminyum olan dış pencereler ahşap pencerelerle değiştirilmiştir. İç yüzeyde ise özgün pervaz ve ahşap kasalar vardır. Bu bölümlerde yapılan incelemelerde yapının tarihlendiği yüzyılda cami ve türbelerde kapakların kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu nedenle restitüsyon projesinde iddialı olmayan ahşap kapaklar önerilmiştir (bkz. restitüsyon kesitler).

1936 yılındaki fotoğraflarda son cemaat bölümüne bakan tepe pencerelerinde ahşap doğramalar vardır. Bu doğramaların özgün olmadığı kemer hizasındaki çimento harçlı dolgudan anlaşılmaktadır. Bu nedenle restitüsyon projesinde alçı şebekeler önerilmiştir.

Minber özgündür ancak; ahşap aksam üzerindeki nakışlar günümüzde yağlı boya ile örtülmüştür. 1936 yılındaki fotoğraflardan minberin önünde takriben 10 cm. yüksekliğinde, 50 cm. eninde bir basamak görülmektedir (bkz. belge 6). Bu fotoğraflarlarla günümüzde aynı yerden çekilen fotoğraflar karşılaştırıldığında harim kısmının zemininin yaklaşık 10 cm. yükseltilmiş olduğu tespit edilmiştir (bkz.restitüsyon belge 6 ve fotoğraf paftası foto 34). Restitüsyon projesinde fotoğraflara dayanarak zemin kotu aşağıya çekilmiştir.

Mihrabın tepelik, çerçeve, kenar bordürleriyle nişin alt kısmında kalem işi nakışların olduğu, eldeki fotoğraflarda görülmektedir. Köşeliği mermer taklidi boyanmış olup kavsara ve sütunçeleri özgündür.  Alçı olan mihrab yağlı boya ile boyandığından kalem işleri gözükmemektedir. Uygulama sırasında raspa yapılması önerilmiştir.

Elimizdeki eski fotoğraflardan mihrabın iki yanında ahşap korkulukla sınırlandırılmış set tespit edilmiştir (bkz. belge 6). Restitüsyon projesinde bu bölüm işlenmiştir (bkz.restitüsyon zemin kat planı ve kesitler).

Restitüsyon projesinde camiye girildiğinde sağ ve soldaki muhdes ahşap bölmeler kaldırılmış, bu bölümler mahfil olarak  projeye işlenmiştir. Kadınlar mahfili ise  rölövesine uygun olarak muhafaza edilmiştir. Ancak günümüzde kadınlar mahfilini taşıyan ahşap sütunların aynı aksta olmadığı görülür. Ahşap dikme yerleri  Reşat Ekrem Koçu’ nun çizdiği restitüsyon planı dikkate alınarak hazırlanmıştır ( bkz. belge 10). Buna göre mevcut sütunlara akslarında iki sütun daha eklenmiş, mahfil orta bölümüde hafif içeri çekilmiştir (bkz.restitüsyon zemin kat ve birinci kat planı).

Kaynaklardan 1633 ve 1782 yangınlarında yapının zarar gördüğü öğrenilir. XVIII. yüzyılda Darussaade ağalarından Hüseyin Ağa tarafından yapı ihya edilmiştir. Hüseyin ağa bu onarım karşılığında mezarının cami avlusuna yapılmasını istemiştir. Günümüzde de Hüseyin Ağa’nın mezarı camii girişinin solundadır.

Yapının giriş cephesinin sağında son cemaat yerinden kalan tek sütunu ve bu sütuna oturan kemer vardır. Kaynaklardan 1783 sonrasında Hüseyin Ağa’nın mezarının avluda olması isteği üzerine  son cemaate bitişik kubbeli bir türbenin eklendiği öğrenilmektedir. Bu nedenle restitüsyon projesi iki dönemde incelenmiştir. İlk dönem yapının yapıldığı tarih ile Hüseyin ağanın öldüğü tarih olan 1783 arasındaki dönemdir. İkinci dönem ise 1783 sonrasıdır. Bu dönem ile 1783 öncesi dönem arasındaki tek fark Hüseyin ağanın türbesinin son cemaate eklenmesidir (bkz. 1783 öncesi ve sonrası restitüsyon vaziyet planları). Günümüze ulaşan izlerden de mezarın bulunduğu bölümdeki kemerler tespit edilebilmektedir.

Son cemaatin bazı kaynaklarda yanlarda iki kubbe ortada beşik tonozdan ibaret olduğu, bazı kaynaklarda ise yanlarda iki kubbe ve ortada beşik kubbeciğin yer aldığı yazmaktadır. Yapıda tespit edilen izlerden ve mevcut kemer genişlik ve yüksekliğinden sütun yerleri tespit edilmektedir. Buna göre girişin sağ ve solundaki birimler eşit genişliklere sahiptirler ve bu birimlerin kaynaklarda söylendiği gibi kubbe ile örtülmüş olmaları yüksek bir ihtimaldir. Girişin olduğu aks ise yanlara göre daha dardır. Bu bölüm plan olarak dikdörtgendir. Kaynaklardaki bilgiler ışığında bu bölümün beşik tonoz olması da yapının dönemsel analizi yapıldığında çok zor bir ihtimaldir. Yapılan dönemsel incelemelerde son cemaat yeri beşik tonozla geçilen yapılara rastlanmamıştır. Sadece Bursa’ da 15. yüzyıl  başlarında yapılan camilerde kullanıldığı tespit edilmiştir. Bu yapılarda da son cemaat bölümünde açıklıkları geçen kemerlerin üzerindeki duvarlar yükseltilmiş ve örtüler duvarın arkasında kalarak gizlenmiştir. Böylelikle beşik tonoz örtünün alnı duvar arkasına gizlenmiştir.  Bu cami tipine İstanbul’ da örnek olacak bir yapı tespit edilememiştir.

Rölöve raporunda da açıklandığı gibi Aşık Paşa Camii’nin tarihi ile ilgili net bir bilgiye ulaşılamamıştır. Bazı kaynaklar Aşık Paşa zade tarafından yaptırıldığını söylemekte ve kesin tarihi bilinememektedir açıklaması yapmakta (Fatih Camileri adlı eserde bilgi verilmektedir), bazı kaynaklar ise Aşık Paşa’ nın torunu tarafından 1570 yılında yaptırıldığı bilgisini verilmektedir (Fatih İlk Devir adlı kaynakta yer alan bilgidir.) . Aşık Paşa zadenin ölümü 1481’ dir. Eğer Aşık Paşa tarafından yaptırıldıysa 1481’ öncesi inşaa edilmiş olması gerekir. Kaynaklardan alınan bilgiler çok geniş bir dönemi kapsamaktadır. Biri 15. yüzyıl sonu diğeri ise 16. yüzyıl sonudur. Cami’ nin mimari karakteri incelendiğinde almaşık duvar örgüsü, tek kubbeli plan tipi ile Arseven’ in de tespit ettiği gibi  ilk devir camilerini anımsatır.

Günümüze ulaşamayan ve restorasyon projesinde de yapılması önerilen son cemaat bölümü ile ilgili olarak 15. ve 16. yüzyıl camileri araştırılmıştır. Araştırmada öncelikle  plan, cephe ve malzeme özelliği açısından Aşık Paşa cami ile benzer özellikteki yapılar ele alınmıştır. Araştırmalarda tespit edilen en önemli noktalardan biride kare planlı tek kubbeki plan tipinin 16. yüzyılın ikinci yarısından sonra yerini ters haç planlı camilere ve ana sağının yanında yan sağınlarında olduğu daha büyük camilere bıraktığıdır. Bu belge doğrultusunda yapının mimari özellikleri dikkate alındığında 15. yüzyılda yapılmış olma ihtimali daha da kuvvetlenmektedir.

1453- 1570 yılları arasında yapılan camileri incelersek;

Yavuz- Er Sinan Camii (Fatih Dönemi)

Yavuz-Er Sinan Cami Fatih dönemi yapılarındandır. Fotoğraftan da görüldüğü gibi kesme taştan yapılmış yapının plan düzeni Aşık Paşa ile benzerdir. Sivri kemerli tepe pencereleri, düz atkılı alt kot pencereleri, kubbenin sekizgen kasnağa oturması ile Aşık  Paşa camiiyle benzeşir. Bu örnekte son cemaat yeri görülemese de kaynaklardan yanlardaki ve ortadaki bölümlerin açıklıklarının eşit olduğunu ve kubbe ile örtülü olduğunu öğrenmekteyiz. Fotoğraftan son cemaat kubbesinin de ana sağındaki gibi kasnağa oturduğu tespit edilmiştir.

Yarhisar Camii (1461)

Banisi; Fatih devri ulemalarından Yarhisar’ lı İstanbul Kadısı Muhslihddin Mustafa Efendi olan Yarhisar Camii 1461 yılında yapılmıştır. Yavuz-Er Sinan camiinde olduğu gibi kesme taştan yapılan cami tek kubbelidir. Kubbesi kasnaksızdır. Buna uygun olarak son cemaatteki kubbelerde kasnaksızdır. Minare kaidesi, formu Aşık Paşa ile benzerlik göstermektedir. Kaynaklardan bu caminin de son cemaat yerinin üç bölümden oluştuğunu ve eşit açıklıklarla geçilen kısımların kubbe ile örtüldüğünü öğrenmekteyiz.

Dülgerzade- dülgeroğlu Cami
i (1480)

Banisi; Hoca Şemseddin Habib Efendi olan Dülgerzade Camii 1480 yılında yapılmıştır. Son cemaat yeri kubbelerle geçilmiş olan caminin sekizgen kasnağa oturan kubbesi gibi son cemaatteki kubbelerde kasnağa oturmuştur.

Fatih Bali Camii (1504)

Beyazıt’ın kızı Hüma Hatun tarafından yaptırılan Bali Camii 1504 tarihlidir. Tek kubbeli caminin son cemaat yeri, yanlarda ikişer kubbe ortada ise haç tonoz ile örtülmüştür. Bu yapıda giriş bölümlerinin açıklıklarına göre ve vurgulanması açısından farklı bir örtü ile kaplanabileceğini görmekteyiz.

Firuz Ağa Camii (1512)
Firuz Ağa Camii (1512)

II.Beyazıt’ ın haznedar başısı Firuz Ağa tarafından yaptırılan camii, diğer örnek yapılardaki gibi kare planlı ve tek kubbelidir. Plan şemasından son cemaattin üç kubbe ile geçildiğini görmekteyiz.Yine plan şemasından giriş aksında yer alan kubbenin açıklığının yanlardakilere göre daha dar olduğu tespit edilmektedir. Kesme taştan yapılmış camii kubbesi sekizgen kasnağa oturmuştur. Son cemaatteki kubbelerinde kasnağa oturduğunu görmekteyiz.

Kasım Paşa Camii (1515)
Kasım Paşa Camii (1515)

Kasım Paşa camii , Cezeri Kasım Paşa tarafından yapılmıştır. Plan şemasından da görüleceği gibi tek kubbeli ve kare bir plana sahiptir. Minaresi kesme taştan olan yapının duvarları almaşık örgüdür. Son cemaat yerindeki sütunlar mermerdir ve sütun başlıkları Aşık Paşa Camiin deki gibi üçgen baklavalıdır. Sütunlar kalındır. Başlıktan tabana kadar genişlemeyip aynı çapta inmektedir. Bu camide giriş kapısı ortadan değil sağdandır. Bu şekilde planlanmış aynı devir özelliklerini taşıyan başka örneklere rastlamak mümkündür.

Zal Mahmut Paşa Camii (1551)

Zal Mahmut Paşa Camii, Kanuni Süleyman’ ın damadı ve veziri olan Zal Mahmut Paşa ile Zevcesi Şah Sultan tarafından 1551 senesinde yaptırılmıştır. Aşık Paşa Cami’ ne göre daha büyük olan yapının son cemaat yerinin yanlarda iki kubbe ortada ise aynalı tonoz ile geçildiği tespit edilmiştir.

Atik Valide Camii (1570)

1570 yılında yapılan Atik Valide Camii, plan özelliği açısından Aşık Paşa Camii ile örtüşmese de camilerde son cemaatin orta bölümünün kubbe ile değil farklı bir örtü biçimi ile de geçildiğini gösteren bir yapı örneğidir. Caminin son cemaatini yanlarda ikişer kubbe ortada ise aynalı tonoz örtmektedir.

Yukarıda incelenen örneklerde tek kubbeli camilerin son cemaat yerlerinin genelde eşit açıklıklara sahip olduğu kubbe ile geçildiği tespit edilmektedir. Ancak bunun bir kural olmadığını incelenen diğer camiilerde görmekteyiz. Son cemaattin orta bölümünün aynalı tonoz ile geçildiği örneklerde vardır. Aşık Paşa camiinde incelenen örneklerden farklı olan durum son cemaatin orta bölümünün yanlardan daha dar açıklığa sahip olmasıdır. Ancak yapıdaki izler bizi bu noktaya getirmektedir. Kemal Üçüncüoğlu tarafından 1981 senesinde Vakıflar Bölge Müdürlüğünce hazırlanan restitüsyon projesinde son cemaat yeri, yanlarda kubbe orta bölümde aynalı tonoz ile geçilmiştir. Projede giriş aksındaki açıklığın diğerlerine göre daha dar olduğu ve yapının izleri dikkate alınarak hazırlandığı görülmektedir.

Vakıflar Bölge Müdürlüğü Arşivlerinde Bulunan Kemal Üçüncüoğlu tarafından hazırlanan Aşık Paşa Camii Restitüsyon Önerisi (1981)

Raporda açıklandığı gibi kaynaklarda kubbeler arasında kalan bölümün örtüsü beşik tonoz olarak geçmektedir. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki bir çok  konuda olduğu gibi anlatım farklı olabilir. Çünkü beşik tonoz daha çok kilise yapılarında kullanılmış bir örtü biçimidir ve beşik tonoz alnının camii giriş aksında kullanıldığı bir örnekle karşılaşılmamıştır.

Elimizdeki belgeler ve yapıdaki izler doğrultusunda 1783 öncesi restitüsyonda son cemaat yerinin yanlarda kubbe ortada aynalı tonoz ile geçilmesi önerilmiştir. 1783 sonrası dönemde Hüseyin ağa türbesinin yapıya eklenmesi ile mevcut son cemaate kubbeli bir birimin daha eklendiğini kaynaklardan tespit ettiğimizden 2. dönem restitüsyonu bu belgeler doğrultusunda hazırlanmıştır.

Yapının 1936 yılındaki fotoğraflarından son cemaat döşeme yüksekliği tespit edilmektedir (bkz. belge 7).

1783 sonrası dönemde eklenen türbenin giriş cephesine bakan cephesi açıktır. Vakıfların arşivinden bulunan projede mevcut olan yüksekliği ortalama 1.50 m. olan duvar belge kabul edilmiş ve bu bölüm duvar ile kapatılmıştır. Ancak yerinde bakıldığında örülü olan duvarın devşirme malzemelerle yapıldığı görülür. Ayrıca bahçe duvarının sütuna bakan yüzü düzgün kesme taş ile örülmüştür. Bu iki belge dikkate alındığında türbenin girişe bakan cephesinin kapatılmadığı ortaya çıkmaktadır (bkz. Restitüsyon 1783 sonrası dönem ön cephe). Türbenin diğer duvarlarının kapalı olduğunu  arka cephelerdeki kesme taş örgüden tespit ediyoruz.

Vakıflardaki arşiv taramasında caminin 1971-1981 yılları arasındaki fotoğrafları bulunmuştur. Bu fotoğraflarda son cemaat yerinin yüksekliğinin 1936 yılındaki fotoğrafa göre farklı olduğu görülür. Restitüsyon projesinde elimizdeki en eski tarihli belgedeki son cemaat döşeme kotu kabul edilmiştir.

Camii avlu duvarına bitişik konumdaki, sokağa cepheli Aşıkpaşa Çeşmesi’ nin restitüsyon projesi ‘İstanbul’un Tarihsel  Topoğrafyası’ adlı kitapta bulunan eski bir fotoğraf ile, 1936 yılına ait fotoğraflar doğrultusunda hazırlanmıştır. ‘İstanbul Topoğrafyası’ adlı kitapta kirpi saçakların olduğu , avlu duvarının üst kısmından yükselen haznenin duvarlarının sıvalı olduğu tespit edilmektedir. 1936 yılına ait fotoğraftan ise su haznesinin üst örtüsünün alaturka kiremit olduğu tespit edilmiştir. Çeşmenin yalak kısmı yol kotundan altta kalmıştır. Restitüsyon  projesinde elimizde özgün kot olmadığından mevcut kot kullanılmıştır.

Avlu içerisinde yer alan ve muhdes olan abdestlik kısmı ile kuran derslerinin verildiği  bina restitüsyon projesinde kaldırılmıştır.

Belge 1
Belge 2
Belge 3
Belge 4
Belge 5
Belge 6 (1936)
Belge 6-1 (1936)
Belge 7 (1936)
Belge 8(1936)
Belge 9 (1936)
Belge 10 (Reşat Ekrem Koçu’ nun hazırladığı restitüsyon planı)
Belge 11 – Türbe bölümünden çekilen fotoğraf (1971)
Belge 12 -Yıkılan son cemaat bölümünden çekilen fotoğraf (1971)
Belge 13-Türbe bölümünden çekilen fotoğraf (1981)
Belge-14 Son cemaat bölümünden geriye kalan kemer (1981)
Belge 15- Caminin avlu duvarı cephesinden görünüşü (Fotoğrafta türbenin olduğu bölümün yan duvarının açık değil kapalı olduğu görülmektedir.)
Belge-16 Mahfil bölümünden çekilen fotoğraf (1971)
Belge-17 Kadınlar mahfili (1981)
Belge-18 Aşıkpaşa Çeşmesi (1936)
Belge-19 Aşıkpaşa Çeşmesi

RESTORASYON RAPORU

Restorasyon 1783 sonrası dönem için önerilen restitüsyon projesi doğrultusunda hazırlanmıştır. Buna göre kare planlı tek kubbeli yapının son cemaat bölümü yanlarda kubbe ortada aynalı tonoz ile geçilmiştir. Hüseyin Ağa’ nın türbesi son cemaat bölümüne eklenmiş ve üst örtüsü kubbe olarak önerilmiştir.

Cami tek hacim olarak özgün haline göre planlanmıştır. Günümüzde mevcut olan muhdes ahşap bölmeler kaldırılmış, girişin sağ ve sol bölümlerine mahfil yapılmıştır. Mahfiller zeminden ortalama 31.5 cm daha yüksektedir. Sağda yer alan merdiven yeri özgündür ve sağdaki mahfil üzerinden kadınlar mahfiline çıkılmaktadır (bkz. restorasyon projesi zemin kat planı).

Restitüsyon raporunda da açıklandığı gibi kadınlar mahfilini taşıyan ahşap sütunlar birbirinin aksına gelecek şekilde yerleştirilmiştir. Mevcutta mahfili taşıyan ahşap sütunlar birbirini karşılamayarak çapraz durmaktadır (bkz. rölöve zemin kat planı). Bu camilerde rastlanan bir plan anlayışı değildir. Ekrem Koçu’ nun restitüsyon önerisi dikkate alınarak mevcut sütunların akslarına birer tane daha sütun konulmuş ve kadınlar mahfili ortadan içeri çekilmiştir (bkz. restorasyon zemin kat ve birinci kat planı).

Zemin döşemesi restitüsyonda tuğla önerilse de restorasyon projesinde kullanım açısından ahşap önerilmiştir. Duvarlara uygulama sırasında raspa yapılması ve varsa özgün kalem işlerinin ortaya çıkarılması önerilir.

Zemin kat pencerelerinin iç kısımlarında kullanılacak kapak için iki öneri sunulmuştur. Restorasyon öneri 1 ve restorasyon öneri 2 arasındaki tek fark özgün olan ahşap pervazlara öneri 1’ de ahşap kapakların gelmesi öneri 2’ de ise ahşap doğramalı pencerelerin yerleştirilmesidir.

Son cemaat bölümü 1783 sonrası döneme ait restitüsyon önerisi doğrultusunda hazırlanmıştır. Restorasyon projesinde iç bölüm ve son cemaat zemin kotu fotoğraflarla da belgelendiği için restitüsyon  projesi doğrultusunda önerilmiştir. Ancak uygulama sırasında zemin kotu ile ilgili tespitin yapılması gerekmektedir.

Yapıda uzmanlar tarafından yapılan incelemeler sonucunda herhangi bir taşıyıcı sistem sorunu olmadığı tespit edilmiştir (bkz. taşıyıcı sistem raporu).  Son cemaat yerinin özgün yapım sistemleri ile yapılması önerilmiştir. Kemerlerde kullanılacak tuğlalar, piyasada satılan sıradan makine (pres) taban tuğlasından değil klasik tuğla normlarında kalıplanmış, pişirilmiş olmalıdır.

Cephelerde özgün olmayan (klima, elektrik direği..vb.) eklerin kaldırılması gerekmektedir. Doğal koşullar sonucunda cephelerde kirlenmeler olmuştur. Kirlenmelerin taşın patina yüzeyine zarar vermeden temizlenmesi önerilmiştir. Cephe duvarlarındaki küfeki taşların ve tuğla sıraların tamirinin, çürütme usulü ile yenilenmesi uygun olacağı gibi erimiş tuğla sıralarını da klasik ölçülerde ve dokuda imal edilmiş tuğlalar ile doldurulması derzlerin ve derz tamiratlarının horasan harcı ile yapılması önerilir. Önceki onarımlarda yapılmış olan çimento harç tamiratlarının temizlenmesi ve özgün malzeme ile onarımı gerekmektedir.

Restorasyon projesinde iç duvarları çevreleyen ahşap lambri kaldırılmıştır. Cami içindeki kapiler nemin önlenmesi için duvarlara yalıtım yapılması önerilmiştir.

Mevcut olan alüminyum doğramlar yerine ahşap doğramalar, beton tepe pencereleri yerine alçı pencereler  kullanılmıştır.

Avlu içinde özgün olmayan kuran kursunun verildiği yapı kaldırılmıştır. Rölöve raporunda sunulan pervititch haritasında (1928) yapının etrafında tuvalet bölümlerinin olmadığı görülmektedir. Tuvalet bölümünün cami avlu içerisindeki yerinin ve mimarisinin uygun olmamasından  dolayı kaldırılması önerilmiştir. Yerine çeşme su haznesinin yanında, parsel sınırına bitişik bahçe duvarının yapılması ve bu duvara yaslanmış abdestlik bölümlerinin olması önerilmiştir.Abdestlik bölümünün iki yanından zemin alt kotunda kalan bay ve bayan tuvaletlerine iniş merdivenleri yer alır. Abdestlik bölümü ile merdiven girişlerinin çatısı birdir ve  kırma çatıdır. Alaturka kiremit ile kaplanmıştır.Mevcut tuvalet bölümünün kaldırılması ile açılan alan sert zemin olarak bırakılmış, bu bölüme musallah taşı yerleştirilmiştir.

Camii avlu duvarına bitişik konumdaki, sokağa cepheli Aşıkpaşa Çeşmesi’ nin restorasyonu ‘İstanbul’un Tarihsel  Topoğrafyası’ adlı kitapta bulunan eski bir fotoğraf ile, 1936 yılına ait fotoğraflar doğrultusunda hazırlanmıştır. ‘İstanbul Topoğrafyası’ adlı kitapta kirpi saçakların olduğu , avlu duvarının üst kısmından yükselen haznenin sıvalı beden duvarları tespit edilmektedir. 1936 yılındaki fotoğraftan  ise su haznesinin üst örtüsünün alaturka kiremit olduğu tespit edilmektedir. Cephesinin temizlenmesi önerilen çeşmenin yalak kısmı yol kotu yükseldiğinden altta kalmıştır. Restorasyon projesinde elimizde özgün kot olmadığından mevcut kot kullanılmıştır.

Binaya tesis edilmiş, tabii gazla çalışan kalorifer tesisatı muhafaza edilebilir ya da yapıya  az müdahale olması açısından elektrikli seccade kullanılabilir. Isıtma sistemi ile ilgili önerilen seçeneklerin hangisinin uygulanacağına Rölöve ve Anıtlar Kurulu tarafından karar verilmelidir.

KAYNAKLAR

1-ÜLGEN; HİKMET,’ İSTANBUL CAMİLERİ’, AKŞAM KİTAP KULÜBÜ YAYINLARI, 1966, İSTANBUL.

2-ÖNEŞ, GÖNCÜOĞLU, SAATÇİ, ERTUĞRUL, YÜKSEL, YİVLİK NEFTÇİ, NEFTÇİ; ETHEM RUHİ, SEMA, SUPHİ, ALİ DOST, MÜFİT, AYŞE, ARAS, ‘FATİH İLK İSTANBUL’, FATİH BELEDİYESİ BASIN YAYIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜD.

3-‘FATİH CAMİLERİ VE DİĞER TARİHİ ESERLER’, TÜRKİYE DİYANET VAKFI FATİH ŞUBESİ, 1991, İSTANBUL.

4-WIENER-MÜLLER; WOLFGANG, ‘İSTANBUL’UN TARİHSEL TOPOGRAFYASI’, YAPI KREDİ YAYINLARI, 2002, İSTANBUL.

5-AYVERDİ, YÜKSEL; E.HAKKI, İ.AYDIN,’ İLK 250 SENENİN OSMANLI MİMARİSİ’, İSTANBUL FETİH CEMİYETİ İSTANBUL ENSTİTÜSÜ, 1976, İSTANBUL.

6-‘EMİNÖNÜ CAMİLERİ’, TÜRKİYE DİYANET VAKFI EMİNÖNÜ ŞUBESİ, 1987, İSTANBUL.

7-AYVANSARAYLI HAFIZ; HÜSEYİN, ‘CAMİLERİMİZ ANSİKLOPEDİSİ-I.CİLT’, TERCÜMAN AİLE VE KÜLTÜR KİTAPLIĞI YAYINLARI, 1987, İSTANBUL.

8-AYVANSARAYLI HAFIZ; HÜSEYİN, ‘CAMİLERİMİZ ANSİKLOPEDİSİ-II.CİLT, TERCÜMAN AİLE VE KÜLTÜR KİTAPLIĞI YAYINLARI, 1987, İSTANBUL.

9-KURAN; APTULLAH, ‘MİMAR SİNAN’, HÜRRİYET VAKFI YAYINLARI, 1986, İSTANBUL.

10-ETHEM; ‘HALİL, CAMİLERİMİZ’, İSTANBUL KANAAT KÜTÜPHANESİ, 1932, İSTANBUL.

11-‘İSTANBUL CAMİLERİ’, BABIALİ BASIMEVİ.

12-ASLANAPA; OKTAY, ‘OSMANLI DEVRİ MİMARİSİ’, İNKILAP KİTABEVİ, 1986, İSTANBUL.

13-ÖZ; TAHSİN; ‘İSTANBUL CAMİLERİ’, TÜRK TARİH KURUMU BASIMEVİ, 1987, ANKARA.

14-SÖZEN, ARIK; ASOVA, BİLGE; ‘TÜRK MİMARİSİNİN GELİŞİMİ VE MİMAR SİNAN’, TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 1975, İSTANBUL.

15-PERVİTİTCH HARİTALARI (1928)

16-İSTANBUL VAKIFLAR BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ ARŞİVİ

17-İSTANBUL ENCÜMEN ARŞİVİ

18-CANATAR, DOÇ.DR.MEHMET, ‘İSTANBUL VAKIFLARI TAHRİR DEFTERİ 1009(1600) TARİHLİ’, İSTANBUL FETİH CEMİYETİ, 2004, İSTANBUL

EYÜP ARAKİYECİ CAFER CAMİİ RÖLÖVE, RESTİTÜSYON, RESTORASYON RAPORU

İlçe: EYÜP Pafta:7 Ada: 121 Parsel: 1

YAPI TARİHÇESİ

Takkeci Mescidi de denen Arakiyeci Mescidi, Abdurrahman Şeref Bey Caddesi ile Arakiyeci Camii Sokağı’nın kesiştiği noktada yer almaktadır.

Mescitle ilgili Hadika “Bânîsi Arakiyyeci Mehmed Ağa’dır. Mihrabı önünde medfûndur. Vefatı 950 (1543/1544) senesindedir. Minberini Re’îs Abdullah Efendi vaz’ eylemişdir. Mezbûr Abdullah Efendi, Sadr-ı a’zâm Maktul Dâmâd İbrâhîm Paşa’nın mühürdarı olub, ve-zîr-i müşârün-ileyhin vefatından sonra tezkirecilik ve defterdarlık ve riyaset misillü menâsıb-ı celîlelerle müstahdem iken, 1178 saferü’l-hayrının ikinci günü (01.08. 1764) vuku’ bulan rikâb-ı hümâyûnda, sarây-ı pâdişâhîde kahve içer iken şarab-ı mevti nûş eylemişdir1. Mansıbıyla mektûbî-i sadr-ı âlî olan Mehmed Efendi bekam olmuştur. Merhûm-ı mezbûr El-mezâhır y>Üill 1178 (1764) târihinde vefat edüb, Üsküdar’da defn olunmuşdur. “Müşârün-ileh demâ’inle me’lûf ve emvâl-i kesîreye mâlik ve ma’ârifden bî-behre bir zât-ı sütûde-sıfât imiş2“. Mahallesi vardır.”Re’îsü’l-küttâb bulunmak hasebiyle rikâb-ı hümâyûn vâki’ olduğu gün Enderûn-ı hümâyûn’da rikâb ağalan odasında kahve içer iken füc’eten rıhlet ve haste arabasıyla konağına irsal ve Üsküdar’da defn olunduğu” yazar. (Hadika s.628)

YAPININ MİMARİ ÖZELLİKLERİ

-YAPI YERLEŞİMİ

Abdurrahman Şeref Bey Caddesi ile Arakiyeci Camii Sokağı’nın kesiştiği noktada yer alan camii avlusuna kuzey köşesindeki demir kapıdan girilir. Avlu giriş kapı aksındaki karo mozaik döşemeli yoldan geç dönemde kapatılan ahşap direkli son cemaat giriş kapısına gelinir. Avlu giriş kapısının solundaki yoldan arka bölümde bulunan imam evine ve zemin altındaki tuvaletlere ulaşılır.

Kaba yonu taş örgülü bahçe duvarları yakın dönemde onarım görmüştür. Yine yakın dönemde geçirdiği onarımlarda harpuştası beton olarak yenilenmiştir. Arka bahçe duvarı camimim kuzey batı köşesine yaslanır. Bu bahçe duvarının örgüsü moloz taştır.

Camii doğu yönündeki bahçe duvarı

-CAMİİ PLAN ÖZELLİKLERİ

Dikdörtgen planlı olan camiinin ahşap direkli son cemaat bölümü demir doğramalarla kapatılmıştır. Camii son cemaat ahşap direk yerleşimim diğer camilerden biraz farklıdır. Ahşap direkler ikili şekilde yapılıp iki ahşap direk tek bir yastık ile ahşap kiriş altında yer alır. (bkz. rölöve plan ve kesit paftaları)

Son cemaattin giriş kapısının her iki yanındaki alanlar ortalama giriş zemininden 20 cm. yukardadır. Giriş kapısı karşısında harime giriş kapısı yer alır. Ahşap kapı özgündür. Geçirdiği onarımlarda kat kat yağlı boya uygulanmıştır. Son cemaat mahalinin tavanı ahşap çıta tanzimlidir.

Yakın dönemde demir doğrama ile kapatıln ahşap direkli son cemaat mahali
Harim giriş kapısı
Kadınlar mahfiline bakış
Ahşap minber

Harim kare planlıdır. Duvarlar ortalama 1.00 m. yüksekliğinde fayans kaplanmıştır. Yakın dönemde yapılan onarım camii karakteristiğini bozmuştur. Fayansların üst kısmı sıva üzeri boyadır. Yapı  zemin döşemesi ahşaptır.

Özgününde yarım daire planlı olduğu düşünülen mihrap nişi yakın dönemde mermer kaplandığından mevcutta çokgen planlıdır. 

Harime zemin kotta, kuzey cephesinde  mihrabın her iki yanında birer olmak üzere 2, batı ve doğu cephesinde 2, kuzey cephesinde son cemaate bakan giriş kapısnın her iki tarafında birer pencere olmak üzere toplamda 8 adet pencere açılır. Üst katta kuzey cephesi hariç diğer cephelerde alt kot pencere akslarında yer alan toplam 6 adet pencere vardır. üst kot pencerelerin alçı içlikleri bulunur. Zemin kot pencereleri pvc’ dir.

Yakın dönemde mermer ile kaplanmış minber nişi
Ahşap vaaz kürsüsü

Ahşap minber ve vaaz kürsüsü özgündür. Kadınlar mahfili harime doğru çıkma yapar. 5 adet ahşap direğe taşıtılan kadınlar mahfil döşemesi ahşap çıtalı tavana sahiptir. Kadınlar mahfili katına harim giriş kapısının sağında yer alan, batı duvarına yaslanmış yarım daire formlu ahşap merdivenden ulaşılır. Minareye merdiven altına açılan kapıdan girilir.

Kadınlar mahfili zemin döşemesi ahşaptır. Orta aksında, mihrabın karşısına gelen bölüm yarım daire formunda bir kademe daha harime doğru çıkma yapar.Harim tavanı son cemaat tavanı gibi ahşap çıta tanzimlidir. Yılların bakımsızlığına dayanamayan kaplamalarda ciddi bir sehim vardır.

Minare yapının kuzey cephesi hizasında, batı duvarına bitişik konumlanmıştır. Kesme taş olan minare kürsüsü üzerindeki minare pabucu üçgenler ile geçilmiştir. 

Daire planlı olan minare gövdesi aşağıdan yukarıya doğru daralarak yükselir. Duvar kalınlığı gövde bölümünde ortalama 34 cm.dir. petek bölümünde ise 14. cm olarak ölçülmüştür. 

-CAMİİ CEPHE ÖZELLİKLERİ

Kaba yonu taş örgülü camii duvarlarında düzenli bir sırada olmasa da  tuğla da kullanılmıştır. Harime bakan zemin ve üst kot pencereleri dikdörtgen formludur. Düz hatıllı olan pencerelerin üst bölümlerinde hafifletme kemeri yapılmamıştır. Üst ve alt kot pencereleri aynı akstadır. Üst kot pencere açıklıklarının yüksekliği zemin kot pencerelerinden yüksektir.

Yakın dönemde kapatılan son cemaat bölümü

Zemin kot pencereleri pvc doğramadır. Üst kot pencereleri beton dışlıktır.

Doğu cephesi

Saçak silmesi 2 sıradan oluşan kirpi saçaktır. Son cemaat ve harim çatı örtüsü ayrıdır. Topuz çatılı harim üst örtüsü alaturka kiremittir. Son cemaat çatısı harim çatı kotu altında kalır ve çatı mahyası  kuzey duvarına yaslanır. Bu bölümünde çatı örtüsü alaturka kiremittir.

Son cemaat bölümü yukarıda da değinildiği gibi yakın dönemde demir doğrama ilekapatılmıştır. Son cemaat bölümüne dışarıya doğru çıkarılmış rüzgarlık bölümünden ulaşılır. Rüzgarlıkta demir doğramadır ve üstü ondüline ile kapatılmıştır.

Minare gövdesi , şerefe altı ve petek kısmı çimento harç ile sıvanmıştır. Daire planlı gövdeden peteğe geçişi sağlayan şerefe altı kirpi saçak şeklinde düzenlenmiş 5 kademeli tuğla ile geçilmiştir (bkz. rölöve cephe paftaları)

Güney cephesi

Kuzey cephesinde minare kürsüsü üzerinde üçgen geçişli pabucu saklayan parapet duvarı şeklinde bir bölüm vardır. kesme taş örgülü bu duvarın kuzey cephesi sıvalıdır (bzk. Rölöve kuzey cephesi paftası).

Batı cephesi (minare kürsü ve pabucu)
Batı cephesi

Yapı statik olarak iyi durumdadır. İstanbul Teknik Üniversitesinden alınan taşıyıcı sistemler raporunda da belirtildiği üzere yapı taşıyıcı sistem açısından bir problem yoktur. 

Günümüze ulaşabilmiş 17. yüzyıl camiilerinden olan arakiyeci camii döneminin bir çok örneğine göre bakımlıdır. Ancak günümüze ulaşan diğer kültür varlıklarımız gibi yakın dönemde geçerdiği yanlış restorasyon uygulamalarından nasibini almış bir yapıdır.

Öncelikle ahşap direkli son cemaat mahali yakın dönemdeki onarımlar sırasında kapatılmıştır. Özellikle cephelerde çimento harçlı müdahaleler, derzlemeler yapılmıştır. Kaba yonu taşlarda  yüzey kaybı az da olsa aşınma vardır. Özellikle güneybatı cephesinde kararmalar tespit edilmiştir. Minare gövde, petek ve şerefe altı çimento harç ile sıvanmıştır.

Harim tavanında ciddi bir sehim vardır. yakın dönemde sehim için çatı strüktüründe ahşap kirişler makaslara asılmıştır. 

Yapı içinde duvarlarda sıva kabarmaları dikkati çeker. Bu kabarmaların zeminden gelen sudan dolayı oluştuğu düşünülmektedir. 

Kadınlar mahfilini taşıyan ahşap direklerde aşırı bozulma ve mantarlaşma vardır 8bkz. taşıyıcı sistem raporu).

Avlu içinde arka bölümdeki imam evi ile doğu yönündeki tuvalt mekanları camii silüetini olumsuz etkilemektedir.

Minare gövde ve petek bölümü

2-RESTİTÜSYON RAPORU

Yapının kesin yapım tarihi bilinmemekle birlikte banisi Arakiyyeci Mehmed Ağa olup vefatı 1544’ dür. Bu bilgiye dayanarak  caminin 1544’ den önce yapıldığını söylememzi yanlış olmaz. 

Camii 16.-17. yüzyıl ahşap direkli son cemaati olan tipik örneklerden biridir. Dönem camilerini incelersek;

İSTANBUL MESCİTLERİNİN MİMARİ GELİŞİMİ(15.16.17.YY)

17. yüzyılda İstanbul’da inşa edildiği tespit edilebilmiş olan 74 adet mescitten 8 külliye mescidi, mimari özellikleri bakımından özgünlüğünü koruyarak günümüze gelebilmişlerdir. 34 adet bağımsız ve tekke mescidi ise zaman içinde çeşitli tamirler ve yenilenmeler sonucu büyük ölçüde özgün karakterlerinin yitirmişler, daha geç dönemlerin mimari ûsluplarını günümüze taşıyarak gelmişlerdir. Bugün, geriye kalan 32 mescitten birçoğunun yerini dahi tespit etmek mümkün değildir. Bu mescitlerden tekke ve bağımsız mescitler grubuna girenlerin tamamına yakının, dikdörtgen ya da kareye yakın dikdörtgen olan, plan şemalarını korumuşlardır. Ancak bazılarının 17. yüzyılda İstanbul şehrinin yapılaşmasındaki yoğunluğun arasında sıkışıp kalarak planlarının zorunlu bir deformasyona uğradığı görülür. Bu açıdan farklılık yaratan mescitlerin dışında kalanlar, özgünlüklerini büyük ölçüde koruyarak günümüze gelebilmiş olan Sinan mescitlerinin plan şemalarıyla benzerlik gösterirler.

Gerek 17. yüzyıl İstanbul mescitleri, diğer dönemlerde inşa edilen mescitler gibi zaman içinde en çok tahribata (özellikle yangın ve depremler gibi doğal afetler sonucu) ve değişime uğrayan yapı tipleri olmuşlardır. Her iki dönemde de mimari karakterlerinin ve plan şemalarının fazlaca değişmeden günümüze gelebilen az sayıdaki örnekleri karşılaştırıldığında, planlarının yanı sıra örtü sistemlerinin (ki bunlar düz ahşap tavanlı ve kiremit örtülü kırma çatılardır) ve duvar örgülerinde kullanılan yapı malzemelerinin benzerlikleri dikkati çeker.

Kare (Davud Ağa, Ahmed Çelebi ve Defterdar mescitleri) ve dikdörtgen (Mimar Sinan ve Sokullu) planlı Sinan mescitlerinin moloz taş (Davud Ağa, Hacı Hamza, Ahmed Çelebi), taş ve tuğla (Sokollu ve Mimar Sinan mescitleri, kesme taş (Defterdar ve Hasan Çelebi mescitleri) duvar örgüler 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde de karşımıza çıkmaktadır, örneğin Arapkapısı, Tuti Abdüllatif ve Kadirihane Mescitleri moloz taş duvar, Sirkecibaşı ve Yalıköy Mescitleri taş ve tuğla duvar, Bayrampaşa Külliyesi ve Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi Mescitleri ise kesme taş duvar örgülüdür.

Sinan ve 17. yüzyıl mescitlerinde genel olarak alt pencereler dikdörtgen açıklıktı ve taş söveli, üst pencereler ise kemerli ve alçı şebekelidir.

Genelleme yapıldığında diğer bir ortak özellik, minarenin yapıdaki konumudur. Yine Sinan mescitlerinde son cemaat duvarının bir ucunda ya da kütleden uzak, avlu kapısı yanında bulunan minare, 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinde farklı bir konumda değildir. Anadolu Selçuklu çağının minareli taç kapılarını hatırlatan avlu kapısına bitişik minare uygulaması 17. yüzyılda inşa edilen Tulumcu Hüsam Mescidi’nde de minarenin giriş kapısı üzerine yerleştirilmesi ile tekrarlanmıştır. Sinan mescitlerinden Sokullu Mescidi’nin açık merdivenli “minber minare “sinin bir benzeri olarak, 1614 tarihli Arabacılar (Hoca Halil Attar) Mescidi’nin ilk minaresi gösterilebilir.

Sinan mescitlerinde son cemaat yeri, cephede beş ya da dört, yanlarda iki açıklıklıdır. Son cemaat yeri ile harimi ayıran duvarın merkezinde kapı ve iki yanında birer pencere bulunmaktadır. Kapı merkezden sağa kaydırılmış ise, yanındaki iki pencere arasında bir son cemaat yeri mihrabı yer alır Bu düzeni 17. yüzyılın ilk yansına tarihlenen Defterdarburnu Mescidi’nin son cemaat yeri duvarında görülür. Ancak 17. yüzyılda inşa edilen mescitlerde son cemaat yeri, harim bölümünden çalınarak ya da kapalı mekanın giriş cephesine sonradan ilave edilerek yapılmıştır.

Klasik dönem Sinan mescitleri ile 17. yüzyıl İstanbul mescitlerinin mimari açıdan karşılaştırılmasında, bazı farklılıkların dışında genel olarak klasik dönem ve onu takip eden 17. yüzyıl boyunca bu yapı tipinin benzer mimari özelliklere sahip olduğu ve herhangi bîr tipolojik gelişim göstermediği sonucuna varılabilir.

16. yüzyıl Sinan yapıları, padişah, Valide Sultan ve sadrazamlar tarafından şehrin önemli mevkilerine cami ve külliyeler olarak inşa ettirilirken, bu asrın sonlarına doğru devlet bütçesinin zaafı, mimari alanda da etkili olmuş ve duraklama hissedilir bir şekilde belirmiştir. 17. yüzyıl ise, bu etkilerin en çok hissedilen asrı olmuş, büyük dini yapılar hemen hemen (Sultan Ahmed ve Yeni Camii gibi istisnalar dışında) hiç bir örnek veremez duruma gelmiştir.

Bu yüzyıl içinde, Fatih dönemi İstanbul’unun iskan sahaları yoğunlaşma ve dolayısıyla da gelişme göstermektedir. Yeni semtler ve mahalleler oluşmakta, şehir metropolünden uzaklaşmalar izlenmektedir. Bu yeni mahalleler sivil yapı gelişimlerini sürdürürken,  günlük dini ibadetin uzak semtlerde kalan büyük camilerden ziyade yeni oluşan mahallelere daha küçük ölçekli ibadet yapılarının yapılmasını teşvik etmiştir.

Özellikle bağımsız mescitler (Mahalle mescitleri) sivil mimariyi örnek almış, semt sakinin ibadet için başvurduğu, adeta evlerinin oda ve sofası gibi, sakıflı bir görüntü sergilemişlerdir. Yapıların semtlerde imkân bulduğu yer ölçüsünde, yolların kesiştiği köşelerde veya mahalle ortalarındaki alanlarda, fakat çok kere de sivil yapı blokları arasında inşa edilmişlerdir. Bütün bu unsurlar bize, mescit yapısının sivil mimari ile en sıkı biçimde bütünleşen ve kaynaşan bir dini yapı tipi olduğunu kanıtlamaktadır.

Ancak külliye mescitleri, ihtiva ettikleri işlevsel yapılar topluluktan ve banilerinin sadrazam, vezir, hanım sultan gibi kimseler olmaları sebebiyle bağımsız ve tekke mescitlerinden daha muntazam ve kaliteli bir mimari sergilemektedirler. Tekke mescitleri ise özellikle 17. yüzyılda bağımsız mescitlerin dönüştürülmesi ile oluştuklarından, onlarla aynı özellikleri gösterirler.

Mescitlerin yapı malzemeleri de, adeta bu yapısal etkinliğin değişmez bir normu olarak ortaya çıkarlar. 16. ve 17. yüzyıllarda bağımsız ve tekke mescitlerinde genelde moloz taş, taş-tuğla tekniği yaygın olmasına karşın, külliye yapılarında istisnasız kesme taşın kullanıldığı görülür. Çatı örtüsü yüzyıllar arasında benzerlik gösterirken 16. yüzyıldaki mescit yapılarında görülen direkli son cemaat yeri, 17. yüzyılda ortadan kalkmış bunun yerini harim kısmı bölünerek ya da yakın tarihlerdeki onarımlarda sonradan eklenen, genelde ahşap bir kısım olarak ilave edilen, son cemaat yerleri almıştır.

Mescitler çeşitli nedenlerle (özellikle yangınlar ve depremler sonucu) çok sık yıkılan ve tahribata uğrayan yapılar olduklarından, çoğu kez onarım görerek ya da yenilenerek günümüze gelebilmişlerdir. Bu nedenle onarıldıkları ya da yenilendikleri dönemin bezeme unsurlarını taşımaktadırlar. 17. yüzyıl içinde inşa edilen, fakat farklı dönemlere ait bezeme unsurlarının yer aldığı bir çok mescit yapısı ile karşılaşılmaktadır. Bunların çoğu yakın dönemlere tarihlenmektedirler. Bu nedenle 17. yüzyıl için, bu yüzyılda inşa edilmiş mescit yapılarındaki bezeme unsurları göz önüne alınarak bir üslup birliğinden söz etmek mümkün değildir.

-RESTİTÜSYON KARARLARI

Yapı günümüze ana plan ve cephe özelliklerini koruyarak gelmeyi başaran ender eski eserlerden biridir. Restitüsyon projesinin hazırlanmasında vakıflar arşivinden bulunan eski dönemlere ait fotoğraflardan, yazılı kaynaklardan ve yapıdaki izlerden yararlanılmıştır. Buna göre;

  • Öncelikle yakın dönemde demir doğramaile kapatılan son cemaat bölümünün demir doğramaları kaldırılmıştır. Son cemaat bölümü ile ilgili elimizdeki kaynaklarda çelişkili bazı noktalar vardır. Alman mavisinde (19. yüzyıl haritası)yapının son cemaat bölümü olduğu görülür. Vakıflar arşivinde bulunan 1970  yılına ait fotoğrafta son cemaat mahalinin olmadığı tespit edilmiştir. Mevcut son cemaatin ise 1977 yılına ait fotoğrafta görülür.

1970 yılına ait fotoğrafta kuzey cephesi sıvalıdır. Alman mavilerinde son cemaat mahalinin olması 1970 yılına ait fotoğrafta ise olmaması son cemaat mahalinin bir dönem yıkıldığını göstermektedir. 1977 yılında mevcut ahşap direkli son cemaat mahalinin onarıldığı tespit edilmektedir. Son cemaatin 19. yüzyıl haritalarında olması, kuzey cephesinde tepe pencerelerin bulunmaması yapının özgün durumunda son cemaatinin olma ihtimalini kuvvetlendiren belgelerdir. Bu belgelere dayanarak restitüsyonda son cemaat bölümü korunmuştur.

Alman mavilerinde dikkati çeken bir konuda son cemaat mahalinin minare kürsüsü hizasına kadar gelmesidir. Ancak 1977 yılındaki fotoğraflarda ve mevcut durumda son cemaat mahali camii harim duvarı sınırında bitmektedir. Kürsüye kadar uzanması durumunda simetri olarak yerleştirilen ahşap direklerin sistematiği bozulacaktır. 1977 yılında yapılan ahşap direkli son cemaat mahalinin ahşap direk yerleşiminin son cemaattin sınırları ve ahşap direklerin taş pabuçlarına uygun yapıldığı düşünülmektedir. Alman mavileri dışında son cemaat mahalinin uzunluğu konusunda elimizde bilgi olmadığından kendi öngörülerimizle ahşap direklerin şeklini ve yerleşimini tekrar düzenlenmesinin yapılması  doğru olmayacağından mevcut şema restitüsyon da korunmuştur.

  • Son cemaat bölümünü çatı formu mevcut durumu ile korunmuştur. Harim çatısı ile aynı çatı altında toplanmış olma ihtimali düşünülse de kuzey cephesinde üst kotta pencerelerin olmaması çatının alt kotta bittiğini gösteren önemli belgelerden olduğundan mevcut durum restitüsyonda korunmuştur.
  • Mevcutta ahşap olan harim zemin döşemsi restitsüyonda pişmiş toprak önerilmiştir.
  • Ahşap çıtalı tavanlar mevcut durumu ile korunmuştur.
  • Pvc olan pencere doğramaları ahşap olarak önerilmiştir. 1946 yılına ait fotoğrafta 

zemin kottaki pencerelerin iç bölümlerinde orta göbekli ahşap kapakların olduğu 

görülür. Mevcutta millerden bazıları tespit edilmiştir. Belgeler ışığında ahşap kapaklar önerilmiştir.

  • Harim Duvarlarındaki fayanslar kaldırılmıştır. Yakın dönemde mermer kaplanan mihraptan mermerler kaldırılmıştır. 1946 yılındaki fotoğrafta belge kabul edilerek mihrap nişi yarım daire formunda önerilmiştir.
  • Filgözü dışlık formları mevcut durumu ile korunmuştur.
  • Çatı formu mevcut durumu ile korunmuş, alaturka kiremit önerilmiştir. Mevcuttada alaturka kiremit örtü vardır.
  • Cepheler mevcut durumu ile  korunmuştur.
  • Avlu içinde bulunan imam evi ve tuvalet mekanları kaldırılmıştır. Alman mavisinde kuzey doğu yönünde avlu içerisinde bir yapı görülür. Elimizde belge olmadığından restitüe edilemeyen yapı vaziyet planında noktalama olarak işlenmiştir.
  • Sıvalı olan minare sıvalarından arındırılarak tuğla olarak önerilmiştir. Mevcutta sıvaların döküldüğü bölümlerden minarenin tuğla olduğu tespit edilemektedir.
  • 1946 yılındaki fotoğraftada tespit edilen ahşap minber ile mevcuttaki minber aynıdır. belgeler doğrultusunda vaaz kürsüsü ve minber mevcut durumları ile önerilmiştir.
Alman Mavisi (19. yüzyıl)
1940 yılında Eyüp
1950 yılında Eyüp
1960 yılında Eyüp
1946 yılına ait fotoğraf 8son cemaat bölümü yoktur. Minare sıvasızdır).
1946 yılına ait fotoğraf (ahşap kapak ve yuvarlak planlı mihrap nişi görülmektedir)
1946 yılına ait fotoğraf (ahşap minber mevcut minber ile aynıdır)
1970 yılına ait fotoğraf
1970 yılına ait fotoğraf (son cemaat bölümü yoktur).
1970 yılına ait doğu avlu duvarı
İmam evinin 1977 yılında avlu içine yapıldığını bu fotoğraf ile tespit etmekteyiz.
1977 yılına ait fotoğraf (son cemaat bölümü tespit edilmektedir.)
1977 yılına ait fotoğrafta imam evi görülmektedir.

3-RESTORASYON RAPORU

Yapı 16. yüzyıl mahalle camii örneklerinden biridir. Günümüze ulaşıncaya kadar onarımlar geçiren yapının restitüsyon projesi araştırılan yazılı kaynaklar, görsel belgeler ve yapıdaki izler doğrultusunda hazırlanmıştır.  Restorasyon projesi restitüsyon kararları, taşıyıcı sistem raporu ve malzeme raporları doğrultusunda hazırlanmıştır. Buna göre restorasyonda alınan kararları maddelersek;

  • Restitüsyonda önerildiği gibi restorasyon projesinde de yakın dönemde kapatılan ahşap direkli son cemaat yerindeki demir doğramalar kaldırılmıştır.
  • Taşıyıcı sistemler raporundada belirtildiği üzere son cemaat mahalinin tavanında ciddi bir sehim olduğundan çatı strüktürünün yenilenmesi önerilmiştir. Çatısının yenilenmesi önerilen son cemaat mahalinin ahşap çıtalı tavanıda yenilenecektir. Ahşap profil detayı olarak mevcut profil ve tavan tanzimi önerilmiş ve ½ detayları restorasyon projesinde verilmiştir. Ancak uygulama işleminde söküm yapılmadan önce kurulacak iskele yardımı ile profillerden imalat ölçülerinin alınması önerilir.
  • Yenilenmesi önerilen son cemaat mahalinin çatı strüktürü üst örtüsü alaturka kiremit olarak önerilmiştir. Mevcuttaki alaturka kiremitlerden sağlam olanlar reestorasyon uygulamasında kullanılabilir.
  • Taşıyıcı sistemler raporunda belirtildiği üzere ahşap karkaslı kadınlar mahfilini taşıyan ahşap direklerde bozulma ve mantarlaşmalar vardır. Bu nedenle emprenye edilmiş, fırınlanmış ahşap malzeme ile direklerin mevcut ölçülerinde yenilenmesi önerilmiştir.
  • Harim tavanında ciddi bir sehim vardır. Bu nedenle tavan kaplamasının yenilenmesi önerilmiştir. Mevcut durumuna uygun olarak yapılması önerilen ahşap çıta tanzimli tavanın detayları restorasyon projesinde verilmiştir. Ancak uygulama sırasında ahşap tavan sökülmeden imalat ölçülerinin tekrardan alınması önerilir. 
  • Taşıyıcı sistemler raporunda da belirtildiği üzere çatı elemanlarının elden geçmesi, çürüyen bozulan ahşap elemanların yenilenmesi önerilir.
  • Kiremit altına yalıtım önerilir. Mevcut alaturka kiremitler uygulama sırasında düzgün bir şekilde toplatılmalı, kullanılabilecek durumda olanlar kullanılmalı, yenilenmesi gerekenler de yenilenerek çatı örtüsü elden geçirilmelidir. 
  • Harim zemin döşemesinde uygulama sırasında araştırma yapılması önerilir. Mevcut döşemenin kaldırılması ve ögün malzeme, kot tespiti yapılması önerilir. Eğer bir veriye ulaşılamaz ise restorasyon projesinde önerilen kot ve malzemede (pişmiş toprak) döşeme yapılması önerilir.
  • Harim duvarlarındaki fayansların sökülmesi önerilir. Yapı içinde zeminden gelen su nedeni ile sıva ve boya kabarmaları vardır. Harim duvarlarında sıva raspası yapılması ve malzeme raporunda belirtilen oranlarda hazırlanan kireç harçlı sıva ile yeniden sıvanması önerilir. Raspa işlemi sırasında kalem işi tanzim tespiti yapılırsa açığa çıkan veriler doğrultusunda kalem işleri restorasyonun yapılması önerilir. Kalem işi tespiti olmaz ise kireç harcı üzerine su bazlı boya uygulaması önerilir. Renk olarak krem rengi önerilmektedir.
  • Ahşap minber ve vaaz kürsüsü mevcut durumları ile korunacaktır. Yağlı boyalarının raspası yapıldıktan sonra ahşapta çürümenin olmaması için sürme yöntemi ile  emprenye uygulanması önerilir. Daha sonra su bazlı vernik uygulaması önerilir.
  • Doğramalar mevcutta pvc dir. Pencerelerin sökülerek restorasyon projesinde verilen pencere detaylarına uygun olarak 1. sınıf çamdan ahşap doğrama yapılması önerilir. Pencere aksamlarının pirinç olması önerilmiştir.
  • Harim giriş kapısı mevcut durumu ile korunmuştur. Yağlı boyalarının raspası yapıldıktan sonra ahşapta çürümenin olmaması için sürme yöntemi ile  emprenye uygulanması önerilir. Daha sonra su bazlı vernik uygulaması önerilir. Kapı kol aksamlarının pirinçten yenilenmesi önerilmiştir.
  • Pencere önlerindeki lokmalı parmakların zımparalanması, antipas uygulamasından sonra siyah yağlı boya uygulamasının yapılması önerilmektedir.
  • Minare gövde ve peteğindeki çimento harçlı sıvaların raspalanması önerilir. Raspa işleminden sonra bozulan tuğlaların çürütme yöntemi ile yenilenmesi, derzlerin ise malzeme raporunda verilen horasan harç karışım oranlarına göre tamamlanması önerilmiştir.
  • Minare taş şerefe korkuluklarının elden geçirilmesi bozulan malzeme kaybı olan yerlerin çürütme yöntemi ile yenilenmesi önerilmiştir.
  • Minare külahı taşıyıcı sistemler raporunda da belirtildiği üzere sökülmesi ve yenilenmesi önerilir.
  • Cephelerdeki derzler yakın dönemde onarım görmüştür. Malzeme raporunda verilen oranlara göre set olan derzler horasan harcıdır. İyi durumda olan derzlerin sökülüp tekrardan horasan harç ile yapılması önerilebilir. Ancak söküm işlemi sırasında cephe taşlarına daha fazla hasar verilmesi mümkündür. Bu nedenle ve derzlerin sağlam olması sebebiyle mevcut horasan harçlarda bir müdahale önerilmemiştir. Derzleri boşalan bölümlerin malzeme raporunda belirtilen oranlarda horasan harç ile derzlenmesi önerilir.
  • Cephedeki kararma ve yosunlanmaların temizlenme yöntemi olarak, malzeme raporunda belirtildiği üzere mekanik yöntemin kullanılması önerilir.
  • Malzeme kaybı olan bahçe duvarı ve cephe taşlarında malzeme kaybı 5cm.’ den büyük olan taşlarda çürütme yöntemi ile bu bölümlerde tamamlama önerilirken 5 cm. az olan malzeme kayıplarında bir müdahale önerilmemiştir.
  • Taşıyıcı sistemler raporunda da belirtildiği gibi harim duvarlarında zemin suyu nedeni ile rutubet vardır. Suyun önlenmesi için yapı çevresinde drenaj yapılması önerilir.
  • Avlu duvarlarında derzlerde boşalmalar vardır. Bu bölümlerde malzeme raprounda belirtilen horasan harçlı derz ile derz yenilenmesi önerilir.
  • Bahçe duvarları harpuştaları betondur. Harpuştaların taş olarak projede verilen detaya uygun yapılması önerilir.
  • Avlu içinde yer alan mevcut imam evi ve tuvaletin kaldırılması önerilir. Yapılması önerilen tuvalet mekanının imam evinin olduğu avlunun güney doğu köşesine yapılması önerilmiştir .
  • Avlu yürüme yollarının traverten taş kaplama olması önerilmiştir. Uygulama sırasında avluda araştırma kazısı yapılması, özgün avlu kotu ve malzemesinin tespiti yapılması durumunda bulunan veriler doğrultusunda restorasyonun yapılması önerilir.
  • Yapı içindeki peteklerin kaldırılması, bunun yerine elektrikli seccade kullanılması önerilmiştir.
  • Yapıda kullanılacak yeni ahşap elemanların emprenye edilmiş, fırınlanmış ahşap malzemeden olması önerilir. Nem oranının %7-12 arasında olması önemlidir.

Yukarıda değinilen restorasyon kararları ile ilgili mahal listesi ve detayları ayrıntılı olarak restorasyon ve restorasyon müdahale projelerinde bilgilerinize sunulmuştur.

KAYNAKÇA:

ASLANAPA; Oktay : Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1983

AYVERDİ; Ekrem Hakkı, YÜKSEL, İ. Aydın: İlk  250 Senenin Osmanlı Mimarisi, 

   İstanbul 1953

AYVERDİ; Ekrem Hakkı; Fatih Devri 855-886 (1451-1481), İstanbul 1973

Ayvansarayi Hüseyin Efendi, Ali Satı Efendi, Süleyman Besim Efendi: Hadikatü’l Cevami, 

Haz. Ahmed Nezih Galitekin, İstanbul 2001

BAYRAM; Sadi ve ERDOĞAN : Kerim: Vakıflar ve Vakıf Hizmetlerimiz, Ankara 1978

DİŞÖREN N. Esra: İstanbul’daki Ahşap Cami, Mescit ve Tekkeler, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1993 s.177,178

(ELDEM)Halil Edhem: Nos Mosquees de Stamboul, İstanbul 1934, s. 128-129

MAZLUM; Deniz : Osmanlı Arşiv Belgeleri Işığında 22 Mayıs 1766 

İstanbul Depremi ve Ardından Gerçekleştirilen Yapı Onarımları, İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2001

Müler-Wiener; Wolfgang : İstanbul’un Tarihsel Topografyası, Çeviren Ülker 

  Sayın, İstanbul 1997.

ÖZ; Tahsin : İstanbul Camileri, C.ll, 8.İstanbul 1964.

SEÇKİN, Selçuk : Fatih Dönemi Mescitleri, M.S.G.S.Ü. Sosyal  

   Bilimler Enstitüsü, Sanat Tarihi Bölümü,  Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2002

SÖNMEZER, Şükrü : 17.Yüzyıl İstanbul Mescitleri, İ.T.Ü. Fen Bilimleri 

   Enstitüsü, Mimarlık Tarihi Anabilim Dalı,               

  Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1996.

ÜSTÜN; Ayşe : Osmanlı Arşivindeki İstanbul Cami ve Türbelerinin 

Tamirleriyle İlgili Belgeler, D.E.Ü. Sos.Bil.Ens. İsl.Tarihi ve San. Ana. Bil. Dalı Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir 2000

YÜKSEL, İ.Aydın : Osmanlı Mimarisinde II.Bayezıd ve Yavuz Selim